Jump to content

Melankoli Durağı; Metin Akdeniz


blessed trinity

Önerilen Mesajlar

http://img651.imageshack.us/img651/1346/thelaststopbygavade.jpg

 

 

Her şey gibi bu yangını da mı unuttunuz yoksa;

 

unutmanın kucağına serip hayatlarınızı” - Nalan BARBAROSOĞLU

 

 

 

 

 

 

 

 

 

(Çürüme)

 

 

 

Ey! Önyargılarından imparatorluk kuran ateşten gözler

 

Gelin düşlerimin asılı olduğu bulutlara uzanın

 

Diyordunuz ya; bulutlar tanrının elleridir

 

Bütün zorbalığınızı yanınıza alabilirsiniz gelirken

 

Ben yine de size sadece ama sadece yüreğimle dokunacağım.

 

 

 

 

 

 

 

Hiç tanımadığınız, daha önce hiç gitmediğiniz bir kente girersiniz

 

Girişte yol boyunca sıralanmış ışıklar vardır, tek tek sayarsınız onları, içinizden gelir

 

Tanrım ne çok ışık var diye düşünürsünüz kentin alnına yapışmış karanlıktan habersiz.

 

Mutlaka içlerinden biri yanmıyordur, arızalıdır veya küsmüştür

 

Sönmek ışığın kırgın dilidir. Kendime benzetirim onu.

 

Selam verip o beton yığını şehre girdikten sonra en yüksek binayı bulmaya çalışırım bu kez

 

Ve o en yüksek binanın çatısında bir melek ararım. Melek bazen vardır bazen yoktur.

 

 

 

 

 

 

 

Huzursuz ruhlar sokağında musluktan damlayan ayak izleri

 

Müzik gibi çöküyor yaranın üzerine

 

Geceye sorti yapan rüyalar alıp gidiyor yaşam belirtilerini

 

Zaman, kocaman dudaklarıyla bedava verdiğim kalbi fırlatıp atıyor

 

Kanla süslenmiş bir köyün kıyısına.

 

Ağrılarım; folklor ekibim; üzerime gelen iğne sürüsü…

 

Akşamı içine alan bir odada…

 

Yaranın üzerine iyilik sürerek ağrısını dindirmeye çalışıyorum

 

İyilik, oyuncaklarımdan biri.

 

 

 

 

 

 

 

Kendimi terkedilmiş hissettiren şeylerin listesini

 

Pirinçten yapılmış bir kızın saçlarına asıyorum

 

Kız denizi seyrediyor hikayenin cam kenarında, kansere iyi gelir diye

 

Bacağı kırık bir mevsim yaklaşıyor elinde çürümenin çamurlu elbisesi

 

İçimdeki uğuldayan tepelere örtü; tümleçler vadisinde öznesiz düello

 

Dışımda smokinli fırtına; kırılgan harfler iklimi

 

Kahverengi sularda çerçevesini terk etmiş boğuk resimler

 

Kül ağacından düşen çığlık demetinden ölü ele geçen şairlere çelenk

 

Formüle dayalı acı; içler dışlar çarpımıyla bulurum hep başımı sokacak

 

Bir bela.

 

 

 

 

 

 

 

Çamurdan dudakları ve çürük dilleri

 

Yeryüzünün sözcüksüz manevraları

 

Renk vermeyen suratlarıyla samimiyetsiz gömük adamlar, karınlarından kurulu.

 

Kirli ayakkabılarıyla giriyorlar bir kalbin içine.

 

O kalbin içinde dağ tarlaları, yıkık tapınaklar ve çıkarılmamış günahların uğultusu

 

Kırışık sesler; dünyanın acılarını sırtına masal yapmış imgesel kahramanlarım.

 

O kalbin içinde, demirlerin ardında gülümsemek isteyen bir dünya, ağlama ağaçlarında çaput.

 

O kalbin içinde aşksız kalmış ülkelerin kapılarına birer şarkı olarak bırakılmaya hazırlanan boynu kırılmış

 

günebakan çiçekleri; güneşe öpücük yollayan dilsiz öyküleriyle…

 

 

 

 

 

Pirinçten bir kızın saçlarına asıyorum şarkı söyleyen ışıkları

 

Kız perdeyi açıp kardeş kavgalarını seyrederken kederinden ölüyor

 

Hikayenin kan kenarında, şiirin ellerini keserken fütürist kitle.

 

 

 

 

 

 

 

 

 

Tanrım! Sadece bakıyorlar o sözcüklerin üç kağıtçısı şairler

 

Hiçliğin gürültülü trompetçileri

 

İçlerinde büyüttükleri zombilerin elleriyle tutuyorlar dünyanın çaresizliğini

 

İlham perileri yaşlı bir beygire dönüşünce

 

Sevgililerinin organlarında uyanıyorlar güne

 

Doğum günlerini kutladıkları sivil tanrılarını

 

Boy sırasına göre dizip onlarla saklambaç oynuyorlar

 

Kendine benzemeyenlere pencerelerini sıkı sıkıya kapatan

 

Bir yaşam biçiminin kuklaları.

 

 

 

 

 

 

 

Çıkarken bir şehrin arka kapısından ne aradığın ışığı ne de o meleği bulamadan

 

Yol kenarlarındaki söğüt ağaçlarını sayarsın tek tek ve onlara veda edersin

 

İçlerinden biri mutlaka yere dökmüştür yüzünü

 

Onca ağacın içinden bilirsin hangisi olduğunu

 

Yeryüzünün bütün tozlarını üstüne çekenin…Bilirsin.

 

 

 

 

 

 

 

 

 

Melankoli durağında savrulmalar serenomisi varlığım

 

Hayata rest çektiğim sözcüklerle ödeşme gününde vicdanım

 

Ağlıyorum, çünkü gözlerim; kaybolan bakışlar koleksiyoncusu

 

Ağlıyorum, çünkü insanların içlerini acıtan şeyleri görüyorum

 

Huzursuz ruhlar sokağında.

 

 

 

 

 

 

 

Metin Akdeniz

 

09 Temmuz 2010

Yorum bağlantısı
Diğer sitelerde paylaş

Sohbete katıl

Şimdi mesaj yollayabilir ve daha sonra kayıt olabilirsiniz. Hesabınız varsa, şimdi giriş yaparak hesabınızla gönderebilirsiniz.

Misafir
Bu konuyu yanıtla...

×   Farklı formatta bir yazı yapıştırdınız.   Lütfen formatı silmek için buraya tıklayınız

  Only 75 emoji are allowed.

×   Bağlantınız otomatik olarak gömülü hale getirilmiştir..   Bunun yerine bağlantı şeklinde gösterilsin mi?

×   Önceki içeriğiniz geri yüklendi.   Düzenleyiciyi temizle

×   You cannot paste images directly. Upload or insert images from URL.

×
×
  • Yeni Oluştur...