THEJUDGE Oluşturma zamanı: Eylül 23, 2010 Paylaş Oluşturma zamanı: Eylül 23, 2010 1.BÖLÜM Zamanın birinde gezegenin tekinde Baran adlı bir çocuk dünyaya gelmiş, doğduğu gezegenin adı Yılman imiş. Yılman gezegeninde garip bir yaşam tarzı varmış. Bu garip yaşam tarzının ayrıntılarından daha sonra bahsedileceğim ama kısa bir örnek vermek gerekirse; orada yaşayanlar güneş ışınlarından rahatsız olurlarmış, bizim “gündüz” diye bildiğimiz zaman diliminde uyur, “gece” dediğimiz dilimde de günlük işlerine bakarlarmış. Zaten gündüzler de genel olarak epey kısa sürermiş… Baran doğduktan hemen sonra babası ortadan kaybolmuş. Daha sonra anlatılacağı üzere babasının aileden kaynaklanan bir takım gizli işleri varmış. İş de bu işlerden dolayı, üstleri tarafından çağrılması üzerine, ailesinden uzakta uzun bir yolculuğa çıkmış. Bütün işler de annesinin üzerine kalmış. Kuralcı, titiz ve mükemmeliyetçi bir kişiliğe sahip olan anne, çocuklarını büyük bir disiplin içerisinde yetiştirmiş. Bu sırada akrabaları tarafından sürekli rahatsız edilen anne sonunda akrabalardan uzak bir yere taşınmış. Baran da okula gideceği yaşa geldiği için bu yeni taşındıkları yerde hemen okula başlamış. Okula başladığı ilk gün çok önemli olduğu için -sonradan daha da iyi anlaşılacağı üzere- ayrıntıya girmekte bir sakınca görmüyorum. “İlk gün” diyeceğim o özel güne… ilk gün, okula getirip sınıfın önüne bırakmışlar. Daha önce bu anın hayalini yüzlerce kez kurmasına rağmen (okula gitmek Baranı çok heyecanlandırırdı o zamanlar, sürekli, acaba nasıl bir yerdir orası, orada kimler vardır, öğretmeni nasıl biri olacaktır, gibisinden sorular sorar, büyüklerinden duyduğu şeyler üzerinde de uzun uzun düşünürmüş) ilk gün beklenmedik, tahmin edilemeyecek hatta imkânsız olan bir şey gerçekleşmiş. Sınıfa girdiğinde, canlı kanlı olarak “Peri Kızı”nı karşısında bulmuş. Peri Kızı da şu şekilde ortaya çıkmış; “İlk gün”e kadar gördüğü rüyalar arasında en belirgin olanı ve en çok gördüğü rüya “Peri Kızı” adını verdiği bir rüyaymış. Bu rüyada, sonradan da bahsedileceği üzere “Neverland” dediği bir yerdeymiş. Bu yerde en sevdiği canlı olan “Anka Kuşu” ile birlikte dolaşırlarken sürekli karşılarına bir kız çıkarmış, çıkarmış ama tam olarak kendini göstermez, bir görünüp bir kaybolurmuş gözden. Sadece siması biraz akılda kalırmış. Baranın aklında, hayalinde bu şekilde bir yer edinmiş kendi kendine. Bu rüyayı da sürekli gördüğü için artık o rüyaya ve o kıza böyle bir isim vermiş, Peri Kızı… Şaşkınlıktan neredeyse küçük dilini yutacakmış, o anda dilden dökülen sadece bir çift kelime imiş Peri Kızı… - Bir şey mi dedin? - Ben mi? Yo yoo, kendi kendime söyleniyordum - Hmmm, ben de bana dedin sandım… İlk gün o şaşkınlığın, heyecanın, mutluluğun, afallamışlığın bir araya gelerek oluşturduğu karmaşık duygunun etkisiyle sona ermiş. İlk gün ve diğer günler… Sanki ömür boyu devam edecek olan bir his tüm bedenini sarmış Baranın, belirsiz aralıklarla bedenini etkisi altına alıyor ve sanki bu etkiden hiç çıkamayacakmış gibi hissediyormuş, kara büyü gibi. Bu anlam verilemeyen his, hem çok tatlı gelirmiş Barana hem de çok acı verirmiş, zihnini allak bullak edermiş. Bu his; sanki bütünü tamamlayacak olan parçanın bulunup da o parçanın bir türlü bütünle bütünleşememesi gibi bir hismiş. Veya rüya ile gerçeğin arasındaki ince çizginin ortadan kakmasıyla afallamış olan kimsenin hem her şeyi yapabilecek gücü kendinde hissedip hem de hiçbir şeyi yapamayacağını fark etmesi gibi bir hismiş. Yılman dönüyor ve yaşam devam ediyordu, Baran büyüyordu, büyürken de gözlem yapıyor, etrafındaki canlıları ve doğayı izliyor ve etrafında gelişen olayları anlamaya çalışıyordu. En çok da kitap okumayı seviyor, her okuduğu kitapla birlikte hayallere dalıyor, kitabın kendisine sunduğu âlemde keyifli bir yolculuk yapıyordu. Bu kitaplardan da en çok sevdiği Anka Kuşu ile alakalı kitaptı, kitabı okuyup Anka Kuşunu tanıyınca hep hayalini kurduğu Neverland’de beraber dolaştığı kuşla özdeşleştirdi onu. Kitabı okurken Anka Kuşuna biniyor, yeni yeni yerler keşfedip, ejderhalarla savaşıyordu, galip geldiğinde Peri Kızını ejderhanın tutsaklığından kurtarıp onu özgürlüğüne kavuşturuyor, yenildiğinde de bir sonraki sefer için tekrar hazırlanıyordu. Anka Kuşunun da en çok bu özelliğini seviyordu, çünkü o küllerinden yeniden doğabiliyordu. Neredeyse her gece onunla uçmanın, Peri Kızını kurtarmanın rüyasını görüyordu. Bir gün bu hayali gerçekleşti de… okulda çok yoğunlaştığı, zihniyle odaklandığı bir anda şiddetli bir baş ağrısı belirdi, bir an kendisini boşlukta buldu veee Neverland, kutsal mekân… bu yerde Anka Kuşuyla birlikte doyasıya uçtu, tüm hayallerini gerçekleştirdi, o anda rüya ile gerçek arasında hiçbir fark yoktu çünkü ikisi de birdi… Alıntı Yorum bağlantısı Diğer sitelerde paylaş More sharing options...
THEJUDGE Yanıtlama zamanı: Eylül 23, 2010 Yazar Paylaş Yanıtlama zamanı: Eylül 23, 2010 2.BÖLÜM Gözlerini açtığında hastanedeydi, bir süre ne olduğunu anlamak için etrafına göz gezdirirken verilen ilaçlar etkisini gösterdi ve tekrar uzun bir uykuya daldı. Annesinin gözetimi altında birkaç gün yattıktan sonra ayağa kalktı ama o yaşadıklarından sonra hiçbir zaman tam olarak eskisi gibi olmadı(o günlerde başına gelen şeyi hiçbir zaman öğrenemedi, onu o hale getiren şey neydi, o halden kurtarmak için neler yaptılar ve eskisi gibi olamamasının nedeni neydi, hiçbir zaman öğrenemedi…). Hayat akıp giderken su gibi üzerinden, yeteneklerini keşfetti ruhunun en derinlerinden, haberdar oldu fıtratında yatan gizemden. Kimilerinin “acayip” dedikleri bu yetenekler, sahip olana da “ucube” denmesine neden oluyordu. Bu yeteneklerin ne olduğundan şimdilik bahsetmeyeceğim, zamanı gelince nasıl olsa ayrıntılı bir şekilde anlatacağım. Şu kadarını söyleyebilirim ki; Baranın ailesinden gelmekte olan bu gizli güç, zamanında dedesinden babasına geçmiş ve şimdi de babasından kendisine geçmişti. Yaşı ilerledikçe ve Baran da bu gücü kullanmayı öğrenmeye yani yeteneklerini geliştirmeye başlamıştı ama bunu bilinçli olarak yapmıyordu. Baran büyümeye, büyürken de gözlem yapmaya, öğrenmeye, anlamaya ve yeteneklerini geliştirmeye devam ederken –tabi bu arada en çok dikkat ettiği ve üzerine titrediği şey o Peri Kızıydı- bir gün babası çıkageldi. Bu arada Baranın babasıyla arası hiçbir zaman iyi olmadı, aralarında her zaman sebebi anlaşılamayan bir soğukluk vardı. Babasının böyle aniden çıkagelmesi herkesin üzerinde garip bir tesir oluşturdu, kimse tam olarak sevinemiyordu bile. Sanırım babası evden uzakta olduğu o uzun zaman diliminde yürüttüğü gizli işlerde başarısız olmuştu ve üstleri tarafından bu işlerden uzaklaştırılmıştı. Burada şunu belirtmek gerekir ki, ailede bulunan bu gizli güç, aileden olanları da doğal olarak etkisi altına alıyordu ve bu yönde bir yaşam tarzı seçiliyordu. Babasıyla hiçbir zaman bu konuyu konuşmadılar ve babası da bu konuyu bir şekilde unuttu ama Baranın içindeki ateş yanmaya devam ediyordu, arada sırada ortaya çıkıp Baranın kendisini göstermesini sağlıyordu. Böylelikle varlığının yani ateşinin sönmesine hiç izin vermedi(bu güçten yeri geldikçe bahsedilecektir lakin şunu bilmek gerekir ki güç kontrol edilmeli ve yönetilmelidir, aksi takdirde sahibine zarar verebilir). Baranın kişiliği hakkında bir şeyler söylenecekse ilk önce onun farklılığına vurgu yapılmalıdır. O farklıydı ve farklılığı bir şekilde anlaşılıyordu. Bunun dışında Baran duygularını en yoğun şekilde yaşayan ve sürekli değişebilen bir insandı, farklı durumlara uyum sağlayabilirdi zamanla. Çok hırslı ve kibirliydi de, bazen bu yüzden farkında olmadan etrafındakileri incitebiliyordu. Yine de bu özelliğini belli etmek istemez ve kibirli görünmeyi sevmezdi, elinden geldiğince bastırmaya çalışırdı bu hisleri. His demişken, Baranın hisleri çok kuvvetliydi, 6. hissi çok gelişmişti, birçok şeyi önceden tahmin edebilir, karşısındaki kişinin duygularını ve düşüncelerini anlayabilirdi. Bilinmesi gereken bir özelliği de çok meraklı olmasıydı. Zamanla unutulmaması icab eden şeyler unutuldu ve “Kötülük” “İyiliğe” galebe çaldı. Hırs tüm bedeni kapladı, kibir haddini aştı, var olma nedeni unutuldu, Neverland –kutsal mekân- yok oldu, hissiyat harâb oldu ve bitâb düştü, yürek ise paramparça bir halde… evet, sonunda beklenen zaman gelmişti, Baran büluğ çağına gelmişti ve savaş başlamıştı. Yılman’daki farklı yaşam tarzlarından biri de şimdi karşımıza çıkıyor. Yılmanda yaşayanlar büluğ çağına gelince zihinlerinde, kalplerinde ve bedeninde bir savaş başlar ve bu savaş o kişinin ömrü boyunca sürer. Bu savaş “İyiliğin” ve “Kötülüğün” savaşıdır. Bu savaşta kişi taraf değildir, kişi; üzerinde savaşın yapıldığı nesnedir ama kişi bu savaşa yön verebilir belli bir olgunluğa ulaştığı zaman. Savaşın kuralları ve kanunları vardır. Kimse bir diğerinin savaşına katılıp ona yardımcı olamaz ve “İyiliğin ve Kötülüğün” sınırları bilinemez ve bu sınırlar çizilemez keskin ayrımlarla. Kişi yalnızdır bu savaşında, “İyiliğin ve Kötülüğün” ne olduğuna kendisi karar verecek ve bu savaşa da ancak kendisi yön verebilecektir. İşte Baranın savaşı da bu şekilde başlamıştı ve Baran bu durumun farkında değildi. Kısa bir süre içerisinde İyilik zayıf düşmüş Kötülük karşısında ve Kötülük hükümranlığını ilan etmişti. Kötülük, Baranda önceden var olan veya zamanla geliştirdiği bütün özelliklerini ve yeteneklerini hatta etrafındakileri bile unutturmuş ve yerine kendi değerlerini ve niteliklerini yerleştirmeye başlamıştı. Bu arada unutulanlar arasında Peri Kızı da vardı. Belki her zaman yanı başındaydı ve görebiliyordu onu fakat varlığını hissetmeyince yanında olduğunda, kalp gözüyle bakmayınca gözlerinin taa içine, ruhunun sıcaklığını fark etmeyince dokunduğunda ellerine, yanı başında da olsa unutuluveriyordu. Unutuldukça da ışığı sönüyordu Peri Kızının. Bir anlık da olsa içten ve samimi şekilde hissedilmesi, hatırlanması, varlığının fark edilmesi; parlamasına, ışıl ışıl olmasına yetiyordu Peri Kızının (sonradan Baran büyücüler okuluna gittiğinde de buna benzer bir durum olmuştu, Baran, Peri Kızını her düşündüğünde, düşünde gördüğünde, hayal edip kalbinin taa derinlerinde hissettiğinde; ondan çoook uzakta olmasına rağmen Peri Kızı ışıl ışıl parlıyor, etrafına pozitif bir enerji saçıyordu. Görenler bu duruma çok şaşırır, Peri Kızına ne olduğunu anlamaya çalışırlardı ama kimse de bu duruma bir anlam veremezdi. Sanki aralarında sımsıkı bir bağ vardı Baranla ve bu bağ birbirinden ne kadar uzakta olsalar da onları birbirine bağlıyor ve hayata tutunmalarını sağlıyordu)… Kötülüğün Baran üzerindeki tüm bu olumsuz etkilerine rağmen Baran yeteneklerini uygun bir an gelince kullanabiliyor ve yine kendini olumsuz da olsa gösterebiliyordu… Alıntı Yorum bağlantısı Diğer sitelerde paylaş More sharing options...
THEJUDGE Yanıtlama zamanı: Eylül 23, 2010 Yazar Paylaş Yanıtlama zamanı: Eylül 23, 2010 3.BÖLÜM Okulun son günleri gelip çatmıştı. Baranın ahvalinde bir farklılık yoktu. Bir türlü Kötülüğün etkisinden kurtulamıyordu. Fark etmesi gereken şeyleri hala fark edemiyor, sanki halinden pek şikâyeti yokmuş hatta mutluymuş gibi görünüyordu. İçinde ise fırtınalar kopuyor, hırs ve kibir onu yiyip bitiriyor ama bir türlü kendisinin bu halde olmasının nedenini bulamıyor, bu bilmeceler ve karmaşadan dolayı da depresif halden bir türlü kurtulamıyordu. Tabi tüm bunlar derinin altında gizlenen, için için yanan kor gibiydi sadece. Çevresindekilere ise çok farklı gözüküyordu. Zaten derdini anlatacak kimse yoktu, gerçi anlayabilecek de kimse yoktu. Belki Peri Kızı… onun varlığını ilk zamanlardaki gibi hissetmiş olsaydı, belki o zaman kurtulabilirdi bu hâlden, belki o zaman İyilik güç alabileceği bir kaynak bulduğu için, savaşta Kötülüğün karşısında durabilirdi, belki… Madalyonun iki yüzü var, Peri Kızı da çok kötü durumdaydı. Belki Peri Kızının varlığını hissetmiş olsaydı yüreğinin derinliklerinde; onu öylece bırakıp gitmeye, parıltısının sönmesine, ışığının zayıflamasına, yaşam enerjisinin tükenmesine gönlü razı gelmezdi, belki… keşke… Tabî tüm bu olanları sonradan hatırladığında çok pişman olacaktı. İşte okulun son günlerini de bu karmaşık duygular içerisinde geçiştirmişti Baran. Okul bittikten sonra herkes dağıldı ve kendine yeni okul aramaya başladı. Nasıl olduğunu tam olarak hatırlamamakla birlikte sanırım ailenin bir takım gizli ilişkileri sayesinde Baran, “Büyücüler Okulu”na kabul edildi, yetenekleri, gücü ve diğer özellikleri testten geçirildi ve dönemin gri büyücü adayları bölümünün en iyi sınıfına yerleştirildi. Evinden, ailesinden ve tanıdıklarından uzakta bir hayata başladı. Yine bu süreçte de Kötülüğün etkisi altındaydı ve o okuldaki bazı tecrübeli büyücüler(Master denilir bunlara) bu durumun farkındaydı. Kötülüğün etkisi altına girmek bilinçsiz de olsa bir tercihti ve bu durumdan da ancak bir tercihle çıkabilirdi. Aksi halde doğrudan müdahaleler tahmin edilemeyecek ve düzeltilemeyecek sonuçları doğurabilirdi. Bu yüzden tecrübeli büyücüler; öğrencilere, yeteneklerini iradeli bir şekilde kullanmayı ve yeteneklerini geliştirmeyi öğretirken, satır aralarında da İyiliğin Kötülüğü nasıl yenebileceğinden bahsediyorlardı. Bunun nedeni hem durumun farkında olan öğrencilerin iradelerini kullanarak bu savaşa yön verebilmelerini sağlamak… hem de bilinçsizce yaptığı tercihleri sonradan fark edip afallayacak olan öğrencilere, satır aralarında anlatılan bu bilgilerin hatırlanmasını sağlayıp, o anki durumundan nasıl kurtulabileceğinin pusulasını vermekti. Kötülük ve İyilik arasındaki bu savaşın hem zihinlerde, hem kalplerde, hem de bedenin tamamında olduğundan bahsetmiştim. Yani savaşın; hem zihinsel, hem duygusal hem de fiziksel olarak bir varlığı var. İşte bu fiziksel olarak var olan savaş, gözle görünmese de bazı şartlar gerçekleştiğinde nadiren de olsa görülebiliyordu. Masterlardan bazıları bu metafizik savaşı görebiliyorlardı, belki buna tam olarak görmek denmeyebilir ama onlar “hissedebiliyorlardı” diyebiliriz. Konuyu açmışken şunu da belirteyim, savaş her zaman aynı şiddette olmuyordu, sürekli değişen ve farklılaşan bir yapısı vardı bu savaşın. Savaşın etkisini yitirdiği bazı zamanlarda Baranın bedenini Peri Kızının sıcaklığı sarıyordu ama bu durum çok da uzun sürmüyordu maalesef… Alıntı Yorum bağlantısı Diğer sitelerde paylaş More sharing options...
THEJUDGE Yanıtlama zamanı: Eylül 23, 2010 Yazar Paylaş Yanıtlama zamanı: Eylül 23, 2010 4. BÖLÜM Büyücü okulunda hayat bu şekilde devam ederken bir gün yetenekli ve güçlü bir öğrenciyle düelloya girdi Baran. Düellonun sonunda çok büyük hasar gören Baran, zamanla her şeyi sorgulamaya başladı. Daha önce gururundan ve kibrinden asla taviz vermeyen ve hatta seçilmiş kişi olduğuna inanan Baran, bu düellonun sonunda zayıf ve güçsüz yönlerini fark etti, aslında o kadar da güçlü değildi, “seçilmiş kişi” olduğu da sadece bir palavradan ibaretti hepsi bu… bu idrak hâli öyle bir darbe indirdi ki Kötülüğün en çok sevdiği Kibir hissine; bir daha beli doğrulamadı Kötülüğün, hükümranlığı da yavaş yavaş çatırdamaya başladı. İyilik de bu arada güç kazanmaya başladı. Bu olayın sonunda “inzivaya çekilen büyücüler” arasından çıkıp, “topluma karışan büyücüler” arasına geçmeye karar verdi. Tüm bu yaşananlar Baranı rutinden çıkartmış, yeni ve farklı deneyimler yaşamaya itmiştir. Farklı büyülerle uğraşmaya ve farklı gruplarla takılmaya başlar. O zamanlar yapılmakta olan büyücü okulları arasındaki turnuvaya katılır ve adını duyurur. Yeni grubuyla gizli bir şekilde yaptıkları büyüler ve edindiği bu deneyimler sayesinde level atlar. Bu yasak büyüleri yaparken de birkaç defa ölümden dönmüştür. Edindiği bu deneyimler sonucunda geldiği level, onu, okuldaki son senesinde, “ak büyücü adaylarıyla”, “gri büyücü adaylarının” en iyilerinin toplandığı, “toplum büyücüleri” bölümünün en iyi sınıfına alınmasını sağlar. Bu sınıf aynı zamanda büyücü okulunun da uzun zamandır mezun edeceği en iyi sınıftır. Masterlar dahi bu sınıfla gurur duymaktadırlar. Son senede İyilik ile Kötülük arasındaki savaş devam etmektedir. Son sene farklı bir şey olur, uzun zaman önce unutulanlar tekrar hatırlanmaya, varlıkları fark edilmeye, hissedilmeye başlar, Neverland-Kutsal Mekân- gibi. Neverland’den biraz bahsedelim. Bu yer Barana özel bir mekândır, Has Bahçe gibi. Baranın kendini kötü hissettiğinde huzur bulmak ve ruhunu dinlendirmek için gittiği tek yerdir. Neverland öyle bir yerdir ki; bütün önyargıların, şüphelerin, korkuların, kinin, nefretin, kibrin, çıkarların, yalanın bir kenara bırakıldığı, yeni doğmuş anadan üryan bebeğin saflığı kadar temiz ve yine o bebeğin ailesine getirdiği sevinç kadar, mutluluk ve umudun da eksik olmadığı yerdir orası. Nirvana gibi mutlak huzurun yaşandığı yerdir. Baranın bu yere verdiği değer ölçülemezdi ve verdiği değer kadar da kıskanırdı orasını yabancılardan, kimseye bahsetmez, Neverland’in N’sini bile dile getirmezdi. Yine de bazen, -acaba şu kişiye bu konuyu açsam mı? gibisinden aklından geçirse de hemen bu kararından vazgeçer ve kendisine kızardı böyle ahmakça düşünebildiği için. O kadar üzerine titremektedir bu yerin. Şöyle düşünmektedir; “Elmastan, inciden anlamayan, nasıl ki onları taştan farklı görmez ise, aynı şekilde bu yerin de değerini anlayamazlar, çünkü bunu anlayacak kıymet-ölçer aleti yok ellerinde…” demektedir kendi kendine. Büyücü okulundan çok yüksek bir levelle mezun olmuş ve gezegenin en iyi büyücüleri arasına girme başarısını göstermiştir. O zamanlar bu durumun çok da büyük bir ehemmiyeti yoktur Baran için. Baran başarıyı bu ölçülere göre değerlendirmiyordu, başarılı olmanın ölçütü çok daha farklıydı Baran için. Bu durumu açıklayacak hoş bir olay yaşamıştı Baran, bir daha asla unutamayacağı… Büyücüler okulunda bir köşede yaşayan, çok kimse tarafından bilinmeyen, gücü kuvveti kalmamış, garip birisi vardı, rivayetlere göre okulun kuruluşundan beri yaşıyormuş, zamanın da kara büyüyle uğraşmış, kimsenin eline su dökemeyeceği biriymiş. Artık o kadar yaşlanmış ki hiçbir şeyle uğraşamaz hale gelmiş, zaten yaşını bilen de yokmuş. Çok yaşlı ve güçsüz olmasına rağmen pek yanına yaklaşan olmazmış, yanına gidenlere de onların anlamadığı dilden bir şeyler söylediği için korkup bir daha gitmezlermiş, yine de saygıda da kusur etmezlermiş. Masterlar bile ona büyük saygı duyarmış. Bu anlatılanlara rağmen Baran, “İhtiyara” özel bir yakınlık duymuş, kendisinin de anlam veremediği bir yakınlık… zamanla “ihtiyarla” aralarında özel bir muhabbet gelişmiş, her gün yanına uğrar, isteklerini yerine getirir, onu anlamaya çalışırmış. Hiç kimseye göstermediği kadar saygı gösterir ve severmiş ihtiyarı. Mezun olduktan sonra ihtiyar Baranı kucaklayıp, anlamadığı bir şeyler söylemiş ve ona bir “şey” vermiş. İşte Baranı en çok heyecanlandıran da bu “şey” olmuş, çünkü bu “şeyin” ileride kendisine çok yarayacağını ve önüne çıkan engelleri bu “şey” sayesinde aşacağını hissediyormuş(Baranın hislerinin kuvvetli olduğundan daha önce bahsetmiştim). Baran için gerçek başarı buymuş işte… Mezun olduktan sonra kendisine uygun bir alan seçmiş ve alanın inceliklerini kavramak üzere eğitim görmeye başlamış. Kısa bir süre sonra Kötülük ile İyilik arasındaki savaş şiddetini artırmaya başlamış. İyiliğin güçlenmeye başladığından bahsetmiştim, iktidar savaşına girecek kadar güçlenince, savaşların en büyüğü olan “İktidar Savaşı” patlak vermiş. Baran geçmişindeki bilinçsizce yaptığı tercihi hatırlamış ve bununla yüzleşmeye karar vermiş. Büyücülük okulunda öğrendiği büyüleri de kullanarak İyiliğin yanında, Kötülükle büyük bir mücadeleye girmiş. Çok uzun süre devam etmiş bu savaş, ne zamanki Baranın vücudunun direnci tükenmiş, savaş da ancak o zaman sona ermiş. Baran tamamen güçsüz kalmış, fiziksel güçsüzlüğün yanına sinir krizleri de eklenince Baran kendini bu durumdan kurtarmak için Neverland’e dönüp, orada yaşamaya karar vermiş. Tabi bu sırada da eğitimini yarıda bırakmış ve tüm ilişkilerini de sonlandırmış. Çevreden ve çevrenin etkilerinden izole etmek istemiş kendini. İyiliğin mutlak hâkim olduğu, taze, dinç, kendinden emin ve yaptığı her davranışı bilinçli olarak yapan, yepyeni bir kişilik oluşturmakmış amacı Baranın, bu amacını gerçekleştirmek için de Neverland’de inzivaya çekilmiş. Baran… ruhunun derinliklerine inecektir bu inzivada… Alıntı Yorum bağlantısı Diğer sitelerde paylaş More sharing options...
THEJUDGE Yanıtlama zamanı: Eylül 23, 2010 Yazar Paylaş Yanıtlama zamanı: Eylül 23, 2010 5.BÖLÜM Her başlangıcın bir de bitişi vardır. Baranın başlattığı bu süreç de sona ermiş maalesef. Baranın babası gizli faaliyetleri nedeniyle uzun bir süre ortada görünmediğini sonradan ortaya çıktığında da başarısız olduğunun anlaşılmış olduğundan bahsetmiştim. Aynı şekilde bu konunun üzerinin kapandığından ve en ufak bir ima da dahi bulunulmadığından da bahsetmiştim. Olaya dönersek, Baranın eğitimini yarıda kesmesi babanın gururuna dokunmuştur. Kendisi yeterince iyi olmadığı için(gizli işlerde) başarısız olunca umudunu istemeyerek de olsa çok yetenekli olduğuna inandığı oğluna bağlamıştır. “Baran kendisini geliştirip bütün engelleri aşacak ve kendisinin yarım bıraktığı işi tamamlayacaktır…” bu düşünce, babanın bilinçaltına yer etmiştir. Baranın eğitimini yarıda bırakması üzerine baba devreye girmiş ve yıllar önce üzeri kapatılmış, en ufak bir ima da dahi bulunulmamış konuları açmış, kitapları karıştırmış ve bilgisini tazelemiş ve sonunda da ne yapacağına karar vermiş. Bu yolla Baranın canını yakacağını hatta aklını dahi kaçırabileceği biliyormuş ama “Yapılması gereken şeyi yapabilecek bir tek ben varım ve oğlumun İyiliği için bunu yapacağım ve bir gün gelecek, oğlum bu yapacağım şey için bana teşekkür edecek diyerek kendini bu iş için ikna etmiştir (Burada bunu şunu belirtmek gerekir ki daha öncesinde baba tüm yolları denemiş ve başka bir çözüm bulamadığı için böyle bir yolu tercih etmiştir). Yapılması gereken şey yapılırken en kötü ihtimal gerçekleşmiş ve olay çığırından çıkmıştır. O anda baba yaptığı İyiliğin, Baran için ne kadar büyük bir kötülük olduğunu anlayıp bin pişman olsa da iş işten geçmiştir ve geri dönüşü yoktur. Durum en az hasarla kurtarılmaya çalışılmışsa da, hasarın boyutu çok büyüktür. Ayrıntılardan yeri gelince bahsedileceği için olay sadece genel hatlarıyla anlatılmıştır. Baran bu olaydan iki şey elde etmiştir. Birincisi bu olaydan aldığı büyük hasardır, ikincisi bu olay sonucunda edindiği hayat tecrübesidir. Bu arada Baranın o zamanki güçleri babasını durdurmaya veya engellemeye yetmemiştir, ama bu olaydan sonra babasını kendisinden neredeyse tamamen uzaklaştırmayı başarmıştır. Bu olaydan önce olduğu gibi, sonra da uzun bir süre kimseyle irtibat kurmamış, herhangi bir iletişimde bulunmamıştır tâ ki Peri Kızını bulana kadar… (Not: Peri kızı olmasaydı diye bir ihtimal düşünülemez, “o” Baranın yaşama sımsıkı sarıldığı hayat bağıdır(ab-ı hayat)… Peri Kızını bulduğunda ışığı sönmüş, parlaklığı gitmiş ve neredeyse yaşam enerjisi tükenmek üzereymiş(doğrusu Baran da çok farklı durumda değildi) … Hikâyemizin devamında Peri Kızının-ilk defa ismini de öğreneceksiniz- başından geçenler anlatılacaktır…) Alıntı Yorum bağlantısı Diğer sitelerde paylaş More sharing options...
Önerilen Mesajlar
Sohbete katıl
Şimdi mesaj yollayabilir ve daha sonra kayıt olabilirsiniz. Hesabınız varsa, şimdi giriş yaparak hesabınızla gönderebilirsiniz.