nevermore Oluşturma zamanı: Aralık 12, 2010 Paylaş Oluşturma zamanı: Aralık 12, 2010 http://www.spiritualizm.com/ergunbeyk/imagesalln.jpg Yıllk ölmüşleri anma seansı Paris Derneği 1 Kasım 1868 Allan Kardec Tarafından Açılış Konuşması Her nerede olursa olsun eğer iki üç kişi benim adıma bir araya gelmişse, ben onların arasındayımdır. Hz. İsa Sevgili Ruhçu Kardeşlerim; Ölmüşlerin anılarına hasredilmiş bulunan bu geleneksel günde aramızdan daha önce ayrılmış olanlara sevgilerimizin özel bir kanıtını sunmak ve birlikte yaşadığımız günlerde onlarla aramızda oluşturduğumuz sevgi ve kardeşlik ilişkilerini sürdürmek vede kendileri için Tanrı'dan rahmet dilemek üzere bir araya gelmiş bulunmaktayız. Ama niçin bir araya geldik? Birlikte yapmaya kara verdiğimiz bu işi her birimiz ayrı olarak yapamazmıydık? Böyle belli bir günde toplanmanın ne yararı var? Bu yararı bize İsa, yukarıda ki sözleri ile ifade etmiştir. Aynı amaç için bir araya gelmiş insanlar arasında oluşturulan düşünce birliğinin ürettiği etkide yatmaktadır bu yarar. Ama düşünce birliği sözünün nerelere kadar uzandığı iyi anlaşılabiliyor mu? Şüphesiz bu güne kadar bu konuyu pek kimse tam anlamı ile kavrayabilmiştir. Açınlamayı başardığı yasalardan yararlanarak bize o kadar çok şey açıklamış bulunan ruhçuluk şimdide bu zihinsel durumun nedeni, sonucu ve gücü konusunda ayrınlatmaktadır bizi. Düşünce birliği demek ortak düşünce demektedir, niyet, irade arzu ve özlem birliği demektir. Hiç kimse düşüncenin bir güç olduğu gerçeğini bilmezlikten, tanımazlıktan gelemez, ama bu salt moral ve soyut bir güç müdür? Hayır; aksi takdir de düşüncenin ve özelliklede düşünce birliğinin etkinliği açıklanamazdı.ç Bunu anlayabilmek için ruhsal özümüzü oluşturan öğelerin özelliklerini ve etkileme güçlerini bilmemiz gerekir. Bunu da bize ruhçuluk öğretmektedir. Düşünce, ruhsal varlığın karakteristik bir özelliğidir. Varlığı maddeden ayrı kılan odur. Düşünce olmasaydı varlıkda varlık olmazdı. İrade, varlığın özel bir ayrıcalığı değildir. Belli bir enerji düzeyine ulaşmış düşüncedir. Hareket ettirici güç haline gelmiş düşüncedir. Varlık kollara, bacaklara ve vucuda belli bir anlamdaki hareket emirlerini irade aracılığı ile iletmektedir. İrade, maddi organları böylesine etkileyebilecek bir güçe sahipse varın siz düşünün çevrenizdeki akışkansal öğeleri nasıl etkileyeceğini! Ses, hava üzerinde nasıl bir etki sağlıyorsa düşüncede çevredeki akışkanlar üzerinde öyle bir etki sağlamaktadır. Hava nasıl sesi iletiyorsa bu akışkanlarda düşünceyi iletmektedirler. Şu halde hiç tereddüt etmeden diyebilir kiz nasıl havada ses dalgaları ve ses ışınları varsa aynı şekilde bu akışkanlarda bir biri ile kesişen fakat birbirine karışmayan düşünce dalgaları ve düşünce ışınları vardır. Topluluk, etrafa çeşit çeşit düşünceleri ışınlar halinde yayan bir odaktır. Her kesin kendi notasını çaldığı bir düşünce korosudur, bir düşünce orkestrasıdır. Bir müzik korosundaki seslerden insan nasıl işitme duyusu vasıtası ile bir izlenim ediniyorsa topluluktaki düşüncelerin ürettiği bir çok akışkansal akım ve yayıntılardan da ruhsal duyusu vasıtasıyla bir izlenim edinmektedir. Fakat, uyumlu ve uyumsuz ses ışınları olduğu gibi uyumlu ve uyumsuz düşüncelerde vardır. Eğer bütün uyumlu ise edinilen izlenim iç açıcı, eğer uyumsuz ise iç karartırıcı olmaktadır. Bunu sağlamak için düşüncenin sözlerle dile getirilmesi şart değildir. Sözle ifade edilmiş olmasına veya olmamasına göre akışkansal ışıma artıyor veya azalıyor değildir. Eğer düşüncelerin tümü iyi dileği yansıtıyor ise orada hazır bulunanlar gerçek bir ferahlık duymakta ve kendilerini keyifli hissetmektedirler; ama düşüncelerin arasında bazı kötü düşünceler karışırsa o zaman bu kötü düşünceler ılık bir ortamda buz gibi bir hava akımının meydana getirdiği etkiyi andırır bir etki uyandırmaktadır. Cana yakın, sıcacık bir topluluğun içindeyken insanda uyanan o tatmin duygusunun nedeni budur işte. Rahat nefes alınan böyle bir toplulukta cana can katan bir moral atmosferi egemen olmaktadır. İnsan oradan yeniden güçlenmiş bir durumda ayrılmaktadır. Çünü sağaltıcı akışkan yayıntılar, içine işlemiş bulunmaktadır. Kötü düşünceler yüzünden dokuncalı akışkan akımlarıyla dolmuş sevimsiz ve soğuk topluluklarda hissedilen fakat bir anlam verilemeyen rahatsızlık ve yürek darlığida böyle açıklanmaktadır. Demek ki düşünce birliği moral üzerinde etki uyandıran bir tür fizik etkinliktir. Bunuda ancak ruhçuluk açıklayabilmektedir. İnsan bunu içgüdüsel olarak hissetmektedir. Zira bu havayı bulabildiği toplantıların peşinde koşmaktadır hep, bu homojen ve sempatik toplantılardan kendine yeni moral güçler sağlamaktadır. İnsan nasıl maddi bedenin kayıplarınıı gıda ike tedavi ediyorsa aynı şekilde , her gün ki düşünce ışınlamaları nedeni ile ortaya çıkan akışkan kaybınıda bu toplantılar yardımı ile telafi etmektedir denebilir pekala. Düşünce birliğinin bu etkilerine birde, yine bu etkilerin doğal sonucu olan vede gözden uzak tutulmaması gereken bir diğer etki eklenmektedir; düşünce veya iradenin, bir araya gelmiş düşünce ve iradelerin bütünü sayesinde kazandığı güç. Nasıl kas gücü olaya iştirak eden kol adetine bağlı olarak artıyorsa aktif bir güç olduğu için iradede birbirlerine benzer iradelerin adetine bağlı olarak artmaktadır. Bunu nokta böylece açıklığa kavuşunca tam bir düşünce birliğinin hüküm sorduğu topluluktaki insanlarla varlıklar arasında kurulan ilişkilerde bir bireyin tek başına sahip olmayacağı ölçüde çekici veya itici güç mevcuttur. Eğer bu güne kadar bir sürü toplantı buna elverişli olmadıysa bu, tam anlamıyla bir düşünce homojenliği sağlanamamış olmasından ileri gelmiştir. Yeryüzü insanının geriliğinin bir sonucudur bu. Topluluklar ne kadar kalabalıklaşırsa iyi öğlerin etkisini felç eden ve hassas çarkların arasında girmiş kum tanelerinin oynadığı rolü oynayan heterojen öğlerde o kadar artmaktadır. Daha evrimli dünyalarda durum hiçde böyle değildir. İnsanlar evrimleştikçe dünyamızda o duruma ulaşacaktır bir gün. Ruhçulara göre düşünce birliğinin daha özel bir başka etkiside varıdır.Bu birliğin insandan insana etkisini anlatmıştık. Ruhçuluk bu etkinin insanlardan varlıklara doğru ve bunlar arasında karşılıklı olarak daha zayıf işlediğini ispatlamaktadır. Gerçektende, ortak düşünce onu oluşturanların sayısı ile orantılı bir biçimde arttığına göre birbirine benzeyen ve hayrı hedef alan düşüncelerden oluşma bir bütünde geri varlıkların etkisini silip atacak güce sahip olacak demektir. Geri varlıkların taktiği işte bu yüzden insanları birbirinden uzaklaştırma ve tek bırakma esasına dayanmaktadır. Tek başına kalmış bir insan yenik düşebilirken başka iradelerin desteğini almış bir diğer insan direnebilemektedir. Birlikten kuvvet doğar aksiyonu fizik anlamda olduğu kadar moral anlamda da doğrudur. Diğer yandan, ortak düşünce geri varlıkların etkisini felç edebildiğine göre ileri varlıkların etkisinide güçlendirecek demektir. Böylece onların etkilerini azaltan engeller kaldırılmış olacaktır vede onların akışkan yayıntıları, hiç bir karşı akımla durudurulamadıkları için topluluğu oluşturan bireylerin üzerine yayılacaktır şüphesiz; yardım severlik yasası gereğince her biri kendi yararına değil, tüm topluluğun yararını amaçladığı için tüm bireyler düşünce yoluyla bu yayıntıları üzerine çekeceklerdir, üzerimizde kutsal bir izlenim uyandırabilecek şekilde alev dilleri halinde yayılacaktır çevreye. Böylece düşünce birliği yardımı ile insanlar hem kendi aralarında yardımlaşmış, hemde varlıklara yardım etmiş ve hemde varlıkların yardımından yararlanmış olmaktadırlar. Demek ki görünen ve görünmeyen evren arasında ki ilişkiler böylece bireysellikten kurtulup kollektifleşmektedir, bu nedenlede bireylerin yararına olduğu gibi yığınların yararına da hizmet eder niteliğe kavuşmaktadırlar, kısacası düşünce birliği kardeşliğin temeli demek olan dayanışmayı sağlamaktadır. Her insan yalnız kendisi için değil, herkes için çalışmakta ve herkes için çalışırkende kendine düşen payı almaktadır.İşte size bencillkte asla bulamayacağınız bir değer. Ortak düşüncenin güç ve etkinliğinin düzeyini ruhçuluk sayesinde anlamaktayız. Homojen ve sevgi dolu bir ortamda hissedilen rahatlama duysunun nedenini artık bilmekteyiz; ama şimdi aynı durumun varlıklar içinde geçerli olduğunun şuurundayız. Zira bir parfüm bulutu gibi kendilerine doğru yükselen iyi dilek dolu tüm düşünceleri onlarda algılamaktadırlar. Mutlu olanları, bu ahenkli konserden büyük bir sevinç duymakta, ıstırap çekenleri ise geniş çapta rahatlama hissettmektedirler. Hangi dine ait olursa olsun, tüm dini toplantılar düşünce birliği esasına dayanmaktadır. Gerçektende düşünce birliği bu toplanma anlarında tüm gücünü hissetirmelidir ve hissettirebilmektedir de. Çünkü amaç düşünceyi maddenin pençelerinden kurtarmaktır. Ne yazıktır ki dini bir biçim sorunu haline getire getire ne yazıktır ki, dini, bir biçim sorunu haline getire getire bir çoğu bu ilkeden uzaklaşmıştır. Sonuç olarak görevini biçimsel bir ibadeti yerine getirmekten ibaret gören birey bunu yapınca Tanrı'ya ve insanlara karşı olan borcunu ödemiş gibi saymaktadır kendini. Şuda gözler önünde duran bir sonuçtur ki '' birey, dini toplantı yapılan yerlere kişisel bir niyetle kendi çıkarı için ve çoğu kezde orada hazır bulunan diğer bireylere karşı kardeşlik duygusu taşımadan gitmektedir. Cemaatin ortasında adeta tek başınaymış gibi bulunmakta ve cenneti yalnız kendisi için dilemektedir. '' Bir çoğumuz benim adıma bir araya geldiğinizde bende aranızda bulunurum''derken İsa şüphesiz bunu kast etmekteydi. Benim adına bir araya gelin, yani ortak bir düşünce oluşturmak için bir araya gelin demek istemiştir. Ama ilkeleri ve doktirini bir yana atılırsa onun adına bir araya gelinmiş olmazki. İsa doktrininin temel ilkesi nedir? Düşüncede, sözde ve eylemde iyilik severlik. İsa adına bir araya geldiklerini söyledikleri zaman benciller ve kendini beğenmişler yalan söylemiş olmaktadırlar, zira İsa onları ilkelerinin yandaşı olarak kabul etmektedir. Bu yanlış tutumları ve amaç dışına çıkışları öne sürüp dini toplantıların vede bu toplantılara hasredilmiş ibadet hanelerin gerekliliğini inkar eden kimselerde vardır. Köktenci bir görüşle bu tipler, her yerin Tanrı'nın evi olduğunu, onun içinde her yerde ibadet edilebileceğini bireylerin bu işi kendi evlerinde pekala yapabileceklerini, oysa zavallıların, hastaların ve düşkünlerin başlarını sokacakları, sığınacakları yerlere şiddetle muhtaç bulunduklarını öne sürerek ibadet hane yerine, düşkünler yurdu gibi binalar inşa etmenin daha akılca bir iş olacağını öne sürmektedirler. Ama amaçtan sapılıyor ve doğru yoldan ayırılınıyorsa bu doğru yolun mevcut olmadığı ve her kötüye kullanılan şeyin kötü olduğu anlamına mı gelecektir yani? Böyle düşünmek dini toplantıların özü olması gereken düşünce birliğinin kökeninden ve sunduğu nimetlerden habersiz olmak demektir. Onu çoşturan nedenleri tanımamak demektir. Böyle fikirleri nice materyalist açık açık ifade etmektedir. Buna da hayret etmemekteyiz. Zira onlar ruhsal yaşamı hesaba katmamaktadırlar ama ruhçular için onlardan daha fazla olarakda ruhçular için bu fikirler saçmadır. Toplumsal inziva gibi dini inzivada insanı bencilliğe sürüklemektedir. Bir ibadet hanede daha da canlandırılmaya gerek kalmayacak düzeyde bir inanç ve iyilik severlik duygusu ile donatılmış bir kalbe sahip bir kaç insanın bulunabilmesi mümkündür. Bir uyarıcıya muhtaç bulunan ve o uyarıcı olmadığında kendini kayıtsızlığın içine bırakıveren geniş insan yığınları için durum aynı olmamaktadır. Ayrıca, gelecekteki çıkarları ile ilgili herşeyi öğrenmiş ve böylece artık öğenecek bir şeyi kalmamış insan var mıdır ki? Bu hayatında edinmesi gereken bilgilere boş verecek kadar mükemmel bir insan gösterebilir misiniz? Her hangi bir kimse her zaman tek başına kendini eğitebilir mi? Hayır. İnsanların çoğuna bilimde olduğu gibi din konusunda, ahlak konusunda da doğrudan eğitim vermek gerekmektedir. Şüphesiz bu eğitim heryerde bir tapınağın kubbesi altında da verilebilir. Gökkubbenin altında da; ama niçin insanlar dünyasal işleri için olduğu gibi gök yüzü işleri içinde özel mekanlara sahip olmasılar. Siyasal, bilimsel ve edüstiriyel toplantılar yaptıkları halde neden dinsel toplantı yapmasınlarmış? Dinsel toplantı, hiç kimseye birşey kaybettirmeden herkesin kazandığı, kazançlı çıktığı bir borsadır. Bu, düşkünlere yardım edecek kurumların inşa edilmesinede bir engel oluşturmamaktadır ki; ama ayrıca şunuda ekleyeceğiz ki insanlar gökelere ilişkin çıkarlarını daha iyi anlattıkları zaman düşüncelere mahsus yurtlarda ki insanların sayısıda azalacaktır. Genel anlamda konuşarak ve özellikle hiç bir dini kast etmeden diyoruz ki eğer dini toplantılar ilk baştaki temel amaçlardan çoğu kez ayrılmışlarsa; eğer bu toplantılarda sunulan öğreti her zaman insanlığın ağır ağır ilerleyen evrimini izlememişse bu, insanların tüm gelişmeleri aynı anda gerçekleştirmediklerinin ifadesidir. Bir dönemde yapamadıklarını, bir diğerinde yapmışlardır. Kurumlarında ki eksiklikleri, bilgilerinde bir artış olduğunda fark etmiş ve gidermişlerdir. Uygarlık düzeyine göre bir dönemde iyi olan birşeyin daha ileri bir dönemde yetersiz kaldığını görmüş ve düzeyi tekrar ayarlamışlardır. Bildiğimiz gibi ruhçuluk, her konudaki gelişme için güçlü bir kaldıraçtır; bir canlanma, bir yenilenme çağının müjdecisidir. Şu halde beklemesini bilelim ve çağdan elinden gelemeyecek şeyi ummayalım. Tıpkı bitkiler gibi fikirlerinde meyve vermek için olgunlaşması gerektir. Ayrıca geçiş dönemlerinide anlayışla ve ödünle karşılamasını bilelim, zira doğada birşey biranda paldır küldür oluşu vermemektedir. Dini toplantıların gerçek amacının düşünce birliği kurmak olması gerektiğini yukarda belirtmiştik. Gerçektende din sözcüğü bağ ( relligion ) anlamına gelmektedir. Gerçek ne geniş anlamı ile din, insanları duygu, ilke ve inanç ortaklığı içinde birleştiren bir bağdır. Bu isim zamanla doğmalar ve inanç metinleri halinde kodlanmış ve formüle edilmiştir. Siyasi din bu anlamda kullanılmaktadır. Ama bu kavramın içinde din sözcüğü yinede görüşün anlamdaşı değildir. Özel bir fikri içermektedir. Buda şuurlu inanç fikridir. İşte onun içindir ki bu amaçla siyasi inanç terimide kullanılmaktadır. Nitekim insanlar görüşünü benimsemedikleri halde çıkar uğruna bir partiye girebilmektedirler, bunun ispatıda şudur ki çıkarlarına uygun bair başka parti bulduklarında sıkılmadan ona geçebilemektedirler. Buna karşı bir partiye inançla girmiş kişi ise oraya sım sıkı sarılmakta, büyük öz veriler pahasına da olsa onun bünyesinde kalmaktadır. Samımı inancın gerçek mihenk taşı demek olan kişisel çıkarlardan feragat buna denir işte. Bir görüşten çıkar nedeni ile vazgeçiş gerçi aşağılanacak kalleşce bir davranıştır, ama içinde bulunan hatanın farkına varıştan kaynaklanıyorsa o zaman da saygı duyulacak bir davranış haline dönüşmekte, öz veri ve mantık ifade eden bir davranış niteliğine bürünmektedir. Salt gurur meselesi yaparak vede kendi kendini tekzip etmekten kaçınarak bile bile hatalı yola ısrar etmektense yanıldığını açık açık ifade etmek gerçekten esaret ve yücelik işaretidir. Hatada ısrar ediş metanet değil dik kafalılıktır, sağ duyu değil, kendini beğenmişliktir, güçlülük değil güçlüksüzdür. Ayrıca iki yüzlülüktürde, çünkü kendini reel durumundan farklı bir durumda göstermeye kalkışmaktır. Üstelik kötü bir davranıştırda, çünkü böylece başkalarına kötü örnek olmaktadır. Kaynak; Allan Kardec - Obsesyon ALINTI Alıntı Yorum bağlantısı Diğer sitelerde paylaş More sharing options...
Önerilen Mesajlar
Sohbete katıl
Şimdi mesaj yollayabilir ve daha sonra kayıt olabilirsiniz. Hesabınız varsa, şimdi giriş yaparak hesabınızla gönderebilirsiniz.