Jump to content

Obsesyon Vakaları


nevermore

Önerilen Mesajlar

Konu Hakkında Allan Kardec'in hazırlamış olduğu öyküler...

 

http://www.spiritualizm.com/bilimarastirma/obsesyon.jpg

 

Bayan Claireon'un Hortlağı

 

 

Bir ara bu öykü hem kahramanın durumu ve hemde olaya tanık olan kimselerin çokluğu ile büyük yankılar uyandırmıştır. Eğer bayan Clarion aşağıda bir bölümünü anlatayacağımız '' anılar'' ında zikretmeseydi bu öykü belkide zaman içinde yok olup gidecekti.Günümüzde cereyan eden olaylaırn bazılarına benzeyişi ona bu derlemede doğal bir yer ayrıtmıştır.

 

Bilindiği gibi bayan Claireon şarkıcılıktaki ve trajedi oyunculuğundaki yeteneği ile olduğu kadar güzelliği ilede dikkati çeken bir insandı. Hani üzerinde egemenlik kurabilmek için yeterli karakter gücüne sahip olunmadığı zaman insan hayatına mal olan ihtiraslar vardır ya, bu güzel hanımda M. de adlı genç bir Breton'nun gönlünde işte buna benzer bir tutkunun doğmasına neden olmuştur. Bayan Clarion gençin bu tutkusuna sadece dostça kardeşce cevap vermiştir; buna rağmen gençin takıldığı ısrarlı durum genç kadın için çekilmez boyutlara uğramış ve sonunda kadın aralarındaki tüm ilişkileri koparıp atmıştır. Olayın neden olduğu üzüntü sonucunda genç, uzun süre hasta yatmış vede ölmüştür. Olay tarihi 1743'dür. Şimdi sözü Bayan Clariona bırakalım.

 

( Bayan Clarion 1923 de doğmuş ve 1803'de ölmüştür. İlk kez 13 yaşında iken İtalyan Grubunda ve 1743'de Comedie Francaisde oynamıştır. Tiyatroyu 1765 yılında 42 yaşında iken farketmiştir. )

 

'' Tanıştığımız günden ölüm gününe kadar 2,5 yıl geçmişti. Son günlerinde benden kendisini görme nezaketini göstermemi dilemişti; fakat yakınlarım bunu uygun görmemişler ve onu ziyaret etmeme engel olmuşlardı. Uzun süre çevresinde dönüp ona yardım etmiş olan hizmetkarları ile ihtiyar bir kadının ellerinde son nefesini vermişti. O sıralarda Chaussee d'Antin yakınlarında, inşasına daha yeni yeni başlamış olan Rempart;'da oturmaktaydı. Ben ise Seine sokağı ile Abbeye Saint Germain arasındaki Bussy sokağında oturmaktaydım. Annemle birlikte yaşamaktaydım ve bir çok dsotum akşam yemeğine bize gelirlerdi... Bir akşam hayranlık içinde beni dineyen dostlarımın huzurunda okuduğum çok sevilen şarkılardan oluşan programımı saat 11 i vuruken henüz bitirmiştim ki çok acı bir çığlık kaplayı verdi tüm evi. Yürek paralayıcı perdesi ve uzunluğu yüzünden tüm hazır bulunanlar şaşkınlık içinde dona kaldılar; birden elim ayağım çözülü verdi ve bu durumda on beş dakika süreyle baygın kalmışım...

 

Tüm yardımcılarım, dostlarım, komşulaırm ve hatta polisler dima aynı saatte ve pencerelerimin altında bir yerden gelen; fakat çıkış noktası kestirelemeyen bu çığlığı işitmişlerdir. Akşam yemeğini ender olarak şehirde yiyordum ama o günlerde hiç bir ses işitilmiyordu ve çoğunlukla anneme ve yardımcılarıma hal hatır sorupta tam odama çekilirken aramızda bir yerde patlayı veriyordu çığlık. Bir keresinde akşam yemeğini evinde birlikte yediğimiz B... nın başkasını her ihtimale karşı bana evime kadar eşlik etmek istedi. Tam evimin önünde birbirimize iyi geceler dilerken çığlık yeniden yükseldi, hemde ikimizin ortasında bir yerde. Tüm Parisliler gibi durumu oda biliyordu... Ama buna rağmen korkunun etkisi ile ölüden farksız bir halde kendisini arabasına atabilmişti.

 

Başka bir günde arkadaşım Roseley'den bir kumaş aramak üzere Sait Honore'ye giderken bana eşlik etmesini rica etmiştim. Yolda konuştuğumuz tek konu Hortlağın ( o zaman öyle adlandırılıyordu ) olmuştu. Akıllı ve hiç bir şeye inanmaz yapıdaki genç adam maceramı ilginç bulmuş ve bunun içinde Fantomu çağırmamı ,ancan çağrıma cevap verdiği takdirde ona inanacağını vaadetmişti. Hem bitkinlikten hemde cüretten ileri gelen bir kararlılıkla isteğini yerine getirdim. Çığlık üç kez ve feci bir patlamayı andırır şekilde duyuldu. Eve dönüşte arabadan çıkabilmemiz için tüm ev halkı seferber olup yardımlarımıza koşmuştui zira oda bende kendimizde değildik. Bu olaydan sonra bir kaç ay boyunca hiç çığlık duymadım, her halde artık borcumu ödedim sanıyordum, meğer yanılmışım.

 

Dauphin'in nikahı nedeni ile Versailles'da sunulacak temsilcilerin ilanları dağıtılmış ve banada Saint- Cloud caddesinde bayan Granval ile birlte paylaştığım bir oda verilmişti.Sabahın üçünde çok uzaklarda bulunduğumuzu ve çığlığın gelip bizi buralarda arama zahmetine katlanmayacağını söylüyordum ki çığlık gene birden patlayıverdi'! Bayan Granval odanın cehenneme döndüğünü sandı, evin içinde yatak kıyafeti ile yukarı aşağı koşup durdu, gece boyunca kimse gözünü kırpmadı ama hiç olmazsa çığlığı son defa işitmiş olduk.

 

7,8 günlük bir aradan sonra her zaman ki çevremle sohbet ederken saat 11'i vurdu, aynı andada pencerelerimden birine bir el ateş edildi. Silah sesini hepimiz duyduk, çıkardığı ateşide hepimiz gördük; pencere darbeden hiç bir zarar görmemişti.Birisinin hayatıma kast ettiği, fakat isabet ettiremediği, bunun içinde tedbir almak gerektiği görüşünde birleştik. O günlerde Polis müdürü olan M. de Marvelle karşı sıradaki evleri bir bir arattı; aralıkta bir sürü gizli Polis görevlendirildi ama tüm önlemlere rağmen silah atışı üç ay boyunca ve hep aynı saatte duyuldu, görüldüğü vede hep aynı pencerenin aynı camını hedef aldı ama nereden ateş edildiği bir türlü saptanamadı. Bu olay polis kayıtlarında da yer aldı.

 

Hortalığma alıştığım için - el çabukluğu numaraları ile yetindiğine göre oldukça iyi bir insan sayılırdı - Havanın sıcak olması nedeni ile saatin kaç olduğna dikkat etmeden söz konusu pencereyi açıp kahyamla birlikte birşeyler atıştırdık. Saat tam 11'i vuruyorduki yine patlama oldu ve ikimizi birden odanın ortasına yuvarladı. Bir yerimize bir şey olmamıştı, birbirimize bakıp duruyorduk. Kahyanı sol yanağına benim ise sağ ayağıma müthiş birer tokat inmişti, şaşkınlıktan deliler gibi gülmeye başladık.

 

İki gün sonra bayan Dumesnil tarafından Biyanche duvarı civarındaki evinde verilecek gece eylencisine katılmak üzere oda hizmetçim ile birlikte saat 11 de faytona bindik. Şahane mehtaplı bir geceydi. Her iki yanı evlerle süslü bulvarlardan geçtik. Oda hizmetçimin M.de S... buralarda bir yerde öldü değil mi? şeklindeki sorusunu karşımızdaki iki evden birini parmağımla göstererek '' edindiğim bilgilere bakılırsa şurası galiba '' diye cevapladım. Tam o sırada da iki evin birinden üzerime ateş edildi. Arabayı deldi geçti...Soyguncuların bir bakıma uğradığını sanan arabacıda atları dört nala sürmeye başladı. Sonunda randevu yerine ulaştık, ama kendime zor gelebildim ve bu dehşetin etkisinden uzun süre kurtulamadım. Böylece ateşli silah faslıda sona erdi.

 

Patlamalardan sonra, belli bir temposu olan ve şiddeti git gide artan el şaklamaları faslı başladı. Sahne hayatım nedeni ile alışık olduğum alkışları uzun zaman önemsemedim; benim yerime durumu dostlarım incelemiş. Belirttiklerine göre gözetlemişler, el şakırtıları saat 11'de kapımın altında duyuluyormuş...Sesi işitiyorlarmış.Ama kimseyi göremiyorlarmış.Daha sonra başıma gelenlerden farklı birşey değilmiş. Korkunç bir yanı olmadığı için sesini ne kadar zamandan beri duyulmakta olduğuna dikkat etmedim. Daha sonraki kulak okşayıcı seslerde dikkatimi çekmedi...Söylemeye başlayacağı soylu ve duygulandırıcı bir şarkının peşrevini yapıyormuş izlenimi uyandıran göksel bir sesti sanki bu; Bussy kavşağında başlıyor yol boyunca devam ediyor ve evimin kapısında susuyordu. Önceki diğer olaylarda olduğu gibi sadece ses duyuluyordu. Ama sesin sahibi görünmüyordu. Ve nihayet 2,5 yıldan fazla bir zaman sonra herşey sona erdi.

 

Bir süre sonra baya Clarion, M. de S... nin dostu olan ihtiyar kadından ölüm anı ile ilgili şu bilgiyi edindi.

 

Uşağı saat 10.30 da gelipte sizin kesinlikle ziyarete gelmeyeceğinizi bildirdiği ana kadar dakikaları bir bir saydı. Bir kça saniye suskunluk içinde bekledikten sonra içime korku salan bir umutsuzlukla elimi yakaladı ve şöyle söylendi... '' Barbar! ... Görür gününü; onu hayatta iken nasıl izlemişsem ölümünden sonrada öyle izleyeceğim!... Öfkesini yatıştırmaya çalıştım ama ölmüştü bile.''

 

Bu öyküyü içeren belgenin altında aşağıdaki imzasız not yer almaktadır.

 

'' Çok çeşitli görüşlere yol açmış ve belkide daha da açacak olan bir öykü. Olağan üstü şeylere bayılınmaktadır, hemde inanılmasa bile; bayan Clarion anlattığı olaylardan emin görünmektedir. Biz sadece hortladığı tarafından işkenceye tabi tutulduğu ve tutulduğunu sandığı günlerde bayan Clarion'un 22,5 ila 25 yaşları arasında bulunduğunu; bu yaşların kuruntu çağı olduğunu ve bu yeteneğin onda, tiyatroda ve tiyatro dışında sürdüğünü yaşam türünün etkisi ile gelişip coçtuğunu belirtmek ile yetineceğiz. Anılarının başlangıcındada belirttiği gibi çocukluğu sırasında kafasının hortlak ve büyücü masalları ile doldurulduğunu ve kendisine bunların gerçek olduğunun söylendiğini unutmamak gerekir.'' Olayı bayan Clarion'nun anlatışından öğrendiğimiz için öykü hakkında ancak tümevarım yöntemi ile sonuca varabilmekteyiz. Bizim gördüğümüz şöyledir;

 

'' Bayan Clarion tarafından en ince ayrıntıları ile ortaya konmuş olan bu olay üçüncü bir kişi tarafından anlatılmış gibidir. Zira unutmayalım ki öyküyü içeren mektubu yazdığında altmış yaşlarındaydı, yani notun yazarı tarafından ileri sürülmüş olan çabuk kanıcılık çağını çoktan gerilerde bırakmıştı. Yazar, bayan Clarion'nun kendi macerasın ilişkin iyi niyetin şüphe etmemektedir, fakat bir kuruntunun oyuncağı olduğuna inanmaktadır. Olayı bir kez cereyan etmiş olsaydı hiçde şaşılacak nitelikte görünmeyecekti, ama iki buçuk yıl sürmüş olması işin görünümünü değiştirmektedir; hele görgü tanıklarının ve özellikle polisin olayın içinde bulunuşları kuruntu olasılığını iyice ortadan kaldırmaktadır. Spirit olayların tezahürlerinde nelerin olup bittiğini bilen bizlere göre ise öyküsünün hayret uyandıracak bir yanı yoktur ve macerayı olası görmekteyiz. Bu varsayıma görede tüm bu sevimsiz numaraları M.de S... nin bedensiz varlığına mal etmekte hiç tereddüt etmemekteyiz, bize böyle düşündürende delikalının ölüm anında söyledikleriyle sonra cereyan etmiş olan olayların birbirleri ile tam tamına çakışmalarıdır.

 

Delikanlı şöyle demişti; hayattayken onu nasıl izledimse ölümünden sonrada öyle izleyeceğim. Nitekim hayatta iken bayan Clarion ile ilişkileri 2,5 yıl sürmüştü ve ölümünden sonraki tezahürlerde 2,5 yıl sürmüştür. Bu bedensiz varlığın nitelikleri hakkında bir iki söz daha söylemek gerekirse kötü bir varlık olmadığını ve bayan Clarion'nun onu haklı olarak iyi adam diye nitelendirdiğini belirtmemiz gerekecektir. Ama zarif bir kimse olduğuda söylenemez doğrusu. Erkek olarak aşırı ihtirasa kendini kaptırışı ondan, yeryüzüne ait düşünme biçiminin başat olduğunu ispatlamaktadır. Bedenin dağılmasından sonrada devam eden bu ihtirasın derin izleri onun bedensiz varlık olarak haladaha maddenin etkisi altında bulunduğunu göstermektedir. Zarara yönelik olmayan intikamı, düzeyi pek yüksek olamayan duyguların ürünüdür. Bedensiz varlıklara ilişkin sınıflandırma tablomuza başvurulacak olursa delikanlının bu skaladaki yerini kestirmek zor olmayacaktır. Gerçek anlamda kötü olmayışı sayesinde son sıralardan yani erdemsiz varlıklar safından kurtulmaktadır. Ama muhakkak ki o safın biraz üst derecelerine mensuptur. Üstün varlıklar safına ait olduğuna dair hiç bir özellik taşımamaktadır.

 

Vurgulanacak bir hususta onun varlığını belli etmede kullandığı çeşitli yöntemler dizisidir. Varlığını ilk kez öldüğü gün ve öldüğü saatte vede neşe içinde sürdürülen bir akşam yemeği sırasında belli etmiştir. Bedenli hayatı sırasında bayan Clarion'nu zihin yoluyla görmekte ve onu başının çevresinde çok azis varlıklara yakıştırılan hale ile hayal etmekteydi; ama ruh, fizik bedeninden kurtulur kurtulmaz, kuruntular yerlerini birden gerçeğe terk etmektedirler. İşte bunun için ölür ölmez kendini sevgilisinin yanında buluvermiştir, fakat o dostlarının ortasındadır ve buda kıskançlığını tahrik edecek bir nedendir; Şen şakrak haliyle ve şarkıları ile sanki onun umutsuzluğunu hiçe sayıyor gibidir ve oda umutsuzluğunu son dakikalarında başucunda bulunup kendisini teselli etmeyi reddedişini yüzüne vurmak istermişcesine her gün aynı saatte tekrarladığı bir öfke çığlığı ile dile getirmektedir. Çığlıkları, zarar amacı gütmeyen silah patlamaları izlemiştir; Evet bu doğrudur, ama bütün bunlar pekala etkisiz kalmış bir öfkenin ve rahat kaçırma arzusunun belirtileridir. Daha sonraları umutsuzluğu daha sakin bir karaktere bürünmüş ve daha sağlıklı düşünmeye başlamıştır. Demek ki artık kesin karara varmıştır. Sevgilisine sürekli yöneltilen alkışların anısı kalmıştır geriye ve oda bunu tekrarlayıp durmuştur ve sonunda da, bedenli hayatı sırasında kendisini hayranlıktan hayranlığa sürüklemiş olan o kulak okşayıcı namenin yankısını andırır sesleri çıkartarak sevgilisine veda etmiştir.

 

Allan Kardec

Yorum bağlantısı
Diğer sitelerde paylaş

Bergzaben'li Darbeci Varlık

 

Aşağıdaki satıları, Bergzabern gazetesinin yazarı M. Blanck tarafından 1853'de yayınlanmış olan ve mayıs sayımızda sözünü ettiğimiz darbeci varlığı konu edinen yeni bir Almanca broşürden almış bulunmaktayız. Broşürde dile getirilen ve gerçekliği su götürmeyen olağan dışı fenomenler bu konuda Afrikaya imrenmemizi gerektirecek hiçbir noksanımız bulunmadığını ispatlamaktadırlar. Bu yazıda olayların nasıl inceden inceye gözlemlendiği dikkati çekmektedir. Böyle durumlarda daima aynı dikkatin ve aynı sıkıntının gösterilmesi arzulanan birşeydir. Bugün bu türden fenomenlerin artık Patolojik '' hastalığa ait'' bir durumdan ileri gelmedikleri, aksine bu fenomenlerin, kahramanlarında ki kolayca uyarılabilir nitelikli aşırı bir duyarlılıktan kaynaklandıkları bilinmektedir. Patolojik durum fenomenlerin etkili nedeni değil, ancak sonucu olabilmektedirler. Buna benzer durumlarda, aşırı deneyim düşkünlüğü nice ciddi olaylara yol açmıştır. Oysa daha kendi haline bırakılmış olsaydı bu olaylar gerçekleşmeyecekti. Tarafımızdan yazılmış '' Medyomların Kitabı'' bu konuya ilişkin öğütler yer almaktadır.Şimdi de M.Blanck'ın raporunu izleyelim.

 

'' Darbeci varlıklar'' başlığını taşıyan broşürümüzü okuyanlar Philipine Sanger'de gözlemlenen tezahürlerin bilmece ve olağan dışı nitelikte olduklarını farketmişlerdir. Bu harika gürünümlü olaylarıi başından başlayıp çoçuğun Kanton hastanesine götürüldüğü ana kadar adım adım izleyip anlattık. Şimdi de o günden sonra olup bitenleri inceleyeceğiz.

 

Çocuk Dr. Beutner'in konutundan ayrılıpta baba ocağına dündüğünde darbeler ve tırmalamalar tekrar başlamıştır. Kızın tam bir şifaya kavuşmasından itibaren şu ana kadar geçen süre içinde tezahürler dahada belirginlemiş ve nitelik değiştirmiştir. Bu Kasın ayında 1852, varlık ıslık çalmaya başlamıştır; daha sonrada paslı dingili üzerinde gacur gucur yürüyen bir el arabasının tekerlek sesinini anrırır sesler işitilmeye başlanmıştır. Ama işin insana en olağan dışı gelen yanı Philipine'nin odasında ki eşyaların kuşkuya yer vermeyecek şekilde alt üst oluşu ve 15 gün boyunca karmakarışık edilişidir.

 

Evin durumu ile ilgili olarak bazı kısa açıklamalarda bulunmayı kaçınılmaz görmekteyiz. Söz konusu odanın boyu 18 ayak ( 5,5 metre kadar ) , eni ise 8 ayak ( 2,5 metre kadardır ) .Oraya ulaşmak için oturma odasından geçilmektedir. Her iki odanın ortak kapısı sağa sola açılmaktadır. Çocuğun karyolası sağda yer almaktadır. Ortada bir dolap, sol tarafta bir köşede değirmi biçimli ve kapaklı iki oyuğu bulunan M.Sanger'e ait çalışma masası bulunmaktadır.

 

Gürültü ve patırtıların başladığı akşam bayan Sanger ve büyük kızı Francisco ilk odada masanın yakınında oturmakta ve fasulye ayıklamaktaydılar; birden yatak odasından fırlatılan bir kilit mafhazası yakınlarına düşmüştür: Odada, mışıl mışıl uyumakta olan Philipine'den başka kimse olmadığını bildikleri için olay onları son derece korkutmuştur. Üstelik mafhaza, sağda bulunan küçük bir dolabın rafında bulunduğu halde ters taraftan yani sol taraftan fırlatılmıştır. Eğer karyolanın bulunduğu yerden fırlatılmış olsaydı kapıya çarpacak ve kendilerine ulaşamayacaktı. Çocuğun bu olayda her hangi bir rolu olmadığı ap açıktı. Sanger ailesi şaşkınlığını dile getirmekte iken bu kez masan yere bir şey düşmüştür; daha önce su dolu leğen içine bastırılmış bir çarşaf parçasıydı bu. Yerde mafhazanın yanında bir pipo başı durmaktaydı. Ağızlık kısmı ise masanın üstündeydi, işin daha da akıl almaz yanı fırlatılmadan önce içinde mafhazanın bulunduğu dolabın kapısını kapalı oluşu leğendeki suyun hiç çalkalanmamış ve bunun sonucu olarakta masa üzerine bir damla bile su sıçramamış olmasıydı. Tam o sırada birden uyumakta olan çocuğun haykırışı işitilmiştir; baba, Kaç, fırlatıyor! Çabuk dışarı çıkın gene fırlatacak. Bu ciddi uyarıyı önemsemeyip üçü birden kendilerini ilk odaya atmışlardır ve tam o andada pipo başı mütiş bir hızla fırlatılmıştır, ama yinede kırılmamıştır. Ardında da Philiphine'nin okulda kullandığı cetvel havada uçmuştur. Baba, ana ve büyük kızları korku içinde ne yapacaklarını düşünürlerken bu kezde Sanger'in uzun marangoz rendesi ile kocaman bir tahta parçası öbür odadaki tezgahın üzerinden kalkıp üzerine doğru uçmuştur. Çalışma masasının üzerinde ki kapaklar yerli yerinde durmaktaydı. Ama buna rağmen kapakların altında bulunan malzemeler kısmen uzağa saçılmışlardı. Aynı akşam karyolanı yastıkları bir dolabın üstüne, yorgan ise kapıya fırlatılmıştır.

 

Başka bir gün çocuğun ayak ucuna, yorgan altına yaklaşık üç kilo ağırlığında bir ütü konmuştur.Az sonra bu ütü ilk odaya fırlatılmıştır. Kopmuş sapı yatak odasındaki bir sandalyenin üzerinde bulunmuştur.

 

Yataktan bir metre kadar uzakta bulunan sandalyelerin tepe taklak edilişine ve kapalı pencerelerin açılışınada tanık olduk. Bunlar ilk odaya girmek üzere sırtımızı döndüğümüz anda birden oluvermiştir. Başka bir seferinde de yatağın üzeriden sürüklenmek sureti ile iki sandalye getirilmişama yorgan karışmamıştır bile, 7 Ekim günü pencere sımsıkı kapalıyıdı ve önündede bembeyaz bir çarşaf geriliydi. Odadan çıktığımız anda öyke korkunç ve müthiş darbeler vurulmuştur ki içeride herşey alt üst olmuş ve hatta o sırada yoldan geçenler bile korku içinde kaçışmışlardır. Bunun üzerine hemen odaya koşulmuş; pencerenin açık olduğu, çarşafın sol tarafındaki küçük dolabın üzerine fırlatılmış yorgan ile yastıkların yere atılmış, sandalyelerin devrilmiş durumda bulundukları görülmüş ve çocuğun üzeriden gömlekten başka birşey kalmadığı saptanmıştır. Olaydan sonra yatağın onarımı baya Sanger'in tam 14 gününü almıştır.

 

Bir seferinde de bir iskemblenin üzerinde bir armonika bırakılmıştı. Birden aletten sessler gelmeye başlamıştır. Hemen odaya koşulduğunda çocuğun her zaman ki gibi sakin sakin uyumakta olduğu, aletin sandalye üzerinde durduğu fakat artık titreşmediği görülmüştür. Bir akşamda kızının odasından çıkmaya calışmaktayken bay Sanger 'i sırtına bir sandalye şiltesi fırlatılmıştır. Başka bir gün ise bir çift eski terlik ile karyola altında duran pabuçlar ve takunyalar üstüne uçmuştur. Çalışma masasının üzerinde ki yanık mumda kaç kez söndürülmüştür. Darbe ve tırmalamalar ile mobilya ve eşya hareketleri sıra ile birbirlerini izlemekteydi. Karyola sonraki görünmez bir el tarafından hareket ettrilmekteydi. '' Karyolayı sallamayınız'' veya '' Çocuğu sallayınız '' emri ile birlikte yatak gürültü ile uzunlamasına ve enlemesine gidip gelmekte ve '' Durunuz'' emri ilede durmaktaydı. Olayın tanıkları olarak şunuda belirtmemiz gerekirki engellemek amacıyla 4 kişi yatağın üzerine oturmuştur. Ama haraketi engelleyemedikleri gibi birde üstelik yatak ile birlikte boşlukta asılı kalmışlardır. 14 gün sonra mobilya hareketi sonra ermiştir. Ama bu kez başkaları başlamıştır.

 

26 Ekim akşamı odada Wissemborg hukukçu MM. Louise Soehnee ve yüzbaşı Simon ile Bergzabern'den M.Sievert bulunmaktaydı.Philipine Sanger'de manyetik uykuya dalmış durumdaydı. Ne yapacağını merak ederek M. Sivert kıza içinde saç bulunan bir kağıt vermiş ve kız kağıdı açmış ama yinede saçları açıkca incelemeden kapalı göz kapakları üzerine bastırmış sonrada sanki uzaktan incelemek istermişcesine gözlerinden uzaklaşıp şöyle demiştir; '' Bu kağıdın içinde ne bulunduğunu çok merak ediyorum...Bunlar tanımadığım bir kadının saçları..Eğer gelmek istiyorsa gelsin...Onu davet edememem, zira kendisini tanımıyorum. M. Sievert'in yönelttiği soruları cevaplandırmamış ama kağıdı avucunu çukuruna yerleştirmiş sonrada elini ileri uzatıp avucu yere dönecek şekilde ters çevirmiştir. Kağıt yere düşmemiş, boşlukta avucuna yapışık durumda kalmıştır. Daha sonra kağıdı işaret parmağının ucuna yerleştirmiş ve epey uzunca bir süre ''düşme'' diye mırıldanarak eline yarım daire çizer gibi hareketler yaptırmış ve yine kağıt düşmemiş,parmağının ucunda kalmıştır. Az sonrada '' şimdi düş artık'' demiş ve eline kağıdın düşmesini sağlayacak her hangi bir hareket yaptırmadığı halde kağıt kendiliğinden yere düşmüştür. Sonra birden duvar tarafına dönen çocuk '' şimdide seni duvara yapıştırmak istiyorum''diyerek kağıdı duvara bastırmıştır. Kağıt duvarda 5, 6 dakika kadar asılı durumda kalmış sonrada çocuk kağıdı geri almiştır. Bunun üzerine kağıtta duvarda kılı kırk yararcasına incelenmiş ancak her hangi bir yapıştırıcının söz konusu olmadığı anlaşılmıştır. Odanın çok iyi bir şekilde aydınlatıldığını belirtmekte yarar görmekteyiz. Ayrıntıları iyiden iyie incelememiz bu sayede mümkün olmuştur.

 

Ertesi akşam çocuğa anahtar, para, sigaralık, sol saati, atın ve gümüş yüzük gibi şeyler verilmiş ve istisnasız hepside çocuğun yere dönük avcunda yer düşmeden yapışık durumda kalmıştır. Paranın avuca diğer nesnelerden daha çok yapıştığı dikkati çekmiştir. Para avuçtan zorlukla çekilip alınmış ve o andada çocuk acı duymuştur. En ilginç olaylardan biride şu olmuştur. 11 Kasın Cumartesi günü olay yerinde bulunan bir yüzbaşı çocuğa hepsi 2 kilo gelen kılıcı ile palaskasını vermiş ve bunlarda çoçuğun orta parmağının ucunda epey uzun zaman dengeli bir şekilde salınarak boşlukta asılı kalmıştır. İşin tuhaf yanı, yapıldıkları madde ne olursa olsun, tüm objelerin eşit bir şekilde boşlukta aslılı kalmalarıdır. Bu özellik bünyesi akışkan iletimine elverişli kişilere basit bir el teması ile geçmektedir. Buna ait bir sürü örneğe tanık olmuşuzdur.

 

O sıralarda Berzagern'deki karargahta görevli bulunan ve olaylara tanık olan M. le Chevalier'de Zenter adlı bir yüzbaşının aklına çocuğunun yakınına bir pusula koyma ve ibredeki değişmeleri gözlemleme düşüncesi gelmiştir. İlk denemede ibrede 15 derecelik bir sapma görülmüştür.Ama sonraki denemelerde çocuk pusulayı bir elinde tuttuğu ve diğer eliylede okşadığı halde hiç bir sapma saptanmamıştır. Bu deneme manyetik çekimin bütün cisimleri daima aynı derecede etkilemediğini onun içinde bu türden olayların mineral cinsinden olan akışkanların etkinliği olgusuyla açıklanamayacağını ispatlamıştır.Seanslarına başlamaya hazırlandığı sırada uyu gezer kız daima evde bulunan kimseleri odaya çağırmakta ve sadece ''Geliniz! Geliniz! '' veya '' Veriniz! Veriniz! '' demekteydi. Genellikle ancak herkes yatağını çevresinde toplanınca sakinleşmekteydi. O anda da alelacele ve sabırsızlık içinde her hangi bir obje istemekteydi; verilincede objeyi hemen parmaklarına yapıştırmaktaydı. Hazır bulunan ların 10, 12 kişiyi bulduğu ve her birinin bir sürü obje veridiğide oluyordu. Seans sırasında elinden her hangi bir objenin alınmasından hoşlanmamaktaydı. Kol saatlerine karşı özel bir ilgisi vardı. Onları büyük bir ustalıkla açmakta, içini dışını incelemekte, sonra güzelce kapayıp yanı başına koymaktaydı. Ardından da başka bir objeyi eline almaktaydı. En sonunda ise verilen objeleri sahiplerine iade etmekteydi. Objeleri incelerken gözlerini kapamaktaydı ve objenin sahibini bulmada hiç yanılmamaktaydı. Her hangi bir kimse kendine ait olmayan bir objeyi almak için elini uzatınca hemen itiraz etmekteydi. Bir sürü insana böylesine yanılgısız bir dağıtımın nasıl gerçekleştirildiğini açıklamak çok zor birşey. İnsan gözleri açıkken bile böyle birşeyi hakkıyla başaramaz doğrusu, seans bitipte yabancılar evden ayrılınca geçici olarak kesilmiş olan darbe ve tırmalamalar tekrar başlamaktaydı. Şunu da ilave edelimki, çocuk yatağının ayak ucu ile dolap arasındaki 30 santimlik aralıkta hiç kimsenin bulunmasını istememekteydi. Kazara birisi bu aralığa girecek olsa onu hemen işaretle oradan kovmaktaydı. Odada durulmakta ısrar edildiğinde ise büyük bir endişeye kapılmakta ve emredici işaretlere başvurmaktaydı. Bir keresinde hazır bulunanları yasak yerde durmaları için ikaz etmiştir. Gerekçe olarakda kimsenin zarar görmesini istemediğini belirtmiştir. Bu uyarı herkesi öyle etkilemiştirki daha sonra buna özellikle dikkat edilmiştir.

 

Aradan bir süre geçince darbe ve tırmalama seslerine kontrbas kalın telinden çıkan sesi andırır bir uğultu eklenmiştir. BU uğultunun arasında bir ıslık seside karışmaya başlamıştır. Birisi bir marş veya bir dans çalınmasını istedimi büyük bir zevk duymakta ve saygılı bir tavır takınmaktaydı. Görünmeyen müzisyen tırmalamalar yardımıyla evin sakinlerini veya hazır bulunan yabancıları ad belirterek çağırmaktaydı. Tırmalama tarzındaki çağrı üzerine çağırılan kişi anladığını belirtmek için '' Evet'' diye cevap vermekteydi. O zamanda müzisyen onun şerefine bazen eğlenceli sahnelerede yol açabilen bir müzk parçası çalmaktaydı. Adı söylenenden başka birisi '' Evet'' cevabını vermişse o zaman tırmalayıcı o kişiyi henüz muhattap kabul edmeyeceğiniz belirtmek üzere kendi tarzında '' Hayır'' demekteydi. Bu olaylar ilk kez 10 Kasın akşamı başlamış ve bugüne kadar sürmüştür. Şimdide tırmalayıcı varlığın kişileri belirtmek için nasıl davranacağını görelim.

 

Gecelerden beri şu veya bu şeyi yapma davetlerine uzun bir tırmalama sesi ile cevap vermekteydi. Darbe vurulur vurulmaz hemen kendisinden isteneni yerine getirmeye başlamaktaydı. Aksine tırmalamadan sonra ise isteneni yapmaktaydı. Bir doktorun aklına ilk gürültüyü '' Evet'' ikinciyide '' Hayır'' anlamına alma düşüncesi gelmiş ve bu yorum hep doğru çıkmıştır. Varlık bazı kimselerden bazı şeyleri az veya çok güçlü bir dizi tırmalamalar yardımı ile istemekteydi.Gürültücünün niyeti dikkat edilerek ve gürültünün oluş biçimi gözlenerek anlaşılmaktaydı. Bay Sanger'in anlattığına bakılırsa, sabahleyin gün ağırırken belli bir makamla çıkarılan sesler işitilmekteydi. Başlangıçta buna bir anlam vermemiştir. Daha sonraları gürültülerin ancak uyanıp yatağından çıktığı zaman kesildiğini fark etmiş, böylece kendisine '' Uyan'' '' Kalk'' denmek istendiğini anlamıştır. Böyle böyle derken bu anlatım biçimine iyice alışılmış ve herkes hangi işaretin kimi kast ettiğini anlar duruma gelmiştir.

 

Darbecinin kendisini ilk defa belli edişinin yıldönümü gününde Philipine Sanger'in durumunda bir çok değişmeler saptanmıştır. Darbeler, tırmalamalar ve uğultular devam etmiştir. Ama tüm bu işaretlere bazen bir kazın veya bir papağanın, bazende başka bir kocaman kuşun sesini andırır özel bir çığlık daha eklenmiştir.Ayrıcada duvarda sanki iki kuş yemyiyormuş gibi gaga sesleri işitilmeye başlanmıştır. O sıralarda Philipine Sanger uyku sırasında çok konuşur ve adeta ayak ucunda durup bağıran ve duvara gagasıyla tık tık diye vuran papağan benzeri görünmez bir havyanla uğraşır olmuştur. Papağanın sesini dinlemek istediklerinde bizim ki tiz tiz çığlıklar atmaktaydı. Sorulan bir çok soruya aynı türden çığlıklarla haber verilmiştir. Bir çok kişi '' Kakatoes'' cinsi papağan denmesini istemiş ve bir kuşun ağzından çıkmışa benzer şekilde ve çok belirgin olarak '' Kakatoes'' kelimesi işitilmiştir. İlginç yanı olmayan önemsiz olayları bir yana atıp sadece küçük kızın bedensel durumda zuhur etmiş olan değişmeler yönünden dikkati çeken olayları sergilemekle yetineceğiz.

 

Noelden bir kaç gün önce tezahürler öncekilerden daha güçlü bir şekilde yeniden başlamıştır. Darbeler ve tırmalamalar daha şiddetlenmiş ve daha uzun sürer olmuştur. Öncekine göre daha kıpır kıpır bir halde gelmiş olan Philipine artık kendi yatağında değil, anne ve babasının yatağında yatmak istemeğe başlamıştır. Kendi yatağında iken bir oyana bir buyana dönüp şöyle haykırmaktaydı. '' Artık burada kalamam, nefesin tıkanıyor.. Beni duvarın içine sokacaklar. İmdat'' Ancan diğer yatağa nakledildiği zaman sakinleşmekteydi. Ama yatağa girer girmezde hemen yukarlardan çok güçlü darbe sesleri gelmeye başlamaktaydı. Sanki çatı arasından geliyor gibiydiler.Tıpkı bir dülgerin çekiç seslerine benzemekteydiler. Bazen öyle şiddetlenmekteydiler ki o sırada ev sarsılmakta, pencereler zangırdamakta ve hazır bulunanlar ayakları altında yerin titrediğini hissetmektediler. Birbirine darbeler hem duvardan, hem yatağın yakınından gelmekteydi.

 

Sorulan sorulara daima tırmalamaları izleyen darbelerle cevap verilmekteydi. Daha az ilginç olmaya şu olaylar bir çok kez tekrarlanmıştır.

 

Her türlü gürültü sona eripte yatağında sakinleşince küçük kızın çoğu kez birden bire el pençe divan durduğu ve gözlerini kapayıp dua edercesine ellerine kavuşturduğu dikkati çekmiştir. Ardından da sanki çevresinde olağan dışı birşeyler oluyormuşta oda seyrediyormuş gibi başını bir oyana birde buyana çevirio durmaktaydı. O anda dudaklarında tatlı bir tebessüm belirmekteydi. Gören, birisine hitap ettiğini sanırdı. Ellerini öne doğru uzattığında dostlarıyla veya tanıdıklarıyla tokalaştığı anlaşılıyordu. Bu sahnelerden sonra tekrar o önceki el pençe divan durumuna döndüğü, yani ellerini kavuşturp yorgana değinceye kadar başını eğdiği, sonra tekrar doğrulduğu ve göz yaşları dökdüğü saptanmıştır. Göğüs geçirerek ve coşku içinde dua ederken yüzünün görünümü değişmekte, sararmakta ve yirmi dört yirmi beş yaşlarında bir kadın ifadesi kazanmaktaydı. Bu durum çoğu kez yarım saat kadar sürmekteydi. Ve bu süre içinde ağızından '' ah! '' sözcüklerinden başka bir söz çıkmamaktaydı. Darbeler, tırmalamalar, uğultu ve çığlıklar uyanma anına kadar sürmekteydi; o anda bizim ki yeniden faaliyete geçmekte ve hazır bulunanların üzerinde yarattığı tatsız izlenimi gidermek istercesine en şakrak ezgiler çalmaya çabalamaktaydı. Uyandığında bitkin bir durumda bulunan çocuk, kollarını bile zor kaldırmaktaydı ve kendisine verilen objeler artık parmaklarına yapışıp kalmamaktaydı.

 

Olaylar sırasında başından geçenleri anlatsın diye çocuk bir kaç sorguya çekilmiştir. Ancak uzun yavarış yakarmalardan sonra konuşmaya razı olmuş İsa'nın Golgotha'ya götürülüşünü ve çarmaha gerişilini gördüğünü ve haçın üzerinde diz çökmüş azizelerin ıstırapları ile çarmıha germe işleminin kendisini çok fena etkilediğini üzerinden atamayacağı kadar derin izlenimler yarattığını bildirmiştir. Ayrıca siyah giysili kadınlardan ve körpecik bakirelerden oluşma bir kalabalığın güzel bir şehrin yollarında ain düzeninde yürüdüklerini görmüş ve sonrada kendisini büyük bir klisede bulmuş vede bir cenaze törenine katılmıştır.

 

Kısa zaman içinde Philipine Sanger'in sağlığı endişe uyandıracak ölçüde değişme göstermiş ve çocuk saçma sapan şeyler söylemeye ve yüksek sesle sayıklamaya başlamış; ne anasını ne babasını, nede kız kardeşini nede başka bir kimseyi tanımaz olmuştur. V e bu durum 15 gün süren bir sağırlığa yola açmıştır. Bu süre içinde cereyan eden olayları zikretmeden geçemeyeceğiz.

 

Philipine'nin sağırlığı hep öğle vakti başlayıp saat üçe kadar sürmüştür; bu sağırlığın bir sğre devam edeceğini ve kendisininde hasta olacağını belirtmiştir. İşin şaşılacak yanı şuyduki bazen yarım saat süreyle sağırlığı kaybolmaktaydı ve çocuk bundan çok büyük bir mutluluk duymaktaydı. Sağırlığın ne zaman başlayacağını ne zaman sona ereceğini önceden söylemeye bile başlamıştı. Bir keresinde akşam saat sekiz buçukta yarım saat süreyle herşeyi açık seçik duyacağını bildirmiştir. Gerçektende tam sekiz buçukta işitmeye başlamıştır ve bu durum saat dokuza kadar sürmüştür.

 

Sağırlaştığı sırada yüz hatlarında değişmeler saptanmaktaydı. Yüzüne aptalca bir ifade kaplamaktaydı, ama normal duruma döner dönmez bu ifade birden kaybolmaktaydı. İşte o anda kendisini hiç birşey ilgilendirmemekteydi; oturduğu yerden çevresine sabit bakışlarla bakmaktaydı e kimseyi tanımamaktaydı. O sırada ona ancak işaretlerle hitap edilebilmekteydi, ama o cevap vermemekteydi. Yaptığı hareket sadece gözlerini soruyu soran kişiye çevirmekten ibaretti. Bir ara orada bulunalardan birinin kolunu birden kapmış ve itileyerek ona '' Söyle, kimsin sen?'' diye sormuştur. Bazen bu durumda yatağında bir buçuk saat kadar hareketsiz kalmaktaydı ve yarı kapalı gözleri her hangi bir noktaya dikilmekteydi. O anda her türlü duyarlığı körelmekteydi, nabzı yavaşlamaktaydı be gözlerine ışık sıkılınca hiçbri reaksiyon göstermemekteydi; gören ölmüş sanırdı.

 

Bir akşam sağırlığının egemen olduğu bir anda yatağına uzanıp bir taş tahta ile tebeşir istemiş ve şunları yazmıştır; '' Saat 11'de birşey söyleyeceğim, ama sessiz ve sakin olunmasını isterim'' bu sözlerin ardındanda hazır bulunanların hiç birinin çözemediği latince harfleri andırır. Beş işaret daha çizdirmiştir. Hazır bulunanlar taş tahtaya bu işaretlerin anlamını çözemediklerini belirtir sözler yazılınca şu cevap verilmiştir.; '' Demek okuyamıyorsunuz! '' Altınada şunlar yazılmıştır; '' Almanca değil, yabacı bir dil''. Sonra taş tahtanın öteki yüzüne '' Franciskue ( Ablası ) bu masaya oturacak ve söylediklerimi yazacak'' cümlesi yazılmıştır. Küçük kız bu kelimelere öncelikleri andırır beş işaret daha eklemiş ve sonra taş tahtayı iade etmiştir. Bu işaretlerin hala daha anlaşılmadığını fark edince taş tahtayı yeniden istemiş ve bu kez şöyle yazmıştır; '' Bunlar özel emirlerdir''

 

Saat 11'e doğru kız şöyle demiştir; '' Sakin olun, herkes otursun ve dikkat etsin!'' . ve tam saat 11 de kendini yatağa bırakıp her zaman ki manyetik uykusuna dalmıştır. Bir müddet sonrada konuşmaya başlamış ve yarım saat boyunca hiç ara vermeden konuşmuştur. Bir ara bütün yıl boyunca hiç kimsenin anlam veremeyeceği ve her türlü anlama girişimlerini boşa çıkaracak olayların cereyan edeceğini bildirmiştir.

 

Küçük Sanger'in sağırlığı sırasında mobilyalar yine ve birçok kez altüst olmuş, yine pencereler açılmış ve çalışma masasının üzerindeki mumlar yine söndürülmüştür. Bir akşam yatak odasında ki askıda asılı iki şapkanın diğer odada ki masanın üzerine fırlatıldığı süt dolu bir fincanın devrildiği ve sütlerin yere döküldüğü görülmüştür. Yatağa indirilen darbeler öyle şiddetlenmiştir ki sarsıntının etkisi ile yatak yer değiştirmeye başlamıştır. Hatta bazen darbe sesleri duyulmadan da yatağın çatırdaığı ve darmadağınık bir duruma getirildiği saptanmıştır.

 

Olaylar yüzlerce kişi tarafından gözlemlenmiştir ve olaylar sırasında çoçuğun kollarının devamlı surette yorganın altında bulunduğu doğrulanmıştır. Ama buna rağmen tüm bu tuhaflıkları çoçuğun bir hilesine bağlayanlar, darbe ve tırmalamaları el ve ayakları ile çocuğun yaptığına inananlar olmuştur; İşte bu zor inanır kimseleri ikna etmek üzere yüz başı Zentner'in aklına bir çare gelmiştir.Bu maksat için kışladan çok kalın iki battaniye getirtmiş, üst üste koyup yatağıda, çarşafıda örtecek şekilde sermiştir. Battaniyeler, tırmalandığında her hangi bir sesin çıkmasına imkan vermeyecek kadar tüylüydü. Philipine, sırtında sadece bir gömlek ve gecelik olduğu halde bu battaniyelerin üzerine yatırılmıştır. Daha yatar yatmaz hemen tırmalama ve darbeler başlamış ve arzuya göre sesler bazen karyolanın ağaç aksamından bazende hemen ordaki dolaptan gelmiştir.

 

Birisi bir melodiyi mırıldanır veya ıslıkla çalarken bizim darbecide hemen ona eşlik etmeye başlamaktaydı ve duyulan sesler sanki iki, üç veya dört enstürümandan çıkıyormuş gibiydi. Tırmalama, darbe, ıslık ve uğultular söylenen ezginin ritmine uymamaktaydı. Gürültücü çoğu kezde orda bulunanların birinden şarkı söylemesini istemekteydi. Kişiyi belirtirken hani şu bildiğimiz işleme başvurmaktaydı ve belirtilen kişi kendisinin söz konusu olduğunu anladığında ise bizimki ona şu veya bu şarkıyı söyle demekteydi. Seçilen kişide evet veya hayır diyerek karşılık vermekteydi. Şarkı söylenirken şarkının ölçüsüne tıpa tıp uyan uğultu ve sesler duymaktaydı, neşeli bir parçadan sonra varlık çoğu kez '' Ulu Tanrım, Seni Ulularız'' adlı şarkıyı veya '' Birinci Napolyonun'' şarkısını istemekteydi.

 

Bu sonuncu şarkıyı veya bir başkasını tek başına çalması istendiğinde varlık şarkıyı başından sonuna kadar çalmaktadı.

 

Senger'lerin evinde olaylar bu şekilde bazen gündüz, bazen gece bazen çocuk uyurken, bazen uyanıkken cereyan eder şekilde 4 Mart 1953 tarihine kadar sürmüştür. Ama o günden sonra ise olaylarda yeni bir dönem başlamıştır. İşte o gün, öncekilerden daha da olağan dışı bir olayın cereyan ettiği bir gün olmuştur.

 

Yorum bağlantısı
Diğer sitelerde paylaş

Obsesyon Tedavisi

 

Bu şehirden bir kaç mil uzakta bulunan bir köydeki sakinlerden biri şiddetli bir deliliğe yakalanmıştır; elinde orak olduğu halde öldürmek kastıyla insanları kovalamaya, insan bulamayıncada kümes hayvanlarına saldırmaya başlamıştır. Durmadan kırlarda dolaşmakta ve eve dönmemektedir. Tehlikeli bir tip haline gelmiştir.Cadiilac Tımarhanesine kabulüde bu yüzden pek kolay olmuştur. Ancak ailesi bu yola başvurmayı büyük bir üzüntü ile kabullenmeye mecbur kalmıştır. Buna benzer durumlara Marmande da çare bulunabildiğini duymuş olan akrabalardan biri M. Dombre'u bulup ona şöyle demiştir. '' Beyefendi duyduğuma göre siz delileri iyi ediyormuşsunuz, size onun için geldim. Sonra da konuyu anlatmaya başlamıştır. '' Zavallı J... den bu şekilde ayrılmak öyle zoruma gidiyor ki... İşte bu yüzden, buna engel olmanın bir yolu varmı yokmu diye öğrenmek için size başvurdum.''

 

- Muhterem beyin, demiştir. M. Dombre,bana bu onuru kimin bağışladığını bilmiyorum; gerçi bir ara bazı delileri gerçekten iyi ettim, ama bu deliliğin türüne bağlı bir şeydir. Her ne kadar sizi tanımıyorsamda yararlı olur muyum olmaz mıyım anlamak için bir girişimde bulunacağım.

 

Hemen o beyle birlikte her zaman ki medyomun evine koşmuştur; rehberlerinden bu olyaın ciddi bir operasyon olduğunu, fakat sebatkar davranılırsa pekala üstesinden gelineceğini öğrendikten sonra köylüye şunları söylemiştir. '' Akrabanızı hemen Cadillac'a götürmeyin, bir kaç gün bekleyin, onunla ilgileneceğiz; iki günde bir bana gelip durumunu anlatacaksınız.''

 

Hemen o gün çalışmaya koyulmuşlardır. Varlık, tıpkı diğer benzerleri gibi, zor söz anlar nitelikte olduğunu belli etmiştir hemen; ama yinede ağır ağır yumuşamaya yönelmiş ve sonunda zavallı adama işkence etmekten vazgeçmiştir.

 

İşin ilginç yanı şudur ki varlık, bu adama karşı hiç bir kini olmadığını; içini kemiren zaptolunmaz bir kötülük yapma arzusu ile ve ihtiyacı ile adama saldırdığını; o olmasaydı bunu pekala bir başkasına yapacağını; şimdi ise hatasnı anladığını ve bu suçunu affetmesi için Tanrı'ya yalvardığını ifade etmiştir. Köylü akraba iki gün sonra gelmiş ve hastanın sakinleştiğini, fakat hala daha evine dönemediğini ve çiftler arasında saklandığını söylemiştir. Bir sonraki gelişinde ise hastanın artık eve döndüğünü, ancak somurttuğunu ve insanlardan uzak durduğunu vede kimseye zarar vermeye kalkışmadığını belirtmiştir. Bir kaç gün sonra panayıra gidip her zaman ki işlerini görmüştür. Demek oluyor ki normal durumuna tekrar kavuşması için sekiz gün kafi gelmiştir. Ve bu süre içinde de hiç bir fizik tedavi uygulanmamıştır. Şurası muhtemeldir ki hata muhtemelden de öte eğer tımarhaneye tıkılmasaydı tamamen aklını yitirebilecekti.

 

Obsesyon olayları o kadar sık görülen olaylardır ki akıl hastanelerinde ki, dış görünüş itibarıyle gerçek deliliğe benzeyen fakat mevcut ilaçların şifa sağlayıcı bir etki sağlamayıp aciz kaldığı delilik olaylarının yarısı obsesyonel deliliktir dersek hiçde bir abartma yapmış sayılmayız.

 

Ruhçuluk bize obsesyonu, varlığı oluşturan bölümler arasında ki uyum bozukluğunun nedenlerinden biri olarak tanıtma ve hemen ardından da bunun çaresini sunmaktadır; büyük iyiliklerinden biride budur. Ama Evokasyon denen olgu bilinmeseydi ve uygulanmasaydı bu nedeni nasıl keşfedebilecektik? Muhalifleri ne derlerse desinler, evokasyon çok hayırlı işlere hizmet etmektedir.

 

Bireysel ruhun var olduğunu da, ölümden sonra da yaşamını sürdürdüğünüde kabul etmeyen veya kabul etse bile ölüm sonrası durumunu bir türlü kavrayamayan, benimseyemeyen bir kimsenin böyle durumlarda görünmez varlıkların müdahalelerini olmayacak şey gibi nitelendireceği aşikardır; ama kaba ve hoyratça gerçekleştirilmiş kötülük olaylarıda ortadadır. Bunlar karşı sağlanmış şifa olaylarıda daha önce hiç görmediğiniz kimseler üzerinde uzaktan vede her hangi bir maddi etken kullanmadan sağladığınız şifa olgusunu da kalkıp hayal gücünün ürünü diye nitelendirecek olurlarsa pes doğrusu. Hastalık ruhçuluğun pratiğinden kaynaklanıyor demekte mümkün değildir. Çünkü ruhçuluğa inanmayanlar bile ve hatta ve hatta ruhçuluk hakkında zerre kadar birşey bilemeyecek çocuklar bile hastalığa yakalanmaktadır. Ama yinede bunlar mucize değil fakat her devirde görülmüş ama bir zamanlar bir anlam verilememiş oluşmalarına yol açan yasalarının çok iyi bilindiği günümüzde ise en sade şekilde açıklanabilir hale gelmiş olaylardır.

 

Ve bedenliler arasında da, kendilerinden güçsüzlere onları hasta edecek ve hatta öldürecek derecede vede sırf kötülük yapma arzusu ile işkence eden kötüler yok mudur? Kurbanı sukunete kavuşturmanın iki yolu vardır.; Baskı ile onu haşinlikten, sertlikten vazgeçirmek veya kalbinde iyilik duygusunun filizlenmesini sağlamak. Görünmeyen evren hakkında bilgilerimiz ise oranında, bir zamanlar yerküremiz üzerinde yaşamış kimi ileri kimi geri varlıklarla meskun bulunduğunu bildirmektedir. Kötülükleri arasında moral gerilikleri nedeni ile hala daha kötülük yapmaktan zevk alan ve onları devamlı suretle kötülüğe doğru iten içgüdülerinden hala daha sıyrılamamış bulunanları vardır; Bedenli yaşamları sırasında nasıl arasında dolaşmakta idi iseler şimdi de yine aynı şekilde dolaşmaktadırlar.

 

Şu farkla ki gözle görülür maddi beden yerine gözle görülemez akışkansal bir beden içinde bulunmaktadırlar; ama bu, onların insan olmadıklaı anlamına gelmezki; pekala moral açısından pek az gelişmiş, her an kötülük yapma fırsatını kollayan kendileri için uygun ortam hazırlayanların üzerine çullanan ve onları egemenlikleri altına almayı başaran insanlardır bunlar; bir zamanların bedenli obsesörleri şimdi bedensiz obsesörler haline dönüşmüşlerdir ve görülmez olmaları nedeni ile daha da tehlikeli olmuşlardır. Maddi bedenleri olmadığı için bunları bilek gücü ile alt etmekte olacak şey değildir; onlara egemen olmanın tek yolu moral sözü geçerliktir; ancak bu yeteneğin yardımı ile, yani akıl yolunu göstererek ve yararlı öğütler vererek onları islah etmek pekala mümkün dür, zira varlık halindeyken bedenli hallerine oranla telkine çok daha elverişlidirler. Kötülük yapmaktan istiyerek vazgeçmeleri sağlandığı anda hastalıkta kaybolu vermektedir, tabii hastalık bir obsesyonsa; görülüyor ki ne duşlar, nede ilaçlar obsesör varlık üzerinde etkili olmamaktadır. Kutsayıcı sözlerinde kabalistik formüllerinde bir işse yaramadığı bu şifa çalışmalarında gizemi şudur; Bedensiz varlıkla görüşülmekte, kendisine ahlak dersi verilmekte ve bedenli yaşamında uygulanması gereken eğitim programı uygulanmaktadır. Ustalık onu karakterine göre ele almak ve öğretilecek konuları tıpkı usta bir öğretmenin yaptığı gibi büyük bir incelikle sunmaktadır. Sorun sonunda gelip şu noktaya dayanmaktadır; Obsesör varlık diye birşeyler var mıdır yok mudur? Bu soruya cevabımız yukarıda anlattıklarımızdır.;maddi etkiler işte ortada, gözler önünde.

 

Bazıları geri varlıkların bedenlilere işkence etmesine Tanrı'nın niçin izin vermediğini sormaktadırlar. Bedenlilerin birbirlerine işkence etmesine neden izin verdiğinide sorsalar ya. İki farklı hal içinde ki bedenli ve bedensiz haller aynı varlıkların oluşturduğu maddi evren ile ruhsal evren arasında mevcut bulunan benzerlikler ve ilişkiler ve bağlantılar hep gözden uzak tutulamaktadır. Oysa doğa üstü niteliği yakıştırılan tüm bu fenomenlerin anahtarı hep bu kavramın içinde yatmaktadır.

 

Beşeriyeti kırıp geçiren hastalıklara ve diğer kötülüklere şaştığımızdan daha fazla şaşmayalım; obsesyonlara noksanlarımız yüzünden içinde, yeterince islah oluncaya ve dolayısı ile oradan kurtulma hakkını kazanıncaya kadar yaşamaya mahkum edildiğimiz ortamın geriliğinden ileri gelen çetin sınavların ve yoksullukların bir bölümünü oluşturmaktadır bunlar. Bu dünyada insanlar eksikliklerinin sonuçlarını yaşamaktadırlar; kusurlu olmasalardı bunlar gelmezdi başlarına.

Yorum bağlantısı
Diğer sitelerde paylaş

BERESINA'LI TRAMPETÇİ

Bazı tezahürleri gözlemlemek amacıyla bizim evde toplanmış birkaç kişinin huzurunda bircok oturumda aşağıda sözünü edeceğimiz olaylar meydana gelmiş ve inceleme açızından büyük önem taşıyan samimi bir söyleşi yapma fırsatını doğurmuştur.

Varlık darbelerle, ama masanın ayağıyla çıkarılan darbelerle değil, tahtanın dokusundan, içinden gelen darbelerle tezahür etmiştir. Hazır bulunanlarla görünmeyen varlık arasında cereyan etmiş olan fikir alışverişi okült (gizli) bir zekanın mücadelesinden şüphelenme olanaklarını silip atmıştır. Çeşitli sorulara ^^evet^^ veya ^^hayır^^ sözcükleri yardımıyla verilmiş cevaplardan ayrı olarak alfabetik tiptoloji (varlıkların darbeler yoluyla haberleşmesi) vasıtasıyla darbeler, arzu üzerine herhangi bir marşı, bir ezginin ritmini, bir fıçıcının veya bir kundura tamircisinin çıkardığı gürültüyü dile getirmiş ve şaşılaccak bir belirginlikle yankılanmıştır, vs... Daha sonra, hazır bulunanların elleri değmediği halde bir masanın hareket ettiği ve yer değiştirdiği görülmüş; masa üzerine konmuş olan bir salata tabağı, yine hiç kimsenin eli değmediği halde dönüp duracağına düz bir çizgi üzerinde kaymaya başlamıştır. Darbeler odadaki farklı farklı mobilyalardan hep aynı biçimde, bazan aynı anda, bazan da sanki birbirlerine cevap veriyormuş gibi aralıklı gelmekteydi.

Varlık trampet takımını pek seviyor gibiydi, zira istemediği halde hep trampet sesi üretmekteydi bazı sorulara cevap vereceği yerde çoğu kez içtima veya yoklama emrini ilan eden darbeler sergilemekteydi. Hayatıyla ilgili birçok özellikler hakkında sorular, yöneltildiğinde adının Celima olduğunu, Paris'te doğduğunu, kırkbeş yıl önce öldüğünü ve bedenli yaşamı sırasında trampetçilik yaptığını belirtmiştir.

Hazır bulunanlar arasında tezahürllerin oluşmasını sağlayan özel fizik etki medyomundan ayrı olarak varlığa tercümanlık yapmış olan mükemmel bir yazıcı medyom da vardı; onun sayesinde çok belirgin cevaplar elde etmek mümkün olmuştur. Adı, doğum yeri ve ölüm tarihi konusunda tiptoloji yardımıyla söylediklerini psikografi vasıtasıyla doğrulamak suretiule kendisine aşagıdaki sorular sorulmuş ve kuramın bazı temel esaslarını doğrulayan karakteristik nitelikte cevaplar alınmıştır.

1-Bize birşeyler yaz, aklına ne gelirse.

-Rababarap, raprabarap.

2-Neden bunu yazıyorsun?

-Trampetçiydim.

3-Eğitim görmüşmüydün?

-Evet.

4-Nerede okudun?

-Ignorantis'de. (Dini öğretim yapan bir okul)

5-Pek şen şakrak görünüyorsunuz?

-Öyleyimdir, hem de çok.

6-Bir karesinde, bedenli yaşamın sırasında içkiyi biraz fazlaca sevdiğini söylemiştin; doğru mu bu?

-İyi olan herşeyi severdim.

7-Asker miydin?

-Trampetçi olduğuma göre, tabii ki evet.

8-Hangi hükümet zamanında hizmet ettin?

-Büyük Napolyon zamanında.

9-Katıldığın muharebelerden birini söyler misin?

-Beresina.

10-O muharebede mi öldün?

-Hayır.

11-Moskova'da mı?

-Hayır

12-Peki nerede öldün?

-Karların içinde.

13-Hangi birlikte görevliydin?

-Muhafız kıtasında.

14-Büyük Napolyon'u çok sever miydin?

-Nedenini bilmeden hepimiz onu çok severdik.

15-Ölümünden sonra onun ne olduğunu biliyormusun?

-Öldükten sonra ancak kendimle meşgul olabildim.

16-Tekrar bedenlendin mi?

-Sizinle sohbet etmek üzere geldiğime göre demek ki hayır.

17-Çağırılmadığın halde neden tezahür etmek için darbe çaresine başvuruyorsun?

-Kalblerinde inanç olmayanlar için gürültü şarttır. Eğer sizin de inancınız yetersizse size de gürültü yaparım.

18-Gürültü yapmak üzere kendi arzunla mı geldin, yoksa başka bir varlık mı zorladı seni buna?

-Kendi arzumla geliyorum; ama onlardan birini tanımıyorum, sizin hakikat diye adlandırdığınız birini: o da beni bu işe zorlayabilmektedir. Epey uzun zaman önce gelmek istemiştim.

19-Ne maksatla gelmek istiyordun?

-Sizinle söyleşmek için; istediğim buydu; ama beni engelleyen birşey vardı. Soru sormak isteyen kimselere faydalı olmamı sağlama görevini yüklenmiş olan eğitim yurdundaki tanıdık bir varlık tarafından zorlandım bu işe.

-Diğer varlıklara böyle emirler verdiğine göre bu varlık çok yetkili olmalı?

-Sandığınızdan da fazla ve yetkisini sadece hayra hizmet amacıyla kullanmaktadır.

Açıklama.---Söz konusu yurttaki tanıdık varlık kendisini istiare yollu ^^hakikat^^ diye tanıtmaktadır; medyom bunun anlamını kavrayamamıştır.

20-Ne engelliyordu seni?

-Bilemiyorum; aslını kavrayamadığım birşey.

21-Bedenli yaşamını özlüyor musunuz?

-Hayır, hiç özlemiyorum.

22-Şimdiki yaşamını mı, yoksa dünyadaki yaşamanı mı yeğliyorsun?

-Bedensiz varlık yaşamını bedenli yaşama tercih ederim.

23-Pekiyi, niçin?

-Çünkü burada insan yeryüzündekine nazaran daha iyi durumda bulunuyor; yeryüzü, günahlardan arınmak üzere acı çekme yeridir ve ben orada hayatım boyunca daima ölümü özlemişimdir.

24-Yeni durumun ıstıraplı mı?

-Hayır ama henüz mutluluğu tadamadım.

25-Yeni bir bedenli yaşam seni sevindirir miiydi?

-Evet, çünkü yükselmek zorunda olduğumu biliyorum.

26-Kim söyledi bunu sana?

-Bunu çok iyi biliyorum.

27-Yakında tekrar bedenlenecek misin?

-Bilmiyorum.

28-Çevrende başka varlıklar görüyor musun?

-Evet,çok.

29-Onların bedensiz valık olduklarını nasıl biliyorsun?

-Kendi aramızda birbirimizi nasılsak öyle görürüz.

30-Hangi görünüş altında görüyorsun onları?

-Bir bedensiz varlık nasıl görünürse öyle, tabii gözle değil.

31-Senin biçimin nasıl?

-Bedenli yaşamımdaki biçimimi koruyorum; yani trampetçi biçimimdeyim.

32-Öteki varlıkları da bedenli yaşamları sırasındaki biçimleriyle mi görüyorsun?

-Hayır, sadece çağırıldığımız zaman biçime bürünüyoruz, diğer zamanlarda birbirimizi biçimsiz, şekilsiz olarak görmekteyiz.

33-Bedenli yaşamımdaki kadar net görebiliyor musun şimdi bizleri?

-Evet, mükemmel.

34-Bizi gözlerinizle mi görüyorsun?

-Hayır; gerçi bir biçimimiz de görünüşte kalan bir biçimdir.

Açıklama.---Algıladıklarına göre kuşkusuz bedensiz varlıkların da duyuları var demektir, yoksa tepkisiz ve hareketsiz olurlardı; ama duyumları, biçime sahip olduklarında hiç de lokalize olmaz: Varlıklarının tümüne yayılmış durumdadır.

35-Şu anda odanın neresinde bulunduğunu kesin olarak söyler misin?

-Medyomla sizin aranızda, masanın yanındayım.

36-Darbeleme sırasında masanın altında mı, üstünde mi, yoksa tahtanın içinde mi bulunuyorsun?

-Kenarda bulunuyorum; tahtanın içine girmiyorum, masaya dokunmam yetiyor.

37-Kulağımıza gelen gürültüleri nasıl meydana getiriyorsun?

-Gücünüzün bir tür yoğunlaştırılasıyla sanıyorum.

38-Taklit ettiğin çeşitli gürültülerin oluş biçimini açıklayabilir misin bize, örneğin tırmalamaları?

-Gürültülerin meydana gelişini pek açıklayamam, açıklanması çok zor. Tırmaladığımı biliyorum, ama sizin tırmalama diye adlandırdığınız gürültüyü nasıl çıkardığımı bilemiyorum.

39-Başka herhangi bir medyomla da aynı aynı gürültüleri meydana getirebilir misin?

-Hayır, her medyomun ayrı özellikleri vardır; hepsi aynı şekilde hareket edemez.

40-Genç S...'nin (varlığa tezahür etme imkanını sağlamış olan fizik etki medyomunun adı) dışında, aynı olayları oluşturmanda sana yardım edebilecek biri var mı aramızda?

-Şimdilik yok; onunla çalışmak çok rahat oluyor.

41-Niçin bir başkasıyla degil de onunla?

-Çünkü onu daha iyi tanıyorum ve ayrıca o, bu türden tezahürlere başkalarına oranla daha yatkın.

42-Uzak geçmişte, yani şimdiki yaşamımdan önce onu tanıyor muydun?

-Hayır, onu tanıyalı pek fazla olmuyor; adeta bu işte kullanmak için ona doğru çekilmişim gibi.

43-Hiçbir destek olmadığı halde masa havaya yükselince onu boşlukta böyle tutan nedir?

-Ona böyle durmasını emreden irademiz ile ona naklettiğimiz akışkanlar.

Açıklama.---Bu cevap, bir süre önce bize verilmiş olan ve fizik tezahürlerin nedeni konusunda bu dergi nin 5 nci ve 6 ncı sayılarında okuyucularımıza sunduğumuz kuramı desteklemektedir.

44-Yapabilir misiniz bunu?

-Sanıyorum, medyom gelince deneyeceğim. (O sırada medyom yanımızda değildi).

45-Bunun oluşması kime bağlıdır?

-Medyomu araç olarak kullandığıma göre bana bağlıdır.

46-Acaba bunda aracın niteliği önem taşıyor mu?

-Bunu başka medyomlarla degil de onunla yapabildiğimi belirttiğime göre medyomun niteliği büyük önem taşıyor demektir.

Açıklama.---Seans boyunca masa kaldırmaya çalışılmış ancak başarılı olunamamıştır,herhalde yeterince sebat gösterilmemiştir, açıkça çaba gösterilmiş ve elin masaya konulmasına veya temasına başvurulmadan yer değiştirme hareketleri saptanmıştır. Yapılan deneyler arasında, masanın yüzeyini genişletmeye yarayan ek tahtaların açılması deneyi de yer almıştır; kusurlu yapısı nedeniyle hareketlere engel olması yüzünden masanın bir tarafından biz tutuyorduk, diger tarafından da varlık çekerek ek tahtaları açıyordu.

47-Geçen gün deney sırasında masanın altına ışık tutup dikkatle incelemeye çalıştığımızda masanın hareketleri neden birden duruveriyordu.

-Çünkü merakınızı cezalandırmak istiyordum.

48-Bedensiz yaşamın sırasında ne işle meşgul oluyorsun,tüm vaktini orayı burayı darbelemekle geçirmiyorsundur heralde?

-Çogu kez yerine getirilecek görevlerim oluyor; yukarının emirlerine uymak zorundayız ve özellikle etki yoluyla bedenli beşer varlıklarına iyilik yapmamız gerektiğinde ...

49-Şüphesiz yeryüzü yaşamın hatadan bağışık bir şekilde geçmemiştir; şimdi durumunu iyi değerlendirebiliyor musun?

-Evet, gerçekten de gelişmemiş varlıklar arasında kalmak suretiyle ettiklerimin kefaletini ödüyorum; yeniden bedenlenirsem ancak o zaman arınabileceğim.

50-Başka bir mobilyada darbe sesleri oluşturmakta iken masadan da sesler gelmekteydi, o sesleri de sen mi üretiyorduun, yoksa başka bir varlık mı?

-Ben.

51-Demek yalnızdın?

-Hayır, ama darbe işini tek başıma yürütüyordum.

52-Yanındaki diger varlıklar herhangi bir konuda sana yardım ediyorlar mıydı?

-Darbe konusunda hayır, ama konuşma konusunda evet.

53-Öyleyse onlar darbeci varlıklar değil miydi?

-Hayır ^^hakikat^^ darbe görevini yalnız bana vermişti.

54-Bazı fenomenleri birlikte daha etkili şekilde oluşturmak amacıyla çok sayda varlığın biraraya geldiği oluyor mu?

-Evet, ama yapmak istediğim iş için tek başıma ben yeterliydim.

55-Spirit yaşamın sırasında hep yeryüzünde mi bulunmaktasın?

-Çoğu kez uzayda bulunuyorum.

56-Zaman zaman başka dünyalara da, yani başka kürelere de gidiyor musun?

-Daha gelişmişlerine değil, daha geri olanlarına gidiyorum.

57-İnsanların yaptıklarını görmek ve işitmek hoşuna gidiyor mu?

-Hayır, ama bazan yinede acıyorum onlara.

58-Hangi tür insanlara yaklaşmaya tercih ediyorsun?

-İyi niyetli inanç sahiplerine.

59-Düşüncelerimizi okuyabilir misin?

-Hayır, ruhları okuyamam; bunu başaracak yeterlikte değilim.

60-Aramıza geldiğine göre yine de düşüncelerimizi okuyor olmalısın: aksi taktirde iyi niyetli inanç sahibi kimseler olduğumuzu nasıl bilebilirdin?

-Ben okumuyorum, işitiyorum.

Açıklama.---58 no. lu sorunun amacı, bedensiz yaşamında yanlarına tercihen, çağırılmadan ve kendiliğinden geldiği kimselerin kimler olduğunu anlamaktı; çagırma sırasında, az gelişmiş türden bir varlık olarak, hoşuna gitmeyen bir ortamagitmekte pekala ayat bile direyebilirdi. Diğer yandan, düşüncelerimizi açıkça okuyamasa bile muhakkak ki hazır hazır bulunanların sadece ciddi bir amaçla biraraya gelmiş olduklarını görebiliyor ve de işittiği sorular ile konuşmaların niteliğine bakarak topluluğun samimiyetle öğrenme arzusu duyan kimselerden oluştuğu kanaatine varabiliyordu şüphesiz.

61-Bedensiz varlıklar aleminde eski silah arkadaşlarından bazılarına rastladınmı?

-Evet, ama durumları birbirlerinden öyle farklıydı ki hepsini tanıyamadım.

62-Nasıl bir farktı bu?

-Kimi mutlular sınıfındaydı, kimi de mutsuzlar sınıfında.

63-Onlarla buluştuğunuzda birbirinize ne dediniz?

-Ben onlara Tanrı'ya doğru yükseleceğimizi söylemiştim.

64-Tanrı'ya doğru yükselmek sözünden ne anlıyordun?

-Bir derece daha yukarı çıkmak, ona bir derece daha yaklaşmak.

65-Karlar içinde öldüğünü söylemiştin bize, öyleyse soğuktan öldün?

-Soğuktan ve çaresizlikten.

66-O anda yeni bir yaşam türüne geçtiğini hemen idrak edebildin mi?

-Hayır ama üşümem geçivermişti.

67-Fizik bedenini bıraktığın yere gittiğin oldu mu hiç?

-Hayır, çünkü bana çok acı çektirmişti o.

68-Verme nezaketini gösterdiğin cevapların için sana teşekkür ederiz; cevapların, spirit bilim alanında daha fazla bilgi sahibi olmamıza yardımcı olmuştur.

-Her an hizmetinizdeyim.

Açıklama.---Görüldüğü gibi bu varlık spirit skalanın alt basamaklarında yer almaktadır; geriliğinin idrakindedir. Bilgileri sınırlıdır; ama sağduyu sahibi, yüceduygulu ve iyi yürekli bir varlıktır. İnançsızları inançlı olmaya davet etiğine göre bedensiz varlık olarak görevi epeyce dar çerçeveli demektir; ama tiyatroda bile hiç konuşmayan bir oyuncunun mütevazi kostümünün herhangi bir sade gönlü çeldiği görülmemiş midir? Cevaplarında cehalete özgü bir sadelik mevcuttur; gerçi üstün düzeyli varlıkların felsefi anlatım yüceliğine sahip degildirler, ama ifadeleri, söylemesi caizse, spirit töreleri inceleme açısından bayağı eğitici olmaktadır. Ancak, bizlerii bekleyen bu alemi, tüm sınıflarını inceleyerek tanıyabilmekte ve günü geldiğinde her birimizin orada işgal edecegi yeri yaklaşık olarak, yine o alemin sınıflarını, inceleyerek, önceden saptayabilmekteyiz. Böylece yeryüzünde bizim düzeyimizde bulunan kimselerin, hataları veya sevapları yüzünden ötealemde hak ettikleri durumu bilince, bugünden itibarenelden geldiğince kendimizi geliştirme cesareti içimizde doğmaktadır: Dinsel buyruğa yakın bir örnek. Şunu tekrarlamadan geçemeyeceğiz ki bir şeyi iyi tanımak ve onun hakkında yanılgıdan bağışık bir fikir edinebilmek için nasıl bir betanist, bitkiler alemini anlayabilmek amacıyla yola çıktığında, yosunun altında gizlenen basit çiçeksiz bitkilerden başlayıp başı göklere değen ulu meşelere kadar tüm bitkileri incelemek zounda kalıyorsa, biz de o şeyii aynı şekilde her açıdan incelemek zorundayız.

Yorum bağlantısı
Diğer sitelerde paylaş

İSPANYA'DAKİ VARLIKLAR

(Barselona, 13 HAZ. 1864)

Tanrı'ya benim için dua edesiniz diye gelmekteyim yanınıza, çünkü ıstırap çekmekteyim; merhamet sahibi bedenli ruhların benim gibi Tanrı'dan af dileyen zavallı bir valığa acımalarını işte bunun için arzulamaktayım. Uzun süre kötülüklerledolu kokuşmuş bir yaşam sürdüm, ama bugün böyle yaşam süren varlıklara şunları söylemek isterim: Ey günahlara bulanmış, erdemlerini yitirmiş varlıklar,inançsızlığı ve serseri hayatını bırakın; kötülük yapmaktan vazgeçin, çünkü Tanrı ileri varlıklarına, şöyle demiştir: Gidin, iyilik nedir bilmeyen şu yoldan çıkmış ruhları arındırın; kötülüğün artık susması gerekir, çünkü dünyanın ıslah olacağı zamanlar yakındır. Dünyanın daha iyi bir ortam hhaline gelmesi için, bedenlenmek üzere oraya koşan bu ruhların arınmaları, ileri ve merhametli varlıklar haline gelmeleri şarttır.^^

Tanrı'nın ileri varlıklara söyledikleridir bunlar; ve bir zamanlar obsesyonlarla en acımasız biçimde hareket etmiş olan ben bugün bu şekilde hareket etmekle olanlara şöyle sesleniyorum: Doğru yolu şaşırmış olan ruhlar, beni izleyin; Tanrı dan ve de onun arı ruhlarından af dileyin; yalvarıp yakarın, Tanrı affedecektir; ama siz de affetmesini bilin ve pişmanlık duyun; ne güzel şey hoş görmek! Ah! Bir tatsaydınız bunun tadını, o zaman içinde berbat bir yaşam sürdüğünüz bu çirkeften kendinizi kurtarmada bir an bile tereddüt etmezdiniz; kendinzi derhal yanıbaşınızdaki meleklerin kollarına atardınız. Kardeşlerim, kötülüğü bırakınız; bırakınız ve benim gibi yapınız, pişmanlık duyunuz.^^

Dostlarım, beni tanıyorsunuz gerçi, ama size kendimi şu şekilde tanıtmak isterim: İyiliğin dışında her seyi yapmış varlıklardan biriyim ben; fakat affetmek büyüklüğün şanındandır demişlerdir; Tanrı da beni affettiğine, melekleri de bana artık kardeş gözüyle baktığına göre erdem ve iyiliğin peşinde koşan sizlerde, umarım ki, benim için hayır duasında bulunacaksınızdır, zira önümde çok çetin sınavlar var; fakat bütün bunlara müstehakım.^^

---Doğru yola gireli çok oluyor mu?

---Hayır , dostlarım daha dün gibi birşey, zira Marmande'lı kız çocuğunu obsede eden valığım ben; Jules'üm ben ve iyiliksever ruhlardan benim için dua etmelerini rica etmek ve de eski arkadaslarıma şunları söylemek için geldim buraya yanınıza: ^^Yeter! Kötülük yapmayın artık, çünkü Tanrı pişmanlık duyan günahkarlarıaffetmektedir; pişmanlık duyun ve tövbe edin, o taktirde günahlarınız bağışlanacaktır. Size barışcıl sözler sunmak için buradayım; benim gibi siz de şu anda burada bulunan meleğe kendinizi vaftiz ettiriniz.^^

^^sevgili dostlar, dualarınızda beni unutmamanızı dileyerek ayrılıyorum aranızdan. Elveda. JULES

Koruyucu meleği küçük Carita'nın da kensisiyle birlikte olup olmadığını sorduğumuzda Jules ewet şeklinde cevap vermiştir. Uzun zamandan beridir savaştığımız osesyon olayları hakkında yararlı birşeyler söylemesini kendisinden rica ettiğimiz bu ileri varlık bize şunları söylemiştir:

Dostlarım, o zavallı bedenli ruhları perişan eden obsesyon olayları çok ıstırap vericidir, özellikle yeteneklerini hayır için kullanmak isteyip de üzerlerine geri varlıkların çullanmaları vve huzurlarını yok etmeleri nedeniyle, bir trlü kallanamayan medyomlar üzerinde; fakat görünüşe bakılırsa bu olaylar sona ermek üzeredir. Çok dua ediniz ve Tanrı'ya ıstıraplarınızın ve sınavlarınızın süresini kısaltması için yalvarınız. Sevgili ruhlar, bu yoldan çıkmış varlıkları çağırıp ahlaken takviye ediniz; ileri varlıkların da öğütlerine baş vurunuz. Etrafınız onlarla doludur; üzerinize titreyen ve sizi koruyan, Tanrı katına ulaşmanız için evriminizi hızlandırmaya çalısan bu esiri ruhların nicesiyle çevrili bulunmaktasınız; onların görevleri bunlardır, bir saniye bile ara vermeden sizi sonsuz hayata hazırlamaya çabalamaktadırlar. Istıraptan kurtulamamaktaysanız, aziz dostlarım, bu şüphesiz sizden beklenen arılığa henüz ulaşamamış olmanızdandır.sınav türünüzü özgürlük içinde kendiniz tayin etmişsinizdir, onun için de iyi sona ulaşma gayretini göstermek zorundasınız, zira varlıklar size rehberlik etmekte ve dünya yaşamınızı ermişler misali sona erdirmenizde size yardımcı olmaya çalışmaktadırlar; borçlu bulunduğunuz ıstıraba katlanarak ve iyilik yaparak kendinizi arıtmaya bakınız.^^

^^Elveda, sevgili dostlar; sizin için ve o zavallı obsede kişiler için Tanrı'ya dua ederek aranızdan ayrılıyorum ve ayrıca grubunuzu gözeten arı varlıklar tarafından korunmanıza müsaade buyurması için Tanrı'ya yalvarıyorum.^^ (PETITE CARITA)

İşte size, talimatı ihlal ederek, izin almadan ve de Piskopos Mgr. Panteon'un buyruklarını kulak arkası ederek, üstelik çağırılmadan pireneleri aşmış bulunan iki varlık.Bu çılgınlığı göze almakta bir sakınca görmemiş olan söz konusu varlıkların bu hareketllerindeki gülünç unsurun ne olduğunu ve olan bitenlerde ruhçuluğun ürünü diye öne sürülen ne gibi bir iğrenç edepsizliğin bulunduğunu Monsenyörden öğrenmek isteriz doğrusu. Bir kerecik olsun akıllarının köşesinden bedensiz varlık diye birşeyin var olabileceğini geçirmemiş ve hatta belki de buna inanmayan bir ailenin küçük kızı aşagı yukarı bir yıldan beridir çare bulmada bilimin bile aciz kaldığı korkunç ve tuhaf bir hastalığın pençesinde bulunmaktadır. Birkaç ruhçu bunun bir geri varlığn marifeti olduğunu farkedip ilaçsız tedavi yoluna başvurmuş, dua ederek ve bu geri varlığı çağırıp etkileyerek beş gün içinde hem çocuğu sağlığına kavuşturmuş ve hem de varlığa doğru yolu göstermiştir; kötülük bunun neresindedir? Abeslik bunun neresindedir? Daha sonra bu varlık, çağırılmadan barselona'ya gelmiş, arınma çabalarında ihtiyaç duyduğu desteğin kendisine bahşedilmesini, yani kendisi için dua edilmesini istemiştir; kendisini örnek olarak ortaya koymuş ve eski geri arkadaşlarını da, kendisi gibi, gerilikten kopmaya davet etmiştir; ona eşlik eden ileri varlık da İncil'e uygun ahlakı öğütlemiştir; gülünçlükve iğrençlik bunun neresindedir? belirttiğinize göre, gülünç olan şey varlıkların tezahür edişlerine inanmakmış. Ama gelip görüşmede bulunmuş bu iki valık için ne buyurulacak? yoksa bu da hayalgücünün bir oyunu mu? Hayır, çünkü ne onları, ne de onların sözünü ettikleri olayı kimse düşünmüyordu bile. Monseryör öldükten sonra bu olgulara siz de başka gözle bakmaya başlayacaksınız, işte bunun için de Tanrı'dan, sizden önceki piskoposa lutfettiğini --halen barselona'daki ruhçuluğun koruyucularından biridir -- size de lutfetmesini, yani sizi de aydınlatmasını diliyoruz.

Onun (önceki piskopos) Paris spirit derneğine verdiği tebliğler arasında yer alan ve daha önce bu Revue'de yayınlanmış bulunan (AĞUSTOS 1862 s. 23) ve de Barselona'daki ateşte yakma cezasının ayrıntılarını içeren (KASIM VE ARALIK 1861) ilk tebliğ şudur: ^^Ruhçu şefinizin (aziz louis) yardımıyla kendimi örnek göstererek size ders vermek ve şunları söylemek için geldim: Öne sürülmüş bulunan fikirleri hiçbirini reddetmeyiz, zira bir gün, başka deyişle asırlar gibi uzun sürecek ve tüm ağırlığını hissettirecek ollan o günde, bu yığınlar halindeki fikirler hani şu meleğin sesi gibi haykıracaktır size: Kabil, nasıl kıydın kardeşine? nasıl kıydın insanları teselli edecek vve yüceltecekk olan gücünüze? varlığından habersiz bir şekilde, bile bile, körler ve sağırlar misali yaşayan insan --tıpkı bedenini çarçur eden diğerleri gibi--ıstırap çekecek, böylece borcunu ödeyecek ve sonra da, tembelliği ve kendini beğenmişliği nedeniyle sürdürmektenkaçındığı entellektüel faaliyetine yeniden başlamak üzere yeniden doğacaktır; o müthhiş ses bana şöyle demiştir: Sen fikiirleri yıktın , şimdi de fikirler seni yakacaktır. Benim için dua ediniz; dua ediniz, zira mazlumun, zalim için ettiği dua Tanrı'nın çok hoşuna gitmektedir.^^ BİR ZAMANLARIN PİSKOPOSU VE BUGÜNÜN TÖVBEKARI OLAN BİRİ

Yorum bağlantısı
Diğer sitelerde paylaş

çok güzel hikayeler yalnız şunu anlamıyorum: bir ruh nasıl burada sıkışıp kalıyor,nasıl spatyoma geçmiyor da burada kalıyor. hani tamam arkada yarım kalmış işleri var, tabiri caizse gözleri açık gitmiş fakat ruh bu hallerini kendi hayal dünyasında, spatyomda bir yanılsama içinde yaşamıyor mu. örnekle açıklamam gerekirse diyelim cinayete kurban gitmiş biri ilk öldüğünde sürekli kendisini öldürene nefret duyuyor,intikam almak istiyor belki de tekrar tekrar öldüğü anı yaşıyor spatyomda, taki birşeyleri idrak edene kadar (belki öldüğünü idrak edene kadar belki de bu duyguların gereksizliğini idrak edene kadar).

 

birde ölmüş kimselerle direkt temaslarda bulunulmuyor sadece rehber varlıkların yardımıyla mümkün deniliyor fakat yeni ölmüş birinin ruhu bizim dünyamıza başıboş şekilde nasıl etki edebiliyor

 

şunu da belirteyim yukarıda sorduklarım ilk yazıyla ilgiliydi. bu arada çok hızlısın never hepsini peşpeşe bu hızla vereceğini tahmin edemedim :) güzel paylaşım:thumbsup:

Yorum bağlantısı
Diğer sitelerde paylaş

:) cevapları da almıs olduk :=)

Durum şu..

Astral alemdeki tezahürleri bilirsin iser madde olsun ( cansız ) ister canlı varlık olsun , paralel evrendeki yansımanız da fiziki evrendeki şuur durumunuza göre şekillenir..Medde içinde ruh içinde bu geçerlidir..

Ancak idrk konusu astral alemdeki yansımamızı etkiler. Spayom denilen bölgeye geçiş tammen şuurunu kaybemek değil idrak etmek nlmındadır.. Yani özümsemek..

Projksiyon deneyimin oldumu bilmiyorum . ama duydugunua ( en azından ) emin oldugum gümüş kordon olgusunun bir anda ortadan kalktıgını düşün .. NE asraldesin ne fiziki evrende..ve iki yansıma birbiri ile bütünlesmediği sürece istemsiz bir sekilde boşlukda dolanacaktır.. İşte bası bos dolasma durumu da bu .

Yorum bağlantısı
Diğer sitelerde paylaş

GERİ VARLIKLARI UZAKLAŞTIRMA YÖNTEMLERİ

Aldatıcı bedensiz varlıkların yazılı irtibatlardaki müdahaleleri ruhçuluğun karşısına dikilen en büyük zorluklardan bridir, deneyimler göstermiştir ki bu varlıklar kendilerine olmadık isimler takmakta ve hatta saygıdeğer kimselerin isimlerine sahip cıkmakta hiçbir sakınca görmemektedirler; bunları uzaklaştırmanın bir yolu var mıdır? Sorun budur işte. Bazı kimseler bu amaç için yöntemler diye de adlandırılabilecek özel ruh daveti formüllerine veya defetme ayinlerine başvurmakta ve varlıklara, gerçeği söylediklerine dair yemin ettirmekte, onlara bazı şeyler yazdırmaktadırlar, vs. Her cümenin sonunda adını yazmasıiçin varlığa zorlayan birini tanıyoruz; ona göre, kimliği gerçek ise varlık, adını kolayca yazmaktaydı; sahte ise yazarken tökezlemekteydi; bu kimsenin eğreti bir ismi kendi ismi gibi hiç şasırmadan yazan varlıklardan son derecede gülünç tebliğler sağladığına tanık olmuşuzdur.başka kimseler ise varlığa İsa'nın kişiliğini veya başka dini hakikatleri itiraf ettirmenin etkili bir yöntem olduğunu düşünmektedirler. Buna göre şunu belirtmek isteriz ki yalan yere and içmekten veya kutsallığı rencide etmekten biraz daha fazla hicap eden varlıkların yanısıra her şey için and içen, her adı takınan, her şeyi hafife alan ve en saygıdeğer isimleri bile şaka konusu yapabilen varlıklar da vardır; bundan şu sonuca ulaşmaktadır ki yöntemler diye adlandırılan formüller arasında etkili olabilecek hiçbir çıkar yol mevcut değidir.

Bu durumda belki yazma işine son vermekten başka bir çıkar yol olmadığı öne sürülecektir. Bu da sağlam bir yol değildir; aksine birçok durumda daha da kötü sonuçlara yol açabilmektedir. Çok söylemişizdir ve de daha nice kez söyleyeceği ki varlıkların üzerimizdeki görünmez etkinlikleri süreklidir ve sanıldığından da gerçektir. Düşmanın gizlenmiş bulunması nedeniyle bu etkinlik kötü olduğu kadar tehlikelidir de; yazılı tebliğler sayesinde düşmanın maskesi düşürülüp asıl kimliği ortaya cıkarılabilmektedir ve böylece de kiminle karşı karşıya bulunulduğu anlaşılmakta ve de onula mücadele edilebilmektedir. Ama onu bertaraf edecek hiçbir çare kalmamışsa, o zaman ne yapmalı? Biz hiçbir çare kalmadğını değil, ancak başvurulan çarelerden çoğunun gereksiz olduğunu belirttik; üzerinde durup incelemeyi düşündüğümüz bir savdır bu.

Bedensiz varlıkların, uzayı dolduran, çevremizde dönüp duran ve yaptığımız her işe karışan bir toplum, bir evren oluşturduğu gerçegini gözden uzak tutmamak gerekir. Onları gözlerimizden saklayan perde bir aralanabilseydi onları çevremizde gidip gelir, bizi izler ve duydukları yakınlıkla orantılı ölçüde bizii korur halde görebilecektik; bunların bir kısmı okült evrenin gerçekten aylak ve kayıtsız varlıklarıdır, diğer bir kısmı ise ya kendileriyle, ya da kişisel nitelikleri gereği olarak bağlantı kurdukları insanlarla az veya çok övgüye değer bir amaç için meşgul bulunan varlıklardır. Eğer o perde kaldırılabilseydi onları iyi ve kötü nitelikleriyle, erdemleriyle ve kusurlarıyla birlikte insan türünün birer kopyası halinde görebilecektik.

Kendilerinden hiçbir şekilde soyutlanamadığımız bir varlıklar topluluğu ile çevrili bulunmaktayız ve haberimiz olmadan bizi sürekli şekilde her an etkileyen bu varlıkların sızamayacağı bir tek yer bile yoktur; bir kısmı bizi iyi yola, bir kısmıda kötü yola itip durmaktadır ve genellikle kararlarımızın çogu onların telkinlerinin ürünüdür; bizi içine itmek istedikleri iyi veya kötüyü ayırdedebilecek sağduyuya sahipsek ne mutlu. Varlıklar kaba maddeden oluşma bedenlerinden ayrılmış insanlardan, dağılmış bir bedenden sonra başka türden bir yaşamı sürdüren ruhlardan başka birşey olmadıklarına göre evrende insan varlığının belirdiği zamanlardan beri bedensiz varlıklar da mevcuttur; bu, doğanın güçlerinden birinin ifadesidir ve de varlıklar insanları etkileyebilmek için yazıcı medyomların zuhurunu beklememişlerdir; bunun delili de şudur ki insanlar her devirde tutarsızlık örnekleri sergileyip durmuştur; varlıklara özgü etkilerin yazıcılık yeteneğinden bağışık bulunduğu işte buna dayanarak öne sürmekteyiz; bu yetenek, söz konusu etkiyi tanımanın, çevremizde dolananların ve bizlere bağlananların kimler olduğunu anlamanın bir aracıdır sadece.

Yazmaktan vazgeçerek bedensiz varlıklardan kurtulunabileceğini sanmak gözlerini kapayarak bir tehlikeden sıyrılabileceğini sanan çocuklar gibi hareket etmektedir. Yazıcılık yeteneği bize kuyrukluk, dostluk veya düşmanlık eden varlıkların niteliklerini gün ışığına çıkarmak suretiyle bize görünmez düşmanlarımızla savaşma imkanını sunmaktadır ve biz bu yeteneği lutfettiği için Tanrı ya şükretmeliyiz; varlıkları görerek tanıyamadığımız için yazılı tebliğ yoluna başvurmaktayız; kim olduklarını bu şekilde anlayabilmekteyiz; bu onlar hakkında bir yargıya varmamızı mümkün kılan bir duyudur adeta; bunu reddetmek demek kör kalmaktan ve kontrol edilemez yanılmalara karşı aciz durumda bulunmaktan memnun olmak demektir.

Varlıkların yazılı irtibatlardaki müdahaleleri tuhçuluğu bekleyen tehlikeleren biri olarak kabul edilmektedir; çünkü bu tehlike ruhçuluk olmasa da mevcuttur ve de süreklidir, hatalı düşünme biçimi işte bunu dikkate almaktan ileri gelmektedir, bu, ruhçuluk için sadece zorluktur, ama akla uygun bir biçimde ele alınmadığında kolayca alt edilebilecek bir zorluk.

İlke olarak ortaya koymak gerekir ki geri varlıklar ancak kendilerini cekecek birseylerin var olduğu yerlere koşmaktadırlar; demek ki, bunların ruhsal irtibatlara karışmaları, istibatın sağlandığı yerde kendi duygularına hitap eden birşeylerin bulunmasından veya en azından yararlanmayı umdukları bazı zaafların mevcut olmasından ve de kendilerini defedecek yeterli bir ruhsal gücün orada varolmamasındanileri gelmektedir. Onları çeken nedenler arasında arasında ilk sıraya yerleştirilmesi gerekenler her türlü manevi kusurlardır, çünkü kötülük daima kötüğü cezbetmektedir; ikinci sıraya yerleştirelecek olanı ise onların sözlerini dinlerken onalara karşı beslenen aşırı güven duygusudur. Herhangi bir tebliğin geri kaynaktan sağlandığı ortaya çıkarsa tebliğin zorunlu bir bölümü üzerinde varlığı çağıranların varlık ile tartışarak bir sonuca varmaya çalışmaları akıllıca bir iş olamaz; nasıl yeryüzünde dolandırıcılar tarafından kandırılmış saygıdeğer insanlara rastlanabiliyorsa aynı şekilde aldatmacı bedensiz bedensiz varlıkların dalaverelerine maruz kalmış cok değerli insalara da pek sık rastlanmaktadır ama uyanık bulunulduğunda doolandırıcı kimseye bir zarar verememektedir, aynı tutum bedensiz varlıklara karşı da aynı sonucu sağlayabilmektedir. Dürüst bir insan onlar tarafından iki nedenle aldatılabilmektedir: Birincisi, o insanı her türlü titiz incelemeden caydıran çok kesin güven duygusuudur, ikincisi, o insana ait üstün niteliklerin yine o insana ait olan ve fakat geri varlıklara adeta davetiye çıkaran bazı zaafları bertaraf edemeyişidir; zirabu varlıklar zırhtaki en küçük kusurları bile değerlendirebilmektedirler. Küçük kusur diye nitelendirelemeyen kibirden ve tutkudan değil, fakat bazı karakter zaaflarından, özellikle bu türden varlıkların ustaca pohpohladığı ve daha fazla güven vermek amacıyla her türden maskeyi bu uğurda takındığı önyargılardan söz etmekteyiz.

En az tehlike arzeden tebliğler samimi şekilde nezaketsizlik örneği teşkil eden tebliğlerdir, cünkü bunlara kimse kanmamaktadır; bu türe en yakın tebliğler sözde bilgelik veya ağırbaşlılık izleri taşıyan tebliğlerdir, bazı kimseler iyi niyetle, bigisizlikleri ve kibirleri nedeniyle kanabilmekte, bazıları ise kurnazlık yoluna sapmaktadırlar. Şu halde şimdi de bundan nasıl sakınabileceğini görelim.

Yapılması gerekli ilk iş onların dikkatini çekmekten uzak durmak ve onların yaklaşma yollarını tıkamaktır.Daha önce de gördüğümüz gibi manevi nitelikler medyomun en değerli kozlarıdır; fakat bu kozların dışında klan diğer yöntemler de epeyce etkili olmaktadır. Varlıklarla irtibat kurma çabasına girmemeyi ve medyomun kaleminin harekete geçişiyle beliren kendiliğinden irtibatı yeğllemeyi ilke edinmiş kimseler vardır; bizi çevreleyen çok karmaşık varlıklar kalabalığı konusunda söylediklerimiz hatırlanacak olursa kendiliğinden irtibatın, iyi de olsa kötüde olsa ilk gelen varlığın insafına sığınmak demek olduğu kolayca anlaşılacaktır; ve bu kalabalığın içinde kötüler iyilerden daha çok sayıda olduğu için de kötülerle karşılaşma daha fazla olmaktadır; bu durumda kapısını yoldan geçen herkese açan bir kimsenin farkımız kalmamaktadır; oysa, çağrı sizden gelirse bir seçim yapma şansınız olacaktır ve etrafınız iyi varlıklarla çevrildiğinde herşeye rağmen ustaca sızmayı deneyebilecek olan geri varlıkları iyiyi kötüden ayıretme yeteneğinizi geliştirmeniz için bazan ileri varlıklar buna özellikle göz yumabilmektedirler-- susturabilecek ve etkisiz hale getirebileceksinizdir.

Kendiliğinden irtibatın büyük bir yararı da vardır, çevresinde toplananlların niteliğinden emin olunca insan, inisiyatifi varlıklara bıraktığına sevinmelidir; sakınca, sadece, doğrudan çağırma ve sorgulamayı kabullenmeyen kesin sistemde yatmaktadır.Spirit grupplara sık sık uğrayan varlıkların değerlerini ortaya çıkarmada büyük ölçüde etkili olan kozlar arasında, meşgul olunan sorunların özelliğini dikkatten uzak tutmamak gerekir. Ciddi ve yararlı bir amacın peşinde koşşan kimseler pek doğal olarak ciddi varlıkları cezbetmektedirler; anlamsız meraklarını veya kişisel çıkarlarını amaç edinenler ise en azından yutturmacaların ortasında bulmaktadırlar kendilerini. Kısaca belirtmek gerekirse, celse yönetmeyi başarıyla sağlayabilen biir kimse ruhsaş irtibatlardan son derece değerli ve yararlı bilgiler sağlayabilmektedir; işin aslı, insanın kendini alaycı veya kötü niyetli varlıkların hilelerine teslim etmemesidir; bunun için de dikkat edilecek en önemli husus kiminle karşı karşıya bulunulduğunu kesin bir şekilde saptamaktadır. Şimdi de aziz Lois in varlığı tarafından iyi bir medyom olan M.R aracılığıyla Paris spirit etüdler derneğinde verilmiş olan öğütleri dinleyelim. Hemen aşağıdaki satırlar kendiliğinden irtibat sonucunda sağlanmış satırlardır.

İşlerinize yön veren varlıkların sizlerde uyandırdıkları haklı güven duygusu ne düzeyde olursa olsun, daima tekrarladığımız ve de çalışmaya giriştiğinizde sizin daima göz önünde bulundurmak zorunda olduğunuz bir öğüdümüz vardır: Elde ettiğiniz tebliğleri tartmak ve olgunlaştırmak demek onları en ciddi şekilde mantığa vurmak; herhangi bir cevabın şüphheli veya kapalı bir biçimde alınması halinde sağlam bir karara varmak amacıyla bazı zorunlu açıklamaların yapılmasını istemek demektir.^^Bildiğimiz gibi, vahiy olgusu çok eski zamanlarda işlerliğe konmuştur, ancak vahiy daima onu alan kimsenin evrim düzeyine uygun bir biçimde düzenlemiştir. Bugün artık size simge ve meseller yoluyla hitabetmek sözkonusu değidir; siz öğretilerimizi açık, belirgin ve bikaç anlama çekilebilirlikten uzak bir biçimde almak zorundasınız. Aydınlanmak amacıyla tutup sadece soru sormak kolay bir yoldur;fakat böyle bir hareket tarzı da zaten evrensel gelişmeyi yönlendiren ilerici yasaların dışına kaymak olurdu. Şu halde, konuyu seçme ve işleme onurunu size bırakmak ve de öğütlerimize karşı gösterebileceğiniz boşveri yüzünden sizi cezalandırmak üzere bazı varlıklara --ki bunlar kötü niyetli olmaktan ziyade cahildirle-- arada sırada sorularınızı cevaplama görevi verilirse buna şaşmayınız. Bu, cesaretinizi kıracağı yerde aksine gerçegi büyük bir arzuyla araştırmada size uyaranlık etmelidir. Şuna iyice inanın ki bu yolu izlemekle mutlu sonuçlara ulaşmaktan geri kalmazsınız. Gönül ve niyet birliği ediniz; çalışınız; araştırınız, araştırınız, daima araştırınız, elbet kazanacaksınız.^^

Ciddi ve ileri varlıkların ifadelerinde öyle bir damga mevcuttur ki tanımamak mümkün değildir, yeter ki insan da azıcık sezgi ve düşünce yeteneği ve de gözleme alışkanlığı olsun. Geri varlıklar ise, iğrençliklerini ne türden bir örtüyle gizlemeğe kalkarlarsa kalksınlar yine de rollerini uzun zaman devam ettirememektedirler; eninde sonunda foyaları ortaya cıkmaktadır, zaten aksi taktirde, yani ifadelerinde bir yüz karası bulunmadığı taktirde ileri varlık olurlardı. Demek ki varlıkların ifadeleri, onlar hakkında bir hükme varabilmemizi mümkün kılan bir ölçüdür; ifade, düşünceyi ortaya seren bir araç olduğu için bireyin iyi veya kötü niteliklerini de yansıtmaktadır. Tanımadığımız insanlar hakkında da onların ifadelerine bakarak bir hükme varmıyor muyuz zaten?

Tanımadığınız yirmi insandan birer mektup alsanız ve bunları okusanız, herbiri hakkında farklı izlenimler edinmez misiniz? Üslubun özelliğine, ifade seçimine, düşünce yapısına ve hatta bazı biçim ayrıntılarına bakarak size mektup yazan kişinin zarif mi, hödük mü, bilgin mi, cahil mi, kibirli mi yoksa ağırbaşlı mı olduğunu anlayamaz mısınız? Bedensiz varlıklar için de durum kesinlikle aynıdır. Onları da size mektup yazan insanlar gibi ele alıp irdeleyin; hemde ciidiyetle irdeleyin; ileri varlıklar böyle titiz arastırmalardan gocunmamaktadırlar, çünkü bu yöntemi bize kontrol aracı olarak tavsiye edenler bizzat onlardır.

Pekala yanılabileceğimizi biliyoruz, şu halde ilk duygumuz güvensizlik olmalıdır bizi yanılgıya düşürmeye çalışan geri varlıkların sınanmaktan ödleri kopmaktadır, zira bunlar titiz soruşturmayı teşvik edecekleri yerde, sözlerine kesinkes inanılmasını istemektedirler.

Geri varlıkları devre dışı bırakmanın ve onların sinsiliklerinden korunmanın en etkili çaresini pek doğal olarak ve de pek normal olarak bu ilkeden çekip çıkarmaktayız. Sözü dinlenmeyen insan susar; hilelerinin devamlı surette ortaya çıkarıldığını gören hilekar ise kendine, borusunu öttürebileceği bir yer arar; kendisine karşı tetikte bulunulduğunu bilen dolandırıcı da yarargetirmeyecek girişimlerde bulunmaz. Aynı şekilde aldatıcı varlıklar da yapacak bişey bulamayacakları ve şüpheli görünen her şeyi reddetmek üzere tetikte bekller insanların bulunduğu yerlerden uzak durmaktadırlar.

Sonuç olarak şimdi de ruhsal irtibatların kökenini ortaya koyan başlıca özellikleri gözden geçireceğiz.

1.Birçok kez belirttiğimiz gibi, üstün varlıkların ifadesi her zaman için zarif, soylu, terbiyeli ve her türlü bayağılıktan uzaktır; her söylediklerini basit bir şekilde ve ağırbaşlılık içinde söylemektedirler. hiçbir zaman böbürlenmemekte ve ne bilgileriyle ne de diğer varlıklar arasındaki mevkileriyle şişinmemektedirler. Geri düzeyli veya bayağı varlıkların ifadelerinde ise daima, beşeri tutkuların yankıları mevcut bulunmaktadır, alçaklık, kendini beğenmişlik kurum, palavracılık ve aksilik kokusu taşıyan her ifade varlık saygıdeğer ve yüce bir ismin ardında saklanmaya çalışsa bile, geriliğin veya üçkağıtçılığın belirtisidir.

2.İleri varlıklar ancak bildiklerini dile getirmektedirler; bilmedikleri konularda susmakta veya bilmediklerini açıkça belirtmektedirler. Geri varlıklar ise her konuda fütursuzca konuşmakta ve gerçeği çarpıtmaktan çekinmemektedirler. Bilime ters düşen her sapkınlık, aklı ve sağduyuyu rahatsız eden her ilke, varlık aydın ve bilgili olduğunu iddia etse de muhakkak bir hiledir.

3.Aydın ve bilgili varlıkların ifadeleri, biçim bakımından değilse bile öz ve içerik bakımından birbirlerinin benzeridir. Zaman veya mekan farklı da olsa düşünceler hep aynıdır; bu düşünceler duruma, ihtiyaca ve bilgi aktarış kolaylıklarına göre daha az veya daha çok gelişmiş görünümde olabilmektedir, ama birbirleriyle çelişki içinde olamazlar. Aynı konuyu içeren iki tebliğ arasında bir karşıtlık, bir çelişki varsa o takdirde bunklardan biri muhakkak surette düzmecedir ve asıl gerçek olanı ise temsil eden kilşiliğe özgü karaktere ters düşmeyendir.

Eğer bir tebliğ her bakımdan yücelik ve soyluluk niteliklerini taşıyorsa ve de hiçbir kusur içermiyorsa kaynağı aydın ve bilgili bir varlıktır; eğer içinde iyi de kötü de yer almaktaysa o zaman bu tebliğ --Varlık kendini olduğundan farklı bir biçimde tanıtsa da, doğruluğunu ispatlayacağı bir ismin ardında saklansa da -- düşük düzeyli, dalavereci bir valığın ürünüdür.

4.Üstün varlıklar hiçbir zaman emretmemekte ve kendilerini zorla kabul ettirmeye kakışmamaktadırlar; öğüt vermekte, ancak sözleri dinlenmediği zaman da çekip gitmektedirler. Gerileri ise hükmedicidirler: Emir vermekte ve kendilerine baş eğilmesini istememektedirler. Kendini zorla kabul ettirmeğe uğraşan her varlık aslını inkar etmektedir.

5.İleri varlıklar hiç dalkavukluk etmez; iyi ve doğru hareketleri onaylamakta, fakat bunda da sakınımlı davranmaktadırlar; geri varlıklar ise abartılmış övgülerine dile getirmekte, bir yandan sadeliği ve ağırbaşlılığı öğütlerken bir yandan da kibiri ve övüngenliği teşvik etmekte ve kendilerine bağlamak istedikleri kimselerin kişisel önemlerini göklere çıkarmaktadırlar.

6.Üstün varlıklar her konuda şekilciliğin çocuksuluğundan uzak kalmaktadırlar: onlar için düşünce her şey demektir, şekil ise önemsizdir. Bayağı varlıklara gelince, gerçekten yüce nitelikli fikirlerle çatışan bazı ayrıntılara ancak onlar büyük değer vermektedir. Kılı kırk yararcasına verilen her buyruk, saygı uyandırıcı bir isimle kendini tanıtan varlığa ait geriliğin ve üçkağıtçılığın belirtisidir.

7.Kolay kanarlığı etkilemeyi amaç edinmiş bazı varlıkların kabullendiği acaip ve gülünç isimlere güvenmemmek gerekir; bu isimlleri ciddiye almak son derece abes bir iş olur.

8.Son derece saygı uyandırıcı isimleri hemencecik öne sürebilen valıklara da aynı şekilde güvenmemek ve sözlerini büyük bir sakınımla ele almak gerekir; ciddi bir kontrol de işte bu nokta da şarttır, zira bu, onların tasnif dışı yüce varlıklarla aralarındaki sözde ilişkilere inanmamızı amaç edinen bir maskedir çoğu kez. Bu yolla övüngenliği teşvik etmekte ve bunu çoğu kez sonu üzüntüye veya gülünç duruma varan bir araç olarak kullanmamaktadıırlar.

9.Üstün varlıklar, öğütledikleri yol-yöntem konusunda son derecede titiz davranmaktadırlar; her halükarda ancak ciddi ve son derece yararlı bir amacı izlemektedirler. Demek ki bu amacı içermeyen her ifadeyi şüpheyle karşılamak ve uygulamaya koymadan önce üzerinde uzun uzadıya düşünmek gerekir.

10.Üstün varlıklar ancak hayrı buyurmaktadırlar. Kutsal kitapta tarif edilen iyilikseverlikle tam olarak bağdaşmayan hiçbir özdeyiş ve öğüt üstün varlıkların eseri olmaz; kin, kıskançlık veya bencillik gibi duyguları teşvik etmeye veya beslemeye yönelik her kötücül imalı söz için de durum aynıdır.

11.İleri varlıklar tam anlamıyla akla yatkın şeyleri öğütlemektedirler sadece; sağduyunun gösterdiği doğru soldan veya değişmez doğa yasalarından uzaklaşan her öğüt, hala daha dünyadaki önyargılarının etkisi altında bocalayan, bunun sonucu olarak da güvene pek layık olmayan dar görüşlü gelişmemiş varlıkların ürünüdür.

12.Geri veya açıkca kusurlu varlıklar kendilerini, yanılgıya yer vermeyecek kadar açık maddi belirtilerle belli etmektedirler. medyom üzerindeki etkileri bazan şiddetli olmakta ve yazma esnasında kalemde, ileri varlıkların sükuniyetiyle çelişen ani ve kesik hareketlere, sinirli ve çırpınmalı bir kıpırdanmaya yol açmaktadırlar.

13.Mevcudiyetlerinin bir başka belirtisi de obsesyondur. Üstün varlıklar insanı hiçbir zaman obsede etmemektedirler; gerieri ise her an güçlerini benimsetmeye çalışmaktadırlar; bunun içindir ki medyom, olmadık zamanlarda içinde beliren karşı konulmaz güçte bir yazma ihtiyacını şüpheyle karşılamalıdır. Hiçbir zaman bu ileri bir varlığın dürtüsü değildir ve medyom buna boyun eğmemelidir.

14.İrtibatlara burnunu sokan geri varlıklar arasında görüşmelere afacan çocuklar gibi gizlice sokulan, fakat daha ilk uyarıda hemen kaçıveren varlıklar da vardır; diğer bir kısmı ise aksine yapışkandırlar ve insana adeta saldırmakta ve de ancak zorlama ile, ayak direme ile uzaklaştırabilmektedirler; bunlar insanı egemenlikleri altına almakta ve çok değerli şeylere karşı en kaba saçmalıkları yaptıracak ölçüde onu büyülemektedirler ve bu durum, birisi gelip onun gözünü açıncaya kadar sürmektedir; bu, her zaman kolay olmamaktadır, zira bu varlıklar avuçları içine aldıkları insanı, foyalarını ortaya cıkaracak güçteki diger insanlardan soğutmayı pek iyi becermektedirler; bundan şu sonuç ortaya çıkmaktadır ki iyi öğütler verebilecek nitelikteki insanlardan uzak durmayı öğütleyen her varlığı gerilik veya kötü niyetlilik şüphesiyle izlemek gerekir. İnsan onlara izzeti nefsiyle yardımcı olmaktadır, çünkü aptal yarine konup işletildiğini itiraf etmek ve kanatları altına sığınmakla iftihar edilen bir varlığın dolandırıcıdan başka birşey olmadığını anlamak insanın zoruna gitmektedir. Varlığın bu etkisi yazma yeteneğine bağlı değidir; yazıcılık yolundan ayrı olarak kötü niyetli varlığın dahha yüzlerce çeşit etkileme ve uyutma yöntemi vardır; yazı onlar için bir ikna etme aracıdır, ama bu bir koz sayılamaz; medyom için ise yazı bir aydınlanma vasıtasıdır.

Tebliğler yukarıda zikredilmiş bulunan uyarıların ışığı altında sıkı bir kontrolden geçilecek olursa kökenleri derhal ortaya çıkacak ve böylece, sadece saflıkları nedeniyle onlara yakalarını kaptıran kimselere hitap eden bu alaycı varlıkların da oyunları bozulmuş olacaktır. Öğütleri karşısında saygıyla eğilindiğini gören bu varlıklar bu durumdan tıpkı bedenliler gibi yararlanmaktadırlar; demek ki bize düşen, onlara boşuna vakit kaybettiklerini ispatlamaktadır. Şunu da ilave edelim ki bu yolda dua çok etkili olmaktadır: dua sayesinde insan Tanrı nın yardımlarını kendi üzerine çekmekte ve böylece gücünü arttırmaktadır; temel ilke her zaman şudur : Elinden geleni yap, Tanrı her zaman yardım eder, yeter ki gerekeni yapma çabası içine girilsin.

Bu ilkeyi bir örnekle açıklayalım. Bir gün, daha hiç görmediğim ve tanımadığım bir adam beni görmeye geldi ve medyom olduğunu, gizli düşmanlar tarafından bana karşı hazırlanmış olan bir düzenbazlık hakkında banabilgi vermek üzere kendisini evime gelmekle görevlendirilmiş olan çok yüce bir varlıktan tebliğller aldığını söyledi. ^^Huzurunuzda yazmamı ister misiniz, diye sordu. Lutfen, diye cevapladım; ama size önceden belirtmeliyim ki bu düşmanlar sandığımız kadar korkunç değildir. Evet, düşmanlarım olduğunu biliyorum, diye sürdürdüm konuşmayı, ama düşmanı olmayan insan var mıdır? Ve çoğu kez de en saldırganları, kendilerine en çok iyilikte bulunduklarınızdır. Ben, kasıtlı olarak kimseye kötülük etmediğimin şuurundayım; bana kötülük edecek olanlar ise benim şu söylediklerimi bile söyleyemeyeceklerdir, geriisini Tanrı bilir. Yine de varlığınızın bana ulaştırılmasını istediği öğüdü bir dinleyelim.^^

Bunun üzerine bu bey şunları yazdı:

^^İleri varlıkların nurdan meş'alesi olan, bu nuru karseşlerinin arasında yaymakla görevlendirilmiş bulunan C...'ye, söyleyeceklerime itirazsız inanmak zorunda olan Allan Kardec'in evine gitmesini emrettim; itirazsız inanmak zorundadır, zira ben insanların selamaetini sağlamak üzere Tanrı tarafından görevlendirilmiş olan sevgili varlıklardan biriyim ve ona hakikati bildirmeye geldim...^^

Bu kadar yeter, dedim, gerisine gerek yok. Konuya giriş tarzı sizin ne türden bir varlıklarla irtibat halinde olduğunuzu göstermeye yetiyor. Yalnız şunu söylemek isterim ki bu varlık hileyi bile beceremeyecek kadar acemi.Bu bey, sırf kendisi için gelmekte olan ve de bir baş melek veya hiç değilse birinci derecede bir aziz yerine koyduğu bu varlığı önemsemeyeşime bayağı bozuldu.

^^Ama, diye devam ettim, bu varlık yazdığı her kelimeyle kendini ele verdiğine göre hilesini gzlemeyi beceremediğini kabul etmek gerekir. Her şeyden önce size emretmesi bunun ilk işaretidir: Demek kisizi egemenliği altına almak istemektedir, bu da obsesör varlıkların özelliğidir; ikinci işaret ise size ileri varlıkların nurdan meş'alesi diye adlandırmasıdır; ileri varlıklara özgü ifadelerin belirgin niteliği olan sadelikten uzak, oldukça tumturaklı ve saçma sapan bir ifadesidir bu; böyle davranmak suretiyle kibirinizi okşamakta ve kişiliğinizi göklere çıkarmaktadır; bu da onu şüpheyle karşılamanız için yeterli nedendir. Ayrıca kendisini patavatsızca Tanrı nın seçkin varlıklarından biriymiş gibi göstermektedir; bu da aynı şekilde gerçekten üstün varlıklara yakışmayan bir böbürleniş biçimidir. Sonunda da benim itirazsız inanmam grektiğini belirtmektedir; buna ise tüy dikmek denebilir. Ciddi bir sorusturma sonucunda herşeylerini kaybedeceklerini bildikleri için sözlerine sorgusuz sualsiz inanılmasını isteyen yalancı varlıkların üslubu budur işte. Biraz daha fazla kavrayış sahibi olsaydı güzel sözlerle avunamayacağımı ve kendisine körükörüne inanmamı isteyerek yanlış kapı çaldığını bildirdi. İşte bu nedenlerden ötürü sizinle dalga geçen ve iyi niyetinizi kötüye kullanan br varlığın oyuncağı olduğunuz sonucuna vardım. Buna ciddi bir şekilde dikkat etmenizi öneririm, eger temkinli davranmazsanız size bir oyun oynayabilecektir^^

 

Bu bey'in, uyarılarımdan yararlanıp yararlanmadığını bilmiyorum, zira ne kendisine ne de varlığına bir daha rastlamadım. Eleştirmem için bana getirilmiş olan, kimi kez büyük bir ciddiyetle en yüce azizlerden veya Meryem ana dan ve hatta İsa dan alındığı ifade edilen bu türden tebliğlerin tümünü anlatmaya kalksam sayfalar yetmez; böylesine saygı uyandırıcı isimlere maledilen bayağılıklarla karşılaşmak gerçekten insanı hayretten heyrete düşürmektedir; bunları neşreden kaynağın teşhisinde yanılmak için kör olmak gerekir, zira çoğu kez bir tek kelime veya bir tek çelişkili düşünce bile, düşünme zahmetine katlanabilen bir kimse için üçkağıtçılığı keşfetmede yeterli olmaktadır.

Yorum bağlantısı
Diğer sitelerde paylaş

projeksiyon deneyimim sadece bir kez o da istemsiz bir şekilde gerçekleşti fakat gümüş kordon olgusunu biliyorum evet

 

sanırım bu söylediklerin evp de kaydedilen sesler içinde geçerli yani o sesler de arada kalmış kişilere ait.

evet neyse tekrar teşekkürler :)

 

boynuzsuzm aynı şeyi düşünüyormuşuz :) oda cevaplanmış oldu teşekkürler :)

Yorum bağlantısı
Diğer sitelerde paylaş

Sohbete katıl

Şimdi mesaj yollayabilir ve daha sonra kayıt olabilirsiniz. Hesabınız varsa, şimdi giriş yaparak hesabınızla gönderebilirsiniz.

Misafir
Bu konuyu yanıtla...

×   Farklı formatta bir yazı yapıştırdınız.   Lütfen formatı silmek için buraya tıklayınız

  Only 75 emoji are allowed.

×   Bağlantınız otomatik olarak gömülü hale getirilmiştir..   Bunun yerine bağlantı şeklinde gösterilsin mi?

×   Önceki içeriğiniz geri yüklendi.   Düzenleyiciyi temizle

×   You cannot paste images directly. Upload or insert images from URL.

×
×
  • Yeni Oluştur...