Adramelech Oluşturma zamanı: Aralık 23, 2010 Paylaş Oluşturma zamanı: Aralık 23, 2010 Nietzsche'nin öğretisi , çok yönlüdür. Merkezini bulabilmek ve aynı merkezden başlayaraktan felsefesini irdeleyebilmek oldukça zordur. Daha doğru bir ifadeyle söylemek gerekirse, felsefesinin temeline neyin koyulacağı , okuyucuya kalmıştır.. Çünkü Nietzsche , sistematik felsefe anlayışına karşı çıkmış , bu sebeple de sistematikten uzak bir öğreti yaratmıştır.Bu da , okuyucuya bireysel bir fikir edinme hakkı tanır. "...ve ancak hepiniz beni inkar ettiğiniz zaman size dönmek isterim. Gerçekten, kardeşlerim, o zaman kaybettiklerimi başka gözlerle arayacağım. Ozaman sizleri başka başka bir sevgi ile seveceğim." İşte bu sebepledir ki , Nietzsche hep farklı yorumlanmış , farklı anlaşılmıştır..Kimisi O'na "gönül felsefecisi" derken , kimisi faşizmin , hatta Satanizmin temel dayanağı haline getirmiştir. Nietzsche'nin öğretisini , "üstinsan" , "ebedi yineleme" , "decadence (yozlaşma)" ve "kudret iradesi" olmak üzere 4 ana bölümde inceleyebiliriz. Öncelikle "üstinsan"dan , yada diğer bir adıyla "insanüstü"nden başlayalım. Nietzsche Öğretisinin Temel Dayanakları 1 : "Üst-İnsan" Nietzsche'de insan, hayvanla insanüstü arasına gerilmiş bir ip olarak tarifini bulur. Bunu Zerdüşt adlı eserinde açıkça belirtmiştir. "İnsan bir iptir ki hayvanla insanüstü arasına gerilmiştir.Uçurum üstünde bir ip." Burada göze çarpan konu , "Evrim" dir. Çünkü hayvan insan üstü arasına gerilmiş bir ip tarifi , kuşkusuz bir evrime işaret etmektedir. Fakat Nietzsche'nin evrim konusuna bakışı, Darwin'den farklıdır. Çünkü Nietzsche , en zengin ve en karmaşık biçimlerin , yozlaşmaya maruz kalmasından dolayı erken asimile olduklarını kaydeder. "Cins olarak insan her hangi başka bir hayvanla karşılaştırıldığında , bir ilerleme kaydetmez.Bütün hayvanlar ve bitkiler dünyası , alçak olandan daha yüksek olana gelişmez.Hepsi aynı zamanda ,birbirinin üzerinde ,birbirinin içinden ve birbirine karşı gelişirler.En zengin ve en karmaşık biçimler-çünkü daha yüksek tip sözcüğü daha çoğunu ifade etmez-daha kolay mahvolurlar.Sadece en alttakiler,en aşağıdakiler görünüşte bir ölümsüzlüğü idame ederler" Bu alıntılardan sonra , açıkça görülüyorki Nietzsche'deki evrim anlayışı , felsefi bakış açısı olarak Darwin'den farklılık gösteriyor. Nietzsche , Darwin'in "en iyi uyum sağlayanlar ayakta kalır" ifadesindeki , "en iyi uyum sağlayanlar" , yani "en güçlüler" kavramına bir zayıflık atfediyor.. Nietzsche'de yüksek cins insan , "ender olarak" dünyaya gelişinden ve bu sebeple çeşitli zorluklarla karşılaşacağından dolayı yok olma ihtimalinin çok fazla olduğunu kaydediyor.. Üst-insan kavramının anlaşılabilmesi için , öncelikle Nietzsche'deki evrim anlayışını iyi kavrayabilmek gerekir. Nietzsche'de kendinden daha iyi birşey yaratma düsturu , insanüstü ilkesinin temelini oluştumaktadır..Fakat , "daha iyi birşey" kavramı , tuzaklarla doludur.."İyi" den kasıt , güçtür, Kudret iradesidir. Nietzsche'nin Öğretisinin Temel Dayanakları 2 : Kudret İradesi Nietzsche'de kudret iradesi , öğretinin doğuşu Nietzsche'nin yaşamıyla paralel olarak incelendiğinde , başlangıçtan itibaren hep mevcuttur. Nietzsche'nin kudret iradesi ifadesiyle kastı , yaratıcılıkla alakalıdır. Nietzsche'ye göre "insanlığın içinde müthiş bir güç , kendini deşarz etmek , yaratmak istemektedir". Buna göre insanlıkta dahil olmak üzere her canlı , kudret için yaşar ve yok olur. Kudretin ise yegane yolu , yaratmaktan geçer. Değer yaratan , değer yıkan ve zamanında ölmesini bilen bir yaratıcılık! Şöyle der Nietzsche : "Ben nerede canlı bir varlık buyduysam , orada kudrete yönelik iradeyi gördüm.Hizmet edenin iradesinde bile efendi olabilme iradesini gözlemledim" Bu fikri yapısıyla Nietzsche , köle ve efendi ayrımını 'evet'ler ,onaylar. Canlılar arasındaki hiyerarşi , özelliklede Nietzsche'de "tür" ve "cins" kavramlarıyla açığa çıkmaktadır. "Hayatın devam edegelen deneyi" olan insanda , kudret , iktidar hissiyatı , içgüdüsel olarak insanı eylemlere zorlar. İrade tatmin olamamışsa , Nietzsche'ye göre insan zevk alır. Çünkü Nietzsche hazzı , iradenin taminsizliğinden kaynaklanan bir durum olarak görür. "İradenin tamini değildir zevkin sebebi.Tersine irade ileriye gitmek ister ve o engel olan herşeyin üstesinden gelmeye çalışır.Zevk hissi , düpedüz iradenin taminsizliğinden kaynaklanır.Onun rakipsiz ve dirençsiz olarak yeterli doyuma ulaşamamasıdır." Nietzsche , hayattaki eylemleri yönlendiren hissin kaynağını kudret iradesi olarak vermeye kalkmakla kalmaz.Nietzsche'ye göre herşey , kudret iradesinin nihai şekillendirişleridir.Güç istencinin yadsınamayacak bastırışıyla insan , yaşamak için , veya mutluluk için değil , güç için yaşamalıdır.. Hayatta amacı mutluluk ve haz olarak olarak tanımlayanları küçümser ve "ayaktakımı" olarak adlandırır. Güç İstenci-Kudret İradesi olarak öldükten sonra yayımlanan eserinin sonunda şöyle der ; "...en gizliler!, en güçlüler! , en korkusuzlar! , en yarıgecemsiler! bir ışık istermisiniz?.Bu dünya kudrete yönelik iradedir.Bunun dışında hiçbirşey değildir.Bizzat sizde kudrete yönelik iradesiniz.Bunun dışında hiçbirşey değilsiniz!" Nietzsche'nin Öğretisinin Temel Dayanakları 3 : Decadence Decadence, fransızca bir kelimedir. Latince kökenli olup "decadere" den gelmektedir. Nietzsche, eserlerinde bu kelimeyi özellikle Almanca'ya çevirmeden kullanmıştır. Çünkü Almanca'da tam olarak karşılığı bulunmamaktadır. Nietzsche'nin Türkçe'ye çevrilmiş kitaplarında da bu kavram kullanılır.Her ne kadar yukarıda belirttiğim şekilde çeviri yapılabilinse de , bu kelimenin , aslında Türkçe olarak anlamını karşıladığı bir kelime mevcuttur değildir. Bu kavram , Nietzsche felsefesinde nilizmin bir sonucu olarak ortaya çıkar.Çünkü , nihilistik yaşam tarzı , sonuç olarak yabancılaşmaya sebep olur.Gerçek dünyayı yadsıyan , ötedünyayı (cennet-cehennem) yüceleştiern her din veya fikri akım , nihilistik bir yapı gösterir ve sonuç olarak insanı gerek kültürel , gerek ruhsal , gerek biyolojik olarak bir yabancılaşmaya iter. Nietzsche , felsefesinin başlangıcı nihilzme karşı açtığı savaşla belirler.Güç istenci adlı yapıtına şöyle başlar : "Nihilizm kapıya dayandı.Butün konukların bu en tekinsizi nereden geldi?" Bu başlangıçtan sonra Nihilizmi , yine aynı yapıtta şöyle tanımlar : "Nihilizm. İki anlamlıdır. A] Nihilizmin ruhun yükseltilmiş olan kudretinin işareti olarak. Etkin nihilizm. B] Nihilizm çöküş olarak, ruhun kudretinin azalması olarak. Edilgen nihilizm." Bu kısımda tanımladığı ile yorum yaparsak , Nietzsche'nin edilgen nihilizme karşı cephe aldığını , etkin nihilizmin ise ruhun özgürleşmesi adına zorunlu bir süreç olduğunu düşünmek hiçte yanlış olmayacaktır. Nietzsche , felsefi yapıtlarında belirli insan türleri üzerinde durur.Bunlar "sürü" , "özgür insan" ve "üst-insan" dır.Bu insan profillerinden üst-insan kavramına daha önce değinmiştik.Lakin Nietzsche'nin insan profillerini daha sonra başka bir başlıkta detaylı olarak incelemek yerinde olacaktır.Şimdilik kısaca değinmek istiyorum. Sürü insanı , nihilistik yapı gösteren bir yaşam tarzı ile yaşar.Umudunu öte dünyaya göçürmüş, gerçek hayatı yadsımış , din adamlarının ve devlet yöneticilerin güdümünde bir hayatları vardır.Çoğunluktadırlar ve sürü psikolojisi ile hareket ederler.Aykırıya,asiye düşmandırlar.Gelenekleri ve kendi malum hayata bakış açıları dışında hiçbir görüşü kabullenmezler ve cezalandırmak isterler.Kendi düşünceleri ve yorumları yoktur.Başlarındaki çobanları ne derse kabul ederler ve uygularlar. Özgür insan , yaşadığı toplumun geleneklerinden sıyrılmış , kendince düşünebilen , ama hala kendini bulamamış insan tipidir.Sürünün egemenliği altında yaşasa da , sessiz başkaldırışları sebebiyle sürüden ayrılmıştır.Fakat sürüden ayrılabilmenin çetin zorlu yolları vardır.Zira insan , bu yollarda kendini kaybedebilir ve tuzaklara düşebilir.Sürüden ayrılan insanın ilk dönemleri "edilgen nihilistik" bir yapı gösterir.İnsan , bu dönemde araştırmaz ama sadece sorgular,düşünür.Toplumunun çarpık düşüncelerini yanlış bulur lakin içine düştüğü büyük çelişki , onu hayatı yadsımaya zorlar.Eylemsizdir çünkü , çelişkiler yumağı , beyninin her bir yanını sarmalamıştır.Fakat bu çetin yolları aşarsa , etkin nihilistik bir özellik kazanır.Artık , Nietzsche'nin deyimiyle "aslanın besinine duyduğu istek kadar" güçlü bir şekilde araştırmaya koyulur.Doğrular üretmeye çalışır.Artık Tanrı'sını öldürmüştür ve Tanrılaşabilme isteği içindedir.Tutkuyla ve çeşitli acılar içinde gerçeğini aramaya koyulur. Üstinsan ise , artık tamamen özgürleşmiş , kendinden yuvarlanan bir tekerlektir.Nietzsche'nin deyimiyle "yıldızları kendi etrafında döndürmek" istercesine hayatla oynar.Ona hükmeder.Çocuksu bir masumiyetle hayatla dans etmesini bilir ve gerçeğini bulmuştur. Nietzsche'nin Zerdüşt adlı eserinin , "üç değişme üstüne" adlı bölümünde bahsini ettiği üç kavram vardır.Bunlar deve , aslan ve çocuktur.Bu bölümde devenin aslan , aslanın ise nasıl çocuğa dönüştüğünü anlatır.Bölümde bahsi geçen deve , sürüden henüz ayrılmış ve edilgen nihilistik bir yapı gösteren insan profilini simgeler.Aslan ise , Tanrı'sıyla yüzeşip onu öldürmüş , gerçeği iştahla arayan insan profilini yansıtır.Çocukla kastedilen ise Üst-İnsandır. Konuyu özetlemek gerekirse , tüm bu değişim süreçlerinin temelinde yozlaşma-decadence yatar.Nihilizmin sebep olduğu bu yabancılaşma , insanı zorlu yollardan geçirerek özgürleşmesini sağlar.Sürünün hakimiyetinde erimiş olanlar ise , artık sürüleşmiş ve yabancılaşmıştır. Nietzsche'nin Öğretisinin Temel Dayanakları 4 : Sonsuz Dönüş Nietzsche'nin felsefesinde en ölümcül noktalardan biri "sonsuz dönüş" veya "ebedi yineleme" dediği öğretidir.Bu kavram , Nietzsche'yi hayatın sonsuz bir istekle "evet"leme , onaylama sonucuna ulaştıran bir öğretidir. Hayatın tekrar kere , sonsuza kez yinelenmesi durumu , üst-insanın oluşa verdiği ad , bir isimdir.Yagıdan farklı ve çok çok daha güçlü bir olumlama şekli olan sonsuz dönüş , yani ebedi yineleme , uzayda maddenin sonlu olması ve zamanın sonsuza dek devam eden bir süreç olmasından dolayı , her anın , her yaşamın ,sonsuza dek tekrar tekrar yaşanmasıdır. Nietzsche , sonsuz dönüş öğretisi için şöyle der : "En yüce gücü sağlamaya yönelik böylesine gelip geçici bie düşünce örneği : Yazgıcılık, onun da en uç şekli : Sonsuz dönüş!" Yazgıcılığın uç şekli olarak tanımladığı bu fikir , yaratıcılığa ek bir hareket verir.Hayatı , her türlü duygu duruma ve sertliğe karşın olumlama , üstinsana giden yolda bir rehber , üstinsan için ise bir düsturdur. Doğanın yaratıcı enerjisini üstünde toplayan insan , yaratıcılıkla , yani sanatla yeşerdiğinden dolayı , felsefe ve sanatın birbirinden ayrılmaması gerektiğini düşünen Nietzsche , en büyük yaratıcının özümsemesi gerektiği ilk şartını sonsuz dönüş olarak ortaya koyar. Sonsuz dönüş , Nietzsche'nin eserlerinde sıkça belirttiği tanımıyla bir "Dionysos" haldir.Yani , trajik-üstinsanın bir vecd hali..Bir bakıma , varoluş zincirinin en yüksek seviyede ve topyekün onaylama halidir. Dionysos , bir yunan tanrısıdır.Adı , antik yunan mitolojisinde şarap ve eğlence tanrısı olarak geçer.İnsanlığın şarabı keşfetmesiyle yaratıcılık duygusunun artması durumu sebebiyle , insan yaratıcılığına büyük değer atfeder. Bu tanrı , Nietzsche gerçek anlamını bulur ve sanatın iki koruyucu ve yaratıcısı haline gelir...ki öteki Apollo'dur.Dionysos , taşkınlığın , yaratıcılığın , uyumun , müziğin ve şarhoşluğun tanrısı , Apollo ise ölçünün , dengenin , biçimin ve ışığın tanrısıdır. Apollo-Dionysos çatışma ve uzlaşmasının iç içe ve ayrılamaz şeklini , sonsuz dönüşte barındırır.Sonsuz dönüş , Nietzsche'nin Zerdüşt adlı eserinde , "üç değişme üstüne" de tanımladığı "çocuk"un ayrılamaz bir ilkesidir. Her türlü acının , ızdırabın , kederin , hüznün ve buna ters olarak , çoşkunluğun , mutluluğun , sevincin iç içe ve ayrılmaz bir bütünlük oluşturduğu Dionysos-vari durum , Irvin Yalom'un ünlü eseri "Nietzsche Ağladığında" adlı romanda da işlenmiş ve büyük ilgi toplamıştır. Kurgusal bir diyalogda , gerçeğe yakın olarak şöyle demişti Nietzsche ,Dr.Bruer'e : "Düşününki varoluşun ebedi kum saati defalarca tersine , bir daha tersine çevrilip duruyor.Her seferinde siz de , ben de , içindeki her zerrede sürekli tersine çevriliyoruz ... Zaman ezeli;zaman sonsuza dek uzanıyorsa , olabilecek her şey , zaten daha önce olmuş değilmidir?Şuanda geçen herşey daha önce de aynı şekilde geçmiş değilmidir?...Zamanın hep varolduğunu , sonsuza dek geriye uzandığını düşünün..Böyle sonsuz bir zamanda , dünyayı oluşturan bütün olayların yeniden bir araya gelişleri,sonsuz kereler kendilerini yinelemeleri demek olmuyormu?" Irvın Yalom'un kurguladığı ve gerçek karakter ve mekan içeren bu ünlü diyalog , Nietzsche'nin benzersiz öğretisi olan ebedi yinelemeyi tanımlar gibidir. Alıntı Yorum bağlantısı Diğer sitelerde paylaş More sharing options...
Adramelech Yanıtlama zamanı: Aralık 23, 2010 Yazar Paylaş Yanıtlama zamanı: Aralık 23, 2010 Üstinsan (übermensch) Kavramının Açılımı Üstinsan doktrini , Nietzsche'nin felsefesinin zirvesini oluşturur. Çünkü insanı , nihilizm belasından kurtaran amaç , kendini Nietzsche'de üstinsan doktrini ile bulur. Üstinsan , yani Dionysos tip , insandan öte bir türdür ve henüz dünyaya gelmemiştir lakin tohumları atılmıştır.Doğayı , bir heykeltraşa benzetirsek , yere dökülen parçalar insan , oluşan heykel ise üstinsandır. Ünlü heykeltraş Rodin'in bir sözünü hatırlatmak isterim : "Aslolanı tuttum , gereksiz olanı çıkarıp attım!" Bu söz , doğanın Üstinsan deneyini özetler niteliktedir.Doğa aslolanın tutup , gereksiz olan insan parçalarını atmakta , birer birer yoketmektedir. Hedef ; Üstinsandır! Peki üstinsan nedir? Nasıl birşeydir? Zerdüşt , söylemine şöyle başlar ; "İnsana göre maymun nedir? Gülünecek birşey yada acı bir utanç..İşte üstinsana göre de insan aynen böyle olacak ; Gülünecek birşey ya da acı bir utanç!" ...ve Nietzsche , şu ana kadar dünyaya üstinsanın gelmediğinişu sözlerle açıklar ; "Şimdiye kadar üstinsan dünyaya hiç gelmedi.En büyük ve en küçük insanı çırılçıplak gördüm.Hala birbirlerine pek fazla benziyorlar.Hakikaten , en büyüklerini bile hala pek insanca buldum." Üstinsan , evrim halkasında insandan öte bir türdür. Üstün bir tür , doğanın yaratma deneyinde en son amaçtır. Şu ana olafelen tüm oluş zincirinin amacı , üstinsandır ve insan , üstinsan türüne en yaklaşan canlı türüdür. Her ne kadar fizyolojik olarak insanoğlu evrimini tamamlamış gibi görünse de , düşünsel ve zihinsel olarak insanın çok eksiği mevcuttur...ve hala bir parça hayvanca yaşar.Bu eksiklerin birer birer giderilmesi , üstinsana ulaşma yolunda büyük adımlar atmaktır. Bu tür , kendi hayatıyla birlikte tüm insanlık tarihini baştan sona onaylayacak , "oluş" da bir zorunluluk olarak görecek , coşku ve aşkınlıkla değer yaratıp hükmedecektir.Nietzsche'nin "kanun koyucusu" olarak nitelendirdiği üstinsanda , ebedi dönüş , kader sevgisi , masumiyet , çocukluk , şiddet , acı ve keder ... hepsi bir bütünlük kazanır. Hepsini kendinde tekleştiren ve "iyinin ve kötünün" ötesinde yer alan bir tavırla , ahlaktan tamamen bağımsızlaşmış bir düşünüş yapısıyla yeryüzüne hükmedecek , kısacası yeryüzünün tek anlamı olacaktır. Varoluş zincirinin her türlü duygu durumunu kendinde barındırarak onayan üstinsan , Nietzsche'nin deyimiyle varoluşla Dionysos-vari bir birliktelik , bir uyum içinde olmaktadır. Daha önceki yazılarımda , Zerdüşt'ün ilk konuşması olan "üç değişme üstüne" adlı mitsel söyleminin üzerinde durulması gerektiğini yazmıştım.Bu söylemde "çocuk" üstinsanı sembolize etmektedir ve oluşla uyum içindedir. Varoluş zinciriyle uyum içinde olan üstinsan ,yada diğer deyimlerle "çocuk" veya "Dionysos tip" , her türlü acıyı olumlamayı başarabilmiş ve acıyı tabii bir zorunluluk olarak hazla karşılamasını becerebilmiştir. Bu kavram , yani üstinsan doktrini , metafiziksel veya kurgusal bir kavram değildir.İnsanın düşünsel olarak ulaşabildiği , gerçek ve tabii son aşamadır.İnsanın Dionysos-vari Tanrılaşmasıdır. Nietzsche'nin şöyle bir açıklaması vardır ; "İnsandaki güçlü ve ulu olan herşey insanüstü ve dışsal olarak düşünüldü.İnsan kendini çok küçümsedi.Kendindeki iki yanı birbirinden ayrı iki alana böldü insan ; Değersiz ve güçsüz yanı ile güçlü ve şaşırtıcı yanını..İlkine insan dedi , ikincisine ise Tanrı!" Bu açıklama , hayvan ile üstinsan arasında gerilen bir tip olan insanoğlunun hayvani ve Tanrısal yanına dikkat çekmektedir. Nietzsche'nin yerinde ve ikna edici tesbitine göre , insanoğlu Tanrısal yanını kendinin dışında düşünmekle büyük bir yanılgıya düşmüş ve kendine yabancılaşmışdır.Kendi gücünün ve şaşırtıcı yanının farkında olamayan insanoğlu , bu yanını kendi dışında bir Tanrı yaratarak tanımlamış , kendi gücünü ve güç istencini tanımlayan bu Tanrı veya Tanrılara da tapmıştır. Nietzsche'nin , Dionizik tip olarak nitelendirdiği üstinsanın genel özelliklerini , Güç istenci adlı eserinin 1050. aforizmasında şöyle özetlemiştir ; "Dionizik kelimesinin manası şudur : Birliğe itilim duygusu ,kişiliğin, günlük olanın, toplumun ötesine, geçicilik uçurumunun ötesine uzanmak: Karanlık, daha dolu, daha değişken hallere doğru, ihtiraslı, acılı dolup taşma; hayatın topyekün karakteri olan, hep aynı kalan, aynı derecede güçlü, haz dolu olanın vecd ile onanması, hayatın en korkunç ve şüpheli niteliklerini kutsayıp iyi gören, neşe ve elemin, panteistce birlikte kabülü; çoğalmaya, verimliliğe, tekerrüre, ebedi istem; yaratmanın ve yoketmenin zorunlu birliği duygusu." Bu tanımda dikkat çeken yer , "panteistçe birlikte kabulü" adlı bölümdür.Nietzsche'nin ateist olduğu görüşünün , O'nu yorumlayanlar tarafından idda edildiği düşünülürse , yorumu yapanların düştüğü çelişki gözler önüne serilecektir. Güç İstenci [Kudret İradesi] Kavramının Açılımı Hayatın en temel istenci olarak Nietzsche'de tanımlanan bu kavram , Nietzsche'ye Schopenhauer'dan miras kalmıştır ; Tüm evrenin , insan da dahil "tek bir istenç" tarafından yönetlmesi! Güç İstenci , Nietzsche göre evrenin her türlü devinimindeki en temel istenç olmakla beraber ,tüm detayları mikro ve makro kosmosu kaplar.Tüm değişim ve dönüşümler , bu istencin farklı kisvelere bürünmüş halidir.Her detayda bu istencin izlerini yakalamak mümkündür. Şöyle der Nietzsche Güç İstenci adlı yaptının sonunda ; "...Bu dünya başlangıcı ve sonu olmayan güçten bir canavardır.Büyüklüğün , güç büyüklüğünün çelikten sabit bir toplamıdır.O , ne daha büyür ne de daha küçülür.Kendini tüketmez.Tersine sadece değişir ama bütün olarak değişmez derecede büyüktür." Nietzsche'nin "dünya" üzerine yaptığı bu yorum , Güç İstenci adlı temel eserinin bitişindeki ünlü yorumdur.Kimi yorumcular , bu güçlü yorumun , Nietzsche'nin felsefesinin temeli olarak alınması ve felsefesinin analizini bu yolla yapmak gerektiğini düşünür. Her türlü değişimin temel olan istençte asla bir azalma ya da artma yapmadığı düşüncesi , madde-enerji dönüşümünün sürekli olarak aynı kaldığı kanununu hatırlatır.Bu sebeple madde ve enerjinin birbirine , bütün halinde eksilmeden dönüşümü, genel manada güç istencinin değişmeyecek kadar büyüklüğüne yorumlanabilir.Dolayısıyla Nietzsche'ye göre her türlü oluşum ve değişim , güç istencinin ifadesidir. Canlılar dünyasındaki tüm çekişme , çelişme , savaşım ve değişme, Nietzsche'ye göre bu istenç temelindedir.Nietzsche bunu şu sözleriyle ifade eder ; "Ben nerede canlı birşey bulduysam , orada güce yönelik iradeyi gördüm.Hizmet edenin iradesinde bile , efendi olmanın iradesini gözlemledim..." Canlı olan ne varsa , tüm davranışları bu temel istencin ifadesi olup , Darwin'in idda ettiğinden farklı bir durum oluşturur.Çünkü hayatın temel istenci Nietzsche'ye göre "hayatta kalabilmek" değil , iktidar sahibi olabilmektir.Özellikle de bu istencin köklerini antik yunanda bulmak mümkündür.Bu düşüncenin gelişmesinin sebebi , zaten Nietzsche'nin Sokrates öncesi Yunan felsefesini detaylı olarak incelemesine ve Sokrates öncesi Yunan felsefesine hayran olmasına bağlıdır. Nietzsche'ye göre insanlar arasında bir güç hiyerarşisi vardır.Bu hiyerarşi , gücü isteme bazındadır.Bu sebeple daha az güçlüler , güçlülere hizmet eder fakat bu hizmetteki amaç daha güçlü olabilmektir.Bu durumu Nietzsche şöyle açıklar ; "Daha güçlü olana daha zayıf olanın hizmet etmesi ; bunun için onu iradesi ikna ederki zayıf olan üzerine hükmetsin.Sadece bu o zevkten vazgeçemez.Nasıl daha küçük olan daha büyük olana kendisini verirse , en küçük olandan zevk ve güç alması için , tıpkı bunun gibi en büyük olan da kendini kudret uğruna verir , hayatını bunun için kullanır. Bu , en büyük olanın kendini teslim etmesi , vermesi , onun riziko ve tehlikelerle ölüm için zar atmasıdır." Nietzsche , güç istencinin anlaşılması ve yerinde olarak kavranmasına engel olan bazı konulardan bahseder. Nietzsche'ye göre bunların başında "mutluluk duygusu" gelir.Mutluluk duygusu gerçekte güç istencinin bir yan ürünü olmasına rağmen , yabancılaşmış (Decadence) ruhların tanımlamasıyla hayatın amacı olarak adlandırılır. Bu sebeple insan , hayatta sadece mutluluğu aramalıdır.Huzur ve mutluluk için çaba sarfeden insan , böylelikle asıl olan hayatın ittirici gücünü , devindiricisini yadsımış ve uzaklaşmış olur. Bu konuda Nietzsche'nin yorumu şöyledir ; "Mutluluk hedef değildir.Tersine kudret duygusu hedeftir.İnsanın ve insanlığın içinde müthiş bir güç kendini deşarj etmek , yaratmak istemektedir.O, hiçbir zaman mutluluk hedefi olmayan patlamaların kesintisiz zinciridir." Diğer bir engelleyici durum ise zevktir.Nietzsche'ye göre "bozulan ruhlar" , zevki amaç edinip dünyaya çürümüş gözlerle bakmaktadır.Nietzsche bu tip insanları "tiksinti verici" olarak tanımlar.Hayattaki amacı zevk olarak tanımlamak ve her türlü zevki , bu dünyanın nimeti ve tadılması gereken birşey gibi algılamak büyük bir hatadır.İnsanı gerçek amaçtan soyutlayarak zevk gibi bir "yan ürün"ün hakimiyeti almak , Nietzsche'ye yozlaşma (decadence)'nin en tekin etkisidir. Zevk hakkında Nietzsche şöyle yorumda bulunur ; "İradenin tatmini değilidir zevkin sebebi..Tersine irade ileriye gitmek ister ve kendine engel olan herşeyin üstesinden gelmeye çalışır.Zevk hissi düpedüz iradenin tatminsizliğinden ortaya çıkar.Onun rakipsiz ve dirençsiz olarak yeterli doyuma ulaşamamasıdır." Son olarak güç kavramına gelmek istiyorum...Yüzeysel okuyucular genel olarak güç kavramını , maddi zenginlik , para ... türü şeylerce algılar ve yorumlar.Fakat Nietzsche'de tasarlanan ve en temel istenç olarak tanımlanan bu ifade , günlük hayatta kullanılan güç tanımından çok daha derin ve geniş kapsamlıdır...ki tüm gerçekliği kaplar. Kaynak: Bydigi Forum http://www.bydigi.net/felsefe/245753-nietzschenin-felsefesinin-temel-dayanaklari.html#post1843505 Nietzsche'ye göre herşey doğadaki güç dalgalarının bir yansıması , etkisidir.Bilincimize etki eden bu itici güç , her insanda farklı olarak adlandırılsa da , o değişmez olarak kalan bir bütün olmayı sürdürür. Öyleki Nietzsche ; "bilgelik" için "ışık" isteyen ruhlara şu bilgiyi verir ; "...Sizin için de bir ışık istermisiniz siz en gizli olanlar , en güçlüler , en korkusuzlar , en yarıgecemsiler?.Bu dünya güce yönelik iradedir.Bunun dışında hiçbirşey değildir.Bizzat siz de güce yönelik olan bu iradesiniz.Bunun dışında hiçbirşey değilsiniz!" Görülen o dur ki , Nietzsche güç kavramına çok büyük ve ilahi bir değer yüklemektedir.Bu sebeple okuyucuların anlama bazında çok dikkatli olmaları gerekir.Güç kavramına yüklenen değer, asla ama asla yozlaşmış bir hayat anlayışının ürünü olarak para , mülk ... vs gibi algılanmamalıdır.Çünkü Nietzsche'ye göre bu , yozlaşmışlığın ifadesidir. Alıntı Yorum bağlantısı Diğer sitelerde paylaş More sharing options...
Adramelech Yanıtlama zamanı: Aralık 23, 2010 Yazar Paylaş Yanıtlama zamanı: Aralık 23, 2010 Sonsuz Dönüş Kavramının Açılımı Sonsuz dönüş, varoluşun tüm acılarını kutsal bir evet ile onaylayıp , üstinsana giden yolda varoluşla ilgili tüm kaygıları ortadan kaldırmayı sağlayan bir öğretidir. Nietzsche'nin , bilimsel bir temele yerleştirmek istediği fakat ömrünün yetmediği bu öğreti , aynı olanın sürekli "yinelenmesi" ve bize "yenilenme" gibi görünen bir fenomendir. Daha önceki yazılarımda belirttiğim gibi , Nietzsche , hayatın yaratış ve yıkış süreçlerini Apollon ve Dionysos kavramlarıyla açıklamıştır. Antik Yunan felsefe ve mitotolojisinden fazlasıyla etkilenen Nietzsche'ye göre , Yunanlılar , tariht bu gerçeğin sezisini (sonsuz dönüş) defalarca yakalamışlardır. Tam da bu ifadeyle sonsuz dönüş , hayatın mutlak iki özelliği olan yaratı ve yıkım özelliklerini topyekün onaylama durumudur. Bu onaylamanın iradesidir. Bu Tanrısal gücü edinebilmektir. Çünkü Nietzsche'ye göre , enerjinin varlığını sürdürmesi ilkesi ebedi tekrarı gerektirmektedir. Sonsuz dönüş ile ilgili olarak Nietzsche şöyle der ; "En yüce gücü sağlamaya yönelik böylesine gelip geçici bir düşünce örneği : Yazgıcılık! Onunda en uç şekli: Sonsuz Dönüş!" Yazgıcılığın en uç şekli olan bu düşünüş , aslında güç istencinin en güçlü adımlarını atmaya yarayan bir itici güçtür. Mutlak güce ulaşmayı sağlayan bu karşı konulmaz istek , kendisini iyinin ve kötünün ötesinde tutarak , ahlak bağımsız bir şekilde her ikisine de hükmedebilme özelliği kazandırır. Bu konuda Nietzsche şu açıklamayı yapar ; "Güçler dünyasının dinlenmeye zamanı yoktur.Gücü ve hareketi her an , aynı büyüklüktedir.Dünyanın ulaştığı durum ne olursa olsun , güç dünyasının bu duruma ulaşmış olması gerekir.Bu bir kez değil , sayısız kez yinelenmelidir.Böylelikle şu an yaşadığımız an , birçok kez ulaşılmış olan bir andır." Böylelikte Nietzsche, sonsuz dönüşün mantığını bizlere açıklamış olur. Yaşadığımız anı, aslında daha önce birçok kez yaşadığımız ve sonsuz kere yine yaşayacağımız sonucuna ulaştıran bu öğreti , Nietzsche'nin felsefesinin en temel taşlarından birini teşkil eder. Bu düşünüş tarzı , aslında sadece insan hayatıyla ilintilendirilmemelidir. Çünkü evrenin temelinde ebedi yineleme yasası geçerlidir. Doğadan olan bir varlık olarak insan da , dolayısıyla bu yasaya tabii olmuş olur. Bu öğretiyi anlayabilmek ve bu anlayışla birlite onaylayabilmek , kabul edebilmek oldukça zordur. Zira Lou Salome , "Friedrich Nietzsche" adlı eserinde bunu şöyle dile getirmiştir ; "Sonsuz Dönüşü ve onun bütün sonuçlarının keskinliğini kabul etmek için gösterilen çabanın , Nietzsche'nin sinirlerini yıprattığını ve onun çıldırışına sebep olduğunu her zaman düşünmüşümdür." Nietzsche'nin hayatının son 10 yılını çıldırmış bir halde geçirmesine sebep olan düşüncenin Sonsuz Dönüş olduğu doğru mudur bilinmez lakin , sonsuz dönüşü ve etkilerini tam anlamıyla kavrayabilmenin çok zor olduğunu kabul etmek gerekir. Öyleki bu düşünce hakkında sayısız yorum ve düşünce vardır. Her yorumcunun kesin yorumlarla birbirinden uzaklaşması , kanımca bu düşünüşü anlamanın zorluğunu ortaya koymaktadır. İnsanın , tüm yaşadıklarının daha önce defalarca yaşanmış olması ve sonsuza dek , tekrar kere yaşanacak olması kolay kalullenebilinecek bir şey değildir. Bu düşünceye , sadece belirli bir güç seviyesine ulaşmış olgun bireyler katlanabilecek ve tarihin tüm çıkış ve iniş süreçlerine evet diyebilecekleridir. Bu bir büyüklüktür ve bu Nietzsche'ye göre "tüm büyüklüklere korkunçluk dahildir.Bir insan bunun için kendini suçlamamalıdır."Nietzsche , sonsuz dönüş olarak adlandırdığı bu öğretisiyle alakalı olarak şunları kaydeder ; "Benim felsefem sonunda her bir düşünce tarzının mahvolacağı muzaffer bir düşüncedir.O , büyük terbiye edici düşüncedir.Ona katlanamayan ırklar mahkum edilmiştir.Onu en büyük hayırseverlik olarak hissedenler , egemenlik için seçilmişlerdir." Nietzsche'ye , hiç ummadığı bir zamanda , hiç umulmadık bir şekilde gelen ve beyninin her bir hücresine adını yazdıran bu düşünüş , ilk kez Nietzsche tarafından "şen bilim" adlı eserinde dile getirilmiştir. Şen Bilim adlı eserinde Nietzsche , bu düşünüş hakkında şunları kaydeder ; "Eğer bir şeytan gece gündüz seni izlese , en gizli düşüncelerine girip şöyle derse ne olurdu : Yaşamakta olduğun ve yaşamış olduğun bu yaşamı bir kez daha ve sayısız kez yaşamak zorundasın.Yeni bir şeyle karşılaşmayacaksın , tersine herşey aynı olacak..." Bu cümlelerle başlayan yazısı, Nietzsche'nin sonsuz dönüş hakkındaki ilk heyecanını yansıtmaktadır. Zira ilk kez okuyucusuna , büyük bir heyecan ve istekle bunu açıklamıştır. Özellikle de o dönemde dostlarına yazdığı mektuplarda bunu gözlemlemek mümkündür.Bu düşünüşü , "doğrulamanın en üst formülü" olarak gördüğünü kaydediyordu. Böyle Buyurdu Zerdüşt adlı eserinde , bu düşünceyi üstinsana giden zorlu yolda bir iştah açıcı olarak gördüğünü sözleyen Nietzsche , yine aynı eserde şunları kaydetmektedir ; "Her an yeniden başlar varlık, "ora" denen top döner her "bura"nın çevresinde... Orta yerdedir. Eğridir yeri sonrasızlığın!" Bu düşüncenin keskinliği, insanın anlama içgüdüsünü gözönünde bulundurursak oldukça yorucudur. Bunu Nietzsche'de kabul eder. Bunu eserlerinin bir çok yerinde beyan etmekle birlikte, bu düşünce üzerine çıldırdığı bile düşünülür. Zaten Nietzsche'yi yorumlamaya çalışan birçok yorumcunun birleştiği tek nokta , Nietzsche okumanın çok tehlikeli olduğudur. Zira okuyucu, Nietzsche'de kendisini / özünü bulabileceği gibi , bilincini yitirebilir ve en temel değerlerini ani bir yıkımla yıkarak , delilikle dahiliği ayıran büyük uçuruma sürüklenebilir. Alıntı Yorum bağlantısı Diğer sitelerde paylaş More sharing options...
Adramelech Yanıtlama zamanı: Aralık 23, 2010 Yazar Paylaş Yanıtlama zamanı: Aralık 23, 2010 Friedrich Nietzsche'nin varoluşa yönelik en büyük amaç ve umut olarak ortaya koyduğu Üstinsan (Übermench) kavramının çıkış noktası, insanınlığın ortak ve içsel dünyasında gerçekleşen bir krizdir "Tanrı'nın ölümü!"... Bu kriz, Nietzsche'nin ölümünden bir asır sonra bile hala daha tartışılmaktadır. Kimi yorumcular, Nietzsche'nin insanlığa dair tanımladığı bu krizi ateizme yormuş, kimileri bu krizi Hristiyanlık'a karşı özel bir ayaklanma olarak görmüş, kimileri de nihilizmle insan varlığının ve özünün değerinin dibe vurmasını tanımlayan bir slogan olarak algılamıştır. Bu tür faklı görüşlerin sebebi, elbette yine Nietzsche'den kaynaklanmaktadır. Çünkü hiçbir zaman anlaşılma kaygısı taşımayan Nietzsche, farklı konuları ayrı ayrı ve farklı eserlerinde -kimi zaman çelişkilerle- ele alan Nietzsche, eserlerini tümcül bir yaklaşımla okumayan okuyucuları fazlasıyla yormuş, yanlış çıkarımlara itmiştir. Belki de bu sebepledir ki, en uç kitleler ve gruplar dahi -örneğin Anton Lavey ve müritleri, ...ve Neo-Naziler, hatta kimi Heavy Metal müzik grupları, Anarşistler-, Nietzsche'nin "Tanrı'nın Ölümü" savını / sloganını farklı boyutlara çekebilmiş, özü itibariyla değeri ve hiçbir anlamı olmayan yorumlar yapabilmişlerdir. Bu sebeple "Tanrı'nın Ölümü" krizinin açık ve net bir şekilde yorumlanması, oldukça zordur. Belki de bu kadar uç noktalarda bu kadar farklı algılanan tek düşünür Nietzsche'dir. Adolf Hitler'in siyasetinde yorumlanmasından, Mussoloni'nin vahşetinden de anılır olmasından tutun da, günümüz saygın felsefecilerinen Ahmet İnam'ın "Gönül Felsefecisi- Mümin" olarak yorumu, oldukça ilginçtir. Konunun Nietzsche'yi yorumlayanlar tarafından tartışılmayan tek ortak noktası, Nietzsche'nin, nihilist bir dünya anlayışının dönemde ve dönemin sonrasındaki dünyada, toplumsal açıdan büyük yıkımlara neden olacağını haber vermesi ve yeni bir kutsal anlam / değer arayışına girmesidir. Nietzsche'nin ortaya koyduğu trajik felsefenin başlangıcı, Tanrı'nın ölümünün ilanıyla başlar. Fakat ortada fazlasıyla yanlış anlaşılan önemli bir detay vardır; Tanrı'yı öldüren Nietzsche değil, tersine insanlıktır. İnsanoğlu, yaşamın değerini her asırda biraz daha küçültmüş, varoluşunun en temel şartı olan Tanrı'ya inancı lekelemiştir. Hayata, yaşama atfedilen her türlü değer ve anlam, oysaki Tanrı inancıyla oluşturulmuştu. Fakat insanoğlu öyle bir noktaya gelmişti ki, en kutsal yaşama azmini bulduğu inancını kaybetti. Bu sebeple insanoğlu kendine gitgide yabancılaştı. Nietzsche, insanlığın bu dramatik yazgısını önceden kestirebilmişti. Bu kutsal ilanın zamanı olmadığını bile bile, kendini anlayabilecek kulaklar arayıp durdu. Değer krizinin ilanını ve Tanrı'nın ölümünü belki de isteyecek en son kişiydi. Fakat Nietzsche'nin tabiriyle bir "kaçık", günün birinde, öğle öncesi aydınlığında elinde feneriyle pazar yerinde "Tanrı'yı arıyorum!..." diye bağırana kadar bu sesi kimse işitmemişti. İşitenlerde hep duymamazlıktan geldi. Bir asırı geçkin bir süredir insanlık bu çığlığı yeni yeni anlamakta; Fakat ardında iki büyük dünya savaşının ağırlığını, yorgunluğunu taşıyarak... Yeniden ve panik şekilde toparlanmaya çalışarak... Belki de dünya tarihinde en çok o dönem Tanrı unutulmuştu. Nietzsche, Şen Bilim adlı eserinde Tanrı'nın öldüğünü bir kaçığın ağzından şöyle duyurur; "Öğle öncesi aydınlığında bir fener yakan, pazar yerinde koşarkan durmadan 'Tanrı'yı arıyorum...Tanrı'yı arıyorum..." diye bağıran kaçık adamı duymadınız mı? Oradakilerin çoğu, Tanrı'ya inanmayanlar olduğu için onun böyle davranması, büyük bir kahkahanın patlamasına yol açtı, onu kışkırttılar. 'Ne, yolunu mu şaşırmış?' diye sordu birisi. Bir başkası 'Çocuk gibi yolunu mu kaybetmiş' dedi. 'Yoksa saklanıyor mu bizden?', 'Bizden korkuyor mu?', 'Yolculuğa mı çıkmış?', 'Yoksa göçmüş mü?'. Onlar birbirine böyle bağırarak güldüler..." Kendine yabancılaşmış, hastalıklı bir Tanrı'nın ölmesi zaten normaldi. Doğumundan itibaren insanı günahkar sayan, insanlara acıyan ve onlara acımalarını öğütleyen bir Tanrı; Tüm hakikati öte dünyaya göçeren. Özellikle Hristiyanlık'a karşı büyük bir mücadele veren Nietzsche bu tavrı, Katolik tarihçiler tarafından hep çarpıtılmış ve Hristiyanlıkla birlikte tüm dinlere karşı bir tavır sergilenmiş gibi bir lanse durumu sözkonusu olmuştur. Oysa Nietzsche, kökenini soygu içgüdülerden alan yaşamı sıkı sıkıya "Kutsal bir evet" ile onaylayan, hayatın gelişimini sağlayan tüm dinlere büyük bir saygı göstermişti. "Bizi farklı kılan, tarihte, tabiatta veya tabiatın arkasında hiçbir Tanrı tanımamamız değil, Tanrı diye hürmet edileni, Tanrı'ya benzer bulmamamızdır! Bunun yerine acınası, , garip, zararlı olduğunu ve yalnızca hata değil, yaşam karşısında suçlu olduğunu bulmamızdır!..." Nietzsche'nin bu sözleri, bizzat Hristiyan inancını hedef alır. Nietzsche "Tanrı'yı yadsıyoruz" derken bile, akabinde Hristiyanlık'tan bahsedip, niyetini ortaya koyar. Peki neden Hristiyanlık'a karşı böylesine bir öfke taşımaktadır? Bunun cevabını yine Nietzsche verir; "Bana göre Hristiyanlık , yozlaşmanın en uç biçimidir ve algılanabilecek nihai bir yozlaşmanın istemine sahiptir!" Bu noktada ülkemizin saygın felsefecilerinden Prof.Dr.Ahmet İnam'dan bir alıntı yapmak istiyorum; "Nietzsche bana göre dinsiz bir adam değil. Tanrı öldü diyor ama o tamamen Hıristiyanlıkla kavgası olduğu için. Bir güce inanıyor. Nietzsche’nin Tanrı’ya inandığını söyleyebilirim. Orada bizim gücümüz var. Batı’nın Nietzsche’sini ben kendi gözümle yorumlayabilirim. Hüzzam makamında ona şarkı yazabilirim. Sanki Nietzsche deyince mutlaka senfoni yazmamız gerekiyor. Türkü de yakabilirim. Onun ıstırabını anlayabiliyorum. Dolayısıyla ben Nietzsche’yi hep kafasında fes, bizim 19. yüzyıl İstanbul’unda yaşayan bir insan olarak düşünürüm. Bana Nietzsche dervişvâri biri gibi gelir..." Tanrı inancı, insanlığın ilkel çağlarından bugüne insanlığın en temel ideali, değeri, anlamı olmuştur. İnsanlık, sadece Tanrı inancı ile hayata tutunabilmiş, semboller dünyasında kendine bir amaç, bir hedef belirleyebilmiştir. Özellikle de Aydınlanma hurafesi* adı altında süregelen içi boş serüvenle birlikte insanın her geçen gün kendine yabancılaşması, eş zamanlı olarak dönemin Avrupa'sında Hristiyanlık'ın her geçen gün insanın değerini alçaltması, Tanrı'yı ölüm döşeğine bizzat mahkum eden önemli sebeplerdendir. En kutsal, en yüce değerini hergeçen yitiren insanoğlu, nihilizmin varlığın özünü hiçe indiren, hakikati yoksayan bataklığına saplanmış, yeni bir değer, yeni bir anlam arayışına girişmiştir. Zerdüşt, bu noktada yeni bir anlam tasarısı içine girerek dağından şehirlere iner. Lakin kimse Tanrı'nın öldüğünü duymamıştır. Dağdan inerken karşılaştığı mümin ihtiyar bile...; "Zerdüşt dağdan yalnız olarak indi ve yolda kimseyle karşılaşmadı. Fakat ormana ulaştığında, karşısına ormada ağaç kökü toplamak için mukaddes kulübesinden ayrılmışbir ihtiyar çıktı... "Peki bir ermiş ormanda ne yapar?" diye sordu Zerdüşt. Ermiş şöyle dedi : "Şarkılar söyleyerek, ağlayrak, gülerek ve hatta homurdanarak benim olan Tanrı'yı överim... Ayrıldı ermişle Zerdüşt iki çocuk gibi gülümseyerek. Ne ki yalnız kalınca Zerdüşt, kendi kendine şöyle seslendi : Mümkün olabilir mi böyle bir şey? Henüz işitmemiş olabilir mi ormanda yaşayan bu mukaddes ermiş, Tanrı'nın öldüğünü?" ** Mümkündü... Tanrı'nın öldüğünü ormandaki ermişten tutunda şehirdeki panayırın sineklerine kadar kimse duymamıştı. Uzun bir zaman aralığında da kimse duymayacaktı. Fakat Nietzsche'nin de yanıldığı bir nokta vardı; Yozlaşan Tanrı / Allah inancını eleştirip, Tanrı'nın öldüğünü yüzyıllar öncesinden "Enel Hakk" diyerek ilan eden, bu hakikati bizzat dile getirip derisi yüzülerek öldürülen insanlar vardı. Öyle ki Nietzsche henüz doğmamışken, Anadolu'da birileri insandan ötesini tasavvur edebilmiş; Amacı mutlak yaratıcıyla tümleşme yolunda, "İnsan-ı Kamil" olarak ortaya koyabilmişlerdi. İnsanı Hakikat kapısını aralamaya çağıranlar, Nietzsche'den önce çok can yitirmişti.*** Fakat Nietzsche, özü itibariyle İslam'ın özüne saygı duyduğunu, hayata ve insana verdiği "erkekçe" değer dolayısıyla Hristiyanlığı binlerce kez küçümsemeye hakkı olduğunu dile getirmiştir; Kendini Hristiyanlığa karşı Deccal olarak ilan ettiğinde bile...; "Eğer müslümanlık , hristiyanlığı küçümsüyorsa bunu yapmakla binlerce kez haklıdır. Çünkü müslümanlık insana değer verir (...) Hristiyanlık , eski kültürün mirasını bizden çaldı.Sonra da bizi , İslam kültürünün mirasından yoksun bıraktı.Temelde bize , Grek ve Roma'dan daha yakın olan ve doğrudan duyu ve zevkimize hitap eden İspanya'nın muhteşem Magribi kültürü ayaklar altında çiğnendi.Neden? Çünkü soyluydu , çünkü kökenlerini insanca içgüdülerden alıyordu." İnsanoğlu artık katildi ve eline bulaşan, Tanrı'nın kanıydı. Belki bir kaçık bunu ifade etmeye çalıştı, lakin zamansızdı, daha gelmemişti büyük öğle; Ve dağdaki yalnız çınarın beklediği yıldırım. Nietzsche'nin dilinden konuşan o kaçık, insanı , değer yıkımından dolayı altüst edecek, hiçleştirecek geleceği görebiliyordu. Ve şöyle diyordu, kendini alaycı gözlerle izleyen panayırın sineklerine; Kaynak: Bydigi Forum http://www.bydigi.net/felsefe/245753-nietzschenin-felsefesinin-temel-dayanaklari.html#post1843516 "O'nu biz öldürdük, sizlerle ben! O'nun katiliyiz hepimiz. Ama bunu nasıl yaptık? Denizi kim içebilir? Bütün çevreyi silmemiz için bize bu süngeri kim verdi? Onu güneşin zincirlerinden kurtarırken ne yaptık biz yeryüzünde? Nereye gidiyor şimdi dünya, biz nereye gidiyoruz? Bütün güneşlerden uzağa mı? Sürekli, boş yere geriye, öne ve yana, bütün yönlere atılıp durmuyor muyuz? Üst alt kaldı mı? Sanki sonsuz bir hiçte yolumuzu yitirmiyor muyuz? Boş uzayın soluğunu duymuyor muyuz? Hava giderek soğumuyor mu? Giderek daha çok, daha çok gece gelmiyor mu? Öğleden önce fenerleri yakmak gerekmiyor mu? Tanrı'yı gömen mezar kazıcılarının çığlığından başka bir ses duyuyor muyuz? Tanrı'nın çürümesinden başka bir koku duyuyor muyuz? Tanrı öldü! Tanrı öldü! O'nu öldüren biziz! Bütün katillerin katili olan biz, nasıl avunacağız?" Tanrı artık ölmüştü, yine de insanlık yeniden onu diriltmeye, yeniden gerçek anlamını , değerini bulmasına günün birinde yönelecekti. Günün birinde mutlaka, gözyaşlarıyla birlikte Tanrı'ya yeniden şarkılar söylenecek, şiirler okunacaktı; "Benim yüce düşmanım, Benim mechulüm, Benim cellat Tanrım! Hayır! Dön artık!- Kabulümsün tüm ezanla! Gözyaşlarım boşalıyor, Bu boşalış sana! ...ve yüreğimin son alevi, aydınlatıyor seni, Lütfen, dön artık, Benim meçhul Tanrım! Benim acım! Benim son talihim Alıntıdır... Alıntı Yorum bağlantısı Diğer sitelerde paylaş More sharing options...
Aikon Yanıtlama zamanı: Ocak 30, 2012 Paylaş Yanıtlama zamanı: Ocak 30, 2012 bu güzel konu için teşekkürler Alıntı Yorum bağlantısı Diğer sitelerde paylaş More sharing options...
Önerilen Mesajlar
Sohbete katıl
Şimdi mesaj yollayabilir ve daha sonra kayıt olabilirsiniz. Hesabınız varsa, şimdi giriş yaparak hesabınızla gönderebilirsiniz.