selim Oluşturma zamanı: Ağustos 11, 2006 Paylaş Oluşturma zamanı: Ağustos 11, 2006 Axel Stoll, “Hoch Technologie im Dritten Reich” (III. Reich’de Yüksek Teknoloji) adlı kitabında, II. Dünya Savaşı sonrası görülen konvansiyonel olmayan uçandairelerin, Neu-Schwabenland ve And bölgesindeki üslerde geliştirilip üretildiği vs. bu uçan dairelerin daha sonra güneş sistemimizi (Mars ve Ay) ve diğer güneş sistemlerini (örneğin: Aldebaran, Alfa-Proxima-Centauri ve Sirius gibi) kolonize ettiklerini iddia etmektedir. Yazarın diğer bir iddiası da Reich-Almanlarının, topolojik tüneller, tekil noktalar ve boyut kanallarını kullanarak, başka boyutlara ve/veya zamana yolculuk yaptıklarıdır. Yazara göre Reich-Almanlarının bazı temsilcileri Babil, Hint ve Atlantis uygarlıklarını ziyaret ederek, ezoterik öğretileri kendi öz kaynaklarında incelemişlerdi. Reich-Almanyası’nın bugüne kadar açıklamayan bazı gösterilerine şu örnekleri verebiliriz: 1) 50’li yılların başında ABD’nin başkenti Washington üzerinde Alman UFO’larının gösteri uçuşu yapmaları. 2) Rus ve Amerikan askeri üsleri üzerinde görünen Alman uçandaireleri düşürmek için gönderilen füzelerin aniden kod sistemlerinin bozulması. 3) 1966 yılında New York’ta gökyüzünde UFO’ların görünmesi ile birlikte, uzun bir süre bütün elektriklerin kesilmesi. 4) Son zamanlarda Amerika’nın kuzeyini ve güneyini vuran tayfunlar. (Bunların suni olarak yaratıldığından kuşkulanılıyor). 5) Uzayda kaybolan veya yok olan sondalar. Son olarak 3. Aralık 199’da Mars’a gönderilip de haber alınamayan “Mars Polar Lander”i sayabiliriz. Başarısız “Pathfinder-Mission”dan sonra Polar Lander Mars’da ne arıyordu? Anlaşılan ABD Mars’ta ne altın ne de Nazi’lere ait bir yerleşim birimi tespit edememişti! NASA’nın yöneticisi elit grup Nazilerin Hitler’le beraber, Vril-uçandaireleri ile dünyadan uzaklaştıklarını biliyordu. İddialara göre Naziler, Mars’da yeni bir imparatorluk kurmak için tonlarca çalıntı altını Mars’a taşımışlardı. 6) Apollo astronotlarının Ay’da karşılaştıkları uzaylılar(!) (Tabii, gerçekten Ay’a gidildiyse!) Apollo programı acaba bu yüzden mi iptal edildi? 7) Dünya’dan (Muhtemelen Neu-Schwabenland’daki üs’den) gönderilen ışınlarla Amerikan ve Rus uydularının bozulması. Rusya ve ABD’nin SDI projesini (Yıldız Savaşları) ortaklaşa geliştirilmelerinin amacı neydi diye de sorabiliriz. 1986 yılında Reagan ve Gorbaçov dünya-dışı bir tehdidin varlığından söz ederek buna karşı bir savunma silahının geliştirilmesinin gerekliliğinden söz etmişlerdi. Acaba ABD’nin 1998 yılında devreye soktuğu HAARP projesi bu korkulan üçüncü güce (Yani Reich-Almanları’nın UFO gücüne) karşı kullanılmak üzere geliştirilmiş olmasın? İnsanoğlu içinde yaşadığımız maddeci ve doğa düşmanı yaşamından çok kısa zamanda vazgeçmezse, korkarız ki bu gelecek bizi felaketlere ve insan medeniyetinin çöküşüne götürecektir. Gezegenimizin bugünkü durumu, (yani yer altı ve yerüstü kaynakları hoyratça yağmalanmış ve kirletilmiş olması) bir grup insanın (yani İlluminati) maddeci çıkar ve hırslarının esiri olarak “TEK DÜNYA DEVLETİ” kurmak planlarının bir sonucudur. Kanımca bir kurtuluş ümidi her zaman mevcuttur. Bunun da şartı, UFO fenomenlerinde görüldüğü gibi, çevreyi koruyan ve çevre dostu bir teknolojiyi, bugünün teknolojisinin yerine ikame etmektir. Ama maalesef dünya medyasına egemen olan mason güçler, serbest enerji teknolojisi gibi, bedava ve çevre dostu bir enerji türünün bilinmemesi için devamlı olarak kamuoyunu dezenformasyonlarda manipüle etmekteler. Çok yakın bir gelecekte gelişmelerin hızlanması ile hakikaten gün ışığına çıkacağına inanmaktayım. Şahsi inancıma göre UFO’ların kökenleri bu dünyadır. ABD’deki birçok “Kara Proje”nin kökeninde III. Reich’in teknolojik gelişmeler yatmaktadır. Evet, ABD ve Rusya’nın dışında 3. bir güç gerçekten var!.. Alıntı Yorum bağlantısı Diğer sitelerde paylaş More sharing options...
ErSt_QuEr Yanıtlama zamanı: Ağustos 11, 2006 Paylaş Yanıtlama zamanı: Ağustos 11, 2006 selim eline saglık... guzel bir paylasım Alıntı Yorum bağlantısı Diğer sitelerde paylaş More sharing options...
Guest zdsalzbury Yanıtlama zamanı: Ağustos 11, 2006 Paylaş Yanıtlama zamanı: Ağustos 11, 2006 İkinci Dünya savaşı gizemlerin de savaşıdır.Birçok keşfin doğumu bu savaşa rastlar ancak bir çok yalan da bu ve bundan sonraki soğuk savaşata ortaya çıkar.Naziler o teknolojiye sahip olsa savaşı kaybetmezdi diye düşünüyorum.Bazı hayvanlar doğada kendilerini üstün göstermek için kabarır veya şişerler bazı devletlerde bunu bazen yaparlar.Hikaye güzel insan doğru olmasınıda arzu ediyor hani en azından bazı devletler tek başına meydanı boş bulmazlardı. Alıntı Yorum bağlantısı Diğer sitelerde paylaş More sharing options...
behreman Yanıtlama zamanı: Ağustos 11, 2007 Paylaş Yanıtlama zamanı: Ağustos 11, 2007 Adolf Hitler, emellerine ulaşabilmek için bilimin en uç sınırlarına gitmeyi de ihmal etmedi. Kusursuz ırk için genlerle oynadı, dünyayı fethetmek için UFO imal ettirdi. HABER 7, tarihin karanlıkta kalan sayfasını açıyor: Haziran 1937'de, Hitler ve Goering'inde aralarında bulunduğu Nazi ordusunun başta gelenleri, birliklerinden özel olarak seçilmiş kuvvetleri ülke dışına yolladılar. Bu birliklerin görevi, uzay ve uzaylılarla ilgili bilgi toplamaktı. Araştırmalar sırasında Türkiye sınırları içinde Nuh'un Gemisinin bulunduğu farz edilen Ağrı Dağı'nda bazı hikayeler dinlediler. Bu hikayelere göre 200 nesil önce, gökyüzünden büyük ve de çok gürültülü bir ev yeryüzünüze indi. Ev olarak adlandırılan uçan nesnenin çıkardığı gürültü, köyde bulunan herkes tarafından duyulmuştu. Daha sonraları köy halkından biri; bu nesneyle karşılaşmış. İçinden çıkan insana benzeyen varlıklar adamı selamlamış. Adama gemiye gelmesini söylemiş. Adam köylülere geminin dışının dokunulmayacak kadar sıcak ve parlak olduğunu, ayrıca içeri girdikten sonrada geminin havalanıp bir kuş gibi uçtuğunu, adamların içeri girdikten sonra taştan yapılmış şapkalarını çıkarıp onunla konuştuğunu anlatmış. Anlatılan hikaye Almanya'ya bildirildi. Bir ay sonra aynı bölgeye iki birlik daha gönderildi. Birinci grupta, Hitlerin ünlü kimyasal ölüm silahlarını üreten bilim adamları vardı. Bu grup, bahsedilen evi bulmak üzere görevlendirilmişti. Bilim adamları, o günün bütün teknolojisini kullanarak bahsedilen evi aramaya başladılar. Sonunda da bu amaçlarına ulaştılar. Bir dağın tepesindeki mağaranın içinde bu gemiyi buldular. UFO, 25 metre genişliğinde ve 8 metre yüksekliğindeydi. Dünyada bulunmayan katı bir maddeden yapılmıştı. Bilim adamları gemiyi çalıştırmayı denediyse de başarılı olamadı. Aralık 1938 yılında, bulunan UFO, büyük bir gizlilik içinde Almanya'ya getirildi. UFO araştırması için Almanya'da ki en ünlü bilim adamları Münih’in kuzeyinde kurulan bölgeleye getirildiler. Araştırma laboratuarı, başka kuvvetler tarafından fark edilmemesi için eski tuz madenlerinin bulunduğu bir bölgeye konuşlandırıldı. Fakat bu bölgenin Amerika Birleşik Devletleri ajanları tarafından fark edilmesi uzun sürmedi. Nazi bilim adamları ise, UFO ve bileşenleri hakkında birçok bilgiye sahip olmuşlardı. Temmuz 1941'de, Amerika Birleşik Devletleri, Oz kod adını verdikleri bir ajanını bu laboratuara sokmayı başardı. Oz, buranın resimlerini çekmiş, burası hakkında birçok belge almıştı. Fakat bunların Amerika'ya gönderilmesi sırasında, Almanya'da ki Nazi hazinesini toplayan Rus birlikleri tarafından bu belgelere ve resimlere el konulmuştu. Büyük bir Rus birliği bu topraklara gönderilmiş, ondan sonraki zamanlarda da ne bu kurulan UFO üssünden ve ne de belgelerden hiçbiri bulunamamış. Nazilerle UFO’ların yakınlığı hakkında birçok belge ve söylenti mevcut. II.Dünya Savaşı'nda Nazi'lerin bu UFO’ları kullandığı söylentisi var. II. Dünya Savaşı'nın sırları Einstein, Freud, “Philedelphia Deneyi”nin beyni Jessup Morris. Hatta Einstein'e İsrail kurulduğunda ilk cumhurbaşkanlığı bile teklif edildi. Ama araştırmaları yüzünden reddetti. Savaş yılları bilim adamlarına inanılmaz olanaklar sağladı. Tabi ölüm üretmeleri için. Hitler'in emrindekiler o kadar üstünlerdi ki, insan kopyalamadan gen mühendisliğine, kuantumdan V2 roketlerine ve düşünce okumaya kadar her şeyle uğraşıyorlardı. Zaten 2. dünya savaşında Almanların yaptığı tank, top denizaltı o kadar çoktu ki; bütün maden rezervleri dibe vurdu. Alman ekonomisi bu savaşın yarasını pek kolay saramadı. Verner Von Braun V2 denen roketleri geliştirerek İngiltere'ye havlu attırmıştı. Hitler'in bilginleri Avrupa'nın ortasından, adaları, V2'lerle dövüyordu. ”Büyük kitle kıyımları çok büyük doğa felaketlerine neden olur” Hitler'in Yahudi düşmanlığı tüm bilginlerin kaçmasına neden oldu. Yahudileri fırınlayan Hitler inanılmaz bir katliamın mimarı oldu. Hitler bu katliamı bilerek ve isteyerek yaptı. Çünkü bugünün bilimine havlu attıracak bir şeyler biliyordu sanki. 'Büyük kitle kıyımları çok büyük doğa felaketlerine neden olur' diyordu. İklimleri altüst eder. Bu doğa ile onun beslediği canlılar arasındaki inanılmaz bir bağ. Hitler bu kıyımlarla istediği hava değişikliğini yarattı. Ama o çok sıcak beklerken korkunç bir soğuk oluştu. Moskova önlerindeki Alman ordusu soğuğa yenildi. Komutanlar kışı bahane edip çekilmek istemişlerdi. Hitler şöyle cevap verdi "Soğuk benim işim". Büyük kitle kıyımlarının iklimi değiştirip aşırı sıcağa neden olacağını hesaplayan Hitler görülmemiş bir soğuğa neden oldu. Ve Moskova önündeki Nazi ordusundaki bir çok asker donarak öldü. Japonları hipnotize etmişler Bir de Japonların savaşa girmesi vardı. Japonya bu savaşa girdikten sonra taraf değiştirdi. Japonların savaşa girmesinde Almanlar ve Rusların Hipnoz diplomasisi etkili oldu. Daha ilginci Rus ve Almanlar savaşta parapsikoloji yetenekleri üst düzeyde insanları kullanıyordu. Bu adamlar hangi şehrin bombalanacağını önceden haber veriyor, o şehirler derhal boşaltılarak can kaybı önleniyordu. Bu sırada gizli deneyler raydan çıkmıştı. Kozirev Rusya'da insan ışınlama ve glikoz yakma deneyleriyle bilimin sınırını zorluyordu. Hitler kurdurduğu laboratuarlarda ise kusursuz Alman ırkı için genlerle oynanıyordu. Fransa'yı çok kısa sürede dümdüz eden Hitler, Avrupa'yı rekor sürede işgal etti. Çünkü Hitler o güne kadar hiç kullanılmamış bir savaş taktiği kullanıyordu: Top yekun saldırı ve savaş. Bütün birlikleri bütün kuvvetleri birlikte kullanması da ona hızlı işgaller sağlıyordu. Ve Rusya'ya yöneldi. Hitler Tibet'e gözünü dikmişti. Tibet'i istiyordu. Tibet'teki gizli bilimleri arıyordu. (Bunlar hala esrarını koruyor) Zaten 'Gamalı haç'ı eski Tibet alfabesinden aldı. Bu özel güçleri olan ordular öyle bir telepatik savaşa girdiler ki, aklını yitirmeyen bir Kozirev kaldı. Avrupa'nın işgal edildiğini, Rusların pes ettiğini gören Amerika, mecburen savaşa girdi. Ve Hitler hayatının hatasını yaptı. Kurmayları hemen saldıralım demişlerdi. Ama Hitler onları dinlemeyip zaman kaybedince tüm savaşı kaybetti. Ve Philedelphia Deneyi Gelelim Philedelphia'ya. Bu deney ABD donanmasının radara görünmez kruvazör istemesiyle başlamış. Donanma finanse etmiş; Jessup Morris yönetmiş. Ama Jessup K. Morris'e deney hakkında tüm detayları anlatan C.Allain M. Bu adamın, kim olduğu, onca şeyi nerden bildiği muamma. Ancak tüm büyük projelerde onun geriden güdümü var. Hangi proje tıkansa, hangi bilgin takılsa devreye giriyor. Ya mektuplarıyla ya da bizzat. Yaklaşık 1 asırdır sağ. Ya da bu isim el değiştiriyor. İnternette ilgili linklerde hakkında daha fazla bilgi var. Her taşın altından çıkıyor. Haziran'ın sonuna doğru Philedelphia Limaninda: 2 tane çok güçlü jeneratör yerleştiriliyor Philedelphia deneyindeki gemiye. Projenin adı: Rainbow Project. Salter açılarak çok güçlü ve monoblok (yekpare) bir manyetik alan oluşturuluyor. Geminin etrafında yeşil bir sis oluşuyor. Gemi siluet oluyor. Sonra göz alan parlak bir ışıkla gemi gözden kayboluyor. Hayretle izleniyor deney. Mürettebat ise başına gelecekten habersiz. Deney bittiğinde gemi görünür oluyor ama tayfalar bir garip. Geminin metaliyle kaynaşmışlar. Bir kısmı duvarların içinden geçiyor. Mideleri bulanıyor, başları dönüyor. Kimisi delirmiş. Bazısı donup kalıyor. Birisi dokununcaya kadar heykel gibi. Kimisinin vücudunun yarısı görünmüyor. Final daha da korkunç Yazın yapılan bu deneyden sonra Ekim'de final deneyi yapılıyor. Sonuç daha inanılmaz. Gemi teleportasyon ve bilokasyon yapıyor. Türkçesi ışınlanıyor ve aynı anda birden fazla yerde görünüyor. 6 dk. içinde dünyanın çeşitli limanları görünüp kaybolan bir gemi rapor ediyor. Bu kez tayfaların durumu daha feci. Mürettebat deneyden sonra kaderine terk ediliyor. Deneyeyse son veriliyor. Deneyden kısa süre sonra dokümanlar ortadan kaldırılmaya başlıyor. MIB görevde. Carl Allien'den UFO motorlarını kapan Morris 'Uçan Dairelerin Esrarı' adlı kitabını yazıyor. Bu kitap onun sonu oluyor. MIB birçok tehlikeli gördüğü bilim adamlarına yaptığı gibi Morris'i de ortadan kaldırıyor. Gizli bilim adamı cinayetlerinde, teknolojik sırların ardından hep MIB çıkıyor. Hazırlayan: Faik Almendi İSTANBUL (HABER7 ÖZEL) - 25.11.2004 12:42:00 42 Alıntı Yorum bağlantısı Diğer sitelerde paylaş More sharing options...
belfalas Yanıtlama zamanı: Ağustos 13, 2007 Paylaş Yanıtlama zamanı: Ağustos 13, 2007 işte nazi ufosunun planları ve resimleri: http://www.geocities.com/uni1ua/bigph/frad3.jpg sanırım bu da ilk geliştirdikleri model:rofl: Alıntı Yorum bağlantısı Diğer sitelerde paylaş More sharing options...
losteirosss Yanıtlama zamanı: Ağustos 16, 2007 Paylaş Yanıtlama zamanı: Ağustos 16, 2007 guzel konu walla eline sağlık..dahiydi hitler..irenc kötücül bi insandı ama dehasını inkar edemem...ha saygı duyar mıyım dehasına..zerre saygı duymam..ii ki geberdi gitti... Alıntı Yorum bağlantısı Diğer sitelerde paylaş More sharing options...
MaHSeN Yanıtlama zamanı: Ağustos 22, 2007 Paylaş Yanıtlama zamanı: Ağustos 22, 2007 evet aslında adam zeki bi cani.... Alıntı Yorum bağlantısı Diğer sitelerde paylaş More sharing options...
izuchiring Yanıtlama zamanı: Ekim 8, 2007 Paylaş Yanıtlama zamanı: Ekim 8, 2007 gizli bilgilere göre, "Adolf Hitler, emellerine ulaşabilmek için bilimin en uç sınırlarına gitmeyi de ihmal etmedi. Kusursuz ırk için genlerle oynadı, dünyayı fethetmek için UFO imal ettirdi." Haziran 1937'de, Hitler ve Goering'inde aralarında bulunduğu Nazi ordusunun başta gelenleri, birliklerinden özel olarak seçilmiş kuvvetleri ülke dışına yolladılar. Bu birliklerin görevi, uzay ve uzaylılarla ilgili bilgi toplamaktı. Araştırmalar sırasında Türkiye sınırları içinde Nuh'un Gemisinin bulunduğu farz edilen Ağrı Dağı'nda bazı hikayeler dinlediler. Bu hikayelere göre 200 nesil önce, gökyüzünden büyük ve de çok gürültülü bir ev yeryüzünüze indi. Ev olarak adlandırılan uçan nesnenin çıkardığı gürültü, köyde bulunan herkes tarafından duyulmuştu. Daha sonraları köy halkından biri; bu nesneyle karşılaşmış. İçinden çıkan insana benzeyen varlıklar adamı selamlamış. Adama gemiye gelmesini söylemiş. Adam köylülere geminin dışının dokunulmayacak kadar sıcak ve parlak olduğunu, ayrıca içeri girdikten sonrada geminin havalanıp bir kuş gibi uçtuğunu, adamların içeri girdikten sonra taştan yapılmış şapkalarını çıkarıp onunla konuştuğunu anlatmış. Anlatılan hikaye Almanya'ya bildirildi. Bir ay sonra aynı bölgeye iki birlik daha gönderildi. Birinci grupta, Hitlerin ünlü kimyasal ölüm silahlarını üreten bilim adamları vardı. Bu grup, bahsedilen evi bulmak üzere görevlendirilmişti. Bilim adamları, o günün bütün teknolojisini kullanarak bahsedilen evi aramaya başladılar. Sonunda da bu amaçlarına ulaştılar. Bir dağın tepesindeki mağaranın içinde bu gemiyi buldular. UFO, 25 metre genişliğinde ve 8 metre yüksekliğindeydi. Dünyada bulunmayan katı bir maddeden yapılmıştı. Bilim adamları gemiyi çalıştırmayı denediyse de başarılı olamadı. Aralık 1938 yılında, bulunan UFO, büyük bir gizlilik içinde Almanya'ya getirildi. UFO araştırması için Almanya'da ki en ünlü bilim adamları Münih’in kuzeyinde kurulan bölgeleye getirildiler. Araştırma laboratuarı, başka kuvvetler tarafından fark edilmemesi için eski tuz madenlerinin bulunduğu bir bölgeye konuşlandırıldı. Fakat bu bölgenin Amerika Birleşik Devletleri ajanları tarafından fark edilmesi uzun sürmedi. Nazi bilim adamları ise, UFO ve bileşenleri hakkında birçok bilgiye sahip olmuşlardı. http://img54.yukle.tc/images/9913a31.GIF Alıntı Yorum bağlantısı Diğer sitelerde paylaş More sharing options...
danny Yanıtlama zamanı: Ekim 8, 2007 Paylaş Yanıtlama zamanı: Ekim 8, 2007 hıtlerın ılk roketı yaptıkları ve ufo denemelerınde bulundukları bılınıyor hatta savas sonunda amerıkanın bırcok calısmayı kendı ulkesıne kacırdı fılanda gecer bır cok yerde bende hıtlerın ss kasaplarıydı galıba bı kıtap okumustum orda karsılasmıstım ama cok ayrıntıya gırmemıstı Alıntı Yorum bağlantısı Diğer sitelerde paylaş More sharing options...
luciin Yanıtlama zamanı: Ekim 8, 2007 Paylaş Yanıtlama zamanı: Ekim 8, 2007 Meğer Hitler neymiş de haberimiz yokmuş. Her taşı kaldırsan, altından o çıkıyor. Oyuk dünya teorisi onun, nazi altınları onun, ufolar onun, Mu Uygarlığı teorisi onun, kara büyü onun, Thule Efsaneleri onun vs, vs. Çağıracaksın ruhunu siteye online, okült kaynaklardan sorumlu bilir-kişi atayacaksın. O zaman sorun sorabildiğiniz kadar. Basın sözcüsü Otto Dietrich bile "Çılgınca milliyetçi düşünceleri olan şeytani bir adam" diyorsa hele hakkında... Daha ölümünden yüzyıl geçmeden mit olarak geçmek de herhalde bayağı bir başarıdır. Hele hele her okült inancın ardından o çıkıyorsa, bayağı bir etkilemiştir yani çevresini... ... Ve bir alıntı. HİTLER VE SIRRI “Yakınlarının anlattıklarına göre Adolf Hitler geceleri çığlıklar atarak uyanıyordu; titreyerek anlaşılmaz sözcükler söylüyor, soluk soluğa yatağından fırlıyor, odanın ortasına dikiliyor, görmeyen gözlerle bakarak ‘İşte o, buraya da gelmiş, işte o’ diye inliyor sonra yine anlamsız garip sözcükler mırıldanmaya başlıyordu. Zorla teskin edilip yatağına yatırılıyor ama yine fırlayarak ‘İşte yine orada, köşede..’ diye haykırarak tepiniyor ve çığlıklar atıyordu.” Herman Rausching, “Hitler Bana Dedi ki” adlı kitabında Hitler’le ilgili bu iddialarda bulunuyor. Dünyayı titreten Nazi liderini korkutan ne olabilirdi? Çok yazılıp çizilen siyasi ve askeri kişiliğinin ötesinde Adolf Hitler kimdi? On iki yıl basın sözcülüğünü yapmış olan Otto Dietrich, “Çılgınca milliyetçi düşünceleri olan şeytani bir adam” diyordu Hitler için. Yenik bir ulusun kırılan gururu, açlıktan perişan bir milletin bilinçsizce umut arayışı, bir ırkın hedef gösterilmesi, komünizmin ülkeyi kaosa sürüklemesi ve daha bir sürü sebep, Hitler’in kitleler üzerindeki etkisini ve büyüsünü tek başına açıklamaya yetmiyordu. Dahası I. Dünya Savaşı’nda büyük kayıplar veren Avrupa 2. Dünya Savaşı’nın kapıda beklediğinin farkında değildi. Savaş birden bire, Hitler’in bütün dünyaya meydan okumasıyla başladı. Milyonlarca insan öldü, sınırlar değişti. Savaşın yaraları hâlâ sarılabilmiş değil. II. Dünya Savaşı bilinen yönleriyle, siyaset bilimciler ve uluslararası ilişkiler uzmanları tarafından enine boyuna tartışıldı, üniversitelerde ders olarak okutuldu. Oysa bu büyük savaşın pek bilinmeyen ve fazlaca da ele alınmayan garip nedenleri bulunuyordu. Kısa süreli aralıklarla dünyayı kana bulayan savaşların acaba gizemli sebepleri bulunabilir mi? Bu sorunun yanıtını bulabilmek için Hitler’i ve II. Dünya Savaşı’nın bilinmeyen yönlerini araştırdık. Büyüsel güçlerle ilgili kitap yazdı Hitler’in bu gizemli konumuyla ilgili en önemli kaynaklardan biri olan Rausching’in “Hitler Bana Dedi ki” kitabı Hitler’le ilgili başka tanıklıklarda daha bulunuyor: “Hitler, sürekli olarak zamanın çok az kaldığı endişesindeydi ve sürekli korkuyordu. Sık söylediği şeyler arasında, ‘Evrenin Kesin Dönemeci’ sözü vardı ama eğitilmemiş olan bizler, gezegende olacak bir kıyameti tam anlamıyla kavrayamazdık. Kitle için ‘ruhun yanlış yolu’ deyimini kullanıyordu. ‘Büyüsel görüşe’ sahip olmak, insan tekamülünün amacıydı. Kendisi, o andaki ve gelecekteki başarıların kaynağı olan gizemli bilginin eşiğindeydi. İlkel dünyaya ait efsaneleri inceliyor, ilk toplumları ve kitleleri etkileyen mitleri araştırıyordu. Doğa yasalarının değiştirilmesi için kullanılan büyüsel antik yöntemler hakkında bir kitap bile yazdı. Kendi gücünün, gizli güçlerden kaynaklandığına emindi. İnsanlığa yeni İncil’i bir an önce bildirmek hevesi içindeydi.” Rausching’in bu sözleri eğer doğruysa Hitler’in büyüyle olan ilişkisi açıkça görülüyor. Nitekim ünlü Fransız bilim adamı Jacques Bergier, “Büyü ve Politika” adlı çalışmasında büyünün 20. yüzyılda bir çok biçimde politikayı gizli olarak yönettiği düşüncesini ortaya koyuyor. Bergier, büyünün soyut olmadığını ve her şekilde ortaya çıktığını söylerken, çok gizli politik büyü gruplarının gizli bir savaş içerisinde olduklarını, bu savaşta hatanın kabul edilmediğini ve acımasızlığın ana ilke olduğunu belirtiyor. Artık bu akıl ötesi politik—büyü örgütleri, ulusların ötesinde, kendi çıkarları için mücadele etmektedirler, bu güce bilinçsizce karşı çıkanlar, aldatılarak silinmekte ya da kurban edilmektedir.” Rausching’in kitabında, Hitler’le özel olarak görüşen bir yakınının şu konuşmasına da yer veriliyor: “Führer’im, kara büyüyü tercih etmeyiniz, kara büyüyü seçerseniz, artık o yaşamınızdan ve kaderinizden bir daha asla çıkmayacaktır. Çamura bulanmış mahlukların sizi iyi yoldan çevirmelerine izin vermeyin.” Bazı görüşlere göre Hitler, Nazi öğretisinden çok daha ürkütücü güçlerin kontrolü altındaydı. Hitler kendisinden çok daha büyük olan ve kendisini aşan öğretinin basitleştirilmiş, küçük bir kısmını halka açıklıyordu... Bütün gezegendeki yaşamı değiştirmekle ilgili düşüncelerini Rausching’e ve diğer arkadaşlarına zaman zaman şöyle ifade ediyordu: “Hakkımda hiçbirşey bilmiyorsunuz. Parti arkadaşlarım, peşimi hiç bırakmayan hayaller ve öldüğüm zaman temelleri atılmış olacak olan o görkemli yapı hakkında ufak bir görüşe bile sahip değiller. Dünya bir dönüm noktasına ulaşmıştır. Sizler anlamayacaksınız ama gezegen altüst olacaktır. Olup bitenler yeni bir dinin oluşumunu çoktan aşmıştır.” Thule Efsanesi’nden etkilenmişti İddialara göre Hitler, Germen mitololojisindeki Thule Efsanesi’nden etkilenmişti. Thule Efsanesi de tıpkı Atlantis gibi kayıp bir ülkenin efsanesiydi ve Hitler’in arkasındaki gizli ve büyülü güç de Thule örgütüydü. Bu örgütün en önemli ismi Münih Üniversitesi profesörlerinden Karl Haushoffer adlı bir bilim adamıydı. Karl Haushoffer’ın kimliği de en az Hitler kadar ilgi çekici. Haushoffer ile Hitler’i tanıştıran Rudolf Hess’ti. Thule grubunun yaşayan son üyesi Rudolf Hess, barış görüşmeleri için silahsız bir uçakla İngiltere’ye gönderilmiş ancak beklenmedik bir şekilde tutuklanmıştı. Savaştan sonra da Hess, Nazi savaş suçlularının kapatıldığı Spandau Cezaevi’nde ömür boyu tutuldu. Diğer mahkumların bazıları idam edildiler veya cezalarını çekip tahliye oldular, ancak Hess Spandau Cezaevi’nin tek mahkumu olarak yıllarca İngiliz, Fransız, Amerikalı ve Ruslar’dan oluşan bir birliğin gözetimi altında kaldı. Hakkında bir çok kitap yazıldı. Bunlardan birisi on yıl önce “Dünya’nın En Yalnız Adamı” ismi ile Türkçe’ye çevrildi. Hess, çok yaşlanmasına, aradan uzun yıllar geçmesine ve ötekiler kadar ağır bir savaş suçlusu olmamasına rağmen neden ölünceye kadar hapiste tutulmuştu? Hess’i farklı kılan, savaşın farklı sebepleriyle ilgili olarak bildikleri, Hitler ve Haushoffer’e olan yakınlığıydı. Hitler iktidara gelişinden önce yaşanan ayaklanmadan ötürü hapse atılınca, Haushoffer onu hergün ziyaret ediyordu. 1869 doğumlu olan Haushoffer, Hindistan ve Uzak Doğu’nun çeşitli yerlerinde uzun yıllar görevli olarak bulunmuştu. Japonya’ya gitmiş ve Japonca öğrenmişti. Ona göre Alman ırkının kökenleri Orta Asya’da idi. Haushoffer, en gizli Budist örgütlerinden birine alınmış ve görevinin başarısızlıkla sonuçlanması durumunda harakiri yapmaya yemin etmişti. 1914 yılında genç bir generalken olayları önceden isabetle tahmin etmesi ile dikkatleri üstüne toplamıştı. Düşmanın saldıracağı saati, top mermilerinin düşeceği yerleri, fırtınaları, yabancı ülkelerdeki siyasal değişimleri önceden biliyordu. Hitler de ordusunun Paris’e ilk gireceği günü, çeşitli cephelerde düşmanın ne kadar dayanabileceğini ve Roosvelt’in ölüm tarihini önceden doğru tahmin etmişti. Haushoffer, I. Dünya Savaşı’ndan sonra yeniden öğretim hayatına döndü. Çeşitli bilimsel içerikli dergiler yayınladı. Nazi Partisi’nin sembolü olan Gamalı Haç’ı seçen de oydu. Nitekim “Bilinmeyen Hitler” adlı kitabında Wulf Schwartzwaller iddiaları doğruluyor: “Hitler, Landsberg Hapishanesi’ndeyken en düzenli ziyaretçileri Münih Üniversitesi Jeopolitik Enstitüsü Profesörü General Karl Haushoffer ile Rudolf Hess’ti. Hitler, ‘Kavgam’ adlı kitabını bu iki önemli ismin yardımıyla yazmıştı. Haushoffer, Hitler ve Hess çok uzun söyleşilere, müzakerelere dalıyorlardı. Haushoffer gizli bilimlerin yanısıra Zen Budizmi’ne de ilgi duyuyordu. Tibetli Lama rahiplerinden ders almıştı. Dietrich Eckart’tan sonra Hitler’i etkileyen ikinci kişiydi. Berlin’de Berlin Luminous Locası’nı o kurmuştu. Haushoffer ünlü Rus büyücü ve ****fizikçisi Gregor İvanovich Gurdyev’in öğrencisiydi. Gurdyev ve Haushoffer dünyanın altında yaşayan ve insandan daha üstün dünya dışı bir tür ile ilişki içerisinde olduklarına emin oldukları Tibet Locası’na üyeydiler. Hitler, Alfred Rosanberg, Himler, Goring ve Hitler’in hemen hemen yanından hiç ayırmadığı fizikçisi Dr. Morell de aynı zamanda bu Loca’ya üyeydiler.” (The Unknown Hitler, Wulf Schwartzeller, Berkeley Books, 1990) Nazi Karargahında Tibet rahipleri Hitler’in başında bulunduğu Nazi Partisi 1925 yılından itibaren hızla büyümeye ve iktidara yürümeye başladı. Partinin yedi kurucusu da kara güçler tarafından yönetildiklerine ruhen ve bedenen emindiler. Onları birleştiren yemin, enerji ve şans kaynağı bir Tibet Efsanesi’ne dayanıyordu. Araştırmacı yazar Ergun Candan, “Gizli Sırlar Öğretisi” adlı kitabında bu konuyla ilgili son derece çarpıcı bulgulara yer veriyor: “II. Dünya Savaşı sonlarına doğru yıkılan Nazi Karargahı’na girildiğinde, hiç akıllara gelmeyen bir şeyle karşılaşılmıştı. Yıkıntılar arasında 12 Tibetli rahibin cesetleri bulunuyordu. Bu duruma o yıllarda hiç bir anlam verilememişti. Aslında savaş atmosferi içinde bunu hiç kimsenin düşünecek hali de yoktu. Savaş bitip de her şey normale dönmeye başladıktan sonra bu durum bir çok kimsenin dikkatini çekmeye başladı: Nazi Karargahı’nda 12 Tibetli rahibin işi neydi? Bu soru uzun bir süre zihinleri meşgul etti. Naziler ile Tibetli rahiplerin ne gibi bir birlikteliği olabilirdi? İşte bu konu inceden inceye araştırılmaya başlandı. Ortaya çıkan sonuçlar bir hayli düşündürücüydü: Naziler bir yer altı uygarlığı olduğuna inanılan Şambala ile irtibatlıydılar! Her şey Thule Efsanesi’yle başlıyordu. Thule Efsanesi’nin kökeni ise kayıp bir uygarlığa dayanıyordu. Bu da Nazizm’in temelini oluşturuyordu. Bu efsane etrafında birleşen bir grup, Thule adında gizli bir tarikat kurdu. Nazi Partisi’nin yedi kurucusundan biri olan Diettrich Eckardt, Thule tarikatinin temel felsefesini şöyle açıklıyordu: “Thule’un tüm sırları, eski kayıp bir uygarlığa dayanır. İnsanoğlu ile ‘dış zekalar’ arasında bulunan bazı aracı varlıklar, bu sırlara erenlere büyük bir güç kaynağı oluşturmaktadır. Bu güç kaynağı Almanya’yı dünyaya egemen kılacaktır. Yine bu güç kaynağı geleceğin üstün insanının ortaya çıkmasını ve insan türünün değişimini sağlayacaktır.” İşte bu sözler özetle Nazizm’in de temelini oluşturmaktaydı. Gizli Thule Tarikati’nin üyeleri arasında Rudolf Hess, Karl Haushoffer, Alfred Rosenberg ve Adolf Hitler gibi önde gelen isimler bulunmaktaydı. Daha sonraları Hitler’in büyü çalışmaları da gerçekleştirdiği ortaya çıktı. Bunlardan en belirgin olanı radyodan yaptığı konuşmalarda kullandığı ‘ses büyüsü’ denilen bir yöntemdi. Bu yöntem büyük kitlelerin etki altına alınmasında büyük bir fonksiyon görmüştü.” Ergun Candan’a göre bir başka ilginç nokta da Naziler’in bayraklarında kullanmış oldukları semboldü. Bu şekil öyle rastgele seçilmiş bir sembol değildi. Gamalı Haç insanlığın kullanmış olduğu en eski sembollerden biriydi. Dünyanın pekçok köşesinde bu sembole rastlanmıştı. Eski uygarlıkların en önemli sembollerinden biri olan Gamalı Haç’ı daha da ilginç yapan özellik, bunun bir Mu sembolü olmasıydı. Mu kültürüyle karşılaşan tüm eski uygarlıklar da, bu sembolü kullanmışlardı. Gamalı Haç, Mu kültüründen alınma Gamalı Haç, Mu tabletlerinde ilk bulunduğu şekle dayanıyordu. Bu sembol dünya üzerinde yüze yakın yerde bulunmuş ve Mu uygarlığı ile ilgili bilgi ve belgeleri ortaya çıkaran Niven ve Churchward’ın kayıtlarında da yer almıştı. Bu sembol Mu’nun gizli bilgilerinin en önemli sırlarından birini bünyesinde saklıyordu. Sembolün anlamı Eski Mısır ve Tibet’teki mabetlerde bulunan rahiplerce, büyük bir sır olarak saklanmış ve kimseye bu sırla ilgili bir açıklama yapılmamıştı. Bu sembolün sırrını sadece gizli eğitimden geçen rahipler bilmekteydi. Kökeni Mu’ya dayandığı için bu sembol iki yer altı uygarlığı olan Agarta ve Şambala’da bilinen ve kullanılan bir semboldü. Naziler’in bu sembolü ele geçirmeleri de Tibet’teki gizli çalışmalarına dayanmaktaydı. Şambala üyesi bazı rahiplerden öğrendikleri sırlar arasında bu sembol de bulunmaktaydı. Böylece sembol Şambala’nın karanlık güçlerine hizmet eden Naziler tarafından dejenere edilerek karanlık amaçları doğrultusunda bayraklaştırıldı. Hitler, kendi liderliğindeki dönemde ateş çağının yaşanacağına, buz ve soğuğun yenileceğine inanıyordu. İddialara göre, Rusya’daki buz çöllerine askerlerini yazlık elbiselerle göndermesi bu yüzdendi. Kafkasya’ya girdikten sonra yüksek rütbeli üç SS subayı, yüksek bir dağın zirvesine Gamalı Haçlı kara tarikat bayrağını dikti. Stalingrad yenilgisinden sonra Nazi söylevcisi Goobels haykırıyordu. “Anlamıyor musunuz? Evrensel anlayış yenildi, ruhsal güçler yeniliyor. Hüküm saati geliyor, tüm insanlar acı çekecekler ve çekmeliler.” Hitler ekliyordu: “ Yeterince kayıp verilmedi!” Hitler ve yandaşları korkuyorlardı. Karşıt güçler harekete geçmişti ve cezalandırılacaklardı. Son anda bile, Berlin düştüğünde, metroya sığınmış 300 bin Alman için Hitler çılgınca emir verdi: “Metroyu sular altında bırakın, herkes ölsün, bu bir ayindir ve kurban gerektirir, böylece yerdeki güçler yardımımıza koşacaktır.” Gerçekten çıldırmış mıydı yoksa öğretisini mi uyguluyordu? “Ya Masonlar, ya biz” Rausching’in kitabında Hitler ve arkadaşlarının kendilerine başka tarikatları rakip gördükleri açıkça ortaya konuyor ve son derece önemli ipuçları bulunuyor: “Düşmanlarımdan çok şey öğrendim. Katoliklerden, Marksistlerden veya masonlardan. Masonlar hakkında bir rapor hazırlattım. Simgeler, esrarlı törenler. Bu adamlarda tehlikeli olan tek şey, benim de kullandığım tarikat sırrı yöntemidir. Bir tür ruhani aristokrasi oluşturuyorlar. Hiyerarşik bir örgüt kuruyor ve simgeler kullanıyor ve ayrı ayrı ibadetler yapıyorlar yani zekayı yormadan. Alıştırarak simgelerin büyüsel etkilerini kullanıyorlar. İşte masonların en tehlikeli yönü budur. Dünyada bir kaç örgüte yer yoktur. Ya masonlar ya biz...” ‘Zaman Gezmenleri’ adlı kitapta da konuyla ilgili ilginç bazı ayrıntılar bulunuyor: “Bilimsel tüm yasalara karşı amansız bir savaş açan Nazi’lerin şefi Adolf Hitler bu gücü nereden bulmaktaydı? Yeni bir bilim ve hayat görüşünü on sene gibi kısa bir zaman sürecinde ortaya koyması imkansızdı. Adolf Hitler’in arkasındaki güç gizemli ve büyülü bir kimliğe sahipti. Bu gizli gücün ismi ‘Thule Örgütü’ idi. Bu örgütün en önemli ismi Karl Haushoffer adlı bilim adamıydı. 1923 sonbaharında Münih’te, şair Dietrich Eckardt ciğerleri iperit gazıyla kavrulmuş olarak öldü. Komaya girmeden önce, ‘İşte benim Hacer—i Esved’im’ dedi. Astronomik bilimin kurucularından Prof. Oberth’e miras bıraktığı siyah bir göktaşı önünde kendine özgü tapınarak dostu Houshoffer’e uzun bir el yazması postalamıştı. Ölüyordu ama içi rahattı. Thule örgütü yaşamaya devam edecekti; çok geçmeden hem dünyayı, hem de hayatı köklü şekilde değiştirecekti.” Thule’n son temsilcileri D. Eckardt’la aynı gizli örgütün üyesi olan mimar Alfred Rosenberg, 1920’lerde Hitler’i tanımışlar, üç yıl boyunca zorlu bir eğitime tabi tutmuşlardı. Adolf Hitler’e Doğu bilgisinin gizemlerini, gizli dilini ve konuşmayı öğreten Eckardt’tı. Öğretisini iki ayrı planda yürütmüştü; gizli öğreti ve propaganda planları. Eckardt, 1923 yılının temmuz ayında kurulan Hitler’in Nasyonel Sosyalist Partisi’nin yedi kurucu üyesinden biriydi. Kitaba göre Thule örgütünün ardında Cermen kökleri yatıyordu. Dünyanın gizli tarihinde kuzey kutup bölgesinde batmış bir ada olduğu rivayet ediliyordu. Kökleri Mu uygarlığına dayanıyordu. Öğretinin temel taşlarını “insan psikolojisinin bilinmeyen yanları” ve “zaman boyutları” oluşturmaktaydı. Eckardt ve dostları, Thule’un dünyadaki temsilcileriydi. Dünyanın kaderini değiştirip üstün bir ırk meydana getirerek, “üst zekalılarla” diyaloğa geçmeyi hedefliyorlardı. Thule’un temsilcileri Karl Haushoffer ve Dietrich Eckardt, medyum özelliğine sahip Adolf Hitler ve Rudolf Hess’i kendi amaçları için kullanmışlardı. 1926 yılında Berlin’de, Berlin ve Münih’e küçük bir Tibet kolonisi yerleşti. Ruslar Berlin’e girişleri sırasında cesetler arasında rütbesi olmayan bin kadar Tibet ölüm gönüllüsüne rastladı. Nazi hareketi başarıya ulaşır ulaşmaz Tibet’e heyetler gönderilmiş ve bu 1943’e kadar kesintisiz devam etmişti. Thule grubu üyeleri uzlaşmayı bozacak bir hata işleyecek olurlarsa intihar etmeye yemin etmişlerdi ve 14 Mart 1946’da Karl Haushoffer, karısı Martha’yı öldürüp, Japon usulü harakiri yaptı. Mezarına hiç bir anıt ya da haç dikilmedi. Oğlu, Hitler’e karşı düzenlenen süikaste karışanlardan biri olarak idam edildi. Ceketinin cebinde şiir şeklinde yazılmış olan şu yazı bulundu: “Babam kötülüğün sesini duymadı. Şeytanı dünyaya saldı.” Alıntı Yorum bağlantısı Diğer sitelerde paylaş More sharing options...
danny Yanıtlama zamanı: Ekim 8, 2007 Paylaş Yanıtlama zamanı: Ekim 8, 2007 lucın guzle bı yazı olmus elıne saglık Alıntı Yorum bağlantısı Diğer sitelerde paylaş More sharing options...
ermanakca Yanıtlama zamanı: Ocak 27, 2008 Paylaş Yanıtlama zamanı: Ocak 27, 2008 lucın thule örgütüyle ilgili bilgi arıyorum elinde bişeyler varsa görüşmek isterim paylaşımın için teşekkürler Alıntı Yorum bağlantısı Diğer sitelerde paylaş More sharing options...
nevermore Yanıtlama zamanı: Haziran 3, 2009 Paylaş Yanıtlama zamanı: Haziran 3, 2009 http://www.ufonet.be/UFOLAR/naziufo.jpg 7 haziran 1945 tarihli new york times gazetesindeki haber şöyleydi: "uçan daireler bir gizli silahtır. Almanlar tarafından üretilmiş ve ülkenin batı sınırında ortaya çıkmıştır. Amerikan hava kuvvetlerinin verdiği bilgiye göre , almanya göklerinde uçan gümüş balonlar görülmüştür.Hatta bunların bazıları neredeyse saydam yapıdadır." Haberi izleyen günlerde UFOların alman yapımı silahlar olduğu dedikodusu hızla yayıldı.Alman silah endüstrisinin bu garip nesneleri ürettiğine inanılıyordu.UFO gözlemleri hızla artarken,özellikle iskandinavya gökleri sık sık uçan gemiler tarafından ziyaret ediliyordu.İskandinavyada alman garnizonları kurulmuş ve bunlar savaşın sonuna kadar bölgede kalmışlardı.Bu dönemde "SS" ideolojisi, yapılan bilimsel araştırmalar doğrultusunda insanlığın yararına ve çok sayıda kişi tarafından kullanılabilecek yeni enerji kaynakları aramaya yönelikti.Araştırma birimleri U-13 ve E-4, bu yeni teknolojiyi mükemmel hale getirmek için çalışıyordu.Böylece Victor Schönberger 'in uçandaire taslakları ortaya çıktı.Cisimlere Haunebu-1 ve haunebu-2 isimleri verildi. Hazırlanan plan ve çizimlerin, ünlü temascı George Adamski'nin 1952 yılında resmini çektiği ufolarıyla inanılmaz bir benzerliğe sahipti... Almanlar 1941 ve 1942 yıllarında daire biçimli uçak üretimine çoktan girmişti bile.Ancak ilk denemelerde çok büyük yapım hataları ortaya çıktı. V-1, V-2, V-4 den sonra,1942 yılında mühendis Richard Miethe, italyan bilim adamı Giuseppe Bellonzo ile V-7 nin yeni modeli üzerinde çalışmaya başladı. Zaman geçerken Hitler'in de desteğini alan Miethe-bellonzo ekibi, Schriever-Habermohl ikilisiyle ortak araştırmaya girdiler.Böylece inanılmaz efsanevi V-7 ortaya çıktı ilk uçuş denemesi 20.813 metre, ikinci uçuşta ise 24.200 metreye kadar yükseldi. Diğer yandan Vril adıyla bilinen uçan diskler projeside devam ediyordu. Bu projenin mimarı Schumann grubuydu ve mucize yaratan silahlar konusunda uzmanlaşmış SS E-4 bölümünden destek alıyordu. Vril-1 serisinde tam17 cismin üretildiği biliniyor. Disklerin çapı 11.56 metre idi ve 2.900 kilometre saat hızına ulaşabiliyorlardı. garip bir biçimde Vril-1 ve Vril-9 un görünümleri, amerikalı astronot Edwin Aldrige'in ay yüzeyinde gördüğü nesnelere çok benziyordu!.. http://www.ufonet.be/UFOLAR/nazi-ufo_vril6.jpg Almanlar savaşın sonuna kadar silahlarını mükemmel hale getirmek için çalışmayı sürdürdüler. Yeni projelerine " ateş topu" adını wermişlerdi. Radyo dalgalarıyla yönlendirilen ateş toplarının tek amacı vardı: yok etmek!.. Düşman uçaklarından çıkan gazı buluyor ve radarlarını işlemez hale getiriyordu. Motorun yada elektrik sisteminin tümüyle çökmesini sağlayan ateş topları ürkütücüydü. Bu özellik, bazı UFO gözlemlerinde, UFO'nun yakın teması sırasında araba motorlarını durdurması , elektrik kesilmesi yada elektrikle çalışan cihazlardaki geçici bozulmayı akla getiriyor. O dönemde, bugün UFO adını verdiğimiz dairesel biçimli taşıt araçları inşaa edildi, kullanıldı we tanıklar tarafından sayısız gözlem yapıldı. Şimdi bu tanıklardan birini orjinal almanca metinden yapılan çeviriyle yeniden gözden geçirelim.Çok gizli askeri belge özelliği taşıyan gözlemde tanığın adı ve kimliği açıklanmamıştır: "Almanya'nın Bavyera bölgesindeydim.Cumartesi öğleden sonra, akşam olmak üzereydi. Karşı taraftan yüksekliği pek de fazla olmayan uçan bir cismin yaklaştığını gördüm.Çapı 8 ila 20 metre arasındaydı. Çevresine ıslık sesi yayıyordu ve cisim hafif bir titrreşim ile sarsılıyordu.Cismin alt kısmında üç yarım küre bir tanede mavi nokta vardı. Ortadaki gamalı haç resmi hemen dikkatimi çekti.Pencere benzer bir şey yoktu sadece delikler vardı. Bu ıssız mekanda ve çevrede artık çalışmayan eski fabrikalardan başka bina yoktu.Garip cisim alçaldı ve görebildiğim kadarıyla bir duvarın arkasında yere indi. Az sonra ortaya çıkan kamyon cisme yaklaştı ve uzaktan pek de seçemediğim şeyler olmaya başladı.Sadece insan formunda iki silüet görebildim. Biri uçan cismin alt tarafında diğeri ise üstündeydi.Uçan disk yüzeyi :-):-):-):-)l plakalarla kaplanmışa benziyordu. Hem alttaki üç küre hemde üst tarafta çıkış borusuna benzeyen bölümler dikkatimi çekti. Az sonra 'NSU 80 Solingen' plakalı bir araba geldi. Bunu yeşil bir volkswagen izledi.Gidip yakından bakmaya karar verdiğimde ise, uçan cisim çoktan ortadan kaybolmuştu.Yaptığım gözlemden bir hafta sonra, bu bölgede pek çok kişinin UFO gördüğüne dair raporlar verildi.Benimle aynı cismi yada benzerlerini görmüş olabileceklerini düşündüm.Benzincide çalışan bir adamla konuştuğumda onunda aynı cismi gördüğünü öğrendim." Çetin BAL: UFO teknolojisi konusunda çalışmalar yapan ''Nazi Almanyası'' görünmezlik teknolojisi, zamanda yolculuk ve boyut atlaması konularıylada yakından ilgilenmişlerdir.Hatta bu ve benzeri teknolojilerin araştırılması için Tibet ve Hindistan taraflarına VİMANA adı verilen, destanlarda adı geçen uçan araçların tarih öncesi kayıtlarının incelenmesi yönünde bir ekip gönderildiği speküle edilmektedir.Benim kanımca o dönemdeki NAZİ bilim adamları elektromanyetik gücün bir çok doğa üstü gibi görünen fenomenlere yol açabileceğini biliyorlardı.Ve bahsi geçen teknolojilerin elektromanyetizmin gizemli yapısı içinde çözülebileceğini her nasılsa bir şekilde biliyorlardı.Ve elektromanyetizmin prensiplerini kullanarak yerçekimine karşı gelebileceklerini düşünüyorlardı. -------------------- http://www.ufonet.be/UFOLAR/nazi-ufo_vril2.jpg Hitler OKÜLT bilimlerlede ilgileniyordu.Alman ırkının geçmişteki büyük bir uygarlığın (ATLANTİS'in) devamı olan üstün bir ırk olduğunu düşünüyordu.Adolf Hitler spiritüel (ruhsal) bilgilerle ve bu kanaldan yapılan dünya dışı bağlantılarla da ilgilenmekteydi.Her ne kadar da bilinen alışıldık tarih kayıtları içinde yer almasa da Hitler'in ufolar ile ilgili bir takım çalışmalar yaptığı ve hatta UFO'ları kullandığı doğrudur. İnanması hayli güç bir spekülasyona göre O zamanlar Adolf Hitler'in sağ kolu Genaral Himmler'e bu görev verilmişti. O da son derece negatif bir varlık olduğu için düşünce formu şeklinde negatif Orion'lu uzaylılardan yardım alarak çok gelişmemiş UFO araçları yaparak kullandıkları söylenebilir ama gelişmiş UFO'ları kullanmalarına ''Dünya Dışı Konfederasyon'' tarafından izin verilmemiştir... Eğer dünyaya koruyucular ve Satürn Konseyi tarafından karantina uygulanmamış ve özgür irade yasası olmasaydı, Hitler gelişmiş Ufo'ları devreye alacak ve tüm dünyayı 1 hafta içinde denetim altına alabilecekti... Almanya'da ortaya çıkan yeni tarihi kaynaklar Hitler'in savaşın son döneminde UFO'lara benzeyen uçaklar geliştirdiğini ortaya koydu. Alman belgeseline göre 1943 yılında Naziler Avrupa'da üstünlüğünü korumaya devam ediyordu. Ancak diğer bölgelerde orduları gerilemeye başlamıştı. Bunun üzerine Hitler çareyi Pseudonym 7 adı verdiği kanatsız uçaklar üretmekte buldu. Andreas Epp adlı bir mühendisten çalınan planlarla hazırlanan prototip uçaklar, radarlara yakalanmıyor ve kendi çevrelerinde dönerek hareket ediyordu. Hazırlanan 15 prototip uçağın görünüşü UFO'lara benziyordu. Mussolini'ye tanıttı Hitler test uçuşları başarıyla sonuçlanınca bunları dostu İtalya lideri Mussolini'ye de tanıttı. Mussolini'nin silah danışmanlarından Luigi Romersa (84) Almanlar'ın UFO'sunu "Yuvarlaktı, ortasında çevresi tamamen camla kaplı bir kokpiti, kenarında jet motorları vardı" diyerek tarif ediyor. Fabrika hataları nedeniyle uçaklar üretilemedi. Savaşın son aylarında da Prag'da Skoda fabrikası ile beraber çizimleri ve prototipleri de yok edildi. ADOLF HİTLER, EMELLERİNE ULAŞABİLMEK İÇİN BİLİMİN EN UÇ SINIRLARINA GİTMEYİ DE İHMAL ETMEDİ. KUSURSUZ IRK İÇİN GENLERLE OYNADI, DÜNYAYI FETHETMEK İÇİN UFO İMAL ETTİRDİ.” Haziran 1937”de, Hitler ve Goering”inde aralarında bulunduğu Nazi ordusunun başta gelenleri, birliklerinden özel olarak seçilmiş kuvvetleri ülke dışına yolladılar. Bu birliklerin görevi, uzay ve uzaylılarla ilgili bilgi toplamaktı. Araştırmalar sırasında Türkiye sınırları içinde Nuh”un Gemisinin bulunduğu farz edilen Ağrı Dağı”nda bazı hikayeler dinlediler. Bu hikayelere göre 200 nesil önce, gökyüzünden büyük ve de çok gürültülü bir ev yeryüzünüze indi. Ev olarak adlandırılan uçan nesnenin çıkardığı gürültü, köyde bulunan herkes tarafından duyulmuştu. Daha sonraları köy halkından biri; bu nesneyle karşılaşmış. İçinden çıkan insana benzeyen varlıklar adamı selamlamış. Adama gemiye gelmesini söylemiş. Adam köylülere geminin dışının dokunulmayacak kadar sıcak ve parlak olduğunu, ayrıca içeri girdikten sonrada geminin havalanıp bir kuş gibi uçtuğunu, adamların içeri girdikten sonra taştan yapılmış şapkalarını çıkarıp onunla konuştuğunu anlatmış. Resimlerin çekildiği tarih: 1944 Anlatılan hikaye Almanya”ya bildirildi. Bir ay sonra aynı bölgeye iki birlik daha gönderildi. Birinci grupta, Hitlerin ünlü kimyasal ölüm silahlarını üreten bilim adamları vardı. Bu grup, bahsedilen evi bulmak üzere görevlendirilmişti. Bilim adamları, o günün bütün teknolojisini kullanarak bahsedilen evi aramaya başladılar. Sonunda da bu amaçlarına ulaştılar. Bir dağın tepesindeki mağaranın içinde bu gemiyi buldular. UFO, 25 metre genişliğinde ve 8 metre yüksekliğindeydi. Dünyada bulunmayan katı bir maddeden yapılmıştı. Bilim adamları gemiyi çalıştırmayı denediyse de başarılı olamadı. -------------------- http://www.ufonet.be/UFOLAR/nazi-ufo_07478c90.gif Aralık 1938 yılında, bulunan UFO, büyük bir gizlilik içinde Almanya”ya getirildi. UFO araştırması için Almanya”da ki en ünlü bilim adamları Münih’in kuzeyinde kurulan bölgeleye getirildiler. Araştırma laboratuarı, başka kuvvetler tarafından fark edilmemesi için eski tuz madenlerinin bulunduğu bir bölgeye konuşlandırıldı. Fakat bu bölgenin Amerika Birleşik Devletleri ajanları tarafından fark edilmesi uzun sürmedi. Nazi bilim adamları ise, UFO ve bileşenleri hakkında birçok bilgiye sahip olmuşlardı. Temmuz 1941”de, Amerika Birleşik Devletleri, Oz kod adını verdikleri bir ajanını bu laboratuara sokmayı başardı. Oz, buranın resimlerini çekmiş, burası hakkında birçok belge almıştı. Fakat bunların Amerika”ya gönderilmesi sırasında, Almanya”da ki Nazi hazinesini toplayan Rus birlikleri tarafından bu belgelere ve resimlere el konulmuştu. Büyük bir Rus birliği bu topraklara gönderilmiş, ondan sonraki zamanlarda da ne bu kurulan UFO üssünden ve ne de belgelerden hiçbiri bulunamamış. Nazilerle UFO’ların yakınlığı hakkında birçok belge ve söylenti mevcut. II.Dünya Savaşı”nda Nazi”lerin bu UFO’ları kullandığı söylentisi var.Gerçekten bu teknoloji savaşta kullanılabilmişmiydi? Yada buna fırsat oldumu? Bunu kimse bilmiyor ama bir gerçek varki oda ortalığın bunca dumana boğulduğu bir yerde mutlaka bir gerçek payı olmalı..! http://www.ufonet.be/UFOLAR/nazi-ufo_vril1pi0.jpg http://www.ufonet.be/UFOLAR/nazi-ufo_haunebu2-1.gif THULE örgütü -Nazi ideolojisi ve Gizli zaman yolculuğu deneyleri Çetin BAL: Aşağıda bahsi geçen Thule örgütüne dair resmi tarih kayıtlar içinde yer almayan ve sadece bir takım söylentilerden ibaret olan ilginç bazı bilgileri siz okurlarımın dikkatine sunmam gerektiğini düşündüm.Çünkü en az bir çok gizemli olay kadar Thlu örgütü ve Nazi teknolojisi ve Nazilerin ilginç araştırmacı yanları ve Nazi bilim adamlarının ilgi alanları hep bir sis perdesi altında kalmış ve bu noktada bir çok spekülasyon üretilmiştir.Bu spekülasyonlar NAZİ lerin Atom bombası yapma girişimlerinden, yerçekime karşı gelen uçan disk teknolojilerine ve zaman yolculuğu araştırmalarına kadar bir çok konuyu kapsamaktadır.Bunlar ne kadar gerçek yada ne kadarı doğru bunu bilmek yada bu konuda net bir fikir beyan etmek oldukça güç ve hemen hemen imkansızdır.Resmi ve bilimsel anlamda tarihe baktığımızda tüm bunlar bir deli saçmasıdır.Ama ben Modern bilimin gelişen serüveni içinde bu NAZİler ve zaman yolculuğu hikayesini en tutarlı konsept içinde kalmaya çalışarak ve en uçlarda gezerek toplamaya çalıştım.Sonuç olarak sizler için biraz fantastik/ bilimkugusal gelebilecek aşağıdaki kısa makaleyi oluşturdum. Bizim söz konusu edeceğimiz Thule ise, bir ezoterik öğreti ve örgüt... Şurası hiç de ilginç değildir ki, Thule Örgütünün sembolü, çift boynuzlu Viking miğferidir. Söylemsel kökleri, kayıp kıta Mu'ya dayanan bu öğretinin temel konusu, insan psikolojisinin derinlikleri ve zamandır.Kimileri bu çift boynuzlu migferin bir wormhole tünelini simgelediğini düşünmektedir. (...Yanınızdakilerle birlikte bir zamandan başka bir zamana sıçrayabilmektesiniz! Bu yanınızdaki, bir çakmak da bir uçak da bir uzay gemisi de bir fabrika da olabilir!) Thule örgütü'nün amaçlarına gelince ; bunlar özetle : · Zamanda gidip gelen üstün yaratıklarla ilişkiye geçmek, · Üstün bir Âri ırk oluşturmak : (Bunun için de saf bir Cermen ırkı oluşturup pan-Cermenik bir Alman Imparatorluğu'nu kurmak ve bu imparatorluğu Âri ırkın oluşturulmasında kullanmak) ve bu arada, · Hıristiyanlık öncesi antik Alman kültürünün yeniden uyandırmak, · Böylece dünyanın yazgısını değiştirmek ve · Mu uygarlığına ulaşmaktı. Gizlici örgüt ve öğreti olarak Thule'un felsefesine gelince; Bunu Eckart, şöyle açıklıyordu: "Tule'un tüm sırları, eski bir kayıp uygarlığa dayanır. İnsanoğlu ile dış zekalar arasında bazı varlıklar, bu sırlara erenlere büyük bir güç kaynağı oluşturmaktadır. İşte bu güçtür ki, Almanya'yı dünyaya egemen kılacaktır". Bu sözler, Nazizmin de temelini oluşturuyordu. Dikkat edilirse bu sıralamada adı geçen öğreti ve örgütlerin, aslında yeterince heterojen bir kök ve geçmişe sahip olmadıkları görülür. Üyelerin çoğunluğunun Hristiyan görünmelerine karşın, Thule için bu bile gerek ve yeter bir koşul değildir. Açıkçası, Thule'un üye ve öğreti olarak içeriğini netleştirmek oldukça zordur. Bu içerik içinde Pagan, Cermen, Gnostik, Kabalacı yani yahudi mistizmi, Âri ırk ve bolca Katolik unsurlar vardı. Yani, Thule'un oluşumu tek tip ve homojen değildi. Bir kök Tötonlara giderken öbürü Cermenlere, bir başkası Mu'ya, bir başkası Hint ve Tibet Aryenlerine, bir başkası Tapınakçılara, bir başkası ise, doğrudan Masonlara gidiyordu. Saydığım ve saymadığım bir çok öğe ve etken, kolayca Thule'da bir araya gelebiliyorlardı ; çünkü ortak ve temel bir konu vardı: Zaman gezmenliği! 19. yüzyılın başında, Almanya'da aşırı sağ eğilimleri ve birbirleriyle de yakın ilişkileri olan Tapınakçılığa bağlı üç örgüt kurulmuştu: Armanenschafft, Ordo Templi Orientis ve Ordo Novi Templi. Her üçü de Tapınakçıydı.Bu üç örgütün en önemli işlerinden biri, Germenorden (Alman Tarikatı) adlı örgütün kurulmasına katkıda bulunmalarıydı. Bu Alman Tarikatı 1912'de kuruldu ve Âri ırkın varlığına ve üstünlüğüne inanıyordu. -------------------- http://www.ufonet.be/UFOLAR/nazi-ufo_uf228321145028011RFZ1.jpg 1. Dünya Savaşı sırasında ateşli Alman milliyetçilerini organize etmişti. Onu önemli kılan asıl şey ise, Tuhule örgütünün oluşmasına önayak olmasıydı. Thule Derneği ya da Almanca adıyla "Thule Gesselschaft". Thule Derneği’nin kurucusu "Baron Rudolf von Sebottendorff"tur. Diğer adı, Rudolf Glauer.Yüksek öğrenimini yarım bırakıp, gemilerde üç yıl elektrikçi olarak çalıştı. Böylece bir çok yer gezmiş oldu. Uzak Doğuya, ezoterik öğreti ve gruplara da ilgisi bu sayede oluştu. Bu gezileri sırasında simya, astroloji ve Kabala üzerinde çalışmış, Gül-Haç felsefesi üzerinde de uzun araştırmalar yapmıştı. Türkiye'de onu "Gizli Müslüman Baron" olarak biliyorlardı. Sufizmi ayrıntılı biçimde biliyordu. Birçok tarikatla ilişkisi vardı. Güçlü bir Mason kariyerine sahip olarak özellikle, Bektaşilikle ilgilenmişti. Rudolf Hess: Bu topluluğa ilk katılanlardan biri kimdi dersiniz? Rudolf Hess; Hitler'in kötü yoldaşı! Antisemitik düşünceleriyle ünlü, "Oyuk Dünya Kuramı"nın babası, Aryan ırkının varlığına ve üstünlüğüne inanan, ezoterik ve inisiyatik tarikatlarla bağlantılı bir bilim adamıdır. Barış görüşmeleri için İngiltere’ye gönderildi ama orada tutuklandı. Spandau cezaevinde ömür boyu hapse mahkum edildi. Haushoffer: Thule’un en önemli ve etkili üyelerinden biri. 1869 doğumlu. Bir bilim adamı, Münih üniversitesinde profesör. Profesör ve general. Hitlerle onu tanıştıran Rudolf Hess'ti. Kavgam'ı Hess ve Haushoffer yazdırmıştı Hitler'e. Nazi Partisi için Gamalı Haçı seçen de oydu. Deitrich Eckart'tan sonra Hitleri en çok etkileyen ikinci insandı. 1934'de genç bir general ve çok güvenilir bir kâhindi. Düşmanın saldıracağı yeri, saati ve mermilerin düşeceği yerleri söylüyordu. Hitlere de Parise ne zaman gireceğini, nerede ne kadar dirençle karşılaşabileceğini söylemişti. Rooswelt'in ölüm tarihini de doğru olarak vermişti. Uzak doğuda uzun yıllar resmi görevde bulundu. Japonca biliyordu. Ona göre Alman ırkının kökleri Orta Asya'da idi. Aslında o da bir Gurdjief öğrencisiydi. İkisi de Tibet Locası'na üyeydiler ve bu Tibet Loca'sının dünyanın altında yaşayan ve insandan daha üstün bir tür ile ilişkisinin olduğuna inanıyorlardı. Hitler, Himmler, Goring, fizikçi Morell de aynı locanın üyeleri idiler. Thule derneğinin özünü şöyle açıklıyordu: Thule'un tüm sırları eski kayıp bir uygarlığa dayanmaktadır. İnsanoğlu ile dış zekaların arasında bulunan bazı aracı varlıklar bu sırlara erenlere büyük bir güç kaynağı oluşturmaktadırlar. Bu güç Almanya'yı bütün dünyaya egemen kılacaktır. Yine bu güç ve bu gücün kaynağı, geleceğin üstün insanının ortaya çıkması için imkan sağlarken, insan türünün de değişimine yol açacaktır. İşte bu ifadeler özet olarak Thule’un da Nazizmin de temelini oluşturmaktadır. http://www.ufonet.be/UFOLAR/nazi-ufo_vril-1.jpg -------------------- Yaşlı bir okültist kadının kendisine yıllar önce anlattığı "Almanya'yı kurtaracak Mesih" prototipini Hitler'de görmüştü. Bu nedenle bu genç adamın elinden tuttu, onu Thule'nin zengin ve etkili üyeleri ile tanıştırdı. 1923 yılında kurulan Milliyetçi Sosyalist Parti’nin yedi kurucu üyesinden biriydi. Aynı yıl öldüğünde, elindeki tüm bilgi birikimini Karl Haushofer’e bırakmıştı. Vasiyetinde ise, şöyle diyordu: Hitler’i izleyiniz. Dans edecektir; ancak müziği ben yazdım. Onlarla temasa geçmesi için gerekli araçları kendisine verdik. Bana da sakın acımayın. Tarihi herhangi bir Alman’dan daha fazla etkilemiş olacağım. Eckart ve Rosenberg 1920'de Hitler’le tanıştılar ve onu üç yıl sıkı bir eğitimden geçirdiler. Hitler’e doğu ezoterizmini, gizli dilini ve bu dille konuşmayı öğreten Eckart'tı. Öğretisini iki bölümde Hitlere aktarmıştı : Gizli öğreti ve propaganda. Bu da gösteriyor ki, Hitler üzerinde birinci derecede etkili olan bir isimdir. 1923'de Nazi partisi kurulduğunda Kurucu yedi üyeden biriydi. Hiç kuşkusuz, Hitler’in ve Nazi Partisinin Thule’un bir ürünü olduğu söylenebilir. Onun da Thule’a derin ilgi duyduğu, onayladığı, çalışmalarını yakından izlediği, zaman zaman derneği ziyaret ettiği doğrudur. Hiç kuşkusuz, onun akıl hocaları ve yaratıcıları oradaydı. Hitler’i tetikleyen, eğiten, ideolojisini, düşünce yapısını veren, hedeflerini belirleyen onlardı. Eckart başta olmak üzere Alfred Rosenberg ve Karl Haushofer Hitlere çok zaman ayırmışlar, ilgi göstermişler ve onu eğiterek hazırlamışlardı. Özelikle Eckart, Hitler’e mistik doğunun gizemlerini öğretmiş ve Thule’un temel değer ve öğretisini benimsetmişti. Thule’de Güneş, Aryanların kutsal sembolü olarak bilinirdi. Bir Tibet söylencesine göre, üç-dört bin yıl önce, Orta Asya’da, Gobi’de çok büyük bir uygarlık vardı. Bu uygarlık yıkıldı ve Gobi de bir çöle dönüştü. Buradan canını kurtarabilenler, Kuzey Avrupa’ya ve Kafkasya’ya göç ettiler. Thule Örgütü’nün ermişleri, bu Gobi göçmenlerinin, insanlığın temel ırkını (Âri soyunu) oluşturduğuna inanıyorlardı. Bu yüzden General Haushofer, kaynaklara dönmeyi istiyor, bunun için de Doğu Avrupa’yı, Türkistan’ı, Pamir’i, Gobi’yi ve Tibet’i ele geçirmeyi planlıyordu. Ona göre, bu bölgeleri ele geçiren, Dünya’ya egemen olacaktı. Hiç kuşkusuz, Hitler'i siyasete sokan, yükselten ve ona mali destek bulan da Gamalı haçı Nazi bayrağı yapan da Thule idi. Tuhule, temelinde, o bir tür Zaman Gezmenleri Derneği idi! Hitler’i seçmesinin temel nedeni, Hitler’in bir çok özelliklerinin yanısıra onun zaman gezmenliğine duyduğu ilgi idi. Bu durum Hitler’de Thule’a karşı direnilemez bir çekim oluşturuyordu. Ayrıca Hitler sıkı bir ezoterikçi idi. Öne çıkmağa, kahraman olmağa meraklıydı ve tipik bir medyumdu! Onun bu özellikleri de Thule’un ona çekilmesini sağlıyordu. Şimdi Hitler’in biraz da medyumsal-parapsişik yönünden söz edelim: Zaten tamamı kırklara karışmış bir kasabada doğmuştu. O kasabada ruhlardan, medyumlardan geçilmiyordu! Kendisinin de medyumik yeteneği vardı. Bir çok vizyonlar gördüğü, bir çok bilgiler ifade ettiği bilinmektedir. Hitler' in çevresindekilerin görmediği fakat kendisinin gördüğü, bir çok varlıktan söz ettiği kayıtlara geçirilmiştir. Hatta bu yüzden şizofren olduğundan bile kuşkulanılmıştır. Onun hitabeti ve kitleleri etkilemesi de bir çok kişilerce parapsişik bir yetenek olarak algılanır. Keza yakın çevresi Hitler'in geceleri ''Büyük Ruh'' isimini verdiği bir bedensiz varlıktan geleceğe dair bilgi aldığı söylenir. Bu bilgilerden sonra büyü, mitler, Büyük Ruh, Mu, Tuhule, zaman gezmenliği, Şamballa derken, Hitler’in nasıl bir zihinsel karmaşaya sürüklendiğini açıkça görüyoruz. Hess, Oyuk Evren kuramı yanında bir de buzul kozmozdan ve bir Buz Çağı'ndan söz ediyordu. Hitler kendi döneminde bu buz çağının ateş çağına dönüşeceğine inanmıştı. Üstelik bu çağı başlatmak için de kendisi seçilmişti! Rusya buzuluna orduyu yazlık elbiseyle göndermesinin nedeni buydu! Hep bunlar, kara büyünün, Şamballa’nın, Büyük Ruh’un (aslında Einstein'lada bağlantılı olduğu düşünülen bir zaman yolculuğu grubuyla gelen, zaman Volf Messing'in telepati gücünün) marifetiydi. Böylece süreç tapınakçılardan başlıyor, Masonlara bulaşıyor Germonerden’i (Alman Tarikatını) doğuruyor ve o da Thule’un doğuşunu hazırlıyordu. Sonra Thule örgütü kendi etkisi altında zaman gezmenliği uğruna Hitler’i ve Nazi Partisini yaratıyor. Âri Irk’la dünyanın kurtuluşu ve zaman gezmenliği uğruna Naziler, Doğu gizliciliğine bulaşıyor ve sonunda II. Dünya Savaşı ortaya çıkıyordu. Bir çok başka amaç ve ideallerle kuşatılmasına ya da zenginleştirilmesine karşın Thule’nin merkezî konusu yine de Zaman'dı ve bu durum Hitler’in onlarla daima ilişkide olması için için yeterliydi. Hitler’in eski uygarlıklara, mitolojilere olan ilgisi de Thule ile örtüşüyordu. Doğa yasalarının üstüne çıkmak istemesi ve bu yüzden büyü ile ilgilenmesi de öyle. Bir farkla ki, Thule ileri gelenlerinin hiç biri kendini böyle ortaya atmamasına karşın Hitler, güç ve imperium uğruna kırklara karıştığına ve seçilmiş olduğuna inanıyor ve dünya egemenliği fikrine lâpinler gibi atlıyor ve öne çıkıyordu. http://www.ufonet.be/UFOLAR/nazi-ufo_I_Haunebu2-07.jpg Alıntı Yorum bağlantısı Diğer sitelerde paylaş More sharing options...
nevermore Yanıtlama zamanı: Haziran 3, 2009 Paylaş Yanıtlama zamanı: Haziran 3, 2009 HİTLER NAZİLER VE SEKÜLERİZM Peki din ve dindarlık bakımından Hitler’in durumu neydi? O, sağın neresine düşmekteydi? Düz tarih bile, Hitler ve Naziler konusunda, din söz konusu olduğunda, bir garipliğin olduğunun farkındadır. Ortaya konan fotoğraflarda bir tuhaflık vardır gerçekten de... Marksizmle silahlı mücadele, yoğun bir Yahudi katliamı ve kiliseye çok soğuk bir yüz. Sağın da solun da neresine düştüğü belirsiz bir kimlik bu. Bence güce soyunmuş bir ezoterizmin tipik örneği. Tapınakçıların da soğuk ve din dışı bulunmalarının nedeni sanırım buradadır. Ne ki, sonuçta Hitler de tüm güce soyunan ezoterik öğreti yandaşları gibi, sekülerliğini korumaktadır. Güç isteğinin girdiği yürekte Tanrı yada evrensel sevgi barınamamaktadır. Açık olan budur. Tanrının (evrensel birliğin) çıktığı gönle de genellikle güç isteği egemen olmakta ve bu da eski mısır'ın Tanrı-Kral misyonuna giden yolun kapısını aralamaktadır.Bu ne tapınakçıların ne başka misyonsal eğilimlerin ne de Nazilerin sorunudur... Sekülerleşmenin gerçek kaynağı, ırkçılık değil, güç isteğidir ve bu güç isteği, zamanımızdaki bazı gizlici örgüt ve öğreti yandaşlarını bugün, dünya imparatorluğuna soyunma noktasına getirmiştir. Oysaki demaokratik, katılımcı,daha hoşgörülü ve sevgi dolu bir dünya gerçeği için daha uzun ömürlü bir insan uygarlığı için çoğulcu bir yönetim söz konusu olmalıdır. Bu anlamda Devletlerin kendi aralarında savaş kararı alamadıklarını, savaş kararını almada kapitalist dünyada sömürü üzerine dayanan kar ve çıkar hesaplarının tehlikeye girdiği bu güç efendilerinin yani uluslararası büyük finans şirketlerinin bunda etkili olduğunu belirtmek gerekir. Demek ki, sanayileşmenin gündeme geldiği bu dünya arenasında savaş çıkaranlar, terörizmi bir şekilde destekleyenler işte bu güç efendileridir. Rasyonel değil de güdüsel güç isteğinin sonuçları daima savaştır. Bunun artık görülmesi gerekir.Birey bu noktada kendi çıkarlarını toplumun çıkarlarının önüne almaktadır. Gamalı Haç'ın NSDAP'a Thule Örgütü tarafından yerleştirildiği doğrudur. Ama aslında o, arşetipik bir şeydir. Onda paganik kökler de bulmak olanaklıdır, ama paganlığa mal etmek de yanlıştır. O, yalnızca Kabalacılığın tekelinde de değildir. Onun umulmadık kadar gerilere giden bir tarihi olduğu doğrudur. Söylentiye göre, Thule bu sembolü Mu uygarlığından alıp Nazi Partisi’ne amblem yapmış. Mu tabletlerinde gerçekten de bu sembol vardı ve Mu'ya özgü gizli bilgiler içeren çok önemli bir semboldü. Bu sır, çok sıkı eğitimden geçmiş, eski Mısır ve Tibet rahiplerince de biliniyordu ve onlar tarafından korunuyordu. Bu sembol bir de iki yeraltı uygarlığı olan Şamballa ve Agartha'da kullanılıyordu. Nazilerin önde gelenleri de (yedi kurucu üye) bu sırrı öğrenmişlerdi ve bu bilgi de doğal olarak Tibet'le olan ilişkileri sayesinde ele geçirilmişti. Onların gamalı haç hakkında edindikleri bilgi Şamballa'dan geliyordu ve Şamballa pek de hırlı bir uygarlık ve güç olarak bilinmiyordu. Temeli şer ve karanlıktı. Bu da bize Hitler'in haklı olarak, nereye yakalandığı ve nereye hizmet ettiği hakkında bir fikir vermektedir. Gamalı Haç'ın, Thule'nin Tapınakçı kökenine uygun olduğu da doğrudur ama bu sembol Tapınakçıların da tekelinde değildir. Ona eski Hint mandalalarında da Cengiz Han'ın yüzüğünde de rastlıyoruz! Öbür taraftan, Kabalistik ve Masonik kaynaklarda, Siyon yıldızı ile iç içe kullanıldığı da doğrudur. Haushoffer'ın Hindistandaki çalışmaları sırasında bu sembolü görüp etkilenerek aldığı ve Nazi bayrağı yaptığı da söyleniyor. Aslında Gamalı Haç şekil olarak başka bir şeymiş de o şekli ters çevirerek Gamalı Haç yapmış. Hah! İşte burası ilginçtir. Ters çevirdiği orijinal örnek acaba neydi dersiniz? UZAK DOĞU BAĞLANTILARI Thule ve onun bir uzantısı olan Nazi Partisi, aktüel ve siyasi alanda dünyayı ateşe vermişti ama bunlar başında da sonunda da ezoterik içerikli ve nitelikliydiler. Hess Oyuk Dünya kuramı geliştirmişti. 1930'larda tümüyle Atlantis gibi kayıp kıta ve toplumları araştırmaya adanmış dergiler çıkıyordu. Otto Rahn 1938'de Güney Fransa'da "Kutsal Kâse"yi aramaya girişmişti. Bu kâse son yemekte kullanılan şarap kabıydı ama olağanüstü bir sırrı da beraberinde taşıyordu. Ahit Sandığı gibi bir güç yaydığına inanılıyordu. Thule'un Tibetli rahiplerle de ilişkileri vardı ve Dalai Lama ile iyi ilişkileri olmuştu. Bu uzak doğu ilişkilerinin temelindeki nedenler; · Âri ırk · Ezoterizm ve · Zaman gezmenliği idi. Thule de Nazi ileri gelenleri de tarih öncesi Ariyan ırkının Hindistan ve Tibet'te hâlâ var olduğuna inanıyorlardı. Önce Cermen ırkını saflaştırıp, bu ırkı Âri ırkın ortaya çıkması için hizmete koşacaklardı. Yani doğu ezoterizmini tanımak, oraya bağlanmak ve orayla ilişkide olmak zorundaydılar. İşte o nedenle,Thule Örgütü 1943 yılına kadar Tibet'le yakın ilişkisini sürdürmüş, birbirlerine karşılıklı heyetler göndermişlerdir. Bu ilişki çok derin, anlamlı ve yoğundu; çünkü temelinde Âri ırk, uçandaireler ve zaman gezmenliği vardı! Bu Thule’yi de Hitleri de çok yakından ilgilendiriyordu. Bu ilişki konusunda ümitlenip heyecanlanmamaları olanaklı değildi. Çünkü uzak doğu yalnızca ezoterizm yönünden değil, uçandaireler ve zaman gezmenliği bakımından da görmezden gelinemez bir kaynaktı. Hint-Tibet mitlerinde, zaman yolculuğu yapan Dhurakhapalama, Vaidor; UFO benzeri uçan disklere de Vimana denilmekteydi. Hint mitlerinde, Vaidor’ların, Turan Dağı’nda olduğu; Vimana’ların ise, Tor Dağı’ında bulunduğu, daha doğrusu inip, kalktıkları yazılıydı. Hatta, Çinliler’in, Fransızlar’ın (Kont Sédir) ve Ruslar’ın (Çar Nikola) büyük paralar harcayarak kurdukları ekiplerle Dhurakhapalam’ı arattırdıkları söylenir. General Haushofer da Tibet’te bu konuda araştırmalar yapmıştı. Onu Gurdjief bulmuştu ve Kamensky diye birini iki yıl ileri yani zamanda iki yıl geleceğe göndermişti. Şu da var, Thule ve Nazi partisinin bu uzakdoğu ilişkisi pek tekin bir şey değildi ve Hitler’e de Almanlara da pahalıya patladı. Çünkü birçok araştırmacı, Nazilerin, aslında çok daha karanlık bir örgütün görünen yüzü olduğuna inanmıştır. Bunun için nedenler yok da değildir. Çünkü bir çok toplantıda, Nazi Partisi'nin ileri gelenlerinin yanında doğulu, şeytani, ucube tipler görülmüştür. Bunların Nazilerin iplerini ellerinde tutan Tibetli rahipler olduğuna inanılıyordu. 1840'larda Almanya'da "Agarta"dan söz ediliyordu. Bu söylenceye göre, yer altında bir krallık vardı. Buranın kralı, dünyadaki birçok kralı denetiminde tutuyordu. O, dünyanın efendisiydi ve çok yakında da Dünya krallığını gerçekleştirecekti. Yaygın kanıya göre, büyük bir olasılıkla Hitler onun bir numaralı adamıydı. Doğrusu Hitler de buna hiç hayır diyecek gibi görünmüyordu; çünkü elinde Amerika'nın bile işgali ile ilgili planlar vardı. İtalyanlar Afrika'yı, Japonlar Asya'yı yöneteceklerdi. 1926'da Berlin ve Münih'e küçük bir Hintli kolonisi yerleştirilmişti. Ruslar Berlin'e girdiklerinde ölüler arasında bin kadar alman üniformalı ama kimlikleri olmayan Tibetlili ile karşılaşmışlardı. Nazilerin "Odessa" adlı bilim örgütünde, üst rütbeli Tibetliler de bulunuyordu. Thule'nin, Tibet kökenli "Yeşil Ejjder" örgütü ile de bağlantıları bilinmektedir. II. Dünya Savaşı'nın sonunda yıkılan Nazi karargahında 12 Tibetli rahibin ne işi vardı? Önceleri buna bir anlam verilmemişti. Çünkü eylem zamanıydı; kimsenin soru soracak yorum yapacak durumu yoktu. THULE örgütünün temel amacı zamanı saptırıp gelecekteki dünyada NAZİ egemenliğini sağlamaktı.Thule Örgütü’nün Hitler tarafından Nazi’leştirilmesinden sonra, Nazi’lerin, zaman yolculuğu teknolojisini siyasi amaçlarla kullanmak istemişlerdir. Örneğin satır aralarında, zaman gezmenliğinin fazla uzak olmayan bir zamanda başlayacağı... Bunun için ışık quantlarının bulunması daha doğrusu anlaşılması gerektiği, bu konuda her şeyin Thule’un yapacağı deneylere bağlı olduğu filan... gibi ilginç bilgilerin varlığındanda bahsedilmektedir.Bu ne demek? Thule’un var ve devam ettiği demek. Zaman üzerine deneyler yaptığı demek!.Thulu örgütüne dahil olan bilim adamları magnetizmal alanlar içinde cisimleri geçmişe ve geleceğe doğru yürütebileceklerini düşünüyor ve iç içe dünyalar ve boyutlar gerçeğinden söz ediyorlardı. Kitap kurdu olan çok yönlü araştırmacılar NAZİ bilim adamlarının bu konudaki çalışmalarının Amerika'daki Philadelphia deneyine, Montauk projesine ve ordan da 51.inci UFO araştırma üssüne doğru uzanan ilginç bir bağlantı ağını içerdiğini sezecektirler.Belki bu bağlantı doğrudan planlı bir bağlantı değil ama sonuçta bir şekilde bu bilgiler bir yerlerde kesişiyor. kaynak Alıntı Yorum bağlantısı Diğer sitelerde paylaş More sharing options...
saiek Yanıtlama zamanı: Haziran 12, 2009 Paylaş Yanıtlama zamanı: Haziran 12, 2009 İkinci Dünya savaşı gizemlerin de savaşıdır.Birçok keşfin doğumu bu savaşa rastlar ancak bir çok yalan da bu ve bundan sonraki soğuk savaşata ortaya çıkar.Naziler o teknolojiye sahip olsa savaşı kaybetmezdi diye düşünüyorum.Bazı hayvanlar doğada kendilerini üstün göstermek için kabarır veya şişerler bazı devletlerde bunu bazen yaparlar.Hikaye güzel insan doğru olmasınıda arzu ediyor hani en azından bazı devletler tek başına meydanı boş bulmazlardı. aynen katılıorm bu teknoloji almanlarda olsaydı eğer savaşı kaybetmezlerdi ki ufo ların yaptığı şeyler doğrultusunda böyle ama bu reich lerin ufoları abartılıosa eğer bu olabilir belki o kadar güçlü birşey deildir bu reichlerin ufo ları sadece ay a çıkabilecek güçtedir ve silah olarak kullanılmamış olabilir. Alıntı Yorum bağlantısı Diğer sitelerde paylaş More sharing options...
Önerilen Mesajlar
Sohbete katıl
Şimdi mesaj yollayabilir ve daha sonra kayıt olabilirsiniz. Hesabınız varsa, şimdi giriş yaparak hesabınızla gönderebilirsiniz.