Jump to content

Magdalalı(Mecdelli) Meryem Kimdir?


nevermore

Önerilen Mesajlar

http://canerfidaner.files.wordpress.com/2010/08/1orthodoxicon.jpg?w=222&h=300

 

945 yılında Mısır’ın Nag Hammadi kentinde kayalıklar arasında ortaya çıkarılan Nag Hammadi belgeleri diye adlandırılan kutsal el yazmalarıyla Hıristiyanlık áleminde büyük bir tartışma başlamasına neden olmuştu. Belgeler, havarilerden birinin ‘Magdalalı Meryem’ diye anılan bir fahişe olduğunu, Magdalalı ile Hz İsa ‘nın evlendiğini, bu evlilikten bir çocuklarının dünyaya geldiğini tartışmaya açıyordu. İşte Dan Brown’ın kitabıyla gündeme gelen bu gibi tartışmalara ve sorulara Hıristiyan teologların yanıtları.

 

 

MISIR çöllerinde Nag Hammadi kayalıklarında kardeşiyle gübre arayan Muhammed Ali, kazmasını vurduğunda tüm Hıristiyan dünyasını dalgalandıracak bir keşfin arifesinde olduğunu bilmiyordu. Takvimler 1945 yılının aralık ayını gösteriyordu. Muhammed Ali ve kardeşi, toprağı kazmaya başladıklarında bir metre boyunda bir toprak çömlek buldular. Muhammed Ali’nin batıl inançları vardı. ‘Cin vardır’ diye önce dokunmak istemedi. Sonra ‘Belki de altın’ vardır diye düşündü. Çekicini kaldırdığı gibi çömleğin ortasına indirdi. Çil çil altınlar yerine, deriye sarılı 13 adet papirüs tomarı buldu. Kan davasından aranan Muhammed Ali, polisin evde arama yapması halinde yazıtları bulmasından endişe ederek bir rahipten saklamasını istedi. Bu arada yazıtları gören Ragıp isimli bir tarih öğretmeni, papirüslerin çok kıymetli olabileceğini söylüyordu.

 

ABD’YE KAÇIRILDI

 

Kitaplar bir süre sonra Kahire’de karaborsaya düşünce Mısırlı yetkililerin dikkatini çekti. Mısırlı yetkililer, bunların büyük bir bölümüne el koyarken, 13’üncü kitabın bir kısmı ABD’ye kaçırıldı. 30 yıl sonra ortaya çıkan Muhammed Ali, belgelerin bir kısmının kaybolduğunu, bir kısmının da yandığını söyledi. Fakat geriye Hıristiyanlığın başlangıcıyla ilgili 52 ayrı kutsal metin kalmıştı. Bir süre sonra ise Muhammed Ali’nin Nag Hammadi’de bulduğu belgelerin Yunanca el yazmalarının 1500 yıllık Kıpti çevirileri olduğu anlaşıldı. Tahminlere göre milattan sonra 120 ile 150 yıllarında Yunanca olarak yazılmış Filippos sureleri ve diğer yazıtlar, MS 350 ile 400 yıllarında Kıptice’ye çevrilmişti.

 

ROMANIN ESİN KAYNAĞI

 

1970’li yıllarda piyasa çıkan kitaplarla birlikte Hıristiyan dünyasında inceden inceye Magdalalı Meryem ile Hz. İsa’nın kan bağının günümüze taşınmış olup olmayacağı tartışılmaya başlandı. 1982 yılında Henry Lincoln, Michael Baigent ve Richard Leigh imzasıyla çıkan ‘Kutsal Kan, Kutsal Kase’ isimli kitapta Hıristiyanlığın ‘Kutsal Kase’ sırrının Magdalalı Meryem olabileceği öne sürülüyordu. İşte bu kitap Dan Brown’un ‘Da Vinci Şifresi’ romanına da esin kaynağı oldu.

 

Amerikalı ilahiyatçı Prof. James Robinson, Nag Hammadi belgeleri için ‘Matta, Luka, Markos ve Yuhanna’nın İncilleri, bir çeşit İsa biyografisidir. Nag Hammadi belgeleri ise söylencelerin toplandığı bir derlemedir’ diyor. Robinson, bu iddiaların niye bu kadar rağbet gördüğünü ise; ‘Belgeleri derleyenler, muhtemelen Hıristiyanlığın sol kanadını güçlendirmek istiyorlardı, tıpkı günümüzde ortaya çıkan ‘New Age-Yeni Çağ’ akımları gibi. Kilisenin (bu, Da Vinci Şifresi’nde Roma-Katolik kilisesidir) çok dünyevi, çok maddeci, çok bedensel olarak algılayıp, ruhani, sembolik, ulvi, en önemlisi de gizemli anlamlarını özlüyor olabilirler.’

 

Filippos belgelerinde ‘İsa, onu diğer müritlerinden daha çok sever, sık sık dudaklarından öperdi. Diğer müritler içerler ve kınadıklarını ifade ederlerdi. Ona şöyle derlerdi: ‘Onu niye bizden daha çok seviyorsun.’ O da şu şu yanıtı verirdi: Onu sevdiğim gibi sizi niye sevmiyorum?’ diye yazar. Filippos surelerinde Magdalalı Meryem’den ‘yoldaş’ diye söz edildiğini belirten ilahiyatçı Robinson, bunun illa ‘eşi’ anlamına gelmeyeceğini savunuyor. Robinson, ‘Bana hikaye daha heyecanlı hale getirilsin diye kurgulanmış gibi geliyor. Filippos surelerinin tamamını okuyan anlatıcının bedensel seksi bencil ve kaba olarak algıladığını, hayvansı bir davranış olarak gördüğünü algılar. Eski kilise, öpücüğü doğurganlık için metafor olarak kullanırdı. Burada öpücük dini bir ritüel anlamı içerir’ diyor.

 

ÇARMIHTA YANINDAYDI

 

Dan Brown’un Da Vinci Şifresi’nde önemli yer tutan Magdalalı Meryem adına Yeni Ahit’te 12 kez rastlanıyor. Hz. İsa, çarmıha gerildiğinde müritlerinden sadece Magdalalı Meryem orada bulunmaktadır. Öldükten sonra Hz. İsa ile ilgilenen yine Meryem’dir. Hıristiyan öğretisine göre Hz. İsa’nın göğe yükseldiğini de üç gün sonra mezarını ziyaretine gittiğinde fark eden de yine kendisidir. Gnostiklere ait ‘kayıp’ kutsal belgelerde Hz. İsa ile Hz. Meryem arasında daha yakın bir ilişki bulunduğuna dair işaretler bulunmaktadır. Güçlü bir lider ve düşünür olarak Hz. İsa’nın diğer havarilere vermediği sırlarını Magdalalı Meryem’e aktarmış olabileceğine dair de şüpheler bulunuyor. Magdalalı Meryem’in bu durumda kıskançlıkların ve rekabetin kurbanı olmuş olabileceği söyleniyor.

 

Luka’nın İncili’nde kadının adı geçmez, sadece ‘günahkar’ diye adlandırılan biri gözyaşlarıyla çarmıha gerilmiş Hz. İsa’nın ayaklarını yıkar, saçlarıyla kurular, öper ve merhem sürer. Hz. İsa, ‘Günahlarından arınıyor, bu nedenle beni çok seviyor’ der.

 

İlahiyatçı Elaine Pagel, Magdalı Meryem’in diğer müritlerden daha fazla bilgiye ve sırra sahip olup olmadığıyla ilgili soruya şu yanıtı veriyor:

 

‘Detayları bilmiyoruz, ancak İsa’yla özel bir ilişkisi olmalı. Meryem surelerinde ona diğerlerine anlatmadığı şeyleri anlattığı ve özel bir sevgi beslediği belirtiliyor. Hz İsa’nın ona diğerlerine söylemediği şeyleri anlattığına dair kanıt yok, ancak imalar var.’

 

Son Akşam Yemeği’ndeki figür Magdalalı Meryem mi

 

Georgetown Üniversitesi dini sanat ve kültür tarihi Profesörü Diane Apostolos-Cappadona bu soruya şu yanıtı veriyor:

 

‘İlk tepkim şöyle oldu: Masada bir kadının oturduğu enterasan bir yaklaşım! Bu tam da feminist teolojiye ya da teolojinin postfeminist dönemine uygun. Ama gerçek olamaz. Tarihte Son Akşam yemeğine baktığımızda bazen İsa’nın masanın ortasında bazen başında oturduğunu görüyoruz. Masa yuvarlak, kare ya da dikdörtgen olabiliyor. Bu arada İsa’nın müridi Yuhanna’nın hep kendisine yakın oturduğunu görüyoruz. 20’nci ve 21’inci yüzyıl algılayışıyla baktığımızda Yuhanna’yı soft, feminen ve genç bir karakter olarak görüyoruz. Leonardo’nun tablosuna daha dikkatli baktığımızda sakalı olmayan ve feminen diyebileceğimiz başka karakterler de mevcut. Ama yaptığım araştırmalara göre cinsiyet algılayışının kültürel ve sosyal bir kavram olduğunu vurgulamak istiyorum. Bugün benim ve sizin erkeksi ya da kadınsı diye algıladıklarımız, muhtemelen 15’nci yüzyıl Floransası ile aynı değildir.’

 

VATİKAN NE DİYOR

 

Cenova Başpiskoposu Kardinal Tarcisio Bertone, Hürriyet’in Roma Temsilcisi Reha Erus’un sorularını şöyle yanıtlamıştı:

 

Maria Magdalena meşru mudur?

 

- Elbette meşrudur. Günahkarken iyiliği, Hz. İsa aracılığı ile seçmiş ve pişmanlık duymuştur. Hz. İsa ona doktrinini kabul ettirmiş, sosyal yaşama dönmesini sağlamıştır.

 

Son Yemek’te Hz. İsa’nın yanında oturan Maria Magdalena mıdır?

 

- Kesinlikle değil. Olmaz öyle şey. Bunlar işte böyle çirkin kitaplarda yayınlanınca, din yanlış bilgilendirmekten yıpranabiliyor. Bizim görevimiz, inançlıya doğru yolu göstermektir.

 

Kitapta, Leonardo da Vinci’yle ilgili yazılanlara ne diyorsunuz?

 

- Zavallı Leonardo derim. Ölümünden asırlarca sonra böylesine yıpratılmak istenmesi, çirkin yalanlara, hayali uydurmalara hedef olması... Ne denebilir ki başka? Zavallı Leonardo.

 

DA VINCI ŞİFRESİ NE DİYOR

 

HIRİSTİYANLIĞIN temel doktrinine göre İsa Mesih asla evlenmedi, çarmıha gerildi, dirildi ve göğe yükseldi. Dan Brown’ın ‘Da Vinci Şifresi’ ise Hıristiyanlığın temel inanç doktrininden çok farklı, bambaşka bir hikaye anlatıyor. İsa’nın ölümlü olduğu, evlendiği, çocuk sahibi olduğu bir hikaye. Kardinal Bertone’ye göre kilise, kadının statüsünü kesinlikle indirgemiş değil. Ancak Da Vinci Şifresi’ndeki kurgu şöyle:

 

BİR KADIN HAVARİ

 

Leonardo da Vinci, Kutsal Kase’nin sırrını saklayanlardan biri ve Milano yakınlarındaki Santa Maria delle Grazie Kilisesi’nin duvarında bulunan ‘Son Akşam Yemeği’ freskinde bu gizemin anahtarını ele veriyor. İsa’nın 12 havarisiyle birlikte ekmek kırıp şarap içtiği bu freskte sağ yanında oturan kişi bir erkek değil, kızıl saçları, narince kıvrılmış elleri ve göğüsleriyle bir kadın. Yani Magdalalı Meryem.

 

KUTSAL KASE SEMBOLÜ

 

Peki İsa’nın son akşam yemeğinde şarap içtiği Kutsal Kase nerede? Kase freskte görünmüyor. Ama, aslında görünüyor. Meryem olarak. Kase ya da kadeh aslında bir kadınlık sembolüydü. Kutsal Kase, kutsal dişiyi ve kilise tarafından tamamen yok edilmiş olan tanrıçayı temsil ediyordu. Kadının hayat verebilme yetisi bir zamanlar kutsaldı ama, erkek egemen kilisenin yükselişine tehdit oluşturuyordu. Bu yüzden kutsal dişi şeytanlaştırıldı ve ona günahkar dendi.

 

MESİH’İN EŞİYDİ

 

Son Akşam Yemeği’nde İsa ile Magdalalı Meryem bir çiftti. İkisinin evli olması, bekar İsa’dan çok daha mantıklıydı. Çünkü İsa bir Yahudi’ydi ve Yahudilerin sosyal kültürü yetişkin bir erkeğin bekar kalmasını yasaklıyordu. Bu nedenle İsa evli olmasaydı İncil ayetleri bundan mutlaka bahsederdi. Nag Hammadi yazıtlarında da ‘Ve Kurtarıcı’nın yoldaşı Magdalalı Meryem’dir’ diye geçiyor. Ve Aramice’de ‘yoldaş’ kelimesi eş anlamında kullanılıyor.

 

HAÇLI SEFERLERİ

 

Magdalalı Meryem’e tanrıça olarak tapan Sion tarikatı’na göre Hz. İsa çarmıha gerildiğinde karısı Meryem hamileydi. Kutsal Kase hikayesinde anlatılan İsa’nın kanı ile dolu olan kadeh aslında Meryem’i anlatıyordu. Mesih’in soylu kanını taşıyan Kutsal Kase’ydi Meryem. Ve İsa’nın bir soyu vardı. Vatikan bu sırrı dördüncü yüzyılda örtbas etmeye çalışmıştı. Haçlı Seferleri’nin bir nedeni de buydu.

 

İSA İLK FEMİNİSTTİ

 

Kilisenin Magdalalı Meryem’e emanet edilmesini isteyen İsa ilk feministti. Meryem, kilise erkekleri karşısında yıkıcı bir güçtü. Kilise kurma görevini almış olmakla kalmıyor, kilisenin yeni ilan ettiği ilahın ölümlü nesiller dünyaya getirdiğinin fiziksel kanıtını taşıyordu. Kilise bu yüzden Meryem’i bir fahişe olarak tanıttı ve İsa ile evlendiğine dair tüm delilleri sakladı.

ALINTIDIR

Yorum bağlantısı
Diğer sitelerde paylaş

[TABLE=width: 99%]

[TR]

[TD]Da Vinci Şifresi’nin gizemli kadını Mecdelli Meryem'in yaşam öyküsü[/TD]

[/TR]

[TR]

[TD]http://www.astroset.com/bireysel_gelisim/ezoterizm/images/a29.JPG Gordon Thomas’ın bu değerli araştırma ve derleme eseri, bize On Üçüncü Havari’den söz ediyor. Hz. İsa’ya gönülden bağlı gizemli kadının, Mecdelli Meryem’in detaylı bir biyografisi. Hz İsa’nın en sadık takipçisi olanMecdelli Meryem ya da diğer adıyla Maria Magdalena; sadık ve tutkulu, günahkar ve azize bir kadının inanç dolu yaşamının en güzel örneği. Aynı zıt kutupları tek bir bünyede toplayan bir dişilik sembolü…

http://www.astroset.com/bireysel_gelisim/ezoterizm/images/a30.JPG Kutsal Kase figürü, Tapınak Şövalyeleri alegorisi, aslında çok derinlerde saklı kadın doğasının gizemli yanını, gizemdeki dengeyi ve ahengi işaret ediyor gibi…

Her zaman olduğu gibi derin sembolleri çözmek zor olduğundan yüzeydeki olgularla ilgilenmek hatta bunlar adına bayrak taşımak nedense daha kolay geliyor bizlere… Evlendi-evlenmedi, çocuğu oldu-olmadı, dirilişten sonra yaşadı-yaşamadı… Bu tartışmalar bile inanın ki, asıl sembolü çözmeye çalışmaktan daha kolay bazen.

Mecdelli Meryem sembolünü iyi anlamak için daha ziyade onun tarih içindeki rolüne ve temsil ettiği değerlere bakmak gerekebilir. Örneğin Mecdelli, Yeni Ahit’te, iki kez önemli bir pozisyonda gösterilmiştir. Bunlardan birincisi İsa ile ilk karşılaşması, ikincisi ise Dirilmiş Mesih’i görmesidir. İki olay da, kişiliğinin sembolize ettiği gerçekle ilgili ipuçları sunmaktadır.

Kadınların aşağı ve bayağı olarak değerlendirildiği bir çağda ve ortamda, güçlü iradeli, kararlı ve sağduyulu bir kadın olarak kendini ifade ettiği açıktır. Ama bütün bunların ötesinde de güçlü ve sarsılmaz bir inancı da temsil etmiştir.

Ataerkil dönemde yaşanan bin yıllar kadının ezilmesi ve aşağılanması ile geçti; oysa yeniyi oluşturmak için iki kutup arasındaki dengenin iyi bilinmesi, yaşanması, hakkının teslim edilmesi gerekmiyor mu? Hep bir yana ağırlık yapmış bir terazi ile yeni bir denge kurabilir miyiz?

http://www.astroset.com/bireysel_gelisim/ezoterizm/images/a28.JPG “Güçlü yaşam dolu karakteriyle, yaşadığı dönemin kadınlara koyduğu yasaklara ve kısıtlayıcı adetlerin önüne kendisini korkusuzca koyabilen bir kadının canlı portresi. Bu tarihi doküman doğru olduğu kadar insancıl ve inanılır.”

Gordon Thomas 13. Havari adlı kitabında düşüncelerini şöyle ifade ediyor: Hubert Richards, The FirstEaster (İlk Paskalya; Fontana Boks, 1976) adlı hayranlık uyandırıcı kitabında, bu konuya şöyle yaklaşmaktadır: Bir şeyi mit olarak adlandırmak, onu efsane sayarak bir kenara atmak demek değildir. Bir mitten daha gerçek bir şey daha yoktur. Mitler aslında birlikte yaşadığımız şeylerdir. Onlar, kendimizi ve evrenimizi ifade etmemizi sağlayan sembollerdir. Ne olduğumuzu ve bizim için değerli olan şeyleri anlatmamızı sağlayan şiirlerdir. Birlikte yaşadığımız gerçekler, bizim için anlamı olan mitlerle ifade edilmelidirler.

Sembollerin Doğru Yorumu

http://www.astroset.com/bireysel_gelisim/ezoterizm/images/a31.JPG Ve devam ediyor Gordon: “Asıl soru, ne tür bir gerçeklikle karşı karşıya olduğumuzdur. Örneğin; İsa’nın üçüncü gün ölümden geri geldiğini, dirildiğini ve Mecdelli Meryem’in bunun ilk tanığı olduğunu söylerken, ne tür bir gerçekliğe yöneliyoruz? Bize bu gerçekliği aktaranlara ihanet etmemek konusunda daha dikkatli olmamız gerekmez mi?

Astrologlar da hayal gücünün bir ürünü olarak kenara atılamazlar. Tarihi geçmişleri, Medes’in kutsal sınıfına kadar izlenebilir. Cyris tarafından Media ve Persia birleştirildikten sonra, yeni krallıkta bütün dini fonksiyonları bu astrologlar yönetiyordu. Ama dini inançları büyücülüğü yasakladığından, bu kişiler büyücü değillerdi. Yaşadıkları dünyanın değerleri göz önüne alındığında, "Bilge Adamlar" olarak adlandırılabilirler.

En önemlisi, bu astrologlar bir yıldızın görünmesinin, bütün dünyadaki insanlar için adalet ve barış getirecek yeni bir çağın başlangıcını haber veren yeni bir kralı doğuracak bir bakireyi haber vereceğine inanıyorlardı. Astrologlar, herhangi bir yeni yıldıza ya da başka sıra dışı göksel fenomenlere anlam yükleyecek şekilde eğitim almışlardı. Yolculuk yaptıkları mesafe düşünülürse, muhtemelen Beytlehem’deki doğum gerçekleşmeden bir iki yıl önce yola çıkmış olmalıydılar. Rehber ışıkları bir kuyrukluyıldız ya da bir nova, yeni bir yıldız veya Jüpiter ile Satürn’ün her sekiz yılda birbir hizaya gelmesiyle oluşan bir göksel olay olabilirdi. Ama sonuçta bunların hiçbirinin önemi yoktur. Astrologlar, yıldızı tarihin içinde izlemişlerdir.

Bu olayın gerçekten olduğuna inanabiliriz ya da bu astrologların antik dünyadaki üç temel ırkın-beyaz, sarı ve siyahi ırklar- temsilcileri olduğu gerçeğini görmezden geliriz. Daha da kesin olanı, aralarında aydınlanmayı tanıyan bir teolojiyi masumiyet karşısında alçakgönüllü olma bilgisini, kendisini yoksulluğun ayaklarının dibine atacak zenginliğin kehanetini yani İsa gerçeğini paylaştıklarıdır.

Hayatlarını, Kilise’nin kabul ettiği İncil’e inanırken, bu dört müjdenin dışında kalan diğerlerinin de doğru olabileceğini kabul edenleri haksız çıkarmaya adamış olanlar hep var olacaklardır.”[/TD]

[/TR]

[/TABLE]

alıntı.

Yorum bağlantısı
Diğer sitelerde paylaş

Sohbete katıl

Şimdi mesaj yollayabilir ve daha sonra kayıt olabilirsiniz. Hesabınız varsa, şimdi giriş yaparak hesabınızla gönderebilirsiniz.

Misafir
Bu konuyu yanıtla...

×   Farklı formatta bir yazı yapıştırdınız.   Lütfen formatı silmek için buraya tıklayınız

  Only 75 emoji are allowed.

×   Bağlantınız otomatik olarak gömülü hale getirilmiştir..   Bunun yerine bağlantı şeklinde gösterilsin mi?

×   Önceki içeriğiniz geri yüklendi.   Düzenleyiciyi temizle

×   You cannot paste images directly. Upload or insert images from URL.

×
×
  • Yeni Oluştur...