Ashtar Sheran Oluşturma zamanı: Şubat 18, 2011 Paylaş Oluşturma zamanı: Şubat 18, 2011 1917 yılında Portekiz'de Lizbon kentinin yakınlarındaki Fatima adlı köyde çok ilginç olaylar yaşandı ve olaylara tanık olanlar bunu mucize olarak adlandırdı. Ama anlatımlardan da tipik bir UFO olayı olabileceği anlaşılıyor. http://oi53.tinypic.com/16huq83.jpg (En soldaki Lucia Santos, ortadaki Francisco Marto, en sağdaki Jacinta Marto) Konuya gelecek olursak; 13 Mayis 1917 günü Portekiz'de Lizbon'un 170 kilometre kuzeyindeki Estremadura bölgesindeki Fatima köyünde çobanlık yapan üç küçük çocuk, 10 yaşındaki Lucia dos Santos, 9 yaşındaki Francisco Marto ve kızkardeşi 7 yaşındaki Jacinta, Fatima'ya 1 km. uzaklıktaki Aljustrel köyünün yakınlarında Azize Iren'in Mağarası (Cova da Iria) diye bilinen bir mağaranın önünde koyunları için küçük bir ağıl oluşturmaya çalışıyorlardı. Hava açık ve rüzgarsızdı. Ansızın gök gürültüsüne benzer bir ses duyuldu, ardından simşeğe benzer bir parlama oldu. Parlamanın oluşturduğu ışığın içinden, bastan asağı parlak beyaz giysili ve çok güzel bir genç kadın görüntüsü ortaya çıktı. Beyazlı kadın, çocuklara kendisinden korkmamalarını söyledi ve her ayın 13'ünde bu magaranın önüne gelmelerini istedi. Çocuklar ilk başlarda olayı gizlemeye karar verdiler. Ancak, en küçükleri olan Jacinta'nın, heyecanını yenemeyip annesine olaydan söz etmesi üzerine haber kısa sürede duyuldu. Herkes üç küçük çocuğun Azize Iren'in Magarası'nda Meryem Ana'yı gördügünü konuşuyordu. Nitekim, çocuklar 13 Haziran'daki buluşmaya giderken arkalarından da yaklaşık 1000 kişilik bir grup geliyordu. Sonraki aylarda olayı yörede ve ülkede neredeyse duymayan kalmadı. Öyle ki Temmuz, Ağustos ve Eylül ayındaki buluşmalarda çocuklarla birlikte gelenlerin sayısı giderek artmış ve 50 bin kişiye ulaşmıştı. Fakat bu bulusmaların ilginç bir yanı vardı. Üç çocuktan başka hiç kimse o ışıktan varlığı göremiyor ve konusulanları duyamıyordu. Bununla birlikte orada bulunan binlerce kişi nedenini anlamaksızın bir yarı trans durumuna giriyor ve kendilerinden geçiyorlardı. Başlangıçta bu üç çocuğun oluşturduğu iletişim ve ilgi odağı, yerini yavaş yavaş ayın on üçünde, Fatima'ya karavanlar halinde gelen hacılara bıraktı. İnanılır kaynaklardan edinilen bilgilere göre, mucizeyi bekleyen ve görmek isteyenlerin sayısı 1917 senesinin 13 Ekim günü, 70000 ile 80000 arasındaydı. Ve onlar beklemelerinin mükafatını gördüler, çünkü onları bekleyen olay, yalnızca üç çoban çocuğunu etkileyen olaylar ile sınırlı kalmadı. http://i575.photobucket.com/albums/ss196/movieposter1/p328a.jpg http://i575.photobucket.com/albums/ss196/movieposter1/onlookers-under-rain.jpg http://i575.photobucket.com/albums/ss196/movieposter1/crintropg21.jpg 13 Ekim 1917 günü Azize Iren'in Mağarası'nın önünde onbinlerce kişi toplanmıştı. Herkes mucizeyi, Meryem Ana'nın ışığın içinden çıkmasını bekliyordu. Öğleye dogru göğü gri bulutlar kapladı. Az sonra adeta bardaktan boşalırcasına şiddetli bir yağmur başladı. Ama kimse yerinden kımıldamıyordu. Saat tam 12'de bulutlar yavasça dağılmaya başladı. Az sonra bulutların ardından temizlenmiş masmavi bir gökyüzü parçası belirdi, pırıl pırıl fakat göz almayan bir güneş çıktı. Ancak kimileri bunu renkli ve çok güçlü ışıklar saçan, disk biçiminde bir nesneye benzetmişti. "Güneş" ya da "nesne", her neyse renkli ışıklar saçarak titremeye ve sallanmaya başladı. Sola, sağa doğru sert bir şekilde hoplarken nihayet devasa bir çatapat veya havai fişek gibi inanılmaz bir hızla kendi etrafında dönmeye başladı. Yıldızdan fırlayan, adeta taşan yeşil, kırmızı, mavi ve mor renk cümbüşü tüm çevreyi gerçeküstü bir ışığa boğdu. Tanıklara göre nesneden yayılan ışıklar o denli güçlüydü ki, orada bulunanların yüzleri nesnenin dönüşüne bağlı olarak, yayılan ışıklardan ötürü renkten renge giriyordu. Olayı gören ve izleyen binlerce insan güneşin sanki bir ara, kendisini izleyenlere bir iki dakika dinlenmelerine fırsat verircesine olduğu yerde durduğunu iddia ettiler. Daha sonra güneş yine etrafa göz kamaştırıcı ışıklar saçarak havai fişek gibi dönüşüne devam etti. Görenlerin anlatmasına göre olay kelimelerle ifade edilecek cinsten değildi. Bir süre geçtikten sonra bu muhteşem olay bir üçüncü defa tekrarlandı. Tüm bu olaylar yaşanırken çocuklar ise bir zeytin ağacının yanında diz çökmüş göğe bakıyordu. Yaklaşık 70 bin kişinin tanık olduğu bu olay 12 dakika sürdü ve 40 kilometre çapındaki her yerden seyredilebildi. Fatima'da vizyon gören çocuklar fenomeni fiziksel birtakım olaylarla ilgilidir. "Vizyonların" her seferinde elektriksel bir boşalmanın sonucu olan gürültüler ve çıtırtılarla bağlantılı "şimşekler"le başladığı bildirilmiştir. Küçük Lucia "vizyonun" her uzaklaşışında sanki uzaklarda roket patlaması gibi bir gürültü duyduğunu söylemiştir. 13 Eylül 1917'de çocuklar beşinci vizyonlarını yaşarken, birkaç bin kişi de bir ışık topunun muhteşem bir şekilde gökyüzüne doğru yükseldiğine tanık oldu. Ziyaretçiler 13 Mayıs 1924'te "vizyonun" sabit olarak indiği veya göründüğü "Taşlıkta" tuhaf bir bulut gördüklerini ve buluttan kar tanelerine benzer nesnelerin aşağıya doğru yağdığına, fakat daha yere düşmeden kaybolduklarına tanık oldular. Daha sonraları Lucia bu görüntüyü her seferinde bir ışık hüzmesinin beraberliğinde yaklaştığını ve çocukların Hazreti Meryem'i ancak ışığın "Taşlık" üzerinde hareketsiz kaldığı anda görebildiği belirtilmiştir. Lucia'nın sorgulamasında kendisine "vizyonun" görünmesi esnasında Meryem'e direkt olarak bakmaktansa niçin başını öne eğdiği sorulduğu zaman, Meryem'in kimi zaman gözlerini kamaştırdığını söylemiştir. Beyaz giysili güzel kadının, bir yıl önce, "İkinizi az sonra yanıma alacağım" sözüne de uygun biçimde, Francisco 1919'da, Jacinta da 1920'de öldüler. Lucia ise sessizliğini sürdürdü ve birkaç yıl sonra da Rahibe Maria das Dores adını alarak Coimbra Manastırı'na girdi. Lucia, 1917 yılının Mayıs-Ekim ayları arasında Meryem Ana tarafından kendisine verildiğini öne sürdüğü mesajın ilk iki bölümünü 1941'de kaleme aldı ve hiyerarşik yoldan Vatikan'a, Papa 12. Pius'a ulastırdı. İki yıl sonra, 1943'te mesajın üçüncü bölümünü yazdı. Ancak bu bölümle ilgili olarak, "Daha iyi anlaşılabileceği 1960 yılında açıklanması doğru olur..." diye bir şartta öne sürmüştü. 1959'da, yani "sır"rın açıklanmasına bir yıl kala, Papa 23. Jean, bir zarfta bulunan ve Portekizce yazılmış mesaji açıp ağır ağır okudu. Sonra derin düsüncelere daldı ve mesajı tekrar zarfa koyup mühürledi. Bir iddiaya göre, üçüncü bölümle ilgili olarak, yakınındaki din adamlarına şöyle dedi: "Bu bölümü çok gizli tutmak zorundayız. Çünkü işareti tüm dünyada panik yaratabilir." Böylelikle 23. Jean'ın, konuşulmasını dahi yasakladığı "sır", 1960 yılında da dünyaya açıklanmadı. 1967 yılında 23. Jean'dan sonraki Papa 6. Paul, Fatima olayının 50. yılı törenlerine katılmak üzere Portekiz'e hareket etmeden önce zarfı açtı ve sırrı okudu. Kendisine yakın çevrelerin ifadelerine göre 6. Paul derin bir bunalıma girmiş ve günlerce kendisine gelememişti. Anlatılanlara göre 6. Paul, Fatima mesajının bir bölümünü, nükleer faaliyetlerin dünyayı nasıl bir uçurumun kıyısına getirdiği anlaşılabilsin diye, Washington'a, Londra'ya ve Moskova'ya göndermisti. (Mesajin bugün bilinen bölümünün, böylelikle kamuoyuna sizdigi öne sürülür.) Sonraki Papa, Vatikan'ın tarihi boyunca görmediği kadar aydın, ileri görüşlü ve alışılmışın dışında bir din adamı olan 1. Jean Paul idi. Ne var ki, 1978'de göreve geldikten 33 gün sonra aniden öldü. Yarı açık yarı kapalı açıklama şöyleydi: Papa, Fatima'nin üçüncü sırrını okudu ve yorgun kalbi buna dayanamadı! 1. Jean Paul, daha başlangıçta Kilise'nin tutuculuğuna karşı reformcu tavırlarıyla dikkat çekmişti ve üstelik kalbi de sapasağlamdı! Kendisi belki de üçüncü sırrı tüm dünyaya ifşa edebilecek Papa kanaatini uyandırmış ve bu yüzden de tehlikeli sayılmaya başlanmıştı ve kuşkusuz Fatima'nın üçüncü sırrını biliyordu. 2000 yılının Mayıs ayında, Fatima olayının 83. yıldönümünde, Papa II. Jean Paul'ün üçüncü sırrı açıklayacağı söylentileri yayıldı. Kimi yerli ve yabancı yayın organlarında, Beyaz giysili bir din adamının, yani Papa'nın, Mehmet Ali Ağca tarafindan vurulması, üçüncü sır olarak açıklandıysa da, bunun, mesajın daha önce açıklanan bölümüyle karşılaştırıldığında son derece mantıksız bir iddia olduğu anlaşılmaktadır. Ayrıca mesajın açıklanan bölümünün Ekim Devrimi'ni, İkinci Dünya Savaşını ya da Sovyetler Birliği'nin dağılmasını bildirdiğine ilişkin yorumlar da pek dogru olmasa gerek. Mesaj, anlaşıldığı kadarıyla daha çok Kilise'ye ve dünyanın gidişatını elinde tutan ülke liderlerine bir uyarı niteliği taşıyor. Ya hiçbir Papa'nın açıklamaya yanaşmadığı üçüncü sır? O, henüz açıklanmadı ve hala Vatikan'da, Papa'nın elinin altındaki bir kutunun içindeki kapalı bir zarfta bulunuyor. Peki ya açıklanan kısım; Fatima mesajının açıklanan bölümünde ise aynen şunlar anlatılıyor; Her yerde düzensizlik hüküm sürüyor. En yüksek makamlarda bile hüküm süren ve işlerin yürümesine karar veren şeytandır. Şeytan, Kilise'nin en üst noktasına kadar sokuldu. İnsanlığın yarısını birkaç dakikada yok edebilen silahları icat eden bilginlerin büyü bir kısmının ruhuna fesat tohumlarını ekmeyi de başaracak. Ulusların güçlü olanlarını kendi imparatorluğunun egemenliği altına alacak ve onları, bu silahları kitle halinde üretmeye yöneltecek. Eğer insanlık kendini korumazsa, Oğlumun kollarına atılmaya zorlayacağım. Dünya ve Kilise'nin başında olanlar bu davranışlara karşı çıkmazlarsa bunu ben yapacağım ve Babam Tanrı'ya, insanları yargılaması için dua edeceğim. O zaman Tanrı en sert ve tufandan asağı kalmayacak şiddetle insanları cezalandıracaktır. Büyük ve kudretliler de, küçük ve zayıflar gibi yok olacaklar. Fakat büyük değişimler de olacak. Çürümüş olan düşer ve düşen korunmaz. Kilise kararacak ve dünya karişacak. Yirminci yüzyilin ikinci yarısında büyük, büyük bir savaş çıkacak. O zaman gökten ateş ve duman düşecek ve denizlerin suları, göğe doğru köpüklerini kusarak buharlaşacak ve ayakta olan her şey baş aşağı gelecek. Ve milyon kere milyon insan saatten saate yaşamını yitirecek ve sağ kalanlar ölmüş olanlara imrenecekler. Gözün gördüğü heryerde bela, dünyanın her yerinde sefalet ve her ülkede perişanlık olacak. İşte zaman çok yaklaşıyor, karanlık uçurum derinleştikçe derinleşiyor ve çıkış yolu da yok, iyiler kötülerle, büyükler küçüklerle, Kilise'nin prensleri kendi müminleriyle, dünyanın iktidar sahipleri kendi halkıyla ölecekler. O zaman yeryüzünün tek hakimi olan seytanın hizmetkarları ile sapkın insanlar tarafindan zafere ulaştırılan ölüm her yere egemen olacak. Bu zaman ne kral ve imparatorun, ne kardinal ve rahibin hiç beklemediği bir zamandır, ceza verip intikam almak için yine Babam'ın takdirine göre gelecektir. Daha sonra, ancak birkaç canlı kalınca, yeniden Tanrı ve ihtişamına yakarılacak, dünya tekrar bozulmasın diye, geçmişte olduğu gibi, O'na hizmet edilecek. Zamanların zamanı geliyor. İnsanlık tuttuğu yoldan eğer geri dönmez ve bu dönme yukarıdan, dünya ve Kilise yöneticilerinden gelmezse, sonların sonu da geliyor. Bu dönüş olmaz ve her şey olduğu gibi kalır da, evet, herşey kötünün kötüsü olursa, ne yazık! Başlangıçta devletin tüm karşı tutum ve açıklamalarına rağmen Fatima bir haç ve ziyaret yeri oldu. Bugün de halen dünyanın sayılı haç merkezlerinden biri olarak bilinmektedir. Başlangıç ve bitim, yani 13 Mayıs ve 13 Ekim tarihleri arasında her sene binlerce kişinin büyük beklentiler ve ümitlerle geldiği bir bahçeye dönüşür. Binlerce kişi bir kez daha güneş mucizesini yeniden yaşamak isterler. başlamış oldu. Ve burada anlatılanların hepsi dosyalarda ve resmi tutanaklarda yer aldı. görünmesi esnasında Meryem'e direkt olarak bakmaktansa niçin başını öne eğdiği sorulduğu zaman, Meryem'in kimi zaman gözlerini kamaştırdığını söylemiştir. ______________________________________________________________ Lucia dos Santos, Francisco Marto ve kızkardeşi Jacinta ilk karşılaşması tipik bir 4. türden yakın karşılaşmadır; "Hava açık ve rüzgarsızdı. Ansızın gök gürültüsüne benzer bir ses duyuldu, ardından simşeğe benzer bir parlama oldu. Parlamanın oluşturduğu ışığın içinden, bastan asağı parlak beyaz giysili ve çok güzel bir genç kadın görüntüsü ortaya çıktı. Beyazlı kadın, çocuklara kendisinden korkmamalarını söyledi ve her ayın 13'ünde bu magaranın önüne gelmelerini istedi." Burada anlatılan tipik bir 4. türden yakınlaşma olayı yaşayanların anlattıkları ile birebir. Klasik anlatım ile otobanda giderken önce aracın elektrik ve motor sistemi durur. Ardından kimi zaman bir patlama sesi ve güçlü bir ışık ardından da dünya dışı varlık ile karşılaşma, akabinde onun telkinleri ile yakın temasa geçiş... 13 Ekim'de yaşananlar ise toplu bir UFO gözleminden başka bir şey değil! Çoğu gördüğünü güneşe benzetmiş kimileri ise disk şeklinde ışıklar saçan bir nesne olduğunu belirtiyor. O yıllarda parlak ışık saçan bir cismi güneş veya Tanrı'nın bir mucizesinden başka ne olarak yorumlayabilirki? Daha sonra elbetteki tüm yaşananlar insanların üzerinde yoğun bir etkisi olan dine yorumlanacak. Belki Lucia'nın yıllar sonra yazdıkları günümüzde kanal olarak adlandırılan ve Dünya Dışı Varlıklardan mesajlar aldığını ifade eden insanların tüm herkese duyurmaya çalıştığı bilgilerden hiçbir farkı yoktur ve insanlığın önüne dini bilgiler ile yoğurularak sunulmuştur. Alıntı Yorum bağlantısı Diğer sitelerde paylaş More sharing options...
Önerilen Mesajlar
Sohbete katıl
Şimdi mesaj yollayabilir ve daha sonra kayıt olabilirsiniz. Hesabınız varsa, şimdi giriş yaparak hesabınızla gönderebilirsiniz.