Jump to content

Kutsal metinler ve Ufolar


MALCOLMX

Önerilen Mesajlar

Günümüzde, milyarlarca insanın daha doğar doğmaz birer üyesi konumuna geldiği üç büyük dine ait kutsal kitaplar , çeşitli UFO gözlemleriyle doludur.

 

 

“ Yalnız kendi kendine yanan büyük bir alev , etrafa ışık saçıp onlara korku ve endişe verdi. Dehşete kapıldılar . Bu görüntü uzaklaşıp gittikten sonra, gördükleri şeyin diğerlerinden korkunç olduğunu düşündüler.” (58.3:17/6)

 

Museviliğin Kutsal Kitabı Tevrat’ta yer alan bu gözlem, aşırı aydınlatılmış halde iken ışık osilasyonu yapan ve bu nedenle de yanan ateş görünümü veren bir Tanrı Taşıyıcı (UFO) dan başkasını anlatmamaktadır. Zira aynı tanrıyı hiç ışıksız ya da daha az ışıklı halde iken görenler, onu bir ateş kütlesi olarak değil de fark edebildikleri gövde biçimiyle algılamaktadırlar:

 

" Çöle doğru baktılar, ve işte Rabbin izzeti bulutta göründü... "

 

“ Ve Rab gündüzün bulut direğinde , ve geceleyin ışık veren ateş direğinde gidiyordu... (2:13/21)

 

“ Ve Rab Musa’nın önünden geçti. Ver Rab buluttan indi ve orada onunla durdu.”

 

(57.A.2:13/21,34/5) Eyüp ile Davud peygamberin kutsal kayıtlarında yer alan Allah ve de UFO tanımları ise şöyledir:

 

“ O bir ateştir!”(57.A.15:31/12)

 

 

Allah parladı. Önünde ateş, ve çevresi çok kasırgalı! Allah’ımız geliyor!” (57.A.16:50/2-3)

 

“İsa’nın Vaftizi” adındaki bu resim Flaman ressam Aert De Gelder’a aittir. 1710’da yapılmıştır ve Cambridge’deki Fitzwilliam Müzesi’nde bulunmaktadır. Disk şeklinde bir cisim vaftizi yapan Yahya’yı ve İsa’yı bir ışık demetiyle aydınlatıyor.

 

Burada Davud peygamberin tanımladığı UFO’nun sadece uç kısmındaki kabin aydınlatılmış olup, şimdi benzeri bir durumu günümüzdeki bir vakadan izleyelim :

 

“O, yirmi metre kadar uzunluğu olan, metalik bir cisim gibiydi. Ön kısmını saran bir yeşil ışık içinde görünüyordu.” (153:10)

 

Ve şimdi de, yine Musevi peygamberlerden birinin, Zekarya peygamberin silindirik bir UFO tanımını izleyelim :

 

"Ve, gözlerimi kaldırıp baktım. Ve işte, uçmakta olan bir tomar gördüm. Uzunluğu yirmi arşın kadardı." (57.A.31:5/1-2) Ve, Üç büyük dinin kurucu Tanrısını ve de onu taşıyan UFO’yu tanımlayacak oldukça düşündürücü ve net bir örneği, şimdi İşaya peygamberden görelim:

 

“ İşte Rab tez giden buluta binmiş de gidiyor (57.A.17:19/1)

 

Öğretileriyle, bu gün milyarlarca insanın ulaşabileceği, evren kuşatıcı bir Kozmik Güç fikrini bırakmış olan bu tanrıyı, şimdi onu kuşatan iç içe iki UFO’suyla birlikte izlemeye çalışalım :

 

“ Ve baktım. Ve işte, şimalden durmadan ateş saçan büyük bir bulut geliyordu. Çevresinde parıltı, ve ortasında , sanki ateş ortasında ışıldayan maden. Ve, onun ortasından kerubi çıktı.”(57.A.20:1/4-5)

 

Görüldüğü gibi, oldukça ışıltılı devasa bir bulut içersinden, madeni gövdeye açılan bir kapıdan uçarak çıkan ikinci bir araç söz konusudur. Bir özelliğinden dolayı kerubi olarak adlandırılan bu taşıyıcının oldukça ayrıntılı yan üniteleri bulunmaktadır. Bu nedenle, bu ilginç taşıtı sadece genel görünüm ve özelliklerini yansıtan izlenimleriyle tanımaya çalışalım:

 

" Ve gök kubbesi benzeyişi! Korkunç billur gibi! Ve kubbe altında kanatları , birbirine doğru dümdüzdü. Kanatlarının gürültüsünü işittim. Sanki, çok suların sesi. Bir kargaşalık sesi. Sanki , bir ordu velvelesi. Ve, kubbenin üzerinde bir ses vardı.

 

Ve, kubbenin üzerinde gök yakutun görünüşü gibi bir taht benzeyişi vardı. Ve, taht benzeyişinin üzerinde, yukarıdan insan görünüşünün benzeyişi vardı. Ve, belinden yukarı görünüşünü ışıldayan maden gibi gördüm, sanki ateş görünüşü. Ve, çevresinde parıltı! Yağmur günü bulutta olan yayın görünüşü nasılsa , çepeçevre parıltının görünüşü öyle idi. Rabbin izzetinin benzeyişinin görünüşü bu idi. " ( 57.A.20:1/22-8 ) Anlaşılacağı üzere , yarım küre biçimli bu taşıt ; alt kısmından gelen pervane sesinin üzerinde yansıdığı iç kısımdan yayılan ışığın ise , üzerinde kırılarak gökkuşağına benzer bir hale oluşturduğu şeffaf bir yüzeye sahiptir. Peygamberin açık bir şekilde gözlemlediği bu Tanrı ,söz konusu araç içerisinde ona gelmiş, emirlerini verdikten sonra ise , büyük bulutunun içine geri dönmüştür.

 

 

Saint Emidius’un Vahiyi” (1486) isimli üstteki tablo Carlo Crivelli (1430-1495) tarafından yapılmıştır ve Londra’daki Ulusal Galeri’de asılıdır. Tabloda, disk şeklindeki bir obje Meryem’in başındaki tacının üzerini bir ışık demetiyle aydınlatıyor. Resmin hemen yanında objenin büyütülmüş şekli görülmekte.

 

 

Davud peygamberin de bir kerubi gözlemi olup, bu gözlem kayıtlara ise şöyle geçmiştir:

“ Ve, bir kerubiye binip uçtu. Ve , yelin kanatları üstünde yükseldi.”(57.A.16:18/10)

 

Ve şimdi , peygamber Hezekiel'in tanımladığı UFO'yla ilgili bazı kanat özelliklerini izleyelim:

 

“ Ve dört yanlarında kanatları şöyle idi: Kanatları ayrılmıştılar. İki kanat birbirine bitişmişti. Kanatları birbirine bitişmişti. Kanatları çepeçevre gözlerle doluydu . Kanatları birbirine dokundukça , onların sesini işittim.”(57.A.20:1/8-11;3/13:10/12)

 

Söz konusu kubbenin yerle temasını sağlayan dört ayağı bulunmakta olup, bu sütunların her birinde , üst uca yakın olarak konuşlandırılmış dört kanatlı pervaneler bulunmaktadır. Peygamberin göz diye tanımladığı ihtimalen perçin türü kabartılarla dolu olan bu kanatların dönüşü, birbirine çarpma şeklinde algılanmaktadır ki ; bir helikopter pervanesini izleyen kişinin şayet yeterli bilgisi olmasa , günümüzde de aynı yanılgı yaşanabilecektir. Şimdi, bu pervanelerin ilginç bir özelliğini anlamaya çalışalım:

 

“ Kanatlarını kaldırdılar, ve yerden yükseldiler . Ve kanatlarının sesi, Kadir Allah söz söylediği zaman sesi nasılsa , öyle işitildi.” ( 57.A..20:10/5,9)

 

Anlaşılacağı gibi, taşıyıcı durduğu zaman , kanat konumları değişip aşağıya , söz konusu sütunların üzerine doğru kapanmakta, yeniden hareket edileceği zaman ise kanatlar kaldırılarak dönme işlemi başlayabilmektedir.

 

Ve şimdi , ihtimalen bu meleklerin , ya da bunlardan birilerinin de yer aldığı Tanrı bulutunun gelişini Tevrat’tan anımsayalım.

 

“ Ve baktım, ve işte , şimalden durmadan ateş saçan büyük bir bulut geliyordu. Çevresinde parıltı, ve sanki ateş ortasında ışıldayan maden.” ( 57.A.20:1/4)

 

UFO fenomeni sadece modern dünyaya özgü bir fenomen değildir ve böyle olmadığını açıkça söyleyebiliriz çünkü geçmişe ait kayıtlar sürekli olarak gökyüzünde görülen ve manevralar yapabilen nesnelerden bahsetmektedir.

 

Kutsal kitapları ve yaratılışa dair antik metinleri incelediğimizde, UFO’ların tarih öncesi çağlardan beri bizimle olduğunu görürüz. Üç büyük dine ait kutsal kitaplar çeşitli UFO gözlemleriyle doludur. Tevrat ve İncil’deki pek çok ayet açık bir şekilde UFO gözlemlerini ya da temaslarını anlatmaktadır. Gökyüzünde oturan tanrılar, gökten inen insan benzeri yaratıklar, uzay seyahatleri ve uçan araçlar da bu kutsal kitaplarda yer alan ortak anlatılardır.

alıntı(siriusufo)

Ashtar_Sheran tarafından düzenlendi
Yorum bağlantısı
Diğer sitelerde paylaş

bi çok inançlarda, dinlerde UFO lar farklı olarak yorumlanıyo. fakat dinle tam anlamıyla bu kadar da bağdaştırmamak lazım, çünkü her din kendi inancına göre bi takım bilgileri sunuyo, yani bunda bi çok bilgi sis altında kalıp başka inançların onları gün yüzüne çıkarmasını bekliyo. ve gelecek için bilinçlenmeyi sğlayacak bi çok şey eksikleşiyo.bana kalırsa herşeye bu kadar da bi yere bağlı kalarak yorumlanmamalı. yani biraz objektif olmak şart...

neyse ben UFO konularını okuyunca alakasızda olsa yakaladığım bi yerden çok fazla yorum yapıyorum.

paylaşım için teşekkürler malcom...

Yorum bağlantısı
Diğer sitelerde paylaş

Din tarihi uzaylılarla, kaçırılmalarla ve ilişkilerle doludur. Temelde ayrılıklar ve kültürel farklılıklar görülür. İki bin yıl geriye gidin ve kendinizi Musa´nın yerine koyun; çölde çok sıcak bir gün, çölde yürürken güneş sırtınızı kavuruyor. Derken parlak ışık sütunları birkaç yüz metre üstünüzden sizi izliyor. Vızıltılar arasında bir ışık parlıyor ve tüm göksel bilginiz allak bullak oluyor. Nedir bu? Bir UFO´mu? Elbette değil, bu tanrının bir işareti. İncil, o anda olanları anlatıyor ve biz kişiden kişiye değişerek geçen öyküleri dinliyoruz. Hatta şimdi eğer insanlara gökteki bir ışığı gösterir ve ne olduğunu sorarsanız size bağlı oldukları kültüre, geçmişlerine ve inançlarına göre cevap verirler. 2000 yıl önce bir dünyadışı canlının varlığı hayal bile edilemezdi. Neye isterseniz inanabilirsiniz ama dünya görüşümüze uymasa bile inançlara saygısızlık edemeyiz. Düşüncelerimizi kapatır ve yaratıcı ve de bireysel düşünceyi sansür edip, yok edersek hata yapmış oluruz. Eğer İncil´i okuyup, geleneksel düşüncenizi asgariye indirip kendinizi açarsanız gerçeği daha iyi görebilirsiniz. Şimdi bir de Tevrat´a daha yakından göz atalım...

* Tekvin 5:1: "Tanrı Adam´ı yaratırken onu Tanrı benzeyişinde yarattı;"

* Tekvin 5:2: "Onları erkek ve dişi yarattı ve onları kutsadı ve yaratıldıkları günde onların adını Adam koydu;"

* Tekvin 5:5: "Ve Adem´in yaşadığı bütün günler 930 yıl oldu ve öldü."

* Tekvin 5:8: "Ve Şit´in (Seth) bütün günleri 912 yıl oldu ve öldü."

* Tekvin 5:11: "Ve Enoş´un bütün günleri 905 yıl oldu ve öldü."

* Tekvin 5:14: "Ve Kenan´ın bütün günleri 910 yıl oldu ve öldü."

* Tekvin 5:17: "Ve Mahalaleel´in bütün günleri 895 yıl oldu ve öldü."

* Tekvin 5:20: "Ve Jared´in bütün günleri 962 yıl oldu ve öldü."

* Tekvin 5:21: "Ve Hanok 65 yaşında Methuselah´ın babası oldu."

* Tekvin 5:22: "Ve Methuselah´ın babası olduktan sonra, Hanok 300 yıl Tanrı ile yürüdü ve oğullar ve kızlar babası oldu;"

* Tekvin 5:23: "Ve Hanok´un bütün günleri 365 yıl oldu;"

* Tekvin 5:24: "Ve Hanok Tanrı ile yürüdü ve gözden kayboldu çünkü onu Tanrı aldı. "

* Tekvin 6:1: "Ve vaki oldu ki, toprağın yüzü üzerinde adamlar çoğalmaya başladı ve onların kızları doğduğu zaman."

* Tekvin 6:2: "Allah oğulları adam kızlarının güzel olduklarını gördüler ve bütün seçtiklerinden kendilerine karılar aldılar."

* Eyüb 1:6: "Ve Tanrı oğulları Rabbin önünde kendilerini takdim etmeğe geldikleri gün vaki oldu ki, onların arasına Şeytan da geldi.."

* Yahuda´nın Mektubu 1:5: "Şimdi bir kere her şeyi bildiğiniz halde, size hatırlatmak istiyorum ki Rab kavmı Mısır diyarından kurtarmışken iman etmeyenleri sonra helak etti."

* Yahuda´nın Mektubu 1:6: "Ve kendilerinin reisliğini hıfsetmemiş fakat kendi meskenlerini terketmiş olan melekleri büyük günün hükmü için ebedi bağlarla karanlık altına sakladı."

* Çıkış 13:21: "Ve gündüzün ve geceleyin yürüsünler diye Rab onlara yol göstermek için gündüzün bulut direğinde ve geceleyin onlara ışık vermek için ateş direğinde önlerinde gidiyordu."

* Çıkış 13:22: ".. gündüzün bulut direği ve geceleyin ateş direği kavmin önünden ayrılmadı."

* Hezekiel 1:1: "Ve otuzuncu yılda, dördüncü ayda ayın beşinci güünde ben Kebar ırmağı yanında sürgünler arasında iken, vaki oldu ki, gökler açıldı ve Allah´ın vizyonlarını gördüm."

* Hezekiel 1:2: .. "Hezekiel´e Rabbin sözü açıkça geldi ve orada Rabbin eli onun üzerindeydi."

* Hezekiel 1:4: "Ve baktım ve işte kuzeyden buran yeli, durmadan ateş saçan büyük bir bulut geliyordu, çevresinde parıltı ve ortasında sanki ateş ortasında ışıldayan maden."

* Hezekiel 1:5: "Ve onun ortasından dört canlı mahluk benzeri çıktı. Ve onların görünüşü şöyleydi onlarda insan benzeyişi vardı."

* Hezekiel 1:6: ".. ve her birinin dört yüzü vardı ve onlardan her birinin dört kanadı vardı."

* Hezekiel 1:7: "Ve ayakları doğru ayaklardı; ve ayaklarının tabanı buzağı ayağının tabanı gibiydi ve cilalı tunç gibi parıldamaktaydı."

* Hezekiel 1:8: "Ve dört yanlarında, kanatları altında insan elleri vardı; dördünün de yüzleri ve kanatları şöyleydi;"

* Hezekiel 1:9: "..kanatları birbirine bitişmişti; yürüdükleri zaman dönmüyorlardı; her biri dosdoğru olarak ileri yürüyorlardı ."

* Hezekiel 1:10: "Yüzlerinin benzeyişi ise, onlarda insan yüzü, sağda dördünün aslan yüzü, solda dördünün öküz yüzü, dördünün de kartal yüzü vardı."

* Hezekiel 1:11: "Ve yüzleri ve kanatları yukarıdan ayrılmıştılar; her birinin iki kanadı birbirine bitişmişti, iki kanat da bedenlerini örtüyordu."

* Hezekiel 1:12: "Ve her biri dosdoğru olarak ileri yürüyorlardı; ruh nereye gitmek istediyse oraya gittiler; onlar dönmeyerek yürüyorlardı."

* Hezekiel 1:13: "Canlı mahlukların benzeyişine gelince, onların görünüşü yanan ateş közleri gibi, meşalelerin görünüşü gibi idi; canlı mahlukların arasında o ateş inip çıkıyordu; ve ateş parlaktı ve ateşten şimşek çakıyordu."

* Hezekiel 1:15: "Ben canlı mahluklara bakarken işte canlı mahlukların yanında onların her dört yüzü için yerde bir tekerlek vardı."

* Hezekiel 1:16: "Tekerleklerin ve yapılarının görünüşü gök zümrüt gibi idi; ve dördünün benzeyişi birdi; ve görünüşleri ve yapıları sanki tekerlek içinde tekerlek."

* Hezekiel 1:17: "Yürüdükleri zaman dört yanlarına da gidiyorlardı; dönmeyerek yürüyorlardı."

* Hezekiel 1:18: "Tekerlek çemberleri ise yüksekti ve korkunçtu ve dördünün çemberleri çepçevre gözlerle doluydu ."

* Hezekiel 1:19: "Ve canlı mahluklar yürüdükçe tekerlekler onların yanında yürüyorlardı ve canlı mahluklar yerden yükseldikçe tekerlekler yükseliyordu."

* Hezekiel 1:20: "Ruh nereye gitmek istedi ise oraya, ruhun gitmek istediği yere gidiyorlardı ve tekerlekler onların yanında yükseliyordu; çünkü canlı mahlukun ruhu tekerleklerde idi."

* Hezekiel 1:22: "Ve canlı mahlukların başları üzerinde gök kubbesi benzeyişi, korkunç billur gibi, yukarıdan başları üzerine yayılmıştı."

* Hezekiel 1:23: "Ve kubbe altında kanatları birbirine göre dümdüzdü; ve her birinin bedenlerini bu yandan örten iki kanadı ve öbür yandan örten iki kanadı vardı."

* Hezekiel 1:24: "Ve yürüdükleri zaman kanatlarının gürültüsünü işittim, sanki çok suların sesi, sanki Kadirin sesi, bir kargaşalık sesi, sanki bir ordu velvelesi, durdukları zaman kanatlarını indiriyorlardı."

* Hezekiel 1:25: "Ve başları üzerindeki kubbenin üzerindeki gök yakutun görünüşü gibi bir taht benzeyişi vardı."

* Hezekiel 1:27: "Ve belinden yukarı görünüşünü ışıldayan bir maden gibi gördüm, sank içi çepeçevre ateş görünüşü ve belinden aşağı görünüşünü gördüm, sanki ateş görünüşü ve çevresinde parıltı."

* Hezekiel 1:28: ".. parıltının görünüşü böyle idi. Rabbin izzetinin benzeyişinin görünüşü bu idi. Ve gördüğüm zaman yüzüstü düştüm ve söz söyleyen birinin sesini işittim."

.

.

.

Alıntıdır..

 

 

Yorum bağlantısı
Diğer sitelerde paylaş

Fil suresi;

 

"Görmedin mi ne yaptı RAbbin fil yararına.

Tuzaklarını boşa çıkarmadı mı onların?

Gönderdi üzerlerine sürüler halinde (bölük bölük) kuş

Atıyorlardı onlara kurumuş çamurdan damgalı taş.

Nihayet onları yenik ekin yaprağına çevirdi."

 

Bu sure Habeş kralı Ebrehenin fillerle destekli ordusuyla Kabeyi yıkmaya gidişini ve ilahi kuşlar tarafından (Ebabil kuşları) yok edilişini anlatmaktadır.Tüm odu ne bir eksik ne bir fazla delik deşik edilerek katledilmiştir tek bir masum muminin burnu kanamamıştır.Ancak ilerleyen zamanda bu mermiler (taşlar) arabistanda salgın bir hastalığın yayılmasına sebep olmuş(!)

 

Açıklama;

 

Surede "Kuş" kelimesi "Tayr" kelimesiyle ifade edilmiş; bu kelimenin tekili "Tair" dir ve osmanlıcaya Tayyare olarak geçmiştir yani uçak! Ve ayrıca arapçada da bu kelime sadece kuş değil, uçan böcek, uçan nesne, uçan canlı gibi anlamlarada gelmektedir ve bazı meallerde kuşların "bölük bölük" geldiği yazar bu onların askeri bir hiyerarşiyle hareket ettikleri anlamını çıkarır.

Ayrıca kuşlar üstü damgalı kurumuş çamur kullanmışlardı silah olarak; bu taşlar öyle güçlüydü ki koskaca filleri bile delik deşik etmiş, yenik ekinlere çevirmişti!Hiç bir müminin burnu kanamamıştı bu da bu taşların bir çeşit güdüme sahip olduğunu gösterir; Kuşlar tarafından tam hedefini vurma potansiyeline sahip toprak parçaları atılıyor ve koskoca ordu yok oluyor! Buna Allah'ın bir hikmeti diyebilirsiniz ancak bana Allah'ın hikmeti olmayan bir tanecik şey gösterebilir misiniz? İnsanı bezdiren bir svri snek bile bir hikmet bir mucizedir.Ayrıca Kuranda " Biz her şeyi bir dengeye göre yarattık" anlamını taşıyan ayetler vardır burada kasdedilen bildiğimiz kanunlardır! Bir elma ağaçtan düşer bir tas suda yüzer bunlar Allahın hikmetleri-dengeleridir ve değişmezdir ve bu değişmezlik ilkesine yaratıcıda uymuş tüm mucizeleri bu denge çerçevesinde yaratmıştır.

 

Şimdi kuşlara geri dönelim;bölük bölük gelip,filleri delik deşik eden güdümlü mermiler sıkan, uçan şeyler ( unutmayın Tayr = uçucu, uçan şey ancak bu kuş olarak tercüme edilmiş sebebi basittir.O zamanın bilgisiz insanının aklını bulandırmaktan kaçınmak!dolayısıyla eş anlamlı bu kelime kullanılmış ileride gerçek anlamın çıkması teyit edilmiştir.Kuranda "zerreden küçük veya büyük noksansız indirilen bir kitap" şeklinde Kuran'ın eksiksizliği bildirilmiştir.)

 

Ufolar; Unidentified Flying Object ( tanımlanamayan uçan cisim) eğer biz hayatımız boyunca uçan varlık olarak sadece böcekleri ve kuşları görmüş olsak " Gökyüzünde uçanlar rengarenk ve cıvıl cıvıldı" gibi bir cümleyi uçan=kuş diye çevirirdik ki ozamanın insanı bunu yapmıştır....

 

HZ.LUT VE SODOM

 

Bu şehirin erkekleri sapkınlıklara boğulmuş eş cinsel olmuştu.Bir gün Allahın iki meleği şehre geldi Hz.Lut'a seçilmiş kişi olduğunu ve şehri bu sapkınlıktan kurtulmaması halinde yok edeceklerini söylediler.Hz.Lut le görüşen bu iki meleğe bir takımşehir insanları tecavüze kalkıştı (!) ve melekler onları kör eden bir silah kullandı.(Melek=??? Nurdan yaratılmış varlık, nefsi olmayan Allahın yardımcısı varlık) Nurdan yaratılan bir varlığa etten kemikten bir insan nasıl ilgi duyar nasıl cinsel ilişki arzular?Acaba Kuranda geçen tüm "melek"ler aynı anlamda mı? (Ayrıca Kuranda Harut ve Marut adında iki meleğin adı geçer ki bunlar insan nesli ile cinsel ilişkilere girmekte ve insanlarla alay etmekteydiler bu görev onlara Allah tarafından insanları sınamaları için verilmişti ancak bu iki melek bir insan kadın tarafından baştan çıkarıldı !!! Ve bundan dolayı Allah onları Babilde bir kuyuya kapatarak cezalandırdı ve lanetledi.Onlarda orada kaldı ve oraya giden insanlara sihir öğretti!)

 

Hz. Lut'a geri dönelim.Lut ihtar edildi zaman geçti ve melekler yine gelerek "zaman doldu aileni al ve şehri terket sen onlar arkalarından izle ve sakın arkanıza bakmayın!" diye tembih etti.Peygamberde ailesiyle beraber şehri terketti şehirden yeterince uzaklaştıklarında aniden her yer ap aydınlık oldu ardından yeri göğü sarsan bir ses ile tüm Sodom alt üst oldu.Bu olurken peygamberin karısı arkasına bakma gafletine düştü ve o anda kör oldu, tuz gibi oldu eriyip gitti...

 

Açıklamaya çabalayalım;

 

Manhattan Projesi: İlk nükleer silahların temellerinin atıldığı ABD projesi.Şimdi bu korkunç silahın etkilerine bir bakalım.Atomu parçalayarakk muazzam bir eneji ve ısı ortaya çıkarmaya dayalı bir silah.Silahın kullanıldığı yerdeki etkileri: Önce silah patlar ve korkunç bir aydınlık her yeri kaplar bu öyle bir ışımadırki bakanı kör eder ve öldürür ve bu güçten dolayı her yer birbirine girer şiddetli sarsıntılar olur ve koca bir şehri yokedebilir ( Hiroşima-Nagazaki ) Bu etkileri Sodom şehrinin başına gelenlerle karşılaştıralım.Muhteşem bir benzerlik!Koca şehir alt üst oldu deniliyor işte bunu yapacak gücü içinde barındıran silah! Ve asıl bomba geliyor bu olayı anlatan başka bir ayette "Acıklı azaptan korkanlar için orada bir iz bıraktık" diyor! şimdi asıl bomba gelior 1990 yılında gobi çölünde yapılan bir kazıda yerin alt katmanlarındakki kum kütlelerinin camlaştığı görülmüş! Bildiğiniz gibi bunun için çoook büyük miktarlarda ısı gerekir ve bunu oluşturacak ısı bir atom bombasıyla oluşturulabilir (hiroşima ve nagazakide bu olay olmuştur) ayette geçen bir iz budur!!!!

 

Alıntıdır

Yorum bağlantısı
Diğer sitelerde paylaş

Acaba Kur'an-ı Kerim'in alegorik bir kitap olduğunu ne zaman kabullenebilecek islam alemi?

 

Şimdi tek tek hepsini açıklayamayacağım ama bir çok şey bilgisizlikten yanlış değerlendirilmiş.Tanrının oğulları (beni elohim) terimi ilahi varlıkları tanımlamakta kullanılır tevratta mesela eyüp 1:6'da.Çıkış'ta da rabbin önlerinden gittiğini söylemez,önlerinde onlara yol gösterecek bir buluttan ve bir ateşten bahseder...

boynuzsuzgeyikler tarafından düzenlendi
ard arda atılan mesajlar birleştirildi
Yorum bağlantısı
Diğer sitelerde paylaş

Melekler lut'un yanına insan suretinde gelmiştir gerçek haliyle zaten görebileceklerini sanmıyorum. "Acıklı azaptan korkanlar için orada bir iz bıraktık" Bu iz Lut gölü değilmidir? O halkın pisliği o gölü oluşturmuştur. Dünyanın en derin yeridir. Gölde hiçbir canlı yaşamaz kötü kokar ve batmazsınız. Gobi Çölü ise orta asyanın güneyinde çine yakın kalan kısımdadır. Lut'un karısı ise zaten inançsızdır, günahkardır, meleklerin geldiğini bile halkına o söylemiştir. Yanlışlıklar düzeltilmelidir.

 

Saygılar.

Yorum bağlantısı
Diğer sitelerde paylaş

Hz. Lut'a geri dönelim.Lut ihtar edildi zaman geçti ve melekler yine gelerek "zaman doldu aileni al ve şehri terket sen onlar arkalarından izle ve sakın arkanıza bakmayın!" diye tembih etti.Peygamberde ailesiyle beraber şehri terketti şehirden yeterince uzaklaştıklarında aniden her yer ap aydınlık oldu ardından yeri göğü sarsan bir ses ile tüm Sodom alt üst oldu.Bu olurken peygamberin karısı arkasına bakma gafletine düştü ve o anda kör oldu, tuz gibi oldu eriyip gitti...

 

 

burda da anlam hatası var bence... Eğer bahsedildiği gibi atom bombasıysa sadece arkasına bakan kişi eriyip gitmez... arkasına bakmayanda ölür :)

 

Boşuna efsane denilmiyor... Anlatıldıkça abartılır efsaneler...

Yorum bağlantısı
Diğer sitelerde paylaş

TAYR, bilindiği üzere uçan kuş demek olan "tair"in çoğuludur. nekre olarak getirilmesi de bunların tanınmadık, garib birtakım kuşlar olduğunu hatırlatır. Gerçekte kuşların o zamana kadar oralarda görülmemiş irili, ufaklı, siyah, yeşil, beyaz, takım takım garip kuşlar olduğu da rivayet edilmiştir.

Yorum bağlantısı
Diğer sitelerde paylaş

Lut kavmi, sodom ve gomora için kur'an'daki benzer ifadelerle, tevrat'daki ifadeler nerdeyse aynı. bu bir nükleer patlamadan çok volkanik bir patlamayı ifade ediyor sanki. biliyorsunuz tarihteki bilinen ilk eşcinsel kavimdir Lut kavmi.

bunun efsane olduğunu iddea eden arkadaşlarıma söylüyorum. arkeolojik kalıntıları zaten var.

Yorum bağlantısı
Diğer sitelerde paylaş

UFO’lar son yılların popüler konularından biri olarak gizemleriyle ve sırlarıyla gündemden hiç düşmüyorlar. Tanımlanamayan gök cisimleri, bir zamanların bilimkurgu hikâyeleri olma durumundan çıkıp hayatımızın içinde gerçek olgular olarak kabul edilmeye ve konuşulmaya başlandı.

 

Daire, silindir vb gibi genellikle yuvarlak hatlarda görülen ufolar son elli yılın cazip gizemleriymiş gibi bilinse de eski dünya tarihinin kaynakları onlarla doludur. Eski bir takım resimlere, hikâyelere, yazılara, hatta şiirlere bakıldığında ufoların insanın var oluşu kadar eski bir konu olduğu kolayca anlaşılabilir. Henüz uçağı bile keşfetmeyen ve uçmanın sadece bir rüya olduğunu düşünen iki yüz yıl önceki insanın karşısına bugünün teknolojisi ile çıksak acaba neler hissederdi?

 

Hele ki binlerce yıl öncesi yaşayan insan için gökten gelen bir cisim ya da canlının tanımlanması hangi kelimelerle yapılırdı ve ufolar bugüne nasıl bir olgu içinde taşınırdı? Aslında belki de ufolar gerçekten binlerce yıl öncesinde de vardı ve insanoğlu onu gökyüzünden gelen tanrı diye tanımladığından biz modern dediğimiz bu çağda o hikâyeleri masal ya da mistik uydurmalar diye kabul ediyoruz hala…

 

Bütün geçmiş kültürümüzün içinde bilinçli ya da farkında olmadan ne kadar çok ufo bilgisi içinde olduğumuzun ayırdına varabildiğimizde tüm bildiklerimizi bir tarafa koyup beynimizi yeniden yapılandırmamız gerekir ve bu gerçekten hiç te kolay değildir. Ne yazık ki bilimin ve siyasetin vip salonlarında oturan erk sahibi çoğunluk, genellikle kolay yolu seçer ve ufoların gerçekliğini kabul etmez. Televizyonda ya da görevli oldukları kurumun faaliyet alanı içinde ufoların varlığını reddeden hatta alay eden pek çok bilim adamı kendi kendileriyle kaldıklarında aynı reddedici tutumu gerçekten devam ettirebiliyorlar mı acaba?

 

Son yıllarda birer birer açılan resmi devlet dosyaları ile alay edilen ufo fenomeninin hiç de küçümsenecek bir konu olmadığı kamuoyuna açıklanmak zorunda kalınmıştır. Binlerce dosyanın içinde tabiidir ki gerçek olmayan, yanılgı taşıyan, uydurulan, reklam amaçlı ya da psikolojik bozukluk sonucu olduğu anlaşılan olay sayısı küçümsenemez ama gerçek dışı olanlar elendikten sonra elde kalan dosyalar ilginç özellikler taşımaktadır. Olaylardaki nesneler gerçekten dünyadaki hiçbir şeye benzemezler ve ne kadar uydurma olabilecekleri gerçekten bir kez daha düşünülmeli ve tartışılmalıdır.

 

UYGARLIKLARI KURAN TANRILAR KİM?

 

http://indigodergisi.com/blog/wp-content/uploads/2008/09/sumeria-tevrat-ufo-36-4.jpg

 

Bilinen ilk yazıtlar Sümer yazıtları kabul edilir ve uygarlık denilince başlangıç kabul edilen kavramların içinde “tanrılar” kelimelerinin yerine “ufo”lar kavramıyla baktığımızda ilginç bir bakış açısı yakalarız. İlk uygarlık olarak tarihe geçen Sümerliler MÖ 3800 yıllarında bir ileri uygarlığa sahipti ve en şaşırtıcı olan şey bu güne dek Sümerlilerin kim olduklarına, nerden geldiklerine ve uygarlıklarının nasıl ve niçin ortaya çıktığına dair hiçbir bilgiye sahip değiliz. İlkel göçebe avcıları ve yiyecek toplayıcılarını, önce çiftçilere ve çömlekçilere, derken devasa şehir kurucularına, mühendislere, matematikçilere, gökbilimcilerine dönüştüren şeyin ne olduğunu gerçek anlamda bilmiyoruz. Bu soruya cevap ararken de onlardan kalan eski yazıtlarda adı geçen tanrıların kim olduğuna da bir cevap bulamıyoruz. Fantezi ve eğlence olsun diye kilden ve taştan kitabelere masallar mı yazdılar, yarı tanrı, yarı kuş, yarı insan gerçekdışı kahramanların resimlerini arkalarında oyun kahramanı gibi mi bıraktılar?

 

Bunu cevaplayabilmek için de eski Sümer kelimelerinin anlamlarına baktığımızda, Sümer hikayelerine göre tanrıların yarattığı ilk model insan olan “Adapa” ilginç bir şekilde Adem ile Havva’ya çok benziyor. Yani bildiğimiz Eski Tevrat’taki Adem. Tanrılara ve insanlara yaşam veren olarak Ninhursag’ın Ana Tanrıça olduğunu ve takma isminin “Mammu” olduğunu görüyoruz. Bu da günümüze İngilizcede anne anlamına gelen “mamma” kelimesinin orijinini oluşturuyor. Bazı kelimelerin roket veya uçan bir cisim anlamına geldiği düşünülüyor ve böylece tanrılar gök ile özdeşleşiyor. Yani böylece tanrıların gökten geldiği teorisi çıkıyor.

 

İlk yaratılış destanı olarak bilinen “Enuma Eliş”i incelediğimizde bu destanın aslında güneş sistemimizin yaratılışını anlattığını söyleyebiliriz. Sümerlilere göre güneş sistemimizin içinde bizim son yüzyıllarda ancak farkına varabildiğimiz gezegenler mevcut. Günümüzde hepimiz biliyoruz ki; dev gezegenler olan Jüpiter ve Satürn’ün ötesinde daha belli başlı olan Uranüs ve Neptün ile küçük bir gezegen olan Pluton uzanır. Fakat böyle bir bilgi oldukça yenidir. Uranüs, 1781 yılında, gelişmiş teleskopların kullanılması yoluyla keşfedilmiştir. 1846’da ise Neptün’ün yeri, astronomlar tarafından, matematiksel hesaplamaların yardımıyla kesin olarak belirlenmiştir. Neptün’ün bilinmeyen yerçekimsel bir çekim gücünün etkisi altında olduğu anlaşılmış ve 1930’da Pluton’un yeri keşfedilmiştir. Oysa Sümerler binlerce yıl öncesinden tüm bu bilgilere sahiptiler.

 

Sümerler Nibiru adlı bir başka gezegenden daha bahsediyorlar ve bunun güneş sisteminin dışında bulunan ve güneşin geniş eliptik yörüngesine takılarak 3,600 dünya yılı süresince burada kalan bir gezegen olduğunu söylüyorlar. Binlerce yıl öncesinde bizden çok daha fazla astronomik bilgiye nasıl sahip oldukları gerçekten bir sır. Sümerlere göre onlar bu bilgileri gökten gelen tanrılardan öğrendiler. Bizim bildiğimiz 9 adet gezegen olduğu için, bize göre onuncu, Sümerlere göre on ikinci( Sümerler güneş ve ayı da gezegen olarak sayıyorlardı) eksik gezegen de Marduk ya da diğer adıyla Niburu… Yörüngesi 3600 yıl olduğu için bu yüzden onu gözlemleme ve bilme şansımız olmadığı söyleniyor.

 

http://indigodergisi.com/blog/wp-content/uploads/2008/09/sumeria-tevrat-ufo-36-5.jpg

 

Bizim güneş sistemimiz çok daha farklı bir dizilimde iken, uzaktan gelen ateş renkli gezegen Niburu’nun, çarpmasıyla Tiamat’ın bölünerek dünyanın oluştuğunu, ayın dünyanın yörüngesine girdiğini, Tiamat’ın diğer parçalarının asteroids kuşağını (dövülmüş bilezik) oluşturduğunu, Niburu’nun da bizim sistemimizde yörüngeye girdiğini ( kütlesi çok büyük olduğu için yörüngesinin 3600 yıllık bir elips olduğunu) duymak, masal gibi geliyor kulağa…

 

Bu masallar, son yıllarda yapılan bazı açıklamalarla desteklenip kafa karıştırıyor ve acaba dedirtiyor:

Birleşik Devletler Donanma Rasathanesi tarafından yapılan son hesaplamalar, Uranüs ve Neptün gezegenlerinin yörüngesel hareketlerinde meydana gelen düzensizlikleri doğruladı. Bir astronom olan Dr. Thomas C. Van Flandern, bu düzensizliklerin tek bir keşfedilmemiş gezegenin varlığıyla açıklanabileceğini söylemektedir. O ve bir meslektaşı, Dr. Richard Harrington, 10’uncu gezegenin Pluton’un yörüngesinin 5 milyar mil ötesine ulaşan oldukça eliptik bir yörüngeye sahip olması gerektiğini hesaplıyorlar.

 

1982 yılında NASA, ‘dış gezegenlerin ötesinde gizemli bir nesnenin var olduğu kesindir’ şeklinde bir bildiride bulunarak X Gezegeni’nin varlığına ilişkin olasılığı resmi olarak kabul etmişti. Bir yıl sonra, uzaya yeni fırlatılan IRAS (Infrared Astronomical Satellite-Kızılötesi Astronomik Uydu), uzayın derinliklerinde büyük, gizemli bir nesne tespit etti. Washington Post, California JPL’den IRAS Projesi’nde görevli bir bilimadamı olan Gerry Neugebauer ile yaptığı röportajı şöyle özetledi: “Orion Takımyıldızı yönünde, bu güneş sisteminin bir parçası olabilecek kadar Dünya’ya yakın bir gökcismi bulunmuştur. Bütün söyleyebileceğim, bunun ne olduğunu henüz bilmediğimizdir.”

 

Çarpışma sonucu değişen güneş sistemindeki yeni gezegen Niburu, dünyaya yaklaştığında Niburu’lar ( Annunakiler) yeryüzüne ziyaretler yapıyorlar. Bu ziyaretlerde Ay’ı üs olarak kullandıkları söyleniyor. Onlar dünyaya geldiklerinde insanlar daha ilkel bir canlıydılar. İnsan gücüne ihtiyacı olan uzaylılar, bu ilkel yaratığın evrimiyle oynuyorlar ve bazı genetik deneyler yapıyorlar. Sonunda başarılı olup ilk insanı, yani “Adapa”yı yaratıyorlar. Yorumlara göre bu ilk Homosapien insan olabilir. Zamanla insanlar ve tanrılar bir arada yaşamaya başlıyorlar ve bu da Tevrat’tan bildiğimiz bir hikaye. Daha sonra bazı tanrılar bu durumdan rahatsız oluyor Sümer hikayelerine göre. Bu hikaye Tevrat’ta da yer alıyor, uzaylılar bir tufan vesilesiyle insanların yok oluşuna tanık olmak istiyorlar, ama aralarındaki bir tanrı (adı Enki) insanlara karşı bir sevgi beslediği için onları kurtarmak için bir tanesine durumu anlatıyor. Bu Sümer hikayesi de neredeyse son cümlesine kadar Tevrat’taki Nuh hikayesi ile aynı. Annunaki’ler dünya yılı ile ölçüldüğünde çok uzun ömre sahipler, çünkü kendi bir yılları 3600 dünya yılı ediyor. Tevrat’taki soy ağacı sıralamasında Nuh’un torunları listelenmiş ve her birinin yüzlerce yıl yaşadığı anlatılmış. Tıpkı yine Sümer hikayelerinde olduğu gibi…

 

Sümer yazıtlarında buna benzer akıl dışı bütün konuları sıralamak, tuğla gibi üst üste dizmek ve Tevrat ile benzerliklerini ortaya koymak bizi şöyle bir sonuca götürüyor:

 

Tevrat’taki yaratılış ile tufan hikayeleri ve tanrılar (belki de uzaylılar) Sümer hikayeleri ile çok yakından bağlantılı!

Cevaplayamadığımız asıl soru, bu yazıtlarda ismi geçen tanrıların gerçekten uzaylılar olup olmadığıdır. Pek çok bilginin kalesini yıkan bu masalsı yorumlardan sonra Tevrat’tan bazı satırlar aktarmak istiyorum. İster tanrılar, ister uzaylılar diye değerlendirin, ister bu yorumları lanetleyin ama yine de okuyun. Hangi taraftan bakarsanız bakın ilginç geleceğine eminim…

 

http://indigodergisi.com/blog/wp-content/uploads/2008/09/sumeria-tevrat-ufo-36-9.jpg

 

1.bölüm

 

“Yaratıklar şimşek çakar gibi hızla ileri geri gidip geliyorlardı. Bu dört yüzlü yaratıklara bakarken, her birinin yanında, yere değen bir tekerlek gördüm. Tekerleklerin görünüşü ve yapısı şöyleydi: Sarı yakut gibi parlıyorlardı ve dördü de birbirine benziyordu. Görünüşleri ve yapılışları iç içe girmiş bir tekerlek gibiydi. Hareket edince yaratıkların baktıkları dört yönden birine doğru sağa sola sapmadan ilerliyordu. Tekerleklerin kenarı yüksek ve korkunçtu; hepsi çepeçevre gözlerle doluydu. Canlı yaratıklar hareket edince, yanlarındaki tekerlekler de hareket ediyordu; yaratıklar yerden yükseldikçe, tekerlekler de onlarla birlikte yükseliyordu.

 

Ruhları onları nereye yönlendirirse oraya gidiyorlardı. Tekerlekler de onlarla birlikte yükseliyordu. Çünkü yaratıkların ruhu tekerleklerdeydi. Yaratıklar hareket ettiğinde onlar da hareket ediyor, yaratıklar durduğunda onlar da duruyor, yaratıklar yerden yükseldiğinde onlar da yükseliyordu. Çünkü yaratıkların ruhu tekerleklerdeydi. Kubbeye benzer, billur gibi parlak ve korkunç bir şey canlı yaratıkların başları üzerine yayılmıştı. Kubbenin altında kanatlarının biri öbürünün kanatlarına doğru açılmıştı. Her birinin bedenini örten başka iki kanadı vardı. Yaratıklar hareket edince, kanatlarının çıkardığı sesi duydum. Gürül gürül akan suların çağıltısını, her Şeye Gücü yeten’in sesini, bir ordunun gürültüsünü ansıtıyordu. Durunca kanatlarını indiriyorlardı. Kanatları inik dururken, başları üzerindeki kubbeden bir ses duyuldu. Başları üzerindeki kubbenin üstünde laciverttaşından yapılmış tahta benzer bir nesne vardı. Yüksekte, tahtı andıran nesnede insana benzer biri oturuyordu. Gördüm ki, beli andıran kısmının yukarısı içi ateş dolu maden gibi ışıldıyordu, belden aşağısı ateşe benziyordu ve çevresi göz alıcı bir ışıkla kuşatılmıştı. Görünüşü yağmurlu bir gün bulutların arasında oluşan gökkuşağına benziyordu. Öyleydi çevresini saran parlaklık. RAB’bin görkemini andıran olayın görünüşü böyleydi. Görünce, yüzüstü yere yığıldım, birinin konuştuğunu duydum.

 

2. bölüm

Sürgünlüğün altıncı yılı, altıncı ayın beşinci günü evde Yahuda’nın ileri gelenleriyle otururken Egemen RAB’bin eli bana dokundu. Baktım, insana benzer birini gördüm: Görünüşü, belinden aşağısı ateşi andırıyor, belinden yukarısı maden gibi ışıldıyordu.Eli andıran bir şey uzatıp beni saçlarımdan tuttu. Ruh beni yerle gök arasına kaldırdı ve Tanrı’dan gelen görümlerde Yeruşalim’e, iç avlunun kuzeye bakan kapısının giriş bölümüne götürdü. Tanrı’nın kıskançlığını uyandıran kıskançlık putu orada dikiliydi.

 

3. bölüm

Baktım, Keruvlar’ın başı üzerindeki kubbenin üzerinde laciverttaşından tahta benzer bir nesne gördüm. RAB keten giysili adama, “Keruvlar’ın altındaki tekerleklerin arasına gir. Avuçlarını Keruvlar’ın arasındaki ateş közleriyle doldurup kentin üzerine közleri saç” dedi. Adamın oraya girdiğini gördüm. Adam oraya girdiğinde, Keruvlar tapınağın güney tarafında duruyordu. Bulut tapınağın iç avlusunu doldurdu. RAB’bin görkemi Keruvlar’ın üzerinden ayrılıp tapınağın eşiğine gitti. Tapınak bulutla doldu. Avlu RAB’bin görkeminin parıltısıyla doluydu. Keruvlar’ın kanatlarının sesi dış avludan bile duyuluyordu; tıpkı her şeye gücü yeten Tanrı’nın sesi gibiydi.RAB keten giysili adama, “Keruvlar’dan ve tekerleklerin arasından ateş al” diye buyurunca, adam oraya girip bir tekerleğin yanında durdu.

 

Sonra Keruvlar’dan biri aralarındaki ateşe elini uzattı, biraz ateş alıp keten giysili adamın avuçlarına koydu. Adam ateşi alıp oradan ayrıldı. Keruvlar’ın kanatları altında insan eline benzer bir şekil göründü. Baktım, her Keruv’un yanında birer tane olmak üzere dört tekerlek gördüm. Tekerlekler sarı yakut gibi parıldıyordu. Dördü de birbirine benziyor, iç içe girmiş bir tekerleği andırıyordu. Hareket edince Keruvlar’ın baktıkları dört yönden birine doğru, sağa sola dönmeden ilerliyordu. Ön tekerlek nereye yönelirse, öbür tekerlekler de onun ardınca gidiyordu. Keruvlar’ın bedenleri -sırtları, elleri, kanatları- ve dördünün de tekerlekleri çepeçevre gözlerle doluydu. Tekerleklere “Dönen tekerlekler” dendiğini duydum. Her Keruv’un dört yüzü vardı: Birinci yüz öküz yüzüne, ikincisi insan yüzüne, üçüncüsü aslan yüzüne, dördüncüsü kartal yüzüne benziyordu. Keruvlar yukarıya doğru yükseldi. Bunlar daha önce Kevar Irmağı kıyısında gördüğüm canlı yaratıklardı. Keruvlar hareket edince, yanlarındaki tekerlekler de hareket ediyor, Keruvlar yerden yükselmek için kanatlarını açınca, tekerlekler de yanlarından ayrılmıyordu. Keruvlar durduğunda onlar da duruyor, Keruvlar yerden yükseldiğinde onlar da yükseliyordu.

 

Çünkü yaratıkların ruhu tekerleklerdeydi.

RAB’bin görkemi tapınağın eşiğinden ayrılıp Keruvlar’ın üzerinde durdu. Ben bakarken Keruvlar kanatlarını açıp yerden yükseldi, tekerlekler de onlarla yükseldi. RAB’bin Tapınağı’nın Doğu Kapısı’nın girişinde durdular. İsrail Tanrısı’nın görkemi onların üzerindeydi. Kevar Irmağı kıyısında, İsrail Tanrısı’nın altında gördüğüm ve Keruvlar olduğunu anladığım canlı yaratıklar bunlardı. Her birinin dört yüzü, dört kanadı vardı. Kanatlarının altında insan elini andıran bir şey vardı. Yüzleri Kevar Irmağı kıyısında gördüğüm yüzlere benziyordu. Her biri dosdoğru ilerliyordu. Keruvlar kanatlarını açtı, tekerlekler yanlarında duruyordu. İsrail Tanrısı’nın görkemi onların üzerindeydi. RAB’bin görkemi kentin ortasından yükselip kentin doğusundaki dağa kondu. Görümde Tanrı’nın Ruhu beni yukarı kaldırıp Kildan ülkesindeki sürgünlerin yanına götürdü. Sonra gördüğüm görüm kayboldu.

 

N.Dabağlar

Indigo Dergisi - Eylül 2008

Yorum bağlantısı
Diğer sitelerde paylaş

yazılanların çoğunu okudum..

şimdi burada özellikle bir iki noktaya dikkatlerinizi çekmek istiyorum. çünkü söylemleri kabullenilmesi zor noktalara varmış..

 

1- özellikle son yıllarda "tanrıların arabaları" adlı kitapla başlayıp günümüze kadar gelen bir ufoları kutsal kitaplarla ilişkilendirme çabası var.. bu özellikle iki kesim çok kullanıyor.. birinci kesim safdilliğinden bu tür şeylere alet oluyor. gerçekten herkeste ilgi uyandıran bir mesele.. dünya dışında da hayat olması ihtimali herkesi heycanlandırıyor.. bir acaba diyenler bilmeden bu vartaya düşüyor..

ikinci kesim ise bunu bilinçli yapıyor. güya yaratıcı bir tanrı yok. tanrı diye inandığımız şey dünya dışı ve medeniyetçe bizden çok ileride uzayda yolculuk yapabilen bir ırktan bahsediyor.. dünyamızı ve bizi sözde kurallarını bizzat kendilerinin koyduğu ve bizim kutsal kitap ve ya din dediğimiz aracı bir kanunlar silsilesi ile yönetiyorlar.. eğer buna karşı gelirsek bizi cezalandırıyorlar. bu sayede tanrının aslında olmadığı hatta gerek bile olmadığını ilan etmeye çalışıyorlar.. bizde bu durumda aldanmış insanlar oluyoruz. kula çok güzel bir kurgu ve acabaya düşürecek bir seneryo gibi geliyor. ama işin aslı öyle değil.

gelelim 2. nokatya...

2- bir bilimsel olarak zaten bu imkansız.. nasılmı...

güneş sistemimiz tirilyonlarca yıldızın barındığı saman yolu denilen bir galaksi içinde orta boylu bir yıldız. ve etrafında bilinen 9 büyük gezegen onlar uydu, binler küçük gezegen ve milyarlarca kuyruklu yıldızı barındırıyor.. galaksimizde bize en yakın diğer güneş sistemi yaklaşık 42 IŞIK YILI uzaklıkta bu şu anlama geliyor. ışık hızıyla bile giteseniz ancak 42 yılda varıyorsunuz.. bilindiği üzere ışıktan daha hızlı bir madde yok.. gelelim gezegenlere... asıl ilginç olan burası. eskilerde söylenenin aksine güneşin etrafındaki 9 gezegen güneşten kopupta oluşmuş değiller. dışarıdan gelip güneşin yörüngesine oturmuşlardır. bu ispatı şöyle. 9 gezgenin hepsinin açısal hızı güneşten büyük olduğu ispatlanmış fizik kanunlarına göre dönen bir cisimden kopan parça ondan daha hızlı dönemez.. oysaki 9 gezegen güneşten daha hızlı dönmektedir..(bunu bir yere koyun aklınızda:))

birde kütle çekim kanunu var.. formülünü çoğunuz bilirsini belki.. f=k.m1.m2/r2 buradaki m=cismin kütlesi. bilindiği üzere uzayda kütleye sahip her şeyin bir çekim kuvveti vardır.. güneş 9 gezgeni kendine çeker ancak dönen cisim dışa kaçtığı için çekim kuvveti ile kaçma kuvveti dengelenir ve gezegen belli bir mesafede kalarak güneş etrafında dönmeye başlar.. buda yörüngeyi belirler zaten..

diğer önemli bir mesele ise kütlenin büyüklüğüdür.. bir cismin kütlesi ne kadar büyük olursa çekim kuvveti o kadar artar...

şimdi gelelim gerçeklere...

dünya gibi bir gezgenin oluşması için şu ihtimalerin hepsinin aynı anda olması gerekir..

-güneş büyüklüğünde bir yıldız...

-9 tane gezegen ve milyarlarca diğer cisimler...

-ve her gezegenin kütleside şu anki kadar olmalıdır..

mesela bu sistemden mars gezegenini çıkardığımız farzedelim.. güneş çekim kuvvetini 9 yerine 8 gezegene dağıtacaktı.. buda dünyanın biraz daha güneşe yaklaşıp daha hızlı dönmesine sebeb olacaktı ki aşırı ısı yüzünden yaşamdan bahsedemiyecektik... yada tam teresi bu siteme fazladan bir gezegen eklerseniz bu seferde çekim kuvveti 10 gezegen dağılcaktı dünya uzaklaşacak ve aşırı soğuk yine yaşama izin vemiyecekti...

birde gezegen büyüklükleri var tabi.. dünya biraz daha büyük olsa güneşe yaklaşacak... küçük olsa uzaklaşcak... yine yukarıda belirttiğim durumlar yaşncak... bu sadece dünya için geçerli değil.. sistemdeki her hangi bir gezegen bile bu günkünde büyük yada küçük olsaydı çekim kuvvetinin dengesi değişcek ve dünya bundan etkilenecekti..

daha ilginci ise galaksi içindeki her yıldız(güneş) sistemi bir birini bu şekilde çekim kuvveti ile etkilemektedir. bunlardaki bir değişiklik her cismi etkileycektir... neyse çok uzun oldu..

uzun lafı kısası şu.. eğer bilimsel kurallarla bakacak olursanız dünya gibi bir gezegenin oluşma ihtimali tirilyon çarpı tirilyon yıldız içinde bile nerdeyse yüzde sıfır bir ihtimaldir.. o yüzden dünya dışında bir yaşam fromundan bahsetmek çok iddialı bir tezdir. bilimsel ispat ister..

 

gelelim işin psikolojik yönüne.. ben çok üstün bir medeniyet olsam ve uzayda sistemler arası yolculuk yapabilsem ve karşımda her yönüyle aciz bir medeniyet bulunsa.. kendimi gizleme gereği duymam.. neden duyayımki.. neden kutsal kitaplar yada dinler uydurarak gizli bir şekilde hükmedeyimki.. gider açıkca istila ederdim.. eğere kötü niyetli olsaydım... yada iyi niyetli olup bu insanlara medeniyetimi öğretirdim.. koca uzay hatta sonsuz onlarada yeter banada:):)

 

gelelim işin özüne bir yaratıcıyı inkar etmek için bu tür şeylere bel bağlamaya gerek yok.. inanmazsın olur biter.. ama bitmiyo değilmi.. çünkü şu sonsuz uzay.. muhteşem denge.. izahı zor görülen yaşam ve dünyanın güzelliği bir izah istiyor.. inançsızlığın bile bir izahı olmalıki inkar eder vicdanen rahat olsun.. ama bu yol inançsızı rahatlatmaz.. hadi diyelim dünya dışı varlıklar olsun.. sonuçta sonuçta bu oralarda da yaşamın nasıl meydana geldiğini şuurlu varlıkların nasıl oluştuğunu izah etmez.. probleme bir problem daha ekler.. oysaki şu kusursuz dizayn her şeyin üstünde bir yaratıcının varlığını ispatlamaya yetmezmi.. asıl vicdanları rahatsız eden şey bu.. ya varsa... yer yüzündeki gelmiş geçmiş bütün düşünürlerin çıldırasıya cevabını aradığı şey bu.. nerden geldik.. neden geldik ve ölünce nereye gidicez.. bu kadar şey sonuçta mutlak yokluk içinmi.. ebedi yok olacaksak varlığın ne anlamı var.. evet tekrar vicdanlarımıza soralım... ya varsa... ne kaybedersinki.. YA DA KAYBEDECEK NEYİN VARKİ.. DOĞDUĞUN KAYBETMEYE MAHKUMKEN....

Yorum bağlantısı
Diğer sitelerde paylaş

İnançlara saygısızlık edemeyiz. Düşüncelerimizi kapatır ve yaratıcı ve de bireysel düşünceyi sansür edip, yok edersek hata yapmış oluruz. Hasasiyetinizden ötürü kendi adıma teşekkür ederim

İnanan insanları üzmemeliyiz.İnanmak insanın gerekliliklerindendir. Mutlu kalın:)

Yorum bağlantısı
Diğer sitelerde paylaş

Sohbete katıl

Şimdi mesaj yollayabilir ve daha sonra kayıt olabilirsiniz. Hesabınız varsa, şimdi giriş yaparak hesabınızla gönderebilirsiniz.

Misafir
Bu konuyu yanıtla...

×   Farklı formatta bir yazı yapıştırdınız.   Lütfen formatı silmek için buraya tıklayınız

  Only 75 emoji are allowed.

×   Bağlantınız otomatik olarak gömülü hale getirilmiştir..   Bunun yerine bağlantı şeklinde gösterilsin mi?

×   Önceki içeriğiniz geri yüklendi.   Düzenleyiciyi temizle

×   You cannot paste images directly. Upload or insert images from URL.

×
×
  • Yeni Oluştur...