Sting Oluşturma zamanı: Mayıs 14, 2011 Paylaş Oluşturma zamanı: Mayıs 14, 2011 http://asukamaxwell.files.wordpress.com/2010/06/king_arthur_and_the_knights_of_the_round_table.jpg?w=300&h=201 Her çağa 1 kahraman Kral Arthur´u oluşturan sayısız ve sınırsız öykünün yarattığı bulmaca, yüzyıllardan beri nesilleri büyülüyor. Bu defa 1 gizem araştırmacısı değil, aksine 1 edebiyat uzmanı olan Grueme Fife, hakikat ötesi hikaye ve romancılık çizgisinde, Kral Arthur´u ve Yuvarlak Masa Şövalyeleri´ni izledi Birçok insan, Kral Arthur´u soruyor. Gerçekten yaşadı mı? Nerede öldü ve yakıldı? Kutsal Kase neydi? yanıtlar, gerçeklerle tahminler arasında 1 yerde. Tarihsel 1 tanık var. Adı Artrus, Britanya Adası´nda görevli Romalı 1 süvari subayı, Artrus 6. Yüzyıl´ın başlarında Saksonların saldırılarına karşı yapılan başarılı 1 seferin başındaydı fakat lejyonerlerin başarısı geçiciydi, Roma İmparatorluğu sonunda Britanya´dan çekildi. 410 yılında ise Alaric´in Vizigotları Roma´yı ele geçirecek ve Avrupa, putperest barbarlığa yenilecekti. Roma askerleri çekilirken, Artrus orada kalıyor ve diktatör taşralı yöneticilerden birisi olurken büyük ün kazanıyor ve 1 halk kahramanı bi şekilde söylencelerle bütünleşiyordu. Artrus´u modern tarihçilerden Gildas, bu biçimde anlatıyordu. Kollektif 1 idealin yansıması Saksonlar, Britanya´nın 1 kısmını fethettikten sonraları halkla bütünleştiler ve bölgeye "Angle Diyarı" adı verildi. Adanın birtakım bölümlerini ve oralarda yaşayanları baskı altında tuttular. Bu bölgeler, Strathclyde, Cumberland, Galler ve Cornwall yaylalarıydı. Kelt topraklarında yaşayanlar ise Kanal bağımsızlıklarını korudular ve Saksonlar´la anlaşmayı reddettiler Özgürlüklerinin simgesi Kral Arthur´du ve onun anısını ebedileştirdiler fakat bu hatıralar dağınık ve epey çeşitliydi. Masalcılar, genelde eşdeğer tema çevresinde birleşen Arthur hakkındaki hikayeleri topladılar. Kısacası, Kelt-Roma karışımı 1 kişilikten doğan Arthur doğuyordu. Manş Kanalı´nn bütün 2 tarafında da kuvvetli 1 adamın şatosuyla, canavarlarla ve devlerle çarpışan savaşçılarla alakadar öyküler anlatılıyordu. Arthur adı, liderlik ve kahramanlıkla bütünleştirilmişti, kısacası o kaçınılmaz ve ideal 1 kraldı. Tarihle, miti karıştırdı İlk kritik edebi yaklaşım, aşağı yukarı 1135 yıllarında Geoffrey Monmouth´un "Britanya Krallarının Tarihi" adlı kitabında dikkat çeker. Geoffrey´in kitabı tarihsel olmaktan öte 1 masaldır. Kitap, Roma´dan sürgün edilen Truva soyundan gelen adaya kendi ismini veren Kral Brutus birlikte başlar ve bu defa Roma´ya sürgün edilen son Kelt Kralı Cadwalleder birlikte son bulur. Öykünün içinde Arthur´un saltanatı anlatılır. eşdeğer zamanda da, ünlü büyücü Merlin ve diğer şövalye karakterleri de görülür. Kitap, Normandiyalılar´ın konuştuğu Fransız lehçesine çevrilmişti, farklı yazarlar bu kitabı kopya ettiler ve daha da geliştirdiler. Bugün, Britanya´nın özü bi şekilde kabul edilen Orta Çağ edebiyatının temeli oluşmuştu: yani Kral Arthur ve onun Yuvarlak Masasının şövalyelerinin hikayesi... Geoffrey´in kitabının niçin Normandiya lehçesine çevrildiği ilginçtir. 1066 yılında Normandiyalılar, İngiltere´yi işgal ettiler ve 1 hanedan kurdular. Norman-Fransızcası konuşan bu krallar İngiltere tahtına oturarak, evlilik ve miras yoluyla Batı Fransa boyunca İskoçya´dan Pireneler´e kadar uzanan 1 krallığa hükmettiler. Roma Kilisesi´ni destekleyen bu krallağın mitolojik temelinde Altın Çağ´ın ve Hristiyanlığın koruyucusu bi şekilde söylencelerde mekan alan Şövalye Arthur kişiliği vardı ve bu esas Geoffrey´in Arthur´u birlikte birleştirilince Kral Arthur miti Avrupa´laştırılmış oldu. Orient etkilerin nedeni neydi? Elbette ki bölgesel birleşme, kültürel değişimi de geliştirdi. Fransız ozan Chretien de Troyes, 1170 yıllarında Arthur birlikte alakadar öyküler yazmaya başladığında hem İrlanda hem de Gal dilindeki Kelt efsanelerinden, kahramanlık hikayelerinden, destansı Fransızca cenk türkülerinden söz ediyor ve gezerek anlatıyordu. Normandiyalılar, Fransa´nın geri kalan bölümüne hükmeden Viking asıllı İskandinav yağmacılarıdırlar ve Franklar bi şekilde tanınırlar. 19. asır Amerika´sının maceraperestleri onlar toplumsal değerlere saygı gösteriyorlardı. Meşrutiyete ve sosyal sınıflara ihtiyaçları vardı. Geoffrey´in kitabı eski Troya örneği 1 soy yaratarak, Normandiyalı derebeylerini zorladı. Arthur, asil Roma´dan gelen 1 prensti ve bütün Keltik kahramanların cazibesine ve canlılığına sahipti. Normandiyalılar Arthur´u, öykü anlatan kişilerden dinlemişlerdi. Ve Arthur da onlar gibi Saksonlardan nefret ediyordu. Arthur katı 1 Hıristiyandı ve Kilise´ye hizmet ediyordu. Normandiyalılar ve Franklar yaklaşık 2 yüzyıldan beri Haçlı Seferleri´ni başlatmışlardı. Haçlı Seferleri´ne katılan askerler Kutsal Topraklar´da gördükleri harikaların inanılmaz hikayelerini anlattılar. Kudüs, değerli taşlardan ve altından yapılmıştı. Aziz John´da Kutsal Kitap´ta böyle yazıyordu. Hazineler sonsuzdu, hikayelerin havasındaki parfüm kokuları, lokal manzaralar ve sesler şiirseldi. İşte Arthur´la alakadar hikayenin egzotik temeli şüphesiz Orta Doğu´ydu. Ölümsüzlüğün simgesi Tüm nesiller, geçmişin ve kaybolmuşluğun özlemini çekerler. Arthur´un sarayı olan Camelot Şatosu (ilk defa Chretien tarafından adlandırıldı) asil ve ilahi 1 kralın ve onun tarafından yönetilen çok güzel 1 dünyevi krallığın rüyasıdır yani Orta Çağ yaşamının ütopyası ya da özlemlenen hayat biçimidir. Orta Çağ krallarından Aslan cesarettli Richard şöyle derdi "Üstün olmadığımı kabul eden 1 sıradan biriyim, üstün olan Tanrı´dır" diyordu. Arthur kişiliği simgesel bi şekilde dünyadaki en değerli Hristiyan kralıydı. Yaşayan bütün hakikat krallar onu kopya etmeye çalıştılar. buna ilave olarak Arthur seçkin 1 savaşçı sınıfı temsil ediyordu. Arthur´la alakadar hikayelerin epey dinleyici toplamasının 1 diğer nedeni entrika, seks ve aşktı, cenk alanlarının ve turnuvaların yanısıra, tül perdelerle örtülü yatak odaları veya etrafına duvar örülmüş görünmeyen bahçelerde yaşanan sevi ilişkileri anlatıları daha çekici 1 hale getiriyordu. Burada, düş kurma tekniği görülür ve temelde nostaljik 1 efsane bulunur. Ve dönüm noktası Arthur´un ölümsüzlüğüdür. Efsanelerde adı geçen Avalon ülkesinde yaralanır ve kendisini iyileştirir. Kutsal Kaselerin dayanılmaz artışı Orta Çağ´ın Katolik kilisesi, Arthur´un ölümsüzlüğünün putperestlik bi şekilde tanımlamıştı. 1191 yılında Glastonbury Abbey´li keşişler. kazılar yaparak Arthur´la Kraliçesi Guinevre´ye ait olduğunu sav ettikleri birtakım kemikler çıkardılar (Bunlar keşfedilmiş birçok Arthur mezarlarının ilkiydi). Kutsal ve antik kalıntılar ticaret anlamına gelirdi. Benediktin tarikatının papaz üyeleri bu ünlü iskeletleri görmeye gelen turistlerden sağladıkları gelirden memnundular. Yanısıra, İsa´nın gerildiği kutsal haçın ve işkence edilirken kullanılan kamçının parçaları vardı. Öylesine inanılmaz parçalar ortaya çıkarılıyordu ki; mesela son akşam yemeğinde Hz. İsa´nın kullandığı kase vardı. Buna karşın Kayseri Katedrali´ndeki din görevlileri Hz. İsa´nın kullandığı Kutsal Kase´ye arkasından Hz. Muhammed´in kanının doldurulduğunu ve kasenin arkasından 1 asker tarafından çalınarak kendi kiliselerine bağışlandığı iddiasındaydılar. Başkaları kaseyi sihirli 1 taş bi şekilde tanımlıyordu. Glastonbury keşişleri kendilerinde olduğunu söyledikleri Kutsal Kase´yi hiç göstermediler. Çünkü onlara göre Kase, içsel aydınlatmanın simgesiydi, şayet onu görünmeyen tutarlarsa daha çok para sağlayacaklarını biliyorlardı. Kısacası gizler gizemi büyütüyor ve kazanç getiriyordu. Alıntı Yorum bağlantısı Diğer sitelerde paylaş More sharing options...
Önerilen Mesajlar
Sohbete katıl
Şimdi mesaj yollayabilir ve daha sonra kayıt olabilirsiniz. Hesabınız varsa, şimdi giriş yaparak hesabınızla gönderebilirsiniz.