nevermore Oluşturma zamanı: Mayıs 17, 2011 Paylaş Oluşturma zamanı: Mayıs 17, 2011 Edgar, bir Haziran gecesi uyanır. Ayışığı vardır. Köylerde kasabalarda ayışığının genç kızları etkilediği inancı vardır hep. Ophelia’ya göndermeyle, mezarının üzerinde çiçek olan kızlar. Sonradan hepsi klişe olsa da, döneminde etkili imgelerdi. Edgar pencereyi açar sonra, gecenin soğuk havası odaya dolar. Yanında uyuyan kadının geceliği esintiyle hareket eder. Kadın ürperse de sesini çıkarmaz. Edgar, kadını Lethe’nin kıyısında uzanmış mezarını bekleyen, yeni ölmüş bir kadın gibi görür. O kadar sessiz uyumaktadır ki, nefesini bile duyamaz Edgar. Aslında sevdiğinin ölümünü kabullenememektedir. Garip giysisine anlam veremez, sessizliğine alışamaz. Şiirde de, kabullenemeyle birlikte, umutsuzca seslenir kaybettiğine, kaybettiklerine. Poe gerçek yaşamında da, kayıplarına seslenmiştir. Virginia’sından önce de, annesinin ölüsünün başucunda uzun süre oturduğu söylenir. The Sleeper, Edgar Allan Poe’nun en sevdiği şiirlerindendir. Bir mektubunda, bu şiirin The Raven/Kuzgun’dan iyi olduğunu söyler ve ekler: “Tabii bir milyon kişiden biri bile benle aynı fikirde olmayacaktır…” Anna-Varney Cantode’nın hikayesi de Edgar Allan Poe ile benzeşiyor. Altı yaşından itibaren aile şiddeti görmüş, 12 yaşında intihara yeltenmiş, hayatının 30 yılında ağır depresyon geçirmiş olan Varney, hem transseksüel bir müzisyen, hem de dibine kadar pesimist ve melankolik bir kişilik olarak Edgar Poe’dan etkilendiği şarkılar yapıyor. Varney, kendisini, Ensemble of Shadows ismini verdiği bir grup ruhun ziyaret edip müziğine ilham verdiğini söylüyor. Tüyler ürpertici sesiyle, Edgar Allan Poe’nun The Sleeper/Uyuyan’ını, kimse bu kadar güzel yorumlayamazdı. Video’ya eşlik eden film, 1915 yapımı: Les Vampires. The Sleeper At midnight, in the month of June, I stand beneath the mystic moon. An opiate vapor, dewy, dim, Exhales from out her golden rim, And, softly dripping, drop by drop, Upon the quiet mountain top, Steals drowsily and musically Into the universal valley. The rosemary nods upon the grave; The lily lolls upon the wave; Wrapping the fog about its breast, The ruin molders into rest; Looking like Lethe, see! the lake A conscious slumber seems to take, And would not, for the world, awake. All Beauty sleeps!- and lo! where lies Irene, with her Destinies! O, lady bright! can it be right- This window open to the night? The wanton airs, from the tree-top, Laughingly through the lattice drop- The bodiless airs, a wizard rout, Flit through thy chamber in and out, And wave the curtain canopy So fitfully- so fearfully- Above the closed and fringed lid ‘Neath which thy slumb’ring soul lies hid, That, o’er the floor and down the wall, Like ghosts the shadows rise and fall! Oh, lady dear, hast thou no fear? Why and what art thou dreaming here? Sure thou art come O’er far-off seas, A wonder to these garden trees! Strange is thy pallor! strange thy dress, Strange, above all, thy length of tress, And this all solemn silentness! The lady sleeps! Oh, may her sleep, Which is enduring, so be deep! Heaven have her in its sacred keep! This chamber changed for one more holy, This bed for one more melancholy, I pray to God that she may lie For ever with unopened eye, While the pale sheeted ghosts go by! My love, she sleeps! Oh, may her sleep As it is lasting, so be deep! Soft may the worms about her creep! Far in the forest, dim and old, For her may some tall vault unfold- Some vault that oft has flung its black And winged panels fluttering back, Triumphant, o’er the crested palls, Of her grand family funerals- Some sepulchre, remote, alone, Against whose portal she hath thrown, In childhood, many an idle stone- Some tomb from out whose sounding door She ne’er shall force an echo more, Thrilling to think, poor child of sin! It was the dead who groaned within. Uyuyan Güzel Haziran bir gece yarısı Tenimde serin, gizemli ayışığı Altın kıyıları Nemli, baygın tütsüler yayan Dingin zirvelere Ezgiler eşliğinde akışan damlacıkları Usulca evrensel vadiye kanatlanan Ulaşılmaz, gizemli ayışığı… Eğiliyor biberiyeler mezarına, Zambaklar dalgalara Çürüyor suskun yıkıntılar Göğsüne sarıp gecenin sisini Çekiliyor sonsuz uykuya Lethe[1] gibi, bak! Nehir, bile bile Uyukluyor yatağında Hiç uyanmayacakmış gibi Irene [2]‘in yazgılarıyla yattığı yerde Uyuyor tüm güzellikler! Ah, görkemli prenses! Gerçek olabilir mi- Bu pencere, kara geceye açılan? Ürkünç kımıltılar perdelerde Eğleniyor alaycı ruhlar ağaç tepesinde Sesleniyor her aralıktan Arsızca odanda dolaşan Bedensiz ruhlar, büyücüler Süslü kapağı altında gömütünün Gizlenmiş uyuyan ruhun, Uzayıp kısalıyor duvarlarda gölgeler Beyaz hayaletler gibi uçuşan… Ah, sevgili prensesim! Hiç mi korkmuyorsun? Ne rüyalar görüyorsun? Belli ki uzak denizlerden gelmişsin Küçük bahçemizin sadık ağaçlarına Ne tuhaf rengin… Giysilerin… Saçlarının uzunluğu Ve bu dayanılmaz sessizlik! Prenses uyuyor! Ah, bırakın uyusun Kutsal sığınağında Tanrı’nın, derin derin Bir kez daha kutsal kılınsın bu oda Bu yatak, melankolik, bir kez daha! Yalvarırım Tanrım, gözleri açılmadan Gömütüne hayaletler uğramadan Uyusun prensesim! Aşkım uyuyor! Ah, bırakın uyusun İncitmesin solucanlar bedenini Uyusun sonsuza dek Yaşlı ormanın loş kuytularında Açılsın yüksek kemerleri gömütünün Dağıtarak karanlığı ansızın Üzerinde işlemeli tabut örtüleri Anımsatır atalarının cenazesini Utkulu, sevinçli, huzur verici… Küçük bir kızken Taş atardı prenses Ayrıksı bir gömüt kapısına Bir yankı daha, her taşla Ürkerdi düşüncesinden bile, Günahkar çocuk, biçare! Ölünün iniltisiydi, yükselen gömütten… 1 Alıntı Yorum bağlantısı Diğer sitelerde paylaş More sharing options...
pagan Yanıtlama zamanı: Mayıs 17, 2011 Paylaş Yanıtlama zamanı: Mayıs 17, 2011 ya videolarının görsellerine ayrı bir ilgi duyuyorum çok başarılı çok Alıntı Yorum bağlantısı Diğer sitelerde paylaş More sharing options...
Önerilen Mesajlar
Sohbete katıl
Şimdi mesaj yollayabilir ve daha sonra kayıt olabilirsiniz. Hesabınız varsa, şimdi giriş yaparak hesabınızla gönderebilirsiniz.