nevermore Oluşturma zamanı: Mayıs 18, 2011 Paylaş Oluşturma zamanı: Mayıs 18, 2011 Aşağıdaki Yazı 1978 yılında Sayın Haluk AKÇAM'ın ruh ve madde dergisine yazdığı yazıdır. Orjinalini Ruh ve Madde dergisi, sayı 222 – 1978 Temmuz'da bulabilirsiniz. Yazıya başlamadan önce aklıma bir mesele takıldı. Acaba, Avustralya'nın Arnhem bölgesine ve ortasındaki çöllere sürülmüş ilkel yerliler, Kova burcu çağına girerken ne gibi değişikliğe uğrayacaklar? Herhalde, Amazon vahşîleri ve Afrika ilkelleri gibi onlar da pek mühim bir farklılaşma hissetmeyecekler hayatlarında. Çünkü, tabiat ve ona tâbi olarak yaşayanlar için sürekli ve kademesiz bir başkalaşım (metamorfoz) hâli bilinçdışı (gayrişuurî) olarak yaşanır. İlkellerde, bu metamorfoz osmosis yolu ile detaylı olarak tesirini gösterir. Medenî kabul edilen insanlarda, şuura hâkim olma hırsından mütevellit osmosis yolu tıkanmıştır. Artık, tabiat hadiselerini inceleyip aralarındaki münasebetlerden birtakım kanunlar vazederek, tesirin nasıl olduğunu keşfedelim derken, kendi kendimize sübjektif şartlanmalar yaratıyoruz, farkında olmadan. Kova burcu çağına giriyoruz, girdik, diye şaşkın tavuklar misali önümüze gelen yeri eşelemeye başladık. Spiritüalist açıdan bakılırsa, dünya insanlığının yeni bir imtihan dönemidir bu. Bundan öncekiler gibi, birlikte yaşamaya ihtiyaç duyduğumuz bu imtihan safhasında da herkes nasibini alacaktır şüphesiz. İlliyet prensibi neticesi olarak, karşılaştığımız hadiselerin sebebini yerde gökte değil, kendimizde aramalıyız. Bilhassa zamanımızda hastalık hâlini almaya başlayan yıldızlardan medet umma hipokondrisi ileride marazî bir illet olarak tepemize çullanırsa, Kova burcu çağının bize ne kayıplar getireceğini görmek acı olacaktır! Arz küresi uzay içinde diğer gök cisimlerinin gravitasyon alanlarından etkilenerek, periyodik hareketlerini tedricen ve devamlı olarak değiştirir. Bu değişimlere toplu olarak pertürbasyon ismi verilir. Tesir eden en önemli faktör, güneşin ve ayın gravitasyon alanlarıdır. Netice olarak, bilhassa arzın yörüngesine ait elemanlarda zamanla değişiklikler husule gelir. Bunların en barizi ekliptiğin eğimindeki değişim ve ekliptiğin gök ekvatorunu kestiği noktanın ekvator üzerinde gerilemesidir. Bu sonuncu değişmeye ekinoks presesyonu denir. Mart ayı ve Eylül ayının sonlarına doğru gece ile gündüz eşit olur, işte bu sırada güneş gökyüzünde gök ekvatoru olarak kabul edilen hayalî çizginin üzerine gelmiştir. Zamanla bu çakışma anının aynı noktada olmadığı ve gerilediği ilk defa Hipparchos isminde bir Grek astronom tarafından M.Ö. 134 yılında farkedilmiş. İlkbahar noktasının geriye kayması olarak bilinen bu olayda arz küresi topacın kafa sallamasını andıran bir koni hareketi yapar. Bu suretle güneşin gökyüzündeki zahirî hareketinde değişiklik husule gelerek, takriben yüz sene sonra gök ekvatorunu 1.4 derece daha gerideki bir noktada keser. Bu gerileyiş, nihayet bir yerde ilk gözlem yapılan noktaya gelinmesi sureti ile bir period verir. Bu period, bugünkü astronomik sabitler göz önüne alınırsa, 25780 senede tamamlanır. Ancak, astronomik sabitlerde de pertürbasyon neticesi olarak değişiklik husule gelir. Meselâ, bugün için genel presesyon sabiti yılda 50.27 yay saniyesi ise, on asır önce 50.05 yay saniyesi idi. Böylece, on asır önce bir hesap yapılsaydı, period 25890 sene olarak bulunacaktı. On asırda takriben 110 sene fark husule gelirse 260 asırlık bir devre için oldukça büyük bir fark doğacaktır. Bu fark lineer bir artışa da tâbi değil, kendine has bir delta periodu vardır. (n) Cismin analizini yapmak bugünkü bilgimizle mümkün değil, bu bakımdan bu period kesin olarak tesbit edilememiştir. Zaten, on asır önceki sabitleri hesaplarken bile bugünkü bilgimizin vereceği kıstaslara dayalı bir yaklaşım yapıyoruz. Yoksa, o zamanki rasadların verdiği rakamlar diye bir şeyden bahsetmek mümkün değil. Gezegen kozmogonisi hakkında pek fazla birşey bilinmediğine göre çok eskiye veya ileriye dair verilen astronomik sabitlere şüpheli gözle bakmak lâzım. Uzayda hiçbir şey sabit değildir, her cisim devamlı hareket halinde. Dolayısı ile referans sistemi olarak alınacak yıldızların bile kendilerine has hareketleri vardır. Bu bakımdan, şayet ciddî bir araştırma yapılacak ise bütün bu hususiyetleri göz önüne almak lâzım. Yoksa, astronomi referans kitaplarından yarım yamalak presesyon diye bir bahsi okuyup, arkasından hemen yirmibeş bin küsur senelik devirden bahsederek spekülasyon yapmak en azından hafiflik olur. İkinci bir husus, astronomideki konstellasyonlar ile astrolojideki burçların arasındaki farkdır. Gökyüzündeki sayılamayacak kadar çok yıldızı insanlar belirli gruplar halinde mütalaa etmek lüzumunu görmüşler. Bu kümeleştirme zihniyeti astronomiye intikâl etmiş ve yıldızlar gök haritalarında sınırları belli alanlar içinde Orion, Draco, Cancer, v.s. gibi isimlerle kümeler halinde gösterilmiştir. Bu kümeler, eskiden beri genellikle aynı yıldızları gösterir. İsimlerinden de anlaşılacağı gibi mitolojik karakterlerin atfedilmesi sebebi ile oldukça eski dinlere aittir. Bugün kullanılan isimlerin çoğu Grek mitolojisinden, bir kısmı da Araplardan alınmadır. Onlar da daha eski kaynaklardan faydalanmış. Nitekim, Çin'deki bir tasvir ile Hindistan'daki anlatım aynen Mezopotamya ve Mısır'dakine benzemektedir. Greklerin vasıtası ile bize kadar intikâl etmiş oluyor. Muhakkak ki kümelerin hepsi bugün kabul edilen hâli ile aynı yıldız sıralamalarına tâbi değil eski medeniyetlerde. Fakat, genel hatları itibarıyla hemen hemen hepsi birbirine benzemektedir. Bu yıldız kümelerinin (constellation), güneşin zahirî yolu üzerine isabet edenlerinden astrolojideki zodyak, yâni burçlar kuşağı meydana gelmiştir. Bilindiği gibi, yıldız kümeleri gökyüzünde eşit alanlara yerleştirilmemiştir. Dolayısı ile, astronomik zodyak 30'ar derecelik oniki yıldız kümesinden ibaret değildir. Bu oniki yıldız kümesi gök ekvatoru referans sistemi alınarak, farklı alanları ihtiva etmek sureti ile birbiri ardına sıralanmış vaziyettedir. Halbuki astrolojik zodyak, ekliptiğin oniki eşit (30 derecelik) kısma bölünmesiyle bunların her birine tekabül ettirilen yıldız kümesinin ismi verilmek sureti ile meydana getirilmiştir. Bu isimler verilirken, vernal ekinoks (ilkbahar noktası) Koç burcunun sahasında olduğundan ilk 30 derecelik kısma bu yıldız kümesinin ismi verilerek, ekliptik boyunca isabet eden yıldız kümelerine ait isimler, tekabül eden 30 derecelik yayları ifade etmek için kullanılmış. Mezopotamya kaynaklı zodyakda ilk burç olarak Boğa gösterilmektedir. Çünkü o zaman vernal ekinoks Boğa burcunda idi, ve o zamanda eşit taksimat olmadığından astrolojik metodlar bugünküne nazaran farklıydı. Detaylara girmeden ancak şunu söyleyebilirim: Bugün, meselâ 10 Nisanda doğan bir insan için Koç burcundan olduğu söylenir, halbuki doğduğu sırada güneş gök yüzünde Balık yıldız kümesinde bulunmaktadır. Böylece yıldız kümesi ile astrolojik burç kavramı arasındaki farkı belirtmiş olalım. Anlaşılacağı üzere, ilkbahar noktasının Kova burcuna girmesini tesbit etmek için bir tarih vermek, astronomik açıdan kesinlik taşımamaktadır. Bu sebepden, yaşanmış olduğu kabul edilen Balık burcu çağının başlangıç noktasını tarihin yardımı ile tesbit ederek, Kova burcuna girilecek zamanı hesaplama yoluna gidilmiştir. Tahmin edileceği gibi, hangi hadisenin önem taşıdığına karar vermek insanın sübjektif hükmüne kalmaktadır. Umumiyetle batılı yazarların faaliyetleri Hıristiyanlığın tesiri altında olduğundan, İsa'nın doğum tarihi ile Balık burcunun tesiri altına girildiğine dair yakıştırmalar yapılmıştır. Burada en çok bahsedilen şey de, Ichtus (Grekçe: balık) kelimesinin, “Iesus Christos Theios Soter” (İsa Mesih Tanrı'nın Kurtarıcısı) monogramının baş harfleri ile aynı oluşu ve ilk Hıristiyanların İsa'yı balık ile resmetmelerinden dolayı seçildiği müdafaasıdır. İsa, dünya tarihinde muhakkak ki önemli bir rol oynamıştır. Fakat, dinî gelişmeler incelenirse, en az onun kadar önem taşıyan başka liderler de var. Meselâ Buddha, Zerdüşt, Kungfutse, Laotse gibi aşağı yukarı aynı zamanda ortaya çıkan liderler vardır. Keza, Muhammed vardır. Zaten, bir liderin doğumundan ziyade ondan etkilenen insanlığın ortaya koyduğu değişiklik mühimdir. Nostradamus'un oğluna hitaben yazmış olduğu önsözünde, Centuries isimli kitabında 3797 tarihine kadar vuku bulacak hadiseleri anlattığını bildirir. Bu tarih rastgele verilmiş değil herhalde. Birçok bakımdan 3797 senesi, veya üç aşağı beş yukarı 38.-39. asırların arası ehemmiyet kazanmaktadır. Nostradamus'un hangi metodları kullandığını bilemem, fakat kendi araştırmalarım sonunda bu tarihe çok yakın noktaları tesbit ettim ve ortalama değer olarak aynı sonuca vardım. Ortalama olarak 3800 yılında arz üzerinde muhtemelen bazı tabiat güçlerinin keyfî kullanılması yüzünden artık yaşamaya imkân kalmayacak ve insanlar böylece Aquarius devrini bitirip Capricornus'a geçecekler. Başlangıç tarihi olarak, yine ortalama bir rakamla, 1650 senesini vermek yerinde olur. Renaissance ismi verilen ilim ve sanat alanındaki uyanış ile birlikte siyasî tarih açısından da bu devir önem taşımaktadır. Coğrafî keşifler, İspanyol ve Portekiz yağmacıların Aztek-Maya-İnka medeniyetini yok etmeleri, Türklerin Konstantinopolis'i ele geçirmeleri, Avrupa'da Hıristiyanlığın Vatikan'dan inip halkın eline verilişi, güzel sanatlarda estetik duygusunun önem kazanması, ilimde tecrübenin önemi ve laik anlayışın hakimiyeti, politik sahada feodal sistemin çöküşü ile sosyal sınıf reformları, v.s.. Bütün bu anî değişiklik, önüne kattığı kalabalık bir dahî ordusu ile Avrupanın her yanını bir anda sarıvermiş gözüküyor. Colombus, Cortes, da Vinci, Dürer, Luther, Nostradamus, Shakespeare, Bacon, Paracelsus, Copernicus, Galileo, Kepler, Descartes, Dee, Agrippa ve diğerleri Aquarius (Kova) burcuna girdikleri için unutulmaz izler bırakmış değillerdi. Yâni, kozmik bir tesir ile bu dahî kalabalığı birden belirivermiş değildi. İnsanlığın geçmiş tarihinde meydana gelen hadiselerin birikimi sayesinde oluşan bir infilâkdır bu. Aynı anda gökyüzünde meydana gelen astronomik bir hadise ile hemzaman oluşu, ilmin sebep-sonuç çemberi içinde mütalaa edilirse yanlış hükümlere varmak tabiîdir. Çünkü, bu gökyüzüne ait hadisenin dünya üzerindeki bir başlangıca delâlet ettiğini, fakat fonksiyonunun sadece işaret etmek olduğunu, bunun dışında tesîr etmek gibi bir icraatı olamayacağını söylemekle akademik mantığın notasyonu dışında bir sistem kullanılmış oluyor. Nitekim, böyle bir anlayışdan uzak olan akademik çevrelerce, bu gökyüzü ve dünya hadiseleri bağıntısı ancak sebebiyyet kavramı içinde geçerlilik kazanabilir. Ve bunun için de fizik bir tesirin mevcud olması gerekir diye düşünülüyor. Hiçbir fizik tesir tesbit edilemediğine göre böyle bir yakıştırmanın bâtıl itikat olarak kabul edilmesi neticesi doğmuştur. Bu zihniyetin bir diğer sahada da zararlı neticelerini görüyoruz: Yine sebep-sonuç çemberi içinden çıkamayan mistikler, burada ilâhî bir hikmetten bahsederek, ulûhiyet çerçevesi içinde birtakım yakıştırmalarla müdafaa etme yoluna gitmişlerdir. Görüldüğü gibi, bir yanda materyalistlerin tecrübe ile ispat arama inadı, diğer tarafda spiritüalistlerin hissiyata dayalı ulûhiyet iddiaları iki tarafın birbirine düşman gözüyle bakmasına kadar varmıştır. Kainatı bir bütün olarak düşünüp, gökyüzündeki birtakım hadiselerin dünya üzerindeki hadiselerle aynı zamanda meydana gelmesini bir endikatör (işaret edici) olarak kabul etmeyi nedense pek mâkûl zannetmiyorlar. Bundan önceki Balık burcu (Pisces) çağı ismini verdikleri devreye de takriben miladdan önce altıncı asırda girmiş olmakdayız. Bu sırada da olağanüstü bir Grek filozoflar bolluğu ile birlikte İbranilerde peygamberlerin artışı ve doğuda Zerdüşt, Laotse, Buddha, Kungfutse, Jaina ile birlikte yeni felsefeler ortaya çıkıyor. Çok ötelerde ise aynen Grek medeniyeti gibi Maya medeniyeti de altın çağını yaşamakta idi. Miladdan önce 27. asırda Koç (Aries) burcu çağına girerken Meksika'da ve Mısır'da piramidler inşa edilmekte idi. Aynı zamanda Çin literatüründe Altın çağın başladığı kaydedilmiştir. Daha önceki tarihlere inebilmek için yeterli materyal olmadığı için genel bir tahmin yapmaktan başka çare yoktur. Muhtemelen miladdan önce 9400-9000 arasında Aslan burcundan çıkıp Yengeç burcuna girildiği tahmîn edilebilir. Astronomik hesaba sıkı sıkıya bağlı kalmak isterseniz, Kova burcuna girilen tarihden tam 11027 sene öncesini kabul etmeniz lâzım. Fakat bu rakam sadece aritmetik bir ifâde taşır. Çünkü bu kadar uzun bir zaman periodu içinde arzın beklenmedik değişmelere maruz kalmış olması mümkündür. Efsanevî Atlantis kıtasından bu tarihde insanların ayrılmak zorunda kaldıkları hikâye ediliyor. Görüldüğü gibi, halk arasında amatör âlimler tarafından mübalağalı bir şekilde ilmî hesaplamalara dayandırılan 28000 senelik devir ve Kova burcu çağı aslında başı-sonu kesin olarak hesaplanamayacak bir zaman aralığıdır. Diyelim ki bu Kova burcu çağı için 2140 senelik bir zaman aralığı kabul ediyoruz, 325 senesini yaşamış olalım, geriye bin sekizyüz küsur sene kalacakmış. Bu gelecek seneler için hepsi birden Kova burcu senesidir diyerek umumî bir hüküm vermek saçmalık olur. Bu zihniyet aynen gazete sütunlarındaki falanca günkü yıldız falınız başlıklı yazıların yaratıcılarına aittir. Filanca burçda doğan insanların topyekûn hepsinde aynı günde aynı değişikliklerin olması nasıl imkânsız ise, Kova burcu çağıdır diyerekten iki bin küsur senelik bir devreye aynı etiketi yapıştırmak da o derece saçma olur. Aslında, Astroloji'de bir araştırma branşı olan planeter periodlar ve zodyak siklusları hakkındaki incelemelerin bir bölümünü teşkîl eden bu bahsi, zamane gazetecileri ve boş vakitlerinde amatör âlim kesilen sansasyon meraklıları halka tamamen yanlış bir şekilde aksettirmişlerdir. Bu zamanda halk zaten böyle içinde afakî şeylerden bahseden yazılardan hoşlandığı için pek rağbet gördü. Yoksa bu 26000 senelik devirden çok daha sağlam temellere oturtulmuş periodlar ve sikluslar vardır. Fakat bunların halka izahı bazı teknik bilgi ve matematik hesaplar bakımından zor olduğundan rağbet edilmiyor. Gönül isterdi ki, astrolojinin bütün incelemeleri halka değiştirilmeden duyurulsun. Böylece halk arasında hâlâ bâtıl itikat olarak bilinen “yıldız falı” dedikleri şeyin aslında bir ilim olduğu anlaşılırdı hiç olmazsa. Temennimiz, bu Kova burcu çağında Astroloji'nin ne olduğunun doğru dürüst anlatılmasıdır. Fakat şu sırada bu pek mümkün gözükmüyor, çünkü incelemeler gösteriyor ki içinde bulunduğumuz bu şaşkınlık ve azgınlık devresi daha uzun müddet devam edecek. “Kova burcu çağına girdik, giriyoruz” yaygarası da bu şaşkınlığın bir misalidir. Eğer bu Aquarius burcu çağına bir etiket yapıştırmakta ısrar edenler olursa, bilhassa şu seneler için üzerine “hayret ve feveran” yazmak yerinde olur. Alıntı Yorum bağlantısı Diğer sitelerde paylaş More sharing options...
nevermore Yanıtlama zamanı: Kasım 26, 2012 Yazar Paylaş Yanıtlama zamanı: Kasım 26, 2012 [h=1]M. Halûk AKÇAM[/h][h=2]Ruh ve Madde dergisi, sayı 222 – 1978 Temmuz[/h] Yazıya başlamadan önce aklıma bir mesele takıldı. Acaba, Avustralya'nın Arnhem bölgesine ve ortasındaki çöllere sürülmüş ilkel yerliler, Kova burcu çağına girerken ne gibi değişikliğe uğrayacaklar? Herhalde, Amazon vahşîleri ve Afrika ilkelleri gibi onlar da pek mühim bir farklılaşma hissetmeyecekler hayatlarında. Çünkü, tabiat ve ona tâbi olarak yaşayanlar için sürekli ve kademesiz bir başkalaşım (metamorfoz) hâli bilinçdışı (gayrişuurî) olarak yaşanır. İlkellerde, bu metamorfoz osmosis yolu ile detaylı olarak tesirini gösterir. Medenî kabul edilen insanlarda, şuura hâkim olma hırsından mütevellit osmosis yolu tıkanmıştır. Artık, tabiat hadiselerini inceleyip aralarındaki münasebetlerden birtakım kanunlar vazederek, tesirin nasıl olduğunu keşfedelim derken, kendi kendimize sübjektif şartlanmalar yaratıyoruz, farkında olmadan. Kova burcu çağına giriyoruz, girdik, diye şaşkın tavuklar misali önümüze gelen yeri eşelemeye başladık. Spiritüalist açıdan bakılırsa, dünya insanlığının yeni bir imtihan dönemidir bu. Bundan öncekiler gibi, birlikte yaşamaya ihtiyaç duyduğumuz bu imtihan safhasında da herkes nasibini alacaktır şüphesiz. İlliyet prensibi neticesi olarak, karşılaştığımız hadiselerin sebebini yerde gökte değil, kendimizde aramalıyız. Bilhassa zamanımızda hastalık hâlini almaya başlayan yıldızlardan medet umma hipokondrisi ileride marazî bir illet olarak tepemize çullanırsa, Kova burcu çağının bize ne kayıplar getireceğini görmek acı olacaktır! Arz küresi uzay içinde diğer gök cisimlerinin gravitasyon alanlarından etkilenerek, periyodik hareketlerini tedricen ve devamlı olarak değiştirir. Bu değişimlere toplu olarak pertürbasyon ismi verilir. Tesir eden en önemli faktör, güneşin ve ayın gravitasyon alanlarıdır. Netice olarak, bilhassa arzın yörüngesine ait elemanlarda zamanla değişiklikler husule gelir. Bunların en barizi ekliptiğin eğimindeki değişim ve ekliptiğin gök ekvatorunu kestiği noktanın ekvator üzerinde gerilemesidir. Bu sonuncu değişmeye ekinoks presesyonu denir. Mart ayı ve Eylül ayının sonlarına doğru gece ile gündüz eşit olur, işte bu sırada güneş gökyüzünde gök ekvatoru olarak kabul edilen hayalî çizginin üzerine gelmiştir. Zamanla bu çakışma anının aynı noktada olmadığı ve gerilediği ilk defa Hipparchos isminde bir Grek astronom tarafından M.Ö. 134 yılında farkedilmiş. İlkbahar noktasının geriye kayması olarak bilinen bu olayda arz küresi topacın kafa sallamasını andıran bir koni hareketi yapar. Bu suretle güneşin gökyüzündeki zahirî hareketinde değişiklik husule gelerek, takriben yüz sene sonra gök ekvatorunu 1.4 derece daha gerideki bir noktada keser. Bu gerileyiş, nihayet bir yerde ilk gözlem yapılan noktaya gelinmesi sureti ile bir period verir. Bu period, bugünkü astronomik sabitler göz önüne alınırsa, 25780 senede tamamlanır. Ancak, astronomik sabitlerde de pertürbasyon neticesi olarak değişiklik husule gelir. Meselâ, bugün için genel presesyon sabiti yılda 50.27 yay saniyesi ise, on asır önce 50.05 yay saniyesi idi. Böylece, on asır önce bir hesap yapılsaydı, period 25890 sene olarak bulunacaktı. On asırda takriben 110 sene fark husule gelirse 260 asırlık bir devre için oldukça büyük bir fark doğacaktır. Bu fark lineer bir artışa da tâbi değil, kendine has birdelta periodu vardır. (n) Cismin analizini yapmak bugünkü bilgimizle mümkün değil, bu bakımdan bu period kesin olarak tesbit edilememiştir. Zaten, on asır önceki sabitleri hesaplarken bile bugünkü bilgimizin vereceği kıstaslara dayalı bir yaklaşım yapıyoruz. Yoksa, o zamanki rasadların verdiği rakamlar diye bir şeyden bahsetmek mümkün değil. Gezegen kozmogonisi hakkında pek fazla birşey bilinmediğine göre çok eskiye veya ileriye dair verilen astronomik sabitlere şüpheli gözle bakmak lâzım. Uzayda hiçbir şey sabit değildir, her cisim devamlı hareket halinde. Dolayısı ile referans sistemi olarak alınacak yıldızların bile kendilerine has hareketleri vardır. Bu bakımdan, şayet ciddî bir araştırma yapılacak ise bütün bu hususiyetleri göz önüne almak lâzım. Yoksa, astronomi referans kitaplarından yarım yamalak presesyon diye bir bahsi okuyup, arkasından hemenyirmibeş bin küsur senelik devirden bahsederek spekülasyon yapmak en azından hafiflik olur. İkinci bir husus, astronomideki konstellasyonlar ile astrolojideki burçların arasındaki farkdır. Gökyüzündeki sayılamayacak kadar çok yıldızı insanlar belirli gruplar halinde mütalaa etmek lüzumunu görmüşler. Bu kümeleştirme zihniyeti astronomiye intikâl etmiş ve yıldızlar gök haritalarında sınırları belli alanlar içinde Orion, Draco, Cancer, v.s. gibi isimlerle kümeler halinde gösterilmiştir. Bu kümeler, eskiden beri genellikle aynı yıldızları gösterir. İsimlerinden de anlaşılacağı gibi mitolojik karakterlerin atfedilmesi sebebi ile oldukça eski dinlere aittir. Bugün kullanılan isimlerin çoğu Grek mitolojisinden, bir kısmı da Araplardan alınmadır. Onlar da daha eski kaynaklardan faydalanmış. Nitekim, Çin'deki bir tasvir ile Hindistan'daki anlatım aynen Mezopotamya ve Mısır'dakine benzemektedir. Greklerin vasıtası ile bize kadar intikâl etmiş oluyor. Muhakkak ki kümelerin hepsi bugün kabul edilen hâli ile aynı yıldız sıralamalarına tâbi değil eski medeniyetlerde. Fakat, genel hatları itibarıyla hemen hemen hepsi birbirine benzemektedir. Bu yıldız kümelerinin (constellation), güneşin zahirî yolu üzerine isabet edenlerinden astrolojideki zodyak, yâni burçlar kuşağı meydana gelmiştir. Bilindiği gibi, yıldız kümeleri gökyüzünde eşit alanlara yerleştirilmemiştir. Dolayısı ile, astronomik zodyak 30'ar derecelik oniki yıldız kümesinden ibaret değildir. Bu oniki yıldız kümesi gök ekvatoru referans sistemi alınarak, farklı alanları ihtiva etmek sureti ile birbiri ardına sıralanmış vaziyettedir. Halbuki astrolojik zodyak, ekliptiğin oniki eşit (30 derecelik) kısma bölünmesiyle bunların her birine tekabül ettirilen yıldız kümesinin ismi verilmek sureti ile meydana getirilmiştir. Bu isimler verilirken, vernal ekinoks (ilkbahar noktası) Koç burcunun sahasında olduğundan ilk 30 derecelik kısma bu yıldız kümesinin ismi verilerek, ekliptik boyunca isabet eden yıldız kümelerine ait isimler, tekabül eden 30 derecelik yayları ifade etmek için kullanılmış. Mezopotamya kaynaklı zodyakda ilk burç olarak Boğa gösterilmektedir. Çünkü o zaman vernal ekinoks Boğa burcunda idi, ve o zamanda eşit taksimat olmadığından astrolojik metodlar bugünküne nazaran farklıydı. Detaylara girmeden ancak şunu söyleyebilirim: Bugün, meselâ 10 Nisanda doğan bir insan için Koç burcundan olduğu söylenir, halbuki doğduğu sırada güneş gök yüzünde Balık yıldız kümesinde bulunmaktadır. Böylece yıldız kümesi ile astrolojik burç kavramı arasındaki farkı belirtmiş olalım. Anlaşılacağı üzere, ilkbahar noktasının Kova burcuna girmesini tesbit etmek için bir tarih vermek, astronomik açıdan kesinlik taşımamaktadır. Bu sebepden, yaşanmış olduğu kabul edilen Balık burcu çağının başlangıç noktasını tarihin yardımı ile tesbit ederek, Kova burcuna girilecek zamanı hesaplama yoluna gidilmiştir. Tahmin edileceği gibi, hangi hadisenin önem taşıdığına karar vermek insanın sübjektif hükmüne kalmaktadır. Umumiyetle batılı yazarların faaliyetleri Hıristiyanlığın tesiri altında olduğundan, İsa'nın doğum tarihi ile Balık burcunun tesiri altına girildiğine dair yakıştırmalar yapılmıştır. Burada en çok bahsedilen şey de, Ichtus (Grekçe: balık)kelimesinin, “Iesus Christos Theios Soter” (İsa Mesih Tanrı'nın Kurtarıcısı) monogramının baş harfleri ile aynı oluşu ve ilk Hıristiyanların İsa'yı balık ile resmetmelerinden dolayı seçildiği müdafaasıdır. İsa, dünya tarihinde muhakkak ki önemli bir rol oynamıştır. Fakat, dinî gelişmeler incelenirse, en az onun kadar önem taşıyan başka liderler de var. Meselâ Buddha, Zerdüşt, Kungfutse, Laotse gibi aşağı yukarı aynı zamanda ortaya çıkan liderler vardır. Keza, Muhammed vardır. Zaten, bir liderin doğumundan ziyade ondan etkilenen insanlığın ortaya koyduğu değişiklik mühimdir. Nostradamus'un oğluna hitaben yazmış olduğu önsözünde, Centuries isimli kitabında 3797 tarihine kadar vuku bulacak hadiseleri anlattığını bildirir. Bu tarih rastgele verilmiş değil herhalde. Birçok bakımdan 3797 senesi, veya üç aşağı beş yukarı 38.-39. asırların arası ehemmiyet kazanmaktadır. Nostradamus'un hangi metodları kullandığını bilemem, fakat kendi araştırmalarım sonunda bu tarihe çok yakın noktaları tesbit ettim veortalama değer olarak aynı sonuca vardım. Ortalama olarak 3800 yılında arz üzerinde muhtemelen bazı tabiat güçlerinin keyfî kullanılması yüzünden artık yaşamaya imkân kalmayacak ve insanlar böylece Aquarius devrini bitirip Capricornus'a geçecekler. Başlangıç tarihi olarak, yine ortalama bir rakamla, 1650 senesini vermek yerinde olur. Renaissance ismi verilen ilim ve sanat alanındaki uyanış ile birlikte siyasî tarih açısından da bu devir önem taşımaktadır. Coğrafî keşifler, İspanyol ve Portekiz yağmacıların Aztek-Maya-İnka medeniyetini yok etmeleri, Türklerin Konstantinopolis'i ele geçirmeleri, Avrupa'da Hıristiyanlığın Vatikan'dan inip halkın eline verilişi, güzelsanatlarda estetik duygusunun önem kazanması, ilimde tecrübenin önemi ve laik anlayışın hakimiyeti, politik sahada feodal sistemin çöküşü ile sosyal sınıf reformları, v.s.. Bütün bu anî değişiklik, önüne kattığı kalabalık bir dahî ordusu ile Avrupanın her yanını bir anda sarıvermiş gözüküyor. Colombus, Cortes, da Vinci, Dürer, Luther, Nostradamus, Shakespeare, Bacon, Paracelsus, Copernicus, Galileo, Kepler, Descartes, Dee, Agrippa ve diğerleri Aquarius (Kova) burcuna girdikleri için unutulmaz izler bırakmış değillerdi. Yâni, kozmik bir tesir ile bu dahî kalabalığı birden belirivermiş değildi. İnsanlığın geçmiş tarihinde meydana gelen hadiselerin birikimi sayesinde oluşan bir infilâkdır bu. Aynı anda gökyüzünde meydana gelen astronomik bir hadise ile hemzaman oluşu, ilmin sebep-sonuç çemberi içinde mütalaa edilirse yanlış hükümlere varmak tabiîdir. Çünkü, bu gökyüzüne ait hadisenin dünya üzerindeki bir başlangıca delâlet ettiğini, fakat fonksiyonunun sadece işaret etmek olduğunu, bunun dışında tesîr etmek gibi bir icraatı olamayacağını söylemekle akademik mantığın notasyonu dışında bir sistem kullanılmış oluyor. Nitekim, böyle bir anlayışdan uzak olan akademik çevrelerce, bu gökyüzü ve dünya hadiseleri bağıntısı ancak sebebiyyet kavramı içinde geçerlilik kazanabilir. Ve bunun için de fizik bir tesirin mevcud olması gerekir diye düşünülüyor. Hiçbir fizik tesir tesbit edilemediğine göre böyle bir yakıştırmanın bâtıl itikat olarak kabul edilmesi neticesi doğmuştur. Bu zihniyetin bir diğer sahada da zararlı neticelerini görüyoruz: Yine sebep-sonuç çemberi içinden çıkamayan mistikler, burada ilâhî bir hikmetten bahsederek, ulûhiyet çerçevesi içinde birtakım yakıştırmalarla müdafaa etme yoluna gitmişlerdir. Görüldüğü gibi, bir yanda materyalistlerin tecrübe ile ispat arama inadı, diğer tarafda spiritüalistlerin hissiyata dayalı ulûhiyet iddiaları iki tarafın birbirine düşman gözüyle bakmasına kadar varmıştır. Kainatı bir bütün olarak düşünüp, gökyüzündeki birtakım hadiselerin dünya üzerindeki hadiselerle aynı zamanda meydana gelmesini bir endikatör (işaret edici) olarak kabul etmeyi nedense pek mâkûl zannetmiyorlar. Bundan önceki Balık burcu (Pisces) çağı ismini verdikleri devreye de takriben miladdan önce altıncı asırda girmiş olmakdayız. Bu sırada da olağanüstü bir Grek filozoflar bolluğu ile birlikte İbranilerde peygamberlerin artışı ve doğuda Zerdüşt, Laotse, Buddha, Kungfutse, Jaina ile birlikte yeni felsefeler ortaya çıkıyor. Çok ötelerde ise aynen Grek medeniyeti gibi Maya medeniyeti de altın çağını yaşamakta idi. Miladdan önce 27. asırda Koç (Aries) burcu çağına girerken Meksika'da ve Mısır'da piramidler inşa edilmekte idi. Aynı zamanda Çin literatüründe Altın çağın başladığı kaydedilmiştir. Daha önceki tarihlere inebilmek için yeterli materyal olmadığı için genel bir tahmin yapmaktan başka çare yoktur. Muhtemelen miladdan önce 9400-9000 arasında Aslan burcundan çıkıp Yengeç burcuna girildiği tahmîn edilebilir. Astronomik hesaba sıkı sıkıya bağlı kalmak isterseniz, Kova burcuna girilen tarihden tam 11027 sene öncesini kabul etmeniz lâzım. Fakat bu rakam sadece aritmetik bir ifâde taşır. Çünkü bu kadar uzun bir zaman periodu içinde arzın beklenmedik değişmelere maruz kalmış olması mümkündür. Efsanevî Atlantis kıtasından bu tarihde insanların ayrılmak zorunda kaldıkları hikâye ediliyor. Görüldüğü gibi, halk arasında amatör âlimler tarafından mübalağalı bir şekilde ilmî hesaplamalara dayandırılan 28000 senelik devir ve Kova burcu çağı aslında başı-sonu kesin olarak hesaplanamayacak bir zaman aralığıdır. Diyelim ki bu Kova burcu çağı için 2140 senelik bir zaman aralığı kabul ediyoruz, 325 senesini yaşamış olalım, geriye bin sekizyüz küsur sene kalacakmış. Bu gelecek seneler için hepsi birden Kova burcu senesidir diyerek umumî bir hüküm vermek saçmalık olur. Bu zihniyet aynen gazete sütunlarındaki falanca günkü yıldız falınız başlıklı yazıların yaratıcılarına aittir. Filanca burçda doğan insanların topyekûn hepsinde aynı günde aynı değişikliklerin olması nasıl imkânsız ise, Kova burcu çağıdır diyerekten iki bin küsur senelik bir devreye aynı etiketi yapıştırmak da o derece saçma olur. Aslında, Astroloji'de bir araştırma branşı olan planeter periodlar ve zodyak siklusları hakkındaki incelemelerin bir bölümünü teşkîl eden bu bahsi, zamane gazetecileri ve boş vakitlerinde amatör âlim kesilen sansasyon meraklıları halka tamamen yanlış bir şekilde aksettirmişlerdir. Bu zamanda halk zaten böyle içinde afakî şeylerden bahseden yazılardan hoşlandığı için pek rağbet gördü. Yoksa bu 26000 senelik devirden çok daha sağlam temellere oturtulmuş periodlar ve sikluslar vardır. Fakat bunların halka izahı bazı teknik bilgi ve matematik hesaplar bakımından zor olduğundan rağbet edilmiyor. Gönül isterdi ki, astrolojinin bütün incelemeleri halka değiştirilmeden duyurulsun. Böylece halk arasında hâlâ bâtıl itikat olarak bilinen “yıldız falı” dedikleri şeyin aslında bir ilim olduğu anlaşılırdı hiç olmazsa. Temennimiz, bu Kova burcu çağında Astroloji'nin ne olduğunun doğru dürüst anlatılmasıdır. Fakat şu sırada bu pek mümkün gözükmüyor, çünkü incelemeler gösteriyor ki içinde bulunduğumuz bu şaşkınlık ve azgınlık devresi daha uzun müddet devam edecek. “Kova burcu çağına girdik, giriyoruz” yaygarası da bu şaşkınlığın bir misalidir. Eğer bu Aquarius burcu çağına bir etiket yapıştırmakta ısrar edenler olursa, bilhassa şu seneler için üzerine “hayret ve feveran” yazmak yerinde olur. Alıntı Yorum bağlantısı Diğer sitelerde paylaş More sharing options...
Önerilen Mesajlar
Sohbete katıl
Şimdi mesaj yollayabilir ve daha sonra kayıt olabilirsiniz. Hesabınız varsa, şimdi giriş yaparak hesabınızla gönderebilirsiniz.