nevermore Oluşturma zamanı: Haziran 8, 2011 Paylaş Oluşturma zamanı: Haziran 8, 2011 “Büyük Piramitteki kral odası, doğal mumyalama olgusu için son derece uygun bir boşluk oluşturmasının yanı sıra psişik güçlerin oldukça şiddetlendirilebildiği bir meditasyon yeri olarak da işlev görür.” Robert Charroux(araştırmacı yazar) a - Piramit İçindeki Olağanüstü Haller Piramit biçimindeki bir mekan düzeneğinin içinde oturan, yatan, uyuyan ve meditasyon yapan ve böylece piramit enerjisiyle çeşitli şekillerde temasa geçenlerin bu deneyimlerinde bazı ortak noktalara rastlanır. Piramit mekânının eşer üzerindeki psişik etkisini anlamak bakımından incelenmesi gereken bu noktaları şöylece sıralayabiliriz: Piramidin içinde insanlara rahatsız edici değil de daha ziyade hoşa gidici mahiyette olan bir tecrit edilme hissi gelir. Piramidin dışındaki faaliyetten gelen seslerin işitilmesi vibrasyonların hissedilmesine rağmen bunlar sadece dikkati çekmeyen tali bir tarzda algılanır. Böylece kendi dünyasına çekilen süje bazen bu hissi bir ormanın derinliklerinde veya bir göl kenarında yalnız başına bulunmaya benzetebilir. Süje piramide girdiğinde bir güvenlik hissi hâkim olur. Issız yerlerde kurulan piramit çadırlarda geceleri kalmış olan şahıslar piramide girmeden önce korku huzursuzluk hissetseler dahi içeriye adımlarını atar atmaz tüm endişenin yok olduğunu belirtmektedirler. Ayrıca yukarıda bahsedilen tecrit edilme veya yalnızlık hissinin yanı sıra sanki piramidin içinde hami varlığa benzetilebilecek olan koruyucu bir varlık mevcutmuş gibi geldiği de olur. Piramit mekânında bir süre kalan birçok kişi bir huzur barış ve sukunet hali yaşadıklarını rapor etmişlerdir. Piramidin içindeyken düşmanlık hislerinin ve öfkenin çözülüp yolması söz konusudur. Bir süje üzerine bir huzur halinin geldiğini fark eder fark etmez hayatının tüm sorunlarını aklına getirmeye ve üzerlerinde düşünmeye çalışmış fakat gerginleştirici bütün düşüncelerin uçup gittiğini görmüştür. Bir başkası ise bir keresinde piramide günlük sorunlara gömülmüş bir halde girdiğini fakat yaklaşık bir saat sonra piramitten çıktığında bu sorunların ne olduğunu dahi hatırlayamadığını açıklamıştır. Piramidin içindeyken hem gevşemek hem de konsantre olmak çok daha kolaylaşır. Piramit içinde muntazaman meditasyon yapan kimseler, bir sürur ve kozmik güçlerle bütünleşme hali deneyimlerler. Bazen piramidin içindeyken spritüel izlenimler alır ve dışarı çıktıklarında da psişik deneyimler geçirirler. Piramidin içinde bir saat da kalınsa bütün bir gece de kalınsa zamanın akışı algılanamamaktadır. Piramit mekânında geçirilen zamanın doğru olarak değerlendirildiği çok ender olarak görülür. Bu süre bazen gerçekte olduğundan daha uzun bazen de daha kısa bir şekilde algılanır. Piramit içinde uyunan uykuların dışarıdakilerden daha derin olduğu ifade edilmektedir. Çoğu kez kısa bir şekerleme yapan kimseler uyandıklarında sanki saatlerce uyumuş gibi dinlendiklerini belirtirler. Rüyalar ise daha canlı daha düzenli ve anlaşılabilir olmakta uyandıktan sonra daha kolay hatırlanmaktadır. Ayrıca uykuya dalarken görülen hipnagojik imajlar da daha etkileyici ve uzun süreli olmaktadır. Süjelerin bir kısmı özellikle piramidin ortasında olmak üzere alışılmışın dışındaki bir enerji alanının mevcudiyetini fark etmektedirler. Ellerini tepe noktasına doğru kaldırdıklarında sanki derilerine ufacık iğneler sokulmuş gibi bir karıncalanma hissederler. Piramidin içindeki olağandışı veya şiddetlendirilmiş enerjilerin beşer bedenindeki enerji akımına da etki yapması çok olağandır. Bu etkinin ise etherik seviyeden ve enerji merkezleri yani şakralar vasıtasıyla gerçekleştirilmesi söz konusudur. Nitekim ABD Los Angeles’deki ESP laboratuarında piramit enerjisinin beşerin şakralar üzerindeki etkilerini araştırmak amacıyla birkaç adet büyük piramit modeli kullanmaktadır. Araştırmacılar aynı zamanda piramidin yapısındaki enerji merkezleri ile bedendekiler arasında bir paralellik kurmaya çalışmaktadırlar. Neticede çeşitli şekillerde piramit enerjisiyle irtibata geçen kimselerin bazı şakralarının uyarılması sonucunda değişik şuur halleri deneyimlediklerini veya belirli psişik yeteneklerinin ortaya çıktığını ya da mevcut para normal güçlerinin geliştiğini görüyoruz. Piramidin içinde ne kadar oturduğumu hatırlamıyordum. Zaman kavramını yitirmiştim. Uykuya da dalmış olabilirdim. birden orada oturduğumu fark ettim. Ve içimdeki bir yerden dışarıya doğru bakıyordum ki piramidin ateş aldığını gördüm: tüm yapının dış hatları ufak dil gibi uzanan alevlerle kaplanmıştı. Nedense hiç telaşa kapılmadım. Yerimden hiç kıpırdamadan huşu içerisinde bu manzarayı seyrediyordum. Alevler söndükten sonra artı piramidi göremez olmuş piramidin her yönde olmak üzere benden çok ötelere genişlediği hissine kapılmıştım. Bir akşamüstü piramidin içinde otururken zihnimde sürekli olarak siyah renkli bir United Parcel Service kamyonu imajı beliriyordu. Aynı imajın ısrarlar tekrarlanmasından sıkılarak piramitten çıkıp oturma odasına geçtim. Tam oturmuştum ki kapı çalındı. Kapıyı açıp da karşımda bir United Parcel Service kamyonu görünce şaşırdım. Kamyondakiler yandaki komşumu evde bulamayınca ona getirdikleri bir paketi bana bırakmak istiyorlardı. Piramidin içinde öylece oturuyordum. Birdenbire artık bedenimde olmadığımı fark ettim. Her nasılda bedenimden dışarıya çıkmış piramidin içinde oturan bedenime bakıyordum. Arkadaşlarımla ben bir yıl önce karşılıklı telepatik mesaj alışverişinde bulunmaya çalışmış, fakat başaramamıştık. Birkaç hafta önce her ikimiz de piramit inşa ettik ve piramitlerin içinde otururken telepatik irtibat kurmayı denedik. Şimdi belirli bir seviyeden başarılı olabiliyor ve giderek daha da iyi sonuçlar elde ediyoruz. Biliyorum bu size garip gelecek ama piramidimin içindeyken kendimi sanki bir yüce varlığın huzurundaymış gibi hissediyorum. Piramidin içinde uyumak 2500m. Yükseklikteki dağlarda uyumaya benziyor. Piramidin içinde uyumaya başladığımdan bu yana rüyalarım daha canlı ve renkli bir hale geldi. Ve artık daha fazla rüya hatırlar oldum. Piramidimde uyuyup da uyandığımda vibrasyonların hala daha bedenimden geçişini hissedebiliyorum ve kendimi çok iyi hissediyorum. Piramitte uyuduğum gecelerin sabahları kendimi daha zinde hissediyor ve gün boyunca daha hareketli oluyorum. Rüyalarım daha canlı bir hale geldi bu da gösteriyor ki uyku sırasında düşünce gerginliklerinden kurtulmaktayım. Tom Garrett: giderek gevşedikçe bir dizi mental imaj görmeye başladım. Bu imajlar rüyaya benzemelerine rağmen tamamıyla uyanık olduğum için rüya değillerdi. İmajlar büyük Gize piramidinin görüntüsüne dönüştü. Bunlar son derece realistlik imajlardı ve gerçekten de hakiki piramidi görüyormuşum gibi geldi. Büyük piramide tepesinden aşağıya doğru bakıyor, sonra yaklaşık yarı yüksekliğindeki bir hizadan yapının çevresini dolanıyordum. Bu imajların yanı sıra güneş sıcaklıklarını ve piramit görüntüsünün çevresindeki hava kuruluğunu da hissediyordum. Söz konusu imajları gerçek olarak fakat aynı zamanda komple şuurdan ayrı bir halde algılamıştım. Daha sonra düşününce imajların rüyaya benzer bir şekilde göründüklerine karar verdim gevşek ve uyanık bir haldeyken şuur altına ait zihinde rüya görebilmek gibi bir şeydi. Daha sonradan oluşurlarken piramit imajlarının nasıl olağan bir eymiş gibi kabullendiğimi hatırlayınca garibime gitti. O gece ben ve eşim Mary birbirine benzeyen rüyalar gördük. Mary de benim gibi gündüz piramitte oturmuştu. Kesik kesik uyumuştuk ve her ikimiz de rüyamızda çok büyük bir hızla yaklaşan ve sonra dağılan ya da bedenimizden geçip giden üçgen ve piramit biçiminde şekiller görmüştük. Piramidimde otururken giderek gevşedim. Görünürde kendi hesabıma hiçbir gayret göstermeksizin giderek daha yavaş nefes alıp vermeye başladım ve sanki düşünce olgusu ortadan kalktı. Piramitte meditasyon yaptığımda başımın üstünden başlayıp omuzlarımdan aşağıya doğru inen ve bütün bedenimden geçerek bacaklarıma kadar çöken bir ağırlık veya güç hissettim. Ertesi gün düşüncelerim özellikle netleşti kendimi çok daha enerjik hissettim ve bilme ve anlama yeteneğimde bir gelişme gördüm. Piramidin içinde ilk izlenimin huzur dolu bir sessizlik oldu. Birkaç dakika sonra sanki etrafında beni iyice iskemleye doğru iten ve çakılı tutan ağır bir basınç meydana geldi. Ve kalbimin farkına vardım. Kalbim büyümüş gibi geldi. ya kalbime doğru giden ya da kalbimden neşrolan büyük bir güç vardı. Tüm bedenim sanki büyük bir hızla titreşen bir makineye tutunuyormuşum gibi titreşmeye karıncalanmaya başladı. Bill Schul: sessizlik çevremde duvarlar örmüştü, gerçeklikle olan bağlarımdan koparılmış ayrılmıştım. Kendimi mekân içinde yönlendirmek için yüzüme bacaklarıma ve üzerine oturduğum döşemeye dokundum. Biran geri çekilen sessizlik tekrar gelerek üzerime çöktü. Bir süre sonra hareket etmiş olduğumu fark ettim. Ayakta duruyordum ve tam önümde ayaklarımla tabanına dokunduğum Büyük Gize piramidi yükseliyordu. Bu durum garibime gitmemişti ama yapın muazzamlığı karşısında çok etkilenmiştim. Bir süre huşu içerisinde piramidin tepe noktasına doğru baktım. Sonra birdenbire kendimi piramidin içinde buldum. Bulunduğum yer bir oda veya bir geçit olmadığı gibi üstelik taştan duvarlar arasında da değildim. Piramidin içerisinde olduğum kesindi ama durduğum yerden yukarıya doğru bakınca tepe noktasını hala görebiliyordum. Büyük bir hızla o sahne de değişti ve kral odasına girdim. Kral odasındaki granit lahde doğru ilerledim ve içine yattım gözlerimi kapadım derin bir nefes aldım ve bekledim. Gözlerimi açmaksızın çevremde birkaç varlığın beklediğini fark ettim. Bana sessiz mesajlar gönderiyorlardı. Bedenimden dışarıya çıktım ve odanın içinde havda dolaşmaya başladım. Lahitteki bedenimi görüyordum ama ilgimi çekmiyordu. Odadan dışarıya çıkarak piramidin bir başka bölümüne doğru gidiyordum ki aniden sahne değişti: artık büyük piramidin içinde değil de 3m.lik plastik piramit modelinin içindeydim. Büyük piramit vizyonu öylesine gerçek görünmüştü ki bu geçiş beni oldukça şaşırttı. Bn. Inez Petit: her zamanki gibi piramidimin içindeki şezlonga uzanmış dinleniyordum. Yarı uyku haline girdim. Çevremdeki dünyanın şuurundayken subjektif dünyam tam kendi realitesine büründü. Kendimi büyük bir kentin üzerinde uçarken buldum. Çok güzel planlanmış olan kent bir gökkuşağı ışığıyla parlıyordu. Kentin dört bir yanında cilalanmış taştan yapılma devasa piramitler vardı. Piramitlerin kapak taşları yumuşak fakat parlak bir ışık neşreden bir kristaldendi. Bu piramitlerin kendi enerjisini sağladıklarını biliyordum. Kent sakinleri kaftan türünden uzun giysiler giyiyordu. Boyları 3il 4,5 m. Arasında değişiyordu. Hepsi de özellikle enerjik neşeli gülümseyen kişilerdi. Yerde giden taşıtlar yerine kentte bir ağ gibi yayılmış olan hareketli yolar vardı. Yeşil renkteki ve çimen gibi yumuşak olan bu yollar üzerindeki halk çevreyi yavaşça izleyebilsin diye yavaşça hareket ediyordu. Çok sayıda büyük parklar vardı. Anlaşıldığına göre bu insanların ömürleri 1000 yıl kadar sürüyordu. Evlerinin hepsi de aynı büyüklükteydi. Ve yarı saydam bir malzemeden yapılma küplerden oluşuyordu. Evlerden başka yükseklikleri üç ya da dört katı geçmeyen binalar vardı. Evlerden birine girdim tek bir büyük oda vardı. Odanın bir duvarı ekran vazifesi görüyordu. Bu ekranı hem televizyon hem de bir haberleşme aracı gibi kullanabiliyorlardı. Ancak bunu nasıl yapabildiklerini anlayamamıştım. Belki de zihni güçle gerçekleştiriyorlardı. Çalışan herhangi bir kimse göremedim. Bu da benim canımı sıktı. Ayrıca evlerde taştan sıralar ve divanlar dışında hiçbir masa iskemle mutfak cihazı hatta mutfak veya banyo görmemiştim. Yemek yiyen de yoktu. Hepsi de tertemizdiler elbiseleri tiril tirildi. Kentin üzerinde sessizce ve büyük bir hızla yola alan su damlası biçiminde yarı saydam hava gemileri vardı. Doğrudan binaların çatılarına konuyorlardı. Sevk edilme metotları belli olmuyordu. Kentteyken enerjilerini otomatik olarak piramitlerden alıyorlardı. Ancak bir başka kente gidecekleri veya uzaya çıkacakları zaman güçlerini yenilemek ihtiyacını duyuyorlardı. O vakit piramitlerden birinin tepe noktası üzerinde nispeten kısa bir sür için asılı kalıyor ve böylece yapacakları yolculuk için gerekli olan enerjiyi depoluyorlardı. Tekrar şarj olma süresi seyahat edecekleri mesafeye bağlıydı. Gemilerden bir kaçının piramit bölgesinden ayrılıp uzayın derinliklerinde kayboluşunu izledikten sonra yavaş yavaş yarı uyku halinden çıktım. Gördüğüm bu vizyon özellikle netti ve uzun sür unutacağımı sanmam. Daha sonra piramidin içinde daha başka ilginç deneyimler de geçirmeme rağmen gökkuşağı kentini bir daha hiç görmedim. Oregonlu bir hassas kişi olan Bn.Tenny Hale’e yedi günlük bir oruç ve meditasyon dönemi sırasında değişik şuur halleri deneyimlemesi ve halihazırda mevcut olan psişik melekelerini geliştirmesi amacıyla bir piramitten yararlanması için ruhsal Rehberlerce talimat verilmişti. Hale’ buna göre piramidin içinde meditasyon yapıp da dışarıya çıktığında zihnini psişik izlenimler doldurmaktadır. Bir keresinde doğruda daktilosuna gitmiş ve 100 adet kehanet yazmıştı. Gazete ve dergilerde çıkan haberlerden anlaşıldığı kadarıyla Hale’in birçok kehaneti de doğru çıkmıştır. Florida’da yaşayan iki hassas kişi uzunca bir süre boyunca büyük bir ahşap piramidin içinde yaşamıştır. Ron Osterbro ile Bn. Rose Stephens özellikle meyve suyu ile beslendikleri ve vakitlerinin çoğunu meditasyon ile geçirdikleri bu bir aylık süre sonunda fizik şifalar ve beşerin kökeni amacı hakkında mesajlar ile kehanet mahiyetinde enformasyon aldıklarını açıklamışlardı. İngiltere Derybyshir’deki bir grup içine bir insanın girebileceği büyülükte bir piramit inşa ederek bir evin çatı katına yerleştirmişti. Ev sakinleri kısa bir süre sonra alt kattaki odalarda artan bir enerji akımı olduğunu fark ettiler. Evde mahiyetini belirtemedikleri psişik fenomenler gözlemlediklerini söylüyorlardı. Piramidin içinde oturan süjeler ise avuçlarının ısındığını ve güneş sinir ağı nahiyelerinin nabız gibi attığını rapor etmekteydiler. Konik yapılarında aynen piramitler gibi enerjetik etkiler oluşturdukları bilinmektedir. Üstelik NASA’nın koni biçimindeki ünitelerden oluşan bir elektromanyetik Dalga enerjisi Konverteri geliştirdiğini görüyoruz. Dolayısıyla Orta Asya Türklerin Japonların vb. diğer bazı toplumların barınakların içinde yaşayan insanları etkilemiş olması çok doğaldır. Nitekim şamanlar ayinlerini özellikle çadırlar içinde yaparlardı. Bu da onlara psişik güçlerle rahatça etkileşime girme imkânı veriyordu. Ayrıca bu tür çadırlarda barınan Türk boylarında insanların neden o kadar saplıklı ve doğa ile uyum içende yaşayan kimseler oldukları da anlaşılmaktadır. Dahası çadır formunun ürettiği odakladığı ve depoladığı enerjiler söz konusu toplumlarda psişik yeteneklerin genelde çok yaygın olmasına da yol açmıştır. Bu konunun bir uzantısı olarak çeşitli dini, okült, ezoterik inanç ve uygulamaların izleyicisi olan kişilerin kullandıkları tradisyonel başlıkların daima koni biçiminde olması dikkatimizi çekebilir: Çekoslovak radyo mühendisi Karel Drbal’in yürüttüğü bir dizi deney sırasında piramit biçiminde şapkalar giyen şahıslar şapkaların tepesinden aşağıya doğru sarmal biçimde bir enerji akımının indiğini hissetmişlerdir. Piramit enerjisi araştırmacıları Max Toth ve Greg Nielsen ise güneş tanrısı Ra için yapılan törenler sırasında kadim mısır rahiplerinin güneşten veya daha yüce planlardan gelen enerjileri başlarında odaklanmak için piramit biçiminde başlıklar giymiş olabileceklerini ileri sürmüşlerdir. b - Piramit İçindeki Ani Ölümler Philip Vanderberg, “firavunların Laneti” adlı kitabında şöyle yazar: “1972 yılında Keops piramidini ziyaret ettiğimde mısırlı rehberlerin gezdirdiği bir Alman turist gruba rastlamıştım. Gruptakilere katılan bir İspanyol kadın büyük galerinin üst ucunda birden avazı çıktığı kadar bağırmaya başladı ve olduğu yere yığılıp kaldı. Kendisini büyük bir güçlükle piramidin bir metre yüksekliğindeki geçitlerinden dışarıya çıkardılar. Ve dışarıya çıkar çıkmaz kramplar geçti. Şaşkınlık içindeki bayan ‘sanki aniden bana bir şey çarptı’ diyordu. Daha sonra rehberlerden öğrendiğime göre piramidin içinde bu tür saldırılar sık sık oluyordu. “yazar H.V. Morton da büyük piramidi gezerken bu tuhaf güçlerin etkisine maruz kalmıştı. Gene bir grupla birlikte dolaşan Morton kral odasındayken birden paniğe kapılmıştı. Bayılacağını hissetmiş ve kendini derhal dışarıya atmıştı.” “piramitlerin içinde yıllarını geçiren iki arkeologun gizemli ve ani ölümünü şüpheci kimseler dahi bu çalışmalarla bağlantılandırmaktadır. Ünlü İngiliz mısır bilimci Sir William F. Petrie, 28 Temmuz 1942 de Kahire’dn evine dönerken Kudüs’te hiç beklenmeyen ve açıklanamayan bir şekilde ölmüştü. Meslektaşı Amerikalı Prof. George A. Reisner de 1920li ve1930lu yıllarda önemli keşiflerde bulunmuş, Keops’u annesi Hetephere’nin görkemli mezarını büyük piramidin doğusunda ortaya çıkarmıştı. Ayrıca 1939 yılında kral odasından ilk radyo yayınını yapmakla da tanınmıştı. 1942 yılında Reisner aniden piramidin içinde yığılıp kaldı. Felçliler gibi hiç hareket edemiyordu. Dar geçitten geçilerek dışarıya sürüklenmesi gerekmişti. Arkeologların dışarıdaki kampına götürüldükten kısa bir süre sonra şuuru yerine gelmeden öldü.” c - P.Brunton’un Piramitteki Deneyimi Batılı mistik ve yazar Dr. Paul Brunton 1930lu yıllarda büyük bir cesaret örneği vererek bütün bir geceyi Keops Piramidinin içinde geçirmek üzere yetkililerden izin koparmayı becermişti. Gizemli işlere girişmeyi seven Himalayalardaki keşişler gibi uzun bir süre inziva hayatı da yaşamış olan Brunton bu deneyimi “Gizli Mısırda Bir ayarış” adlı artık baskısı bulunmayan ilginç bir kitabında anlatmıştır: “ brunton’un cesaretini ölçeceği o gün gelir çatar. Güneş batarken piramidin girişindeki demir kapı üzerine kapatılır. Brunton bu saatten sonra artık sabaha kadar tüm karanlık saatlerden piramidin içinde kapalı kalmaya mahkûmdur. Dar geçitten ilerlemeye başlar. Bir yandan el fenerinin ışığıyla duvara akseden iri gölgesi, bir yandan da ortalıkta uçuşup duran yarasalar ürkütücü bir atmosfer oluşturmaktadır. Büyük galeriden geçer ve kral odasına girer. Bir tabutu andıran lahdin yanına oturur. Işığı söndürür ve öylece beklemeye başlar.” Meditasyon sanatının inceliklerine vakıf olan Brunton kısa bir süre pasif ve alıcı bir zihin haline girer. Bu medidatif hali bütün bir gece boyunca sürdürmek kararlılığındadır. Piramidin içinde bulunması meditasyon yapmasını son derece kolaylaştırmış olsa gerek. Giderek kral odasının o kendine özgü canlı atmosferi giderek iyice belirgin bir hal almaya başlar. Brunton yalnız olmadığı hissine kapılır: sanki yaşayan ve hareket halindeki bir şey nabız gibi atarak varlığını gösteriyordu. Etrafında görünmeyen hayatın var olduğu hissi bir anda tam bir katiyet kesbetti.” Korkuya kapılan ve cesaretini yitirme tehlikesiyle karşı karşıya kalan Brunton gene de kendi ifadesiyle “kalbini saran bu tarif edilmez dehşet” ile mücadelede ve meditasyon halini bozmamaya çalışır: “gölgesiz odada birden gölgeler bir o yana bir bu yana çırpınmaya başlardılar. Yavaş yavaş bu gölgeler belirli şekiller aldılar ve birden yüzüme yakın bir yerde son derece habis çehreler beliriverdi. Sonra karanlık bir görüntü yaklaştı ve korkunç bir tavırda ellerini kaldırarak sanki beni ürkütmeye çalıştı.” Sanki tün güçler cesur Bruntonu be gece b bekleyişinden caydırmak üzere harekete geçmiştir. “en sonunda olayı doruk noktasına ulaştık. Canavar tipli elemental yaratıklar, yer altı dünyasının kötülükleri, grotesk, şeytani ve akılsız biçimler etrafımda toplandılar ve akıl almaz bir tiksindirici tavırla bana musallat oldular. Birkaç dakika içinde tüm hayatım boyunca unutamayacağım bir fenomen yaşamıştım. Bu inanılmaz manzara hafızamda aynen canlı bir fotoğraf gibi kalmıştır.” Ne var ki her şey bir anda sükun bulur. Taş odaya tam bir sessizlik hakim olur. Akabinde ortaya başka varlıklar çıkar. Bu kez kral odasının içi kötülük ve uğursuzluk atmosferinden sıyrılarak saf ve dengeli bir havaya bürünür. Brunton dostluk dolu ve iyiliksever bir varlığın içeriye girdiğini hissetmiştir. Arkasından bir tane daha gelir. Kendisine yaklaşırlar. Uzun boylu ve beyaz harmanilidirler: “gerçekten de beşerden farklı bir görünümleri vardı. Yarı tanrıların parlak görünümündeydiler, çehrelerini de kendilerine özgü bir huzur kaplamıştır.” Varlıklar bir süre Brunton’u gözlemlerler ve orada kalmasının başından beri yanlış bir iş olduğunu belirtirler: brunton da diğer beşerler gibi “ölümlü ayakları için ayrılmış olan yolu” izlemiş olmalı ve piramitte kalmaya hiç çalışmamalıydı. Brunton ise cevaben kendi seçtiği yolu takip edeceğini ve geriye dönmesi için kendisini ayartamayacaklarını ifade ettiğinde, mısırlı bir yüksek rahibe benzettiği ilk varlıktan şu karşılık gelir: “öyle olsun seçimini sen kendin yaptın, tercihlerine bağlı kal çünkü artık dönüş yoktur. Hoşça kal!” İlk varlık gidince bu kez ikincisi yaklaşır ve Bruntona öyle seslenir: “ oğlum gizli güçlerin yüce tanrıları seni himayelerine aldılar. Bu akşam öğenim salonuna götürüleceksin” Bundan sonra Bruntona taş lahdin üzerine uzanması söylenir. Brunton lahdin üzerine yatar ve ayaklarından başlamak suretiyle yukarıya doğru vücudunu bir soğukluk hissi kapladıkça tüm bedeni felç olur. Bütün şuuru idraki başında yoğunlaşır ve sanki bir girdaba yakalanmışçasına yükseldiğini hisseder ve daracık bir delikten yukarıya geçerek “bilinmeze doğru fırlatılır birden-özgürdür!” Fizik bedenini terk eden Brunton “duvardaki taşlarda yumuşak bir ay ışığını andıran bir parlaklıkla beliren bir hayalet gibi” o varlığın rehberliği altında piramidin diğer mekanlarına götürülür. Rehberlerin bu arada kendisine aktardığı öğretilerin bazı kısımlarını kitabında açıklamış olmasına rağmen gene de Bruntonun açıklamak istemedi ya da açıklamaması için kendisine ikazda bulunulmuş olan birçok gizli öğretinin bulunmuş olduğu aşikârdır. İşte kitabına aldığı öğretilerden biri, belki de tüm öğretilerinin bir özeti mahiyetindedir: “keops piramidinin gizemi senin kendi gizemindir. Gizli odalar ve kadim kayıtlar senin kendi bünyen de mevcuttur.” Büyük piramidin içinde kalma rekoru kaptan G.B. Calviglia’ya aittir. Brunton’dan 100 kadar önce 1830lu yıllarda Maltalı bir ticaret gemisinin kaptanlığını yaparken denizi terk eden Caviglia, yeni sevdası olarak Keops piramidini seçmişti. Ama o kral odasında kalmadı. Kral odasının tam üstünde yer alan granit blokların ilk ikisinin arasındaki 1765 yılında burayı keşfeden Davison’un adıyla anılan kovuk benzeri boşluğu tercih etti. 90cm. Yüksekliğindeki bu mekanı yarasa pisliklerinden temizleyen Caviglia buraya yerleşti ve uzun bir süre burada yaşadı. Gizemli bir şahıstı başından geçenleri anlatmazdı. Denildiğine göre beşerin bilmesinin yasak olduğu gizemlerin sınırına kadar gelen Caviglia bu cesaretinin bedelini ödemekten ancak amacının arınmışlığı sayesinde kurtulmuştu. d - Napolyon Bonapart’ın Piramitteki Deneyimi Kral odasının beşeri zihni etkileyen para normal mahiyetteki tesirleriyle yüz yüze gelen ünlü bir kişi de Napolyon’du. Naolyon 1798 yılında Mısır’ı fethettiğinde keops Piramidini ziyaret etmiş ve kral odasına girerken de yalnız kalmak istemişti. Bu arzusu kendisi için hiç de olumlu olmayan bir sonuca yol açtı. Olayı “büyük piramidin sırları” adlı kitabında anlattığı şekliyle P.Thompkings’ten aktaralım: dışarı çıktığında generalin yüzü bembeyazdı ve müthiş bir şekilde etki altında kaldığı anlaşılıyordu. Yardımcılarından biri alaylı bir ifadeyle gizemli herhangi bir şeye tanık olup olmadığını sordu. Bonapart söyleyeceği hiçbir şeyin olmadığını belirterek kestirip attı ve yumuşak bir sesle bu olayın tekrar konu edilmesini istemediğini ekledi. Yıllar sonra imparator olduğunda piramidin içinde olup biten her ne ise ondan bahsetmekten hala kaçınıyordu. Sadece kaderinin bir bölümüne tanık olduğunu ima etmişti. Nitekim St. Helena’da ölümü beklediği sırada yanındaki Las Cases’a tam çini dökecekken başını sallayıp “hayır yararı olmaz ki bana inanmazdın!” demiştir.” e - Nikita Kruşçef’in Piramite Girmeyişi Mayıs 1964te zamanın Sovyet başkanı Nikita Kruşçef Mısırı ziyaret etmişti. 16 günlük bu resmi ziyaretin nedeni Sovyet yardımıyla inşa edilen Assuan Barajı’nın ikinci kısmının bitmiş olmasıydı. Kruşçef yurduna dönmezden önce dünyaca ünlü mena House Otelinde kaldı. Gize düzlüğünün eteğinde 4869 yılında inşa edilmiş olan bu otelde dünyanın her yanından gelen krallar ve devlet başkanları kalırlardı.1943 yılında müttefiklerin lideri olan Churchüll Roosevelt ve Çan Kay-şek arasındaki zirve toplantısı da burada yapılmıştı. Bu sırada İngiliz ve Çinli liderler keops piramidini ziyaret etmişler her nedense Roosevelt bundan kaçınmıştı. Kruşçef’in de büyük piramidi ziyareti için kazırlıklar yapılmıştı ki Moskova’dan bir telgraf geldi. Telgrafta başkanın piramide girmemesi için kesin bir dille tavsiyede bulunuluyordu. Kruşçef bu tavsiyeye uydu ve piramide girmekten vazgeçti. Bu olayla ilgili herhangi bir resmi açıklama da yapılmadı. Acaba telgrafı çeken mercilerin çekindikleri husus neydi? Yeni bir Napolyon olayının meydana gelmesinden mi korkmuşlardı? Yoksa onları ürküten kral odasındaki gizemli güçlerin başkanlarının zihnini etkilemesi ve olmadık sonuçlara yol açması ihtimali miydi? f - Ouspensky’nin Piramitlerle İlgili Deneyimleri Ünlü okülts araştırmacı P.D. Ouspensky mısır gezisi sırasında kısa bir süre için büyük piramidin kral odasında yalnız kamıştı. Ouspensky bu esnada hissettiklerini “kâinatın yeni bir modeli” adlı kitabında şöyle nakleder: “ rehberleri koridora geri gönderdim ve birkaç dakika süreyle yalnız kaldım. Piramidin kütlesinin kuşattığı bu taş hücrenin içinde çok tuhaf bir hisse kapıldım. Piramidi dolduran ve ondan neşrolan hayat titreşimi burada her yerdekinden daha fazla hissediliyordu. Ancak bunun yanı sıra bu oda kendisi hakkında bana bir şey söylüyormuş gibi geldi. Değişik seslerle çevrili olduğunu hissettim. fakat söyledikleri sözler sanki bir duvarı arkasından geliyordu. Onları işitebiliyor fakat anlayamıyordum. Sadece ufacık bir çaba göstermek suretiyle sanki her şeyi işitecekmişim gibi geldi. Ne var ki bu çabayı gösteremedim ve muhtemelen bu bir çaba sorunu olmayıp çok önemli bir şey beni bu seslerden ayırıyordu.” Ouspensky ayrıca Dahshur’daki kırıklı piramidin karşısında da psişik bir deneyim geçirmişti: “dahshur’un güneyindeki yüzlerinin düzlemi kırık olan piramit hemen hemen ürkütücü olan o çok kesin görünümü ile dikkatimi çekmişti. Aynı zamanda hissettiklerinim tümünü kendime dahi tanımlamaktan kaçındım. Aşırı derecede tahayyüle beziyordu. Ne var ki düşüncelerin kontrolümden çıkmıştı ve zaman zaman gerçekten de hülyalar kurmaya başlıyormuşum gibi geldi. Fakat bu his tahayyülün oluşturduklarından oldukça farklıydı. Burada ifade edilemeyecek tarzda gerçek olan bir şey vardı. Atımı geriye döndürdüm ve uzaklaşmaya başladım belirli bir mesafe uzaklaşmıştım ki bir şey beni aniden itti. Eğerin zerinden hızla geriye döndüm. Sanki bir şey beklermişçesine piramit bana bakıyordu. “bir daha ki sefere” dedim. O anda hissettiklerimin tümünü tam olarak analiz edemedim. Fakat şunu hissetmiştim ki tam burada uzunca bir süre yalnız başıma kalabilseydim düşüncelerim ve duygularım olağan olarak görülemeyen ve işitilemeyen şeyleri gerçekten görebileceğim ve işitebileceğim bir gerginlik derecesine erişecekti.” Alıntı Yorum bağlantısı Diğer sitelerde paylaş More sharing options...
Aikon Yanıtlama zamanı: Haziran 9, 2011 Paylaş Yanıtlama zamanı: Haziran 9, 2011 Konu için teşekkür ederim piramitlerin ilginç olduğunu bilirdimde bu kadarını bu konuda okudum. Yapımında sadece insan imzası mı var sizce? Başka varlıklar , hayvanlar (Geçmiş Yüzyıllarda Yaşayan Hayvanlar) insanlara yardım etmiş olabilir mi? Alıntı Yorum bağlantısı Diğer sitelerde paylaş More sharing options...
KemStruo Yanıtlama zamanı: Haziran 10, 2011 Paylaş Yanıtlama zamanı: Haziran 10, 2011 güzel bilgiler eline sağlık... Alıntı Yorum bağlantısı Diğer sitelerde paylaş More sharing options...
cerry75 Yanıtlama zamanı: Haziran 10, 2011 Paylaş Yanıtlama zamanı: Haziran 10, 2011 çok etkilendim mısır tarihi hep ilgimi çeker inşallah görmek nasip olur mısırı Alıntı Yorum bağlantısı Diğer sitelerde paylaş More sharing options...
Önerilen Mesajlar
Sohbete katıl
Şimdi mesaj yollayabilir ve daha sonra kayıt olabilirsiniz. Hesabınız varsa, şimdi giriş yaparak hesabınızla gönderebilirsiniz.