goo Oluşturma zamanı: Ağustos 13, 2011 Paylaş Oluşturma zamanı: Ağustos 13, 2011 BU ÇALIŞMA HRİSTİYAN UZMANI Aytunç ALTINDAL'IN ESERİNDEN ALINMIŞDIR. Bu iddia ilk kez İS 217-220 yılları arasında Doğu Roma İmparatoru Domitian'ın bilge eşi İmparatoriçe Julia Domna'nın imparatorluk arşivindeki belgeleri vererek Flavius Philostratus adlı ünlü bir yazara hazırlattığı kitapta ortaya atılmıştır. Kitapta, Tynalı Apollonius'un yardımcısı Ninovalı Damis'e emanet ettiği yazıları ve gezi notlarıyla mektupları belgeleriyle açıklanmıştı. Buna göre İsa ile aynı tarihte doğmuş olan bu kişi, çeşitli mucizeler yapmış, bir şifacı ve büyü üstadı olarak tanıtılmıştır. Kitapta, Apollonius'un yaşadığı dönemde ve Flavius'un günlerinde ‘insan suretindeki tanrı adıyla tanındığı vurgulanmıştı. Nedir ki Apollonius'un yaşamı ve eserleri , İS 325 yılında İmparator Konstantin tarafından toplanan 1. Ekümenik Konsil'de alınan gizli bir kararla Plagiarisma (İntihal) yoluyla İsa Mesih'e atfedilmiş ve Anadolu Ermiş Kilise tarafından adı ve eserleri ortadan kaldırılarak tarihten silinmiştir. Kilise bütün bu yayınlara karşı Apollonius'un çok tehlikeli bir Okültist, Gizli İlimler üstadı olduğunu ve İsa'dan üstün olmadığını söylemekle yetinmiştir. 20.Yüzyıl'a gelindiğinde yaklaşık 300 kadar kitap yayınlamış ve bunlarda da Apollonius'un Hıristiyanlığın gerçek kurucusu olduğu belirtilmiştir. 1954'de ABD'de Alice Weston imzalı kitap bu tartışmayı daha da alevlendirmiş ve İncil araştırmalarında tartışılmaz gerçeklik olarak kabul edilen İncil metinlerinin aslında tamamen ilk dönem Kilise Babaları tarafından uydurulmuş yalanlar oldukları ve İsa'nın ‘sanal' bir roman roman kahramanından daha fazla bir anlam ve önemi olamayacağı bilimsel ve arkeolojik bulgularla ilkin akademik çevrelerde sonra da basında tartışılmaya başlanmıştır. Tarihte çok az kitap, yüzyıllar boyu sürecek tartışmaların kaynağı olmuştur. Flavius Philostratus'un yazdığı ya da Damis'in tuttuğu notlardan ve İmparatoriçe Julia Domna'ya iletilen belgelerden derlediği ‘' Tyanalı Apollonius'un Yaşamı ‘' böyle bir tartışmanın odağı olmuştur. Bu kitapta verilen bilgilere göre, Tyanalı Pagan Apollonius'un yaşamı ile Yahudi asıllı İsa Mesih'in yaşamı nerdeyse birebir çakışmaktadır. Şöyle ki Flavius'un yazdığına göre, Apollonius günümüzün takvimiyle hesaplanınca, İ.Ö. 4. yılında Tyana kentinde doğmuştur. Tyana, birinci yüzyılda Kapadokya'daki en ünlü ve gelişmiş pagan yerleşim alanlarından biri, belki de birincisiydi. Batısında Galetia ( Konya ve çevresi ), doğusunda Armenia, güneyde Kilikya, kuzeyde Pontus ile komşuydu. Tyana, günümüzde Niğde'nin Kemerhisar ilçesidir. Tyana, Kilikya Boğazı denilen bir geçitte Pozantı'ya ( Podandus ) ve oradan da Tarsus ve Adana'ya bağlıydı. Bu iki kentte o dönemde en az Edessa ( Urfa ) ve Carrhae ( Harran'ın 1.yy'daki adı ) kadar gelişmiş ve uygarlaşmış kentlerdi. Ama Kapadokyalılar, o yıllarda olduğu gibi, ilginçitir, 10.yy'da da gözükara, kaba, dikkafalı,söz dinlemez cesur gibi sıfatlarla anılıyorlardı. Öyle ki, 10.yy'da saray geleneğinde Kapadokyalı demek sert, hoyrat, kabadayı demek anlamına geliyordu. Apollonius'un doğum tarihi ile İsa'nın doğum tarihi, kuvvetle muhtemelen aynıdır. Katolik Kilisesi ile diğer kiliseler arasında bu konuda sorun vardır. Flavius'un kitabından öğrendiğimize göre Apollonius, çok varlıklı ve kültürlü bir ailenin çocuğudur.ataları Tyana'nın kurucularındandır. İyi bir eğitim ve öğrenim görmüştür. On altı yaşına geldiğinde ailesinin isteği üzerine o dönemde eğitim merkezi sayıaln Tarsus'a gitmiş ve buradaki Pisagorcu/Apollo'ya bağlı kişilerle tanışmış ve onların öğrencisi olmuştur. Aynı yıllarda, daha genç olarak Aziz Paul da Tarsus'ta eğitim ve öğrenim görüyordu. Bir Yahudi Farisi mezhebinin öğretilerine göre, diğeri de Roma İmparatorluğu'nun asli dinsel sistematiği olan Paganizm‘e göre eğitilmişlerdi. Aziz Paul da Tarsus'un yerlisi, zengin bir ailenin iyi eğitim görmüş bir çocuğuydu. Daha sonraki hayatında kendisini, tutucu Farisiler'in ‘en‘ tutucu Farisisi olarak tanımlamıştır. Apollonius ile Paul'un Tarsus'ta tanışıp tartışmış olmaları muhtemeldir. Ancak kesinlikle ‘olmamıştır' denilebilecek bir gerçek vardır. İkisi de, tüm yaşamları boyunca İsa'yı hiç görmemiş ve tanımamıştır. Aziz Paul ileriki yaşlarında, başlangıçta çok karşı olduğu, İsa Mesih olayını yaymayı üslenmiş ve dört Evangelist'in Gospeller'ini vaaz etmeye başlamıştır. İlginç olan, şu ünlü Lazarus olayıdır. Dördüncü Gospel'in yazarı John –ki bunu onun yazdığı belli değildir- İsa'nın Lazarus adlı bir genci ‘öldükten sonra dirilttiğini' yazmıştır. ( Not: Neredeyse bu Lazarus ve diğer ‘sözde' dirilenler, daha sonra tekrar ölmüşler ve bu kez yanlarında İsa olmadığı için, bir daha dirilmek şansını yakalayamamışlardır. ) Bu masalda garip olan, John'un son Evangelist olması ve Gospeli'ni İsa'nın ölümünden ( İS yaklaşık 27-29 yılları ) 60 yıl kadar sonra yazmış olmasıdır. Oysa Claude-Carrierre'nin de belirttiği gibi, ilk Gospel'in yazarı Matthew, İsa'nın hep yanında yer almıştı. Her zaman onunla beraber olmuş he zaman ona yakın olumuştu ama kendi Gospel'inde, böylesine inanılmaz bir olaydan tek satırla dahi söz etmemişti.İlginçtir ki, Katolik Kilisesi Apollonius'u karalamak için onun ‘cinlerle' uğraşan, şifa getirmek amacıyla ‘cinleri' kovan bir büyücü olduğunu yüzyıllardır yinelemekteydi. İsa'nın Lazarus'u Öldükten Sonra Diriltmesi Katolik Kilisesi'ne göre Pagan Apollonius, ‘cinlerle' konuştuğu ve onları yönlendirdiğini öne sürmüş bir ‘Sahte Şifacı'dır. Nedirki, o dönemde ‘Cin' ilmi (Demonology) ile sadece Paganlar uğraşıyorlardı. Yahudilerde böyle bir uygulama ve inanç yoktu, olamazdı. ‘Cin Kovma' (Exorcism) Paganlara özgü bir ‘Şifa' yöntemiydi. Bugünkü tanımlarla söylersek bir tür ‘Ruhsal terapi' ve psikolojik danışmanlık ve ‘ruhsal sağım'dı. Doğrudur, 1.yy'da bu dalda da en ünlü kişi Apollonius idi. Şaşırtıcı olan tamamen Paganlara ait olan bu uygulamanın tıpkısı günümüzün Katolik Kilise'sinde ‘resmen' vardır ve rastlantıya bakın ki, yüzyıllardır Kilise'ye bağlı sofu Katolik Papazlar, Kilise'nin gizli bölümlerinde ‘cin kovmakla' meşguldüler. Katolik Kilisesi'nde resmen ‘Cin Kovma – Cin Çıkarma' dairesi vardır. Ve adı da ‘Athenaeum Pontificium Regina Apostolorum'dur. Burada deneyimli papazlar, tıpkı Pagan Apollonius'un yaptığı gibi, ruhsal bunalımlar geçirmekte olan hastalarını ‘zapt' etmiş olan cinleri (Demos) çıkartmakta yada kovmaktadırlar. Şu farklı ki, Apollonius bunu Hindistan'da, Mısır'da ve Askelipos'ta öğrendiği yöntemle ‘Doğa' adına yapmıştı. Katolik Papazlar, Konstantin'in emriyle ‘Devlet Tanrısı' yapılmış olan İsa Mesih ve O'nun olduğu söylenen Kutsal Kitap İncil adına yapmaktadırlar. Papazlar neyin adına yapsalar da sonuç bir Pagan pratiğinin, Katolik Kilisesi tarafından gasp edilerek kendisine mal edilmiş olduğu gerçeğini değiştiremez. Tıpkı İsa Mesih gibi, Apollonius ‘DA' (Deus Absconditus) insanlara kötü huylarından vazgeçerlerse, kendilerine yeni bir yaşam verileceğini muştulamıştır. Bir farkla ki, İsa bu yeni ve ‘ölümsüz' yaşamın kendisinden geleceğini söylemiş -yada Kilise babaları onun ağzından söylemişler- Apollonius ise bunun Pagan Tanrıları tarafından verileceğini öne sürmüştür. Tıpkı İsa Mesih gibi, Apollonius da ‘yeryüzünün' tüm imkanlar için olduğunu hiçbir zalimin ve/veya tiranın yeryüzüne ‘El' koyamayacağını ve insanları köleleştirmeyeceğini vaaz etmiş ve insanları zalimlere karşı çıkmaya çağırmıştır. Bir farkla ki, İsa Apollonius gibibu çağrısının arkasında durmamış ve gösterdiği cesaretsizlik nedeniyle Yahudilerin umutla bekledikleri ‘mesih' olabilme şansını yitirmiştir. Apollonius ise zindanda bile çağrısını yinelemekten çekinmemiştir. Tıpkı İsa Mesih gibi Apollonius ‘DA' konuştuğu zaman Peygamber yada W.C: Frend'in deyimiyle bir ‘Yasayapıcı' (Lawgiver) gibi konuşmuş ve söylediklerinin uygulanmasını yanlışların düzeltilmesini, hatalardan dönülmesini, sağlamak istemiştir. Bir farkla ki,İsa'nın vaaz ettikleri, muhtemelen 10/15 kişi tarafından hayata geçirilmiş, Apollonius'un sözleri ise tüm Pagan dünyasında yankılanmış ve hayata geçirilmiş. Bunların hayata geçirilmesinde, krallar, imparatorlar, Apollonius'un işaret ettiği yanlışların ve hataların düzeltilmesinde ondan sözünü dinleyerek özel emirler ve fermanlar yayınlamışlardır. Örneğin bir Pagan geleneği olan ‘kurban' edilmesinin yanlış olduğunu ilk kez Apollonius tarafından dile getirilmiştir. Olayın özü şudur: İncil'in Yeni Ahit bölümünde İsa Mesih'e atfedilen birçok özellik, mucizeler de dahil ‘intihal' izlemini vermektedir. Bunların birçoğu, İsa'nın ağzından çıkmamış sözlerdir. Bunların birçoğu, İsa'nın ağzından çıkmamış sözlerdir. Bunların bir çoğu İsa Mesih tarafından yapılmış işler ve mucizeler değildir. İsa nasıl ki, babasız doğarak ‘Baba Tanrı'nın Oğlu' yapılmışsa ‘Tanrı Oğlu' yapmak fikri İncil'den en az 1000 yıl önce Hindistan'da ve Mısır'da uygulanan bir gelenekti. Ölü Deniz'de bulunan'Oumran' belgelerinde İsa'nın da kuvvetle muhtemelen esinlenmiş ve etkilenmiş olduğu Esseneler, İÖ 200 yıllarından beri ‘ Seherin/ Şafak'ın Oğlu/Oğulları' (bene ha-shahar) ile ‘Işığın Oğulları' ayrımını yapıyorlardı. Eldeki okunmuş belgelere göre, Esseneler'in Belletici Öğretmeni (maskil) henüz belirli olgunluğa gelerek / ulaşarak ‘Işığın Oğlu' olmamış genç tilmizlere ‘Seher'in Oğulları, burada öğrendiklerimizi tam olarak uygularsanız, yeniden yaşam yoluna dönersiniz' diyerek onları uyarırdı, gelenek böyleydi. (and returned to the path of life) . Gerçekte İncil'de kendini gizleyen, gözlere gözükmeden İncil'in sayfalarından dolaşan ‘Deus Absconditus' ( invisible God) gmze görünerek bu sayfalarda ‘Dolaştırılmış' olan İsa Mesih değil, doğrudan doğruya Apolonlius'tur, denilse yanılgı olmaz kanısındayım. İncil'de adı geçen tam on Meryem vardır ve bunlardan İsa'nın annesi olarak gösterilen ‘Bakire Meryem' dışındakilerin kimlikleri koyu bir sis perdesinin ardına saklanmıltır. Bu on Meryem'den hangisinin Maria Magdelana olduğu da belli değildir.Hatta Maria Magdelan'nın, İsa'yı yetiştirmiş olan bir süt anne olduğu bile iddia edilmiştir. İlkin İncil'de yer alan şu on Meryem'i görelim. Bunlar sırayla, İsa'nın annesi Kutsal Bakire Meryem, Havari James'in annesi Meryem, Evangelist = İncil'in dördüncü kitabının yazarı Yuhanna'nın (John) annesi Meryem, kim olduğu bilinmeyen esrarengiz bir kadın olarak kalan ve sadece ‘Öteki' (Other) diye tanıtılan Meryem, fahişe Meryem, Mary Jacoby diye adı ve soyağacıyla belirtilmiş olan Meryem, Maria Magdalena (Mecdelli Meryem), Mark'ın yazdığı ikinci kitapta adı geçen Bethany'li Meryem ve son olarak da Mısırlı Meryem'dir. İlginçtir ki 16.yy'da iki Meryem daha eklenmiştir bu listeye. Şöyle ki, İsa'nın annesi Meryem'in annesi Hannah (Anna) İncil'de anlatıldığına göre kısırdı. Bu aynı zamanda tüm Kutsal Kitap'taki beşinci kısır kadındır.Daha sonra, Tanrı'nın lütfuyla hamile kalıp Meryem'i doğurmuştur. 16.yy'da bu klasik anlatım bir hayli tartışılmış ve bazı din adamları bunun doğru olmadığını ,üçüncü yüzyılda uydurulduğunu ve amacın da İsa'nın annesine kutsiyet atfedebilmek için Kutsal Kitap'taki Abraham (İbrahim Peygamber) ve eşi Sarai'yi örnek alarak Hannah'ı da kısır yaptıkları şeklindeki iddiaydı. Özellikle Protestanlığın ilk kuruluş yıllarında ortaya atılan bu iddiaya göre Hannah kısır değil tam tersine üç evlilik yapmış ve her kocasından bir kız çocuk evlat edinmiş ve içinüde Meryem adını vermişti. İsa'nın annesinin bu hesaba göre kendisinden yaşça çok genç neredeyse İsa ile yaşiı iki de ‘Bebek Teyzesi' vardı. Protestanlar bu nedenle Bakire Meryem'e hiçbir kutsiyet atfetmezler ve onun sadece Tanrı'nın ‘Biricik' Oğlu'nun yeryüzüne gönderilmesinde kullanılmış bir araç daha doğrusu bir tekne (=Vessel) olduğunu öne sürerler. İncil'de Mecdelli Meryem'in adı pişman olmuş fahişe olarak geçer. Buna göre, İsa bir gün havarileriyle dolaşırken mesleğini icra etmekte olanbu kadına rastlar ve ona hiçbir söz söylemeden bir süre bakar. Kadın (MM) birden silkinir ve fahişeliği bırakarak İsa'nın aradıkları arasına katılıverir. Bu İsa'nın mucizelerinden biri olarak gösterilmiştir. Oysa özellikle 1960 ‘dan sonra Harvard'lı ilahiyatçılar bu fahişelik meselesinin de tıpkı diğer bir çok uydurma gibi İncil'e sonradan ve özellikle de İmparator Konstantin ‘in isteği ile kararlar almış olan İznik Konsil'yle birliktr eklendiğini saptamışlardır. Bu ilahiyatçılara göre Mecdelli Meryem, bırakın fahişe olmayı, gizli bir ezoterik örgütün ‘Baş Rahibelerinden biriydi.Dahası İsa'nın bilmediği birçok sırrı bu Meryem İsa'ya aktarmış ve onu hem eğitmiş hem yönlendirmişti. Bu iddia özellikle İngiliz ve Amerikalı kadınlı erkekli çok geniş bir ilahiyatçılar topluluğu tarafından savunulmaktadır. Vatikanise onların bu istekleri ve iddiaları karşısında şimdilik sessiz kalmayı her zamanki gibi seçmiş görünmektedir. Yine de İncil'in düzeltilmiş yeni basımının hazırlandığı şu dönemde hiç değilse İsa'nın annesi Meryem'in hamileliği ile ilgili bazı düzeltmelerin yapılacağı tahmin edilmektedir. Mecdelli Meryem'in, fahişe değil gizli bir- Mısır kökenli ve İsis çıkışlı- örgüt üyesi olduğuna dair kanıları güçlendiren belgeler 1947'de n sonra bulunan ve /veya ortaya çıkartılan bazı ilk dönem İncillerinden ve yine o yıllarda yazılmış olan bazı gnostik İncil'lerden kaynaklanmıştır. Bunların en önemlisi işte bu yeni bulunan ‘Mecdelli Meryem İncili'dir. Klasik İncil'de fahişe olarak tanıtılan bu Meryem'in Gnostiklerce yazılmış olan yaşamında bambaşka bir profil vardır. Bu incilerde Meryem ‘Dişil İlkeyi' (Sofya=Hikmet) temsil eden bir tür Bilge Kadın ve Baş Rahibedir. Bu iddia İncil terminolojisi ve literatüründe için çok tehlikeli bir belgedir. Çğnkğ İznik Konsili'nde İsa, ‘ Logos' adı verilerek ‘tanrı'nın Kelamı ve Hikmeti' yapılmıştı. Dolayısıyla dişil ilke ‘Eril=Logos' yapılarak İsa'ya mal edilmişti. Kısacası klasik anlatımda yer alan fahişelik olayı ‘kadın düşmanı' Kilise Babaları'nın bir uydurmasıdır, diyebiliriz. Kaldı ki, kesin olan Mecdelli Meryem'in ve / veya Bethany'li Meryem'in İsa'nın gömüldükten sonra mezarının ‘Boş' olduğunu gören ilk kişi olduğudur.. Gnostik yazarlara göre ise Üç Meryem bunu birlikte görmüşlerdir. Üçüncüsü Havari James'in annesi Meryem'dir. Bu sonucu Meryem'in ardında İncil'deki ‘En' esrarengiz kişi sayılan zengin ve kültürlü bir Yahudi vardır.. Bu esrarengiz adam, Joseph Arimeteadır. Gerçekte İsa'nın gömülmesi için yapılan mezar bu adama aitti ve Meryemler'in ‘Boş' buldukları mezar buydu – çünkü Joseph Arimetea ölmemişti ve İsa'nı bedenini Çarmıh'tan indirme hakkını Romalı garnizon komutanı ona vermişti. KATOLİK KİLİSESİ'Nİ NE BEKLİYOR Bugün Vatikan kısa adıyla tanınan dini ve seküler kurum gerçekte son 2000 yıldır sayısız entrika ve oyunlarla ayakta durmuştur. Gelip geçmiş olsun 264 Papa'dan en az otuz kadarının doğal ölümleriyle ölmedikleri bilinmektedir. Bu Kilise sadece Tyanalı Apollonius değil, kendi katı ‘‘dogmalarına'' karşı çıkan herkesi ortadan kaldırtmıştır. Buna karşılık kendi içinde her türlü büyü ve sihir ile uğraşmış papalar da vardır. Örneğin XXII. John bunlardan biriydi. Aynı şekilde Katolik Kilisesi tarafından lanetlenmiş olan Mason örgütlerine ve benzeri kuruluşlara üye olmuş sayısız Kardinal hatta papalar vardır. Örneğin Türk Papa diye yutturulan XXII. John gerçekte Gül ve Hac Örgütü'nün üyesi yapılmıştı ve hem de Türkiye'de görevli bulunduğu sırada! Vatikan ile ilgili en ilginç kehanet ise Nostradamus'tan değil doğrudan doğruya Kilise'nin içinden gelmiştir. Bir önceki papa I.John Paul ileride Vatikan'ın yer değiştireceğini ve muhtemelen yeniden eski ikametgahı olan LATERAN'a döneceğini ve kendi içinde doktrinler açısından büyük bir temizlik yapacağını öngörmüştü. Nostradamus'a gelince. Bu Yahudi asıllı ‘‘Kahin'' tüm bilgisini başta İbn-i Arabi olmak üzere Arap/Yahudi kaynaklarından almıştı. Bunların arasında Tyanalı Apollonius'un NUCTEMERON diye bilinen ‘‘Şifreli'' deyişleri de vardı. Nuctemeron'da yer alan 12 kehanet ve Nostradamus'unkiler karşılaştırılırsa aralarındaki farklar ve benzerlikler şaşırtıcı sonuçlar verir. Kaldı ki Nostradamus'u 1941'de dünya kamuoyuna tanıtan Karl Haushoffer olmuştu. Alman Gizli Servisinde görevli olan bu akademisyen Hitler veNaziler'in ‘‘Manevi'' lideri durumundaydı. Haushoffer 1945'te intihar etti. Vatikan bir gayya kuyusudur. Üç günlük bir yazı dizisinde tamamını anlatabilmek olası değildir. Ancak bu kuruma karşı olan Hıristiyanlar günümüzde artık daha etkili çalışmalar yapmaktadırlar. Ve belki inanması güç gelecektir ama, tüm bu gruplar arşivlerinde Tyanalı Apollonius'un yazılarını ve eserlerini saklamakta ve üyelerinden bunları okumalarını istemektedirler. Nednedir bilinmez, İsa Mesih'i Çarmıh'tan indiren ve onu ‘‘beşeri'' haliyle son gören ve ona dokunan kişi Joseph Arimetea olduğu halde kendisi Katolik Kilisesi tarafından ‘‘Aziz'' ilan edilmiştir. Oysa İsa'yı görmüş ve konuşmuş olduğu varsayılan kişiler bile geçen yüzyıllar içinde Aziz yapılmışlardı. Katolik Kilisesi'nin Index'inde 10,00'den fazla Aziz ve Azize vardır... Benzer şekilde Meryemlerden de sadece ikisi(Bakire ve Mecdelli) azize ilan edilmişler, diğerleri görmezlikten gelinmiş. İsa ile aynı dönemde yaşamış olan Gnastiklere göre İsa son nefesini vermeden Arimetea'ya çok gizli bir sır aktarmıştır. Gnostik İnciller'de anlatıldığına göre bu sır İsa'nın kanıyla ilgilidir. Arimetea bu nedenle bir ‘‘Kase'' (Graal) alıp İsa'nın böğründen akmakta olan kanın bir kısmını toplamıştır. Ancak yine aynı kaynaklara göre İsa, Arimetea'ya eşini (Mecdelli Meryem) ve çocuğunu alarak uzak bir ülkeye götürmesini istemiştir. Bunu üzerine Arimetea'a yanındakilele birlikte çok uzağa, İngiltere'ye gitmiş ve burada ilginçtir ki Evalach ve/veya Mordrains adlı soylular tarafından korunmuştur bu kişiler aynı zamanda kaseyi saklamak için bir manastır inşal ettirmişler ve Kasenin bekçisi olarakta Arimetea'nın kayın biraderi Brons'u ‘‘Baş Gardiyan/Koruyucu'' olarak atamışlardır. Bu bekçilik görevi daha sonra Brons'un oğlu Allain'e geçmiş ve bu kişi de Corberic de bir şatoya saklamıştır. Kutsal Kan Kasesini. İşte bu şatodan yetişen Kral Arthur ve Şövalyeleri Kaseye sahip oldukları için insan üstü işler yapmışlar ve ilk ‘‘Gizli'' Kardeşlik örgütünü kurmuşlardır. PAPA II. JEAN PAUL'U TAHTA OTURTAN ÖRGÜT İsviçreli parlementer ve toplum bilimci Jean Zeiegler'in dediğine göre OPUS DEI, kendisiyle komünizm kadar mücadele edilmesi gereken gizli çalışan aşırı sağcı bir harekettir. Ve işte Polonyalı kardinal, şair ve aktör Karol Wojytla'yı Papa II.Jean Paul olarak Vatikan'daki tahta oturtan bu örgüttür. Karol, papa seçilince Cizvitlerin başı Peter Pedro Arrupe hemen muhalefete başladı. OPUS DEI, tarafından seçtirilen papayı tanımamakla tehdit etti. 1983'e kadar Cizvitler II.Jean Paul'a karşı muhalefet ettiler bu arada papaya suikastler düzenlendi. Porkekiz'de oturan Arrupe'nin taraftarı bir papaz, papayı tahtında otururken bıçakla saldırarak öldürmek istedi. Papa ise OPUS DEI Vatikan'da tüm dizginleri eline alıncaya kadar bekledi. 1983'te Cizvitlere karşı taarruza başladı. Kişisel yetkisini kullanarak Cizvitler'e yeni bir önder seçilmesini sağladı. Bu, 54 yaşındaki Hollandalı Cizvit Hans Kolvenbach'dı. Bu seçimde papanın adamı diye bilinen Kolvenbach'ın seçilmesi Cizvitleri yeniden ateşledi. Bu kez doğrudan OPUS DEI'yı hedef alan saldırılara başladılar. Ve OPUS DEI'yı, aynen Katolik Kilisesindeki Mason Locaları olarak tanımladılar. Bunu karşılık papada onları Latin Amerika'da Marksistlerle dayanışma halinde olmakla suçladı. Papa bir risale yayınlayarak Marksizmi kınadı. Cizvitlerde buna karşı papanın Latin Amerika'daki kapitalist sömürüyü, adaletsizlikleri ve işkenceleri görmezden gelmekte olduğunu ve yoksulları insan yerine koymadığını vurguladılar. Konu daha sonra insan hakları tartışmasına geldi. Cizvitler ısrarla insan haklarını savundular. Papa da köşeye sıkışınca Vatikan'ın daima insan haklarından yana olduğunu yayınladığı bir risaleyle tekrarladı. Tartışma büyüdü. Bu arada papa, tarihte ilk kez olarak doğrudan OPUS DEI üyesi olduğu açıklanmış olan bir gazeteciyi, 48 yaşındaki ABC Gazetesinin Roma muhabiri İspanyol asıllı Joaquin Navorro-Valls'ı Vatikan'ın basın sözcüsü yaptı. Böylelikle sadece Kardinallere ayrılmış olan böylesine önemli bir göreve tarihte ilk kez din adamı olmayan, laik bir kişi atanmış oldu. Papa, ayrıca, 1984'e kadar Cizvitler tarafından yönetilen Radyo Vatikan'ın başına da laik bir şahsı atamıştı. Gizli gelenek denildiğinde anlaşılması gereken nedir? İlkin şunu belirtmek gerekiyor: Gizli kavramı(Secret) bu gelenek içinde ‘‘Okült'' anlamında kullanılmıştır. Katolik Kilisesi'nin vahşi saldırılarına mahsur kalmış olan alşimist, hermetist, okültist ve ezoteristles ‘‘Gizli'' sözcüğünü kullanmaktan çekinmişler ve bunun yerine sır anlamına gelen ‘‘Secret'' sözcüğünü kullanmışlardı. Gelenek sözcüğü de benzer şekilde ‘‘Hafifletilmiş'' Burada ‘‘Gelenek''derken toplumda bilinen ve anlaşılan anlamıyla ‘‘Gelenek''kast edilmiyordu; kast edilen ‘‘Kabala'' idi./NOT:Kabala, sözcük anlamıyla gelenek demektir). Öyleyse ‘‘Gizli Gelenek'' denildiğinde insanlığın ilk dönemlerinden beri uğraştığı ‘‘Okült'' uygulamaları ile daha sonraki yy.larda, özellikle de 11, ve 12, yy.lardan itibaren gelişen ve içinde Yahudi Kabalizmi'nin de yer aldığı tüm yasaklanmış ilim ve bilim kümeleri kast ediliyordu. Bu en geniş anlamıyla ‘‘Gelenek'' (Tradition) okült örgütlerinin anladığı ve kullandığı bilimdi. Bunun için de Helen, Yahudi, Roma, Antik Mısır, Sümer, Babil, Hint ve Çin ‘‘Geleneklerinden'' fizyon yoluyla taşınmış öğeler vardır. Ancak en güçlü etki Anadolu ve Ortadoğu coğrafyasından gelmişti. Ünlü Baküs, Ceres, Cybele ve Eleusis, Samothraki kültürlerindeki okültik, hermetik, ezoterik, alşimist uygulamalar bir sentez halinde belirli bir tarikat/örgüt tarafından günümüze kadar intikal ettirilmişti. Bu gizli tarikat ‘‘Cabiriler'' adıyla tanınmıştı. Başta Herodot ve Çecero olmak üzere bir çok yazar Cabiri kültü hakkında uzun tanıtımlar yazmışlardır. Nedir ki ilk kez 1888 yılında bu kültün tapınağına ve tanrılarının izine ulaşılabilmişti. Thebes'te yapılan kazılarda cabiri kültürün tanrılarından biri olan ve Herodot tarafından ‘‘En Güçlü Büyücü'' diye tanımlanan Caberios'un heykeli bulunmuştur. İşte bu cabiri geleneği, Ege ve Batı Anadolu'daki en eski ve etkili okült sistematiğiydi. Haçlı seferleri sırasında ve sonrasında cabiri ‘‘Sırları'' (Mysteries) batıya Tapınak Şövalyeleri aracılıyla taşındı. İlkin Gül ve Hac kardeşliği örgütü bu sırların çoğunluğuna sahipti, sonra bu örgütün üst üyeleri Masonluktaki ‘‘Spekülatif ve Operatif'' Mason localarını kurdular. Ünlü din adamı ve okült uzmanı Rev.George Oliver'in ‘‘History of Initiation'' adlı kitabında yazdığına göre özellikle Fransız Masonluğu-Büyük Doğu Locası-tam anlamıyla Cabiri geleneğine göre kurulmuş ve yönetilmişti. Cabiri geleneğinin sembolleri beyaz önlük, çekiç ve demir örstür ve bu asli semboller günümüzün Masonları tarafından da kullanılmaktadır. Okuduğunuz için teşekkür ederim. Alıntıdır. 1 Alıntı Yorum bağlantısı Diğer sitelerde paylaş More sharing options...
Wasteland Yanıtlama zamanı: Ağustos 14, 2011 Paylaş Yanıtlama zamanı: Ağustos 14, 2011 İsviçreli parlementer ve toplum bilimci Jean Zeiegler'in dediğine göre OPUS DEI, kendisiyle komünizm kadar mücadele edilmesi gereken gizli çalışan aşırı sağcı bir harekettir. Ve işte Polonyalı kardinal, şair ve aktör Karol Wojytla'yı Papa II.Jean Paul olarak Vatikan'daki tahta oturtan bu örgüttür. Bildigimiz Gibi Roma Ayri Bir Devlet Statüsüne Sahipdir Ve Ayri Bir Devlet Olarak Gecer Papa Efendiyi Koruyon Askeri Güc İsviçreli Askerlerdir Dige Biliyorum Yanlis Hatirlamiyorsam Ayrica Zaten Vatikani Destekleyen En Büyük Güçlerden Biride İsviçre Bence OPUS DEI Destekleyeneler Arasinda Bu Ülkede Yer Aliyor OPUS DEI Artik Gizliligi Kalmadi Faliyetleri Gizli Olabilir Gizli Çalisa Bilirler Ama Arkasinda Vatikan Oldugu Sürece Saklanmalarina Gerek Yok Yazi Güzel Olmus Eyw Onun Disinda Saglam Yazi Alıntı Yorum bağlantısı Diğer sitelerde paylaş More sharing options...
goo Yanıtlama zamanı: Ağustos 15, 2011 Yazar Paylaş Yanıtlama zamanı: Ağustos 15, 2011 Teşekkür ederim ve evet yanlış bilmiyorsun. İsviçrenin en büyük destekçilerinden birisi olmadığını iddia etmek için kör olmak lazım Alıntı Yorum bağlantısı Diğer sitelerde paylaş More sharing options...
Önerilen Mesajlar
Sohbete katıl
Şimdi mesaj yollayabilir ve daha sonra kayıt olabilirsiniz. Hesabınız varsa, şimdi giriş yaparak hesabınızla gönderebilirsiniz.