Jump to content

Melekler ve iblisler....


ArchangeL

Önerilen Mesajlar

İns Kelimesi Hakkında Başka Bir Kaynak:

 

Rahman suresi 31. ayeti kerime ,SAKALEYN HADİSİ VE SIRRI.

BİSMİLLAH İR RAHMAN İR RAHİM

RAHMAN 31. AYETİ KERİME VE SAKELEYN SIRRI

Senefruğu lekum eyyuhessekalân.

 

Yarın size kalacağız ey sekalân

 

Şimdi konumuza başlamadan önce sekaleyn hadisi şerifinden de bahsetmek istiyorum . Bu hadisi şerifin birden fazla farklı nakil şekilleri olmasına karşın ben buraya ehli beyt ile ilgili olan nakilleri alacağım ve konuma buradan devam edeceğim.

 

Bu hadisi şerif gerek Sünni gerekse şia kaynaklarında bulunmaktadır ama dediğim gibi farklı varyasyonları mevcuttur.

 

Bu hadisi şerif şia kaynaklarında Gadir u Hum denilen yerde ResulAllah efendimizin (S.A.V) hutbesinde geçmiştir. İlgili kısmı yazıyorum .

 

Resulullah: Ben sizden önce (Kevser) havuzun başına gideceğim, siz orada benim yanıma geleceksiniz. O havuzun genişliği San’a[8] ve Busra arası kadardır. O havuzda, yıldızlar sayısında kadehler vardır. Benden sonra sekaleyn[9] hakkında nasıl davranacağınıza bakın.

 

Halktan birisi: Ya Resulullah, sekaleyn nedir?

 

Resulullah: Değerli büyük emanet: Allah’ın kitabıdır; bir tarafı Allah’ın elindedir, diğer tarafı ise sizin elinizdedir. Ona sımsıkı sarılın, sapmayın. Değerli küçük emanet ise: Ehl-i Beyt’imdir. Allah-u Teâlâ bana bildirdi ki, onlar havuzun başında bana ulaşıncaya kadar birbirlerinden ayrılmayacaklardır. Bunların birbirinden ayrılmamasını ben de Rabbimden istedim. Onlardan ne öne geçin ve ne de geride kalın; çünkü helak olursunuz.

 

[2]- Tabakat-ı İbn-i Sa’d, c. 3, s. 225; İmta-ul Makrizi, s. 510; İrşad-us Sari, c. 6, s. 429.

[3]- Es-Siret-ul Halebiyye, c. 3, s. 283. Siret-u Ahmed Zeyni Dehlan, c. 3, s. 3; Tarih-ul Hulefa, İbn-ül Cevzi, c. 4; Tezkiret-u Havass-il Ümmet, s. 18; Dairet-ul Mearif, Ferid Vecdi, c. 3, s. 542.

[4]- İmta-ul Makrizi, s. 513-517.

 

Yine bu hadisi şerif bir başka hadisi şerifde şu şekilde geçmektedir.

 

Terika fiyküm el sakaleyn kitabullah ve itreti .

Ben sizin içinizde iki ağırlık bıraktım, biri Allah'ın kitabı, biri de ıtretim (zürriyetimdir)

 

 

Elmalılı tefsiri rahman suresi 31. Ayeti kerime (kaynaklar fedailiul sahabe 36-37, darimi fedailiul kuran Ahmet bin hanbel bölüm 3 ,14,17,26,59

Bölüm 4 367,371)

 

 

Bu hadisi şerifi birde biri Kuranı kerim diğeride sünnetimdir diyerek nakil edenler de vardır ama bu nakilleri kabul etmediğim için buraya almıyorum sadece bilin diye yazıyorum .

 

 

Yine konuma başlamadan evvel bazı kelimelerin anlamlarından ,bazı tefsircilerin bu ayeti nasıl tefsir ettiklerinden be Kuranı Kerimin bir ayetinin neden birden fazla manaya geldiğinden kısaca özet geçip asıl konuma gireceğim.

 

 

 

Elmalılı tefsirinden alıntı;

 

Nitekim ahiretteki işi beyan için buyuruluyor ki sizin için boş kalacağız.

 

(Buradaki Senferuğu kelimesinin kökünün ferağ olduğu düşüncesiyle yapılan bir meal)

Ferağ, lugatta boşalmak demektir. Buna göre bir meşguliyetten boşalmak sonradan bir meşguliyeti gerektirir. Halbuki Allah Teâlâ'yı hiç bir iş, diğer işten alıkoyamayacağı için burada özellikle ahiret işleri olan hesap ve cezayı ifade etmek üzere bu suretle bir istiâre veya kinaye yapılmıştır. Yani bugünkü dünya işleri geçecek, bu dünya hayatı ve nimetleri yok ola c ak, bu mühletler, hoşgörüler tükenecek, yarın Allah'a dönüşle mücerred sorumluluk hesap ve ceza için huzura geleceksiniz de sırf sizin işinize bakılacak, sizin sorumluluğunuzun gereği yapılacaktır.

Ey sekelân. Sekalân yahut sekaleyn iki sekal; bundan sonraki âyette de açıklanacağı üzere insan ve cinnin bir adıdır. Sekal, yük ve ağırlık demektir. İsimlendirme şekli anlatılırken deniliyor ki: Arz bir yüklü hayvana insan ve cin de ona yükletilmiş iki ağır yüke benzetilerek bu isim verilmiştir. Buna göre yer yüzünde insan ve cinden başka mahlukat, ilave kabilinden demek olur ki, iki denk (yük) arasına konulan fazlaya veya takılan takıya ilave denilir. İnsan ve cin yeryüzünde gizli ve açık hayatî kuvvetler olması itibarıyla onun esaslı ağırlığı gibi düşünülmüş demek olur. Bir de yer üzerinde ağırlıkları veya görüşlerinin ağırlıkları, itibar ve şöhretlerinin önemi ve büyüklüğü hasebiyle o ismi aldıkları söylenmiştir. Bundan başka sorumlulukla kendilerine ağırlık verilmiş olduğu için bu ismi almış olabilirler. Ayrıca günah ile ağırlaşmasından dolayı bu ismin verildiği nakledilmektedir. Bir hadisde "Ben sizin içinizde iki ağırlık bıraktım, biri Allah'ın kitabı, biri de ıtretim (zürriyetim)." buyurulmuş ve bunda sakalân tabiri kitabullah gibi itibar ve şöhreti büyük olan manevî ağırlıklar hakkında kullanılmış bulunduğuna göre bu mânâ, üçüncü hususa uygun olabilir. Yani insan ve cinne maddî taraflarından ziyade manevî şerefleri itibarıyla sakalân isminin verilmiş olması tercihe şâyan görünmektedir.

Bu tefir buraya kadar.

--------------------------------------------------------------------------------------------------------------------------------------------

Fil Zilali Kuran

 

Ey insanlar ve cinler, yakında sizinle hesaplaşmak için özel vakit ayıracağız: '

Aman Allah'ım! Ne korkunç, ne sarsıcı bir dehşet! Buna insanlar ve cinler şöyle dursun; sıradağlar, yıldızlar ve gezegenler bile dayanamaz.

Allah... Yüceler yücesi Allah. Allah güçlü, her şeyi yapabilen, ezici iradeli, buyruğuna karşı durulmaz, büyük, ulu Allah. Evet, yüceler yücesi Allah, şu iki zavallı, küçücük varlık türü ile, insanlar ve cinler ile hesaplaşmak üzere başbaşa kalacağını bildiriyor. Hem de tehdit ve intikam yansıtan bir dille.

Bu çok önemli bir olay. Büyük bir dehşet. Her türlü düşünceyi, her türlü ihtimali aşan çarpıcı bir gelecek.

Aslında yüce Allah'ın meşgul olması sözkonusu değildir ki, vakit ayırması, zamanını boşaltması sözkonusu olsun. İfadenin amacı olayı insanın idrakine yaklaştırmak, tehdide sarsıcı ve dehşet saçan bir somutluk kazandırmak, bu tabloyu hayalinde canlandıran herkesi tepeden tırnağa titretmektir. Yoksa tüm evren bir tek sözle yaratılmıştır. Bir tek "ol" sözü ile. Buna göre yokedilişi, mahvedilişi için de bir tek söz yeterlidir, o söz üzerine herşey göz açıp kapayıncaya kadar yok olur. Peki yüce Allah sırf insanlarla ve cinlerle başbaşa kalıp da onların hesabına el koyduğunda, onları cezalandırmaya hazırlandığında bu zavallıcıkların halleri nice olur?

 

Bu tefsir de bu kadar .

-------------------------------------------------------------------------------------------------------------------------------------------

Tefsir-i Kebir Mefâtihu’l-Gayb kelamcıların baş yapıtı ;

 

Sizin Hesabınıza Bakacağız

 

"Ey insanlar ve cinler, ileride sizin (hesabınıza) yöneleceğiz. Şimdi Rabbinızın hangi nimetlerini yalan sayabilirsiniz" (Rahman, 31-32).

Önce, bu ayetle ilgili olarak söylenen şeyleri, meşâyihin (büyük âlimlerin) görüşlerinden bereket umarak, zikredelim. Daha sonra da bunu, doyurucu bir izah ile, tahkîk edelim. Binâenaleyh diyoruz ki: Müfessirier, bu hususla değişik izahlar yapmışlardır. Çoğu, bu ayet ile, "Ey Sekalân (insanlar ve cinler), bizzat sizi, sizin hesabınızı maksad edinip, özellikle ele alacağız" manasının kastedildiği kanaatindedİrler. Bazıları da bu ifadenin, insanların örfünde-adetinde olduğu gibi, ilahî tehdit olarak söylendiği görüşündedirler. Çünkü efendisi kölesine kızdığında, "Sana öyle bir yöneleceğim, senin için öyEe bir fırsat bulacağım ki!" der. Halbuki o zaten boş oturmaktadır, buna manî bir meşguliyeti yoktur.

Bu hususta bizim izahımız şöyledir: "Boş olmama", failin, onunla beraber herhangi bir fiil yapmasının mümkün olmadığı bir iş üzerinde olması demektir. Çünkü birşey diken kimse, meselâ "yazmaya vaktim yok" der. fakat vaktin olmaması, bazan, iki fiilden birisinin, failin bir başka fiili yapmasına manî olmasından ötürü olur. Bu durumda, "O, şu sebeple, şundan ötürü şunu yapamaz" denilir. Nitekim meselâ bir kimse, "Dikişle meşgul olmam dolayısı ile yazı yazamam" diyebilir. Bazan da boş olmama (yapamama), bir fiilin bir fiile manî olmasından ötürü olur da, fiilin faile mâni olmasından ötürü olmaz. Meselâ, o zamanda teskîni (dindirmesi-durdurması) mümkün olmayan bir zamanda, bir cismi hareket ettiren, onu durdurmaya vakit bulamamış demektir. Fakat bu vakitte, "Ben, hareket ettirmem sebebi ile, durduramıyorum' denilmez. Çünkü bu gibi bir yerde, hernekadar o, durdurmayla meşgul olmasa bite, o failin fiiliyle değilde, bizzat mahallin kendisinde bulunan bir hareketten ötürü failin onu durdurması mümkün olmamıştır. Binâenaleyh failin onu durduramaması, hareket ettirmesi imkânsız olduğu içindir. Halbuki birinci misalde, eğer o kimse dikiş ile meşgul olmasaydı, yazma imkânına sahip olurdu.

Bunu iyice kavradığına göre, boş olmama - vakit bulamama ikiye ayrılır:

a) Bir işle meşgul olmadan ötürü...

b) Herhangi bir meşguliyet olmadan... Diyoruz ki: Allah Teâlâ, kendi irade ve ihtiyarıyla, insanı yaratıp, sırf kudret ve iradesiyle onu dilediği bir müddet bakî (hayatta) bırakınca, işte bu durumda onu yok etmez. Binâenaleyh Cenâb-ı Hak, faile mâni olmayan, fakat başka bir fiile mâni olan bir fiil içindedir ve biz, bu gibi hallerin "ferağ" (boş zaman) olmadığını beyan ettik. Ama Cenâb-ı Hakk'ın bir meşguliyeti olur ve bu durumda O, önce irade ettiği şeyi icâd eder de, bundan sonra, aynı anda fazlasıyla beraber, yok etme imkânı elde edilirse, "ferağ" tahakkuk etmiş olur. Fakat insan için, hem kendi fiilleri, hem de hemcinsinin fiillerine hasredilmiş müşahedesi bulunup, onlardan boş vakit bulamaması da, meşguliyeti sebebiyle olunca, Allah Teâlâ'nın boş olduğunu sanmıştır. Böylece de yaratma işini, boş olmama manasına almıştır. Dolayısıyla bundan, lafzı manasından başkasına hamletmeyi gerektiren bir işten ötürü, bir iş, kendisini meşgul etmediği halde, O'ndan bir fiilin sudur etmesi gerekmiştir. Bil ki söylediğimiz bu izah, âlimlerinkinden farklı birşey değildir. Aksine bu da onların, ifâdesine "Sizi maksad edineceğiz, size yöneleceğiz" manasını verişlerinin bir diğer izahıdır. Fakat bu, biraz daha açıktır. Bizi, lisan erbabının görüşünden ayrılmadan izahta bulunmamıza imkân veren Allah'a hamdolsun.

Bil ki aslında "ferağ", "huluvv" (boş olma) manasınadır. Fakat bu boş olma, bir mekânla ilgili olursa, bir başkasının imkân bulmasına müsait olur. Eğer zamanla ilgili olursa, bir fiilin yapılmasına müsait olur. Binâenaleyh aslolan, failin zamanının, fiilden boş olup-olmamasıdır. Fakat mekânın boş olduğu, bizzat gözle görülür. Dolayısıyla falanca için, o mekânın boş olduğu manasında "ferağ" kelimesi kullanılır. Ama zamanın "ferağ") gözükmez. Dolayısıyla boş olup-olmadığı gözükmez. Bundan ötürü de, falanca, falan zamanda boştur" denilir. Çünkü görülebilen şey, zaman değil, falancadır. Aslolan, bu zamanın, falancanın zamanlarından boş bir zaman olmasıdır. Binâenaleyh bu kimseyi, o zamanda herhangi bir fiil yapmakla tavsif etmek mümkün olur. O halde hak Teâlâ'nın "Sizin için fâriğ olacağız" ifadesi, işte aslolan bu durumun düşünülüşüne göre kullanılmıştır. Çünkü mekân boş olduğunda, (falanca İçin) denilir de, (falancaya) denilmez. Zaman da böyledir. Fakat faile nakledilip, "Fail boştur. O boş olduğu zaman, başka bir işe yönelir" denildiğinde, fail hakkında, "Falan işi bitirip falan işe başladı" denilir. Ama zarf hakkında "Şunu bitirip şuna başladı" denilir. İşte bu sebeple Cenab-ı Hak, bu asıl mananın düşünülmesi ile, ayette (isim için) buyurdu. İşte bu durum, biraz önce de bahsettiğimiz gibi, engelin, faile nisbetle değil, fiile nisbetle olduğunu takviye eder.

Ayetteki, (ey) ifadesi hakkında, diyoruz ki: Müpheme nida etmede ve ondan sonra da bir sıfat getirmedeki hikmet, bu nidayı yapanın, sözünü, zâyî olmaktan (boşa gitmekten) koruması içindir. Bu sebeple, nida eden önce, duyan herkes, kendisine yönelsin ve nida edenin sözüne, seslendiği kimse dikkat kesilsin diye, müpheme (belirsiz birisine nida) ederek, "eyy" der, sonra da duyanlar kendisine yöneldiğinde, esas kastettiği kimseye husûsen seslenir de, "er-Racülü" (ey falanca adam) der (yani) Dolayısıyla bu gibi nidalarda, şu iki husus yerine getirilmeye çalışılır:

1) Lâm ile veya ismi işaretle, marife olanı tavsîf etmek... Dolayısıyla meselâ sen, "Ey falan adam", yahut da "ey falanca, ey şu" dersin. Fakat burada, bu ikisinden daha marife olan getirilmez ki bunlardan daha marife olan "alem" isimlerdir. Çünkü her cins için kullanılan müphem (isim) İle, her şahıstan ayrılmış belirti alem arasında, bir uzaklık ve farklılık vardır.

2) İkisinin arasında, tenbih "ha"stnı sokmak... Çünkü (ey) edatında aslolan, son derece müphemlik olduğu için, izafetle kullanılmasıdır. Dolayısıyla böylece, ayırdedilmeye muhtaç olur. Ayırdetmede temel olan ise, daha önceleri de beyan ettiğimiz gibi "izâfef'tir. Dolayısıyla ikisinin arasına, izafetten bedel olsun diye "hâ-l tenbih" getirilmiştir ve yine "eyyü" (ey) edatı kaldırıldığında lâm-ı tarif de hazfedilir. Çünkü sen meselâ, diyemezsin. Zira böyle söylemede, manasız bir uzatma sözkonusu olur. Çünkü sen, biraz önce bahsettiğimiz "dikkat" çekmeyi sağlayamazsın. Ama demen bunu sağlar. Dolayısıyla da lam-ı tarifi getirmeye hacet kalmaz. İşte bu durum, Izâfet-I manevlyye olduğunda da, lamın düşmesini gerektirir. Çünkü izafeti maneviyyede marifelik ifade edince, lâm-ı tarifi getirmek lüzumsuz bir uzatma olur. Çünkü böyle yapmak, İki muarrifin (marife kılan unsurun) arasını cemetmek olur. [80]

 

Cin ve İns

 

Ayetteki (iki ağırlık) İfadesi, meşhur olan görüşe göre, cinleri ve insanları anlatır. Bu hususta şu izahlar yapılabilir:

a) Bu iki cins varlık, günahları yüzünden ağır oldukları için bu adı almışlardır.

b) Yeryüzünde bir ağırlıkları olduğu için bu adı almışlardır. Çünkü toprak, hemekadar Hz. Adem (a.s)'in yaratılması tamamlansın diye, yaratma işinde, bir letafet arzederse de, bu durum taprağı, ağır olmaktan kurtarmaz. Ateşe gelince, cinler bundan yaratıldığı için, az da olsa bir kesafet arzeder. Binâenaleyh nasıl toprak (insanda) az da olsa latif İse, ateş de böylece, az da olsa ağırdır. Dolayısıyla bu iki cins, sakfl (ağırdırlar. İşte bundan ötürü "sakaleyn" adını almışlardır.

c) Ağır olan, bunlardan sadece biridir. Diğeri ise, sırf ağır olan Komşuluğundan ötürü bu adı almıştır. Nitekim sadece birisi Ömer olduğu halde, yanyana olan iki kişiye "ömereyn" (iki Ömer), sadece biri ay olduğu halde (ay ile güneş hakkında), kamereyn (iki ay) denilir. Yahut da, bu ifade ile, derleyici iki tür sayesinde umumîlik kastedilmiş olabilir. Nitekim sen meselâ, "Ey şöyle ağır olan, ey şöyle olmayan ağır..." dersin. "Sakal" (ağırlık), büyük ve önemli şey manasına kutlanılır. Çünkü Hz. Peygamber (s.a.s) "Ben, size, iki ağır (önemli) şey bırakıyorum. (Kur'ân ve hadis)" buyurmuştur.

 

Bakınız Kelamcıların ünlü eserinde Bu hadisi şerif ;Bazı Sünni kaynakların Ehli Beyti bertaraf etmeyi amaçlayan şeklinde nakil edilmiş ve diğer nakil şekli kale alınmadan tefsir edilmiştir.

---------------------------------------------------------------------------------------------------------------------------------------------

Ömer Nasuhi Bilmen Tefsiri ;

 

31. Ey insan ve cin!. Yakında sizin için teveccüh edeceğiz.

31. (Ey ins ve cin!. Yakında) Yâni kıyamet gününde (sizin için teveccüh edeceğiz.) yâni: Mahşer gününde hesabınızı görmek için sizlere yöneleceğiz, sizleri lâyık olduğunuz mükâfatlara ve cezalara kavuşturacağız, bu ilâhi ihtar da sizlerin hakkında bir ilâhi nimettir ki, bunu düşünesiniz, uyanıp fiil ve davranışlarınızı tanzime muvaffak olasınız.

"Sekaleyn" insanlar ile, cinlere verilmiş bir addır. Bunlar yeryüzünde bulunan diğer mahlûkata göre mükellefiyetleri itibariyle daha büyük bir varlığa sahip oldukları için bu ünvânı almışlardır, veyahut bunlar, yeryüzüne hayatlarıyle ve ölümleriyle bir ağırlık vermekte oldukları için kendilerine böyle sekaleyn denilmiştir.

 

Bu tefsirde bu kadar.

--------------------------------------------------------------------------------------------------------------------------------------------

Taberi Tefsiri ;

 

31- Ey, günah ağırlığı taşıyan insanlar ve cinler, size de bir vakit ayı¬racağız. (Yakında sizin hesabınızı göreceğiz.)

Bu âyet-i kerime, kullan tehdit etmektedir. Manası: Ey insanlar ve cin¬ler, yakında sizi hesaba çekeceğiz. Günah işleyenleri cezalandırılıp itaat edenle¬ri mükafaatlandıracağiz." demektir.

Abdullah b. Abbas bu âyeti izah ederken şöyle demiştir: "Bu ifade, Alla¬hın, kullarını tehdidi mahiyetindedir. Zira Allanın hiçbir zaman meşguliyeti yoktur ki, o meşguliyetleri bir tarafa bırakarak kullarını hesaba çekmeye de va¬kit ayırsın. O, kullarını her zaman hesaba çekebilir.

 

-------------------------------------------------------------------------------------------------

Safvetü’t-Tefasir

 

31. Ey insan ve cin topluluğu! Amellerinizden do¬layı hesaba çekeceğiz, ibn Abbâs şöyle der: Bu, Yüce Allah'tan kullarına bir tehdittir. Allah meşgul değildir ki onu bıraksın. [46] Ebû Hayyân da şöyle der: "Kıyamet gününde işlerinize bakacağız" demektir. Yoksa Yüce Allah'¬ın bir meşguliyeti var da, o gün onu bırakacak değildir. Bu tabir, Arapça'da kullanılmaktadır. Kişi, tehdit ettiği kimseye der. Yani, senden intikam almak için, beni meşgul eden herşeyi bırakacağım. [47] Beyzâvî ise şöyle der: Kıyamet günü, sadece sizin hesap ve cezanızla meşgul olacağız. Bunda bir tehdit mânâsı vardır. Bu tehdit, senin, tehdit ettiğin şahsa söylediğin Sadece seninle meşgul olacağım" sözünden müsteârdır. Çünkü, sadece bir şeyle meşgul olan, o konuda daha güçlü ve ciddî olur. İnsan ve cinler demektir. Yeryüzünde ağırlıkları olduklarından dolayı onlara bu isim verilmiliştir.

--------------------------------------------------------------------------------------------------------------------------------------------

 

İlgili ayetin ünlü müfessirlerce nasıl tefsirlendirildiğini verdikten sonra Kuranı Kerimin ayetleri nasıl oluyorda birden fazla tefsirlendirilebiliyor konusundan kısaca bahsetmek istiyorum .( Allah nasip ederse ilerde bu konuyla ilgili uzun ve delilleriyle bir yazı yazacağım )

 

Bir ayetin birden çok zahiri ve batini manası vardır . Bu manalandırma gerek Kalbi olarak olur gerekse de Arapçada kullanılan kelimlerin birden fazla anlamı vardır. Bu bağlamda kişi ayeti meallendirirken akli ve kalbine en yakın kelime manasını kullanarak bunu meallendirir. Örnek sakaleyn kelimesini insanlar ve cinler olarak almaları gibi. Burada Arapçanın uzun uzun gramer yapısına eklerine vs.. girecek değilim. Kelamcıların bu konuda her zaman diyecek bir sözleri olacaktır. Bu kelime kesinlikle bu manadadır gibi.. açıklamaları olacaktır. Ama unuttukları tek şey KURANI KERİMİN MANASININ ALLAHÇA olmasıdır. Yani ÜMMİ OLSANIZ DA KURANI KERİM HAY OLDUĞUNDAN KALBİ OLARAK SİZİNLE İLETİŞİM KURAR VE

RAHMAN SURESİ 2. AYETİ KERİMENİN HAKİKATİ ORTAYA ÇIKAR .

 

Rahman 2. ayeti kerime

Allemel kur'ân.

Kuranı öğretti .

 

Allah’ımız ve Bildirdikleri Kuranı Kerimi Hepimize Öğretsin inşaAllah.

Bu konuyu inşaALlah daha sonra uzun uzun yazmaya çalışacağım .

 

 

 

 

ŞİMDİ bu ayetin tefsirine geçmeden öncelikle ilgili tefsirleri eleştireceğim ve delillerini yazacağım .

 

Soru 1 : Kaynağı suni olsun Şia olsun ResulAllah efendimiz sakaleyn kelimesini iki önemli emanet (ağırlık,mühim şey) anlamında kullanmışken bu kelimeyi CİNLER VE İNSANLAR olarak algılamak nasıl bir tutumdur. (Bakınız yanlış demiyorum ama tali manadır asli mana değildir ileride bu konuyu açıklayacağım)

 

Soru 2 : Allah U Teala Kuranı kerimde bir kez sakaleyn kelimesini kullanmıştır oysa Kuranı Kerimde muhtelif yerlerde insanlar ve Cinler ibaresi kullanılmaktadır ve ayrı ayrı yazılmıştır. Yani Sakaleyn kelimesini Allah’ımız kullanmamıştır.

Buna en iyi örneklerden beri takip eden ayeti kerimedir. Bakınız:

RAHMAN 33. AYETİ KERİME

Ya ma'şerelcinni vel'insi inisteta'tum en tenfuzu min aktarissemavati vel'ardi fenfuzu, la tenfizune illa bisultân.

 

Ey cin ve ins cemaatı! Eğer göklerin ve yerin çevrelerinden çıkıp gitmeğe gücünüz yeterse hemen çıkıp gidiniz. Halbuki, bir kuvvet olmadıkça siz çıkıp gidemezsiniz.

 

Burada ALLAH’IMIZ NEDEN YA MA’ŞEREL SAKALEYNİ DEMEDİ DE ayrı ayrı insan ve Cin dedi hiç düşündünüz mü?

 

Buda sakaleyn kelimesinin aslında iki önemli ağırlık emanet manasında ASLİ OLARAK KULLANILDIĞININ bir ispatıdır.

 

Soru 3 : Dikkatlice tefsirleri okuduysanız kendileride tefsirlendirdikleri ayeti kerimede mana bütünlüğünün olmadığını fark etmişler ve açıklamak için bir sürü yaz yazmışlardır. ( Allah’ın bir meşguliyeti olmadığı kısmını kast ediyorum )

Çünkü delil gösterdikleri fiil kökünün anlamı Allah’ın sıfatlarına uymamaktadır bu nedenle uzun uzun açıklama ihtiyacı duymuşlardır.

NE üzücü ki bu ayeti kerimeyi bir müfessirde iki ağırlık emanet manasında tefsirlendirmemişlerdir.

 

 

Şimdi gelelim BU AYETİN TEFSİRİNE ;

Bu ayeti kerimenin tefsirini 3 zaman diliminde tefsirlendirirsek daha uygun bir yaklaşım olur kanaatindeyim .

1. Zaman dilimi Ayetin geldiği dönemdeki şimdiki zaman . Yani ayetin geldiği zamandaki tefsiri .

2. Kıyamete kadar geçen ve geçmekte olan zaman dilimi

3. Kıyametten sonraki zaman dilimi ,mahşer yeri ve hesabın görüldüğü zaman .

 

 

1. Konudan başlıyorum .

 

Burada Sakeleyni iki emanet olarak alırsak ve bu emanetleri

Ehli beyt ve Kuranı Kerim olarak kabul edersek .

Ayetin hitabı Sakaleynlerdir.

Burada Sakaleyn tabiri Ehli Beyt ve onların soylarıdır. Burada Soy kan bağı olduğu kadar MANA BAĞI OLARAK DA ANLAŞILMALDIR. Yani o soydan gelip de O soya yakışır olarak yaşamayan yani Kuranı Kerimin Yaşayan vesikaları olmayan kişiler bu ayetin kapsamında değildir.

 

Yani o zaman için değerlendirirsek HZ Ali, Hz Fatıma, Hz. Hasan , Hz Hüseyin dir .

 

Burada Senefruğu kelimesinin kökü ferağ olarak alınarak tefsirlendirilmiştir .

 

Oysaki NEFR olarak kelimenin kökü alınırsa ;

Nefr: Heyecan verici bir emirden dolayı bir yerden bir yere fırlayıp çıkmaktır. Ürkmek demek olan "Nüfur" da bu mânâdandır. Fakat "Nüfur" tek başına kaçıp kurtulmak için menfi bir harekette kullanıldığı hâlde; "nefr", düşmana karşı gaza için fırlayıp çıkmakta kullanılır. Ve böyle çıkıp toplanan cemaate "nefir", herbirine de "nefer" denilir.İmamın, halkı cihada dâvet ve tahrik etmesine de "istinfar" tâbir olunur ki, lisanımızın şimdiki ıstılâhında "seferberlik emri", frenklerde de "mobilizasyon" yâni, halkı yerinden oynatma tâbir edilir.

 

Lekum : Size

 

Burada da bu ayeti tefsirlendirirsek

 

Sizlere verilen emanetleri korumak için cihadda ,toplanmada acele ediniz demek olur.

 

Bunu daha da açarsak onlar sizi çağırmadan dahi siz Onların tehlikede olduğunu , zorda olduğunu gördüğünüz anda hemen toplanıp cihada hazır olun . Yani heran modern ordu anlayışı gibi savaşa cihada hazırlıklı olun ve her türlü size verilen emanet tehdit edecek unsura karşı dikkatli olun .

 

Bu bir ayet olduğuna göre bu durum FAZRDIR. Yani bırakın EHLİ BEYTİN karşısındaki orduda olmayı ,onların ordusuna katılmamak dahi Dinden çıkma nedeni olabilir .(Çünkü bir farı yerine getirmemiş bir ayetin gereğini yapmamış oluyorsun )

 

Zaten bu ayeti kerimede bırakın göreve çağrılmayı , bırakın yardım istenmesini onlara bunu dile getirtmemenin farziyeti burada anlaşılmatadır. Çünkü nefr kelimesi fırlayarak çıkmak manasınadır. Yani yavas yavaş ite dürte zorla değil tabiri caizse şimşek gibi çıkmatır. Henüz yardım talebi gelmeden yardım etmek en azından yardım etmeye hazır olmaktır.

 

Bu ayeti kerime bu manadaysa Ehli Beyte yapılan zulum bambaşka bir boyut kazanır. Ayet bu ayet bu manadaysa Ehli Beytin karşındakler yada çekimser kalanlar yada menfeatleri gereği susanların hepsi bir AYETİ KERİMENİN MANASINI ANLAMAMIŞ VE GEREĞİNİ YERİNE GETİRMEMİŞ OLUR.BUNUN NE MANAYA GELDİĞİNİ SİZLERE BIRAKIYORUM ,HÜKMÜ ALLAH’IMIZ VERECEKTİR.

 

İş bu haldeyken ne yapılmıştır;

Hz. Fatma’yı ev ev yardım istemek zorunda bırkamışlardır.

Hz. Fatma’nın karnındaki bebekle şehid olunmasına neden olmuşlardır .

Hz. Ali efendimizi entrika ile hilafetten uzaklaştırmışlardır.

Hz ALİ efendimiz hliafete geçtiği dönemde dahi yanındakiler O’nun emirlerini yapmamışlar O’nu zor durumda bırakmışlardır.

Hz Hasan efendimize gereken destek verilememiş ve bu nedenle anlaşma yapmaya zorlanmıştır. Sonra bu anlaşmaya uyulmamışdır .

Hz Hasan efendimiz şehid edilmiştir.

 

Ve en son KERBELA FACİASI OLMUŞTUR ……

 

 

HÜKÜM ALLAH’INDIR AMA AYETİ KERİME AÇIK BENCE .

 

 

2- Burada eyyuhen tabiri ile Ehli Beyt soyundan Kıyamate kadar gelecek olan Şia ların İMAM OLARAK tanımladıkları ama KURANCA DA RESUL OLAN ZATI ŞERİFLER KAST EDİLMEKTE VE ONLARA DA AYNI YARDIMIN VE ÖZENİN GÖSTERİLEMSİNİN FARZİYETİ VURGULANMAKTADIR.

 

Zaten Hz. Mehdi A.S ile ilgili hadisi şerifleri inceleyecek olursanız bu ayetin ne kast ettiği daha da kolay anlaşılır.

 

Örneğin Mehdi A.s’ın ben Mehdiyim diye ortaya çıkmayacağı diğer insanların O’nu tanıyacakları yada tanımaları gerektiği ve O’nu zorla başlarına geçireceklerine dair olan hadisleri hatırlatayım . Burada da bu mana pekişmektedir.

 

3- Kıyametten sonra mizandaki durum için bu ayeti tefsirlendirsek diğer tefsircilerin tefsirledikleri mana çıkar ki buda Ey insanlar ve Cinler ben size emanet bırakmıştım Resulum ile de bildirmiştim emanetin ne olduğunu , şimdi ne oldu o emanetlere ? Korudunuz mu o emanetleri ?

 

Hayır korumadınız aksine zülüm ettiniz,şehid ettiniz, küstürdünüz, eza ve cefa ettiniz şimdi sıra sizde . Sizin hesabınızı göreceğim .Hem de burada sizinle meşgul olacağım tabiri de şöyle açıklanabilir : Diğer hesap ve mizan başlamadan ilk olarak bu işle ilgileneceğim, MAHKEMEİ KÜBRAYI BU EMANET MESELESİ İLE AÇACAĞIM VE ÖNCE BU KONUDA ADALATİ VE HÜKMÜ VERECEĞİM Olarak tefsirlendirilebilir.

 

Yine kıyamet öncesi dönem içinde ayağınız denk alın emanete hıyanet ederseniz sizin hesabınızı görürüm olarak bir tehdit olarak da algılamak gerekir.

 

 

 

Şimdilik yazacaklarım bunlar , Hüküm Allah’ındır.

 

BEKLEYİN , BİZDE BEKLEMEKTEYİZ.

 

İnsten kasıt sanırım, şeytanlaşmış insan. İlk paylaştığım kaynakta bu yönde tespit yapmış. Eğer hafızam beni yanıltmıyorsa Kur'an-ı Kerim insanların da şeytan olabileceğini doğrular ve yazar.

Yorum bağlantısı
Diğer sitelerde paylaş

Alıntılarda ki bir kaç nokta dikkatimi çekti , özellikle paranormal varlıklar konusunda çok fazla araştırmam oldu.Ortaçağ hurafeleri diye tanımlanan bilgiler , günümüzün yanlış bilgilerinden çok daha sağlam ve çok daha detaylıdır , buna göz yumamayacak olan kişiler zaten iskenderiye kütüphanesini yakmışlardır. Aslında duyduğunuz bir çok isim bu hurafe diye adlandırılan ortaçağ kültüründen gelmekte ve zamanla batı kültürü ile harmanlasmis bilgiler ortaya çıkmıştır.eski tanrı isimlerinin şimdi iblis , cin . Şeytan olarak adlandırılmasinin başka açıklaması olamaz.Örnek olarak mısır ı verebilirim . Bu insanlar ya iblistapardi (çünkü demon ve iblis aynı özellikler taşır bazı inançlarda)yada saklanan gerçekler gün yüzüne çıkmalıdır.

Yorum bağlantısı
Diğer sitelerde paylaş

Alıntılarda ki bir kaç nokta dikkatimi çekti , özellikle paranormal varlıklar konusunda çok fazla araştırmam oldu.Ortaçağ hurafeleri diye tanımlanan bilgiler , günümüzün yanlış bilgilerinden çok daha sağlam ve çok daha detaylıdır , buna göz yumamayacak olan kişiler zaten iskenderiye kütüphanesini yakmışlardır. Aslında duyduğunuz bir çok isim bu hurafe diye adlandırılan ortaçağ kültüründen gelmekte ve zamanla batı kültürü ile harmanlasmis bilgiler ortaya çıkmıştır.eski tanrı isimlerinin şimdi iblis , cin . Şeytan olarak adlandırılmasinin başka açıklaması olamaz.Örnek olarak mısır ı verebilirim . Bu insanlar ya iblistapardi (çünkü demon ve iblis aynı özellikler taşır bazı inançlarda)yada saklanan gerçekler gün yüzüne çıkmalıdır.

 

 

moduma kesinlikle katılıyorum. eski roma nın ne kadar tanrısı varsan vatikan hepsini seytanlastırdı. bi anlamda belki bu durumu ilahi inanca yanlıs oldugu veya putperestligi ortadan kaldırmak icin yaptılar. yinede yanlıs yol izlediler kanaatimce. onları seytanlastıracaklarına ilahi vahiylerini yaymaya caba gosterseler daha iyi olurdu. tıpkı Peygamberimizin yaptıgı gibi. ama onlar kendi bildiklerini yaptılar. halihazırda onlar incili bile degistirmeye curet edenler zaten. gecmisin guzelliklerinide yok etmek onlar icin fazla sorun olmamıstır sanırım. insan bunları gorunce uzuluyor hakkaten. neyse ki dunya yavas yavas da olsa bu gibi dusunen insan ve kurumlardan kurtuluyor. artık eski topluluklar, medeniyetler gercekleriyle ortaya cıkarılıyor ve insanlar bu gercekleri ogreniyor. gelecek icin umut vaadeden bir gelisme bana gore. boylelikle bizim icin yanlısı dogrudan ayıranlara ihtiyac ta kalmıyor. bilgi insanların kendi dogrularını kendi yanlıslarından ayırt etmesini saglıyor. bilmek baskasının sizin yerinize bilmesinden daha iyi. bu vesile ile bu forumda her turlu bilgi paylasımı yapan herkese sonsuz tesekkurler.unutmayın kotu seyler paylasıldıkca azalır, iyi seyler ise paylasıldıkca artar. bilgilerimiz paylasalım ki artsın.

Yorum bağlantısı
Diğer sitelerde paylaş

Alıntılarda ki bir kaç nokta dikkatimi çekti , özellikle paranormal varlıklar konusunda çok fazla araştırmam oldu.Ortaçağ hurafeleri diye tanımlanan bilgiler , günümüzün yanlış bilgilerinden çok daha sağlam ve çok daha detaylıdır , buna göz yumamayacak olan kişiler zaten iskenderiye kütüphanesini yakmışlardır. Aslında duyduğunuz bir çok isim bu hurafe diye adlandırılan ortaçağ kültüründen gelmekte ve zamanla batı kültürü ile harmanlasmis bilgiler ortaya çıkmıştır.eski tanrı isimlerinin şimdi iblis , cin . Şeytan olarak adlandırılmasinin başka açıklaması olamaz.Örnek olarak mısır ı verebilirim . Bu insanlar ya iblistapardi (çünkü demon ve iblis aynı özellikler taşır bazı inançlarda)yada saklanan gerçekler gün yüzüne çıkmalıdır.

 

şunu net olarak söyleyebilirim ki mısır melekleri ve şeytanları putlaştırdı. onları bir tanrı yaptı ve tek tanrıyı inkar etti. ilk etapta mısır son derece iyi bir ülkeydi ama sonradan ellerinde olan bilgileri çarpıttılar, şeytanların sözlerine göre uyarladılar. buna neredeyse kesin diyebilirim.

Yorum bağlantısı
Diğer sitelerde paylaş

en basit mantığıyla insan iradesinin hükümü altında insandır iradesini yitirdiğinde iki sonuç ortaya çıkar:

1-ya iradesini aşkla sevgiye teslim edecek insanı kamil olacak

2-yada iradesini nefsinin kölesi yapacak cinlerden olup zulmedenlerin vasfıyla tabir edilecek

 

birinci sonuca göre tüm kavramların bir bütünlük içinde ahenkle işlediğini müşade edip bilince erip tabiattaki her şeyin sevgi için ve bu sistemin bir parçası olarak kendine hizmet etmesine uygun hareket edecek

yada anlamsızlıklar içinde bir körebe oyununda başta kendisiyle olmak üzere her şeyle çatışacak..

isimlere çok fazla takılı kalmak yerine satır aralarını dikkate almak daha iyi olurdu..

 

insan vücudunda kaç çeşit element vardır vu bu elementleri kontrol altında tutan şey nedir?

bu elementlerin azlığında yada fazlalığında oluşan neticeyle dünya üzerindeki elemenlerin azlığı yada çokluğu aynı neticeyemi ortaya çıkarıyor?

bu bahsettiğim şeyin ve bu karşılaştırmanın konumuzla bir alaka kurulamayabilsede ben kendi değerlendirmelerimin neticesinde konuya daha uygun bir bağlantı bulamadım..

Yorum bağlantısı
Diğer sitelerde paylaş

bana göre negatif enerjili varlıklar insanları büyük yönde etkiliyor ha insanın hiçmi iradesi yok elbette var, Ama biraz ince düşünülse durum ortaya çıkar zaten, Melekler bana göre koruyuculardır , İblislerde ve benzerileri ise negatif enerji varlıklardır 2 hafta önce bu konuyu işlemiştik dershanede, neyse demem oki bir insanda iblis ruhu taşıyabilir, Türünün örnekleri çok , paylaşım için sağol bu arada :)

Yorum bağlantısı
Diğer sitelerde paylaş

düşmeden önce lucifer bir seraphim'di en yüce meleklerdir. tanrı'nın tahtının yanında dururlar. ilahi ışıktan yapılmışlardır. altı* tane kanatları vardır. bunların ikisiyle yüzlerini, ikisiyle de bacaklarını kaparlar. kalan ikisiyle de uçarlar. dört* tane de başları vardır.Bır sıtede buldum

Yorum bağlantısı
Diğer sitelerde paylaş

aslında pagan kültürün bir öğesi olan fakat hıristiyanlığın ilk zamanlarında pagan simgelerinin kötülenmesi furyasından nasibini almış ve şeytanla özdeşleştirilmis bir nevi ışık tanrısı...

 

Sanırım pagan kral Constantine in 326 (yanlış olabilir) yılında hristiyanlığın altından girip üstünden çıktığı olay sonrası da oluşmuş olabilir.

 

@yunixlaw : Benim bahsettiğim şey insan tarafından verilme isimle varlığı açıklayamazsınız. Mesela bu Nur isimli birini iyi göstermek gibi birşey olur. Ama eğer bu isim insani değilse farklı olur elbet.

Yorum bağlantısı
Diğer sitelerde paylaş

Paylaşım için teşekkürler..Bu melek isimlerini söyleyerek,belki bir zikir şeklinde tekrarlayarak,onların bulunduğu konumla alakalı veya görevleriyle alakalı bir durumda birşey gerçekleştirmek,elde etmek veya istemek mümkün mü?

Yorum bağlantısı
Diğer sitelerde paylaş

evet bildiğime göre şeytanın tanrı katında 80.000 (seksenbin) yıl ibadeti var... yanı hiç birimiz onun kadar allaha hiç bir zaman ibadet edemeyiz....belkide bu yüzden allaha karşı geldi....demekki meleklerinde duyguları var.. iyiyi kotuyu ,yapıp yapmamayı seçebildikleri gibi...

Yorum bağlantısı
Diğer sitelerde paylaş

Sohbete katıl

Şimdi mesaj yollayabilir ve daha sonra kayıt olabilirsiniz. Hesabınız varsa, şimdi giriş yaparak hesabınızla gönderebilirsiniz.

Misafir
Bu konuyu yanıtla...

×   Farklı formatta bir yazı yapıştırdınız.   Lütfen formatı silmek için buraya tıklayınız

  Only 75 emoji are allowed.

×   Bağlantınız otomatik olarak gömülü hale getirilmiştir..   Bunun yerine bağlantı şeklinde gösterilsin mi?

×   Önceki içeriğiniz geri yüklendi.   Düzenleyiciyi temizle

×   You cannot paste images directly. Upload or insert images from URL.

×
×
  • Yeni Oluştur...