nevermore Oluşturma zamanı: Eylül 3, 2011 Paylaş Oluşturma zamanı: Eylül 3, 2011 Krishnamurti1895-1986 yılları arasında dünyamızda yaşamış olan bilge önderlerden biridir. Krishnamurti, dogmatik inançlardan ve her türlü bağlayıcı ekollerden sıyrılarak, kişinin tek başına da olsa iç özgürlüğünü elde edebileceğine dair bir örnek olmuştur. Yaşamın her yönüyle ilgili açıklamaları ile kendi üzerinde çalışan insanların çabalarının neler olması gerektiğini ortaya koymaya çalışmıştır. Krishnamurti’nin meditasyonun amacı ve hangi anlayış çerçevesinde yapılması gerektiğine dair bazı sözlerini sunuyoruz: Biz sürekli bir çeşit gizem arıyoruz, çünkü yaşadığımız hayattan memnun değiliz. Davranışlarımızın yüzeyselliğiyle anlamsızlaşan yaşama, bir anlam ve önem atfetmeye çalışıyoruz. Ancak bu, zihni bir çabadan öteye geçmediğinden, yüzeysel, sığ, içinden çıkılmaz ve sonunda anlamsız bir hal alıyor. Ve tüm şunları biliyoruz: Arzularımız çok kısa zamanda yok oluyor, günlük işlerimiz rutin bir şekilde yürüyor, sorunlarımızın çoğu belki de çözümsüz, hiçbir şeye inanmıyoruz, ne geleneksel değerlere, ne öğretmenlere, ne mürşitlere ne de toplumun onayına. Bunların hepsini bildiğimizden dolayı çoğumuz devamlı arayış içindeyiz, sahiden önemli ve yararlı olan bir şeyi arıyoruz, düşüncenin öğretmediği, güzellik ve vecdin olağanüstü duygusuna gerçek anlamda sahip olan bir şeyi arıyoruz. Çoğumuzun kalıcı olan ve kolay kolay bozulup yok olmayan bir şeyi aradığını düşünüyorum. Şimdi, bariz olanı bir kenara bırakalım, düşünceyle ölçülmeyen ve herhangi bir inanç sınıfına sokulamayan bir deneyime kapı açabilecek bir şey için duyulan derin bir özlem mevcuttur. Ancak bu arayışın ve araştırmanın kendisi bir anlama sahip midir? Çoğumuz yaşamımızı, manevi birtakım bilgiler, ruhsal ilhamı almaya yönelik bilgiler ve inançlar ile doldurmaya çalışıyoruz. Dünyevi şeylerin ötesinde, aşkın sonsuz, sınırsız ve zamansız bir şeyi tecrübe etmek istiyoruz. Çoğumuzun meditasyona ilgisi ve yönelişi bu aşamada kalmaktadır. Ölçülemeyen bir şeyleri deneyimlemek istiyoruz. Kişi “deneyim”in neleri ifade ettiğini anlamak zorundadır. Niçin “deneyim” istiyoruz? Sürekli, daha geniş ve daha derin olan aşkın bir tecrübeyi aramak, “olan”ın şu anki gerçekliğinden bir tür kaçıştır. Fevkalade uyanık, zeki bir zihin buna neden ihtiyaç duysun? Niçin o herhangi bir “deneyim” edinsin? Işık ışıktır, daha fazla ışık istemez. Daha fazla “deneyim” isteği, “olan”dan gerçekten kaçmak demektir. “Tecrübe”ye sahip olma isteğine artık bir son vermediğiniz sürece, ona ulaşamazsınız, sadece yaşadığınız karışıklığın ve düzensizliğin farkına varırsınız. Meditasyonu anlaması için, kişinin doğru davranışın temelinde neyin yattığını görmesi gerekir, bu temel olmadan meditasyon, gerçekte bir çeşit kendi kendine ipnozdur. Açgözlülük, nefret, rekabet ve başarma isteği gibi unsurlardan, ki bunlar doğruluğu kabullenilmiş saygın “ahlaki” değerlerdir, arınmış değildir. Bu doğru temel atılmadan, kişisel korku, endişe, hırs ve benzeri duyguların yol açtığı yıkımdan gerçekten kurtulmamış bir gündelik hayatta, meditasyon çok az bir anlama sahiptir. Yani bu tür kendimizde eksik gördüğümüz yenmek istediğimiz duygularımızdan arınma isteği, eğer içsel anlamda sevgiyi yaşamaya ve vicdanlarımızın aydınlatılmasına yönelik bir amaca hizmet etmiyorsa yapacağımız şeyin pek bir anlamı kalmayacaktır. Bizim ilgi duyduğumuz hayat, bütünüyle korkudan uzak ve derinden bağlanmak suretiyle sevginin yaşandığı hayattır, bu olmadan meditasyon bir sapma olur. Meditasyon, zihni kontrol etmek, onu sakinleştirmek ve “bunları yaparsan, büyük mükafata erersin” diyen bir sistem modeline uymaya zorlamak için başvurulan bir kandırmaca olmamalıdır. Dolayısıyla size nasıl meditasyon yapılacağını öğreten, hangi sistem ya da metot varsa açıkça yanılgı içindedir. Ne zaman ki hiçbir metot, hiçbir mantra, hiçbir mürşit ve öğretmenin, kısaca dünyadaki hiçbir şeyin sükuna ermenize yardımcı olamayacağı gerçeğinin farkına varırsanız, işte o zaman, zihniniz olağanüstü bir sükunete erişir. Şimdi, sessizliğin niteliği önemlidir. Çok küçük bir zihin, çok sakin ve sessiz olabilir, bunu gerçekleştirebileceği küçük bir alana sahiptir, bu küçük alan, küçük sessizliğiyle beraber en ölü şeydir, onun ne olduğunu bilirsiniz. Ama bu kadar sınırsız bir mekan ve sükunete sahip olan bir zihnin, “ben” şeklinde bir merkezi yoktur, yani “gözlemci” tamamen farklı bir niteliğe sahiptir. Bu çeşit bir sessizlikte “gözlemci” yoktur, zihin, sınırsız ve çok geniş bir alanda çok aktiftir, bu çeşit sessizliğin işlevi, ben merkezli olandan tamamıyla farklıdır. Eğer zihin, bu kadar uzağa giderse (aslında bakmasını bilen için o kadar uzakta değildir, her zaman oradadır) belki de, o zaman insanoğlunun asırlardır aradığı ölçülemeyen, zamansız ve tanımsız olan Tanrıyı ve Hakikati (çağırmadan) orada buluverir. Böyle bir insan kutsanmıştır, onun için hakikat ve vecd vardır. Ve meditasyon yaptığınız zaman, onda muhteşem bir güzellik görürsünüz, her an doğru davranışta bulunursunuz ve eğer belli bir anda yanlış davranırsanız, bu önemli değildir, onu tekrar geliştirip ilerletebilirsiniz. Böylece pişmanlıkla zaman kaybetmezsiniz. Meditasyon yaşamdan ayrı bir şey değil, onun bir parçasıdır. Yararlanılan Kaynak: Kartalın Uçuşu - J. Krishnamurti Alıntı Yorum bağlantısı Diğer sitelerde paylaş More sharing options...
Önerilen Mesajlar
Sohbete katıl
Şimdi mesaj yollayabilir ve daha sonra kayıt olabilirsiniz. Hesabınız varsa, şimdi giriş yaparak hesabınızla gönderebilirsiniz.