mistik Oluşturma zamanı: Nisan 23, 2007 Paylaş Oluşturma zamanı: Nisan 23, 2007 Arap mitolojisi, Arapların antik inançlarının bütünüdür. İslam öncesi ve İslam'ın ilk ortaya çıktığı dönemlerde, Arap yarımadasındaki Araplar aynı politeistik unsurlara sahip farklı birer mitolojik inanç yapısına sahiptiler. Özellikle Mekke ve Mekke'deki Kabe, Arap mitolojisi için merkez nokta sayılabilirdi; bugün İslam'ın ve böylece de "tek tanrı"nın sembolü haline gelmiş olan Kabe, o dönemlerdeki politeistik inançta önemli bir yer teşkil etmekteydi. İçinde barındırdığı putlar, ki bu İslam tarihince de doğrulanmaktadır, ve sarmalandığı cin, yarı tanrı sembolleri bunun en büyük kanıtıdır. Tanrılar ve Etkileşimler Arap mitolojisinde bugüne kadar ulaşmış bazı tanrı ve tanrıça isimleri vardır. Çeşitli kaynaklardan bunların doğası ve rolleri hakkında bilgi edinilebilmektedir. Bunların en tanınan ve Kur'an'da da ismi geçen üç tanesi, zaman zaman Tanrı'nın kızları olarak da anılmış olan el-Lât, el-Uzzâ ve el-Menât'dır. İslami kaynaklar Arap mitolojisinin temelini monoteist bir yapıdan aldığını öne sürer ve bu tanrıçalar gibi o dönemlerde tapılan çeşitli tanrı ve tanrıçaların isimlerinin kökeninin Allah sözcüğü olduğunu öne sürmektedirler. Her ne kadar Arap mitolojisinin monoteistik bir yapıdan türediğine dair kesin bilimsel kanıtlar olmasa da, Allah sözcüğünün o dönemde kullanıldığı bilinmektedir ve etimolojik açıdan bu isimlerin Allah isminden türemiş olması olasıdır. Etkileşimler Arap mitolojisine dair bilinen gerçeklerden biri de özellikle Mezopotamya mitolojisinden fazlasıyla etkilendiğidir. Zaten coğrafi konumları gereği herhangi bir etkileşimin olmayışı düşünülemez. Sadece Mezopotamya mitolojisi değil, dönemde çevre bölgelerde yaşayan toplulukların mitolojileri ve inançları da Arap mitolojisini büyük oranda etkilemiştir. Sıklıkla ismi ortaya çıkan ve hakkında en çok bilgi bulunan mitolojik figürlerde bu kültürel ve bölgesel çeşitlilik ve yaygınlık aşikardır. Ayrıca, el-Lat, el-Uzzâ ve Menât'a Palmirliler de tapınmaktaydı. [1] G. Ryckmans'a göre tanrıça el-Lât, Semûd, Safaî ve Lihyanî kavimlerine ait kitabelerde adı geçen tanrıça İlât ile aynıdır. el-Lât'ın ismi Palmir ve Nabat kitabelerinde de geçmektedir. Güney Arabistan'da rastlanan ve el-Lât'a gönderme yapan kişi isimleri güney Arabistan'da da el-Lât'a tapıldığına dair kanıt olabilir. [2] Palmirlilerin de tapındığı bir başka ortak tanrıça el-Uzzâ idi. Ayrıca Azizo adında tapındıkları bir tanrıları daha vardı. [3] Bunların dışında Suriyelilerde de Venüs'ü sembolize eden el-Uzzâ göğün kraliçesi olarak mevcuttu. [4] Menât da Nabat kitabelerinde geçer ve Semud kavmi tarafından da bilinirdi. [5] Bunların dışında adı sıkça geçen bir tanrı da Hubal veya Hubel'dir. İsminin İbranice Ha ve Ba'l`dan geldiğini düşünülmektedir. Böylece "rab, tanrı" gibi bir anlama sahip olduğu öne sürülmüştür. Tanrıları Görevleri ve Doğaları Arap mitolojisinde büyük bir çeşitlilik mevcuttu ve çoğu tanrının hangi nesne, kavram veya iş ile bağdaştırıldığı bugün bilinmemektedir. Arapların yüzden fazla putları olduğu[6] göz önüne alınırsa, büyük ihtimalle bu putların simgelediği büyük sayıda tanrılar mevcuttu. Fakat o dönemdeki Arapların ve Arap mitolojisi bağlılarının dini yaşamları hakkında fazla bilgi olmayışı, tanrılara tam olarak ne tür görev veya tanımlar atfettiklerini bilmemizi zorlaştırır. Ayrıca, var olan çeşitlilik nedeniyle birçok farklı kabile daha farklı mitolojik gruplar ve tapınımlar oluşturmuştur. Örneğin, Kinâne kabilesinin Ay, Teym kabilesinin ed-deberân ve Kelb kabilesinin Şi'ra yıldızı gibi gök cisimlerine taptığı bildirilmektedir. [7] Farklı kabilelerin tanrılarının arasındaki bağlar ve benzerlikler veya farklı kabilelerinin birbirlerinin tanrılarına olan bakış açıları belirsizdir. Bunların dışında tarihçilerin çoğunluğu, Arap mitolojisindeki belirgin üç tanrıça, el-Lat, el-Uzza ve Menat'ın sırasıyla Güneş, Venüs ve Hüküm tanrıçaları olduğunu söylemektedir. [8] Putperestlik Arap mitolojisi kendi içinde yoğun bir putperestlik geleneği taşımaktaydı. Birçok mitolojide olduğu gibi, putlar sembolize ettikleri tanrı veya tanrıçalar nedeniyle kutsal sayılmaktaydılar ve en önemli tapınım aracıydılar. Yukarıda bahsedildiği gibi Arapların yaklaşık yüz farklı putu olduğu bildirilmektedir. Mekke'deki Kabe'de, İslam öncesi devirde, farklı kabilelerinin tanrılarının putlarını da içeren yüzlerce put bulunduğu rivayet edilmiştir. Böylece bölgeye çeşitli amaçlarla (ticaret vb.) gelen farklı kabilelere mensup kişiler kendi kabilelerinin inandığı tanrılara, bu putlar sayesinde tapabilmekteydi. [9] Cinler ve Kehanet Arap mitolojisinde yaygın bir cin inancı vardı. Bazı hayvanların cinlerle ilgileri olduğunu düşünmekteydiler. Ayrıca gûl diye adlandırdıkları dişi cinlerin varlığına inanırlardı. Haklarında ve uygulamalarında çok bir bilgi bulunmasa da topluluklarda büyücü ve kahinlerin var olduğu bilinmektedir. Bu kişilerin cinlerle ilgileri olduğuna inanıldığı için genel olarak insanlar bu kişilerden çekinirlerdi. Cinlerin bu kahinlere gizli şeyleri haber verdiği, kehanetlerde bulunduğu düşünülürdü. Bu nedenledir ki kahinler topluluk içinde sıklıkla hakem rolü üstlenirlerdi. Politeizm, Henoteizm ve Arap Mitolojisinde Allah Arap mitolojisinin öğeleri belirgin biçimde günümüze ulaşamamıştır, yine de daha sonra İslam döneminde bazı kaynaklarda çok kısa ve yalınca tanımlandıkları olmuştur. Ayrıca İslam dininin kutsal kitabı Kur'an'da dönemin Araplarının inançlarına dair bazı tanımlar içermektedir. Örneğin Kur'an'da İslam öncesi Araplarının cinlere tapındığı (34/41), meleklere tapındığı (43/19) ve dişi tanrıçalara tapındıkları (4/117) geçmektedir. Arap mitolojisine dair Kur'an'da geçen en belirgin öğe belki de onların Yaratıcı sıfatı bulunan belirli bir baş tanrıya tapındıkları fakat bunun dışında, belki de bu baş tanrı ile kendileri arasında aracı olmaları için, çeşitli daha küçük tanrılara tapındıklarıdır (29/61,63; 39/3 vd.). Ayrıca tapındıkları ve putperestlik geleneğini sürdürdükleri bu tanrıların bir kısmını Allah'ın Kızları yani baş tanrının çocukları olarak gördüklerine dair ifadeler de vardır. Bu düşünceleri destekleyecek şekilde dönemden bugüne kadar ulaşan bazı şiir metinlerinde, "Allah" adıyla andıkları yüce bir Tanrı'ya dair bilgiler bulunmaktadır.[11] Yine de bunun daha sonraki dönemlerde Müslümanlar tarafından, politeistik tanrıların isimleri yerine metinlere geçirildiği şeklinde iddialar da mevcuttur. Genel görüş bu iddaları içinde çeşitli putların ve politeistik inançta inanılan tanrı isimlerinin yer aldığı şiir parçalarının da bugüne ulaştığı gerekçesiyle reddeder. Ayrıca İbnu'l-Kelbî'nin kaleme almış olduğu "Kitabu'l Asnam"da Arapların Allah adıyla andıkları bir tanrının yanı sıra farklı tanrılara da tapındıklarına dair bilgiler mevcuttur. Ek olarak bazıları Allah isminin Mekke'de bulunan putlardan veya politeistik tanrılardan birinin adı olabileceğini veya yüce bir tanrının isminden çok genel anlamda tanrı sözcüğü yerine kullanıldığını öne sürmüşlerdir. Sonuç olarak Arap mitolojisinin tamamen politeistik bir temel üzerine mi kurulduğu yoksa daha çok henoteistik bir temele mi sahip olduğu bilimsel anlamda belirsizdir. El-Uzzâ Uzza, İslam öncesi Arabistan'daki bereket tanrıçası. İslam öncesi dönemde ve Mekke şehrinin üç baş tanrıçasından biriyidi. O dönemlerde Uzza, Manat ve Lat "Tanrı'nın kızları" olarak anılıyorlardı. İslam dininin kutsal kitabı Kur'an'da da İslam öncesi tapınılan ilah-putlardan biri olarak adı geçmektedir (53:20). Hubal gibi Uzza da, İslam öncesi Kureyşliler tarafından korunmak için çağrılırdı. "624'te Uhud savaşında, Kureyşlilerin savaş narası 'Uzza'nın insanları, Hubal'ın insanları!' şeklindeydi." (Tavil 1993) Uzza Kültü İslam öncesi Arabistandaki ilahlara dair bilgi bulmak pek kolay olmadığı gibi bulunan bilgilerin güvenilirliği de tartışmalı olabilmektedir. İlahların kökenleri ihtiyatlı bir biçimde araştırılmakta ve bazı öneriler getirilmektedir. Nabatlıların, Petra'daki, Uzza'ya dair kitabelerinde Uzza'nın Venüs gezegeniyle ilişkilendirildiğine dair açıklamalar bulunmaktadır. Hişam bin el-Kelbi tarafından yazılmış Putlar Kitabı`na (Kitab el-Esnam) göre (N.A. Faris 1952, s. 16-23); "Kureyşliler de dahil Arapların çocuklarına Abdul-Uzza ("Uzza'nın kulu/kölesi") ismi koyma adetleri vardı. Daha da önemlisi Kureyşiler için Uzza en önemli puttu. Onu ziyaret eder, hediyeler getirir ve kurban adayarak lütuf dilerlerdi." Tapınılan üç tanrıçanın (Uzza, Manat ve Lat) gerçekten Tanrı'nın veya başka bir ilahın kızları olarak tapınılıp tapınılmadığı konusu belirsizdir. Putlar Kitabı`na göre üç tanrıçanın da tapınımına farklı zamanlarda başlanmıştır, buna göre ilk dönemlerde kardeş bile sayılmıyor olabilirler. İslami kaynaklar, İslam öncesi dönemde bu üç tanrıçaya Tanrı ile insanlar arasında ara buluculuk etmesi için tapınıldığını ileri sürmüştür. Kur'an'da Tanrı ile insanların aralarına ara bulucu sokmamaları gerektiğine - İslam dininde buna gerek olmadığına dair ayetler bulunmaktadır. Özellikle, Zümer suresinin 3. ayetinde geçen bir ifade tefsirciler tarafından böyle yorumlanmıştır. Ayet şöyledir: "İyi bil ki, halis din yalnız Allah'ındır. O'ndan başka dostlar edinerek, 'Onlar bizi Allah'a yaklaştısınlar diye kulluk ediyoruz' derler. Doğrusu Allah, ayrılığa düştükleri şeylerde hüküm verecektir." (Zümer suresi, 39/3) Tefsirciler ayetin son kısmını, İslam öncesi dönemde bölgedeki insanların Allah veya tek yaratıcı Tanrı'ya inandıklarını ama melekleri veya bir tür ilahları, kendilerini Yaratıcı Tanrı'ya yaklaştırsınlar diye aracı kıldıklarını bu aracı ilahlara ve putlarına taptıkları şeklinde açıklamıştır. (Seyyid Kutub, Fî Zilâl-il Kur'an, 8. cilt, Zümer Suresi, 3. ayet, s. 567 - Dünya Yayıncılık, İstanbul, 1991 ve Mevdudi, Tefhimu'l Kur'an, 5. cilt, Zümer suresi, 3. ayet, s. 93-95, İnsan Yayınları, İstanbul, 1991.) Her üç tanrıçanın Mekke'nin yakınında kendilerine adanmış farklı mabetleri vardı. En önemli Arap Uzza mabedi, Kudayd'ın yanındaki Nakhlah diye anılan bir yerde idi, burası Mekke'nin doğusunda Taif'e doğruydu. Geç dönem putperest (pagan) Arap şiirinde Uzza güzelliğin simgesi olarak geçmekteydi. Her ne kadar Uzza'nın Güney Arabistan'daki varlığı kısa denilebilecek bir zaman dilimi içinde yok olmuşsa da, kuzeyde Nabatlılarca Petra'da varlığını sürdürdü. Nabatlılar başlarda Arap isimlerine sahip ilahlara sahipken, daha sonra bu özgün ilahları Hellenistik tanrı ve tanrıçalarla özdeşleştirmiştir. Bunun sonucu olarak, Uzza da İsis ve Afrodit ile ilişkilendirlimiştir. Petra'daki kazılarda İsis/Uzza'ya adanmış bir tapınak ortaya çıkarılmıştır. Bu tapınak içinde bulunan bazı oymalardan esinlenerek Kanatlı Aslanların Tapınağı olarak anılmaktadır. Uzza ismi Petra'daki kitabelerde kayıt edilmiştir. Putlar Kitabı'nda alıntılanan ve Zeyd ib-Amr ibn-Nufeyl tarafından yazıldığı geçen bir mısrada şöyle denmektedir: Uzza ve onun iki kızına artık tapmam. [[[Arapça]]: فلا العزى أدين ولا ابنتـيهـا.] El-Manât Manat veya Manah, Arap mitolojisinde bir tanrıça. İslam öncesi Arabistan'da tapılan tanrıçalardandır, özellikle Mekke şehrinin üç baş tanrıçasındandı. İslam dininin kutsal kitabı Kur'an'da da geçer. Putlar Kitabı`na (Kitab el-Esnam) göre İslam öncesi dönemde Araplar Manat'ın kader tanrıçası olduğuna ve üç baş tanrıçanın en yaşlısı olduğuna inanırlardı. O dönemlerde bu üç baş tanrıçanın Tanrı'nın kızları olduğuna inanılıyordu. Petra'daki Nabatlılar onu Manawat ismiyle anıyor, onu Greko-Romen tanrıça Nemesis ile denk tutuyor ve Hubal'ın karısı olduğuna inanıyorlardı. Putlar Kitabı`na göre, İslam öncesi dönemdeki Arap putlarından en eskisi Manat idi. Ayrıca, eser Mekke'ye Manat adına yapılan bir tür hacdan da bahseder. Yine aynı eserde sahabelerden Ali'nin Manat'ın putunu yok ettiği anlatılır. El-lat yani Lat, İslam öncesi Arabistan'daki bereket tanrıçası. İslam öncesi dönemde Mekke'nin üç baş tanrıçasındandır. Bu üç tanrıça Mekke'lilerin inancına göre Tanrı'nın kızlarıydı. Petra'lı Nabatlılar tarafından da tapınılan Lat, Nabatlılarca Yunan Athena ve Roma'lı Minerva ile denk tutulmuştur. Wellhausen'e göre, onlar Lat'ın Hubal'ın annesi olduğuna inanıyorlardı. Hişam bin el-Kalbi tarafından yazılmış Putlar Kitabı`na (Kitab el-Esnam) göre, İslam öncesi dönemde Araplar onun Kabe'de yaşadığına inanırlardı ve Kabe'de ona ait bir put bulunurdu. Alıntıdır. 1 Alıntı Yorum bağlantısı Diğer sitelerde paylaş More sharing options...
ArchangeL Yanıtlama zamanı: Nisan 23, 2007 Paylaş Yanıtlama zamanı: Nisan 23, 2007 Oldukça açıklayıcı ve güzel bir paylaşım olmuş.teşekkür ederim. Alıntı Yorum bağlantısı Diğer sitelerde paylaş More sharing options...
mistik Yanıtlama zamanı: Nisan 23, 2007 Yazar Paylaş Yanıtlama zamanı: Nisan 23, 2007 Rica ederim, bu konunun olmadığını yeni farkettim ve ekledim..konu üzerine söylenebilecek çok şey var aslında, ilgisi çekilen ve okuyan olursa irdelemeye çalışabiliriz;) Alıntı Yorum bağlantısı Diğer sitelerde paylaş More sharing options...
albeda Yanıtlama zamanı: Mart 12, 2011 Paylaş Yanıtlama zamanı: Mart 12, 2011 bazı kaynaklarda, Turan Dursun'un Din Bu adlı eserinde, Allah kelimesinin kökeninin Al-ilah'tan geldiğini okumuştum. Al-ilah ay tanrısı olup en büyük tanrıydı. Yukarıda adı geçen Hubal, Lat ve Uzza'nın tabi ki Manat'ında Al-ilah'ın kızları olduğuna inanılıyordu. Alıntı Yorum bağlantısı Diğer sitelerde paylaş More sharing options...
cehennemdeki leonard Yanıtlama zamanı: Haziran 1, 2011 Paylaş Yanıtlama zamanı: Haziran 1, 2011 (düzenlendi) bazı kaynaklarda, Turan Dursun'un Din Bu adlı eserinde, Allah kelimesinin kökeninin Al-ilah'tan geldiğini okumuştum. Al-ilah ay tanrısı olup en büyük tanrıydı. Yukarıda adı geçen Hubal, Lat ve Uzza'nın tabi ki Manat'ında Al-ilah'ın kızları olduğuna inanılıyordu. Turan Dursun ateistti ve çoğu bilgiyi çarpıtırdı(bkz. eline fırça ve boya alıp,duvara boyayı çırptıktan sonra evren niye böyle kendiliğinden oluşmasın demesi.).Keza ALLAH ismini de aynı şekilde çarpıtmıştır.Kelimenin aslı Al-İlah değil El-ilah'tır ki yazılışı bile elif harfiyle başlar.El takısı geldiği kelimeyi belirtmede kullanılır,yani ingilizcedeki the gibi.Arapça ilah kelimesi ibranice deki elohi den türemiştir(araştırın,araplarla ibranilerin alfabesi bile neredeyse aynıdır).Elohi ibranice de -m takısı alarak saygınlık anlamı kazanmıştır.Demeyin o kelime elohi değil elohim'dir diye Elohi tanrının özel ismi değildir tanrı demektir(bkz.ibranilerde tanrı). Yani el-ilah=the god,tabi diller sürekli değişir,pasif değildir,aktiftir.Hiç camiye gittiniz mi bilmem,tekbir getirilirken ellah-u ekber denilir.Tabi dilimizde de ALLAH olarak devam etmektedir,bazı imamlarımız bizi bu konuda daha hassas olmamız konusunda uyarmıştır zaten,allah değil aellah de derler.(ae a ile e arası). Eğer başka sorunuz olursa cevaplamaya hazırım,saygılar Bir şey daha eklemek istiyorum,ay tanrısının adı zaten Hubel'dir.Öyle olmasa ay tanrısı ALLAH olsa niçin tanrısı olduğu ayı küçümseyerek Dünya'nın etrafında bi yörüngeye oturttuk desin Ayrıca niçin kendisi ayı,yıldızı,güneşi ve evreni sizin için yarattım desin,herşeye mantık şart Haziran 1, 2011 cehennemdeki leonard tarafından düzenlendi imla-ekleme 1 Alıntı Yorum bağlantısı Diğer sitelerde paylaş More sharing options...
black_sabbath Yanıtlama zamanı: Haziran 1, 2011 Paylaş Yanıtlama zamanı: Haziran 1, 2011 arapça allah kelimesinin başındaki elif harfinin ingilizce "the" kelimesiyle ilgisi yoktur onun tekliğini belirtmek içindir Alıntı Yorum bağlantısı Diğer sitelerde paylaş More sharing options...
cehennemdeki leonard Yanıtlama zamanı: Haziran 1, 2011 Paylaş Yanıtlama zamanı: Haziran 1, 2011 (düzenlendi) allah değil kelimenin aslı el-ilah'tır bakın mesela : Benzer içerikli sitelerden link vermek yasaktır. ayrıca elif harfinden bahsetmiyoruz el takısından bahsediyoruz Haziran 1, 2011 boynuzsuzgeyikler tarafından düzenlendi Benzer içerikli sitelerden link vermek yasaktır. Alıntı Yorum bağlantısı Diğer sitelerde paylaş More sharing options...
albeda Yanıtlama zamanı: Haziran 1, 2011 Paylaş Yanıtlama zamanı: Haziran 1, 2011 Turan Dursun ateistti ve çoğu bilgiyi çarpıtırdı(bkz. eline fırça ve boya alıp,duvara boyayı çırptıktan sonra evren niye böyle kendiliğinden oluşmasın demesi.).Keza ALLAH ismini de aynı şekilde çarpıtmıştır.Kelimenin aslı Al-İlah değil El-ilah'tır ki yazılışı bile elif harfiyle başlar.El takısı geldiği kelimeyi belirtmede kullanılır,yani ingilizcedeki the gibi.Arapça ilah kelimesi ibranice deki elohi den türemiştir(araştırın,araplarla ibranilerin alfabesi bile neredeyse aynıdır).Elohi ibranice de -m takısı alarak saygınlık anlamı kazanmıştır.Demeyin o kelime elohi değil elohim'dir diye Elohi tanrının özel ismi değildir tanrı demektir(bkz.ibranilerde tanrı). Yani el-ilah=the god,tabi diller sürekli değişir,pasif değildir,aktiftir.Hiç camiye gittiniz mi bilmem,tekbir getirilirken ellah-u ekber denilir.Tabi dilimizde de ALLAH olarak devam etmektedir,bazı imamlarımız bizi bu konuda daha hassas olmamız konusunda uyarmıştır zaten,allah değil aellah de derler.(ae a ile e arası). Eğer başka sorunuz olursa cevaplamaya hazırım,saygılar Bir şey daha eklemek istiyorum,ay tanrısının adı zaten Hubel'dir.Öyle olmasa ay tanrısı ALLAH olsa niçin Kur'an'da hubele ve diğer putlara lanet etsin ve tanrısı olduğu ayı küçümseyerek Dünya'nın etrafında bi yörüngeye oturttuk desin 1) Turan Dursun her zaman ateist değildi. Turan Dursun yaşamının büyük bölümünde imamlık, vaizlik ve müftülükle geçirmiştir. Turan Dursun klasik arapçayı çok iyi bilirdi. Çoğu bilgiyi çarpıtırdı derken mesela hangisini? Ayrıca yaşamının büyük çoğunluğunu imamlık vaizlik ve müftülük yaparak geçiren birisi niye çarpıtsın. Zaten Turan Dursun hayattayken karşısına tezlerini çürütecek birisi çıkamamıştır. Yaşar Nuri Öztürk karşısına çıkamamıştır. Süleyman Ateş ise Turan Dursun'un Din Bu adlı eserine karşılık ancak Turan Dursun öldükten sonra Gerçek Din Bu adında bir eserle cevap vermiştir ki karşıdaki adam öldükten sonra cevap veremeyeceği için bu da açıkçası pek değerli değildir en azından benim gözümde. 2) Dil konusuna gelince arapçayı maalesef bilmiyorum kuranı okuyabiliyorum ama arapçayı bilmiyorum. dediğiniz gibi olduğunu düşünelim. El ya da Al takısını çıkartalım. sonuçta Araplar o dönemde gene ay tanrısına Allah demiş olamazlar mı ki bence gayet mantıklı. bu sonucu değiştirmez. Ve hiç camiye gittim mi? 16 17 yıldır zaten bu ortamın içindeydim çocukluk ve delikanlılık dönemlerinde camilerde kuran öğreticiliği de yaptım. ve belli başlı konularda derinlemesine değil tabi ki fıkıh ve hadis dersleri de aldım. Alıntı Yorum bağlantısı Diğer sitelerde paylaş More sharing options...
black_sabbath Yanıtlama zamanı: Haziran 1, 2011 Paylaş Yanıtlama zamanı: Haziran 1, 2011 .Keza ALLAH ismini de aynı şekilde çarpıtmıştır.Kelimenin aslı Al-İlah değil El-ilah'tır ki yazılışı bile elif harfiyle başlar.El takısı geldiği kelimeyi belirtmede kullanılır,yani ingilizcedeki the gibi. insanın yazdığını okuması gerekir arada bir.kelimenin aslıyla ilgilenmiyorum.baştaki elif harfinin işleviyle ilgili düzeltme yapmak istedim sadece. Alıntı Yorum bağlantısı Diğer sitelerde paylaş More sharing options...
cehennemdeki leonard Yanıtlama zamanı: Haziran 1, 2011 Paylaş Yanıtlama zamanı: Haziran 1, 2011 (düzenlendi) 1) Turan Dursun her zaman ateist değildi. Turan Dursun yaşamının büyük bölümünde imamlık, vaizlik ve müftülükle geçirmiştir. Turan Dursun klasik arapçayı çok iyi bilirdi. Çoğu bilgiyi çarpıtırdı derken mesela hangisini? Ayrıca yaşamının büyük çoğunluğunu imamlık vaizlik ve müftülük yaparak geçiren birisi niye çarpıtsın. Zaten Turan Dursun hayattayken karşısına tezlerini çürütecek birisi çıkamamıştır. Yaşar Nuri Öztürk karşısına çıkamamıştır. Süleyman Ateş ise Turan Dursun'un Din Bu adlı eserine karşılık ancak Turan Dursun öldükten sonra Gerçek Din Bu adında bir eserle cevap vermiştir ki karşıdaki adam öldükten sonra cevap veremeyeceği için bu da açıkçası pek değerli değildir en azından benim gözümde. 2) Dil konusuna gelince arapçayı maalesef bilmiyorum kuranı okuyabiliyorum ama arapçayı bilmiyorum. dediğiniz gibi olduğunu düşünelim. El ya da Al takısını çıkartalım. sonuçta Araplar o dönemde gene ay tanrısına Allah demiş olamazlar mı ki bence gayet mantıklı. bu sonucu değiştirmez. Ve hiç camiye gittim mi? 16 17 yıldır zaten bu ortamın içindeydim çocukluk ve delikanlılık dönemlerinde camilerde kuran öğreticiliği de yaptım. ve belli başlı konularda derinlemesine değil tabi ki fıkıh ve hadis dersleri de aldım. dediğiniz gibi olamaz çünkü el-iah samilerin(arap ve ibranilere sami denir) ortak tanrısıydı ve ibranilerin tanrıdan ne kadar çok korktuğunu bilmeyen yoktur buna karşılık araplar da el-ilah tan çok korkardı(ibraniler'in tehdidinden dolayı) bu yüzden O'nu en yüce tanrı olarak görürler lat,menat,uzzayı ona kız olarak itam etmişler ancak onlardan direk yardım istememişler sadece el-ilah'la aralarında aracı olması için dua etmişlerdir. Bence siz buraya bi bakın : Link silinmiştir. black-sabbat kardeşim ne demek istediğini anladım,saol bilgilendirdiğin için edit:admin link vermenin yasak olduğunu bilmiyordum,kusura bakmayın. Haziran 2, 2011 cehennemdeki leonard tarafından düzenlendi Benzer içerikli sitelerden link vermek yasaktır. Alıntı Yorum bağlantısı Diğer sitelerde paylaş More sharing options...
Önerilen Mesajlar
Sohbete katıl
Şimdi mesaj yollayabilir ve daha sonra kayıt olabilirsiniz. Hesabınız varsa, şimdi giriş yaparak hesabınızla gönderebilirsiniz.