Jump to content

Sihirli Tao Te Ching/ Alıntılar ve Yorumlar


Marilima

Önerilen Mesajlar

Bu konuyu dinden ziyade felsefe bölümüne uygun görüyorum. Lütfen okuyun ve dizelerdeki iç açıcı sihri hissedin... Tao Te Ching, Lao Tzu tarafından yazılmıştır ve onun felsefi görüşlerini içerir. Aşağıdaki birkaç alıntı ve yorum sayesinde, çok uzun zaman önce yaşamış bu insanın doğayı, evreni; yani çevresini basitçe gözlemleyerek ne büyük bir bilgelik ve hoşgörü elde ettiğini görebiliriz...

 

O, arzuların ana nedenlerine bakmayı ve bu yolla onlardan serbest kalmayı önermiştir. Zıtlıkların birbirini ürettiğini belirtmiş ve buna göre dengeden yana olmuştur. Çabaladıkça amaçtan uzaklaşıldığını ifade etmiş ve ''Wu Wei'' kavramını sunmuştur. Wu Wei, basit bir çeviri ile ''yapmadan yapmak'', ''kontrol etmeden kontrol altında tutmak'', ''çabalamadan başarmak'' anlamlarını karşılar. Doğa, tamamen Wu Wei kavramına uygundur. Doğada olup-bitenler tamamen kendiliğinden olur; bu bakımdan ortada ''olan'' vardır, fakat ''çaba'' yoktur. Lao Tzu, ne de olsa tamamen doğayı örnek almıştır. Bir insanın hayatı boyunca içinden geldiği gibi, yani doğal olması gerektiğini savunduğu için ortada ''çaba'' olmaması gerektiğini ifade etmiştir. Çoğu kişi bunu ''kadercilik'' olarak yorumlamıştır, fakat Lao Tzu sadece akışa kapılmayı ve ''çaba'' gerektirecek arzuları derinden sorgulayarak gerçekten de o çabaya değip değmediklerini anlamayı önermiştir. Çaba oldukça insan doğaya yabancılaşır, bu yüzden çaba sarf edilecekse bile bunu mümkün olan en sade ve basit biçimde yapmak gerekir. Aksi takdirde, insan, arzuları tarafından ele geçirilir ve şimdiki anda yaşamaktan çıkar; onun için ne huzur, ne özgürlük, ne de zevk kalır.

 

ALINTILAR

 

Otuz ok bir merkezde buluşur;

Tekeri kullanışlı kılan,

Okların olmadığı yerdir.

 

Çömlekçinin çarkı çömlek yapar,

Çömleği kullanışlı kılan,

İçindeki boşluktur.

 

Bir odaya kapı ve pencereler açsan,

Onları kullanışlı yapan,

İçlerindeki boşluktur.

 

Bu yüzden varlık yararlıysa,

Yokluk kullanışlıdır.

YORUM: Varlıklı olmak için pek çok insan doğaya yabancılaşarak çok çaba sarfedip canını sıkmakta, şimdiki anı yaşamak yerine geleceğe odaklanmaktadır. Oysa, varlık ve yokluk birbirine bağımlıdır ve birbirini üretir. Milyonlar verip harika bir saray aldığınızı düşünün. Yine de kullandığınız şey küçük bir kulübedeki aynı şey, yani boşluktur. Zengin ve fakir, aslında aynı şeye sahiptir: Boşluğa... Çoğu kişi çömleğe değer verir, içindeki boşluğa değil. Oysa, çömlek, sadece içindeki boşluktan faydalanabilmek için üretilmiştir. Varlık, yokluğu değerlendirebilmek için vardır. Asıl kullanılan şey yokluktur, varlık sadece ona hizmet etmektedir. Varlık, zihnin rasyonel durumudur; yokluk ise sezgisel durumudur. Bu dizeler anlaşıldığı takdirde sihirli etkiye sahiptir ve beynin sol, dünyevi, erkeksi lobundan sağ, ruhsal ve kadınsı lobuna geçilmesini desteklerler. (Çünkü, dünyevi olanı kullanmak zaten kolaydır ve çoğu kişi bunu doğuştan yapmaktadır; asıl zor olan ruhsal olanı kullanabilmektir. O kullanıldığı zaman denge doğacaktır.) Lao Tzu, ruhsal ve sezgisel yapıyı kadınsı yapı olarak yorumlar ve bir sonraki alıntıda buna göz atacağız...

Erkekliği bilen, ama dişiliğe dönen;

Derin koyaklarda akan dere gibi,

Dünyayı içine alır.

Akan bir dere ol,

Sonsuz erdem seni bırakmaz,

Yeniden ilk günkü saflığına dönersin.

 

Akı bil, karayı koru;

Dünyaya örnek ol.

Dünyaya örnek olursan,

Sonsuz erdem asla ters yola girmez,

Yeniden sonsuzluğa döner.

 

Işıyanı bil, karanlığı koru;

Dünyaya açık ol.

Dünyaya açık olursan,

Sonsuz erdem elverir,

Yeniden basitliğe dönersin.

 

Basitlik araç yaparken yitirilir,

Bilgeler bu araçları kullanır.

Bu yüzden büyük tasarımcı hiçbir ayırım yapmaz.

 

YORUM: ''Ak'' erkeği, ''kara'' kadını simgeler. Çoğumuza öğretildiği üzere ''ak'' kutsanır, ''kara'' dışlanır. Oysa, Tao Te Ching; ak olanın, yani beyazın deneyimsiz ve cahil olduğunu vurgular. Kara olan, yani siyah olan ise bilgeliktir. Uzayın simsiyah boşluğunu, sonsuzluğunu düşünün... Bu size bir fikir verebilir... Ak olan, dünyevi ve elle tutulur olandır. Kara olan ise ruhsal ve elle tutulamaz nitelikte olandır... Bugün bilimsel olarak biliyoruz ki, beyaz tüm renkleri dışa vurur; siyah ise tüm renkleri içine hapseder. İşte bu yüzden beyaz cahildir, siyah ise bilgedir. Ayrıca, beyaz çok gürültülüdür, siyah ise muazzamca sessizdir. Bu noktada yine uzayı düşünmek yardımcı olabilir... Dünyamızda madde ve varlık çok önemsendiği için ruhsallık geri planda kalmıştır. Ne tesadüftür ki(!) madde ve varlık önemsenince, erkek de otomatik olarak önemsenmiş ve kadın geri planda kalmıştır. Bunu hangimiz inkar edebiliriz? İşte, Lao Tzu, madde ve varlık zaten hali-hazırda çok önemsendiği için kadına, yani ruhsallığa dönmeyi önerir. Tamamen o hedef alınmalıdır. Böylece de denge sağlanır. Lao Tzu, hiçbir ayırımcılığa yanaşmaz, sadece denge için yukarıda kalmış kefeye elini koyar ve ağır basmasını sağlar... Ona göre, dişi prensip (bu prensibe uygun kadın ve erkekler) kabul edici ve yargısızdır, böylece de hoşgörünün kaynağı olur. Bir sonraki alıntıda onun hoşgörüsünü farkedeceğiz...

 

Bilgenin benliği yoktur,

Başkalarının benliğini kendinin yapar;

İyilere iyi,

İyi olmayanlara da iyidir;

Böylece iyiliğe ulaşır.

Sadık olana sadık,

Sadık olmayana da sadıktır;

Böylece sadakate ulaşır.

 

Bilge dünyayla uyum içindedir,

Dünyayı basitlikle yönetir.

Bilge dünyayla ilgilidir;

Kafası dünya için bulutludur.

İnsanların kulaklarını ve gözlerini kapadığı şeye,

Annenin çocuklarına baktığı gibi bakar.

YORUM: Gerçekten de felsefe; çarpıtılmış din kavramına uygun değil, fakat çarpıtılmamış din kavramına uygun... Eğer bunları ve bunlar gibi daha pek çok dizeyi içeren Tao Te Ching herkes tarafından GÖNÜLDEN anlaşılabilseydi, bu dünyada başka hiçbir şeye ihtiyaç kalmazdı.... Tao Te Ching... Bu kitabın gökten indiğini iddia eden olmadı. Bu kitabı; yeri ve göğü, doğayı, sonsuzluğu anlayarak içinde hisseden, hepimizin bir parçası olan bir ruh yazdı...

Devam etmek üzere...

 

 

Yorum bağlantısı
Diğer sitelerde paylaş

Çok güzel bir konu ama yorumlar keşke olmasaydı. Zaten şiiri okuduğunuzda ruhunuz algılamanız gerekeni algılıyor, yorumlar bence o büyüyü bozmuş. Taoizme göre doğru temeller şöyle olmalıİ

 

Erkekliği bilen, ama dişiliğe dönen;

Derin koyaklarda akan dere gibi,

Dünyayı içine alır.

Akan bir dere ol,

Sonsuz erdem seni bırakmaz,

Yeniden ilk günkü saflığına dönersin.

 

 

Erkekliği bilmek; Mantık çerçevesinde bilgeliği öğrenme. Zihnini kullanmayı öğren, mantık ve zihin çok önemlidir.

Dişilğie dönmek; AMa bu bilgileri sezgilerin için kullan. Sezgilerini dinle sezgilerine dön

 

 

Akı bil, karayı koru;

Dünyaya örnek ol.

Dünyaya örnek olursan,

Sonsuz erdem asla ters yola girmez,

Yeniden sonsuzluğa döner.

 

Karayı koru;Sezgilerini ve ruhsallığına (yani inancına) sahip çık, dogmalardan sıyrıl. Kadınlığını koru.

Akı bil; Dogmalardan sıyrılmak için ilahi bilgiyi kullan. Erkekliğini kullan.

 

Işıyanı bil, karanlığı koru;

Dünyaya açık ol.

Dünyaya açık olursan,

Sonsuz erdem elverir,

Yeniden basitliğe dönersin.

 

Işıyanı bil; Işığı al, güneşten ve güneşin ışınlarndan yararlan. Işığa yürü

Karanlığı koru; Karanlığına dön, Ayın enerjisinden yararlan. Karanlıktan güç al

(Baknız ağaçlar; karanlıktan güç alır ama aydınlığa uzarlar. Aynı zamanda bir miktar, aydınlıktan güç alır, karanlığa uzarlar. Ama meyveleri aydınlıkta verirler, karanlıkta değil. İşte buradaki sır)

 

Basitlik araç yaparken yitirilir,

Bilgeler bu araçları kullanır.

Bu yüzden büyük tasarımcı hiçbir ayırım yapmaz.

Bu güzel konu için teşekkürler, ruhumuzu açtı =)

Yorum bağlantısı
Diğer sitelerde paylaş

Sanırım kısmen katılmak zorundayım. Ben ve benim adaletsiz, tuhaf ve de feministçe yorumlarım; değil mi sevgili sirius? =)

 

Bu sade ve adil, güzel yorumlar için teşekkür ederim. Gerçi, yorumlarımın tamamen berbat olduğunu da söylemem imkansız. Çünkü, Taoizm, ''yüce dişiyi'' daima ön plana alır. Bunu yapma nedeninin erkeği küçümsemek olmadığı açık aslında. Şöyle düşünüyorum, günümüzde olduğu gibi Tao Te Ching yazıldığı dönemde de kadınlar toplum içinde (yani dolayısıyla zihinlerde) geri planda kalmaktaydı ve Lao Tzu dengeleme yapmak için kadını ön plana aldı, övgüyle söz etti. Ruhsal doğamızın kadınsı yönümüzle daha bir bağlantılı olduğu da bir gerçek zaten, ama bu erkeklerin de bir başarı elde edemeyeceği anlamına kuşkusuz ki gelmemekte... Sonuçta kadınsı olmak için bir kadın bedeninde olmak şart değildir.

 

Ben de Taoizm sever ve de feminist biri olarak aynı ilkeden yola çıkmaktayım. Kadını övme nedenim dengeyi yakalamak. Yukarıda kalmış kefe üstüne el atmak (odaklanmak) ve böylece ağır basmasını sağlayarak dengeyi bulmak. Buna ne kadar inanan olur bilemem, ama ben kendimi biliyorum. Erkekler aşağılansa, onlara da yardım ederim, bunu biliyorum. Kendimi bildiğim için yorumlarımın da arkasındayım. Tabii ki daha adil ve sade olması için bundan böyle daha fazla çaba sarfederim. =)

Yorum bağlantısı
Diğer sitelerde paylaş

kesinlikle sizin yorumlarınıza herhangi bir laf söyleme hakkım ve yetkim yok. Adaletsizce veya tuhaf yorumlar yaptığınızı düşünmüyorum. Düşüncelerinize saygım sonsuz, en nihayetinde herkes dizeleri kendi bakış açısı ve yaşamdaki tekamülü-misyonu doğrultusunda inceler. Bu bir de lao tzu'nun tao te ching'i ise zaten her tür enerjiyi kabul edecek derecede "saf" dizeler bence. Kaldı ki, karşı çıkmam mümkün değil çünkü Tanrı'dan önce Tanrıça vardı... =)

 

Ama bana sorarsanız kadınları "ön plana koymak" için değil, kadınların bu övgüleri haketmesinden dolayı bence dizelerinde dişiliği lanse etti. Burada küçük bir nüans var. Bir düşünce kadınları ön plana koymak için üzerinde durma, bir diğeri ise zaten kadınların üzerinde durulması gerektiği için durmayı anlatıyor. Farkında mısınız, cadıların yakılma döneminde başlarda bayanlardan çok erkeklerin yakılmış olması ilginçtir. Ardından özellikel malleus maleficarum eserinden sonra bayanların yakılma vakaları artmış ve ciddi bir sayıya ulaşmıştır. En nihayetinde erkek kadın tüm cadılar yakılmış ve bu eser yüzünden bayanların arka plana atıldığı ikinci dönem başlamıştır. (Birinci dönem iskendireyenin yakıldığı ve Hypatia'nın işkencelerle öldürüldüğü dönem. Eğer bu olayı biliyorsanız Hypatia'nın ismini duymak bile yüreğinizi parçalar.) Haliyle bayanların yükselişini ise feminist akımı temsil etmiştir. Bu yüzden bence feminist akımı olması gereken bir akımdı. Herhangi olumsuz bir düşüncem yok. Sadece bunu takıntı haline getirmenin, her şey de olduğu gibi spiritüel açıdan tehlikeli olabileceğini düşünüyorum, o kadar. Bunda spiritüel kuralları bilen herkes hem fikirdir sanırım. Sonuçta klasik bir benzetmeyi bilirsiniz, cam bardak kırılır ama plastik bardak kırılmaz çünkü plastik bardak "esnektir." O yüzden spiritüel alanda ne kadar katı görüşe sahip olursanız, kırılma ve zarar görme ihtimaliniz o kadar artar. Ama ne kadar esnek ve geçirgen olursanız, o kadar daha "huzur" içinde yürüyebilirsiniz.

 

Kadın doğmak, ruhsal açıdan bana göre hem çok büyük bir avantaj hemde biraz dezavantajdır. Neden o kadar fazla erkek cadı ve majisyen varken, Dion fortune gibi bazı muazzam kadınlar dışında çok az bayan var? Çünkü bayanların disiplinli çalışması oldukça zordur. Ama erkeklerin eril enerjilerinden dolayı zaten doğalarında disiplinli çalışma vardır ve bu yüzden erkeklerden daha fazla cadı ve majisyen çıkmıştır. Benim bir iddiam var ve buna sonuna kadar inanıyorum. Bir erkeğin disiplinli 1 yılda gösterdiği ruhsal gelişmeyi, disiplinli çalışan bir bayan 4 ayda çok rahat gösterebilir. (hatta daha az sürede) Lakin bayanlardaki eril enerjinin dengeli olmaması, fazla duygusallığı ve bir çeşit ruhsal tembelliği getiriyor. En basiti ayın enerjisi dişiltir. Ayla çok fazla çalışırsanız belli bir süre sonra aşırı bir tembellik ve yorgunluk çöker üzerinize, bunla kalmaz ciddi bir paranoya başlar. (Uzun süre ay taşı takarak bunu deneyimlebilirsiniz.) Çünkü fazla dişil enerji buna sebep olur. Aynı şeyin tam tersi erkekler içnde geçerlidir. Erkekler dişil enerjilerini geliştirmek zorundadırlar yoksa spiritüel olarak ilerlememeleri mümkün değildir. Dişil enerjisiyle barışık olmayan erkek, zihnin labirentlerindeki bataklığa saplanıp kalmaya mahkumdur. Spiritüel bir ilerleme kaydedemez, kaydedemediği gibi halk arasında odun dediğimiz derecede düşük bir farkındalık seviyesinde kalır. Ne kadar kötü bir durum?

 

Bana göre yapılması gereken erkeklerin kadınsılıklarını yani dişil enerjilerini güçlendirerek sezgisel-büyüsel potansiyellerini arttırmaları ve kadınların erkekliklerini yani eril enerjilerini güçlendirerek disiplinli ve sistematik çalışma potansiyellerini arttırmalarıdır. İşte bu denge noktasına inanırım ben. Başarılı olan bayanlara bakın? Eril ve dişil enerjileri dengelidir. O yüzden safi dişil enerjiye odaklanılmasını veya safi eril enerjiye odaklanılması büyüsel ve spiritüel anlamda "gelişimi" sağlamıyor. Bakın dünya'da eril enerji yükseldi noldu? savaşlar, felaketler.... Peki dişil enerji yükselseydi ne olacaktı, yine kaos, kuraklık, açlık (Hindistan'a bakın ne kadar çökmüş ve sefalet içerisinde) İşte feminizm akımı enerjileri dengeleyen bir akımdı. Enerjiler hala daha dengeleniyor ve bu yüzden tabi ki feminizm önemli. Lakin tam olarak dengelendiğinde herkes sevine sevine feminizmi rafa kaldırmak zorundadır. Bu dengelemede ben kendimde bir misyon göremiyorum. Herkesin hayattaki görevi ve duruşu yani tekamülü farklı. Birbirimizi yargılamadan yürürsek çok daha güçlü ve huzurlu oluruz diye düşünüyorum =)

 

Biraz uzattım kusura bakmayın.

Yorum bağlantısı
Diğer sitelerde paylaş

Daha fazla katılmam mümkün olamazdı sanırım. Tamamen benim düşüncelerimle bağdaşıyor. Çok doğru bir analiz söz konusu.

 

Kesinlikle, kadınların o övgüleri hak ettiğini çok iyi bilmekteydi Lao Tzu. Ben yine de kaba olup bunu olduğu gibi ifade etmek istemedim. Bir de belirttiğim gibi, çok antik çağları saymazsak, kadınlar bana göre DAİMA geri planda kaldı. Bazen biraz daha az, bazen daha çok; ama daima geri planda... O yüzden, Lao Tzu'nun dişi olana verdiği değeri kısmen bu durumla açıklamak istedim. Sonuçta, kendisi ''dişiyi seç, erkeğe aldırma'' mesajını vermemiştir; dişiyi seçerken, erkeği de tanımayı, kullanmayı, değerlendirmeyi önermiştir. Kısacası, kadınlara olan övgülerinin boş yere olmadığını, sırf erkekleri küçümsemek için yapılmadıklarını belirtmekti niyetim. Öyle bir harekette bulunmayacak kadar farkındalıklı ve bilge olduğu için, ''erkeği tanı, ama dişiyi seç'' ifadesinin erkeği geri plana almak için belirtilmediği açıktır. Dengeyi sağlamanın yolunun daima aykırı prensipleri yan-yana koymaktan geçmediğini bilmekteydi çünkü. ''Erkek ilk kapının anahtarıysa, kadın son kapının anahtarı'' demek istemiştir. Evet, belki merkeze kadın daha yakındır, ama sonuçta erkeğin kapısından da geçmek gereklidir oraya varmak için... İşte bunu açıklama konusunda kendimi geri tutuyordum, çünkü yanlış anlaşılması kolay oluyor...

 

Herşeyi bir basamak olarak düşünürsek, erkeğin bir alt, kadının da bir üst basamak olması yargılama gerektirecek bir durum değildir. Alt basamak olmadan üst basamağın anlamı kalmamakta çünkü... Lao Tzu alt basamağı küçümsemedi, onun da gerekli olduğunu, o olmadan üst basamağın tam anlamıyla verim gösteremeyeceğini biliyordu çünkü... ''O alt basamağa bas, bir üstüne çık; böylece yalpalayıp düşmezsin'' demek istiyordu; yani ''Erkeği bil, ama dişiye dön'' ifadesinin çevirisi buydu... Umarım anlatabiliyorumdur, zira yanlış anlaşılmak istemem.

 

Ve evet, ruhsal yolda yürüyenler için takıntılar takılıp düşmelerine sebep olacak çakıl taşlarıdır. Adı üzerinde zaten, değil mi? Takıntı... :) Dışarıya, dışarının gerektirdiği gibi davranmak sorun olmayacaktır, sağduyu kavramı da budur aslında. Kendi içimizde takıntılardan arınmışsak, bu yeterlidir. Bu durumun ikiyüzlülükten farklı olduğunu da belirtmem gerek. Hayvansever biri, gerçekten başka hiç çaresi yoksa kendisine saldıran bir kaplanı vurabilecektir sonuçta... Bir hayvansever olarak üzülecektir (gerçek bir hayvansever ise) ama zorunlu kaldığını göz önünde bulundurarak kendisini affetmesini de bilecek ve yoluna devam ederken kaplanlardan kurtulmanın daha uygun yöntemlerini geliştirmeye de başlayacaktır... Esneklik kavramı da böyle olaylarla anlaşılacaktır kuşkusuz.

 

Ruhsal gelişim yolunda kadın ve erkeklerin sergilediği farklılıklar konusuna da tamamen katılıyorum. Çok doğru bir gözlem. Ben de vaktiyle özellikle Ay ve Güneş enerjileri ile epeyce çalıştım ve Ay beni tam anlamıyla yürüyen bir ölüye çeviriyor. Tabii ona çok uyumlu olduğum için... Güneşle de çok iyi bir uyum sağladığıma şaşırmadım. Ay olarak, içimdeki güneşi de keşfettim. Gerçekten de düzen, disiplin, zihinsel açıklık, irade ve kararlılık, yani Güneş sayesinde sezgisel, ruhsal, kabullenici, uysal, derin Ay, tam güçle açığa çıktı. Ay, ruhsal yolcunun ana ışık tutucusu olsa da, Güneş de o kesin gerekli basamaktı... Burada Ay ve Güneşi sembolik olarak kullanarak biraz karışıklık yaratmadım umarım... Sahi, aklıma geldi. Taoizm'de şöyle bir imaj vardır: Ay, Taoist bilgenin kendi etrafında dönüşü ile git gide güneşe yaklaşır ve sonunda ona kusursuz uyum sağlayıp güneş tutulmasını yaratır... Güneş arkada kalabilir, ancak yine de ikisi birdir ve Ay, ancak arkasındaki Güneş ile o kusursuz gücü (karanlık-bilgelik) yansıtır. Bu noktada, o artık sıradan, bildiğimiz Ay değildir, Güneş ile birleştiği için hem Ay, hem de başka bir şeydir. Fakat, evet, yine de Ay öndedir... Sonuçta şuna dikkat çekmek gerek: Taoizm karanlığı seçer; ancak az önceki örnekte de gördüğümüz gibi, bunu ancak ışığa yaklaşarak, onu tanıyarak, onu bilerek, onunla bir olarak gerçekleştirebilir... Ay; en yüce karanlığı, sadece güneşin tam önünde durarak sağlayabilir... Mükemmelce uyumlu olmaları boşa değil... En yüce karanlık için, ışıkla bir ol... Büyüleyici...

 

Eyvah, ben de kendimi kaptırıp çok yazmışım! :D

Yorum bağlantısı
Diğer sitelerde paylaş

Uzun ve öz =) O yüzden hiç rahatsızlık vermiyor. Dediklerini anlıyorum ve kesinlikle katılıyorum. Okuyan arkadaşlar eril enerjiyi alt, dişil enerjiyi üst basamak olarak görünce biraz yanlış anlayabilirler. Aslında burada tanrıça'da tanrı'da çok önemlidir. Yin ve Yang gibi ikisi de birbirini tamamlar ve bütünlüğü oluşur. Herhangi bir ayırım söz konusu değildir. TAO yani YOL ikisinin bütünlüğünden meydana gelir ve bu bütünlüğün üstünde cinsiyetsizliğin ötesindedir. Haliyle ruhta cinsiyetin ötesindedir. Yani ruh ne erildir ne dişil, bu enerjilerin ötesinde bir bütünlüğü taşır.

 

Ama taoizmde şu vardır; eril enerji yani yang enerjisi yaratıcı ve aktif enerjidir. Her daim yaratır ve başlatan enerji eril enerjidir. Dişil enerji ise dönüştürü ve pasif enerjidir. Bu enerjiyi dişil enerji şekillendirir. Yani eril enerji başlatır, dişil enerji sürdürür. Haliyle buradaki alt basamak ilk başlatan enerji, üst basamak ise sürdüren enerji manasındadır. süreç eril enerji tarafından başlatıldıktan sonra asıl formuna sokan dişil enerjidir. Bunu en iyi bebeğin oluşumunda görürüz. Sperm başlatan yang enerjisidir ve hareketlidir. O, "dinamik enerji" varoluşun sürekli yenilenmesi için şarttır. Yumurta ise pasif yani yin enerjisidir ve tamamen hareketsizdir yani pasiftir. (Aslında pasif direniş kavramına benzer bağlantılı ters bir mekanizmada işler. Aynı sırada yumurta spermin yön bulması için bir kokuda salgılar. Yani aynı zamanda yumurtanın spermi çekmesi mevcuttur. Taoizmdeki pasif kavramı, bildiğimiz "eylemsizlik" kavramı değildir. Buradaki pasif kavramı görünmeyen gizli etki anlamındadır.) Sperm, hareketsiz yumurtaya doğru çekilir. Ardından sperm yumurtayı döller ve döllediğinde "mutlak birleşme" meydana gelir. Bu noktada yumurta var olan enerjiyi şekillendirir, bölünür ve tekrar tekrar bölünür. Ardından bölünmüş hücrelere spermden aldığı güç ve genetik bile şekle sorar. Her bir hücre özelleşir ve lokal hücreler oluşur. Ardından hücreler doku ve organlara dönüşür böylece varoluşun meyvesi yani bebeği oluşturur. İşte bu taşıma, sürdürme ve oluşturma görevi dişil enerjinin - onu başlatma, yaratma ve destekleme görevi ise eril enerjinindir. Bu bile taoist düşüncenin fiziksel yansımasını gösterir. YUkarıda olan aşağıda olana benzer yasası burada da işler. İşte bu gelişim ve dönüşüm süreci her daim evrenin varoluşunu sağlar. =)

 

Tabi bir de şunu eklemeliym bu evrensel sürecin ve taonun yani öz enerjinin evrendeki işleyişi. Cadılıkta ve enerjisel disiplinlerde önce tanrıçayla sonra tanrıyla en nihayetinde aynı anda hem tanrı ve hem tanrıçayla çalışılır. Özellikle bütün erkek cadılar, ilk başta içgüdüsel olarak tanrıçayla çalışır (Ki gelenekte bunu söyler) Çünkü içlerindeki eril enerji, Tanrıçayla çalışma sırasında dişil enerjiyle dengelenir =) O yüzden mesela antik mısırda önce isis inisiyasyonu sonra osiris inisiyasyonu vardır.

Yorum bağlantısı
Diğer sitelerde paylaş

Bir sonraki alıntıya geçmeden önce tekrar ufak bir açıklama yapma gereği duyuyorum... Hepimiz maddesel düzlemde yaşıyoruz ve maddesel düzlemin kendine özgü kuralları olduğunu biliyoruz. Bunlardan biri de, kadın ve erkek olarak ikiye bölünmektir. Dünyada kadın ve erkek olarak iki parça halinde bulunuyorsak, bunun maddesel düzlemin bir gerekliliği olduğunu anlamak zorundayız. Benzer şekilde, beyinlerimiz de sağ ve sol loblara sahiptir. Sağ olan kadınsı, sezgisel, ruhsal ve sol olan da eril, zihinsel, dünyevidir... Şöyle bir durum var; bu dünyadaki çoğu kişi dünyevidir ve pek az kişi ruhsaldır. Gerçekten de bilimsel araştırmalar bize insanların çoğunun sol beynini kullandığını gösterir. Az ya da çok kullanım söz konusudur kuşkusuz; ancak yine de daha ziyade sol baskındır... İşte, Taoizm gibi ruhsallıkla doğrudan bağlantılı bir disiplinin bizlere kadını, yani sağ lobu, kısacası ruhsallığı tavsiye etmesi, ayırımcı olduğu anlamına gerçekten de gelmemektedir... Buradaki amaç, zaten (çoğu zaman doğuştan) baskın olan sol lobu daha verimli biçimde kullanmak ve onun sağ loba, yani ruhsallığa hizmet etmesini sağlamaktır. Zihinsel, mantıklı sol lobun ego ile doğrudan bağlantılı olduğunu biliyoruz. Tek başına zihnin ve tek başına mantığın evreni anlamak için yeterli olamayacağını da... İşte, bu sebepten ruhsal bir disiplin olan Taoizm'in kadınsı yönümüze verdiği önceliği yadırgamamamız gerekmekte... Bu sadece bir ÖNCELİKtir, gerçekten de. Ayırımcılık DEĞİL. Sonuçta, kadın ve erkek birleşmeden asla sınırsızlığa ulaşamayacağımız zaten açıktır. Sol beynin yardımı olmadan sağ beynin tam anlamıyla verim gösteremeyeceğinin açık oluşu gibi...

 

Büyük ulus aşağı doğru akar,

Ve dünyayla birleşir.

 

Dünyanın dişisi,

Daima sakindir, ve bu haliyle erkeğe üstündür.

 

Sükunet aşağıda bilinir;

Kendini alçaltmakla.

Büyük ulus küçük ulusu kazanır;

Büyük ulustan aşağıda olduğu için,

Küçük ulus büyük ulusu kazanır.

 

Böylece biri kendini alçaltmakla,

Öteki aşağıda olduğu için kazanır.

Büyük ulusun halkı kucaklamak

Ve doyurmaktan başka dileği yoktur;

Küçük ulusun halka hizmet etmekten başka dileği yoktur.

 

İkisi de dileklerine kavuşur,

Büyük alttakidir.

 

Sadelik... Taoizm'in ana değeri olan sadelik; basitlik, doğallık, içtenlik olarak da yorumlanabilir. Taoizm, Tao'nun yani Yol'un üzerindeyken git gide ''kaybetmekten'' bahseder. Böylece de sadelik, basitlik elde edilir ve bu en ihtişamlı, en yüce oluştur... Kralın pahalı ve şık giysileri ile parlak mücevherlerine kananlar onu bir köylüden üstün görecektir; oysa Taoizm köylünün üstünlüğünü savunur. Bu noktada kral ve köylünün sembolik olarak kullanıldığını hatırlatmam gerek. Burada dış görünümden ziyade içsel eğilimlerden, tavırlardan bahsediyoruz. Gerçekten de; ''kral'' olmayı seçen, kendisini bilgi ile doldurur, hoş ve etkileyici konuşur, sürekli yeteneklerini geliştirmeye çalışır ve aldığı övgüleri kaybetmemek için mükemmel olma savaşına girer... Huzur bunun neresindedir? İşte, sadelik ve sıradanlık huzurun yoldaşıdır... Sadelik, en GÖRKEMLİ oluştur... Bu dizelerde aktarılmak istenen uygulama/ders şudur; gereksiz bilgilerden zihnini arındır ve saf bir zihne sahip ol. Cevapları dışarıda aramak yerine, elde ettiğin saf zihnini sezgisel yönünle bağ kurmak için kullan. Cevapları orada bulabilirsin. Saf bir zihin, sezgisel doğanla bağ kurabilmen için mutlak gerekliliktir...

 

Şimdi, tüm bunları destekleyen bir diğer alıntıya göz atalım:

 

Doğru sözler kulağa hoş gelmez,

Hoş sözler doğru değildir.

Doğru olan gösteriş yapmaz,

Gösteriş yapan doğruluktan sapar.

Gerçek akıl çok öğrenmekle elde edilmez,

Çok öğrenen az akıllıdır.

 

Bilge istifçilik yapmaz,

Verdikçe zenginleşir, zenginleştikçe verir.

Gökyüzünün Yol'u,

Kesmeden keskinleştirmek;

Bilgenin Yol'u,

Çabalamadan yapmaktır.

 

Önceki yorumlarla tamamen uyumlu... Doğru olan, sade olandır. Basitlik, huzurdur... Gerçek akıl, yani zeka çok öğrenmekle elde edilmez. Beyni sürekli bilgi ile doldurmak gerçek akla katkıda bulunmaz. Bilgiler sol beyne yerleşir ve tek yarattıkları, zihin karmaşasıdır. Elde edilen bilgiler duygularla ve sezgilerle ayıklanmalı, bilgelik olarak sağ beyne aktarılmalıdır. Artan tüm fazla bilgiler de dışa atılmalı ve sezgisel doğa ile bağ kurmak için şart olan o saf zihin durumu yeniden yakalanmalıdır. Aslında bunun da ötesinde, Taoizm bize hiçbir bilgiye ihtiyaç duymadığımızı, tüm bilgiyi saf zihnin sezgisel doğamız ile kurduğu o bağ sayesinde içimizde bulabileceğimizi söyler. Fakat, elbette ki bu ileri seviyelerde mümkündür; o ustalık noktasına erişene dek, Yol'u izleyen kişi bilgiyi dışarıda da arayabilir.

 

Taoizm'e daha fazla katılmam mümkün olamaz. Taoizm ile tanışmadan önce bile hakkında çok şey biliyordum; demek ki o DOĞRU ve DOĞAL olandır. Fikirlerim çoğu zaman anlaşılmaz, fakat neyse ki benim yanımda daima TAO var... Sol'dan gidip Sağ'ı duyamayan, dengeyi nasıl elde edebilir?

Yorum bağlantısı
Diğer sitelerde paylaş

-------------------------------------------------------------------------------------------------------------------------

Evet, şu an mesajları birleştirme şansım olmadığı için konuya buradan devam ediyorum ve gerekli görülürse mesajlar birleştirilebilir.

 

Taoizm'den bahsederken aslında Çin'in köklü kültüründen de bahsetmek gerekiyor. Çin, binlerce yıllık bir medeniyettir ve oldukça kendine özgü bir kültüre sahiptir. Deneyimlerle inşa edilmiş, ruhsallıkla harmanlanmış ve bilimsellikle tamamlanmıştır. Taoizm de Antik Çin'in bu ana kültürünü temel alarak oluşturulmuştur. Dolayısıyla, Antik Çin kültürünü incelemek şu noktada epeyce yararlıdır. Ana Çin kültürüne göre:

 

*Evrensel birlik, yeryüzünde iki ayrı ve eşit parça şeklinde vücut bulur. Bu parçalardan biri ''Yin'' diğeri ise ''Yang'' kelimeleri ile karşılanır. Kadın ve erkek, ateş ve su, karanlık ve aydınlık... gibi. Zıtlıklar, yani Yin ve Yang birbirlerini üretirler ve kesin olarak birbirlerine aittirler. Bir araya getirildikleri zaman en üstün gücü açığa çıkarırlar.

 

*Bu iki ayrı parça asla ''iyi'' veya ''kötü'' olarak tanımlanmaz. Kısacası, ortada yargılama yoktur; sadece gerçek vardır.

 

*Hayvanlar, mevsimler, renkler, organlar, yiyecekler, yönler, maddeler... herşey Yin veya Yang ikilisi içinde paylaştırılmıştır. Ancak, geleneksel sembolden de hatırlayacağımız gibi; Yin, daima bir parça Yang ve Yang, daima bir parça Yin içerir. Bu noktadan hareketle bazı varlıklar ''nötr'' konumda sayılır. Yin ve Yang için bazı örnekler şunlardır:

 

Yin

 

Serin, nemli, karanlık, durgun, ruhsal özelliktedir. Kadınlar, su, toprak, sonbahar ve kış mevsimleri, kuzey yönü, ay, balıklar, koyunlar, inekler, kaplumbağalar, yılanlar, elma, lahana, limon, salatalık, domates, deniz ürünleri, çilek, tuzlu ve ekşi tatlar, mavi ve mor gibi renkler...

 

Yang

Sıcak, kuru, aydınlık, hareketli, fiziksel özelliktedir. Erkekler, ateş, hava, ilkbahar ve yaz mevsimleri, güney yönü, güneş, çeşitli etobur hayvanlar, kahve, çikolata, kırmızı et, sarımsak, patates, alkollü içecekler, tatlı ve acı tatlar, baharatlı yiyecekler, kırmızı ve sarı gibi renkler...

 

Sevdiğiniz yiyeceklere, hoşlandığınız hayvanlara, favori renklerinize bakarak kendi Yin-Yang durumunuzu tespit edebilir ve dengeyi yakalayabilirsiniz. Aslında vücut bu dengeyi özellikle korumak için çalışmaktadır ve sizi uyarır. Örneğin, çikolata (Yang) yedikten sonra çoğu insanın epeyce susaması (Yin) gibi... Taoizm de bu dengeyi hayatın her alanında yakalamaya adalıdır ve vücuda, yani bedene; ruhu taşıyan bir araç olarak saygı duyar. Onu dinlemeyi ve onun ihtiyaçlarını özenle karşılamayı önerir. Ancak, abartılardan hoşlanmaz. Mümkün olduğunca sadelik önerir ve gereken ölçüye sadık kalma ilkesini izler.

 

Yukarıdaki listede de görülebileceği gibi, fiziksellik Yang ve ruhsallık Yin özelliklerine dahil olduğu ve Taoizm, fizikselliği (bedeni ve dünyayı) kullanarak ruha bilgelik sağlama disiplini olduğu için, dengeyi oluşturmak adına ''karanlık tarafı'' seçer. Çünkü, çoğu insan doğuştan daha ziyade fiziksel (Yang) durumdadır ve ruhsallığa (Yin) yöneltilmesi gerekmektedir. Batı kültürüne göz atarsak, genelde karanlığın şeytani bir imajla özdeşleştirildiğini görebiliriz. Çoğumuz da bu kültür içinde yetişmiştir zaten. Oysa, uzak doğu kültürüne göre, gördüğümüz gibi karanlık ruhsal olandır ve başlanılan nokta olmasa bile, gidilmesi gereken noktadır...

 

Gerçekten de Yin ve Yang ve de bu ikili dahilindeki hiçbir varlık, ''iyi'' ya da ''kötü'' olarak tanımlanmamıştır. Örneğin; oburluk, sekse düşkünlük ve şiddete eğilimli olma durumları çok şiddetli bir Yang enerjisini belirtir. Çoğumuz bunlara ''iyi'' demeyiz. Oysa batı kültürü yargılamadan hiç kopmaz. Işığa ve aydınlığa (Yang) kutsallık yüklerken; oburluğa, sekse düşkünlüğe ve şiddete de ''evet'' dediğini fark edemez. Doğu kültürüne göre yargılamak cahilliktir, çünkü bölünmüş tüm parçalar aslında bütündür. Örneğin, Yang; oburluk, sekse düşkünlük ve şiddete eğilimli olma durumlarını karşıladığı kadar; canlılık, özgüven ve neşeli olma durumlarını da karşılar. Dolayısıyla, aşırı bir Yin enerjisi ile melankoliye kapılan, durgunlaşan, depresyon haline giren bir insan için Yang ilaç görevi görür. İki ayrı prensip de dengeli olmalı ve hiçbiri abartılmamalıdır. Yin'in Taoizm tarafından tercih edilme durumu ise, daha doğrusu Yang'i kullanıp Yin'e yönelme durumu ise, bedensel süreci kapsamaz. Ruhsal süreci kapsar. Aslında bunun nedeni oldukça basittir. Ruhsallık Yin olduğuna göre, Yin özellikleri (huzur, sükunet, kabul edicilik) ruhsal arenada kullanılır. Sükunet gibi bir Yin özelliğin meditasyon gibi ruhsal bir çalışma ile el ele gittiğini hepimiz biliriz. İşte bu örnekte olduğu gibi, Taoizm, dengeyi benzer olanları aynı yere toplayarak yapar. Dünya üzerinde Yang, ruhsal çalışmalarda ise Yin tercih edilir. Bu bakımdan karanlığı, suyu, kadınları, sakinliği öven Taoizm aslında ADİLDİR.

 

Konuyla ilgili olarak, Sirius'un son örneğine bir dip not eklemek doğru olabilir. Çünkü, bazı insanların, aslında çoğu insanın; sperm hücresini, sırf hareketli olduğundan dolayı ''bebeğin kendisi'' olarak kabul ettiğine tanık oldum. Bebek, sperm hücresi ve yumurta hücresinden eşit biçimde, yarı yarıya oluşur... Batı kültürünün bize hareketli, aktif olanı ''aşılamasının'' sonucu da budur işte... Çoğu insan hareketli olanı, büyük olanı, parlak olanı, ışıltılı olanı (her ne olursa artık) TERCİH EDER, BENİMSER, TEMEL ALIR. Oysa Taoizm durgun olanı (peşinden koşmak yerine kendine çekeni), küçük olanı, sade olanı tercih eder. Batı kültürü yargılayıcı olduğu için bilimsellikten de uzaklaşmıştır. Doğu kültürü daha bilimseldir. Aynı enerjiye sahip varlıkları tek tarafa toplar. Batı kültürünün tek tarafa toplama anlayışı daha keyfidir ve varlığın kendi enerjisi, kendi yapısı önemsenmez (aslında pek algılanamadığı için) ve de kişisel yargılara göre taraflandırılır. Bu bakımdan, bana göre asıl cadılık temel olarak daha ziyade doğuya özgüyken; batıya özgü olan şey ancak Wicca'dır; yani, cadılıktan doğmuş bir ''oyuncak''. Cadılık ile Wicca arasındaki farklara uygun bir başlık altında değinmek istiyorum gerçekten...

Yorum bağlantısı
Diğer sitelerde paylaş

Sohbete katıl

Şimdi mesaj yollayabilir ve daha sonra kayıt olabilirsiniz. Hesabınız varsa, şimdi giriş yaparak hesabınızla gönderebilirsiniz.

Misafir
Bu konuyu yanıtla...

×   Farklı formatta bir yazı yapıştırdınız.   Lütfen formatı silmek için buraya tıklayınız

  Only 75 emoji are allowed.

×   Bağlantınız otomatik olarak gömülü hale getirilmiştir..   Bunun yerine bağlantı şeklinde gösterilsin mi?

×   Önceki içeriğiniz geri yüklendi.   Düzenleyiciyi temizle

×   You cannot paste images directly. Upload or insert images from URL.

×
×
  • Yeni Oluştur...