Jump to content

'İlk oğul' kurbanı ve Eski Ahit


nevermore

Önerilen Mesajlar

Sümer-Babil toplumunda 'büyük oğul', 'fils légitime', 'fils ainé' 'ilk doğan oğul', daima büyük önem taşımıştır. Bu toplumlarda 'ilk doğan' oğulun üstünlüğünü 'Dumuzi' bağıntısında izleyebiliyoruz. Etana, Adanois, Adam, Adem tanımları Dumuzi'nin bölge topluluklarının bazılarında kazandığı, bizim değişikmiş gibi kavradığımız nitelemelerdir. Dumuzi'den 'ilk insan Adem' noktasına ulaştığı hesaba katılırsa, bu oğul'un tarihteki değeri daha iyi görülür.

 

Sümer tabletlerinde karşılaştığımız dönem bakımından Dumuzi, Adem, henüz 'ilk' oğul anlamına gerilemiş değildir. başlangıçta, Dumuzi, baba'nın evlendiği kadının doğurduğu oğullar içinden çekip kendi aidiyetine geçirdiği oğul konumunda olmalıydı. Bu nedenle başlangıçta Dumuzi, babanın 'mirasçı oğulu', 'takip eden dölü', 'yaşayan oğulu' gibi anlamlara sahiptir.

 

Başlangıçta Baba’nın bu tek mirasçı oğulu, öteki oğulların da baba toplum birim aididyetine geçme süreci içinde 'büyük oğul' üstünlüğü ile yetinmek zorunda kalır. Büyük oğul, 'fils ainé', miras üleşiminde öteki oğullarla eşit hale gelmeden once, asırlar boyunca 'yasal tek mirasçı' konumu taşımıştı. Onun bu üstünlük etkileri, yasa metinlerinde, mirastan çift pay alma, miras üleşiminde ötekilerle kuraya katılmadan miras payını seçerek alma üstünlüğü olarak sürüp gitmiştir. Yasa hükümleri yanısıra, Babil miras paylasim tabletleri, 'büyük oğul' sınıflayıcı kavramının gerçek bir fonksiyona sahip olduğunu tam bir açıklıkla ortaya koyuyor. (1)

 

Eski toplumda, 'mirasçı oğul' babanın tek erkek evladı konumunda iken, karşı toplum birimindeki eşdeğeri ile 'ikiz kardeş'lik olgusuyla tamamlanır. Dumuzi-Kiszida; Gilgamis-Enkidum, baba ve ana toplum birimlerindeki 'ikizleşmiş' 'mirasçı oğul'un tanımları olmalıydı.

Baba ve ana toplım birim aidleri iken ikizlikle nitelenen bu oğulların her ikisi de, baba toplum birim aidiyetine doğru geçtiklerinde, burada 'büyük oğul-küçük oğul' ayrımı halini kazanırlar.

 

Baba toplum birimi bakımından 'büyük oğul' üstünlüğü, eski toplumda, ana ve baba toplum birimleri arasında yaşanan çocuk paylaşımı sürecinde ortaya çıkmıştı. Erkeğin karşı toplum birime icgüvey gittiği başlangıçtaki evlilik biçiminde, baba ve onun toplum birimi, babanın karısının dogurduğu evlatlar üzerinde bir hakka sahip değildi. Bu evlilik biçimi zamanla, kadının, erkeğin toplum birimine gelin gitmeye başlaması şeklinde evrim gösterir. Başlangıçta kadının doğurdugu çocuk, tartışmasız, kadının toplum birim aidiyetinde kabul ediliyordu. Kadının gelin gitmeye başladığı yeni durumda ise, bu kadının doğurduğu çocuğun hangi toplum birime aid olacağı konusu, iki toplum birim arasında çocuk paylaşımının yeniden düzenlenişini gerektirir.

 

Erkeğin toplum birimi, erkek çocukları, gelinin aid olduğu toplum birim elinden bir anda değil, fakat asırlara yayılan bir süreç içinde adım adım ilerleyerek alır. Burada, ad verme, süt verme, göbek adı, erkek hamileliği, erkek lohusalığı, albasma, kırkbasma gibi sayısız ritüel, oğulun baba toplum birim aidiyetine geçme döneminin sembolik kalıntıları olarak karşımıza çıkmaktadır. Kız evlatlar ise, kurulu akrabalık ilişkileri gereğince, baba'nın toplum biriminin potansiyel karıları olmaya devam etmek zorunda olduklarından, ananın toplum birim aidiyetliğini sürdürüyorlardı ve baba toplum birimine geçişleri, kutsal fahişe kız evlatla başlayarak, asırlar boyu süren bir evrim neticesinde gerçekleşir.

Bebeği 'kırk basma'sı, doğuran kadının aid olduğu toplum birim temsilcileri 'kirklarin', eski haklara dayanarak, gelip çocuğu alıp goturme uygulamasının bir kalıntısıydı. Sümer tabletleri, 'kadınların doğurduğu çocukların' analarının veya dadılarının kucağından zorla çekilip alınmasından yakınan ifadeler taşımaktadır. Sümer tabletleri, bu uygulamayı dağlıların yabaniliğine bağlıyor olsa da, gelin kadının doğurduğu çocuğun ana toplum birim aidi sayılması uygulaması, uygar Sümerlerde de daha önce var olmuş olmalıydı. Karşı yana gelin giden kadının, hamilelik dönemini aid olduğu topraklarda ('baba evinde') geçirmesi, doğumunu kocasının koyunun sınırları dışında gerçekleştirmesi gibi bir dizi uygulama bu dönemin geçiş sürecinin kalıntısıdır.

 

Bu süreç içinde, erkeğin toplum birimi, gelinin doğurduğu evlatlara sahip olabilmek için, önce, bizzat gelin'in karşı yandaki toplum birim aidiyetine son vermek gerektiğini kavramış olmalıdır. Gelin, karşı toplum birim aidiyetinde kaldigi süreçe, onun toplum birimi, dayı ve ananın babası, doğan evlat uzerinde sahiplik haklarını sürdüreceklerdi. Kadının, kocasının toplum birim aidiyetine geçiş döneminin sayısız biçim alan kalıntıları Ortadoğu toplumlarında hala saptanabilen çeşitli kutsal ritüelleri ortaya çıkarır. Evlilik töreni ve sonrasına ilişkin göreneklerin gerisinde, kadının bir toplum birim aididyetinden çıkması ve öteki toplum birim aidiyetine geçmesi süreci bulunuyor. 'Gelinlik dönemi' içinde ve sonunda bulduğumuz bütün göreneksel veya kutsal uygulamalar, kadının erkek toplum birim aidiyetine geçişi ile ilgili kalıntılardır.

 

Bir kez gelin olan kadına, bir daha 'baba evine' dönme şansı bırakmayan bu uygulama, hukuki olarak 'boşanma hakkının olmaması' demekti. Anna İttişu yasası bunu çok açık ifade ediyor:

 

"Eğer bir kadın, kocasından nefret edip, sen benim kocam değilsin derse, onu (kadını) nehre atacaklardır. "

(Anna İttisu yasası)

 

Bu olgu, genellikle kadının boşanma hakkının bulunmaması olarak değerlendirilmiş olsa da, eski hıristiyanlıkta devamını bulduğumuz, genel olarak çift taraflı boşanma yasağı, eski Sümer-Babil toplumlarında, hiç olmazsa bir süre geçerli olmuş olmalı. Bunun işaretlerini, eski yasalarda, erkeğin boşanmasını görece zorlaştıran hükümlerde görebiliyoruz. Özellikle 'birincil eş', 'epouse légitime' ile koca arasındaki evlilik bağı sıkı tutulmuş gibidir. Tek eşlilik aşamasından uzaklaşıldığında, erkek birden fazla kadın alabildiğinde bile, bu kadın, "kıymetli eş" (kocanın ‘sevdiği eş’i, ‘gözdesi’ vb.) kavramı ile Lipit İştar yasasında (Eski Ahit ile eski ilahilerde de..) yer almaya devam ediyordu.

 

Eşnunna yasasında ise, erkeğin 'kıymetli eş' kavramının karşılığı olan 'çocuk doğurtuğu karısı'nı boşanma hakkı, teorik olarak varsayılsa da, somut bakımdan nerede ise olanaksız kılınmıştı:

 

"Eğer bir adam, çocuk doğurttuğu karısını boşar ve ikinci bir kadınla evlenirse, erkek evinden ve eşyasından ayrı düşürülecek, sonra... gidecektir . " (Eşnunna Yasası)

 

Bu hükümler, erkeğin veya kadının birbirine karşı cinsiyet bakımından zayıf veya güçlü oluşunu göstermiyor. Çünkü kocasını boşadığını söyleyen kadını derhal nehire atarak öldüren toplum, aynı kadını, erkeğin 'ilk eş'i, 'büyük hanım'ı ayrıcalığı ile ödüllendirmiş olmakta da duraksamamıştı. Burada konu, cinsiyet ayrımı ile doğrudan ilgili değildir. İki toplum birim arasındaki ilişki bakımından, erkeğe ve kadına, birbirini boşama yasağı getirilmesinin gerisinde, erkeğin, kadının doğurduğu çocuğa sahip çıkabilme çabası ve kadının kendi toplum birim aidiyetinden çıkma olgusu bulunur.

 

Eski Ahit'in, Asur yasalarının hüküm ve göreneklerinde, kocası ölen kadının kayını, kayın babası, hatta ölen adamın çocuğu ile evlenme yükümlülüğü de anlamını burada bulur.

 

Erkeğin toplum birimi, kadını yine de bir anda kendi toplum birim aidiyetine geçiremez. Evlenen kadının geciş işleminin bedeli bir çocuk, daha çok da bir erkek çocuktur. 'Kısır' Sara, Abraham'a, 'kısır' Rebekka İsak'a cariyelerini sunarak onlara 'oğul temin emiş'lerdi. Dumuzi veya Gılgamış olarak ünlenecek olan bu oğul, ününün bedelini aynı zamanda en ağır ödeyen evlattır da. Kadının erkeğin toplum birim aidiyetine geçiş, (iniciation) diyeti, herhalde binlerce yıl süren bir 'ilk erkek evlat kurbanı' olmuş olmalıdır. Bu 'ilk oğul'; babanın toplum birim aidiyetine geçerek 'yaşayan oğul' haline gelinceye değin kurban edilmiş oğuldu. Baba toplum birimi, başlangıçta, bu oğulu kurban ederek anayı, kendi toplum birim aidiyetine kabullenebiliyor olmalıydı. Muhammed’in “fakirlik nedeniyle” yapıldığını düşündüğü kız evlat kurbanının da, başka tür akrabalık ilişkilerinin geçerli olduğu Arap topluluklarında var olduğunu görüyoruz. Farklı toplum birimlerin kız ve erkek çocuk kurbanı, eski toplumun konuya doğrudan cinsiyet ayrımıyla yaklaşmıyor olduğunu gösterir.

 

Birçok kavram veya olguyu dönüştürerek aktarmış olsa da, geçmiş Sümer-Babil tabletlerinden oldukça yararlanmış olan Eski Ahit geleneği, tarihsel değer taşıyan görenek uygulamalarını da yeterince yansıtmaktadır. Eski Ahit'te, Tanrısal sözlerin hemen altında, jeolojik bir katman gibi, eski toplumun en gerçek ilişkilerini bulabiliriz.

 

İbrahim peygamberin, 'biricik oğlu' İsak'ı hem keserek ve hem de “yakmalık sunu” olarak Tanrıya kurban olarak sunmasına ilişkin anlatımı görmüştük. Eski Ahit, bu kurban ilk oğul'un, Tanrıya sunulmaya başlanmadan önce, başlangıçta, bir yamyamlık yiyeceği olduğunu da gösteriyor. İlk oğul, daha sonra, kendi yerine geçmek üzere bir hayvan kurban sunarak yaşamını satın almaya başlar. Hayvan totemlerin insan dünyasında ciddi ve kutsal bir yer işgal etmesi, eski toplumun cehaletinden değil, kurnazlığındandır.

 

Eski Ahit geleneğinde, artık yakmalık bir hayvan sunusu ile (hayvanın cinsi ve yaşı bu noktada önem taşır), toplumun, ilk oğullarının yaşamının kurtarılmış olduğunu görüyoruz. Fakat, bu sununun hazırlık, yeme biçimi ve yeme zamanının inceden inceye saptanmış olması, bizi hem eski toplumun pek uzak olmayan “ilk oğul” yamyamlık barbarlığı ile ve hem de bu barbar toplumun uygar kuralcılığı ile tanıştırmaktadır.

 

Günümüzde, bebeklere, erkek ve kız çocuklarının ergenlik dönemlerine ilişkin bütün geçiş törenlerinin gerisinde, eski toplumun, tarihte, bir aşamada geçirmiş olduğu çocuk yamyamlığı ve çocuk paylaşımının izleri bulunur. Eski Ahit, bu süreci, çeşitli yönleriyle çarpıcı ve hayli geniş biçimde aktarmaktadır:

 

“Mısır Kıralı, Sifra ve Pua adındaki İbrani ebelere şöyle

dedi:

"İbrani kadınlarını doğum sandalyesinde doğurturken iyi

bakın; çocuk erkekse öldürün, kızsa dokunmayın. "

 

Ama ebeler Tanrı'dan korkan kimselerdi, Mısır Kralı'nın buyruğuna uymayarak erkek çocukları sağ bıraktılar.

Bunun üzerine Mısır Kralı ebeleri çağırtıp, "Bunu niçin yaptınız?" diye sordu, "Neden erkek çocukları sağ bıraktınız?"

 

Ebeler, "İbrani kadınlar Mısırlı kadınlara benzemiyor" diye yanıtladılar, "Çok güçlüler. Daha ebe gelmeden doğuruyorlar. "

 

Tanrı ebelere iyilik etti. Halk çoğaldıkça çoğaldı.

Bunun üzerine firavun bütün halkına buyruk verdi: "doğan her İbrani erkek çocuk Nil'e atılacak, kızlar sağ bırakılacak. "

 

Tanrı Musa'ya, "Ben Rab'bim" dedi.”

 

 

Mısırlılar'ın köleleştirdiği İsrailliler'in iniltilerini duydum ve antlaşmamı hep andım.

....

Musa firavuna şöyle dedi: "Rab diyor ki, 'Gece yarısı

Mısır'ı boydan boya geçeceğim.

Tahtında oturan firavunun ilk çocuğundan, değirmendeki kadın kölenin ilk çocuğuna kadar, hayvanlar dahilMısır'daki bütün ilk doğanlar ölecek.

...

Rab Mısır'da Musa'yla Harun'a, "Bu ay sizin için ilk ay,

yılın ilk ayı olacak" dedi,

"Bütün İsrail topluluğuna bildirin: Bu ayın onunda herkes

ailesine göre kendi ev halkına birer kuzu/oğlak alacak.

Eğer bir kuzu bir aileye çok (fazla) geliyorsa, aile bireylerinin sayısı ve herkesin yiyeceği miktar hesaplanacak ve aile kuzuyu en yakın komşusuyla paylaşabilecek.

 

Koyun ya da keçilerden seçeceğiniz hayvan kusursuz, erkek ve bir yaşında olmalı.

Ayın on dördüne kadar ona bakacaksınız. O akşamüstü bütün İsrail toplulugu hayvanları boğazlayacak.

Hayvanın kanını alıp, etin yeneceği evin yan ve üst kapı köşelerine sürecekler.

O gece ateşte kızartılmış et mayasız ekmek ve acı otlarla yenmelidir.

Eti çiğ veya haşlanmış olarak değil, başı, bacakları, bağırsakları ve iskembesiyle birlikte kızartarak yiyeceksiniz.

Sabaha kadar bitirmelisiniz. Artakalan olursa, sabah ateşte yakacaksınız.

Eti şöyle yemelisiniz: Beliniz kuşanmış, çarıklarınız ayağınızda, değneğiniz elinizde olmalı. Eti çabuk yemelisiniz. Bu Rab'bin Fısıh (Geçiş) kurbanıdır.

"O gece Mısır'dan geçeceğim. Hem insanların hem de

hayvanların bütün ilk doğanlarını öldüreceğim. Mısır'ın bütün ilahlarını yargılayacağım. Ben Rab'bim.

Bulunduğunuz evlerin üzerindeki kan sizin için belirti olacak. Kanı görünce üzerinizden geçeceğim. Mısır'ı cezalandırırken saçılan ölüm size hiçbir zarar vermeyecek.

Bugün sizin için anma günü olacak. Bugünü Rab'bin bayramı olarak kutlayacaksınız. Gelecek kuşaklarınız boyunca sürekli bir kural olarak bugünü kutlayacaksınız. "

Mayasız Ekmek Bayramı

Gece yarısı Rab tahtında oturan firavunun ilk çocugundan zindandaki tutsağın ilk çocuğuna kadar Mısır'daki bütün insanların ve hayvanların ilk doğanlarını öldürdü.

O gece firavunla görevlileri ve bütün Mısırlılar uyandı.

Büyük feryat koptu. Çünkü ölüsü olmayan ev yoktu

 

Fısıh Kuralları:

Rab Musa'yla Harun'a şöyle dedi: "Fısıh Bayramı'nın

kuralları şunlardır: Hiçbir yabancı Fısıh etini yemeyecek.

Ama satın aldığınız köleler sünnet edildikten sonra ondan yiyebilir.

 

Konuklar ve ücretli işçiler ondan yemeyecek.

Fısıh eti evde yenmeli, evin dışına çıkarılmamalı. Kemikleri kırmayacaksınız.

 

Bütün İsrail topluluğu Fısıh Bayramı'nı kutlayacak.

Yanınızdaki yabancı bir konuk Rab'bin Fısıh Bayramı'nı kutlamak isterse, önce evindeki bütün erkekler sünnet edilmeli; sonra yerel halktan biri gibi İsrail halkına katılıp bayramı kutlayabilir. Ama sünnetsiz biri Fısıh etini yemeyecektir.

Ülkede doğan için de, aranızda yaşayan yabancı için de aynı kural geçerlidir. "

 

İlk doğanların Adanması

BÖLÜM 13

 

Rab Musa'ya, "Bütün ilk doğanları bana adayın" dedi,

"İsrailliler arasında insan olsun, hayvan olsun her rahmin ilk ürünü bana aittir. "

 

Musa halka, "Mısır'dan, köle olduğunuz ülkeden çıktığınız bugünü anımsayın" dedi, "Çünkü Rab güçlü eliyle sizi oradan çıkardı. Mayalı hiçbir şey yenmeyecek.

Bugün Aviv ayında buradan ayrılıyorsunuz.

 

Rab sizi Kenan, Hitit, Amor, Hiv ve Yevus topraklarına,

atalarınıza vereceğine ant içtiği süt ve bal akan ülkeye götürdüğü zaman bu ay şu törelere uyacaksınız:

Yedi gün mayasız ekmek yiyecek, yedinci gün Rab'be bayram yapacaksınız.

O yedi gün içinde yalnız mayasız ekmek yiyeceksiniz. Aranızda ve ülkenizin hiçbir yerinde mayalı bir şey görülmeyecek.

 

O gün oğullarınıza, 'Mısır'dan çıktığımızda Rab'bin bizim

için yaptıklarından dolayı bunları yapıyoruz' diye anlatacaksınız.

Bu elinizde bir belirti ve alnınızda bir anma işareti olacak; öyle ki, Rab'bin yasası hep ağzınızda olsun. Çünkü Rab güçlü eliyle sizi Mısır'dan çıkardı.

Siz de her yıl belirlenen tarihte bu kuralı uygulamalısınız.

"Rab size ve atalarınıza ant içerek söz verdigi gibi sizi

Kenan topraklarına getirecektir. Orayı size verdiği zaman, ilk doğan erkek çocuklarınızın ve hayvanlarınızın hepsini Rab'be adayacaksınız. Çünkü bunlar Rab'be aittir.

 

İlk doğan her sıpanın bedelini bir kuzuyla ödeyin. Bedelini ödemezseniz, boynunu kırın. Bütün ilk doğan erkek çocuklarınızın bedelini ödemelisiniz.

"İlerde oğullarınız size, 'Bunun anlamı ne?' diye sorduklarında, 'Rab bizi güçlü eliyle Mısır'dan, köle olduğumuz ülkeden çıkardı' diye yanıtlarsınız,

'Firavun bizi salıvermemekte diretince, Rab Mısır'da

insanların ve hayvanların bütün ilk doğanlarını öldürdü. İşte bunun için hayvanların ilk doğan erkek yavrularınıRab'be kurban ediyoruz. İlk doğan erkek çocuklarımızın bedelini ise bir hayvanla ödüyoruz. '

Bu uygulama elinizde bir belirti ve alnınızda bir anma işareti olacak; Rab'bin bizi Mısır'dan güçlü eliyle çıkardığını anımsatacak. "

 

...

Tanrı Musa'ya şöyle dedi:

"İşte İsrailli kadınların doğurduğu ilk erkek çocukların yerine İsrailliler arasından Levililer'i seçtim. Onlar benim olacaktır.

 

Çünkü bütün ilk doğanlar benimdir. Mısır'da ilk doğanların hepsini yok ettiğim gün, İsrail'de insan olsun hayvan olsun bütün ilk doğanları kendime ayırdım. Onlar benim olacak. Ben Rab'bim. "

 

Sonra Rab Musa'ya, "İsrailliler'in bir aylık ve daha yukarı yaştaki ilk doğan bütün erkeklerini say, adlarını yaz" dedi,

 

"İsrailliler'in bütün ilk doğanlarının yerine Levililer'i, yine İsrailliler'in ilk doğan hayvanlarının yerine Levililer'in hayvanlarını bana ayır. Ben Rab'bim. "

 

Böylece Musa, Rab'bin buyurduğu gibi, İsrailliler arasında ilk doğanların tümünü saydı.

Adlarıyla yazılan, ilk doğan bir aylık ve daha yukarı

yaştaki erkeklerin sayısı 22.273'tü.

 

Rab Musa'ya şöyle dedi:

"İsrailliler'in ilk doğanlarından olup Levililer'in sayısını aşan 273 kişi için bedel alacaksın.

 

 

Adam başına beşer şekel (yaklaşık 50 gr. gümüş) al. Kutsal yerin yirmi geradan oluşan şekelini ölçü tut. (2)

Levililer'in sayısını aşanlardan bedel olarak alınan parayı Harun'la oğullarına ver. "

 

Böylece Musa, bedeli Levililer olanların sayısını aşan İsrailliler'den bedel parasını aldı.

 

İsrailliler'in ilk doğanlarından 1.365 kutsal yerin şekeli aldı.

 

 

(1) Büyük-küçük oğul ayrımının gerisinde, ana ve baba toplum birimleri arası çekişme bulunduğunu görmüştük. Büyük oğul'un küçük oğul'u öldürecek kadar düşman olması, küçük oğulun artık ana toplum birimi aidiyetinden baba toplum birim aidiyetine geçme aşamasındaki çelişmelerin keskinleşmesine bağlı olmalıdır.

 

Rebekka'nın sevdiği küçük oğul Yakub, 'büyük oğulluk hakkını', babası İsak'ı 'aldatarak' ele geçirmişti. Burada ana toplum birimi baskın çıkar ve babanın mirasçılığına kendi aidi oğulun atanmasını sağlar. Fakat burada bile ele geçirilen 'büyük oğulluk hakkı'dır. 'Büyük oğulluk hakkı'nın tartışılmaz üstünlüğünün eskilere dayandığı anlaşılıyor. Küçük oğul'un yaptığı, 'küçük oğulluk hakkı' mücadelesi değil, 'büyük oğulluk hakkı'nı ele geçirmekti.

Eski Ahit anlatımına göre, Adem ile Havva'nın ilk iki oğulu, 'büyük oğul' Kayın-Kabil ile 'küçük oğul' Habil idi. Demek ki, Eski Ahit, aşağı yukarı, tarih anlatımına asıl olarak, oğulların iki aile birimi arasında paylaşımının gerçekleştiği dönemlerden itibaren başlamaktadır.

 

Toplumsal özellik olarak 'biri çiftçi, diğeri çoban' olan Havva ile Adem'in büyük ve küçük oğlu'nun yaptıkları ilk iş 'ürünlerinin ilk ağzını' Tanrı sunağına sunmak, ikincisi de, 'büyük oğul' Kayın-Kabil'in 'küçük oğul' Habil'i öldürmesidir...

 

"... Kayın toprağın ürünlerinden Rab'be sunu getirdi.

Habil de sürüsünde ilk doğan hayvanlardan bazılarını, özellikle de yağlarını getirdi. Rab Habil'i ve sunusunu kabul etti.

Kayın ile sunusunu ise reddetti. Kayın çok öfkelendi, suratını astı.

"Kayın kardeşi Habil'e, 'Haydi, tarlaya gidelim' dedi. Tarlada birlikteyken kardeşine saldırıp onu öldürdü. "

...

 

Tanrı "Ne yaptın?" dedi, "kardeşinin kanı topraktan bana sesleniyor."

...

Kayın, "Cezam kaldıramayacağım kadar ağır" diye karşılık verdi,

"... Kim bulsa öldürecek beni. "

 

Bunun üzerine Rab, "Seni kim öldürürse, ondan yedi kez öç alınacak" dedi. Kimse bulup öldürmesin diye de Kayın'ın üzerine bir nişan koydu. "(Eski Ahit, Yaratılış)

 

Görünüşe göre, burada Tanrı, artık küçük oğul'un da baba toplum birim aidi olmasını isteme aşamasındadır ama, yine de 'büyük oğul'un yanında durmaya devam etmektedir.

 

(2) Sümer adı verilen topluluğun, ilk şekillenmesi sırasında beş kutsal şehir kurduğuna ve bunları ayrıştırarak ad verdiğine ve böylece de aralarındaki ilişkileri düzenlediğine değinmistik. "Beşi birlik" geleneği, büyük olasılıkla bu beş kutsal yerleşim veya tapınakla ilgilidir. Musa döneminde, günümüze has bir titizlikle, Mısır'dan çıkış'tan sonra çölde yapılan sayım sırasında, 'beş kutsal merkez' geleneği hala öylesine canlıdır ki, diyet ödemeleri, genellikle, yaklaşık 50 gr. gümüş tutarındaki "beş kutsal yerin şekeli", "beş koç, beş teke, bir yaşında beş kuzu" vb. olarak, bu beş Kutsal Şehrin anısına hesaplanıyordu.

 

ALINTIDIR

Yorum bağlantısı
Diğer sitelerde paylaş

Sohbete katıl

Şimdi mesaj yollayabilir ve daha sonra kayıt olabilirsiniz. Hesabınız varsa, şimdi giriş yaparak hesabınızla gönderebilirsiniz.

Misafir
Bu konuyu yanıtla...

×   Farklı formatta bir yazı yapıştırdınız.   Lütfen formatı silmek için buraya tıklayınız

  Only 75 emoji are allowed.

×   Bağlantınız otomatik olarak gömülü hale getirilmiştir..   Bunun yerine bağlantı şeklinde gösterilsin mi?

×   Önceki içeriğiniz geri yüklendi.   Düzenleyiciyi temizle

×   You cannot paste images directly. Upload or insert images from URL.

×
×
  • Yeni Oluştur...