nevermore Oluşturma zamanı: Kasım 7, 2011 Paylaş Oluşturma zamanı: Kasım 7, 2011 Hindistan'ın ruhsal kültürünün en eski yazılı tarihi Veda çağlarından, modern Hindistan'ın peygamberi Ramakrişna'nın zamanına kadar Hinduizm diğer dinlere karşı iyi niyet ve saygı beslemiştir. Çok az sayıda olan hizipçi hoşgörüsüzlüklerine rağmen Hindistan'ın tarihi, dinsel sürtüşmelerden uzak kalmıştır. Hristiyan döneminden bile önceleri, Hindistan Yahudi gruplara kucak açmış ve onlara kendi ibadetlerini yapabilmeleri özgürlüğünü tanımıştır. Hz. İsa'nın havarilerinden olan Thomas, öğretmeninin kutsal kitabını öğretmek üzere Hindistan'a gelmiş ve Güney Hindistan'da hala hizmet vermekte olan bir kilise kurmuştur. Kendi vatanlarında zulme uğrayan birçok Parsi (Hint Zerdüştü) bugün, eski ve büyük bir inanç sistemi olan Zerdüştçü bir grubun birliği altında azınlık olarak yaşamaktadır. Hindu krallar genellikle Müslümanların camilerini inşa etmelerine yardım etmişlerdir. Hindu ve Müslümanlar arasındaki dinsel sürtüşmeler genellikle politik etkenlerden kaynaklanmakta olup din, bahane olarak kullanılmıştır.Hinduizmin diğer dinlere karşı saygılı tutumu en iyi felsefi temeli aracılığıyla anlaşılabilir. Daha önce de söylendiği gibi, Vedalar'a göre yüce gerçek, ad, form ve sıfatları olmayan Brahman veya ruhtur ve göreli evrende Brahman'ın en yüce tezahürü Hindular, Yahudiler, Hristiyanlar ve Müslümanlar tarafından değişik ad ve şekillerde tapılan Kişisel Tanrı'dır. Kutsal Hindu yazılarından birinde şöyle denilmektedir: "Hiçbir şekli veye özelliği olmadığı halde Brahman, ruhsallık arayışı içinde olanların iyiliği için formlar ve adlar alır." Budizm, Kişisel Tanrı kavramını resmen kabul etmese de uygulamada Budistlerin Buda'ya karşı olan tutumları, diğer dinlerin inananlarının peygamber ve velilerine karşı olan tutumlarından farklı değildir. Yüce gerçekliği kişisel olmayan hakikat olarak kabul eden ve aynı zamanda onun somut tezahürlerini de inananlarının iyiliği adına kabul eden bir din, tüm dinsel ideallerin geçerliliğini kabul eder ve onlara saygı duyar. Kişisel Tanrı'nın yüce gerçek olduğu dinler için durum oldukça farklıdır. Onlar için kişiye özgü bir özgürleşme ya da "o veya bu" kavramını geliştirmek doğaldır. Hinduizm hiçbir zaman kıskanç bir Tanrı veya kişiye özgü özgürleşme kavramını geliştirmemiştir. Seçilmiş insanlar fikri Hinduizm'e yabancıdır. Hindu tektanrıcılığında tüm ilahlar yüce Tanrı'nın içinde yok olur veya onun bir parçası olarak kabul edilir, oysa Sami tektanrıcılığında buna izin verilmez. Bagavatgita'da, arzuların baskısı altında olan ve kendi doğalarının izinden giden insanların diğer ilahlara uygun ritüeller aracılığıyla tapamayacağı belirtilir. Arzular, nihayetinde, ibadetin meyvelerinin asıl dağıtıcısı olan O'nun tarafından yerine getirilir yalnızca.Bir Hindu mezhebinin kuşku götürür ritüellerini sorgulayan bir öğrenci sine Sri Ramakrişna, şöyle demiştir:"Eğer o mezhebin üyeleri samimi olsalar, arka kapıdan da olsa Tanrı'nın köşküne girerlerdi."Hz. İsa, Baha'sının evinde birçok köşkler olduğunu söylemiş ve bunu vurgulamak için de eğer böyle olmasa bunun gerçek olduğunu iddia etmeyeceğini eklemiştir. Vivekananda bir insanın hatadan gerçeğe değil de hakikatten hakikate veya daha aşağı seviyedeki bir hakikatten daha yukarı seviyedeki hakikate daha doğru bir şekilde ilerleyeceğini söylemiştir. Tanrı'ya yürekten inanan insanların bazılarının tamamıyla hatalı, bazılarının ise tamamen doğru olması mümkün değildir. Bir insanın ruhsal yaşamı ve ibadet şekli kendi içsel tekamülü tarafından belirlenir. Bagavatgita'da, akıllı insanların cahil insanların akıllarını karıştırmamaları fakat onların seviyesine inmek suretiyle onları eğitmeleri gerektiğini belirtilir. Bir kilisede doğmak güzel bir şeydir fakat bir kilisede ölmemelidir. Beşeri kurumlar olan dinler mutlak anlamda mükemmel olamazlar, ancak Tanrı mükemmeldir. Din, Tanrı değildir fakat, Tanrı'ya giden yolu gösterir. Herhangi kurumsallaşmış bir dinin öğretileri, şu veya bu şekilde, kurucusunun getirdiği halinden sapmıştır. Bir zamanlar, Şeytana gerçeğe sahip olan bir insana nasıl davranacağı sorulduğunda şu şekilde karşılık verdiği söylenir: Gerçeğe sahip olan o kişinin, bu gerçeği organize bir hale getirmesi için aklını çelerdim. Tıpkı saatlerin zaman zaman güneşe göre ayarlanması gibi, dinlerde de zaman zaman düzeltmeler yapılmalıdır. Bu düzeltmeler, kutsal yazıların yorumcuları olan teologlar tarafından değil, sadece kutsal kişiler tarafından yapılabilir. Daha önce de söylendiği gibi, Hinduizm hem başlangıç yıllarında hem de bu yılları izleyen gelişme süreci içerisinde dikkate değer bir şekilde evrenselliğin ruhunu yansıtır. Rig-Veda çağlarından beri şöyle denir: "Gerçek, bir tanedir; bilgeler, bunu farklı adlarla çağırırlar."Upanişadlar’da şöyle yazılıdır: "ikincisi olmayan tek, kendisi şekilsiz olduğu halde çeşitli güçleri yoluyla, kendine ait hiçbir amacı olmadan çeşitli şekiller yaratır. Evren yaratılışın en başında O'ndan ortaya çıkar ve en sonunda da O'na geri döner. Bizi güzel düşüncelerle donat."Ve yine şöyle yazılıdır: "Akan nehirlerin, kendi ad ve formlarını kaybetmek suretiyle denize dökülüp yok olması gibi, ad ve formlardan azat olmuş akıllı adam, büyükten de büyük olan Brahman'a ulaşır." Ebedi ruh ile donandıkları anda bir Hindu'yu bir Müslüman'dan, bir Hristiyan'dan veya bir Yahudi'den ayırmak mümkün değildir. Kişi sadece, aşağı seviyelerde farklar görür ama zirvede, tüm farklılıklar yok olur. İkici olmayan ruha değişik adlar altında tapılmasından Hinduizm'de tekrar tekrar söz edilir. Bir Hindu kutsal yazısından yapılan alıntı şöyledir: "Şiva'ya inananların Şiva, Vedantacılar'ın Brahman, Budistler'in Buda (buraya Hristiyanların cennetteki Baba'sını, Yahudilerin Yehova'sını ve Müslümanların Allah'ını ekleyebiliriz), mantık açısından gelişmiş olan Nyaya felsefesine inananların İlahi Olan, Cayna öğretisine inananların Arhat, Mimamsa okulunun ritüellerinin karma adı altında taptığı evrenin efendisi, kötülüklerin yok edicisi, bize yüreğimizin tüm dileklerini bağışla." Tüm yolların aynı amaca götürdüğü şu ilahide de vurgulanmaktadır:"Vedalar'da, Samkhya'da, Yoga'da, Saiva ve Vaişnava kutsal yazılarında ortaya konulan yollar farklıdır. Bunların içinden kimi insanlar bazılarını, diğerleri bir başkasını en iyisi olarak seçer. İnananlar kendi kişisel eğilimlerine göre dosdoğru veya kıvrımlı olan bu çeşitli yollardan giderler. Fakat, Ey Efendim, yalnızca Sen, tüm insanların biricik amacısın. Tıpkı, tüm nehirlerin nihai hedefinin okyanus olması gibi." Daha önceki bölümde de belirtildiği gibi, Hinduizmin kendisi, birden fazla tanrısal enkarnasyondan söz eder. İyi bir Hindu, bunların tümüne ve aynı zamanda diğer dinler tarafından inanılanlara da saygı duyar. Arcuna, siyah tenli olan Krişna'yı biricik avatar olarak yüceltmiştir. Krişna öğrencisine kendisini izlemesini söylemiş ve bir ormana girmişlerdir. Krişna, Arcuna'ya büyük bir ağaç göstermiş ve ona bunun ne ağacı olduğunu bilip bilmediğini sormuştur.Ağacı inceledikten sonra Arcuna, bunun dallarında böğürtlen salkımları olan bir böğürtlen ağacı olduğunu söylemiştir fakat Arcuna ağacın yakınma geldiğinde bunların böğürtlen değil de Mutlak ağacının dallarında sallanan sonsuz sayıda Krişna olduğunu görmüştür. Krişna, Buda, Hz. İsa ve diğer enkarnasyonlar; varoluşun bilgisi, mutlak bahtiyarlık okyanusundaki birçok dalgalardır. Bir gün, Buda'nın en önemli izleyicisi Ananda öğretmeni Buda'ya geçmişin, şimdiki zamanın ve geleceğin en büyük peygamberi olduğunu söylemiştir. Bunun üzerine Buda öğrencisine yaratılıştan bu yana. dünyaya gelmiş olan ve dünyanın sonu gelinceye kadar dünyaya gelecek olan tüm peygamberleri bilip bilmediğini ve hatta dünyanın değişik bölgelerinde o anda yaşamakta olan tüm tanrıya benzer insanları tanıyıp tanımadığını sorduğunda Ananda içine düştüğü tutuculuktan ötürü çok utanmıştır. Hinduizm'e göre hiçbir peygamber tümünün en büyüğü olacak kadar büyük değildir. Tüm peygamberler mesajlarını aynı kaynaktan alırlar ve bunu, insanlara onların ihtiyaçlarına en uygun olacak şekilde sunarlar. Hz. İsa, Buda, Hz. Muhammed, Krişna ve Hz. Musa'nın öğretilerinde insanların kendilerine özgü ihtiyaçlarına göre bazı değişiklikler görmek mümkündür ancak gerçekle sohbetlerinde bu yüce kişilerin tümü aynı tanrısallığı, aynı güzelliği ve aynı gerçeği deneyimlemişlerdir. Peygamberlerin izlerinden giden insanlar, bu peygamberlerin ortak içsel deneyimlerinin farkına varamamakta ama bu öğretilerdeki dışarıdan gözlenebilecek farklılıklar, dinsel tartışmalar ve karşıtlıklara konu oluşturmaktadır. Dinler arasındaki uyum özellikle Ramakrişna'nın ruhsal deneyimlerinde canlı olarak görülebilmektedir. Modern Hindistan'ın bu kutsal kişisi, Hinduizm'in tüm düal ve düal olmayan disiplinlerini deneyimlemiş ve her zaman aynı Tanrısal şuurluluk haline ulaşmıştır. Onun ruhsal deneyimlerinde dikkat edilmeye değer olan etken şudur: Ramakrişna belirli bir yolda ilerlerken kendini tamamıyla bu yola verir ve onun dışında her şeyi unuturdu. İslami öğretileri deneyimlediği sırada kendisi, tıpkı bir Müslüman gibi yemiş, giyinmiş ve davranmıştır. Odasındaki Hindu ilahlara ait resimleri kaldırmış ve Hindu tapmaklarına gitmeyi bırakmıştır. Dolayısıyla Ramakrişna, kitabi bilgiye dayanarak değil de kendi deneyimine dayalı olarak tüm dinlerin, aynı hedefe ulaşan değişik yollar olduğunu öğretmiştir.Kendisi aynı zamanda herhangi bir inanca sahip olan bir kişinin, kendi ritüelleri ve inançlarını terketmemesi gerektiğini çünkü bu inançlarında samimi ise bunların yardımıyla Tanrı'ya ulaşabileceğini öğretmiştir. ; Ramakrişna'nın en ünlü şarkılarından biri şöyledir: Ben kalbimi Seninle birleştirdim. Orada sadece Sen varsın. Orada sadece Seni buldum, çünkü orada var olan tek şey Sensin. Ey Efendim, kalbimin tek sevgilisi! Herkesin tek barınağı Sensin; Senin yaşamadığın bir kalp gerçekte nerededir? Sen her kalbe girdin, Var olan tek şey Sensin. İster bilge veya aptal, ister Hindu veya Müslüman olsun, Sen onları nasıl istersen öyle yaparsın. Var olan tek şey Sensin. Senin varlığın her yerde, Kabe'de veya cennette; Senin önünde herkes eğilmeli çünkü Yerden en yüksekteki cennete kadar, cennetten en aşağıdaki yere kadar Var olan tek şey Sensin. Baktığım her yerde Seni görüyorum. Var olan tek şey Sensin Düşündüm taşındım ve şunu anladım ve Hiç kuşkusuz şunu gördüm ki, Seninle karşılaştırılabilecek tek bir şey yoktur. Jafar'a şu aşikar edilmiştir ki, varolan tek şey Sensin.Rama krişna, genellikle değişik dinsel deneyimleri değişik müzik melodilerine benzetirdi. Bir gün kendisi bir konseri dinlerken, kendi dininden başka dinlere karşı hoşgörülü olmayan bir dini lidere şöyle demiştir: "Bu müzik parçasının ne kadar melodik olduğunu biliyor musun? Virtüözlerden bir tanesi flütü ile sadece tek bir ton seslendirirken diğeri değişik melodiler yaratmakta. Yedi tane deliği olan bir enstrümanım varken niçin tek bir tonda çalayım? Niçin ben O'yum diyeyim? Yedi tane deliği olan enstrümanım ile değişik melodiler çalmak istiyorum. Niçin sadece Brahma, Brahma diyeyim? Bazen kendimi O'nun bir hizmetçisi gibi, bazen bir arkadaşı, bazen annesi ve bazen sevgilisi olarak kabul ederek O'nunla değişik ilişkiler yoluyla sohbet etmek istiyorum." Başka bir durumda, sadece şekilsiz bir Tanrı'ya inanan bir dini mezhebin üyelerine hitap ederek şöyle demiştir: "Biz hepimiz aynı Tanrı'ya sesleniyoruz. Kıskançlık ve düşmanlık olmamalıdır. Bazıları Tanrı'nın şekilsiz olduğunu, bazıları ise Tanrı'nın şekli olduğunu söylerler. Ben şöyle diyorum: Eğer o kimse şekle inanıyorsa, bırakınız bir şekli olan Tanrı üzerine meditasyon yapsın. Eğer her hangi bir şekle inanmıyorsa, bırakınız, şekli olmayan Tanrı üzerine meditasyon yapsın. Sadece benim dinim doğrudur, diğer dinler yanlıştır şeklinde bir şeye inanmak doğru değildir. Doğru tutum şudur: Benim dinim doğrudur fakat, diğer dinlerin doğru olup olmadığını bilmiyorum. Ben bunu söylüyorum çünkü insan Tanrı'yı algılamadığı sürece O'nun gerçek doğasını bilemez. "Hindular, Hristiyanlar ve Müslümanlar, hepsi de aynı şeyin arayışı içindedirler. Bir anne çocuklarının midesine uygun yemekler hazırlar. Bu annenin beş tane çocuğu olduğunu ve bu aile için bir adet balık aldığını varsayalım. Anne onlara pilav veya körili balık yahnisi hazırlamıyor. Çocukların hepsi aynı sindirim gücüne sahip değil. Ama tüm çocuklarını aynı ölçüde sevmektedir. Benim tutumum ne olurdu biliyor musunuz? Ben balığın her şekilde pişirilmişini severim. Kızarmış, körili, salamura. Bunun da ötesinde, aynı ölçüde pilavı da severim. "Hakikat nedir, biliyor musunuz? Tanrı değişik insanlara, değişik zamanlara ve ülkelere göre değişik dinler yaratmıştır. Tüm öğretiler birçok yol içerir. Ancak yol, hiçbir şekilde Tanrı'nın kendisi değildir. Aslında, kişi eğer yollardan bir tanesini tüm kalbiyle inanarak izlerse Tanrı'ya ulaşabilir. Bir kişinin inandığı dinde bazı hatalar olduğunu düşünelim. Eğer kişi samimi ve dürüst ise, Tanrı'nın kendisi bu hataları düzeltecektir. "Eğer diğer dinlerde hatalar varsa, bu sizi hiç ilgilendirmez. Tüm dünyanın sahibi olan Tanrı bunun gereğini yapar. Aslında sizin görüşünüz iyi bir görüştür. Siz Tanrı'yı şekilsiz olarak tanımlıyorsunuz. Bu iyi. Bir kişi keki dondurmayla birlikte veya sade yiyebilir. Her iki şekilde de kek tatlıdır. " Fakat dogmatizm iyi bir şey değildir. Eminim bukalemunun hikayesini duymuşsunuzdur. Bir adam bir ormana girmiş ve bir ağacın üzerinde bukalemun görmüştür. Arkadaşlarına şöyle der: 'Kırmızı bir kertenkele gördüm.' Gördüğü şeyin kırmızı olduğundan kesinlikle emindir. Gidip ağaca bakan başka bir adam, 'Yeşil bir kertenkele gördüm' der. Gördüğü şeyin yeşil olduğundan kesinlikle emindir. Ancak ağacın altında yaşayan adam şöyle der: 'Her ikinizin dediği de doğru. Ancak, gerçek şudur ki, bu yaratık bazen kırmızı, bazen yeşil, bazen sarıdır. Bazen de hiç rengi yoktur.' "Tanrı, Vedalar'da hem şekilli hem şekilsiz olarak anlatılmıştır. Siz Tanrı'yı şekilsiz olarak anlatıyorsunuz. Bu, tek yönlüdür. Fakat önemli değil. Siz Tanrı'nın yönlerinden bir tanesini gerçek anlamda biliyorsanız, O'nun diğer yönlerini de bilmeniz mümkündür. Tanrı bizzat kendisi size o yönlerinin hepsini teker teker söyleyecektir." Ramakrişna tarafından vaaz edildiği gibi, dinlerin uyumu, zamanımızın acil ihtiyaçlarından birine yanıt verecektir. Bilim ve teknoloji yüzünden dünya daralmış ve insanlar birbirlerine daha yakın bir duruma gelmişlerdir. Din insanların yaşamında yaşamsal bir önem taşıdığından, değişik dinler, insanlığın iyiliği için karşılıklı saygı göstermedikçe ve birlikte çalışmadıkça dünyada barış nasıl söz konusu olabilir? Geçmişte dinler hem iyi, hem kötü olaylara vesile olmuşlardır. Diğer yandan hastaneler ve yardım kuruluşları inşa ederek, sanat ve edebiyatı teşvik ederek ve insanlık üzerine birçok güzellikler bağışlayarak barış ve ilerlemeye büyük ölçüde katkıda bulunmuşlardır. Diğer taraftan din adı altında insanlar savaşmış, hemcinslerini katletmiş, kültür hazinesi olan kutsal yerlere zarar vermişlerdir. Bugün insanların birbirlerinden nefret etme lerini sağlayacak olan yeterince din vardır. Ancak, onların birbirlerini sevmelerini sağlayacak yeterince din yoktur. Gerçekten de dinlerin birbirlerine karşı olan hoşgörüsüzlükleri, bu insanların dine sırtlarım çevirmelerine ve manevi yaşamda, hayırseverlik veya bilim ya da insanlıkla ilgili çalışmalarda avuntu aramalarına neden olmuştur. Ancak bununla birlikte, kin ve kabalıktan sorumlu olan din değil bağnazlık ve dar görüşlülüktür. Ve tüm bu hoşgörüsüzlüklere rağmen, her zaman dinler arası dostluğu teşvik etmek için insanların içinde gizli bir istek olmuştur. Bu konuda Hindu tutumunu tartışırken, kısaca şu soru üzerinde durabiliriz. Niçin bu kadar çok din var? Bu dinler hangi konuda uyuşmuyorlar? Hangi konuda uyuşuyorlar? Evrensel din nedir? Önce ilk soruyu ele alalım. Niçin bu kadar çok din var? Değişik dinler, hepsi insanlığın iyiliği için çalışan Tanrımın değişik güçleridir. Bundan ötürü bu ruhsal güçlerin hiçbirine zarar veremeyiz. Değişik mizaçtaki insanlara uygun değişik inançlar gereklidir. Bazı insanlar duygusal, bazıları akılcı, bazıları kendi içini gözlemleyebilen, bazılarıysa aktiftir. Ve yine soyut bir ideal üzerine tefekkürde bulunmak isteyen bazıları vardır. Kimileriyse somut semboller aracılığıyla ibadet etmeyi arzular. Sadece tek bir dinsel disiplin olsaydı, bu dinsel disipline uymayanlar için hiçbir ümit olmazdı. Dolayısıyla, bir tek yerine birçok dinsel disiplin olması bir şanstır çünkü birçok insan böyle olmasını dilerdi. Ne kadar çok din olursa, insanların ruhsal açlıklarını doyurması olasılığı o kadar fazladır. Eğer bir şehirde birçok restoran varsa, herkesin kendi istek ve ihtiyaçlarına uyan yiyeceği seçmesi şansı olacaktır. İnsanlar pirinçten, ekmekten, patatesten aynı besini alabilir. Aynı aydınlık, değişik şekillerde olan birçok lambadan ve aynı beyaz süt değişik renkteki birçok inekten gelebilir. Her insan kendi dini aracılığı ile tekamülünü gerçekleştirip bu din aracılığıyla kendini Yaratan ile kendine özgü ilişkisini kurmadıkça, din, misyonunu yerine getirmiş sayılmaz. Eğer dünyada tek bir din olsaydı, din ölmüş olurdu. Değişim yaşamın göstergesidir ve her zaman da öyle olacaktır. Düşünen varlıklar farklı olmalıdırlar, değişiklik düşüncenin ilk işaretidir. Düşünen bir insan diğer düşünen insanlar arasında yaşamak ister çünkü düşüncelerin çatışması, düşünceyi harekete geçirir. Büyük dinlerin günümüze kadar gelmiş olmaları, bu dinlerin yararlarının hala ortadan kalkmadığını gösterir. Dünya dinleri gerçekte birbirleriyle çelişmezler veya birbirlerine düşmanlık beslemezler. Gerçekte senin dinin, benim dinim, benim ulusal dinim, senin ulusal dinin, diye bir şey yoktur. Sadece, değişik inançların değişik şekillerde tezahür ettiği bir tek evrensel din vardır. Tanrı, Hinduizm'de genellikle arzuları yansıtan bir mücevher olarak anlatılır. Onda, herkes kendi ideal gerçeğinin, tanrıçasının ve güzelliğinin yansımasını bulur. Değişik dinler değişik yüce gerçeğin değişik yüzlerini vurgular. Müslümanlık belki de diğer herhangi bir dinden daha fazla biçimde, inananları arasında kardeşliği temsil eder. Müslümanlıkta sosyal ayrılıklar yoktur. Müslümanların Mekke'ye yaptıkları hac yolculuğu son derece etkileyicidir. İster prens, ister sıradan bir vatandaş, isterse dilenci olsun aynı dikişsiz, bol, beyaz elbiseyi giyerler. Bu giysi bir kabile reisini bir çobandan farksız kılar. Tüm bu insanlar, her şeye kadir Allah'a teslim olmak için kutsal Kabe'ye doğru ilerlerler. Tanrı önünde tüm Müslümanlar eşittir. Hristiyanlıkta temel fikir şudur: Dua et çünkü cennetin krallığı ellerinin arasındadır. Bu, şu demektir: Zihninizi arındırın ve Baba'nın gelmesi için hazır olun. ( Hinduizm - Swami Nikhilananda ) Alıntı Yorum bağlantısı Diğer sitelerde paylaş More sharing options...
Önerilen Mesajlar
Sohbete katıl
Şimdi mesaj yollayabilir ve daha sonra kayıt olabilirsiniz. Hesabınız varsa, şimdi giriş yaparak hesabınızla gönderebilirsiniz.