nevermore Oluşturma zamanı: Aralık 7, 2011 Paylaş Oluşturma zamanı: Aralık 7, 2011 Biz Kızılderililer için sadece bir çubuk, üstüne oturduğumuz toprak ve açık gökyüzü Vardır. Her yerdedir ruh... Barış çubuğundan gelen şu duman, ruhsal dünyaya gider doğrudan. Ama bu iki-yönlü bir şeydir. Güç bize dumanla akar, çubuğun gövdesinden. Bu gücü çubuğu tutarken hissedersiniz; hareketi, çubuktan bedeninize doğrudur. Tüylerinizi diken diken yapar. Şu çubuk öylesine bir şey değildir; canlıdır. Aksak Karaca - Sioux wicasa wakan Yeryüzü bizim Anamız, tüm canlı varlıklar da akrabamızdır. Ve bu şiirsel, romantik bir yaklaşım değil, tam aksine gerçektir. Darwin'in Evrim Kuramında bile, soyağacımızda gerilere gidecek olursak, tarih ötelerinde insan atalarımızdan hayvan atalarımıza, oradan bitki atalarımıza sonrasında da dünyanın kendisine ulaşacak olduğumuz belirtilir. Dünya, kelimenin tam anlamıyla Büyük, Büyük, Büyük Annemizdir!.Şifacı Şamanlar kendilerinin, çevrelerindeki hayvanlar, bitki ve mineraller gibi yaşamın diğer bütün formlarıyla ilişkili olduklarını bilirler. Kızılderililere göre yaşamın diğer biçimleri de insanda var olan ruhsal nitelikleri taşırlar. Şifa için kullanılan kürk, kemik, kristal, deri, diş, kuş pençesi, kabuk, kök, ot gibi malzemeler hep doğadan gelirler. Şifacı Şamanlar, şifa malzemesinin kaynağı olan varlığın ruhunu uyarma ve onun niteliklerini keşfetme gücüne sahiptirler. Örneğin, bir şifa davulu ağaç ve deriden yapılmış'tır. Davul çalınırken çerçevenin malzemesi olan ağacın ruhu ve hayvan derisiyle kaplı olan üst kısmıyla da hayvanın ruhu, yardım dilemek için çağırılır. Herhangi bir şifa aleti, kullanıcısı için şifa gücüne ya dâ; ruhsal güce sahip olan bir alettir. Bu aletler törenlerde enerjileri bir araya toplamak için kullanılabilirler. Onlar ruhsal gerçekliklerin fiziksel cisimlenmeleri olarak görülürler ve onların iç güçlerine odaklanmalarında Şifacı Şamanlara yardımcı olurlar. Bir bakıma, onlar öğretim araçlarıdırlar. İnisiye olmayanların önce bu ince enerjilere temas etmelerine ve daha sonra da bu ince enerjilerle çalışmalarına yardımcı olurlar. Şifa Bohçaları Bir Şif acı Şamarı bu malzemeleri geniş bir bez ya da deri parçasının içine koyar ve bu bohçanın ağzım bir ip ya da deriyle iyice bağlar. Bu bohçaların içerikleri kutsaldır. Onlar; bir bireyin ya da kabilenin bilgeliğini, gücünü anlatan elle tutulur bir tarih, bir yazıt gibidirler. Bu büyülü aletler totem hayvanlarım ya da doğal dünyadaki diğer yandaşları temsil ederler. Bir şifa bohçasında bir taş, bir kristal, bir tohum zarı, bir su samuru kuyruğu, bir tütün bağı, bir hayvan dişi, bir boncuk tanesi ya da bunlara benzer şeyler bulabilirsiniz. Kişisel şifa bohçaları olabildiği gibi kabileye ait şifa bohçaları da vardır: kişisel şifa bohçaları, kabilenin şifa bohçaları, Güneş Dansı Töreni için Güneş Dansı bohçası, görü arayışı için görü bohçası, rüya bohçası, av bohçası, savaştan korunma bohçası gibi. Şifacı Şamanların ise çeşitli amaçlar için kullandıkları kendi şifa bohçaları vardır. Bazı bohçalar kuşaktan kuşağa aktarılır ya da bohçanın koruyucusundan başarılı olan halefine miras gibi geçerdi. Kabile bohçaları, Halkın mutluluğunu ve sağlığını sürekli olarak korudukları, onlara besin ve yaşam enerjisi sağladıkları için "Büyükanneler" diye adlandırılırlardı. Bu bohçaların şifa gücü her geçen yılla birlikte da ha da artar ve bu güç tüm kabile tarafından ortak olarak paylaşılırdı. Kabile bohçası koruyucusunun, tüm kampın ruhsal korunma merkezi gibi görülen kendine özgü bir çadırı olabilirdi. Halk için "Büyükanne Bohçalar" adeta "canlı varlıklardı" ve hiçbir zaman yalnız bırakılmazlar, hatta çoğu zaman savaş şefleri tarafından korunurlardı. Kabile bohçalarının tersine kişisel bohçalar özel eşyalardı. Onlara dokunmak, başka birine ait şifa malzemeleriyle tedavi yapmak yasaktı. Bir şifa bohçasını çalmanın cezası ise genellikle ölümdü. Birine ait şifâ bohçasının içindekileri açıp ulu orta göstermek hoş görülmezdi. Bunun, o bohçanın sahibini dıştan gelebilecek etkilere ve kötü şifaya açık hale getireceğine inanılırdı. Bu bohçaların bazıları boyuna aşılabilecek kadar küçüktü. Eğer bir kişi bohçasını başkasına bırakamadan "elbisesini sıyırırsa" yani fiziksel açıdan ölürse, o kişinin ruhunu bu dünyaya bağlayacak bir şey kalmasın ve yoluna özgürce devam etsin diye bohça yakılırdı. Şifa Çubukları Hemen her bohçada bulunan önemli ve çok kutsal bir malzeme de Şifa Çubuğudur/Çubuk bir voakan''dır. Yaşamın kaynağı olan nefes, tütünün ve diğer otların çubukta tüttürülmesiyle görünür kılınır. Bedenin içine çekilen ve sonra salınıp yükselen duman, Yüce Ruh'a duaları taşır. Aynı çubuğu paylaşanlar, aynı nefesi paylaştıklarını kabul ederler. Dumanın içe alınıp dışa verilmesi, tüm yaşamın med-ceziri gibidir. Farklı amaçlar için farklı şifa bohçalarının olması gibi, farklı amaçlar için farklı şifa çubukları bulunur. Üzerlerine totem hayvanlarının resimleri çizilen kabile çubuğu, savaş çubuğu, barış çubuğu, evlilik çubuğu, kurul çubuğu, tören çubuğu, kişisel çubuklar gibi çubuklardır bunlar. Çubuğun tütün yakılan kısmının yapımında en çok kullanılan madde, "çubuk taşı" olarak bilinen sert, taş benzeri "catlinite" isminde bir maddedir. Sap ise dumanın içinden rahatlıkla geçebilmesi için, içi yumuşak bir ağaçtan, genellikle sedir ya da dişbudak ağacından yapılır. İçinde çubuk töreninde kullanılacak tütün, kırmızı söğüt, diğer otlarla tütünün karışmış hali ve tatlıçimen gibi malzemeler ve de çubuk bulunan bohça, çubuk torbası olarak adlandırılır. Çubuk kullanılmadığı zaman gövde ve baş kısmı ayrılır ve tek tek sarılır. Kabilenin çubuk torbasının sahibi genellikle "çubuk taşıyıcısı" ya da "çubuk sahibi" olarak bilinir. Bu kişinin törenlerde başlangıçları ve sunuşları yapma önceliği vardır. Kutsal bir sorumluluktur bu, onun için çubuk taşıyıcısının kalbinin çok temiz olması gerekir. Çubuk, herhangi bir alet olmanın çok ötesinde bir anlam taşımaktadır. O, diğer tüm şifa malzemeleri gibi, Halkın bilgeliğini şifreleyen derin sembolleri cisimleştirmiştir. Gövdesi yani tütün yuvası, Toprak Ana'nın dişil yönünü sembolize eder. Erkeklik organını andıran gövde ise, Gök Baba'nın sembolüdür. Bunların biraraya getirilmesiyle, yaşamı meydana getiren kozmik bilinç temsil edilir. Gövde, başı temsil eder, sap da omurgayı. Gövde, değişen tüm şeyleri temsil eden küle dönüşen tütünün yakıldığı yerdir. Sap, mutlak ve değişmez olanı belirtir. Gövde, "Yaşam Çarkı" ve sap da çarkın hareketsiz eksenidir. Tütün içenler dumanı gövdeden sapa doğru çektiklerinde, hem değişen hem aynı kalan Yüce Gizemi anımsarlar. Çubuk, onu kullanan kişinin ya da kabilenin mitsel değerleriyle ilgili sembollerle süslenir. Ogalala Siouxlarının Şifacı Şamanı olan Kara Geyik, kendi çubuğunun gövdesinden evrenin dört yönünü temsil eden dört kurdela sarkıttığını söyler. Siyah olanı bize yağmur getiren "Gökgürültüsü Varlıkları"nın yaşadıkları batı için, beyaz olanı temiz rüzgarların geldiği kuzey için, kırmızı olanı insanlığa bilgelik getiren seher yıldızının yaşadığı ve günün ilk ışıklarının geldiği doğu için ve sarı olanı da yaz ve büyüme gücünün geldiği güney için. Kara Geyik'in çubuğunda, ayrıca bu dört yönü birleştiren Tek Ruh'u belirtmek için bir kartal tüyü de asılıdır ki, bu çubuğu içenin düşünceleri kartallar gibi yükselebilsin. Çubuğun ağız tarafında bizon derisi vardır. Bu da,'göğsünde hepimizi emzirmiş olan Toprak Ana'yı işaret eder. Kara Geyik, "Ve işte tüm bu anlamlara geldiğinden ama bir insanın anlayabileceğinden de fazlasını içerdiğindendir ki, çubuk kutsaldır," der. Çubuk "Dört Krallığı" temsil eder. Taştan yapılan gövde mineral krallığım, ağaçtan yapılan sap bitki krallığını, gövdeye asılan tüy ya da kürk hayvan krallığını, çubuğu yapan ve içenler de insan krallığım temsil ederler. Dört element de mevcuttur. İçilen tütün ve otlar toprağı temsil ederler, çubuk yakıldığında tüm bunları tutuşturan ateştir, sönmesin diye çubuktan hava emilir ve suyu da içicinin tükürüğü temsil eder. Kutsal Çubuğun tüttürülmesi bütün törenlerin merkezidir. Bu ruh ve madde dünyaları arasındaki bağlantıdır; duman, yer ile gök arasında bir köprüdür. Çubuk, içilmediği zamanlarda, taşınabilen bir sunak yani meditasyon ve derin düşünce için kullanılacak bir nesne olsun diye üç ayaklı çatala yaslanabilir. Bütün Kızılderilililerin ortak görüşünde, çubuğun amacı teorik olmaktan öte pratiktir. İçene, içerdiği bilgeliği doğrudan açmak ve yaşamın derin gerçekliğini anımsatmak için mevcuttur. Çubuk onurlandırılmazsa, Halkın, merkezlerini ve varlıklarını yitireceklerine inanılır. Çubuk, kurul toplantılarında ve Terleme Kulübesinde kullanılır. "Görü Arayışına" gidenlerin yanlarına aldıkları tek şeydir. Erkek çocuklar, geleneksel olarak ilk kez 13-14 yaşlarında Görü Arayışına giderken, ilk çubuklarını da edinirlerdi. Kadınlar, çubuk taşıyıcısı olmadan önce menopoz dönemini atlatmış olmalıydılar çünkü adet dönemlerinin gücünün, çubuğun şifa enerjisini bozacağına inanılırdı. Kabilenin çubuk taşıyıcısından doğumlarda, ölümlerde, evliliklerde, karşılıklı antlaşmalarda, ay törenlerinde şükran sunmak, dua etmek ve arınmak için tören düzenlemesi istenebilirdi. Bunu, bir din adamını dua etmesi için çağırmaya benzetebiliriz. Çubuk taşıyıcısı, bu görevi görü yoluyla edinirdi ve kutsal geleneğin de koruyucusuydu. Bir Çubuk Töreni Çubuk barış getirir. Ancak barış, sadece bir savaşın ya da anlaşmazlığın çözümlenmesi olarak düşünülmemelidir. Çubuğun içilmesi denge, uyum ve içsel huzuru sağlar. Basit bir çubuk töreni şöyle anlatılabilir: Her bir tütün yaprağı kutsanır ve "bütün akrabalarımızdan" onurlandırılmak ve içilmek üzere ruh halinde çubuğun içine girmeleri istenir. Çubuğa her seferinde bir yaprak doldurulur ve her yaprak bir dua veya dilek taşır. İçiciyi tüm Yaratan'a bağlamak için çubuk; kuzey, güney, doğu, batı, Toprak Ana, Gök Baba ve içteki Ruh olmak üzere yedi yöne sunulur. Tütün yuvası yani gövde kısmı sol elle tutulur çünkü sol el, insanın merkezi olan kalbe, sağ elden daha yakındır. Sol el aynı zamanda dişil eldir. Sapı tutan sağ el ise "dıştaki" eldir. Her içici gövdeyi başının çevresinde saat yönünde çevirerek Toprak Ana'ya ve Gök Baba'ya takdim eder ve çubuğu bir sonraki içiciye geçirir. Dengenin yönü olan saat yönü aynı zamanda güneşin yönüdür. Bu, hemen hemen bütün törenlerde kullanılır. Bazıları, Kaplumbağa Adası insanlarının bu uygulamaya, yavrularını yırtıcı hayvanlardan korumak için onların çevresinde bir çember oluşturup saat yönünde dönen bizonları izledikten sonra başladıklarım söylerler. Çubuk, bir kullanıcıdan diğerine ''mitakuye oy asin '' yani "hepimiz akrabayız" denilerek geçirilir. Tütün yuvasına konan her tütün yaprağı içilmelidir. Her bir yaprak, yaşamın bütününün kutsallığını temsil eder ve eğer dumana dönüşmezse, ruhu özgür kalmaz. Eğer duman içe çekilmez yani bedene alınmazsa, "akrabalarımızın" ve atalarımızın ruhlarıyla ilişki kurulamaz. Yarısı içilmiş bir gövdenin içi boşaltılırsa, bu, dumana katılması için çağrılan ruhlara karşı saygısızlık olur ve o ruhlar içene yardım etmek üzere bir daha gelmeyebilirler. Ateş her bir tütün yaprağını ayrı ayrı tüketirken, bu sanki, Evrenin içindeki şeylerin çokluğunun, Yüce Ruh'un tek asli birliğine dönmeleri gibidir. Çubuk Söylenceleri Çubuğu, Arapahoe kabilesine getiren "Ördek"ti." Gökgürültüsü, Karaayak kabilesine çubuğu getirmişti. Uzun ve kanlı kabile savaşlarından usanan Yüce Ruh'un, Halka barış getirsin diye çubuğu hediye olarak Cippewa'lara verdiği anlatılır. Yavru Bizon Kadın, Sioux'lara yedi tören getirmişti: Terleme Kulübesi, Görü için Yakarış, Ruhun Korunumu, Top Fırlatma Töreni, İlişkilere İsim Verme, Kadınlığa Hazırlık ve Güneş Dansı.Onun, Dakota halkına çubuk getirişini ise Kara Geyik şöyle anlatır: İki izci bizon ararlarken, güzel bir kadının onlara doğru yaklaştığını gördüler. İzcilerden biri kadın hakkında bir aptal gibi olumsuz düşündü ve bunu arkadaşına söyledi. Diğer izci ise kadının kutsal olduğunu anlamıştı ve arkadaşına, kadın hakkındaki kötü düşünceleri kafasından atması gerektiğini söyledi. Kadın yaklaştığında onun, beyaz öküz derisi giymiş, gerçekten güzel bir kadın olduğunu gördüler. Kadın onların düşüncelerini bildi ve şarkılar söyleyerek onlara, "Siz beni tanımazsınız ama düşüncelerinize göre davranmak isterseniz, gelin bana," dedi. Kötü düşünceli olan izci hemen kadına doğru seğirtti ama tam o anda, beyaz bir bulut gelerek ikisini de örttü. Bulut gelip geçtiğinde genç kadın hala oradaydı ama aptal genç artık kurtçuklarla kaplı bir iskeletti! Genç ve güzel kadın, geride kalan izciye köyüne dönmesini ve köydekilere geleceğini haber vermesini, kendisi için kampın merkezinde büyük bir çadır kurulması gerektiğini söyledi. İzcinin ardından, şarkılar söyleyerek yola koyuldu; ağzından güzel kokulu beyaz bulutlar çıkıyordu. Köye geldiğinde kabilenin şefine bir çubuk verdi. Çubuğun üstüne, tüm insanları ve "onların tüm ilişkilerini" taşıyan Yeryüzü'nü temsilen bir bizon oyulmuştu. Çubuktan, gökyüzünü ve on iki ayı temsilen on iki kartal tüyü sarkıyordu ve bunlar, asla kopmayan otlarla bağlıydılar. "Bununla çoğalacaksınız," dedi, "ve iyilikten başka bir şeyin çıkmayacağı iyi bir ulus olacaksınız," diye devam etti. Ardından şarkılar söyleyerek çadırı terk etti. İnsanlar onun arkasından bakarken, o, burnundan soluyan beyaz bir bizona dönüşerek hızla uzaklaştı. Kara Geyik şöyle diyor:Bunu onlar anlattı. Ben gerçekten böyle bir şey olup olmadığını bilmiyorum ama biraz düşünürseniz, doğrudur.Çubuk taşının kökeni hakkında da öyküler anlatılır. Bazıları binlerce yıl öncesinde doğal bir afet olduğunu ve sonunda da çok az iki-ayaklının sağ kaldığını söylerler. Kaplumbağa Adası insanlarının neredeyse hepsi yerin altına gömülmüşler ya da toprakları kaplayan büyük bir dalgada veya selde boğulmuşlardı. Zamanla ve toprağın basıncı altında bu ataların kanı, çubuk taşı denen bu kırmızı taşa dönüşmüştü. Kuş Tüyü Şifası Şifa malzemesi olarak kullanılan doğal maddeler, tıpkı kutsal çubuk gibi, içerdikleri özel ruhsal niteliklere göre seçilirler. Örneğin, bir kuş tüyü, kuşun, hava akımındaki küçücük farklılıkları kolayca seçebilmesine yarayan bir duyarga gibidir.Buna benzer şekilde, bir Şif acı Şaman da iyileştirme törenlerinde tüyleri kullanırken enerjiyi hissedip, yönlendirebilir. Tüylerin hava ve rüzgarla bağları olduğundan ve kuşların uçmasını sağladığından ötürü bunlar, kutsamaların ve duların ta Yüce Ruh'a kadar taşınmasında da kullanılırlar. Popüler imgelemede, hiçbir hayvan tılsımı, Kızılderili kültürüyle kuş tüyü kadar bağıntılı değildir. Tüylü başlıklarıyla yaşlılar ya da başında tek bir tüy taşıyan bir savaşçı, dünya kültürünün arşetipik imgeleri olmuşlardır. Ancak bu tüylerin birer süs olmaktan öte anlamları vardır. Tek tek veya toplu olarak kullanılan tüyler, fiziksel ya da ruhsal bazı başarıların belirtisidirler. Bu, özellikle kartal tüyleri için geçerlidir. Kartal, Kızılderili geleneklerinde kuşların en asili ve ruhsalı olarak kabul edilirdi ve kartal tüyleri, Kızılderililerin dans kostümlerinde başlık olarak kullanılırdı. Kullanıcı kendisini böyle büyük bir kuşla özdeşleştirdiğinde, en yüksek ruhsal güçle de özdeşleştirmiş olurdu. Tüyler, büyülü koruyucular gibi iş gören fetişleri ve kalkanları süslemekte de kullanılırdı. Çağdaş bir Crow Şifacı Şamanı olan Thomas Yellowtail (Sarıkuyruk), büyülü bir tüyle Vietnam'a savaşa giden genç bir Crow savaşçısı için şöyle der: "Tıpkı eski günlerde savaşçıların savaşırken taşıdıkları şifa gibi..." Genç adam, yoldaşları öldürülmesine rağmen hiç yara almadan kurtulmuştu! Dört Yönün Şifa Tüyleri Bir tüy içerdiği büyüsel özelliklere bağlı olarak belirli bir amaç için seçilir. Bu da tüyün alındığı kuşun ruhsal özelliklerine bağlıdır. Terleme Kulübesinde kartal tüyü doğuya, baykuş tüyü güneye, kuzgun tüyü batıya, şahin tüyü de kuzeye olmak üzere, dört ayrı kuştan alman dört tüy dört yöne doğru yerleştirilir. Bu tüyler, Terleme Kulübesinin arınma ve dua için güçlü bir yer olmasına yardım etmek üzere, titizlikle orkestra edilmiş bir enerji simyası yaratarak, dört yönün sembolik özellikleriyle tınlar. Kartal Tüyü Kartal, gözleri çok keskin ve çok yükseklerde uçabilen bir kuştur. Bu nedenlerden dolayı, dualar onunla Yüce Ruh'a kadar taşınabilir. Şifacı Şamanların, Şeflerin, Savaşçıların bir onur madalyası gibi taktıkları kartal tüyleri Kızılderili kültürünün en bilinen işaretidir. Doğu'nun Ruhsal Koruyucusu olan Wabun altın kartalla temsil edilir. Onun altından tüyleri, gün doğumunun ışıklarını ve her günün yeni bir başlangıç olduğunu söyleyen bilgeliği temsil eder. Baykuş Tüyü Bazılarının "Ölüm Belirtisi" diye korktukları baykuş; bilgelik, algı, ayırt etme ve hileyi anlama özelliklerinin öğreticisi olarak düşünülür. Baykuşlar, güçlü birer düş ve görü getiricisidirler. Tüyleri başka kuşların tüyleriyle karıştırılmamalı ve sorumsuzca kullanılmamalıdır çünkü şifaları çok güçlüdür. Kırmızı bir beze sarılan baykuş tüyü şifasının, böylece diğer enerjilerden uzak tutulacağından ve etkisini koruyacağından söz edilir. Bazı Kızılderililer baykuş tüyüne dokunmazlar. Kadim dişil gizemlerle ilişkili olduğundan, şifasının çoğu gizlidir. Eğer yanıt istiyorsanız, baykuş tüyünün kullanıldığı törenlere katılın ama alacağınız yanıtlar yüzünden değişmeye de kendinizi hazırlayın. Baykuş, paradoks ve gizin; yaşam ve ölümün, dinlemenin, dişilliğin, karanlığın ve bilinmeyenin öğretmenidir. ( Kızılderili Bilgeliği - Wa'Na'Nee'Che' ( Dennis Renault ) & Timoty Freeke ) Alıntı Yorum bağlantısı Diğer sitelerde paylaş More sharing options...
Önerilen Mesajlar
Sohbete katıl
Şimdi mesaj yollayabilir ve daha sonra kayıt olabilirsiniz. Hesabınız varsa, şimdi giriş yaparak hesabınızla gönderebilirsiniz.