Jump to content

Dolunay

Önerilen Mesajlar

'Hayalet geminin' esrarı

 

Avustralya açıklarında bulunan, motoru çalışır halde, masanın üzerinde servise hazır durumda yemek ve açık bir diz üstü bilgisayar bulunan ancak mürettebatın ortalarda görünmediği 'hayalet gemi'nin gizemi çözülmeye çalışılıyor.

Avustralya'nın batı sahiline gitmek üzere Queensland'dan pazar günü yola çıkan 12 metre uzunluğundaki katamaranın, kuzeydoğu sahilindeki Townsville açıklarında bulunduğu belirtildi.

 

Queensland'daki acil durum yetkililerinden Jon Hall, 'Her şey normal göründüğü helde mürettebata dair iz olmaması hayli garip' dedi.

 

Hall, teknenin motorunun çalışır halde olduğunu, masada yemek bulunduğunu ve diz üstü bilgisayarın açık olduğunu söyledi. Teknenin yelkenlerinin açık, ancak birinin parçalanmış olduğunu belirten Hall, can yeleklerinin, işaret fenerinin ve diğer acil durum malzemelerinin teknede bulunduğunu, ancak botların olmadığını anlattı.

 

KAZ 11 adlı teknenin çarşamba günü görüldüğü ve kurtarma ekiplerinin bugün tekneye çıktığı, 3 kişilik mürettebatın akıbetini belirlemek için teknenin seyrini kaydeden GPS cihazının incelemeye alındığı bildirildi.

 

http://image.haber7.com/haber/14077.jpg

 

Yetkililer olayı, 1872'de Portekiz açıklarında bulunan 'hayalet gemi' Mary Celeste'nin durumuna benzetti. Mary Celeste'nin mürettebatından hiç haber alınamamıştı.

 

Başka bir hayalet gemi haberi:

 

Kayıp Nazi Gemisi

 

http://www.ntvmsnbc.com/news/182783.jpg

Geminin geçtiğimiz ilkbaharda iskele tarafına yatmış halde 71 metre derinlikte bulunması, yazın bile sıcaklığın 2°C'ye kadar düştüğü derin ve karanlık sularda çalışmak üzere eğitilmiş dalgıçlarının ilgisini hemen çekti. Yanda sonar teknolojisiyle tarandığında, geminin deniz tabanına yansıyan gölgesi ürkütücü görünüyor.

1930'ların lüks yolcu gemisi, Üçüncü Reich'ın silahlı nakliye gemisine dönüştürüldü ve gamalı haçı dalgalandırdı. 2. Dünya Savaşı sırasında bir Sovyet denizaltısı tarafından vurulduğunda, siviller ve yaralı Alman askerlerinden oluşan yaklaşık 5000 kişi taşıyordu. Tarihin en büyük deniz facialarından birini yaşayan Steuben'in sulara gömülmesi 20 dakika, bulunması ise 60 yıl aldı.

Dördümüz suya atladığımızda Baltık Denizi fırtına bulutları kadar griydi. Her birimiz 72 metreye kadar –konvansiyonel scuba dalışında inilenin iki katından daha da fazla– derinliklerde nefes alabilmek için farklı karışımlardaki gazlarla dolu birkaç tüp sırtlanmıştık. Yüzerken dalgaların bizi sağa sola savurması nedeniyle batığın işaret şamandırasına ulaştığımızda olabildiğince hızlı bir şekilde dalışa geçtik; ekipmanımızın ağırlığı hafifler gibi olmuştu.

 

2. Dünya Savaşı'nda sulara gömüldüğünde yaklaşık 4500 kişinin –Titanik'te ölenlerin üç katı– yaşamını yitirdiği düşünülen Alman gemisi Steuben'in kısa bir süre önce keşfedilen kalıntılarını incelemeye gidiyorduk. Önce özel bir İsveçli ekip ve daha sonra da Polonya Donanması, hayaletlerle dolu batığı sonarla taramıştı. Ancak 10 Şubat 1945'te bir Sovyet denizaltısından atılan iki torpido tarafından vurulduğundan beri yalnızca, sayıları bir elin parmaklarını geçmeyecek kadar az sayıda dalgıç gemiyi kendi gözleriyle görmüştü.

 

Biz 21 metreye ulaşana kadar deniz gece gibi karanlık bir görünüm almıştı: Güçlü sualtı fenerlerimize rağmen şamandıra demirine bağlı ipten başka hiçbir şey göremiyorduk. Derine indikçe kasvet duygusu daha da arttı. Sonunda, 50 metrede, karanlığın içinde devasa bir şekil belirdi –yan yatmış olması nedeniyle ilk görüşte ne olduğunu çıkarmak güçtü. Ama yaklaştıkça, geminin zarif bir küpeşte ve dümdüz sıralanmış lombozlarla taçlandırılmış gövdesinin ana hatlarını seçmeye başladım.

 

1923 yılında inşa edilen Steuben, 1944'te yaralı askerler için bir nakliye gemisine dönüştürülmüştü. Uçaksavar silahlarla donanmış 168 metrelik bu gemi Alman kıyılarının 65 kilometre açığında saldırıya uğradığında, en az 1000'i sivil olmak üzere 5000'den fazla insanla hıncahınç doluydu. Ve buz gibi sulardan yalnızca 659 kişi kurtarıldı.

 

Gezinti güvertesi boyunca yüzerken 60 yıl öncesinden korkunç sahneler zihnime doluştu. Dar geçitlerde sıkışıp kalan, bir sal veya tekne bulabilmek için arka güverteye geç kalmadan ulaşmaya çabalayan kalabalık gözümün önüne geldi. Büyük, paramparça olmuş pencerelerden içeri baktığımda beni en çok şaşırtan şey, içerinin bomboş olmasıydı: ne gemi ekipmanı, ne oraya buraya dağılmış bavullar –hiçbir şey yoktu.

 

Güverteleri büyük bir hızla kaplayan suyun gücü çok şiddetli olmalıydı; karşılaştığı her şeyi önüne katıp götürmüş, geriye sadece çıplak duvarlar kalmıştı.

 

Gezinti güvertesini geçince yaralı Alman askerlerinin tıka basa doldurulduğu konser salonlarının girişini gördüm ve içeride binlercesinin cesedi olmalı diye düşündüm. Polonya Donanma subaylarının 2004 Mayısı'nın sonlarında batığı inceledikten sonra bana söyledikleri aklıma geldi. Uzaktan kumandalı bir sualtı robotuyla deniz tabanını dikkatle araştırmış, batığın çevresindeki tüm alanın “insanlardan geriye kalan eşyalar, kafatasları ve kemiklerle kaplı” olduğunu görmüşlerdi.

 

Batığın içine girmedik. Bunun nedeni, sadece tehlikeli olması değil –bir yere sıkışabilirdik, kendimizi kurtaramadan havamız tükenebilirdi– ayrıca bu sualtı mezarının saygıyı hak ettiğini düşünmemizdi. Faciadan kurtulabilen az sayıdaki insandan bazılarının anlattıklarını bizzat dinlediğim için, burada gelişen trajedileri hayal etmekte zorlanmıyordum. Nazilerin ülkeme yaptıklarına rağmen, onları dinlerken gözlerim dolmuştu.

 

1.jpg

Fotoğraf: Christoph Gerigk

Tarihin Derinliklerine Dalış

 

Dalgıç Steffen Scholz hava tüpleri, kılavuz ışıklar ve elektronik flaşlar yüklenmiş, Steuben'in güvertesindeki bir pencerenin üzerinde dolaşıyor. Fotoğrafta sol üstte görülen kablo, elektronik flaşları Christoph Gerigk'in kamerasına bağlarken, kablonun aşağısındaki düz beyaz hat dalgıca karanlık sularda kılavuzluk ediyor. Ön plandaki bir pencereyi boydan boya geçen eski bir balıkçı ağına ait bir sicimi andıran parçanın üstünde tortu birikmiş ve ne olduğu saptanamayan bir enkaz parçası pencereden dışarıya çıkmış. Parçalanmış pencerelerin kenarlarını kaplayan bu tür tortular kırık cam parçaları barındırıyor. Bir kez bu camlardan biri Scholz'in eldivenini yırttı

Yorum bağlantısı
Diğer sitelerde paylaş

Tarihte bir çok hayalet gemi hikayesi gazetelere , kitaplara ve resmi Gemi Şirketlerinin kayıtlarında bulunmaktadır.

 

“Rock Terrace” a kadar tayfaları olmadan varabilen gemiler tarihte çok enderdir. 1888 senesi Şubat ayında Pisifik okyanusunda yol alan Rock Terrace adlı geminin tayfaları gemileri batmak üzere sanarak paniğe kapıldılar. Gemiyi Pasifik Okyanusunun ortasında terk ettiler . Fakat sonunda onlar haksız çıktılar , zira onlar ilk yardım filikasında emin bir limana doğru kürek çekerlerken. Rock Terrace Gemisi de mürettebatsız olarak yoluna devam etmekteydi. Okyanustaki akıntıların ve dalgaların yardımıyla bu Saint John Nouveau-Brunswick de yapılmış gemi mürettebatsız olarak yoluna 5 ay boyunca 1300 km yol kat ederek devam etti.

Bu acayip yolculuğun bir bölümünde bir Alman Buharlı gemi onu gördü. Fakat hiçbir şekilde onun mütterebatsız olarak yoluna devam ettiği akıllarına gelmedi selamlayıp yollarına devam ettiler. Dönüşlerinde Guam adasının kayalıklarının üzerinde çarpmış olarak buldular.

Böyle tayfaları tarafından terk edilmiş ve hayalet gemi diye adlandırılan gemiler bütün denizciler tarafından nefretle anılırlardı. Terkedilmiş ve etrafa korku ve tedirginlik saçarak denizlerde tayfasız olarak dalgaların ve akıntıların keyfine göre dolaşırlardı. Bu gezinmeleri aylar sürebilirdi sonunda da ya bir kayaya çarparlar veya daha kötüsü başka bir gemiyle çarpışırlardı. Hatta bazıları yarı su dolu direkleri kırılmış bir şekilde bazıları da Mary Celeste gibi hiçbir hasarı olmadığı halde tayfasız bomboş 1300 km gezdikten sonra bulunmuştu.

Bugün hala bu esrar çözülememiştir.

Mary Celeste'nin Esrarı

5 Aralık 1872 de İngiliz Dei Gratia ( Tanrıya Şükür ) adlı gemi kuzey Atlantik Okyanusunda Açores (Asor)

adaları ile Portekiz arasında yarı yolda bir yelkenli gemiyle karşılaştı.

Yelkenli sağa sola yalpa yapmaktaydı , bunakarşın bütün yelkenleri çekili idi. Yük gemisinin Kaptanı David Moorehouse şaşkınlıkla bunun MARY CELESTE olduğunu gördü.

Bir ay evvel Mary Celeste’in kaptanı Benjamin Spooner Briggs ‘le gemide yemek yemişlerdi. Birkaç gün sonra da Mary Celeste ambarlarında 1700 adet saf alkol fıçıları ile İtalya’nın Genova Limanına hareket etmişti.

Gemide 7 adet tayfaya ilaveten Kaptanın karısı ve iki yaşındaki kızı da bulunmaktaydı.

Gemi ona gönderilen hiçbir işarete cevap vermeyince Kaptan Moorehouse üç tayfasıyla beraber Mary Celeste çıkmağa karar verdi. Gemi kontrolde bomboş ve yardım filikaları da yerinde olmadığı tespit edilir. Ambarlarda yüklediği malları ve 6 ay yetecek kadar tayfa için yiyecek maddesi de vardır.

YETERSİZ DELİLLER

 

Moorehouse Kaptanın kamarasında ki karmakarışıklığa şaşırmıştır. Buna karşın tayfa salonunda her şey yerli yerindedir. Gemi kullanma aletleri, pergel pusula , haritalar gibi ya kayıptırlar yada kırılmışlardır.

Seyrüsefer defteri son düşülen not 25 Kasım tarihini taşımaktadır. Buna göre gemi iki aydır başıboş olarak dolaşmakta ve 500 mil yol almıştır.

MARY CELESTE GEMİSİ

 

Gemide karşılaşılan avaryalar birinci derece önemli değildir, İki kapak hasar görmüş ve ambara 1 metre kadar su dolmuştur. Alkol Fıçılarından birisi parçalanmış. Merdivenlerin birinde Balta ile yapılmış bir iz var.

 

Kaptanın en acayibine giden geminin arkasındaki kamaraların altı penceresi tahta ve kalın kumaşla örülüp kapatılmıştır.

Bir cinayet işlenmiş olabileceğini şüphelendiren tek emare bir yatağın altına gizlenmiş paslanmış bir kılıçtı.

BİR KAYBOLUŞUN OTOPSİSİ

Kaptan Moorehouse Gemiyi Cebelitarık limanına götürür ve orada adli mercilere incelenmesi için teslim eder. Neticeler bir çıkmazdır. Kriminel bir olayın işlendiğini düşündürebilecek tek olgu yüzme hattının hizasında iki metre boyundaki gövdedeki yarıktır. Etrafta kan izi yoktur.

Yinede bu kadar az delil’le otoriteler cinayet hipotezini kabul ederler. Onlara göre bir içki alemi esnasında tayfalar Kaptan ve ailesini öldürüp ;filikalarla kaçarlar.

http://img40.imageshack.us/img40/8888/image006uze.jpg

Kaptan Benjamin Briggs

 

Ancak Gemi sahipleri bu karara itiraz ederler ve Kaptanın bütün tayfaları tarafından çok sevildiğini hürmet edilip her sözünün dinlendiğini öne sürerler , ayrıca gemide huzur ve anlaşma olduğunu belirtirler.

Ayrıca fıçılardaki Alkol içilen cinsten değildir , çok kuvvetli karın ağrıları yapacağı gibi içenlerin gözlerinin kör olmasına da sebep olabilir. Bunu da bütün mürettebat bilmekteydi . Ayrıca Tayfa isyan ettiği zaman bütün özel eşyalarını ve yiyecek ve içecekleri bırakıp gitmez.

Mary Celeste’in bu esrarı bütün dünyaya dağılır ve satılmasına karar verilip satılır.

 

Bu olay sonra ilave olan olaylarla daha da kalın bir esrara bürünür . Gemi ilk defa gezildiği zaman geminin fırınında pişmekte olan iki tavuk ve fincanlar içinde dumanı çıkan kahve bulunmuştu.

Bu geminin başına gelenler için bir çok rivayet ortaya atılmıştır. Bu büyük bir ahtapotun gemiye hücum etmesinden Dünya dışı varlıkların saldırısına kadar çeşitliydi.

http://img268.imageshack.us/img268/1497/image007pis.jpg

Bir gemiye saldıra Dev Ahtapot (illustration mecmuası de 1809, Paris).

La Mary Celeste ikinci defa 1885 de İngiltere kıyılarında karaya oturmuş ve sırlarıyla beraber yok olmuştur

BİR KAÇ HAYALET GEMİ OLAYI KISA KISA

 

  • 1840 da bir Fransız Gemisi Rosalie akdenizde bütün yelkenleri basılı , malları anbarda dokunulmamış ve hiçbir hasar görmeden 4 ay bomboş dolaşmıştı. Mürettebatından hiçbir zaman haber alınamadı
  • 1850 Seabird adlı gemi Newport limanının yakınında sadece içinde bir köpekle bulundu. Kahve daha fincanlarda sıcak ve bütün geminin makineleri işler vaziyette idi. Kabinlere giden koridorlarda tütün kokusu vardı. Ama Tayfalar yok olmuştu. Haber alınamadı
  • 1883 de J.C. Cousins adlı yelkenli Amerika kıyılarına karaya vuruyor. Gemi de kimse yok. Mutfakta yemekler ocakta pişmekte sofra kurulmuş. Geminin seyrüsefer defteri sabah yazılmış ama hiç tuhaf bir olaydan bahis edilmiyor

Bunun gibi deniz tarihinde olmuş binlerce olay var muhtelif limanların olay defterlerine geçmiş olarak . Bunların hepsinin belli bir esrarlı hadiseye bağlamak doğru olmaz. Fakat bu insanların gemilerden hiçbir dövüş izi, isyan ve kaza olayı olmadan yok olmaları bu gün halen devam etmektedir. Her sene liman kayıtlarına dünya çapına en az 11 olay olmaktadır. Daha hiç birinin sebebini ve tayfalarının ne olduğu anlaşılamamıştır.

--------------------

Hayalet Gemiler arasında en tanınmış olanı muhakkak ki Uçan Hollandalı Adlı Gemidir.

Gemi o kadar tanınmıştır ki Alman bestekar Wagner onun şanına bir opera bile bestelemiştir. The Flying Dutchman .

İngiltere Kralı York Dükü George V , daha 16 yaşında iken Bacchante adlı gemide stajyer denizci olarak görevliydi. 11 Temmuz 1881 gecesi gemi Avustralya açıklarındayken karanlıkta bir şey belirdi , nereden peyda olduğu belli olmayan bir

ışıktı. Gemiye doğru yaklaşmakta idi. 300 metre kadar yaklaştığında bir yelkenlinin şekli belli oldu. Yelkenli sisli ışık halesiyle çevrelenmişti.

Bacchante gemisinin seyir defterinde bu karşılaşma şu şekilde kayıt altına alınmıştır

“ Sabahın 04. de ön tarafımızdan büyük bir yelkenli geçti. Yelkenli bizden tahmini 300 metre mesafedeydi ve rotası bizim üzerimize doğruydu. Ana direğinde güvertesinde ve yelkenlerinde tuhaf bir kırmızı ışık parlıyordu.

Bizim geminin ikinci kaptanı ve öndeki gözetleyici ikisi de gemiyi bildirdiler. Bir stajyer subay ana direğimizdeki gözetleme yerine gönderildi. Gözetleme yerine giden subay hiçbir şey görmediğini bildirdi. Etrafımızda hiçbir gemi yoktu. Bu görüntüye 12 mürettebat şahit olduklarına dair imzalı yazı vermişlerdir.Gece aydınlık ve deniz sakindi. “ Le Tourmaline “ ve “ Le Cleoptra “ adlı bizimle beraber seyir eden gemilerimiz bize yanımızdan geçen kırmızı ışıkla çevrelenmiş gemiyi görüp görmediğimizi sordular , onlarda bu olayı görmüşlerdi.

Deniz kıyısı bölgelerde herkes denizde seyreden hayalet veya ölüleri taşıyan gemiler hakkındaki değişik hikayeleri bilirler.

Bunlardan bir tanesi Alman – Skandinav ( baltık ) kıyılarında herkesin bildiği Naglafar gemisidir . Bunların bazıları efsane gibidirler. Naglafar inanışa göre ölülerin tırnaklarından inşa edilmiş ve Dev Hrym tarafından kaptanlığı yapılmaktaydı. Bu bilhassa VI yüzyıl Selt’ler tarafından anlatılırdı. Tarihçi Procope

( Gotların Savaşı ) adlı tarih kitabında cilt 1 bölüm IV s.20 ) yazmıştır.

“ Britanya adası karşı sahili Galya da oturan balıkçılar karşı tarafa “ ruhları “ geçirmeğe yükümlüdürler ve bunun için hiçbir vergi ödemeyeceklerdir. Gecenin ortasında kapılarına vurulduğunu duyarlar., kalkarlar ve deniz kıyısında yabancı kayıklar görürler fakat bu kayıklarda kimseler yoktur. Ancak kayıkların görüntüsü sanki ağzına kadar dolu imiş intibaını vermektedir. Zira kenarlarına kadar suya batıktırlar. Bu kayıkları karşı tarafa geçirmek sadece bir saatlerini alır. Halbuki kendi gemileri ile bu bir gece sürmektedir “

Bu inanç ki başlangıcı Galya savaşlarından eskiye dayandığı tahmin edilmektedir XX asrın başına kadar devam etmiştir. Treguier kıyılarında ölmüş veya boğulmuş insanların ruhlarını bilinmeyen adalara doğru götüren bir kayığın olduğuna inanılırdı.

11 temmuz 1861 de “ l’ınconstant “ Kraliyet Donanması Gemisi Pasifik okyanusunda yol alıyordu. Sabahın 04 de San Fransisko dan Çin’e doğru yol alan bir Hayalet bir gemiyle karşılaştı. Mürettebat tuhaf beyaz bir ışıkla çevrelenmiş üç direkli eski bir yelkenli gördü . Gemi onlara iki yüz metre mesafedeydi . Sanki birden karanlıklardan ortaya çıkmıştı. Gemi çok kuvvetli bir rüzgar olmasına ve denizde de yüksek dalgalar bulunmasına rağmen bütün yelkenleri fora edilmiş ( açılmış ) ama o hiç sarsılmadan denizin üzerinde kaymaktaydı sessizce. Gemi onlara iyice yaklaştı üzerinde ve dümende görünürde kimse yoktu. Fakat sanki dümeni gayet usta bir denizci tarafından idare edilmekteymiş gibi yalpalamadan yol almaktaydı. Biraz ileride ortadan kayboldu.

1934 senesi Ekiminde Mary Ann Adlı yat Kaptan Hampson’un idaresinde açık denizde yol almaktaydı. Birden bir sis tabakasının içine daldı ve karşısında sol ön tarafında eski bir yelkenli vardı ve ona doğru yaklaşıyordu. Kaptan Hampson derhal dümeni sola kırdı , ama çok geç kalmıştı. Mary Ann yata soldan bodoslamadan bindirdi. Fakat ilginç olan hiçbir gürültü kırılan tahta sesi gibi sesler duyulmadı. Yat sadece kuvvetli bir sarsıntı geçirdi öbür gemi ona takılmış şekilde geniş bir kavis çizdi. Kaptan o sırada karşısındaki gemiyi inceledi ve şaşkınlığından dona kaldı. Gemide kimse yoktu. Ortalıkta hiçbir ses duyulmuyordu. Yelkenlinin yırtık yelkenleri rüzgarla dolmuş bir halde en küçük bir ses , ne su sesi nede gemiden bir ses duyulmuyordu tam bir sessizlik içinde gemi pupa yelken yola devam etmekteydi. Geminin iplerinden ve diğer aksamından da hiçbir ses yoktu. Gemi sessizce yoluna devam edip gözden kayboldu. O kadar ani olmuştu ki Kaptan Hampson geminin ismini bile okuyamamıştı.

Kaptan şaşkınlığından rotasına da devam edemedi ve teknesini durdurdu. Biraz sonra sis yok oldu. Etrafta ufukta hiçbir gemi yoktu sadece bir romorkör tam onun eski rotasının üzerinde arkasında iki tane kütük dolu mavnayı çekip gidiyordu.

“ Kaptan bunu görünce bir şok daha geçirdi zira römorkör ve çektiği mavnalar tam onun yolunun üstündeydiler. Eğer o Hayalet gemi ile karşılaşmasaydı sisin içinde bütün hızıyla o mavnalarla çarpışmış olacaktı. Ancak Yelkenlinin ona çarpması neticesi gemisinin yaptığı kavis onu ve gemisini kurtarmıştı. “

5 Ocak 1937 de saat 17 civarı,” Khorson “ adlı gemi çok kuvvetli bir yağmur altında düdüğünü iki dakika da bir öttürerek dikkatli bir şekilde yol alıyordu. Birden başka bir düdük sesi duyuldu sağ tarafta ve 200 metreden daha yakın bir mesafeden bir gemi göründü ve geçti. Mürettebat gayet rahatlıkla Geminin ismini okuyabildiler. “ Tricoleur “ birkaç dakika sonra yağmur durdu . Görüş yedi mil kadar genişledi. İki geminin yaptıkları hıza göre birbirlerinden 3 mil den fazla uzaklaşmış olamazlardı. Fakat “ Tricoleur “ yok olmuştu. İkinci Kaptan Robinson yeni olarak mevkii tespiti yapmıştı . Kaptanı Harita odasına götürdü. Orada büyük bir haritanın üzerinde şu not okunuyordu. “ MS Tricoleur bu noktada 5 ocak 1931 tarihinde saat 17 de patlayıp batmıştır “

1939 senesinde Güney Afrikanın bir plajında yüze yakın insan Cap ( kap ) burnundan güneye doğru bütün yelkenleri fora edilmiş bir geminin hiçbir rüzgar olmadığı halde son süratle geçip gözden kaybolduğunu gözlemişlerdir.

1942 senesinde Amerikan Bahriyesine ait Kennison destroyeri San Fransisko körfezinin ağzında nöbet gezisi yapıyordu. Vazifesi oralarda bulunabilecek Japon denizatlılarını gözlemekti. Koyu sis yüzünden radar kontrolünde seyir etmekteydi. Her şey sakindi . Birden iki gözcü geminin az önünde sisler içinde seyir eden ve radar da görünmeyen eski iki direkli bir yelkenli gördüler. Gemi Destroyerin sürtünürcesine yakın bir mesafesinden hiçbir ses çıkarmadan geçti. İki gemici alarm vermek için interfona koştular fakat gemi ortadan kaybolmuştu.Bir sonraki ilk baharda Kennison destroyeri bu kere Kaliforniya kıyılarında San Diego körfezinde nöbet gezisindeydi. Yıldızlı ve sakin bir gece nöbet vardiyasındaki iki subay birden geminin önünde onlara doğru yaklaşan bir kargo gemisi gördüler. Hemen alarm verdiler fakat radar başındaki subay radarda hiçbir belirti olmadığını söyledi. Karşıdan gelen gemi 10 km kadar yaklaşmıştı ve rotası tam destroyerin üzerine doğruydu. Nöbetçi kaptan ve mürettebat güverteden çıplak gözle gayet rahatlıkla kargoyu seçebiliyorlardı. Gemide güvertede hiçbir hareket yoktu. Ayrıca gemide yanan bir ışık bile yoktu. Geminin motorlarının sesi veya pervanenin suya çarpışı gibi sesler de duyulmuyordu. Gemi iyice yaklaştı mesafe 4 km kadar indi . Destroyerdekiler hiçbir şey yapmadan şaşkınlıkla olayı seyir ediyorlardı. Çarpışma artık garanti ve an meselesiydi..

Fakat ansızın herkesi daha büyük bir şaşkınlığa düşüren olay gerçekleşti. Destroyerdeki tahmini 100 kişinin gözleri önünde gemi birden yok oldu. Deniz bomboş ve gayet sakindi.

İşin bir başka ilginç tarafı da son ana kadar radarda gemi görülmemişti

Amerika Merigomish köyünde Yeni – İskoçya vilayetinde aşağıda anlatacağımız olay aynı gün ve saatte binlerce kişinin gözü önünde beş sene tekrarlandı. Ekim 11 de her sene Kuzeyden gelen arkası kare üç direkli yelkenli kıyıya doğru seyir eder. Direklerinde yelkenleri fora edilmiş direk tepelerinde kırmızı fenerleri yanan kamaralarında ve güvertelerinde lambaların yandığı gemi kıyıya epey yaklaşınca hep aynı noktada sanki kayalara çarpmış gibi sarsılarak duraklar. Bir an sonra gemiden alevler yükselir. Bu alevler ilk önce güverteyi sonra direkleri ve yelkenlere sıçrar ve bütün gemi yanmağa başlar. Bu arada bu alevlerin arasından kurtulmaya çalışan insana benzeyen gölgeler koşuşur bir kısmı suya atlarlar bir kısmı ise alevlerin arasında yanarlar. Daha sonra gemi su alır ve bir müddet sonra batar. Hiçbir iz bırakmadan.

Bu 5 sene aynı şeklide cereyan eder 6 cı sene yetkililer geminin gelme zamanında oraya bir gemi gönderiler ve inceleme yapılması için önlem alırlar. Gemi yine aynı gün ve saate gelir fakat bu kere herkesin şakın bakışları arasında orada olduğu tahmin edilen fakat görülmeyen kayalara çarpmadan yoluna devam eder ve biraz ilerde onu gözetleyen gemi onu takip etmeye yeltenince de herkesin gözleri önünde yok olur hiç iz bırakmadan.

Daha yakın bir tarihte . Ocak ve Şubat 1960 senesinde Arjantinin Nuevo körfezinde sonarla denizaltılar tespit edilmiştir , Arjantin ordusunun destroyerleri tarafından. Hemen destroyerler körfezin çıkışını kapatırlar. Denizatlılara kendilerini tanıtmalarını bildirirler. Ancak hiçbir cevap alamazlar. Bunu üzerine denizatlıları batırma kararı alınır. Ama batırmak imkansızdır. Gönderdikleri bütün torpiller gemilere dokunmadan yanlarından altlarından geçiyordu. Sanki bir şey torpillerin menzil rotalarını bozuyordu. En sonunda iki torpil bir denizaltına tam ortadan arka arkaya vurdu. Büyük bir gürültü oldu duman dağıldığında denizaltının hiçbir yara almadığını ve her üçünün sağlam bir vaziyette orda durduklarını tespit ettiler ama biraz sonra daha ilginç bir olay oldu üç denizaltı görüldükleri noktada yok oldular.

Bu olay aynı körfezde aynı şekilde az çok 4 hafta devam etti haftada 2 günden. Artık sonunda Arjantin donanması gemilere torpil göndermiyor sadece onları izliyordu.

Bir ay sonra bir gün deniz altılar yok olmuşlardı. Onların blokajdaki körfezden nasıl çıktıkları anlaşılamadı.

Denizlerde ki gemiler, esrarengiz dalgalar ve fırtınalar hakkında daha bir çok açıklanmamış olaylar vardır.

Yorum bağlantısı
Diğer sitelerde paylaş

Hayalet Gemiler arasında en tanınmış olanı muhakkak ki Uçan Hollandalı Adlı Gemidir.

Gemi o kadar tanınmıştır ki Alman bestekar Wagner onun şanına bir opera bile bestelemiştir. The Flying Dutchman .

İngiltere Kralı York Dükü George V , daha 16 yaşında iken Bacchante adlı gemide stajyer denizci olarak görevliydi. 11 Temmuz 1881 gecesi gemi Avustralya açıklarındayken karanlıkta bir şey belirdi , nereden peyda olduğu belli olmayan bir

ışıktı. Gemiye doğru yaklaşmakta idi. 300 metre kadar yaklaştığında bir yelkenlinin şekli belli oldu. Yelkenli sisli ışık halesiyle çevrelenmişti.

Bacchante gemisinin seyir defterinde bu karşılaşma şu şekilde kayıt altına alınmıştır

“ Sabahın 04. de ön tarafımızdan büyük bir yelkenli geçti. Yelkenli bizden tahmini 300 metre mesafedeydi ve rotası bizim üzerimize doğruydu. Ana direğinde güvertesinde ve yelkenlerinde tuhaf bir kırmızı ışık parlıyordu.

Bizim geminin ikinci kaptanı ve öndeki gözetleyici ikisi de gemiyi bildirdiler. Bir stajyer subay ana direğimizdeki gözetleme yerine gönderildi. Gözetleme yerine giden subay hiçbir şey görmediğini bildirdi. Etrafımızda hiçbir gemi yoktu. Bu görüntüye 12 mürettebat şahit olduklarına dair imzalı yazı vermişlerdir.Gece aydınlık ve deniz sakindi. “ Le Tourmaline “ ve “ Le Cleoptra “ adlı bizimle beraber seyir eden gemilerimiz bize yanımızdan geçen kırmızı ışıkla çevrelenmiş gemiyi görüp görmediğimizi sordular , onlarda bu olayı görmüşlerdi.

Deniz kıyısı bölgelerde herkes denizde seyreden hayalet veya ölüleri taşıyan gemiler hakkındaki değişik hikayeleri bilirler.

Bunlardan bir tanesi Alman – Skandinav ( baltık ) kıyılarında herkesin bildiği Naglafar gemisidir . Bunların bazıları efsane gibidirler. Naglafar inanışa göre ölülerin tırnaklarından inşa edilmiş ve Dev Hrym tarafından kaptanlığı yapılmaktaydı. Bu bilhassa VI yüzyıl Selt’ler tarafından anlatılırdı. Tarihçi Procope

( Gotların Savaşı ) adlı tarih kitabında cilt 1 bölüm IV s.20 ) yazmıştır.

“ Britanya adası karşı sahili Galya da oturan balıkçılar karşı tarafa “ ruhları “ geçirmeğe yükümlüdürler ve bunun için hiçbir vergi ödemeyeceklerdir. Gecenin ortasında kapılarına vurulduğunu duyarlar., kalkarlar ve deniz kıyısında yabancı kayıklar görürler fakat bu kayıklarda kimseler yoktur. Ancak kayıkların görüntüsü sanki ağzına kadar dolu imiş intibaını vermektedir. Zira kenarlarına kadar suya batıktırlar. Bu kayıkları karşı tarafa geçirmek sadece bir saatlerini alır. Halbuki kendi gemileri ile bu bir gece sürmektedir “

Bu inanç ki başlangıcı Galya savaşlarından eskiye dayandığı tahmin edilmektedir XX asrın başına kadar devam etmiştir. Treguier kıyılarında ölmüş veya boğulmuş insanların ruhlarını bilinmeyen adalara doğru götüren bir kayığın olduğuna inanılırdı.

11 temmuz 1861 de “ l’ınconstant “ Kraliyet Donanması Gemisi Pasifik okyanusunda yol alıyordu. Sabahın 04 de San Fransisko dan Çin’e doğru yol alan bir Hayalet bir gemiyle karşılaştı. Mürettebat tuhaf beyaz bir ışıkla çevrelenmiş üç direkli eski bir yelkenli gördü . Gemi onlara iki yüz metre mesafedeydi . Sanki birden karanlıklardan ortaya çıkmıştı. Gemi çok kuvvetli bir rüzgar olmasına ve denizde de yüksek dalgalar bulunmasına rağmen bütün yelkenleri fora edilmiş ( açılmış ) ama o hiç sarsılmadan denizin üzerinde kaymaktaydı sessizce. Gemi onlara iyice yaklaştı üzerinde ve dümende görünürde kimse yoktu. Fakat sanki dümeni gayet usta bir denizci tarafından idare edilmekteymiş gibi yalpalamadan yol almaktaydı. Biraz ileride ortadan kayboldu.

1934 senesi Ekiminde Mary Ann Adlı yat Kaptan Hampson’un idaresinde açık denizde yol almaktaydı. Birden bir sis tabakasının içine daldı ve karşısında sol ön tarafında eski bir yelkenli vardı ve ona doğru yaklaşıyordu. Kaptan Hampson derhal dümeni sola kırdı , ama çok geç kalmıştı. Mary Ann yata soldan bodoslamadan bindirdi. Fakat ilginç olan hiçbir gürültü kırılan tahta sesi gibi sesler duyulmadı. Yat sadece kuvvetli bir sarsıntı geçirdi öbür gemi ona takılmış şekilde geniş bir kavis çizdi. Kaptan o sırada karşısındaki gemiyi inceledi ve şaşkınlığından dona kaldı. Gemide kimse yoktu. Ortalıkta hiçbir ses duyulmuyordu. Yelkenlinin yırtık yelkenleri rüzgarla dolmuş bir halde en küçük bir ses , ne su sesi nede gemiden bir ses duyulmuyordu tam bir sessizlik içinde gemi pupa yelken yola devam etmekteydi. Geminin iplerinden ve diğer aksamından da hiçbir ses yoktu. Gemi sessizce yoluna devam edip gözden kayboldu. O kadar ani olmuştu ki Kaptan Hampson geminin ismini bile okuyamamıştı.

Kaptan şaşkınlığından rotasına da devam edemedi ve teknesini durdurdu. Biraz sonra sis yok oldu. Etrafta ufukta hiçbir gemi yoktu sadece bir romorkör tam onun eski rotasının üzerinde arkasında iki tane kütük dolu mavnayı çekip gidiyordu.

“ Kaptan bunu görünce bir şok daha geçirdi zira römorkör ve çektiği mavnalar tam onun yolunun üstündeydiler. Eğer o Hayalet gemi ile karşılaşmasaydı sisin içinde bütün hızıyla o mavnalarla çarpışmış olacaktı. Ancak Yelkenlinin ona çarpması neticesi gemisinin yaptığı kavis onu ve gemisini kurtarmıştı. “

5 Ocak 1937 de saat 17 civarı,” Khorson “ adlı gemi çok kuvvetli bir yağmur altında düdüğünü iki dakika da bir öttürerek dikkatli bir şekilde yol alıyordu. Birden başka bir düdük sesi duyuldu sağ tarafta ve 200 metreden daha yakın bir mesafeden bir gemi göründü ve geçti. Mürettebat gayet rahatlıkla Geminin ismini okuyabildiler. “ Tricoleur “ birkaç dakika sonra yağmur durdu . Görüş yedi mil kadar genişledi. İki geminin yaptıkları hıza göre birbirlerinden 3 mil den fazla uzaklaşmış olamazlardı. Fakat “ Tricoleur “ yok olmuştu. İkinci Kaptan Robinson yeni olarak mevkii tespiti yapmıştı . Kaptanı Harita odasına götürdü. Orada büyük bir haritanın üzerinde şu not okunuyordu. “ MS Tricoleur bu noktada 5 ocak 1931 tarihinde saat 17 de patlayıp batmıştır “

1939 senesinde Güney Afrikanın bir plajında yüze yakın insan Cap ( kap ) burnundan güneye doğru bütün yelkenleri fora edilmiş bir geminin hiçbir rüzgar olmadığı halde son süratle geçip gözden kaybolduğunu gözlemişlerdir.

1942 senesinde Amerikan Bahriyesine ait Kennison destroyeri San Fransisko körfezinin ağzında nöbet gezisi yapıyordu. Vazifesi oralarda bulunabilecek Japon denizatlılarını gözlemekti. Koyu sis yüzünden radar kontrolünde seyir etmekteydi. Her şey sakindi . Birden iki gözcü geminin az önünde sisler içinde seyir eden ve radar da görünmeyen eski iki direkli bir yelkenli gördüler. Gemi Destroyerin sürtünürcesine yakın bir mesafesinden hiçbir ses çıkarmadan geçti. İki gemici alarm vermek için interfona koştular fakat gemi ortadan kaybolmuştu.Bir sonraki ilk baharda Kennison destroyeri bu kere Kaliforniya kıyılarında San Diego körfezinde nöbet gezisindeydi. Yıldızlı ve sakin bir gece nöbet vardiyasındaki iki subay birden geminin önünde onlara doğru yaklaşan bir kargo gemisi gördüler. Hemen alarm verdiler fakat radar başındaki subay radarda hiçbir belirti olmadığını söyledi. Karşıdan gelen gemi 10 km kadar yaklaşmıştı ve rotası tam destroyerin üzerine doğruydu. Nöbetçi kaptan ve mürettebat güverteden çıplak gözle gayet rahatlıkla kargoyu seçebiliyorlardı. Gemide güvertede hiçbir hareket yoktu. Ayrıca gemide yanan bir ışık bile yoktu. Geminin motorlarının sesi veya pervanenin suya çarpışı gibi sesler de duyulmuyordu. Gemi iyice yaklaştı mesafe 4 km kadar indi . Destroyerdekiler hiçbir şey yapmadan şaşkınlıkla olayı seyir ediyorlardı. Çarpışma artık garanti ve an meselesiydi..

Fakat ansızın herkesi daha büyük bir şaşkınlığa düşüren olay gerçekleşti. Destroyerdeki tahmini 100 kişinin gözleri önünde gemi birden yok oldu. Deniz bomboş ve gayet sakindi.

İşin bir başka ilginç tarafı da son ana kadar radarda gemi görülmemişti

Amerika Merigomish köyünde Yeni – İskoçya vilayetinde aşağıda anlatacağımız olay aynı gün ve saatte binlerce kişinin gözü önünde beş sene tekrarlandı. Ekim 11 de her sene Kuzeyden gelen arkası kare üç direkli yelkenli kıyıya doğru seyir eder. Direklerinde yelkenleri fora edilmiş direk tepelerinde kırmızı fenerleri yanan kamaralarında ve güvertelerinde lambaların yandığı gemi kıyıya epey yaklaşınca hep aynı noktada sanki kayalara çarpmış gibi sarsılarak duraklar. Bir an sonra gemiden alevler yükselir. Bu alevler ilk önce güverteyi sonra direkleri ve yelkenlere sıçrar ve bütün gemi yanmağa başlar. Bu arada bu alevlerin arasından kurtulmaya çalışan insana benzeyen gölgeler koşuşur bir kısmı suya atlarlar bir kısmı ise alevlerin arasında yanarlar. Daha sonra gemi su alır ve bir müddet sonra batar. Hiçbir iz bırakmadan.

Bu 5 sene aynı şeklide cereyan eder 6 cı sene yetkililer geminin gelme zamanında oraya bir gemi gönderiler ve inceleme yapılması için önlem alırlar. Gemi yine aynı gün ve saate gelir fakat bu kere herkesin şakın bakışları arasında orada olduğu tahmin edilen fakat görülmeyen kayalara çarpmadan yoluna devam eder ve biraz ilerde onu gözetleyen gemi onu takip etmeye yeltenince de herkesin gözleri önünde yok olur hiç iz bırakmadan.

Daha yakın bir tarihte . Ocak ve Şubat 1960 senesinde Arjantinin Nuevo körfezinde sonarla denizaltılar tespit edilmiştir , Arjantin ordusunun destroyerleri tarafından. Hemen destroyerler körfezin çıkışını kapatırlar. Denizatlılara kendilerini tanıtmalarını bildirirler. Ancak hiçbir cevap alamazlar. Bunu üzerine denizatlıları batırma kararı alınır. Ama batırmak imkansızdır. Gönderdikleri bütün torpiller gemilere dokunmadan yanlarından altlarından geçiyordu. Sanki bir şey torpillerin menzil rotalarını bozuyordu. En sonunda iki torpil bir denizaltına tam ortadan arka arkaya vurdu. Büyük bir gürültü oldu duman dağıldığında denizaltının hiçbir yara almadığını ve her üçünün sağlam bir vaziyette orda durduklarını tespit ettiler ama biraz sonra daha ilginç bir olay oldu üç denizaltı görüldükleri noktada yok oldular.

Bu olay aynı körfezde aynı şekilde az çok 4 hafta devam etti haftada 2 günden. Artık sonunda Arjantin donanması gemilere torpil göndermiyor sadece onları izliyordu.

Bir ay sonra bir gün deniz altılar yok olmuşlardı. Onların blokajdaki körfezden nasıl çıktıkları anlaşılamadı.

Denizlerde ki gemiler, esrarengiz dalgalar ve fırtınalar hakkında daha bir çok açıklanmamış olaylar vardır.

Yorum bağlantısı
Diğer sitelerde paylaş

Bence Bu Bilgiyi De Eklersek Tam Bir Paylaşım Olacak ... :)

 

 

RAINBOW PROJESI ( PHILADELPHIA EXPERIMENT )

 

"YOK OLDU" ve 640 Km UZAKTA ORTAYA ÇIKTI.

 

MOLEKÜL TRANSFERİ GERÇEKLEŞTİ Mİ?

 

PROJECT RAINBOW

 

 

http://img57.imageshack.us/img57/2443/furuseth.jpg

28 Mart 1943 ; ABD'li bilim adamı Dr. Morris Jessup'ın, Einstein'ın birleşik alanlar kuramına dayanarak bir "ışınlama" deneyi yaptığı iddia edildi. 'Philadelphia deneyi" adıyla bilinen ve askeri gizlilik içersinde gerçekleştirilen olayda, 104 mürettebatlı "USS Eldridge" adlı askeri gemi, tanıkların iddialarına göre Philadelphia deniz üssünde, yeşil bir sise bürünerek yavaş yavaş "kayboldu" ve kısa bir süre sonra 640 km. ötedeki Norfolk deniz üssünde ortaya çıktı.

 

Deney ile ilgili medyatik ciddi araştırmalar, 1980'de PHİLADELPHİA DENEYİ'ni perdeye getiren filme izin verildikten sonra başladı. Daha öncelerde, kamuoyuna göre olay sadece saçma bir söylentiydi. Charles Berlitz ve William Moore'un ortak yazdıkları kitap bir fantazi olarak kabul görmüştü.Ama deney ile ilgili kuşkular hala sürmektedir, nedeni anlamsız bir söylenti dahi olsa aşağıda okuyacağınız olaylar dizisi, şaşırtıcı, düşündürücü ve gerçekçidir.

 

http://img268.imageshack.us/img268/1130/usseldridgex.gifPhiladelphia Deneyi günümüz şartları gözönüne alındığında daha etkin ve düşündürücü bir iddiadır,olayda adı geçen bir avuç insandan geriye hemen hemen kimse kalmadığından kesin doğrulanma için ABD gizli arşivlerinin açıklanması gerekmektedir. Fakat, film için devlet tarafından zor izin verilmesi kuşku uyandırmakta ve dikkatleri yoğunlaştırmaktadır.Yaşamını Philadelphia Deneyi'ni araştırmaya adayan ve bir de "A-Z'ye Philadelphia Deneyi" adlı kitabı yazan Alfred Bielek bize tüm olanları anlatırken, "neredeyse delirme noktasına geldiğini söylüyordu;Philadelphia Deneyi tasarlanırken amaç çok güçlü bir elektromanyetik alanın sağlanarak gemilerin görünmez olmaları ve bu sayede top mermilerinden ve denizaltıların atacakları torpitolardan korunmasıydı.Hatta daha sonra,görünmezlik alanını bir benzerinin denizde değil, havada oluşturarak önemli üslerin görünmesinin engellenmesi de düşünülmüştü.

 

"EVRENSEL ZAMAN SAATİ"

 

Deneyin resmi ve bilimsel adı "PROJECT RAİNBOW" (Gökkuşağı Projesi)idi. Gökkuşağı Projesi, iddialara göre II.Dünya Savaşı sırasında küçük destroyer tipi bir savaş gemisinin başından geçti.Olayın yeri Philadelphia Deniz Üssü'ydü amaç ise gemiyi düşmanın fark etmemesi için görünmez yapmaktı.Projeye göre, fikir orjinaldi ve düşman radarları hiç fark etmeden gemi istenilen yerde birden ortaya çıkacaktı.Bilimsel tanımın adı;OPTİKAL GÖRÜNMEZLİKTİ; özel bir sistemle veya jeneratörle oluşturulan çok güçlü manyetik bir alan gemiyi saracak, ışınları veya radar dalgalarını büker yada kırarken gemi görünmez olacaktı. Düşüncesi dahi bir mucizeye benziyordu ve iddialara göre de Gökkuşağı Projesi başarılı olmuştu. Yani gemi fiziksel olarak kaybolmuş ve tekrar geri dönmüştü. Tanıklara göre geminin üzerini bir pelerin gibi saran manyatik alan görevini yapmıştı. Fakat ana hedef geminin kaybolduğu yerde değil, bir başka yerde ortaya çıkmasını sağlayabilmekti yani daha yaygın bir deyimle "ışınlama" yapılmalıydı.

 

http://img57.imageshack.us/img57/2176/sayfa19.jpghttp://img79.imageshack.us/img79/1492/sayfa20.jpghttp://img268.imageshack.us/img268/6308/sayfa21.jpg

 

Philadelphia Deneyi'nin temelinde düşünce olarak Albert Einstein'ın ''Çekim ve Elektriklenmede Birleşik Alan Kuramı'' vardır. Bu teori bu konuyla ilgili kişilerce "Elektronik kamuflaj" olarak tasarlandı.Einstein, bu teorisi 1925-27 arasında Almanya'da bir bilim dergisinde yayınlandı.Fakat Einstein,bu teoriyi daha denememiş ve daha tam anlamıyla geliştirmemişti.O zamanlardaki amaç, çok güçlü elektromanyetik alanın yapılarak gemilerin görünmez olmaları ve düşman kuvvetlerine karşı korunmasıydı.Hatta bu olayı havada oluşturarak üslerin görünmesinin engellenmesi de düşünülmüştü.Bu deneyin çalışmaları 1930 yıllarda "Project Rainbow"ismiyle başlatıldı.Başlatıldığı yer ise Chicago Üniversitesidir. 1 yıl sonrada bu çalışma PrincetonÜniversitesinde devam ettirildi.bazı bilim adamları bu projede zaman zaman yer aldılar.Bunlar Einstein, Dr. Johnvon Neumann ve Dr. Nikola Tesla'dır.Dr. Alfred Bielek her 10 yılda bir Ağustosun 12'sinde manyetik enerji alanının tekrar oluştuğunu öne sürüyordu.1943'ten sonra 1963 ve 1983'te aynı olay olmuştu. sebebi ise "Senkronizasyondu" Enerji alanları tekrar toplanıyor, dalgalanarak ortaya çıkıyordu, fakat bu alanlar karmaşıktı. Neumann, 1986'da ölen Bielek'in anılarından yazdığına göre bu olayları doğrulamıştı.İfadesi teyp bantlarında vardı. Oluşturulan büyük enerji, doğru açıda sekronize edilirken birden kontrol dışına çıkmış ve "Yönsüz dalgalar'a" dönüşmüştü. Bunun sonucunda ortaya alışılmadık etkiler çıkmaya başlamıştı.Senkronize dalgalar zamanı büküyor ve etkiliyordu.Bir diğer ilginç yaklaşım, Wisconsin Üniversitesi Matematik Profesörü olan Henry Levenson'dan gelmişti.Bu fikre göre zamanın merkezi bir alanın çevresinde yoğunlaştığını ve bir "Zaman Saati" oluşturarak, tüm varoluşun gerçekleştiği ve gerçekleşeceği şifrelerle çalıştığını söylüyordu; Dediğine göre "Şifrelerin içinde yaşayan herşey vardır, dünyadaki bütün maddesel varoluş dünya saat ve zamanına göredir;dünya, Güneş saatine göre, Güneşde galaktik saate göre ayarlıdır.Eğer zaman kilidi yüksek ve güçlü bir enerji alanı ile bozulursa, ortaya çeşitli zaman ve mekan dengesizlikleri çıkar.Taki zaman yeniden kendini tamir edip yeniden dengesini bulanadek"

 

 

BİLİM ADAMI DR. MORRİS K. JESSUP'UN ESRARENGİZ ÖLÜMÜ

 

Olaylar 1943 yılı haziran ayında başladı.Geminin adı USS Eldridge'di, DE 173 bir koruma destroyeri olarak sınıflandırılmıştı. Bir görgü şahidine göre,75 KVA gücündeki iki dev jeneratör geminin ön top taretlerinin altına monte edildi, buradan geminin güvertesine 4 manyetik ışın yayılacaktı. 3 RF vericisi ( Herbiri iki megavat CW gücündeydi ve onlarda güverteye monte edilmişti.),3000 adet 6L6 güç artırıcı tüp,iki jeneratörün oluşturduğu gücü yayacaklardı, özel senkronizasyon ve modülasyon devreleriyle diğer ekipman,oluşan kütlesel elektromanyetik alanları kullanılırlığa indirgerken, kırılmış ışınlar ve radyo dalgaları gemiyi saracak ve sonuçta gemi düşman gözlemcileri için görünmez olacaktı.USS Eldridge adlı destroyer, Philadelphia Deniz üssü'nün önünde biraz açıkta duruyordu, gözlem gemisi olarak da SS Andrew Furuseth isimli bir şilep seçilmişti.İşte iddialara göre Philadelphia Deneyinin ortaya çıkmasını sağlayan insan bu geminin personelinden bir gemicidir. Bu kişi Carl M. Allen imzasıyla, 1950 yılında Dr. Morris K. Jessup'a garip mektuplar gönderdi ama zarfın üzerindeki isim Carlos Miguel Allende'ydi,Mektupta yazılanlara göre Allende veya Allen, olayları baştan sona seyretmiş gibiydi,Jessup adres olarak verilen posta kutusuna mektup yazarak ayrıntı istedi ve bir mektup daha geldi; bu Allen, anlattıklarını kanıtlamak için hipnoz, sodyum pentatol ( bilinci uyuşturarak iradeyi kran doğruyu söyleten bir ilaç )ve teyp kaydı istiyor,olayın etkin bir biçimde açıklanması halinde insanların böyle bir nakil sistemiyle yıldızlara dahi gidebileceğini yazıyordu.

 

http://img43.imageshack.us/img43/5317/image372r.jpg

 

http://img373.imageshack.us/img373/7610/image368.gifJessup ise bu kişinin tanıklık iddialarından en azından bir tanesinin doğru olabileceğini söylüyordu.Aslında Jessup, matematikçi ve gök bilimciydi.Astro-fizik alanındaki

çalışmaları nedeniyle Felsefe Doktoru ünvanını almıştı.İnkalar ve Mayalar'la ilgili çalışmalar yaptı. Bermuda üçkeni ve UFO konularında tezler yayınladı.İkinci mektuptan sonra Jessup, Deniz Kuvvetleri'nden bir davet aldı.Deniz Kuvvetleri Araştırma Bürosu'na gittiğinde eline bir kitap verildi ve kitap kendi yazdığı kitaptı, bir yıl önce Büro'ya postayla yollamıştı."THE CASE FOR THE UFO" adlı kitap taslağını Deniz Kuvvetleri'nden Amiral N. Furt'a yollamıştı ama Amiral haberinin olmadığını söylüyordu.

Kitabın sayfaları üç değişik yazıyla yazılmış ve notlar alınmıştı,Dr. Jessup yazılardan birisinin Alle'nin yazısının aynı olduğunu fark etti.Notlar sanki dünya dışı birisinin gözlemi olarak yazılmış gibiydi, binlerce yıl önceki uygarlıklardan söz ediliyor, dünyaya gelen uzay araçları tarif ediliyordu, sonunda ise Güç alanlarından, bir maddenin nasıl kaybolup, nasıl ortaya çıkarılabileceği ve 1943'te philadelphia'da yapılan deneyden söz ediliyordu. Normalde, saçma olarak tanımlanması gereken bu kitap, nedense ABD Hükümeti tarafından Pentagon'da üst düzey belli yetkililere özel olarak dağıtıldı.Carlos Miguel Allende veya Carl Meredith Allen yani Dr. Jessup'a mektup yazıp,deneyi anlatan kişi kimdi? Neden mektubu yazdıktan sonra kayboldu ve öyküsünü neden basına yollamadı? ABD Hükümeti, Jessup'un üzerinde notlar bulunan kitabıyla neden bu kadar ilgilendi?1959 Nisan'ında Jessup, arkadaşı doktor Mason Valentine'i arayarak Deney ile ilgili kesin sonuçlara ulaştığını anlatarak ertesi gün buluşmalarını istedi, 20 Nisan akşamı yemekte buluşacaklardı ama bu yemek gerçekleşemedi.Buluşacakları gece, Miami'de Hammock Parkı'nda Dr.Morris K. Jessup, arabasında ölü bulundu, polis raporlarına göre arabasında ekzoz gazıyla intihar etmişti ve söz konusu notlar ortada yoktu.Arkadaşları Jessup'un asla intihar edecek biri olmadığını söylediler,Valentine ise Jessup'un hastaneye götürüldüğünde hala sağ olduğunu öğrendiğini iddia etti fakat bunlardan bir sonuç çıkmadı ve olay kapandı. Acaba öyle miydi?Jessup'un Philadelphia Deneyi ile ilgili çalışmalarına ne olmuştu? Bu çalışmalar kimleri,neden rahatsız etmişti? Bu gizem hala çözülmüş değil.Yoksa böyle bir oyunla Jessup kendisine mektup yazan kişi Allen tarafından veya başka güçlerle intihar süsü verilerek notlarıyla birlikte bir yeremi götürülmüştü?

DENEY BAŞLIYOR

 

Tanığa göre, deney 22 Haziran 1943'te sabah saat 09.00' da jeneratörlere güç verilerek başlatıldı.Manyetik alan oluşuyordu; sonra yeşilimsi bir sis gemiyi örtmeye başladı ve USS Eldridge kayboluyordu; Olayın tanığı şöyle devam ediyor;"Bir an sadece geminin çıpasını görebildim, sonra oda kayboldu, ortada artık ne sis ne USS Eldridge vardı; bomboş denize bakıyorduk, bizim gemide bulunan üst rütbeli subaylar ve bilim adamları korku, dehşet ve heyacan içinde nefeslerini tutarak bu inanılması güç başarılarını seyrediyorlardı.Gemi ve mürettebatı hem radarda hemde gözlerimizin önünde yok olmuştu.Her şey planlandığı gibi yürüyordu, 15 dk. sonra emir verildi ve jeneratörlerin şalteri kapatıldı. Önce hiç bir şey olmadı, arkasından yeşil sis tekrar ortaya çıktı ve USS Eldridge yeniden görünmeye ve ortaya çıkmaya başladı ama gemi nereye gitmiş ve nereden geliyordu?

 

http://img383.imageshack.us/img383/8244/montauk1943.jpg

 

Sis azalırken, birşeylerin tuhaf gittiğini hissediyorduk.Hemen gemiye yanaştık, ilk önce mürettebatın çoğunun geminin yanından sarkıp kustuklarını gördük,diğerleri ise geminin güvertesinde şaşkın şaşkın dolaşıyorlardı,sanki hiç birinin bilinci yerinde değildi.Yetkili ekipler gemiye girerek bütün mürettebatı kısa süre içerisinde uzaklaştırdılar ve yerlerine hazır bekletilen yeni bir mürettebat aldı. Bir iki gün sonra, yeni bir deneye daha karar verildi.Gemi istenilen radar görünmezliğine ulaşmıştı, donanım değiştirildi ve 28 Ekim 1943'te deney yine aynı gemide tekrarlandı.Jeneratörler çalışmaya başladıktan hemen sonra Destroyer hemen hemen görünmezlik çizgisine ulaşmıştı, sadece burnu ve arkası görülüyor, arada ise bazı çizgiler belli belirsiz seçiliyordu. Sonra sadece su üzerinde tekne boyunda bir çizgi kaldı.Bir iki dakika sonra mavi bir ışık parladı ve o çizgide yok oldu. Şimdi gemi tamamen yokolmuştu. Bir kaç dakika sonra millerce uzakta Norfolk'ta ortaya çıktı. Göründükten biraz sonra bilinmeyen bir nedenle yine kayboldu ve Philadelphia'da tekrar ortaya çıktı. Bu kez durum çok ciddiydi, tüm mürettebatın başı beladaydı.

 

http://img79.imageshack.us/img79/6454/animap.gif

 

Bazıları yok oldu ve bir daha geri dönmediler.Bu olayın en korkunç bölümü ise beş tane denizcinin geminin eriyen ve sonra yine katılaşan metal levhalarının içinde kalmalarıydı.Bu çok feci bir durumdu. Denizcilerin birisi kurtuldu fakat bir daha eski haline dönemedi.Aklını tamamen yitirmişti ama yapacak hiçbir şey yoktu.Bazılarının psişik yetenekleri gelişmişti, sokakta yürürken kaybolan ve yine ortaya çıkan insanlar vardı. Manyetik alanın içinde kalan mürettebattan kaybolanlar ancak birisinin yüzüne ve eline dokunulmasıyla görünür hale geliyorlardı, yani dokunmanın giysinin olmadığı bir yere yapılması gerekiyordu. "Donma" adı verilen bu olay saatlerce, günlerce sürebiliyordu, hatta bir tayfa tam altı ay donmustu ve altı ay sonra kurtarılabilindi. Elektronik kamuflaj başladıktan sonra geminin ve mürettebatının bütünüyle kaybolup,çok uzak bir yerde ortaya çıkıp ve sonra yeniden geri dönmesine neden olan neydi? diyor olayın tanığı.Philadelphia deneyi hakkında ''gemi'' nasıl Norfolk'a gitti? Neden yine Philadelphia'da bir yere gitmedi? Levenson'un "Zaman Kilitleri"mi neden olmuştu?

 

Biz bir zaman dizisi içerisinde yaşıyoruz her hareketimizde bir an geçiyor ve zamanı olmadan süregelen uzayla çevriliyiz. Uzay-Zaman içinde bir yerde, bir an için var olduğumuzda, oluşan zaman karesi yani o anın resmi, lokal uzay / mekan koşulları gereğince yakalanır ve dünyadan çıkarak güneş sistemine yayılır ama uzaya gitmez ve Güneş sisteminin çevresinde yörüngeye girer. Bu "Işınlanma" gibidir.Yani her hareketimizin bir resmi çekilip, uzaydaki albümde yerini almıştır.Bu sonsuz zaman resimleri veya dilimleri Yaradılıştan beri vardır.Yani dünya zamanı içinde değilde,uzay zamanı içinde geri dönüp tüm resimleri görebiliriz.Bu oluşumun diğer koşulu bugünün emilme özelliğidir,içinde bulunduğumuz an bir balon gibi şişerek holografik bir görüntü oluşturur; bu tekbir anlık resimlerin biriktiği bir alandır ve özel bir uzay alanındadır. Yani o alanda bu an geçmişdeki tüm anlar vardır; işte USS Eldridge'nin Norfolk'ta ortaya çıkmasının nedeni geçmişinde orada bulunmasıdır; çarpılan uzay-zaman alanında geminin geçmişte orada bulunduğu anı resmi ortaya çıkmış ve gemi görünmüştür.Yani o anda hem Philadelphia'da hemde Norfolk'tadır.Eğer zaman alanını yeterince bozabilirsek,bir yerde görünebilir,dünya-zamanda değil, uzay-zamanda yer değiştirmiştir. Sebebi daha önce oradaydı.Eğer olay sırasında ve transfer tamamlanmadan önce birisi enerjiyi durdursaydı, madde parçacıkları ışınlanarak emilecek kaynağına doğru yani geriye vakumlanarak bu andaki orjinal yerine dönecekti. İki tane balon düşünün;birisinin içinde Philadelphia'da USS Eldridge bulunsun; Diğer balon ise Norfolk'ta ama içi boş;Bu boş balonda madde olmayan holodrafik görüntü beliriyor ve bu görüntü geçmişte bir yerde olan uzaysal bir imaj.Geçmişteki her zaman resmi bir holografik bir imaj balonu olarak vardır,Bunu bir çizgi filmin kareleri olarakta düşünebilirsiniz. Bu resim dizisi her varolan her şey için oluşmaktadır. Eğer biz Philadelphiya'da bulunan USS Eldridge'nin kendisinin bulunduğu dolu balonu sıkıştırırsak,Norfolk'daki boş balona giden maddi bir bağlantı koridoru yada madde tüpü oluştururuz.Yani imaj gemiye doğru...

 

Philadelphia Experiment (Philadelphia Deneyi) filminden bazı ilgi çekici sahneler: Resimlerde geminin yoğun manyetik alanlar içinde bir HYPER uzaya ( hyperspace) doğru geçişi görülmektedir

http://img79.imageshack.us/img79/7097/philly20.jpghttp://img57.imageshack.us/img57/553/philly38.jpghttp://img53.imageshack.us/img53/7641/philly41.jpg

 

Bu noktada, kaynağın dörtte biri boş, hedefin dörtte üçü doludur, işte tam bu anda birisi balonu sıkıştırmayı durdurursa ne olur? Işınlanmış madde dalgalar halinde geri dönerek orjinal uzaysal alanına geri döner yine vakum yaparak balonunu doldurur. Basınç yani sıkıştırma enerjisi "Yüksek şiddette titreşen manyetik alanlar" transferden önce serbest kalmıştır. Sonuç dalgaları dev bozucu veya distortional etkiler yaratarak kütleyi alanında hacimsiz bırakırlar. Canlı organizmaların kayıt alanındaki etkileri kağıt gibi incedir, dalga yerini alırken tüm dalgaların kaydı sırasında kurbanlar hayalet kayıtlara dönüşürler. Bu bio-plazmik alanın bozulması ciddi fiziksel sorunlara yol açabilir; Bu olasılık öldürücü ve şaşırtıcıdır ama yapacak bir şey olamaz,Eğer amaç görünmezlikse, çeşitli tanım ve yorumlar getirebilir. Ama niçin gemi suya batmamış ve ya karada bir kentin ortasında belirmemiştir sorusunun cevabı yukardadır, zira geçmişin resimlerinde bunlar yoktur. Ve negatif sonuçlara göründüğü kadar bakılırsa, deneyde yanlış giden birşeyler vardır.Ama bunlar nelerdir?

 

Philadelphia Deneyi bu bilimsel anlatımlardan sonra bugün 1943'te olduğundan daha güncel.Yeni kaynaklardan yeni ayrıntılar öğrenilmekte ,başka bir iddiaya göre projede görev alanların beyni yıkanarak, gördüklerini unutmaları sağlanmıştı. Fakat yıllar sonra anılar geri gelmeye başladığı için yaşayan tanıklar konuşmaya başladılar. Bielek bu yeni iddialardan kitabında söz ediyor.

 

Philadelphia deneyi ile ilğili bazı sorular:

Philadelphia Deneyi, 1943 yılında gerçekten USS Eldridge adlı bir destroyerde

veya başka gemide mi yapıldı? Bu gemiye ne oldu?

Gerçekten göz açıp kapanıncaya kadar koca bir destroyer 640 km uzağa gidip geldimi?

Her iki deneyde yer alan mürettebata ne oldu? Şimdi neredeler ve 54 yıl sonra hala yaşayanlar varmı?

İçlerinden hiçbirisi ortaya çıkıp, olayı neden anlatmadı?

 

Nasıl olduda ABD Deniz Kuvvetleri, böylesine önemli bilimsel adımı 50 yıl saklayabildi?

Böylesine korkunç bir sonuca ulaşan bu teknoloji nasıl bir şeydi?

Einstein'in "Birleşik Alan Kuramı" gerçekmiydi?

Peki bu kuram geliştirilip, tamamlanmışmıydı?

Bu gün Philadelphia Deneyi ile ilgili dosyalar hangi kapalı kapının ardında saklanıyor?

 

http://img373.imageshack.us/img373/5910/philadelphiaexperi.jpghttp://img43.imageshack.us/img43/395/philadelphiaexpteleport.png

Dr. Valentine, Charles Berlitz'le yaptığı röpörtajda şöyle diyordu;Bence Philadelphia Deneyi bilinen ve alışılmış yollarla açıklanamaz. Bazı bilim adamları atomun temel yapısının, madde parçacıklarından değil, elektromanyetik alanlarda oluştuğu görüşündeler.Bu çok karmaşık enerji alanlarının birbirlerini etkilemesi olayıdır. Eğer böyle bir evrenin içinde maddenin katlı fazları bulunmasaydı, şaşılırdı.Bu fazların birisinden birisine geçilmesi bir yaşamdan ötekine geçmeye benzer. Boyutlar arası değişmedir yani dünyalar içinde dünyalar olabilir. Manyetik alanların karıştırıcı olarak değişimler yaratabileceğinden kuşkulanılıyordu. Maksatlı olarak, olağan dışı manyetik koşullar yaratılması hem fiziksel, hemde yaşamsal olarak maddenin fazını değiştirebilir. Bu durumdada, bağımsız bir varlık olmayan ama içinde bulunduğumuz yaşama benzer belirli bir madde / zaman / enerji boyutunun bir parçası olan zaman faktörünü'de çarpıklaştırır. Kısacası deney olasıdır.

ALINTIDIR

Yorum bağlantısı
Diğer sitelerde paylaş

Sohbete katıl

Şimdi mesaj yollayabilir ve daha sonra kayıt olabilirsiniz. Hesabınız varsa, şimdi giriş yaparak hesabınızla gönderebilirsiniz.

Misafir
Bu konuyu yanıtla...

×   Farklı formatta bir yazı yapıştırdınız.   Lütfen formatı silmek için buraya tıklayınız

  Only 75 emoji are allowed.

×   Bağlantınız otomatik olarak gömülü hale getirilmiştir..   Bunun yerine bağlantı şeklinde gösterilsin mi?

×   Önceki içeriğiniz geri yüklendi.   Düzenleyiciyi temizle

×   You cannot paste images directly. Upload or insert images from URL.

×
×
  • Yeni Oluştur...