nevermore Oluşturma zamanı: Ocak 18, 2012 Paylaş Oluşturma zamanı: Ocak 18, 2012 Yirminci yüzyılın en ciddi UFO araştırmaları sadece ABD, Arjantin, Brezilya ve bazı Avrupa ülkelerinde yapılıyormuş gibi görülse de; aslında Rusya, Çin ve Doğu Avrupa'nın konuya bilimsel, tarafsız ve gerçekçi açıdan, gizlice yaklaştığını biliyoruz. Ufolojiyi Parapsikoloji'den ve kimi zaman da Spiritüalizim'den ayrı tutamayız. Rus, Bulgar, Macar ve Romen araştırmacılar bu gerçeğin farkına vardıklarında, Batı ülkeleri aradaki bu ilişkiyi hala kaşfetdememişlerdi. Batı, doğa ötesi adını verdiğimiz konuları büyük bir reklamla lanse ederken, Doğu Avrupa ve Rusya çalışmalarını gizlilik ve büyük bir disiplin içinde yürütüyordu. Eskinin Sovyetler Birliği ve 1991 Aralık ayından itibaren de günümüzün Rusyası'ndan yola çıkacak olursak; sadece Ufolojinin değil, tüm mistik ve gizemli olayların, parapsikolojinin her dalının, bu ülke halkları tarafından dikkate alındığını görebiliriz. Komünist devrimi öncesi, Çarlık döneminde Gri-gori Efimovich Rasputin, bir devrin kaderini sosyolojik, politik ve ruhsal açıdan belirlemişti. Yaşadığı dönemde gizli güçlerin, mistik konuların patlamasına yol açtı. O bir medyom, mistik ve aynı zamanda şifacıydı. Çar II.Nikolas ve ailesi üzerinde çok büyük etkileri olmuştu. Diğer yanda ünlü Rus araştırmacı ve yazar Helena Petrovska Blavatski, Teozofi Cemiyeti'ni kurup "Agarta", "Göksel Irk", "Dünya Dışı Bağlantı" kavramlarını ortaya atarak bugünün pekçok UFO araştırmacısına öncülük etmiştir. Rusya'da kimse UFO görmüyor muydu? Tabii ki gördüler.. Hem de çok... Gözlemler bugün de devam ediyor. Ancak devrim sonrası demir perde geleneği hala bozulmuş değil. Rusya, komünizmin bitmesinden sonra hemen her konuda değişikliğe uğradı. Bu değişimi dünya üzerinde belki de en yakın takip eden ülke Türkiye oldu. Her türlü Rus malının sokaklarımızda satıldığı bir dönem, İstanbul, Laleli'nin Rusça yazılarla dolup taştığı ekonomik zenginlik günleri artık biraz geride kalmış olsa da, yeni Rusya sanki ticari kolonisini Laleli'de kurmuş gibiydi. Buna paralel olarak Türk yatırımcılar, şirketler, işçiler ve çapkınlar yeni Rusya'ya akın ettiler. Çarlık devrildiği zaman, komünist devrimin ilk günlerinde İstanbul'a akın eden Beyaz Ruslar ülkemize çok daha farklı bir kültür getirmişlerdi. Komünizmin yıkılmasından sonra gelenler ise, kültür dışında her şeyi taşıdılar. Ancak şunu da belirtmek gerekir ki, Rusya parapsikolojinin her alanında yetiştirdiği uzman ve araştırmacıları ile de tanınıyor. Biyoenerji uzmanları, manyetik ve ruhsal şifa verenler, kendini Agarta'yı arama macerasına adayanlar zaman zaman Türkiye'ye uğruyor... Ancak fazla ilgi görmedikleri için Batıya doğru olan yolculuklarına devam ediyorlar... Tunguska'da Neler Oldu? Rusya'nın Ufoloji tarihine geçen belirgin ilk örneklerinden biri Tunguska olayıdır: 30 Haziran 1908 günü, Sibirya, Tunguska üzerinde korkunç bir patlama yaşandı. İnanılmaz bir gürültü ve ışık eşliğinde patlayan nesne 20 milyon kilometre karelik alanı havaya uçurdu!... Bu eşi benzeri görülmemiş bir patlamaydı. Sonuçta 10 milyondan fazla ağaç yanıp yok oldu. Patlama sırasında gökyüzünde mantar şeklinde bir bulut belirmişti. Patlama o kadar güçlüydü ki, şok dalgaları dünyayı iki kez dolaştı ve gezegenimizin manyetik alanında değişiklikler oldu. Araştırmacılar bunun bir uçan daire kazası olabileceği sonucuna vardılar. Ancak Tunguska olayı UFO gözlemleri konusundaki ne ilk, ne de son örnekti. Her şeyden önce Rusya'nın konuya bakış açısı kendi içinde son derece olumluydu. Bir zamanların uzay yarışında Rusya ve ABD'nin zorlu rakipler olduğunu iyi biliyoruz. Ve Rusya başlangıçta, bu konuda ilk öncü çalışmaları yapan güçlü bir uzay merkezi durumundaydı. Hemen her ülkede olduğu gibi politika dünyasının liderleri hem UFO gerçeğini araştırmışlar, hem de çoğu kez bu gerçeği gizlemeye çalışmışlardır. ABD'de olduğu gibi UFO gerçeğini maskelemek için mümkün olan her şeyi Rusya'da da yaptılar. Stalin'le Başlayan Ufo Araştırmaları 1947 yılında Stalin bir bilim adamı olan S. Korolev'den UFO konusunu derinliğine araştırıp rapor hazırlamasını istedi. Stalin hem parapsikolojik çalışmalardan, hem de UFO gözlemlerinden haberdardı. Ve bu konuları yakından takip ediyordu... Korolev'e araştırmaları için üç günlük süre verildi. UFO gözlemlerinin yer aldığı tüm yabancı gazete ve dergiler, yayın organları bulundu. Korolev yazılı malzemeyi evine götürüp raporu kendi ortamında hazırlamak istediyse de talebi Stalin tarafından kabul görmedi. Üç gün sonunda hazırlanan rapora Amerika'nın ünlü Roswell UFO kazası da dahil edilmişti. Rapor uçan dairelerin dünya insanı adına bir tehlike oluşturmadığı kanısındaydı. Tehlikeli değildi çünkü UFO’lar herhangi bir ülkenin hazırladığı gizli silahlar değillerdi. Rapor sonrasında UFO taraftarları kendi aralarında konu ile ilgilenirken, karşı çıkanlar da çürütmeye çalıştılar. Bu durum Stalin'in 1953 yılındaki ölümüne kadar sürdü. Sovyet Ufolojisi'nin bir kez daha canlanması ise ancak 1956 yılında gerçekleşebildi. Stalin'in peşinden gidenlerin o kadar ciddi sorunları vardı ki, UFOları düşünemeyecek kadar meşguldüler. II. Dünya Savaşı'ndan 1960’lı yıllara kadar Rus yetkilileri UFO gerçeğini hem kabul eder, diğer yandan da halka ve dış dünyaya karşı yalanlayıp önemsemez bir tutum içine girme eğilimindeydiler. Astronomi ve matematik profesörü olan Dr. Felix Ziegel gibi bazı kişiler konuyu ciddiyetle ele alsalar da, rejimin sınırları dışına çıkamıyorlardı. Oysa Dr. Ziegel bir röportajında UFO gözlemlerinin Rusya'da sık sık rapor edildiğini ve bu konuya büyük bir önem verildiğini açıkça belirtiyordu. Rusya'da UFO sansürünün bazı nedenleri vardı. Öncelikle II. Dünya Savaşından sonra UFO gözlem raporlarının psikolojik savaş yöntemleri ile bağlantılı olabileceği düşüncesinden yola çıkılarak, halk arasında panik ve korku yaratmasını engellemek istiyorlardı. Diğer sansür nedeni ise, bilim adamlarının açıklama getiremedikleri bir konuyu yalanlayıp çaresizce unutturmaya çalışma eğilimiydi. Çünkü o dönemde hem Batı, hem de Doğu için UFO bir sorundu... Çözümlenemeyen her konu sorun, devlet sırrı ve tehlike kaynağı sayılıyordu. 1965 yılında iki önemli olay gerçekleşti. Uluslararası bir kongrede, dünyanın çevresinde dolaşmakta olan kimliği belirsiz üç adet uydudan söz edildi. 12 Nisan 1965 gününde ise, Pegasus Takımyıldızı 'ndan gelen zeki bir radyo dalgasının varlığı saptandı. Bunlar son derece önemli gelişmelerdi... UFO konusu giderek halka daha açık yorumlarla incelenirken, Polonya,.Çin, Çekoslovakya'da da UFO gözlemleri yapıldığı belirtildi. 13 Mart 1967'de Moskova'da "Parapsikoloji ve Yüksek Uygarlıklar" konulu bir seminer düzenlendi. Saptanan konu farklı uygarlıklar ve UFO gerçeğinin parapsikolojiden asla ayrı tutulamayacağını gösteriyordu. Aynı yılın 18 Ekim gününde ise, kimliği belirlenemeyen cisimler ve UFO olaylarını araştırmak üzere bir komite kuruldu. Tümgeneral Porfiri A.Stoljarov ve arkadaşlarından oluşan bu guruba "Stoljarov Komitesi" adı verildi. Haber dünyaya yayıldığı zaman komite hayli popüler oldu. Ancak "Stoljarvo Komitesi", ABD'de etkinlik gösteren "Condon Komitesi" ile eş tutuldu. Arada büyük fark vardı. Ancak bir süre sonra, bu kuruluşun varlığı ve Rusya'da görülen yabancı cisimler gibi konular reddedildi. Komite de çalışmalarına son verdi... Rus bilim adamları evrende zeki uygarlıklar olduğunu kabul etseler de, konunun UFO bağlantılı olmadığını savunuyor ve Rus Ufolojisini sınırlamış oluyorlardı. 1968 yılında durdurulan UFO araştırmaları 1978 yılında yeniden başlayacaktı... Rus Bilim Adamları ve Dünya Dışı Varlıklar Teorisi Çağımızın uzay yolculuklarında Rusya'nın son derece önemli bir yeri vardır. Sovyet roket biliminin kurucusu ise Konstantin Tsiolkovsky adında bir matematik ve fizikçidir. Matematik öğretmenliği yaptığı yıllarda bile, zamanını roket konusunu araştırmaya adamıştı. Uzay yolculuklarında en mükemmel aracın roket olabileceğini kanıtladı. Çalışmaları daha çok teoride kalmıştı. Ancak uzay yolculuklarında roket kullanımının sadece Ay'a ulaşmak için değil, evrenin farklı bölgelerini keşfetmek açısından da ideal olacağı fikrini savunuyordu. "Dünya Dışı Uygarlıklar" konusundaki görüşü ise yaşadığı döneme göre kıyaslandığında son derece öncü ve geleceğe yönelik bir yorumdu. Şöyle diyordu: "Evrenin başka yerlerinde, gezegenden gezegene yolculuk yapabilen ve kendilerinden istendiği takdirde, kendilerininkinden daha az gelişmiş olan dünyalara yardım edip onlarla temas kurabilen uygar varlıkların mevcut olduğundan eminim." Ayrıca Konstantin Tsiolkovsky UFOlarla paranormal olaylar arasında sıkı bir bağ olduğunu kabul ediyordu. Uzay yolculuğunun telepati ve telekinezi ile yakından bağlantılı olduğunu da belirtiyordu. Bu konuda son derece öncü fikirleri vardı ve teorisini şöyle açıklıyordu: "...Gelecekteki havacılık çağında insanların telepatik yeteneklerine acilen gereksinim olacaktır. Bunlar insanlığın genel gelişimine hizmet edeceklerdir. Sana ve bana, ruhsal kardeşler, yani aynı görüşleri paylaşan kişiler denebilir. Kozmik roketim makrokozmosun yüce sırlarının çözümüne ulaşabilirken ve ulaşmalıyken, senin teorin de yaşayan mikrokozmosun kutsal esrarlarının çözümüyle, düşünen beyni çevreleyen büyük bilmecenin çözümüyle sonuçlanabilir. Makrokozmos ile mikrokozmos, evrenin tek bir mahiyetinin parçalarıdırlar. Mikrokozmos bilmecesinin çözümü insanlık için gerçekten yüce başarıları müjdeler, ihtimal, bu başarılar da kozmik roketten aşağı kalmayacaklardır.." Ve sözlerini şu unutulmaz cümleyle bitiriyordu... "Geleceğe ait şaşırtıcı olasılıkları açıklayan düşünce ne kadar cesur olursa, bilim kılığına bürünerek etkinlik gösteren gericilerin gösterdiği karşı koyma da o denli dehşetli olur." Tsiolkovsky bu sözleri ile dünyanın her yerinde çalışmakta olan UFO araştırmacılarının kaderini ve karşılaştıkları zorluk ları da gözler önüne seriyordu... Rusya'da itirafetmek zor gelse de genel kam, "Dünya Dışı Uygarlıkların var olduğu ve onlarla temas kurulabileceği yönündeydi. Rusya'da Byurakan'da yer alan bir gözlemevinde özellikle üzerinde yaşam bulunan gezegenlere yönelik araştırmalar yapılmaktaydı. 1971 yılında gözlemevinin 17 metrelik radyo teleskobu 50 kadar yıldızı inceliyordu. Diğer gök cisimlerinden kaynaklanan yoğun elektro manyetik etkilerle, "Dünya Dışı Uygarlıklar" arasında bağlantı kurmaya çalışan dört radyo gözlemevi daha vardı. Dünya kaynaklı dinsel metin ve mitolojik öyküleri inceleme yoluyla, gezegenimizin çok eski zamanlardan beri uzaysal uygarlıklar tarafından ziyaret edildiği teorisini ise, Beyaz Rusya Bilimler Akademisi'nin üyesi ve bir filolog olan Dr. Vyacheslav K.Zaitsev ortaya atmıştı. 1992 yılında ölen Zaitsev'e göre bu araştırmaların başlangıcı 1920'lere dayanıyordu. Pek çok ülke dini ve mitolojisi incelenmiş ve farklı uzaysal boyutlardan gelen yabancı uygarlıkların dünyaya inişleri ortaya çıkartılmıştı. Dr. Zaitsev dünya insanının aydınlanma yolunda uzaydan gelen ziyaretçilerin çok büyük katkısı olduğuna inanmaktadır. Fikirlerini incelediği dinsel ve mitolojik belgelerle sınırlamayan araştırmacı, pekçok ülkenin mimari özellikleri ve geleneklerinde bile, "Dünya Dışı Ziyaretçiler"in etkisini görmektedir. Camilerin minareleri ve katedrallerin sivri kulelerini yıldızlara doğru havalanan roketlerin yansıması olarak kabul eder. Bu konudaki görüşlerini aynen aktaralım: "Kozmik ziyaretçiler, gezegenimizin ilkel sakinlerine, doğaüstü güçlere sahip olan ilahi varlıklar gibi görülmüş olmalıdırlar. Bu tanrıların bir uzay gemisinden çıktıklarını varsayarsak, belki de söz konusu araca benzeyen tapınakların, inşasına yol açan da bu özellik olmuştur. Bu tüm dinler ile kültlerde rastlanan bir özelliktir. Bir araç ya da roket, Tanrıların kendileri için barınmaya uygun olmayan bu dünyada pratik şekilde kullandıkları evleri olabilirdi. Tapınaklardaki resimlerde ve küçük heykelciklerde işlenmiş olarak günümüze kadar gelen imajların bu Tanrılara ait olması da mümkündür. Varsayalım ki, içinde Tanrılar'ın bulunduğu bir araç gökten inmiş ve tekrar havalanmış olsun. Tüm destanların göklere göze çarpıcı şekilde yer vermelerini ve tapıklanma görünüşlerinde, döşenme biçimlerinde ve gerçek ruhların göğe doğru uzanma eğiliminde olmalının nedeni bu olabilir miydi acaba?" Dinsel her türlü fikrin ve ibadetin yasaklandığı Komünist Rusya'da bu fikirlerin beyan edilmesi, yazılıp basılması ne cesur bir davranış değil mi? Dr.Zaitsev dinsel motifler ve UFO ziyaretleri arasındaki bağlantıları açıklamaya şöyle devam ediyordu: "Kilise imajı bir uzay aracı imajı olabilir miydi? Yoksa uzaylı astronotlarca göksel aracın içine girmeye ikna edilen ve Tanrılar'ın evini gören bir dünyalı mı vardı? İncil'de göklere yükselen Hz.Davud'a melekler sonradan Kudüs Tapınağının arşetipik imajı haline gelmiş olan kilise imajını göstermişlerdi. Hindular da tapınaklarının, diğer dünyaların tapınak imajına göre inşa edildiğine inanırlardı. Tapınakların mimari tasarımının rahipleri esinlendiren ve hatta onlara proje çizimleri bile veren bir ilah tarafından verildiği söylenir. Ortaçağda Hindistan'da Brahmanizim döneminde tekerlekli platformlar üzerinde yer alan tapınak modelleri ortaya çıktı. Sovyet araştırmacı Nikolai Brunov 'Mimarlık Tarihi Üzerine Denemeler' isimli kitabında, kulelelere benzeyen Brahman tapınakları ile Vimanalar arasındaki ilişkiyi açıklayan bilgiler vermektedir. Uzaylı topluluklar tarafından ziyaret edilmiş olan atalarımız, UFO ve ana gemileri gördüklerinde, unutulmayacak bir manzarayla karşı karşıya kalmış olabilirler. Önce gözleri önünde çok katlı, tepesi yuvarlaklaşan ya da giderek sivrilen devasa bir tapınağın belirmesi ve sonra bu aracın göklere doğru uçması." Dr.Zaitsev sadece tapmak mimarisi alanında değil, dinlerin yayılması ve Mesih inancı üzerinde de yorumlar yaparak "Dünya Dışı Ziyaretçiler" gerçeğine farklı bir boyut getiriyordu: "Mesih düşüncesini benimseyen tüm büyük dinler, dini mimarilerinin temel unsuru olarak küçük kubbeyi kullanırlar. Sovyet uzay gemisi Vostok' un çan biçimindeki pruvası da tıpkı böyle küçük bir kubbeyi hatırlatır. Dünyayı doğru yola sokmak amacıyla gelecek Mesih fikri, kötülükleri cezalandıran; iyi, mantıklı ve sonsuz olanların canını bağışlayan; uygar göklerin sakinlerinin gerçekleştirdiği bir ziyaret sonucunda insanların zihninde şekillenmiş olabilir mi? Yoksa dünyayı bir çok kere ziyaret etmişler de geçen ziyaretlerinde, dünyadan ayrılmadan önce ne zaman döneceklerini söylemişler midir? Eğer yüzyıllar önce gerçekten ziyaret edildiysek, bugün de uzayın derinliklerinden gelen zeki varlıkların 'ikinci gelişlerinin' eşiğinde bulunabiliriz." Bu noktada Dr.Zaitsev epey tehlikeli bir adım atarak, pek çok hristiyanın şiddetle karşı çıktığı bir konuyu yeniden gündeme getiriyordu: Hz.İsa'nın uzayın derinliklerinden geldiğini ve yüksek seviyedeki bir uygarlığın temsilcisi olduğunu belirtiyordu. Hatta daha da ileri giderek "Kozmonot Hz.İsa" sıfatını kullanmaktan çekinmemişti. Teorisine kanıt olarak da, İncil'de yer alan ve Hz.İsa'nın doğaüstü güçleri ile yeteneklerini gösteriyordu. Hz.İsa'nın doğumu sırasında gökyüzünde beliren Beytlehem Yıldızı'nın ise bir uzay gemisinden başka bir şey olamayacağı inanandaydı. Bir fizik matematikçisi olan Prof. Agrest ise, dünyanın milyon yıldır uzaylılar tarafından ziyaret edildiğini ve İncil'deki mucize adı verilen tuhaf olayların bu ziyaretler sonun da yaşandığını belirtiyordu. Dr.Iosif Skhlovky ise bir kitabında Dünya'ya ilk kez 20.000 yıl önce bir uzay aracının indiğinden söz ederken; Pegasus Takımyıldızı'ndan gelen radyo dalgalarının zeki kaynaklı olduğunu da resmen belirtmiştir. Bildiğimiz en ünlü kaçırılma olayının tanıkları Betti Hill, uzay gemisi içinde gördüğü astronomi haritasında bindikleri UFO'nun geldiği yer olan gezegeni göstermişti. Ve bu gezegen Pegasus Takımyıldızın'da yer alıyordu... İlginç bir tesadüf değil mi?... Beyaz Rusya Bilimler Akademisi Başkanı Dr. Vasily Kuprevich, uzaysal uygarlıkların bizden çok üstün olabileceğine inanıyor ve şöyle diyordu: "Uzaydan gelen varlıklar, insanlarla temas etmeden dünya ziyaretlerine devam ediyor olabilirler. Bu varlıkların entellektüel gelişimleri öyle bir seviyeye ulaşmış olabilir ki, onların bizim hakkımızdaki görüşü, bizim atalarımız yani mağara adamları hakkındaki görüşümüzden daha yüksek olmayabilir." Sovyet uzay yolculuğunun iki önemli dalı olarak kabul edilen telemekanik bilimi ve otomatizma konusunda uzman olan Dr. luri A Fomin'in uzaysal uygarlıklar hakkında çok ilginç görüşleri vardı. Fomin, az gelişmiş ve gelişmiş uzaysal uygarlıkların temas kurmaları halinde ortaya çıkabilecek sorunlara değiniyordu. Ayrıca yıldızlararası uzayı katedebilmek için şu anda bildiğimiz fizik yasalardan daha değişik olan ve şimdilik sadece teorik temele dayanan fizik yasalarla uğraşmamız gerektiğini belirtiyordu. Bu yasaların prensiplerinin, matematik formüller halinde saptanmış olduklarını da ekliyordu. Uzay çok boyutluluğundan ve paralel dünyalar kavramlarından da söz ediyordu. Dr.Fomin'e göre uzayın dördüncü bir boyutu bulunması halinde, bizim kendi üç boyutlu dünyamızda birbirinden çok uzakta olan herhangi iki nokta; bu dört boyutlu uzayda yanyana yer alabilirler. Rusyalı Uzaylılar Rus Ufoloji tarihi, ülkenin tarihiyle büyük benzerlik gösteriyor. Hep iniş ve çıkışlar var. Kesintilere uğrayan ciddi araştırmalar 1978 yılından itibaren canlılık kazandı. İlerleyen zamanla birlikte 1990'lara doğru özellikle Urallar'da yer alan Perm bölgesinden gelen UFO gözlem haberleri öyle şaşırtıcı boyutlara ulaştı ki, "Rus Bilim Teknik Kuruluşları Birliği" bölgeye bir araştırma ekibi gönderme kararı aldı. 1991 yılında yola çıkan ekip; Biyolog ve Elektronik Mühendisi Vladimir Shemchick'in liderliğinde kurulmuştu. Ekipte doktor, astronom, jeolog, mühendis ve farklı dallarda teknik adamlar yer aldı. Araştırma gezisi süresince yapılan gerçek UFO gözlemlerinde kameralar ve fotoğraf makineleri bozuldu, filmler yandı. Ancak yine de "Dünya Dışı Varlıklar'la fiziksel, telepatik temaslar kuruldu. Perm bölgesi sakinleri uzun "zamandır tanık oldukları kimliği belirlenemeyen uçan cisimlerden söz ediyorlardı. Bu cisimlerin bazıları muz biçiminde, diğerleri ise farklı çaplara sahip balon görünümündeydi. Vladimir Shemchick ve ekibi bölgeye geldiklerinde, yerli halktan yaşlı bir kadınla görüşmelere başladılar. Kadın çevrede sık sık yabancı tipli insanların dolaştığını söylüyor ve onların kesinlikle ne yaşadığı kasabadan ne de çevre kasabalardan gelmiş olamayacaklarında iddia ediyordu. Normalden çok uzun boylu olan bu "yabancılar", vücutlarını sımsıkı saran siyah renkli kıyafetler giyiyorlardı. Shemchick daha sonra iki tarım işçisiyle konuştu. Adamlar bir iş gününün sonunda tarla kenarında dinlenirken, ormandan çıkıp kendilerine doğru gelen tuhaf görünüşlü adamı anlattılar. Yabancı, uzun boyluydu ve siyahlar giymişti. Ancak adamın başı bir su kovasını hatırlatıyordu. İşçiler ayağa kalktılar, yabancı ile aralarında 40 metre mesafe kalmıştı. Ancak siyahlı adam bir vizyon gibi silinerek gözden kayboldu. Yaz kampı yapan çocuklar da pekçok defa balon biçimli UFO'ları gözlemlemişlerdi. Ancak gördükleri bununla kalmıyordu. "Dünya Dışı" olduğuna inandıkları varlıkları ve hümonoidleri gözlemlediler. Bu varlıklar yaklaşık dört metre boyunda ve yarı saydam forma sahiptiler. Araştırma ekibi UFO ve "Dünya Dışı Varlıklar"ın görüldüğü bölgede bio-radar etkileri saptadı. Onların görevi buraya kadardı. Ancak kesin karar vermeden önce tüm bu anlatılanların bilimsel açıklaması olabileceği üzerinde duruldu. Bu amaçla söz konusu "paranormal fenomenler"in araştırılması için bir komisyon kuruldu. Perm doğa güzellikleri ile ün kazanmış bir yerdi. Araştırmalar sırasında, çok az sayıda kişinin yaşadığı bu gizemli bölgede "gariplikler" kendini göstermekte gecikmedi... Birden çam ormanlarında kuş sesleri duyulmaz oldu!... Büyük baş hayvanlar yemlenmek için oraya yaklaşmayı bile istemiyorlardı!... Traktör motorları açıklanamayan nedenlerle duruyordu!... En garip yanı da, devasa çam ağaçlarının kökünden sökülmesi ve toprakta büyük çukurlar bırakmalarıydı!... Bazı ağaçlar ise tam ortadan ikiye kesilmiş halde bulunuyordu!... Shemchick'in ekibi araştırmaya ormandan başladı... Yedi kilometrelik alanda, grubun kırk üyesi çadırlarını kurdular. Ancak toprağa oturdukları andan itibaren kendilerini rahatsız hissetmeye başladılar. Gece uyuduklarında kabus görüyorlar ve görünmez bir varlığın sürekli kendilerini kontrol ettiği hissine kapılıyorlardı. Aynı his cihazlara da yansıdı. Bilim adamları tarafından tasarlanan cihazlar, bir enerji bölgesinin varlığını saptıyordu. Enerji kütlesi uzaklaşırken cihazlar normal duruma dönüyorlardı. Ekip 24 saat süreyle nöbetleşe yer değiştirerek, bölgeyi farklı noktalardan sürekli gözlem altında tuttu. Nöbet sırasında yaşanılan her türlü deney güncelere kaydediliyordu. Gazeteci Pavel Müjortov da garip deneyim yaşayanlardan biriydi. Su almak için nehre yaklaştığı sırada, gökyüzünde tuhaf bir cisim belirdi. Cisim önce geniş kenarlı şapka formundayken, kısa sürede gökyüzünde bir ışık noktası haline geldi. Grubun diğer üyeleri ise, gökyüzünde kare biçimli, parlak, sarı bir leke görmüşlerdi. Cisim sanki kendisini izlemelerini ister gibi sürekli hareket ediyordu. Sonra birden çevrelerini saran ani bir soğuk dalgasının içinde kaldılar. Bu arada herkesin başı ağrımaya başladı... Ağrı o kadar şiddetliydi ki araştırmacılardan biri dayanamayıp bayıldı. Bir kaç saat sonra kampa dönmeyi başardılar. Bu arada gökyüzündeki sarı leke de ortadan kaybolmuştu... Ertesi sabah dört metre boyunda insanımsı bir varlık kampa yaklaştı. Kampta uyumakta olan araştırmacılar ayak seslerini duyarak panik içinde uyanmaya başladılar. Varlığın ayak seslerini net şekilde duyuyorlardı. Daha sonra çimen üzerinde kalan izleri görmüşler ve bu arada gökyüzünde "T" harfi şeklinde ortaya çıkan ışıklı cisim olaya eşlik etmişti. Ardından ormandan ikişerli guruplar halinde çıkan ışık topları yine ışıktan meydana gelen üçgen formlar oluşturdular. Ormanda dolaşan, ancak kampa asla yaklaşmayan, fosforlu, parlak bedene sahip kadın ve erkek siluetleri de görüldü. Bu yabancıların dış görünüşlerinde dikkat çeken yan, hepsinin de çok uzun boylu olmalarıydı. Grup üyeleri gördüklerini filme almaya ya da fotoğraf çekmeye çalıştıkları zaman, makineler tamamiyle kilitlendi... Alıntı Yorum bağlantısı Diğer sitelerde paylaş More sharing options...
nevermore Yanıtlama zamanı: Ocak 18, 2012 Yazar Paylaş Yanıtlama zamanı: Ocak 18, 2012 Başarısız Bir Deneyin Ürünleri Mi? Bir başka gece, grup üyelerinden dört kişi, varlıklarla temas kurmayı denedi. Ancak bu telepatik bir temastı. Dört araştırmacı bir çadıra girdiler. Ve gece boyunca çadır sanki biri kuvvetle sarsıyormuş gibi titremeye devam etti!... Bu alıştığımız ruhsal irtibat celselerini hatırlatan türde bir telepatik ileşitim denemesiydi. Dünyanın tüm sırlarını bildiklerini söyleyen yabancılar oldukça ilginç cevaplar verdiler. Terazi Takımyıldızında bulunan "Kırmızı Gezegen"den gelmişlerdi ve yaklaşık iki yıldır bölgede bulunuyorlardı. Aslında farklı uzaysal kolonilerden gelen temsilcilerdi. Evrende farklı 36 boyutun var olduğunu söylediler. Entellektüel açıdan en gelişmiş uygarlıkların bulunduğu boyut sayısı ise bugün için 7 idi. Dünya insanlığının ise Büyük Arias Takımyıldızında bulunan "Tron Gezegeni"nin bir deneyi olduğunu açıkladılar. Ancak bu deney başarıya ulaşmamıştı. Çünkü insan ruhu kusurlarla doluydu. İnsanlar duygularına hakim olamıyorlar ve bazı ahlaki prensiplerden yoksun yaşıyorlardı. Üstelik Dünya insanlığı teknik yönden ilerlerse, evrende bir tehlike oluşturmaya başlayacaktı... Bu nedenle "onlar" bizi sürekli kontrol altında tutuyorlardı... Bölgede araştırmalar devam ederken, gazeteci Vladimir Shulakov başından geçen ilginç bir başka olayı da şöyle anlatıyordu: "Balık tutmak en büyük zevkim. Bu nedenle nehre doğru yönelmiştim. Ve o andan itibaren ilk kez bu yabancı varlıkların gizemli dünyasına girip hayatlarının bir kaç dakikasını paylaşma şansını yakaladım. Uç gün boyunca esrarengiz ışıklar beni takip etmiş ve belirli bir yöne gitmem için bana yol göstermişlerdi. 'Onlar' olduğunu biliyor ve zihinsel iletişim kurmaya davet ediyordum. Sonunda gözlerimin önünde bir sis belirdi. Sanki beynimin ortasına bir darbe yedim ve aklıma giren yabancı şeylerin varlığını hissettim. O zaman temas kurduğumuzu anladım. 20 dakika süren dialog başladı, iletişim dostçaydı ve benden grubun herhangi bir üyesinden de alacakları türde genel bilgiler aldılar. Ertesi gece yeniden iletişim kuruldu. Bana grubumuzun nereden geldiğini sordular ve ben de Riga şehrinden cevabını verdim. Hem bu şehrin, hem de Letonya Cumhuriyeti' nin varlığından haberdardılar. Epey zamandır bazı Letonlar'la temas kurmuşlardı. Çok hızlı konuşuyorlardı. Ben onları görmek istediğimi söyledim. İşte o anda inanılmaz bir şey oldu. Bir gücün beni yerden havaya kaldırdığını hissettim... Uçuyordum, havada, kamp çadırlarının üzerinden uçuyordum. Yüksekliğim 100 metre kadardı. Hiç bir şey, hatta bedenimi bile hissetmiyordum. Uçuş durdu, ben hala havadaydım. Etrafı ağaçlarla çevrili bir düzlüğe gelmiştim. Parlak giysili altı yedi kişi gördüm. Yüzlerini seçemiyordum. ileride üç kişi daha vardı. Bu gözlemim yaklaşık on saniye kadar sürdü ve geriye uçuş başladı. Bir kaç saniye sonra kamptaydım. Sonraki günlerde ormandaki düzlüğü yeniden ziyaret ettim. Bu defa yere indim ve iki uçandaire gördüm. Yabancılardan iki kişi bana doğru geldi. Giysileri gümüş renginde ve parlıyordu. Narin yüz çizgileri ve açık renk saçları vardı. Telepatik olarak beni gemiye girmeye davet ettiler, ancak istemedim. Gemi gümüş rengindeydi ve on metre çapında olmalıydı. Üzerinde herhangi bir ışık yoktu. O anda kendimi bir film seyreder gibi hissediyordum. Onlara nereden geldiklerini sorduğumda bana, Dünyadan 17 milyon ışık ünitesi uzaklığında olduklarını belirttiler. Ancak bu mesafeyi beş saniyede aşıyorlardı, istersem beni de götürüp sonra Dünyaya geri getireceklerini söylediler. Ancak beni yolculuğa ikna edemediler. Boyları 1.80 civarındaydı. Kendi aralarında bilgi alış verişi yapıyorlardı. Bu sanki manyetik bir bantın hızla geriye sarılması gibiydi. Yunan Mitolojisi'nden çıkmış insanlara benziyorlardı. Temiz yüzlü, sakal ve bıyığı olmayan tiplerdi. Uçan daire hakkında biraz daha bilgi almak istedim. Sadece telepatik yolla değil, sembol ve resimlerle de bilgi veriyorlardı. Dünya üzerinde bizimle onlar kadar yakından ilgilenen iki uzaysal ırk daha olduğunu anlattılar. Bu yabancılar için biz Dünyalılar koruyup yardım etmek istedikleri küçük kardeşler gibiydik. Dünya yaşamının ortaya çıkışı evrim sonucunda olmamıştı. Darwin in teorisine ise aptalca diyorlardı. Dünya üzerindeki hayat uzaysal ırklar tarafından başlatıldı ve bizler onların çocuklarıydık. İnsan ırkı maymundan türemedi. Varoluşunun daima bir nedeni mevcuttu. Ancak Dünya üzerindeki yaşam, uzaylılar bu gezegene 'insan'ı getirmeden çok önce başlamıştı. Maymun hiç bir zaman gerçek bir insana ulaşıncaya kadar evrimleşemezdi. Bana insanların Sonsuzluğu düşünmesini ve her insanın ruhuna sahip olduklarını asla unutmaması gerektiği mesajını verdiler." Rusya'da yaşanan gizemli olaylar ve UFO bağlantıları bununla da bitmiyor... İncelemeye devam edelim: Temmuz 1974 yılında Özbekistan Bilimler Akademi Bülteni'nde ilginç bir haber yayınlandı: Taşkent civarında bir köyde yaşayan oduncu, ormanda açıklık bir yerde çalışırken gökte madeni ve düz bir cisim gördü. Cisim havada her yöne doğru düzensiz şekilde sallanıyordu. Hava sakin olmasına rağmen, sanki rüzgara yakalanmış gibiydi. Oduncu Alyuş polis karakoluna gitti ve gözlemini bildirdi. Aynı cisim küçük bir çocuk ve şehre gitmekte olan bir köylü tarafından da gözlemlendi. Üç kişinin verdiği ifadeler karşılaştırıldı ve ortak noktalar ortaya çıktı. Cisim garip salınım hareketleri yapıyor ve göle dalarak kayboluyordu. Bir süre sonra göl kenarında kısa boylu, kurşuni derili ve kulaksız bir varlığın cesedi bulundu. İddialara göre hem uçan cismin hem de ölü varlığın fotoğrafları çekilmişti ancak bu resimler asla yayınlanmadı. Polonya'da Yere Çakılan Ufolar Değişen zamanla birlikte suskunluklarını bozarak, yeni Avrupa'da yerlerini almaya karar veren Polonyalı Ufologlar, ilginç bilgi ve belgelerle yeni açıklamalar yapmayı sürdürüyorlar. İşte onlardan birkaç örnek... Roswell kazası dünyada yaşanan ilk ve son UFO kazası imiş gibi görünse de, aslında durum hiç de böyle değildi... Benzer kazalardan biri de, 1938 yaz aylarında Polonya, Czernica'da yaşanmışdı... Ancak II. Dünya Savaşı'ndan hemen önce meydana gelen bu "garip kaza" Naziler tarafından el konulan uçandaire parçaları ve olayın ört bas edilmesiyle yıllar boyunca gizli tutuldu... Kimi yorumcular parçalanan UFO'nun Alman Ordusu'na ait deneme UFOları'ndan biri olabileceğini de ileri sürdüler. Polonyada'ki ikinci UFO kazası ise 21 Ocak 1959 tarihini taşıyor ve yer Gdynia. Polonya'lı Ufolog Joroslaw Kryzanowski'ye göre, parçalanan UFO'nun içinden iki uzaylı varlığın cesetleri de çıkartılmıştı. Ancak iddialara göre tüm kanıtlara Sovyet Ordusu el koydu. 1978 yılında Polonya basınına yansıyan, "Üçüncü Türden Karşılaşma" hatta bir kaçırılma öyküsü ise, büyük yankılar uyandırdı. Olayın kahramanı 71 yaşındaki çiftçi Jan Wolski idi ve kaçırılma sonrasında bilim adamları ile psikologlar tarafından incelendiğinde, onu bütün Polonya tanımış oldu. Daha yakın bir tarihte Polonya Ordusu'nun resmi yayın organı "Zolnierz Wolnosci" (Özgürlük Askerleri) ise pekçok askeri pilotun uçuş sırasında Polonya göklerinde uçan yabancı cisimleri gözlemlediklerini belirtti. Bir pilot gözlemini şöyle açıklıyordu: "Bizden yaklaşık 450 metre kadar yükseklikteki cisim doğuya doğru uçuyordu. Aşağı doğru hafif bir eğimi vardı ve bu sırada cisimden hiç bir ses gelmiyordu." Günümüzde rapor edilen en yeni UFO kazası ise 15 Mart 1998 tarihini taşıyor. Wegorzewo'da yaşayan çok sayıda kişi tarafından yabancı ve uçan bir cismin gökyüzünde patladığını rapor edildi. Ordu yetkilileri söz konusu yerde neler olup bittiğini araştıracaklarını söylediler ancak konuyla ilgili hiç bir açıklama yapılmadı. Macaristan'da Ufolojik Yaklaşımlar ve İlginç Gözlemler Yakın zamana kadar Doğu Avrupa Ülkeleri'nde yürütülen Ufoloji çalışmaları, ülkenin politik ve sosyal yapısına uygun gelişme gösteriyordu. Romanya, Polonya ve Macaristan gibi ülkelerde konu hakkında bilgi ve belge bulmak biraz daha kolayken, geçmişin Doğu Almanyası, Bulgaristan ve Çekoslovakya'da UFO'lardan konuşmak pek de kolay değildi. Romen araştırmacı Ion Hobbana, ülkesinde 60 yıl boyunca kayda geçen UFO gözlemlerini topladığı; "Demir Perde Gerisindeki Ufolar" adlı kitabını yazdı. Colman von Keviczky, II. Dünya Savaşında Macar Kraliyet Ordusunda subay olarak görev yapmış ancak 1952'de Amerika Birleşik Devletleri'ne yerleşmişti. Keviczky New York'da "Kıtalararası UFO Ağı" (ICUFON) ismini verdiği bir araştırma merkezi kurdu. Keviczky ülkesinde 1970 yılından beri gözlemlenen UFOlar'la ilgili çalışmalar yapmasına rağmen, 26 Ocak 1986 tarihindeki gözlem, listenin en ilginç olayı önemini taşıyor. Gözlem Budapeşte'nin 10 kilometre kuzeyinde yer alan Pomaz ve Plisszentkereszt köyleri arasında yapıldı. Futbol topu biçiminde iki adet turuncu cisim, akşam saat yedi civarında çok sayıda tanık tarafından gözlemlendi. Her iki cisim de parlak turuncu renkteydi ve tam merkezlerinde Satürn'e benzer bir tür halka yer alıyordu. İlk anda cisimler merkezleri üzerinde yavaşça dönüyorlardı. Daha sonra yere 50 metre kadar yaklaştılar. Cisimlerin alt kısmından yere doğru mavimsi bir ışık yayılıyordu. Küresel cisimlerin yan kenarlarında ise, çok açık mavi ile beyaz ve sarı renk tonlarında ışık yansımaları vardı. Gözlem toplam otuz saniye sürdü. Cisimler yavaşça yukarı doğru havalandılar ve sonra inanılmaz bir hızla gökyüzünde ilerleyerek kayboldular. Bir başka ilginç gözlem de, 22-23 Nisan 1986 tarihinde Debrecen Şehri'ne yakın otoyolda yaşandı. Bu gözlem dört buçuk saat kadar devam etti. Bu sırada garip olaylar yaşandı ve hatta "zeki varlıklar" tarafında yönlendirildiği belli olan küresel yabancı cisim bir ambulansı takip etti. Olaylar 22 Nisan gecesi saat 22:00'den sonra başladı... Bayan Gabor Peter, Hajdunanas'taki evinde geçirdiği kaza sonucunda omuzundan yaralanmıştı. Hemen bir ambulans çağırdı. Ambulans Sandor Mendi tarafından kullanılıyordu ve tıp öğrencisi Laszo Berencsi de kendisine eşlik ediyordu. Gabor Peter'i evinden alarak kliniğe doğru yola çıktılar. Hafif bir sis vardı ancak bu görüş alanına engel değildi. Ambulans Hajdunanas'ı geride bırakıp otoyola çıktığında tıp öğrencisi Laszo Berencsi, sağ tarafta kendilerinden 100 m kadar ötede ve yerden 30-40 m yükseklikte uçan portakal renkli cismi gördü. Cisim birden ambulansa çok yaklaştı ve 18 kilometre ötedeki yerleşim bölgesi Hajduboszormeny'e gelene kadar da araçtan ayrılmadı. Yabancı cisim saatte 70 kilomere yapan ambulansla aynı hızda gidiyordu. Bir sonraki köyün sınırlarına girdiklerinde cisim hızını arttırdı. Turuncu rengi çok parlak beyaza dönene kadar hızla değişti ve yakındaki küçük ormana indi. Daha sonra da ışıklarını söndürerek görünmez oldu. Ancak olaylar burada sona ermiyordu... Gabor Peter'in tedavisi yapıldı ve aynı ambulansla evine geri gönderildi. Ambulans Debrecen'den ayrılıp Joczsa köyüne doğru yaklaşırken gökyüzünü boydan boya kateden parlak ışıklı bir cisim gözlemlendi. Ambulans hızla uzaklaşırken cismi birden bire karşılarında buldular. Sanki yabancı cisim onların gelmesini bekler gibi gökyüzünde hareketsiz duruyordu. Şoför telsizi kullanmaya cesaret edemedi ancak sadece ambulansın hızını saatte 15 kilometreye indirdi. Yabancı cisim de yavaşladı ve ambulansın otoyolu aydınlatan lambalarının üzerinden geçti. Ambulans hızını yeniden 70 kilometreye çıkarttığında, cisim de aynı hızı kazanıyordu. Hajduboszormeny'e geldiklerinde yabancı cisim yeniden ormanlık bir bölgeye girdi, ışıklarını sordurdu ve görünmez oldu. 23 Nisan sabaha karşı aynı ambulans bir başka acil durum için yeniden çağırıldı. Garip cismin bir kaç saat önce kaybolduğu ormanlık bölgeye geldiklerinde, sürücü Mendi ve yardımcısı Berencsi otların yandığını gördüler. Hemen dışarı çıkıp yangını yakından izlemeye karar verdiler. Alevler yaklaşık bir buçuk metre kadar yükseliyordu ancak zemin üzerinde yangına neden olabilecek hiç bir belirti yoktu. Verdikleri ifadeler doğrultusunda bilim adamları ve Ufologlar tarafından hemen incelemeler başlatıldı. Yine Macaristan'da rapor edilen çok eski bir kaçırılma vakası da 1903 tarihini taşıyordu... 1903 yılı Noel gününde oduncu Petrovsky Ivanku o zamanlar Avusturya-Macaristan imparatorluğu sınırlarında kalan Szuhapatak köyünde kayboldu. Oduncunun kaybolduğu gece bölgede yer alan Ortodoks kilisesinin rahibi aynı bölgede ortaya çıkan ışıklı ve çok büyük dairesel bir cismi gözlemlediğini belirtti. Cisimden yayılan ışıklar tüm bölgeyi aydınlatıyordu ve ışığın içinde hareket eden insanımsı varlıkların siluetleri de rahip tarafından gözlemlendi. Oduncu Petrovsky Ivanku, uzun süre arandı ancak bir daha izine rastlanmadı. 1947 yılına ait resmi bir raporda ise, gündüz saatlerinde Polonya göklerinde dolaşan ve çok sayıda kişi tarafından görülen gümüş renkli dairesel cisimlerden söz ediliyordu. Cisimler hakkında resmi bir açıklama yapılmamasına rağmen 1946 ve 1947 yıllarında İskandinavya'da gözlemlenen "Hayalet Roketleri" hatırlattığı söylendi. CIA tarafından hazırlanan dosyalarda ise, yine Macaristan'da 1955 ve 1956 yılları arasında gözlemlenen yabancı göksel cisimlerden sık sık bahsediliyordu. Ancak Moskova Komünist Partisi'nin emri doğrultusunda Budapeşte Valiliği, uçan dairelerin sadece bir mitostan ibaret olduğunu ve UFOlarla ilgili her türlü haberin ABD hükümeti tarafından uydurulduğu haberini açıkladı. 1960'lı yıllardan 80 Tere gelene kadar, Polonya basınında Ufolorla ilgili pek çok yazı çıktı. Ancak o dönemin eğilimi, UFO gerçeğini daha çok bir fantazi ve bir bilim kurgu ürünü olarak gösterme çabasındaydı. Bütün bunlara rağmen 9 Eylül 1980 tarihinde yapılan gözlem gerçeğin bilim kurgunun çok daha ötesinde olduğunu kanıtlıyordu. 9 Eylül günü, öğleden sonra gözlemlenen çok büyük ve dairesel yabancı cisim, Budapeşte'nin şehir merkezinde görüldüğü gibi, yakınlarda yer alan Balaton Gölü civarında da, tanıklar tarafından izlendi. Hükümet yetkileri yaptıkları açıklamada cismin bir propaganda ya da meteoroloji balonu olduğunu belirttiler. Ancak yetkililer cismin filmini ve resimlerini çektirmek için olay yerine hemen bir kameraman gönderdiler. Bir ay sonra, 24 Ekim 1980 tarihinde, sabaha karşı torpido biçimli bir başka yabancı cisim daha gözlemlendi. Cisim Balaton gölü üzerinden uçarak son derece stratejik öneme sahip Bakoni dağlan bölgesine doğru uzaklaştı. Dağlık bölgede Varşova Paktı günlerinden kalan bir füze üssü bulunuyordu. Garip cismin izlediği yol üzerinde Pees yakınlarındaki endüstri bölgesinde bulunan uranyum madenleri ve Baja yerleşim bölgesinde de bir nükleer santral mevcuttu. Çin'de Ufo Üsleri mi Var? Renkli kültürü, tarihi, inançları ve 20. yüzyılın politik çalkantılarıyla Çin; her dönem şu ya da bu şekilde ilgi odağı konumuna gelmiştir. Ancak görünen Çin Seddi'nin ötesinde bu ülkeyi sımsıkı örten görünmez duvarlar nedeniyle, doğaüstü fenomenler, açıklanamayan gizemli olaylar ve UFOlar konusunda yapılan çalışmalar dış dünyaya pek az yansıtılmıştır... Oysa bugün binlerce Çin vatandaşı, UFO gözlemi yaptığını bildiriyor ve sanıldığının aksine uçandaireler oraya da sık sık uğruyorlar. "Çin UFO Araştırma Cemiyeti" Genel Sekreteri Wen Kong-Hua'nın görüşü ise, uzun zamandan beri ülkesinde UFO üslerinin kurulmuş olduğu ve esrarengiz uçan gemilerin bu bölgeyi bir geçit köprüsü gibi kullanmakta olduğu doğrultusunda. Günümüzdeki gözlemlere geçmeden önce, geçmişe dönüp göksel bağlantının izlerini tarihte aramakta yarar var. 1938 yılında Çin Ti Arkeoolg Tchi Pu Tei, Çin - Tibet sınırında yer alan Bayan Kara-Ula Dağları'ndaki bir mağarada tuhaf işaretler ve bir tür hiyeroglif yazısıyla kaplı dairesel taşlar buldu. Taşlar 12.000 yıl öncesine aitti. Ve üzerlerindeki yazının çözülmesi için ise tam 24 yıl çalışmalar yapıldı. Bir dizi hiyeroglif çözüldüğünde ortaya şu metin çıkıyordu: "Dropa'lar taşıtlarıyla bulutlardan indiler. Bizim erkeklerimiz, kadınlarımız ve çocuklarımız şafaktan on kez önce mağaralara gizlendiler. Sonunla Dropaların dilini el işaretleriyle anlayınca, yeni gelenlerin barışçı niyetlere sahip olduklarını öğrendiler." Yazılar aynı bölgede yaşayan Ham isimli kabilenin yazılarından çözüldü. Başka Ham hiyeroglifleri de yüksek bir dağa tehlikeli bir iniş yapan uzay gemisinin parçalanmasını ve bundan doğan üzüntüyü, yeni bir uzay aracı yapmak için girişilen çabaların barışısızlıkla sonuçlanmasını anlatıyordu. Eski Çin Efsaneleri'nde sarı yüzlü, küçük yaratıkların bulutlardan nasıl indiği anlatılır. Dünya insanı bu yabancı ziyaretçilerin kocaman kafalarıyla minik bedenlerini görünce önce onlardan iğrenmişler. Öyle ki bir dünyalı üstlerine atılıp aralarından birini hemen öldürmüş. (Tipik bir Dünyalı tepkisi.) Çin kaynaklarına göre uçan gemilerle bulutlardan inen, önce insanları korkutan sonra da onlarla dost olan yabancılar, şimdi aynı bölgede oturan Dropaslar'ın atalarıydı. Bugün hala Bayan Kara-Ula mağaralarında Ham ve Dropas kabileleri yaşar. Bunlar zayıf bedenli ve raşitik insanlardır. Boyları ortalama 1.27 m kadardır ve her türlü etnik sınıflamanın dışında kalmışlardır Pekin'de Ufoloji Konferansı 21 Ekim 1981 tarihinde Pekin'de düzenlenen bir Ufoloji konfransında UFO gözlemi yapmış kişiler yaşadıkları deneyimleri aktardılar. Bu deneyimlerden biri oldukça ilginçti, tanık gözlem yaptığı sırada Çin Ordusu'nun Gobi Çölü'nde yer alan bir departmanında çalışmaktaydı. Deneyimini şöyle anlattı: "1968 yılında orta öğrenimimi yapıyordum. O dönemdeki yönetim gereği, biz öğrencilerden ya dağlara gidip köylülere yardım etmemiz ya da orduda askerlere katılmamız isteniyordu. Ben de birkaç kız arkadaşımla birlikte, Gobi Çölü'nde üslenmiş olan birliğe katıldım. Barakamız çölün hemen kenarındaydı ve bize uzun bir kanal kazmamız isteniyordu. Ağustos sonu ya da Eylül basıydı... Bir akşam çalışma bitip de barakamıza dönerken, gökyüzünde bize doğru uçan oval biçimli bir ateş topu gördük. Çapı bir basketbol topununki kadardı. Merkezi turuncu, etrafa doğru ise koyu kırmızı renkteydi. Şaşkın bir halde başımızın üstünden uçuşunu izledik. Az sonra cisim bulunduğumuz yerden bir kaç kilometre ötede olan bir kum tepesine doğru alçaldı ve yere indi. Yere doğru eğim yapmış bir çanak antene de benziyordu. Cisim o kadar çok parlıyordu ki, gözlerimiz kamaşmaya başlamıştı. Hayatımızda buna benzer bir makine hiç görmemiştik. Bir kaç kız, ellerindeki kazma küreklerle makineye doğru koşmaya başladılar. Yaklaştıklarında cisim önce kendi çevresinde döndü, sonra da ani bir sarsıntıyla havalandı ve gökyüzünde tam 30 derecelik bir açı yaptı. Kalkış sırasında en ufak bir ses bile duyulmamış, etrafa kum saçılmamıştı. Kızlar cisim havalandığı yeri incelediklerinde, kum üzerinde beş adet delik buldular. Bu uçan makinenin beş ayağından kalan izler olmalıydı. Deliklerin tam ortasına düşen yerde kumun yüzeyi yanmış görünüyordu. Cismin askerlikle ilgili modern bir buluş olduğunu düşünüp hemen kampa geri döndük ve gördüklerimizi kamp başkanına anlattık. Bir süre sonra çevrede yaşayan köylülerle konuştuğumuzda, zaman zaman bizimkine benzer ışıklı uçan cisimler gördüklerini söylediler. Cisimler geniş kenarlı hasır şapka, puro ya da disk şeklinde olup, Gobi Çölü'ne iniş yapıyorlarmış. Hatta köylüler bu cisimlere o kadar alışmışlardı ki, onlara "melek şapkası" adını vermişlerdi. Gürültü yapmadan geliyor ve iz bırakmadan da gidiyorlardı." Bir başka tanık, "UFO Exploración" dergisinin redaktör şefi Zhang Qio, yine Gobi Çölü'nde yaşanan bir diğer olayı şöyle anlatıyordu: "1978 yılının Ağustos ayıydı. Gece saat 22.00 civarında güneş tamamiyle batmış ve etraf iyice kararmıştı. Gökyüzünde parlayan bir kaç yıldızdan başka bir şey görülmüyordu. 60 yaşlarında bir çoban olan Umulema ve diğer genç çobanlar Gobi Çölünde koyunları otlatıp atlarla ilgileniyorlardı. Bir ateş yakıp dinlenmeye ve yemek yemeye karar verdiler. Yemek hazırlayıp kendi aralarında konuşurken aniden keskin bir ıslık sesi dikkatlerini çekti. Ses yukarıdan geliyordu ve başlarını kaldırıp gökyüzüne baktıklarında, ışıklı üç parlak cismin uçmakta olduğunu gördüler. Cisimlerin alt kısmı tamamiyle düzdü. Üst tarafları ise kubbe biçimindeydi. Panama şapkasına benzetmişlerdi. Ancak düz alt kısmın tam ortasında karanlık bir bölge seçiliyordu. Kamp ateşinin ışığında cisimlerin metal yüzeyli ve yaklaşık üç metre çapında olduğunu fark ettiler. Aralarında en yaşlı olan çoban Umulema hemen ateşi söndürmeleri emrini verdi. En son kıvılcım da söndükten sonra cisimler kuzey doğuya doğru uçarak gözden kayboldular. Moğol Çin sınırını aşıp yere inerlerken arkalarında öyle parlak bir ışık bırakmışlardı ki, etraf gündüz gibi aydınlandı. Çobanlar yaşadıklarından öyle korkmuşlardı ki ateşi yeniden yakmaya cesaret edemediler. Umulema yıllar önce, 1938'de buna benzer bir olay daha yaşadığını söyledi. Yine karanlık bir gecede çobanlar işlerini bitirdikten sonra çadırlarına çekilmişlerdi. Ancak çok geçmeden birinin imdat isteyerek bağırdığını duydular. Fırlayıp dışarı çıktıklarında havada yavaşça hareket ederek uçan varil biçimli nesneyi gördüler. Cisim çevresine gümüş renkli bir ışık yayıyordu. Arka tarafından ise portakal renkli bir alev çıkmaktaydı. Kampta saklambaç oynayan iki çocuk aleve yakalanıp yanmaya başladılar. Yangın kampın tümünü etkisine aldı ve söndürülmesi saatler sürdü. Gerçekte çocuklar stepde oynamaktayken ufukta parlak bir disk görmüşler ve cisim başlarının üzerinden uçarak geçmişti. Diskin yere indiğini görünce iki çocuk koşarak peşinden gitmişler ve sonra da arka taraftan çıkan aleve yakalanmışlar. Cisim yeniden yükselmiş ve kısa süre sonra da gözden kaybolmuş..." Gobi Çölü'nün batısında yer alan Urumusi Şehri farklı tiplerden UFOlar'ın sık sık gözlemlendiği bir merkez olarak tanınıyor. 1985 kışında Sun Xiaomin ve karısı bir iş gününün sonunda çalıştıkları fabrikadan çıkıp şehrin dış mahallelerinden evlerine doğru yürümeye başladılar. Gökyüzü tamamiyle karanlıktı, ne yıldızlar görünüyordu, ne de rüzgar vardı. Sonra aniden havada beliren ve doğudan gelmekte olan cismi fark ettiler. Parlak ışıklı bu cisim henüz beş dakika geçmeden keskin bir dönüş yaparak rotasını güneye çevirdi. Önce bir ışık noktası gibi görünen nesne iki dakika içinde bir balkabağı boyutuna gelmişti. Cisim, şaşkınlık içinde olanları izleyen çiftten 600 metre yükseklikte sabit kaldı. Sun Xiaomin, orduda patlayıcılarla ilgili bir görev yapmıştı. Gökteki ışıkları iyi tanırdı ama daha önce buna benzer bir şey hiç görmemişti. Paniğe kapılan çift koşmaya başladı. Nesnenin etrafında beyaz ışıklar parlıyordu ancak üzeri kırmızı ile turuncu arasında değişen bir tür ışık halesi ile çevrilmişti. Sun Xiaomin dönüp cisme bir kez daha baktığında havada asılı durduğunu ve yere çok yakın olduğunu fark etti. İki dakika geçmişti ki, cisim dikey olarak yeniden yükselmeye başladı ve 200 metreye ulaştığında, gürültü çıkartmadan kuzeye doğru uçuşuna devam etti. Ertesi gün, "Xinjian Günlüğü" isimli gazetede bir gece önceki gözlem hakkında geniş bir yazı çıktı. Çok sayıda tanık aynı cismi gördüklerini belirtiyorlardı. Alıntı Yorum bağlantısı Diğer sitelerde paylaş More sharing options...
nevermore Yanıtlama zamanı: Ocak 18, 2012 Yazar Paylaş Yanıtlama zamanı: Ocak 18, 2012 Gobi Çölü Sırrını Koruyor... Dünya'nın en esrarengiz ve gizemli yörelerinin başında kuşkusuz ki Gobi Çölü gelmektedir. Ve bu gizem günümüzde hala tartışma konusudur... Gobi'nin batısında yer alan Kramahyi kenti, çevresinde ve çölün altında kilometrelerce uzanan zengin petrol yatakları ile tanınıyor. 3 Temmuz 1985 sabaha karşı, Wang Ling-Tong ve Shi Jian-Kuo gece nöbetlerini bitirmiş ve çalıştıkları hangardan ayrılmak üzereydiler. Wang ve Shi dışarı çıktıklarında olağan üstü bir görüntü ile karşılaştılar. Hangara yakın bir noktada, kırmızı renkli ve disk şeklinde bir cisim yere doğdu hafifçe eğilmişti. Cisim nabız gibi atıyor ve belirli aralıklarla, düzenli olarak yeşil ışık yayıyordu. İki adam olayı bildirmek için petrol istasyonları genel merkezine telefon ettiler. Merkez yardım istemek amacıyla alarm verdi. Çok geçmeden bir tank ve silahlanmış askerlerle dolu bir kamyon olay yerine geldi. Cisim hala olduğu yerde hareketsiz duruyordu. Askerler nesnenin çevresinde bir daire olacak şekilde sıralandıklarında, cisim dikey şekilde havalandı. Çapı iki metreden fazla görünüyordu. Üzerinde pervane ya da iniş takımı benzeri bölümleri yoktu. Nesnenin kökeni asla açığa çıkmadı. 14 Temmuz 1987 gecesi Gobi çölünde yer alan askeri birlik bölük komutanı Ren Mangen her zaman olduğu gibi telefon hatlarının iyi çalışıp çalışmadığını kontrol ediyordu. Ancak alıcısından beklenmedik şekilde gelen ıslık sesleriyle birlikte, kışlada yapılmakta olan bütün telefon konuşmaları kesintiye uğradı. Aynı anda karanlık gökyüzü birden beyaza döndü ve birlik komutanı havada uçmakta olan parlak bir cisim gördü. Ne yapacağını bilemez, şaşkın bir halde cisme bakıyordu. Yabancı nesne her on saniyede bir kendi etrafında dönüş hareketleri yapmaktaydı. Bu sırada yakın bir köyün halkı da aynı cismi uzaktan izliyorlardı. Çevresine ışıklar saçan cisim iri bir örümceği andırıyordu. Sessizce yoluna devam edip çölün öte tarafına doğru uçarak gözden kayboldu. Gobi Çölü üzerinde görülen UFOlar hakkında sayısız tanıklık var. Araştırmacılar bu bölgede bir UFO üssü bulunduğuna inanıyorlar. Bu bölgede meydana gelen garip olaylarla ilgili ise, Çin ve Rus yetkilileri ise suskun kalmayı tercih ediyorlar. Bölgeye seyyahat yapan bir Alman öğrenci grubunun şefi ise şu bilgileri veriyordu: "Ruslar, Moğolistan' ın kuzeyinde yer alan gizli bir UFO üssünü yok ettiler. Üsde çok sayıda tünel kazılmıştı ve piramit biçimli binalar vardı!..." Pilotlar Konuşuyor 4 Ağustos 1979 günü deneyimli bir pilot ve "Gobi Havacılık Üssü" şefi olan Shi Ying, saat 02..55'de deneme uçuşunu bitirerek rotasını üsse doğru çevirdi. Geri dönüş sırasında pilot kabininin güçsüz bir ışıkla aydınlandığını fark etti. Cihazlarını kontrol ettiğinde normalin dışında bir şey bulamadı. Pencereden dışarı baktığında uçağın sol kanadına çok yakında uçan yabancı bir cisim gördü. Bir değirmen taşı büyüklüğündeki dairesel cisim beyaz bir ışıkla parlıyordu. Cisim belirli aralıklarla ileri geçiyor ve sonra yeniden geri dönüyordu. Uçan dairenin tam ortasında bir boşluk vardı. Boşluktan gökyüzünü ve yıldızları görmek bile mümkündü. Cisimden yayılan ışık gözleri kör edecek kadar parlak değildi, ancak doğmakta olan ayınkine eş değerde bir parlaklığa sahipti. Pilot hemen kule ile irtibat kurdu ve tanımlayamadığı parlak bir cisim gördüğünü belirtti. Kontrol kulesi ise, Shi Ying'e hemen geri dönmesi emrini verdi. Üsse geri dönüp alana indiğinde, kuleden yabancı cismin Gobi Çölü yönünde gözden kaybolduğu söylendi. Çöle İnen Uçan Daireler Zhao Zi-yong otuz yıldan fazla süre Gobi Çölü'ndeki arkeolojik kazılarda görev aldı. 1983 yılının Ağustos ayında bir gün ekibiyle birlikte çölün batısında yer alan Kalameili Dağı'nın eteklerinde kamp kurdular. Gece olduğunda ekip yorgundu ve kendi aralarında sohbet ediyorlardı. Tam bu sırada Zhenger Vadisi'nin tam ortasından devasa bir küre fırladı. Kürenin ardında ışıklı ve parmak mavi renkte bir de kuyruğu vardı. Yatay biçimde ve yavaşça uçuyordu. Kalameili Dağı'na yaklaştığında alçalmaya başladı ve sonunda çöle indi. İşte o anda herkesi şaşırtan bir fenomen yaşandı. Cisim gökyüzünün yarısını aydınlatana kadar bir kaç kez arka arkaya patladı. Kısa süre sonra ateş söndü ve her şey yeniden karanlığa büründü. Zhao Zi-yong bir kaç jeolog arkadaşıyla birlikte neler olduğuna bakmak için koşmaya başladılar. Üç kilometre koştuktan sonra bir uydu ya daire olduğu anlaşılamayan nesnenin parçalarını buldular. Ancak hava karanlıktı ve kampa geri dönmekten başka çareleri yoktu. Ertesi gün Zhao Zi-yong ve telgrafçı Zhu Xiao-mei kalan parçalara bakmak için olay yerine döndüler. Yarım saatlik aramadan sonra kum üzerinde çapı beş metre kadar olan dairesel bir ize rastladılar. Dairenin içinde kalan kısımda yüzey tamamiyle yanmıştı. Tam merkezde derinliği 15 cm. kadar olan bir kaç da çukur vardı. Bu önceki gece yere inen cismin bir hayli ağır olduğunu gösteriyordu... Zhao Zi-yong yerden bir miktar yanmış kum aldı ve bir kibrit kutusunda sakladı. Jeoloji Enistitüsü'nde yapılan analizlerde, kumda Dünya'da tanınmayan metalik bir alaşımın izleri bulundu. Zhao Zi-yong bu alaşıma "kozmik toz" adını verdi. Ona göre bir uçandaire yere çarparak kaza yapmış, patlamayla küçük bir yangına yol açmıştı. Sonra da hasarın giderilmesi için Gobi Çölü'ndeki üsse geri dönmüştü... Benzer bir olay yine 1983 yılının Ağustos ayında yaşandı. Profesör Dr. Guo Chang-fu tatilini Gobi yakınlarında küçük bir köyde geçiriyor ve aynı zamanda köylülere sağlık açısından yardımcı oluyordu. 6 Ağustos gecesi babası rahatsızlanan genç bir çiftçi ile birlikte üç kilometre kadar uzakta olan Dong-shu köyüne gitmişti. Muayeneden sonra geri dönüş yolunda genç adam doktora eşlik etti... Saat gece yarısını geçmişti... Küçük bir ırmağı geride bırakıp kamışlarla dolu bir bölgeye geldiler. Tam o sırada gökyüzünde 2 m çapında kırmızı, dairesel bir cisim gördüler. Cisimden yayılan kırmızı ışık kamışları aydınlatıyordu. Hem doktor, hem de genç adam bu garip nesne karşısında bir hayli şaşırmışlardı. Önce bunun bir şimşek olduğunu sandılar ama hiç bir ses yoktu. Aynı anda dairesel cisim büyük bir hızla kendi etrafında dönmeye başladı. Otuz saniye soma da yere düştü, bir kaç kez patladı ve kamışlarda yangın çıkarttı. Doktor ve genç adam korku içinde kendilerini yere atıp korunmaya çalıştılar. Cisim yeniden yükseldi, bir an için hareketsiz kaldı, ardından gökyüzünde tamamiyle kayboluncaya kadar yükselmesini sürdürdü. Çöl yakınlarında yaşayan köylüler "şeytanın ateşi" adını verdikleri bu topları daha önce de görmüşlerdi. Ancak bu denli geniş çaplı bir yangına hiç rastlanmamıştı. Yapılan araştırmalara rağmen bu olayın sırrı da çözülemedi. Görüldüğü gibi yaşadığımız gezegenin pek çok yerinde UFO’lar ve "Dünya Dışı Ziyaretçiler'le ilgili çok sayıda ip uçları, hatta kesin kanıtlar bile bulunmaktadır. Bize düşen geçici bir süre için konakladığımız Dünya gezegenini sahiplenmeden önce, evrenin çok değişik türden canlıya yaşam, gelişim ve uzaysal yolculuk imkanları verdiği gerçeğini fark edebilmektir... Tabii bu gerçeği farkedebilmek için gerçeklere sırt dönmemeyi başarmamız gerekecektir... Bunun için de açık yüreklilik ve cesaretle konuyu objektif bir şekilde araştırmaktan başka çaremiz yoktur... Kaynak: Ufo Gerçekleri ve Yalanları - Farah Yurdözü Alıntı Yorum bağlantısı Diğer sitelerde paylaş More sharing options...
Önerilen Mesajlar
Sohbete katıl
Şimdi mesaj yollayabilir ve daha sonra kayıt olabilirsiniz. Hesabınız varsa, şimdi giriş yaparak hesabınızla gönderebilirsiniz.