Jump to content

İlkel Toplumlarda Gizli Kadın ve Erkek Toplulukları


nevermore

Önerilen Mesajlar

lkel toplumların bir diğer okült geleneği de, "erkekler derneği" ve "kadınlar derneği" gibi adlar verilen gizli topluluklardır. Başta Pasifik Adaları olmak üzere yeryüzünün hemen hemen her yanındaki ilkel toplumlarda bu gizli örgüt geleneğine rastlanır. Belirli bir düzeyde ezoterizmin sözkonusu olduğu bu gizli toplulukların oluşmasındaki başlıca nedenin tradisyonel bilgi ve inançların dejenerasyonunun önlenmesi ve bilgi inanç sistemlerinin sonraki kuşaklara aktarılması olduğu belirtiliyor.

İlkel gizli topluluklarda uygulanan inisiyasyon ritüelleri özde aynı olmakla birlikte uygulamada bazı farklılıklara sahiptir. Bu ritüellerde amaçlanan ise adayın belirli eprövlerden geçirilerek ve genellikle de fiziki eziyetler çekerek yaşama hazırlanmasıdır. Bununla birlikte ritüellerde ölmek, yeniden doğmak ve göğe yükselmek gibi çeşitli sembolik anlatımlar da kullanılır.

İlkel toplumlarda erginlenme dönemine ulaşıldığında genç erkekler için yapılan törenlerin yanısıra, erişkinler için ayrılmış olan daha başka misterler de vardır : Bunlar, bir dizi inisiyatik eprövden başarıyla geçene kadar hakkında hiç kimsenin bilgi edinemeyeceği veya üye olamayacağı "erkek toplulukları" ( Mânnerbünde) ya da Gizli Dernekler'dir. Bu erkek topluluklarının oldukça geniş kapsamlı ve karmaşık olan yapısını ve geçmişini burada incelememiz, olanaksızdır .

Gizli erkek derneklerinin tarihine gelince, en popüler hipotezin, Frobenius tarafından önerilen ve tarihsel kültür ekolünce benimsenen hipotez olduğunu görüyoruz. Bu varsayıma göre, gizli erkek dernekleri, anaerkil devrenin bir ürünüydü : Bu derneklerin amacı da, anaerkil düzenin sonucu olan kadın baskısına karşı koyabilmek için, özellikle de maskeli dansları yapanların cinler ile ölülerin ruhları olduğuna kadınları inandırmak suretiyle onları dehşete düşürmekti. Burada ele alamayacağımız nedenlerden ötürü, bu hipotezin özlü bir temele dayandığını söyleyemeyiz.

Maskeli erkeklerden oluşan derneklerin, erkek başatlığın kazanılması uğraşında bir rol oynamış olmaları olasıdır. Ne var ki, gizli derneklerin, genel bir fenomen olarak, anaerkil düzenin bir sonucu olduklarını gösteren bir kanıt da yoktur. Aksine, erginlenme törenleri ile gizli erkek derneklerine üye olunmasına ilişkin inisiyasyon eprövleri arasında tam bir süreklilik görüyoruz, örneğin, Pasifik'teki toplulukların hepsinde de şu uygulamaya rastlanır : Hem erkek çocukların inisiyasyonlarında hem de gizli erkek derneklerine üye olmak isteyenlerin katılması gereken inisiyasyon törenlerinde, önce bir canavar tarafından yutulma, sonra da yeniden dirilme unsurlarını içeren, sembolik bir ölüm riti. Demek ki bu uygulama biçimleri aynı kaynaktan gelmektedir. Bizim de kaçınılmaz olarak bundan çıkardığımız sonuç, gizli erkek derneklerinin, yani "Mânnerbünde"nin, kabile inisiyasyonlarına ait misterler'den ortaya çıkmış olmasıdır.

Şimdi de gizli toplulukların kökeni ile amacını açıklamamız gerekmektedir. Her şeyden önce, hem tamamiyle erkek nitelikleri hem de bütünüyle kadın nitelikleri taşıyan mister topluluklarının bulunduğunu belirtmeliyiz. Aralarındaki fark kadın derneklerinin erkek derneklerinden daha az sayıda olmasıdır. Gizli kadın derneklerinin ortaya çıkışını, erkek derneklerini taklit etme arzusuna bağlamak insana çekici gelebilir. Üstelik, bu tür bir taklit sürecini belirli yörelerde kanıtlayabilmek de olasıdır. Ancak, (...) gizli kadın derneklerinin, yani "Weiberbünde"ninbazı kadın törenleri, ilk adet kanamasıyla ilgili olaa erginlenme dönemi inisiyasyonundan kaynaklanmıştır. Dolayısıyla da ortada, ne erkeklerin anaerkil düzene bir tepki olarak gizli dernekler oluşturduklarını, ne de kadınların erkek baskısına karşı koyabilmek düşüncesiyle "Weiberbünde" kurarak erkekleri taklit ettiklerini ileri sürmemizi gerektiren bir baz vardır.

Bu tür bir tepki ve karşı tepki fenomenine dinler tarihinde sık sık rastlandığı gerçeğini yadsıyamayız ama, bunun doğal bir gereklilik olduğunu ve kökensel bir nitelik taşıdığını da söyleyemeyiz. İşin kökeninde yatan fenomen ise erginlik döneminde hem delikanlılar hem de genç kızların katıldıkları inisiyasyon misterleri'dir. Diğer bütün mister türleri de, bir erkek ya da kadın olabilmek için herkesin öğrenmek zorunda olduğu bu ilksel ifşaattan kaynaklanır. Bu durumda, misterlere adanmış olan gizli toplulukların ortaya çıkışının tek olası açıklamasını, bu iki cinsiyetin her birine özgü olan kutsal ayinleri mümkün olduğunca yoğun bir şekilde yaşama arzusunda aramak gerekecektir.

 

Gizli Topluluklara Giriş İnisiyasyonları

İşte bu nedenden ötürü, gizli derneklere giriş inisiyasyonları erginlenme dönemindeki inisiyasyon ritlerine çok benzerler: Gizli dernek inişiyasyonlannda da aynı eprövlere, aynı ölüm ve yeniden diriliş sembollerine, geleneksel ve gizli bir öğretiye ait aynı ifşaata rastlarız. Üstelik, bunlara rastlanmasının nedeni, inisiyasyon senaryosunun, kutsal olanın yeniden ve daha dolu bir şekilde deneyimlenmesini içeren bir durumu oluşturmasıdır. Ne var ki, bir derecede farkı gözlemlenmiştir : "Mânnerbünde"deki gizlilik öğesinin kabile inisiyasyonlarınkinden daha önemli bir yeri vardır. Hiç de gizli olmayan erginlenme ritlerine rastlanırken (örn. Fuegianlar'da olduğu gibi), gizlilik yeminini içermeyen hiçbir mister topluluğuna rastlayamayız veya daha açık bir ifadeyle, otantik halklar ataç geleneklerini bozulmadan korudukları sürece hiç bir gizli derneğe rastlanmaz.

Bunun da iki nedeni yardır : Birincisi, gizli bir topluluğa üye olunması bir seçimi gerektirecektir. Yani, kabile inisiyasyonundan geçen herkesin, bunu arzulasalar bile, gizli derneğe katılması sözkonusu olamaz. Gizliliğin pekiştirilmesinin ikinci nedeni daha çok tarihsel niteliktedir : Dünya ilkel halklar için bile değişikliğe uğrar ve bazı ataç gelenekler dejenerasyon tehlikesiyle karşı karşıya kalır. Dejenere olmalarını engellemek amacıyla da öğretilerin giderek gizlilik perdesi altında aktarılması sağlanır. Bu, bir öğretiyi koruya gelen bir toplumun, köklü bir değişim sürecine girdiğinde sözkonusu öğretiyi "gizlemesini" (: occultation) içeren ve son derece iyi bilinen bir fenomendir.

Aynı olgu, kentsel toplulukların Hıristiyanlaşması sonrası Avrupa'da da görülür. Hıristiyanlık öncesi dinsel gelenekler kırsal kesimde korunmuş, kamufle edilmiş ya da yüzeysel bir biçimde Hıristiyanlaştırılmıştu Her şeyden önce de bu gelenekler, büyücülerin dışarıya kapalı olan halkaları içerisinde gizlenmişti. Bu durumda, gizli mister topluluklarınca aktarılan geleneklerin asıllarını bildiğimizi düşünmek safdillik olurdu. Gözlemcilerin ancak bazı ikincil ritler ile birkaç şarkıyı kaydedebildiklerini biliyoruz. Her halükarda, bunların sembolizmi açık olduğundan, bu topluluklara ait ayinlerin anlamını keşfetmek de mümkün olabilmiştir.

Örneğin, "son derece özel nitelikte olan ve bu yüzden de sadece klan şeflerinin üye olabildiği bir kardeşlik olan Kuta'ya ait Ngoye (Ndsasa) gizli kültüne inisiye olma ayini şöyledir : Adaylar, panter derisinden yapılma bir kamçıyla dövüldükten sonra, yerden bir metre kadar yukarıya yerleştirilen yatay bir direğe bağlanırlar. işte bu ayin sırasında adaylardan çoğu dehşete kapılır ve boşuna kaçmaya çabalar. Ancak, yapılan tanımlardan yola çıkıldığında bu korkunun nedenini anlamak zordur.

Demek ki, etnologların gözlemleyemedikleri, insanı dehşette bırakan bir rit sözkonusu olmalı. Adaylar bundan sonra, dalan yapraklarla ovulur ve bedenleri ile saçları dayanılmaz derecede kaşıntı veren bir bitkiyle kaplanır. Bu arada şunu da gözden kaçırmamalıyız ki, kamçılanmak veya ısırganlarla oğulmak, adayın doğrandığını ve sonra da cinler tarafından Öldürüldüğünü simgeleyen bir rittir. Aynı sembolizme ve aynı ayinlere, samanların ini si yasyonl arında da rastlarız.

Son olarak, bir diğer epröv de adayın 5-6 metre yükseklikteki bir ağaca tırmandırılarak, mukungu'da bekletilmiş bir ilacı içmeye zorlanmasını kapsar. Köye geri dönen aday, ağlayan kadınlarca karşılanır : Sanki aday ölmek üzereymişcesine gözyaşı dökmektedirler. Bazı Kuta kabilelerinde ise, adayın eski adını "öldürmek" ve böylece ona yeni bir ad verebilmek amacıyla, aday vahşi bir şekilde dövülür. Bu ritler üzerinde daha fazla durmaya gerek yoktur. Erginlenme inisiyasyonlarında olduğu gibi, bunlar da sembolik bir ölüm ve yeniden diriliş ile arkasından göğe yükselme olgularıyla ilgilidirler.

Mandja ve Banda kabileleri arasında, Ngakola adıyla bilinen bir topluluk vardır. Adaylar inisiye olurken kendilerine anlatılan efsaneye göre, bir zamanlar Ngakola yeryüzünde yaşarmış. Koyu esmer tenli ve uzun kıllarla kaplı bir bedeni varmış. Nereden geldiğini kimse bilmezmiş. Bataklık halindeki bir ırmağın yakınındaki çalılıklarda yaşarmış... Bir insanı önce öldürecek ve sonra da ona yeniden yaşam verecek güce sahipmiş. Hatta, o insanı daha iyi biri haline de getirebilirmiş.

Böylece Ngakola insanlara şöyle bir çağrıda bulunmuş : "Bana bazı insanlar gönderin ki, onları yiyeyim ve sonra yenilenmiş bir halde kusup çıkarayım!" İnsanlar bu çağrıya uymuşlar ama, daha sonra Ngakola yuttuğu insanların sadece yarısını geriye Verince de intikam almaya karar vermişler : Ona yemesi için, arasına taş katılmış olan bol miktarda manyok vermişler. Böylece, yiye yiye halsiz düşen canavarı bıçak ve mızraklarla öldürmeyi başarmışlar. Bu efsane, gizli derneğin uyguladığı rit için bir temel oluşturduğu gibi, onu haklı kılmaktadır, inisiyasyon törenlerinde kutsal nitelikteki yassı bir taşın önemli bir rolü vardır. Geleneklere göre, bu kutsal taş Nga­kola'nın bedeninden çıkmıştır. Aday da canavarın bedenini simgeleyen küçük bir kulübeye kapatılır ve orada hem kamçılanır hem de eziyet edilir. Çünkü, o sırada "Ngakola'nın bedenine girmiş" olup, hazmedilme sürecini yaşamaktadır. Bir yandan da inisiyeler koro halinde, "Ngakola, hepimizin barsak!arını al götür! Ngakola, hepimizin ciğerlerini al götür!" diye şarkı söylerler. Çeşitli eprövlerden sonra Baş İnisiyatör, en sonunda adayı yemiş olan Ngakola'nın artık onu geriye verdiğini bildirir.

http://www.spiritualizm.com/makaleler/grafik/psi-dergi-kapaklari0001.jpg

( Kuzey Amerika Kızılderilileri'nin inisiyatik gelenekleri arasında, göğüse geçirilen ilmekle asılma eprövüde yer alır. Kişi ancak bu zorlu sınav sonucunda gizli topluluğa girmeye hak kazanır. Yukarıda, bu sahneyi canlandıran bir resim görülüyor)

Adayın Çekmesi Gereken Eziyetler

Burada da gene, erginlik dönemi inisiyasypnlarında büyük rol oynayan, bir canavarın karnında ölme sembolizmini görüyoruz. Gizli bir topluluğa girm£ ritlerinin her bakımdan kabile inisiyasyonlarına karşılık düştüğünü bir kez daha ortaya koymuş olmaktayız : inzivaya çekilme, inisiyatik eziyet ve eprövler, ölüm ve genedoğum, yeni bir adın zorla benimsetilmesi, gizli bir dilin öğretilmesi, vb. gibi.

Bu durumu, Belçikalı bir misyoner olan Leo Bittremieux'nun Mayumba Mı Bakhimba gizli topluluğu hakkındaki tanımlarından daha iyi anlarız. Burada inisiyasyon eprövleri 2-5 yıl kadar sürer. En önemlisi de bir ölüm ve genedoğum töreninden oluşur. Adayın "öldürülmesi" gerekmektedir. Bu sahne, geceleyin, eski inisiyelerin "tamtam ritmiyle söyledikleri şarkıların ve anneler ile akrabaların ölmek üzere olanlar için yaktıkları ağıtların" eşliğinde gerçekleştirilir. Aday kamçılanır ve "ölüm içkisi" denilen uyuşturucu bir içki içer. Aynı zamanda da, zekâyı simgeleyen sukabağı tohumlarından yer. Bu oldukça önemli bir ayrıntıdır. Çünkü, bu eylem, kişinin ölüm aracılığıyla bilgeliğe ulaştığını ifade eder. "ölüm içkisini" içip bitiren aday, elinden tutan bir inisiye tarafından yere düşene kadar olduğu yerde döndürülür. Arkasından da herkes, "Aman, öldü gitti!" diye dövünmeye başlar. Olayı anlatan bir yerliye göre, "Ah, öldü gitti, ah! Khimbaonu bir daha hiç görmeyeceğim!" şeklinde bir ağıt tutturan koro eşliğinde, ölü adamı yerde yuvarlarlar.

Aynı şekifde köyde de adamın annesi ve kardeşleri yas içindedirler. Daha sonra- "ölüler", birer inisiye olan akrabaiarınca sırtlanır ve "yeniden dirilme avlusu" denilen, takdis edilmiş kapalı bir yere götürülür. Çırada, çıplak bir şekilde, haç biçimindeki bir mezarın içine yatırılır ve "yeniden dirilme (kıyam)" veya "değişme" gününün şafak vaktine kadar öylece bırakılır. Bu da yerlilerin dört günlük haftalarının birinci gününe rastlar. Bundan sonra adayların başları traş edilir, dövülür, yere çalınırlar ve en son olarak da gözleri ile burunlarına son derece yakıcı bir sıvı damlatılır. Ayrıca, "kıyam" öncesinde kesin bir gizlilik andı içmek zorundadırlar : "Burada göreceğim şeyleri hiç kimseye, ne bir kadına ne de bir erkeğe, ne beyaz birine he de kutsal olmayan bir insana anlatmayacağım; eğer anlatırsam beni yok edin, öldürün!". Aday, "Burada göreceğim şeyleri," dediğine göre, henüz gerçek misterle yüzyüze gelmemiştir. Demek ki, ölüm ve kıyam riti ya da inisiyasyonu, sadece, kutsal misterlere katılabilmesini sağlayan bir önkoşuldur.

Bizim bunlar hakkında çok az bilgimiz vardır. Öteki gizli erkek topluluklarını burada ele almamız ne yazık ki olanak dışıdır. Sözgelimi, Pasifik'teki Duk-Duk Birliği'nin mişterleri ve inisiye olmayanların üzerinde yarattığı korku, gözlemcileri aşırı derecede etkilemiştir. Kuzey Amerika'nın inisiyatik eziyetleriyle ün yapan erkek kardeşliklerinin apayrı bir yeri vardır, örneğin, kabile inisiyasyonu ile gizli kardeşliğe giriş ritlerinin aynı olduğu Mandan Kızılderilileri'nin uyguladıkları eprövler hayal gücünü bile aşmaktadır: Adayın göğüs kaslarına bıçak sokan iki kişi, bıçakları çektikten sonra yaraları parmaklarıyla genişletirler ve kasların altından bir ilmek geçirerek bunu halatlarla bağlarlardı. Arkasından da kol ve bacak kaslarına soktukları tahta çivilere ağır taşlar ve bizon kafaları takıp, adamı bağladıkları halatları yukarıya çekerlerdi. Catlin, adayların bu dehşetli epröve olağanüstü bir şekilde dayandıklarını anlatır :

"Bedenleri kesilip biçilirken, yüzlerinde en küçük bir irkilme bile görülmüyordu. Aday havada asılı kaldıktan sonra, inisiyelerden biri onu çevirmeye başlar, hızını da giderek arttırırdı. Fırıl fırıl dönen adam sonuda bayılır ve bedeni bir çuval gibi boşlukta öylece kalakalırdı."

Özellikle şu noktayı vurgulamak gerekir : Madan kabilesinde uygulanan inisiyatik eziyetlerin, Kızılderililerin doğasına özgü bir vahşilikten kaynaklanması asla sözkonusu değildir. Yerliler uygar insanlardan daha hain değildirler. Ancak, her geleneksel toplumda eziyet çekmenin törensel bir değeri vardır. Eziyetin insanlara insanüstü varlıklarca uygun görüldüğüne ve amacının da eziyet görenin spiritüel bir dönüşüme uğratılması olduğuna inanılır. Eziyetin kendisi, inisiyatik ölümün bir ifade şeklidir...

Istırap çekmenin bu tür bir dinsel anlamı olduğunu başka özellikler de onaylamaktadır : Bazı ciddi rahatsızlıklar ve özellikle de psişik ve zihinsel rahatsızlıklar, ilkel toplumlarca "spiritüel obsesyon" olarak kabul edilir. Yani, hasta kişinin bir şaman veya mistik olmak üzere İlahi Varlıklar tarafından seçilmiş olduğuna inanılır.

Gerekçe de şudur : O kişi inisiyasyon sürecinden geçmekte olup, eziyete uğratılmakta ve 'öldürülmektedir'... Daha önceki kitaplarımızda, bu tür inisiyatik rahatsızlıklar geçirip sonradan şaman olanlara ilişkin çeşitli örnekler vermiştik. Bu durumda da şu sonuca varmamız gerekir: Hem fiziksel hem de ruhsal ıstıraplar, inisiyasyon olgusunun ayrılmaz bir parçası olan eziyetler ile eşdeğerdedir. [Psişik] rahatsızlıklar, ilkel insanlar arasında doğaüstü bir tercihin işareti olarak yüceltilip ve dolayısıyla da inisyatik bir epröv olarak düşünülürdü.

Kişi, tekrar doğabilmek için "ölmek" zorundaydı; yani, iyileştirilmesi gerekiyordu. Kişi, hem daha önceki kimliği açısından hem de kutsal olmayan koşullar açısından ölmüş oluyordu. Böylece, iyileşmiş olarak, başka biri ya da yeni doğmuş bir insan haline geliyor ve bir şaman, bir mistik oluyordu.

Çeşitli çevrelerde ve farklı düzeylerde; eprövlerden, eziyetlerden, öldürme ritlerinden ve sembolik kıyamlardan oluşan aynı inisiyasyon şemasına rastlıyoruz.

İşte biz de bu spiritüel rejenerasyon senaryosunu, hem bir klanın tüm üyeleri için zorunlu olan erginlenme inişi yasyonl arında, hem de klan içinde "kapalı bir halka" oluşturan gizli erkek derneklerinde saptamış bulunuyoruz. Dahası, tek tek şamanların da ıstıraplar, eziyetler, ölüm ve kıyam unsurlarını içeren bu senaryonun aynısıyla karşı karşıya kaldıklarını görmekteyiz. Bütün bunlar, bizi, spiritüel rejenerasyon misterlerinin, değişik düzeylerde ve farklı şekillerde gerçekleştirilen aynı arşetipik süreçten oluştuğu sonucuna götürmektedir. Bu misterlere, belirli bir varoluş halini aşıp da daha yüksek bir varoluş haline geçmek gereksinimi ortaya çıktığı, daha doğrusu spiritüel bir dönüşüm sözkonusu olduğu zamanlarda başvurulur.

Sonuç olarak, erginlenme dönemine ilişkin inisiyasyon misterleri, gizli toplulukların ritleri ve kişilere mistik görevler yüklenilmesini belirleyen bireysel deneyimler arasındaki kesin dayanışma ve süreklilik, bize göre son derece anlamlıdır.

 

Gizli Kadın Toplulukları

Kadınların gizli toplulukları hep doğum ve bereket misterleriyle ilgilidir. Trobriand Adaları'nın kadınları bahçelerine fide dikerken yanlarına fazla yaklaşan erkeklere saldırmak ve yere yıkmak hakkına sahiptirler. Gizli kadın topluluklardan birkaçı günümüze kadar gelmiş olup, bunların ritleri hep bereket sembolleriyle ilgilidir. Bir örnek olarak Mordvinler arasındaki gizli kadın derneğini inceleyebiliriz. Erkekler, evlenmemiş kızlar ve çocuklar kesinlikle dışarıda bırakılırlar.

Topluluğun maskotu, çocukların at diye bindikleri türden bir değnektir. Buna "binerek" dolaşan kadınlara da "at" denir. Bu kadınlar boyunlarına, şeritlerle süslenmiş olan, arpa dolu bir torba asarlar. Atın karnını simgeleyen bu torbaya da, atın yumurtalıklarını simgeleyen küçük toplar takarlar. Her yıl, yaşlı kadınlardan birinin evinde dernekçe bir ziyafet töreni düzenlenir. Eve giren her genç evli kadın, yaşlı kadınlardan biri tarafından üç kez kamçılanır. Yaşlı kadının, "Yumurtla!" diye bağırması üzerine de genç kadın, daha önce pişirip de sakladığı bir yumurtayı ortaya çıkarır.

Topluluk üyelerinin yiyecek, içecek ve para katkısında bulunmak zorunda oldukları bu ziyafet, kısa süre içinde cinselliğe bürünür. Geceleyin, iki grup halinde bölünen kadınlar birbirlerini ziyarete başlarlar. Değneklere binmiş halde, erotik şarkılar söyleyerek ortalıkta dolaşan yaşlı kadınlar, ortalığı bir karnaval yerine döndürürler. Her iki grup tekrar biraraya geldiğinde de dayanılmaz bir yaygara kopar. Erkekler dışarıya çıkmaya cesaret edemezler. Çıkanlar derhal kadınların saldırısına uğrar, soyulur ve hırpalanırlar. Serbest bırakılmadan önce de fidye ödemek zorunda bırakılırlar.

Gizli kadın topluluklarında uygulanan inisiyasyonlara ilişkin bir kaç ayrıntı elde edebilmek için, bazı Afrika örneklerine daha bir yakından bakmamız gerekmektedir. Uzmanlar, bu tür gizli ritler hakkında çok az şey bilindiği konusunda bizi uyarmaktadırlar. Gene de genel yapılarıyla ilgili olarak bir fikir edinebiliriz, örneğin, kuzeydeki Kuta kabilesinde bulunan Lisimbu topluluğu hakkında bildiklerimiz şunlardır : Törenin büyük bir kısmı ya bir nehir yakınında ya da nehrin içinde yapılır.

Burada bir not düşüp, Afrika'nın bu bölgesindeki tüm gizli topluluklarda su sembolizminin bulunduğunu belirtmeliyiz. Nehrin içinde, dallardan ve yapraklardan oluşan bir kulübe inşa ederler. "Kulübenin sadece bir girişi olup, tavanı su yüzeyinin ancak bir metre kadar yukarısında kalır" . Yaşları 12 ile 32 arasında değişen kadın adaylar, kıyıya indirilirler. Herbiri, "ana" denilen bir inisiyenin gözetimi altındadır. Sadece başları ile omuzları dışarda kalacak şekilde çömelerek suyun içinde yürümek suretiyle hep birlikte ilerlerler. Yüzleri boyanmış bir halde, ağızlarında birer yaprak tutarlar (...). Bu geçit töreni nehir boyunca devam eder ve kulübeye varıldığında da aniden ayağa kalkarak kulübenin girişine doğru dalışa geçerler.

 

Kulübeye girenler soyunur ve tekrar dalıp dışarıya çıkarlar. Suda çömelerek, kulübe girişinin çevresinde bir yarım daire oluşturur ve "balık tutma dansını" yaparlar. Daha sonra "analardan" biri nehirden çıkar, mahrem yerini örten kuşağını çıkarır ve çırılçıplak bir halde son derece erotik bir dans yapar.

Dans sonrasında adaylar kulübeye döner ve orada ilk inişiyasyondan geçerler. "Analar" adayların mahrem yerlerini örten kuşaklarını çekip çıkarır ve başlarını suya daldırarak, bedenlerini pütürlü yapraklarla ovarlar. Boğulma derecesine kadar başı suyun altında kalan adayın inisiyasyonuna daha sonra köyde devam edilir : "Ana", önce "kızını" döver, sonra başını tutarak, içine bir avuç karabiber atılmış olan bir ateşe doğru yaklaştırır. İnisiyasyonun en son kısmında ise "ana" adayın kolundan çeker, dans etmesini söyler ve arkasından da bacaklarının arasından geçirir.

Törenler sırasında, ayrıca aralarında cinsel eylemin simgelendiği bir dansın da yer aldığı bazı danslar yapılır. İki ay sonra , gene nehir kıyısında yeni bir inisiyasyon riti yapılır. Aynı eprövlerden geçirilen aday kıyıya çıkarılır ve saçları kesilir. Kesme işlemi, adayın saçlarına topluluğa özgü bir biçim verilerek gerçekleştirilir. Köye dönmeden önce, topluluğun başkanı kulübenin tepesinde bir yumurta kırarak, "Bu avcıların avlarının bol olması için," der. Köye döndüklerinde ise, "analar", "kızları"nın bedenini ovaladıktan sonra, ikiye böldükleri bir muzun yarısını "kızlara" verir, öteki yarısını kendileri alır ve muzu birlikte yerler.

Daha sonra yere eğilen "kızlar", "anaları"nın bacakları arasından geçerler. Bazıları gene cinsel eylemi simgeleyen birkaç dans daha yaptıktan sonra, adaylara inisiye olmuş gözüyle bakılır. "Lisim'in, törenlerinin tüm köy yaşamına olumlu bir etkide bulunduğuna inanılır : Bol ürün alacaklar, kara ve deniz avları iyi gidecek, köy sakinleri salgınlardan ve kavgalardan korunacaktır." Lisim bu misterlerinin sembolizmi üzerinde durmayacağız. Sadece şu noktayı anımsamamız yeterli olacaktır : İnisiyasyon töreni nehirde yapıldığı ve su unsuru da kaosu simgelediğinden, kulübe Kozmik Yaratılış sembolünü oluşturur. Suya girmek, yaratılış öncesine ilişkin var olmama durumuna tekrar girmeyi ifade eder. Daha sonra kızlar "ana"nın bacakları arasından geçmek suretiyle genedoğarlar; yani yeni bir spirituel yaşama doğarlar.

Yeniden doğum, verimlilik ile şans ve evrendoğum öğeleri hep birarada gözönüne alınması gereken öğelerdir. Afrika'nın aynı bölgesinde bulunan diğer gizli kadın topluluklarında uygulanan ritlerde görülen bazı inisiyatik öğeler daha da belirgindir. Nitekim, Gabon'da bulunan Nyembe veya Ndyembe dernekleri de gizli törenlerini bir ırmağın kıyısında gerçekleştirirler. İnisiyasyon eprövlerinde ise şu uygulamalar yer alır. Yakılan ateşin sürekli olarak canlı tutulması gerektiğinden, çoğu kez geceleyin veya bir fırtına sırasında adayın çalı çırpı toplamak için tek başına ormana girmesi zorunludur. Bir diğer epröv de, bir şarkı eşliğinde adayın doğrudan öğlen güneşine bakmasını içerir. En*son olarak da her adayın elini bir yılan kovuğuna sokarak yılan yakalaması gerekir. Bu yılanları, kollarına sarılmış bir halde köye götürürler.

Kardeşliğe üye olan inisiye kadınlar inisiyasyon boyunca erotik şarkılar söyleyerek çıplak danslar yaparlar. Misterlerin son perdesi de bir 'ölüm ve inisyatik kıyam' riti şeklinde gerçekleştirilir : Bu, leopar dansı'dır. Dansı yapanlar, ikişer ikişer eşlenen dernek liderleridir. Biri leoparı simgelerken, öteki de ana rolünü üstlenir. Ana'nın çevresinde bir düzine kadar aday toplanır ve bunlar leopar tarafından "öldürülür." Sıra ana'ya gelince, bu kez leopara saldıran ana da onu öldürür. Vahşi hayvanın ölümü sayesinde, karnındaki genç kızlar da kurtulmuş olur.

Yukarda anlattıklarımızdan bazı özel konuların ortaya çıktığını görüyoruz. Bu Weîberbünde ile gizli kadın topluluklarının inisyatik yapısı gerçekten dikkatimizi çekmektedir. Bunlara katılmak İçin, kişinin, hiçbir şekilde (ilk adet kanaması gibi) fizyolojik düzeyde olmayıp, genç kadın ya da eşlerin tüm varlığını işin içine katan, inisiyatik anlamdaki eprövlerden başarıyla geçmesi gerekiyordu. Bu inisiyasyon kozmik bir içerikle gerçekleştiriliyordu.

Ormanın, suyun, karanlığın ve gecenin ritler çerçevesindeki önemini az önce gördük. Kadın adaya, bir parçası haline gelmesine karşın kendisini aşan bir realite ifşa edilmektedir. Mister'i oluşturan, doğurmayla ilgili doğal fenomen olmayıp, kadınsı kutsallığın, yani yaşam, kadın, doğa ve Mabud'un, ifşa edilmesidir. Bu ifşaat, kişiyi aşan bir nitelikte olduğu için, sembollerle ifade edilmekte ve ritlerde düşünceden eyleme dönüştürülmektedir. Genç kız ya da inisiye kadın, varlığının derinlerinden ortaya çıkan bir kutsallığın bilincine varır ve bu bilinç, biraz kapalı da olsa, semboller halinde deneyimlenir. İşte, bu kutsallığın "idrak edilmesinde" ve "yaşanmâsındadır" ki, kadınlar kendi varoluşlarının spiritüel anlamına varırlar.

Dahası, yaşamın hiç de yararsız ve anlamsız nitelikteki, bitmez tükenmez bir psikofizyolojik otomatik davranışlar dizisi olmayıp, hem gerçek hem de kutsallaşt irilmiş bir olgu olduğunu sezerler. Çünkü, kadınlar için de inisiyasyon bir düzey değişimiyle, bir varoluş halinden ötekine geçişle ilgilidir. Genç kadın sarsıcı bir şekilde dindışı [: profane] dünyadan kopardır ve bütün dönüşümler gibi ölüm deneyimini çağrıştıran, spiritüel nitelikteki bir dönüşüme uğrar. Genç kadının geçirdiği eprövlerin inisiyatik ölümü simgeleyen eprövleri ne kadar andırdığını az önce gördük. Ne var ki, sözkonusu olan, ölüm sözcüğünün günümüzdeki kutsallığını yitirmiş anlamından çok aşılması gereken bir şeyin açısından ölmek'tir.

Kişi, dönüşmek ve daha yüksek bir varoluş düzeyine erişmek için ölür. Kızlar içinde bu, kişilik sahibi ve doğurgan olan biri halinde yeniden doğmak üzere, çocukluğun belirsiz ve şekilsiz hali açısından ölmektir.

Tıpkı erkek topluluklarındaki gibi, kadın topluluklarında da giderek daha bir koyulaşan, bir takım farklı gizem ve mister biçimlerini ele almamız gerekmektedir. İlk başta, her genç kızın ve yeni gelinin geçmesi gereken genel inisiyasyonlar vardır ki, bunlar giderek gizli kadın derneklerinin kuruluşuna yol açarlar (Weiberbünde). Daha sonra, günümüzde Afrika'da veya antik çağda Maenadlar'ın dışarıya kapalı olan halkalarında olduğu gibi, misterlerin sahneye konulmasını sağlayan kadın toplulukları vardır. Bu türden bazı kadın kardeşliklerinin tıpkı Avrupa'da orta çağda ortaya çıkan cadılar gibi uzun bir süre varlıklarını sürdürdüklerini görüyoruz. Cadılar, yaptıkları ayinler ve erotik törenlerle tanınırlar... Ancak, bunların, verimlilik misterleriyle ilgili ritler olmaları da olasıdır. Cadılar da şamanlar ve diğer ilkel toplumlardaki mistikler gibi, inisiyasyonları sırasında açıklanan dinsel deneyimi daha bir yoğunlaştırmaktan, odaklamaktan veya derinleştirmekten başka birşey yapmıyorlardı. Şamanlar gibi cadılar da, onları diğer kadınlara göre misterleri daha bir derin yaşamaya iten mistik bir misyona bağlıydılar.

 

 

 

Kaynak: Mircea ELİADE. Myths, Dreams and Mysteries, Çev .

P. Mariet, Fontana, Londra 1976, s. 204 - 222. ( Psi Dergi Sayı;2 )

Yorum bağlantısı
Diğer sitelerde paylaş

Sohbete katıl

Şimdi mesaj yollayabilir ve daha sonra kayıt olabilirsiniz. Hesabınız varsa, şimdi giriş yaparak hesabınızla gönderebilirsiniz.

Misafir
Bu konuyu yanıtla...

×   Farklı formatta bir yazı yapıştırdınız.   Lütfen formatı silmek için buraya tıklayınız

  Only 75 emoji are allowed.

×   Bağlantınız otomatik olarak gömülü hale getirilmiştir..   Bunun yerine bağlantı şeklinde gösterilsin mi?

×   Önceki içeriğiniz geri yüklendi.   Düzenleyiciyi temizle

×   You cannot paste images directly. Upload or insert images from URL.

×
×
  • Yeni Oluştur...