sirius Oluşturma zamanı: Şubat 4, 2012 Paylaş Oluşturma zamanı: Şubat 4, 2012 Cadılığın ne demek olduğunun ve temel prensiplerinin çok iyi anlaşılmadığını düşünüyorum. Bu yüzden her gün Cadılığın 13 prensibinin (Amerikan Cadılar Derneğinin koyduğu) bir tanesini buraya yazıp, kısaca açıklayacağım. Detaylı bilgileri isteyenler sitemizde bulabilir. Bunu yapma amacım hem bu prensipleri hatırlatmak hemde anlaşılmayan prensiplerin veya yeni arkadaşların daha iyi anlaması. Her gün bir prensibi açıkladıktan sonra, açıkladığım prensiple ilgili ek yapmak isteyen arkadaşlar yorum yapabilirler. Bunu biraz daha sohbet havasında, interaktif bir başlık gibi görebilirsiniz. Ve dediğim gibi uzatıp çok sıkmayacağım, bilgilerin detaylarını sitede arkadaşla bulabilir. Öncelikle Bu Prensipler ve Bu cemiyet Nedir?. The Council of American Witches yani Amerikalı Cadılar Konseyi olarak çevirebileceğimiz bu grup 73 seçkin cadının kurduğu bir cemiyettir. Bu grup 1974 yılında toplanarak wicca (& witch) inanışlarının prensiplerini ortaya koymuşlardır. Bu 13 prensip bir dayatma olmamakla birlikte Dünya'nın dört bir yanındaki cadılar ve wiccalar tarafından kabul görmüş ve hoş karşılanmıştır. Haliyle bu 13 prensip cadılığın ve doğal olarak wicca öğretisinin felsefesini özetler niteliktedir. Prensipler ve Yorum 1. Biz, törenlerimizi, Ay’ın evreleri ve Mevsimsel Çeyrekler ve Kesişen Çeyrekler tarafından ortaya çıkarılan hayat güçlerinin doğal ritmi ile kendimizi bütünleştirmek üzere uygularız. Açıklama (Sirius); Doğa bizler için oldukça önemlidir, çünkü doğa evrenin ve insan ruhunun sırrını taşır. Bizler doğanın bir parçasıyız ve doğayla uyum içinde olmak zorundayız. Doğanın döngüleri aynı zamanda enerjisel döngülerdir ve bizler bu uyumu yaklamak durumundayız. İşte bu döngülere göre ritüel yaparak, enerjimizi doğanın enerjisiyle uyumlu hale getirir ve aynı zamanda bu döngülerdeki enerjilerden faydalanarak hayatlarımızı daha verimli hale getiririz. Bunlar hem enerjisel ritüelleri yani büyü uygulamalarnı hem de kutlamaları içerir. Biz doğanın döngülerini iki şekilde kabul eder ve iki sınıf altında kutlarız; 1.Esbatlar; Ayın evrelerine göre belirlenir. Genel olarak moonlore denir. Cadılıkta iki tür esbattan bahsedilir. Birincisi ay takvimina göre 12 ayın dolunayına farklı isim verilir ve bu şekilde kutlanır. Kİ bunlar şöyledir; Ekim: Avcı Ay’ı Kasım: Ambar Ay’ı Aralık: Uzun gece Ay’ı Ocak: Kış Ay’ı Şubat: Kurt Ay’ı Mart: Kuzgun Ay’ı Nisan: Çayır Ay’ı Mayıs: Çiçek Ay’ı Haziran: Gül Ay’ı Temmuz: Geyik Ay’ı Ağustos: Balık Ay’ı Eylül: Hasat Ay’ (Lakin bu aylar, ay takvimine göre hesaplandığında değişiklik gösterebilir) İKincisi ise ayın dolunay, karanlık ay, yeni ay, mavi ay, kırmızı ay, azalan ve büyüyen ay gibi döngülerini kapsar. İkincisi daha sık kutlanmaktadır. 2.Sabbathlar; Bunlarda mevsimsel döngülere göre belirlenir. (Ekinokslar, gündönümleri ve doğanın değişimi) 8 sabbath vardır dördü ana sabbath (greater sabbaths) olarak sayılır ve en önemlileridir. Bunlar; Samhain, İmbolc, Beltane ve lughnassad. Ara sabbathlar (lesser sabbaths) ise ostara, midsummer, yule, mabon'dur. sirius 1 Alıntı Yorum bağlantısı Diğer sitelerde paylaş More sharing options...
sirius Yanıtlama zamanı: Şubat 5, 2012 Yazar Paylaş Yanıtlama zamanı: Şubat 5, 2012 2. Zekâmızın bize, çevremiz ile ilgili eşsiz bir sorumluluk duygusu verdiğini kabul ederiz. Ekolojik dengenin sağlanması ve evrim kavramının da bilincinde olarak, doğa ile uyum içerisinde yaşamaya çalışırız. Açıklama (sirius); Doğa, doğruyu ve yanlışı ayırt edebilmemiz için bize akıl ve mantık bahşetmiştir. İşte bu akıl ve mantık çerçevesinde doğaya, dünyaya, kendimize ve çevremize karşı sorumluluklarımızı idrak edebilir ve bilebiliriz. Hiçbir kimsenin bize dayatma yapmasına ihtiyacımız olmadan, bu sorumluluk duygusunu kucaklar ve Dünya'nın ve toplumun iyiliği için gerekli kurallara uyarız. Bu sorumluluk duygusu başta ekolojik dengeyi korumaktır. Ayrıca bu doğa ile uyumlu yaşamanın önemli bir kuralıdır. Evrimsel süreçte, bizler hem yapıcı hem yıkıcı özellikler kazandık. Doğayı ve ekolojik dengeyi bozabildiğimiz gibi, bu sistemi düzenleyebilecek ve şifalandırabilecek yeteneklerede sahibiz. İşte bu bize, doğanın çocukları olan cadılara çok önemli bir sorumluluk duygusu yükler. Evrimin hem fiziksel hem ruhsal olarak devam ettiğini biliriz, işte bu sürecide hızlandırmak için öte taraftan doğayla uyumlu olur ve uyumlu olmak için gerekli çalışmaları, ritüelleri, tutum ve davranışları gösteririz. Bunun en başında çevreyi kirletmemek ve doğadaki al-ver dengesini kurmak vardır. Doğadan herşeyi izin alarak alır (meyveyi, bitkiyi, hayvanı) ve karşılığında doğaya birşeyler veririz (tohum ekme, şükranlarını dile getirme). Bu da ormanın zenginleşmesini ve bizim doğayla uyumlu olmamıza olanak verir. Alıntı Yorum bağlantısı Diğer sitelerde paylaş More sharing options...
sirius Yanıtlama zamanı: Şubat 6, 2012 Yazar Paylaş Yanıtlama zamanı: Şubat 6, 2012 3. Gücün bir derinliği olduğunu kabul ederiz ve bu güç, ortalama bir insanın açık olarak bildiğinden çok daha fazla büyüktür. Çok daha fazla büyük olduğundan dolayı bazen doğaüstü diye isimlendirilse de, biz bunu, herkesin doğal potansiyelinin altında yatan bir güç olarak görürüz. Açıklama (sirius); Burada ki güç, ruhumuzdan akan ve büyü yapmamıza olanak veren güçtür, bu güç irademizle şekillendirdiğimiz ruhsal enerjidir ve bu evrende değişiklik yaratmamıza ve evreni çözmemize yarayan güçtür. Güç derin ve oldukça dikkat gerektirir. İşlevleri, evrensel yasaları ve bazı sırları bilmeden, gayri ciddi bir şekilde bu sanatla uğraşmak veya bu sanatı sadece kişisel gayeler için kullanmak, kişiye sadece yıkım getirir. Bu yolda tam bir adanmışlık, olgunluk ve bilgelikle gücü kullanmak en önemli sorumluluğumuzdur. Gücü bilgelikle kullanmayanlar, sadece kendi ruhlarına eziyet etmiş olurlar ve bunun bedelini bir şekilde –belki güçten mahrum kalarak- öderler. Bu gücün sınırı, sıradan insanların bildiğinden çok daha geniştir. Normal hayatını yaşayan kişilerin hayal güçleri dahi, bu gücün sınırı belirlemeye yetmez… İnsanlar bu yoğun gücün yarattığı eylemleri anlayamadığı için bu fenomenlere “doğaüstü” dese de, biz cadılar biliriz ki, bütün bu güç doğanın ta kendisinde mevcuttur ve doğa ile uyumludur. Ne doğanın üstündedir, ne doğanın altında tam olarak doğanın kendisinin bize bahşettiği bir güçtür. İşte bu yüzden doğa bu potansiyeli kayıtsız şartsız “herkese” (her insana) vermiştir, herkeste bu güç “potansiyel” olarak bulunmaktadır. Bu gücü kullanabilmek için kişilerin potansiyelden işlevsel hale getirmesi ve bu gücü yükseltip kullanmayı öğrenmesi gerekir. Bu hiç kimsenin bir diğerinden üstün olmadığının, özünde aynı potansiyellere sahip olduğunun prensibidir, ki bu yüzden biz cadılar kendimizi diğerlerinden üstün saymayız, kibre düşmeyiz, çünkü hepimiz aynı ruhsal öze sahibiz, işte tam bu yüzden kimsenin (hiçbir cadının) kendini üstün görme veya kendini –diğer insanlardan üstünlük anlamında- “seçilmiş” sanma-iddia etme hakkı yoktur. Farkında olmasak dahi seçimleri biz yaparız, yaptığımız seçimler bu dünya’da veya bu dünya’ya gelmeden önce yaptığımız seçimler olabilir. Farkında olsakta olmasakta, bu seçimleri kendimiz yaptığımız gerçeğini hiçbir zaman bilgeliği unutmayız ve bu bilgeliğin ışında tevazuyla yürürüz. Üstün insan yoktur sadece kendini ruhsal olarak geliştirmiş yani tekamül etmiş insan vardır. Alıntı Yorum bağlantısı Diğer sitelerde paylaş More sharing options...
sirius Yanıtlama zamanı: Şubat 7, 2012 Yazar Paylaş Yanıtlama zamanı: Şubat 7, 2012 4. Yaratıcı Gücün, evrendeki kutupları da ispatladığını kabul ederiz - eril ve dişi - ve tüm insanların, eril ile dişiler arasındaki karşılıklı etkileşimin altında da yatan aynı Yaratıcı Güç’tür. Bu iki kutbun birbirini desteklemesi gerektiğini bilerek, hiçbirini diğerinin üzerinde değerlendirmeyiz. Cinselliği, zevk ve hayatın şekillendirilmesi olarak değerlendirirz ve aynı zamanda enerji kaynaklarından biridir ve dinsel bir tapınmadır (kutsaldır). Açıklama (sirius); Yaratıcı dediğimiz Öz kendi içinde iki enerjisel kutup yaratmıştır. Bu eril ve dişil enerjiler yani Tanrı ve Tanrıça her şeyin yaratımında vardır. Haliyle ekol ne olursa olsun her tür cadılık ekolünde Tanrı ve Tanrıça’dan bahsedilir. Bu iki enerji ve form birbirini tamamlar. (Yin-Yang felsefesi bunu tanımlar) Yaratılışın her zerresinde Tanrı’yı yani eril enerjiyi ve Tanrıça’yı yeni dişil enerjiyi görebiliriz. Haliyle her insanında –cinsiyet gözetmeksizin- eril ve dişil enerjisi vardır. Doğayla uyumlu olmanın ve yükselişe geçmenini sırrı eril ve dişil enerjilerimizin dengeli hale gelmesinde yatar. Her cadı bu yüzden eril ve dişil enerjisini dengeli hale getirmelidir. İki enerji dünyevi anlamda zıtlaşsalar da, ruhsal anlamda birbirlerini tamamlar. Haliyle eril ve dişil enerji yani Tanrı ve tanrıça eşit sayılır ve birinin diğerinden üstünlüğü yoktur. Tabi ki iki enerjinin birbirinden farklılıkları vardır, eril enerji yaratıcı ve aktif enerjiyken, dişil enerji sürdürücü, değiştirip dönüştürücü ve pasif enerjidir. Bu yüzden sadece Tanrıça veya sadece Tanrı odaklı çalışmalar tercih etmeyiz. İkisi de oldukça önemlidir ve dengeli çalışma açısından önemlidir. (Lakin başlarda Tanrıça ile çalışılır sonra Tanrı ile çalışmalara devam edilirek dengelenir. Bu bir çok ekolde böyledir) Aynı şekilde cadılıkta ne kadının ne de erkeğin üstünlüğü vardır, her iki cinsiyetinde doğal içgüdülerinde farklılıklar olsa da, bu tamamlanmanın bir unsuru olarak görülür. Tanrı ve Tanrıçanın birleşmesini, enerjinin bütünleşmesini temsil ettiği için cadılıkta cinsellik kutsal sayılır. Bu, iki ruhun birleştiği ve öz kaynağa en çok yaklaştığı kutsal bir ritüeldir. Tek şartı iki ruh arasında güçlü bir sevgi bağı olması gerektiğidir. Tek tek tüm çakralar birbirine bağlanır, auralar birleşir ve ruhlar arasında çok güçlü bir iletişim doğar. Bu sinerji iki ruhu da kendi realitelerinin ötesine taşıyarak, bilinçleri özgür kılar. Tam anlamıyla "kutsal" bir ibadettir. İki ruh arasında sevgi bağı yoksa, bu sadece zevk unsurudur ve ruhsal boyutta çok ciddi zararlar verir. Çünkü bu aurasal birleşme sırasında arada çok ciddi bir negatif enerji alışverişi de söz konusu olur, eğer arada sevgi bağı varsa yani odak noktası kalp çakrasıysa (kök ve sakral çakranın yanı sıra), burada negatif enerji sevgi enerjisinin yoğun yayılımıyla dönüşür. O zaman kutsallık özelliği taşır hale gelir. Öte taraftan cinsellik bizi yaratan temel enerjidir bu yüzden çok güçlü bir “yaşam” enerjisi içerir. Özellikle bu enerji orgazm sırasında hat safhaya yükselir ve enerji hızlı bir şekilde çakralar arasından dolanarak, dışarıya akar. Bu sırada oluşan güçlü enerji akımından dolayı taç çakra ve kök çakra büyür ve taç çakra evrensel düzeye ulaşır ve bir tür aydınlanma deneyiminin prototipi yaşanır. Cinsellik sırasında çıkan bu enerji, hieros gamos gibi ritüellerin temelini oluşturur, lakin bu tür bir ritüelistik çalışma dışında bu, bizde ciddi bir ruhsal enerji kaybına da sebebiyet verir haliyle cinsellik konusunda aşırıya kaçmak enerjiyi ciddi anlamda düşürür. (Ki bu yüzden çok güçlü ritüeller öncesi inzivaya çekilinir ve cinsellikten uzak durulur) Haliyle yukarıda ki kutsal ögeler sadece sevgi enerjisine dayalı, “sağlıklı” bir ilişki için söz konusudur. Alıntı Yorum bağlantısı Diğer sitelerde paylaş More sharing options...
sirius Yanıtlama zamanı: Şubat 8, 2012 Yazar Paylaş Yanıtlama zamanı: Şubat 8, 2012 5. Hem iç hem de dış dünyaları, ya da psikolojik dünyaları kabul ederiz –ki bunlar bazen Ruhsal Dünya, Kollektif Bilinçdışı, iç dünyalar vb. olarak bilinir- ve bu iki boyutun birbiriyle etkileşimini, doğaüstü fenomenin ve sihirsel egzersizlerin bir temeli olarak görürüz. Bir boyutu diğerinden daha az önemsemeyiz, çünkü görürüz ki her ikisi de bizim tamamlanmamız için gereklidir. Açıklama (sirius); Bizler hem ruhsal dünyayı hemde fiziksel dünyayı eşit derecede önemseriz. Aynı zamanda ruhsal dünya için kullanılan diğer terimleri de reddetmeyiz. Fiziksel Dünya ve Ruhsal Dünya içe içedir ve yukarıda olan aşağıda olan yasası her daim geçerlidir. Bu yüzden büyü olgusu hem ruhsal hemde fiziksel dünya ile alakalıdır. Mesela sarımsak bitkisinin antimikrobiyal etkisi vardır ve aynı zamanda kötü varlıkları defetme ve korunma büyülerinde kullanılır. Yani bitkinin hem fiziksel hemde ruhsal işlevi aynıdır veya benzerdir. İşte bu yüzden biz bilirz ki her şeyin bir de ruhsal yansıması vardır. Öte taraftan tekamül etmemiz yani ruhsal gelişimimiz için hayatı sonuna kadar deneyimlemiz gerekir. Bu yüzden büyü pratikleri ve spiritüel yaşamın yanı sıra, dünyevi işleride aynı ciddiyetle önemser iki dünya arasında ki dengeyi sağlarız. Hayatın keyfini çıkardığımız gibi, ruhsal dünyanın bilgeliğindende yararlanırız. Bu denge hali iç huzurumuzu yakalamamıza olanak verir ve ruhsal gelişimin en önemli kaidesidir. Alıntı Yorum bağlantısı Diğer sitelerde paylaş More sharing options...
sirius Yanıtlama zamanı: Şubat 10, 2012 Yazar Paylaş Yanıtlama zamanı: Şubat 10, 2012 6. Hiçbir otoriter hiyerarşiyi kabul etmeyiz ancak öğretenleri onurlandırır, daha fazla olan bilgilerini ve ilimlerini paylaşanlara saygı duyar ve kendilerini cesaretle öğretmenliğe adayanlara da şükran duyarız. Açıklama (sirius); Cadılıkta, hiçbir hiyerarşik düzen yoktur, rahiplik ve başrahiplik sistemi dahi, bir otoriter sistem değil, gelişimin derecelendirilmesi. Bunda dahi herkes eşittir, bir üstünlük söz konusu edilmez lakin öğretmek misyonunu yüklenen tüm bilgeleri onurlandırır ve şükran duyarız. Şahısları tabulaştırmayı doğru bulmayız. Haliyle tek bir kişiyi her ruhtan üstün tutmak bizim için otoriter bir hiyerarşi demektir, ki bu da doğru değildir. Bu sebepten tek bir kişi hiçbir zaman mutlak otorite değildir cadılıkta, aynı şekilde tek bir kişinin felsefesine veya şahsına tapınma yoktur veya tek bir kişiye bağlı üstünlük, düşüklük gibi bir sınıflandırma söz konusu değildir. Zira her ruh özünde eşittir ve ruhsal olarak gelişmiş olan ruhlar, ruhsal olarak gelişmekte olan ruhları gözetmek durumundadır. Onların bilgeliğine cadılıkta büyük saygı ve şükran duyulur. Çünkü onlar zorlu yollardan geçerek öğrendikleri bilgelikleri, bize anlatmayı görev edinmişlerdir ve bu emek-cesaret isteyen bir olgudur. Şahıs olarak üstat olmayıpta, geldiği seviyeye kadar bize bilgisini öğreten öğretmenlere de aynı saygıyı duyarız. Üstatlara gelirsek, cadılıkta bütün yükselmiş üstatları ve bilgeleri öğretmenler olarak kabul ederiz. Diğer dinler veya kültürler bu öğretmenlere, yükselmiş üstat, peygamber, ermiş, derviş, magus gibi farklı isimler vermiş olabilirler. Bizim için önemli olan, onlarında vakti zamanında bir insan ve ruh olduğu ve hızlı bir şekilde tekamüllerini tamamlayarak, insanoğluna öğretmen yani vazifeli olarak gelmiş olmasıdır. Hangi dinin ekolüne ait olduklarını gözetmeksizin, hepsinin sözleri ve deyişleri de bizim için önemlidir ve saygı duyarız. Gerektiğinde onlarında bilgeliğinden yararlanarak yolumuza devam ederiz. Alıntı Yorum bağlantısı Diğer sitelerde paylaş More sharing options...
enkii Yanıtlama zamanı: Şubat 11, 2012 Paylaş Yanıtlama zamanı: Şubat 11, 2012 ellerine sağlık:clapping: Alıntı Yorum bağlantısı Diğer sitelerde paylaş More sharing options...
Qetesh Yanıtlama zamanı: Şubat 13, 2012 Paylaş Yanıtlama zamanı: Şubat 13, 2012 Ellerine sağlık çok yararlı olmuş Alıntı Yorum bağlantısı Diğer sitelerde paylaş More sharing options...
sirius Yanıtlama zamanı: Şubat 13, 2012 Yazar Paylaş Yanıtlama zamanı: Şubat 13, 2012 7. Dini, sihiri ve bilgeligi, bir kişinin dünyayı nasıl gördüğü ve bu dünyada Cadı olarak nasıl yaşadığı olarak görürüz. –ki Cadılık, bir dünya görüş ve hayat felsefesi olarak tanımladığımız şeydir- Açıklama (sirius); Bizim için kişinin inancı ve büyüyü kullanma şekli, hayat felsefesi ile alakalıdır. Aynı zamanda her cadının kendine ait inancı ve seçtiği bir öğretisi vardır. İnancı, büyüyü kullanma şekli o cadının dünya felsefesini yansıtır. Bu yüzden bütün cadıların aynı öğretiye sahip olduğunu söylememiz pek mümkün değildir. Her cadı farklı inançtan ve farklı büyü pratiklerinden, ekolden yürüyebili, ki cadılığında çeşitleri vardır bu yüzden. Bu gittiği ekol ve öğreti cadının hayatı nasıl gördüğüyle alakalıdır. Mesela bitki cadılığı, büyüyü bitkiler üzerinden kullanmayı seçerken, voodoo kültüyle ilerleyen bir cadı biraz daha karanlık bir yol seçebilir... Bu tamamen kişinin ruhunu ve kendi benliğini keşfetmesi ve kendisi için en doğru ekolü-hayat felsefesini bulmasıyla alakalıdır. Haliyle biz cadılığı bir “inanç topluluğu” veya bir “din” olarak değil, bir “yol” ve “hayat felsefesi” olarak tanımlarız. O yüzdendir ki, bir cadı her dinden olabilir deriz (teorikte). Cadılığın yolunda her cadının gayesi ortaktır; doğayı ve büyünü gizemlerini keşfederek ruhun sırlarına erişmek ve ilahi bir bilgeliğe ulaşmaktır. Lakin bu ortak yolun çeşitli dalları ve farklı öğretileri-pratikleri vardır. Burada her cadı bir diğer cadının öğretisine saygı duyar. Başlangıçta her cadı temel bilgeliği, yasaları ve temel sihir bilgisini öğrenir -öğrenmek zorundadır-. Mesela her cadı ekolünün, muhakkak bir altar kültürü vardır ve mutlaka altar kullanılır, aynı şekilde büyüler görünürde değişse de, temel işleyiş prensipleri aynıdır. Öyleyse her cadı başlangıçta temel bilgileri ve temel cadılık deneyimlerine sahip olmalıdır. Mesela altarını kurmak zorundadır ve altarın nasıl kurulduğunu bilmelidir. Altar dışında, elementlerin invokasyonunu, bitkilerin kullanımını, tütsü-yağ-mum yapımını, en az bir kehanet aracına sahip olmayı (ne olduğu önemli değil), şifa yöntemlerini, iksir bilgisini, defetme ve korunma çalışmalarını ve bunlar gibi temel cadılık bilgisine sahip olmak zorundadır. cadı, kehanet yolunda yürümese de, muhakkak bu yolda kehanet yöntemlerine başvurmak "zorunda" kalacağı için en azından bir yöntemi öğrenmeli (ve diğer yöntemler hakkında bilgi sahibi olması) gerekmektedir. Veya cadı, bitki cadısı (hedgewitch) olmayacaksa bile, sık sık büyülerde bitkiyi zaten kullanmak zorunda kalacaktır. Öyleyse cadılık öğretisi ve ekolü ne kadar değişse de, cadılık yolunun başlangıcındaki temel bilgiler aynıdır ve bu konularda deneyim sahibi olunmalıdır. Zaten ilerledikçe cadı, kendisine has, kendini ait hissettiği inancı ve öğretiyi bulacak, cadılığın o dalında veya dallarında zamanla uzmanlaşacaktır. Alıntı Yorum bağlantısı Diğer sitelerde paylaş More sharing options...
sirius Yanıtlama zamanı: Şubat 22, 2012 Yazar Paylaş Yanıtlama zamanı: Şubat 22, 2012 8. Birine cadı demek, cadı olmak demek değildir, ancak bu kalıtsalda değildir, ünvanları, dereceleri ve kabul törenlerini vb. de içermez. Bir cadı bilgece yaşamak, iyi olmak ve başkalarına zarar vermeden Doğa ile uyum içinde yaşamayı sağlamak için içindeki güçleri kontrol etmeye çalışır. Açıklama (sirius); Bu en önemli prensiplerden biridir. Bize göre, cadılıkı birinin size veya kendi kendinize verdiğiniz bir unvan veya etiket değildir, ayrıca bu cadılık meselesi kalıtsalda değildir, yani soyunuzda cadı olması da gerekmez. Bir cadının üzerinde “cadı” kelimesinin etiketi dahi olmak zorunda değildir. Anadolu cadılığında ocaklı sistemi vardır ve analardan bahsedilir. BU anaların hiçbiri kendilerine “cadı” demez çünkü bu kelimenin kullanımı yoktur, ama biz biliriz ki onlar Anadolu cadılarıdır. Veya okuma yazması olmayan ama bir ormanda yaşayan ve bitkilerle uğraşan bir şifacı kadın veya adam kendisine bir isim takmaz lakin yaşam tarzı cadılıktır ve o da bir “cadıdır”. Yani cadılık dediğimiz şey bir etiket ve tanımlamalar bütünü değildir. Sadece içindeki gücü keşfederek bilgeliğe doğanın izinde gidilen bir yoldur. Cadı olmak demek, içindeki gücü ve büyüyü evrensel bilgeliğe uygun şekilde kullanmayı öğrenmek, doğayla uyumlu olmak ve bilgece yaşayıp bilgeliğe doğru ilerlemek demektir. İşte bu eylemler sizi “cadı” yapar. Eğer siz bu koşulları sağlamazsanız, hiçbir kişi gelip sizi cadı ilan edemez. Haliyle öncelikle sizin kendinizi bu yola adayıp bu bilgeliklere ve erdemlere ulaşmanız gerekir. Geri kalan her tür düzenleme (seromoniler, kabul törenleri, dereceler, adanma ritüeli vb..) daha sistematik bir öğreti olması için yapılmıştır. Aynı şekilde adanma ritüeli yapmanız dahi size bir anda cadı ünvani getirmez. Bu ancak içten gelen bir dürtüdür, bu doğanın çağrısına cevap vermek ve bu yolda ilerlemek demektir. O yüzden kimsenin sizi cadı yapmasını beklemeyin veya kendi kendinize cadı demeniz –yada bir başkasının sizi cadı olarak tanımlaması- sizi cadı yapmak için yeterli değildir, her şey içinizdeki bu yola olan istek ve çabayla başlar ve bu istek içgüdüsel olarak gelişir, hayatımızın içine entegre olmuş durumdadır. Cadı olmak demek, bu etikete takılıp kalmak demek değil, aktif olarak doğayla uyumlu olma eylemini ve bu yolun tüm gerekliliklerini yaşamak demektir. Alıntı Yorum bağlantısı Diğer sitelerde paylaş More sharing options...
sirius Yanıtlama zamanı: Şubat 23, 2012 Yazar Paylaş Yanıtlama zamanı: Şubat 23, 2012 9. Hayatın ifade edilmesi (onaylanması) ve gerçekleştirilmesinin, bilincin geliştirilmesi ve evrimin devamı ile mümkün olduğuna inanırız ve bunun da, kişinin kendi şahsi rolü ile birlikte evrenin anlamını oluşturduğun inanırız. Açıklama (sirius); Hayatın neresinde durduğumuzu ve hayatın tam olarak nasıl akıp gittiğini ancak gelişmiş bir farkındalıkla idrak edebiliriz. Farkındalık demek, çevremizde olan biten şeylerin farkına varmak demektir yani güçlü bir gözlemci olmanın sırrıdır. Farkındalık ancak bilincin gelişmesi ve ruhsal yolda kendimizi geliştirmemizle alakalıdır. Eğer kişi hayatın akışını güçlü bir farkındalıkla takip edebilirse, tam olarak evrenin anlamını ve bu evrende nerede durduğunu, yani bireysel amacını ve rolünü idrak edebilir. İşte o yüzden bizler hayatın içinde var olurken, hayatı (doğayı, insanları vb..) ve deneyimlerimizi gözlemlemeyi biliriz. Bu gözlem ile yaşadığımız her şeyin ardındaki bize verilmek istenen dersi veya hayatın akışının nasıl olduğunu idrak edebiliriz. Gözlem sadece deneyimleri değil yaptığımız büyüleri dahi kapsar, böylelikle büyünün işleyişiyle evrenin akışını da ölçmüş oluruz. Bu farkındalık seviyesi de evrenin ilahi sistemini anlamamıza ve bu ilahi sistemde nerede hangi tekamül seviyesinde durduğumuzu anlamamıza olanak verir. İşte bu bilincin gelişimi ve evrimidir. Tekamül etmenin en önemli kaidesidir, farkındalık. Farkındalık ise ritüelistik çalışmalarla değil, hayatı tüm detayıyla fark ederek yaşamakla geliştirilebilir. Alıntı Yorum bağlantısı Diğer sitelerde paylaş More sharing options...
sirius Yanıtlama zamanı: Şubat 26, 2012 Yazar Paylaş Yanıtlama zamanı: Şubat 26, 2012 10. Hristiyanlık ya da herhangi bir başka dine ya da hayat felsefesine olan karşıtlığımız, hayatın kurallarını sadece ‘bir tek yol’a bağlamalarıdır. Ayrıca bir diğer karşıtlık sebebimiz, diğerlerinin özgürlüğünü inkar edip diğer dinsel inanış ve uygulamaların geçersizliğini desteklemeleridir. Açıklama (sirius): Cadılık daha önceden de söylediğimiz gibi bir yol ve hayat felsefesi olarak tanımlansa dahi cadıların çoğu (hatta hemen hemen hepsi) pagandır veya pagan olmasalar dahi pagan inanışlarını çok ciddi biçimde benimsemiş durumdadırlar. Paganizm tanımını yapmamız gerekirse, paganus yani köylü kelime kökeninden gelir (burjuva hristiyanların vakti zamanında eski gelenekleri devam ettiren köylüleri aşağılamak için “köylü” demeleri üzerine bu kelime terimleşmiştir.) Terim anlamı olarak çok tanrılı dinlerin genel adıdır. Budizm, Hinduizm, Şintoizm, Şamanizm, gök-tengri dini, wicca, antik mısır-sümer-babil –ve diğer antik medeniyetler-, voodoo dini dahil olmak üzere birçok kültürün ve dinin genel başlığıdır. Bir kişi kendine “pagan” dediğine aslında dünya üzerinde var olan bütün bu antik dinleri kabul ettiğini hatta bu antik dinler dışnda semavi dinlere de hoşgörüyle yaklaştığını ima etmektedir. (hatta semavi dinlerin, çoklu tanrısal sistemi olan ekollerini dahi kabul eder bu terim) Bu yüzden birçok din terimine göre aşırı derecede esnek ve fazla inancı barındıran bir terimdir. Haliyle bunu “dinlerin genel başlığı” demek yerine bir hayat felsefesi dememiz bile mümkündür. Şunu eklemeliyim bazıları paganizmi putperestlik olarak çevirse de bu kesinlikle doğru değildir. Putperest kelimesi, tek bir nesneye tapınan kişilere denir, mesela bu bir kitap, bir resim, bir heykel, büyük bir taş veya eski bir tapınak olabilir. Paganizmde ise bu şekilde nesnelere tapım yoktur. Paganizmdeki tanrı ve tanrıçalar evrenin bilgeliğini sağlayan ilahi varlıklardır ve onlara karşı saygı duyulur, sadece bazı formları, bu varlıklarla iletişim kurmak için kullanılması söz konusudur. Mesela bir tanrıça heykeli, benzer benzeri çeker mantığıyla, arketip olarak kullanılır. Burada tapınılan veya ritüele dahil edilen “heykel” değil heykelin temsil ettiği tanrıçadır. Bu yüzden putperestlik bambaşka bir kavramdır ve ibrahimi dinlerde bile kendini gösterebilir. Genelde putperestlik her dinin sonlarına yaklaşıldığında kendini gösterir, çünkü nesnenin temsil ettiği “sembolizm” ve arketip enerjiler unutulmuştur. Öte yandan asıl konuya gelirsek paganizmde ve cadılıkta kesinlikle tek bir hakiki yolun olduğuna inanılmaz, her yol doğrudur ve her yolun aynı amacı olduğuna dair inanç vardır. Sadece yollardaki gelenekler terimler değişiktir ama en nihayetinde her ruh aynı amaca ulaşır; nihai bilgeliğe. İşte bu inanca sahip veya bunları benimsemiş cadıların genelde ibrahimi dinlere (veya bu dinlerin savunucularına) karşı olan tek tepkisi onların kendilerini “tek hakiki yol” olarak görmesi ve diğer dinleri reddetmeleridir. Yahudiliğie göre tek hakiki din museviliktir ve dünyanın sahibi Yahudilerdir aynı zamanda onlara göre Tanrı’nın en sevdiği ırk onlardır. Ya da Hristiyanlığa göre tek gerçek hakikat onlara ve kiliseye aittir. Vaftiz olmayan bir kişi günahkar ölür… Aynı şekilde İslamiyette ki genel görüşe göre (genel diyorum, tasavvufi görüşe sahip kişileri ve ekolleri saymıyorum) İslamiyet dışında ki diğer dinler gerçek değildir- ya da doğru değildir ve genel olarak “tek yol İslam” düşüncesi hakimdir. İşte cadılıktaki tek tepki bu “tek yol” felsefesinedir. Onun dışında ibrahimi dinleri cadılar reddetmez, saygı duyar, hoşgörüyle karşılar gerekirse bu dinlerdeki uygun gelenekleri veya felsefeleri (tasavvuf, havas, kabala, erenlerin-ermişlerin-azizlerin-peygamberlerin sözleri vs..) hayatlarına uygulayabilirler. Yani ibrahimi dinlere karşı kesin bir “dogma” veya “tepki” söz konusu değildir. Haliyle o dinlerin ritüellerine ve inançlarına saygı duyarlar, sadece, “tek yol” mantığının egosuna tepki gösterilir. Haliyle tek doğrunun kendilerinde olduğunu savunan bu kesimin yargıları, cadıların temel saklanma sebebi halini almıştır. Zira tarih boyunca her daim cadılar bu çeşit keskin görüşler yüzünden acı çekmişler ve suçsuz yere yargılanmışlardır. Alıntı Yorum bağlantısı Diğer sitelerde paylaş More sharing options...
sirius Yanıtlama zamanı: Şubat 27, 2012 Yazar Paylaş Yanıtlama zamanı: Şubat 27, 2012 11. Amerikalı cadılar olarak, zanaatın (cadılığın) geçmişindeki tartışmaları, farklı terimlerin orjinlerini ve farklı geleneklerin çeşitli yönlerinin (yöntemlerinin) kaynağını tehdit olarak görmeyiz. Biz, şimdiki zamanımızla ve geleceğimizle ilgileniriz. Açıklama (sirius): Bu aynı zamanda dünyadaki ve özellikle ülkemizdeki cadılar içinde oldukça önemlidir. Cadılığın geçmişiyle ilgili tartışmalar veya terimlerin orijinal anlamları bizi pek alakadar etmez. Önemli olan eski geleneklerin şimdi de uygulanışı ve bu geleneklerin nasıl geleceğe aktarılacağıdır. Yani eylemlerdir… Burada özellikle kastedilen geçmişteki cadı davalarında cadılara atılan iftiralardır. Haliyle bunları ve geçmişte cadıların şeytanla işbirliği yaptığı gibi geçerliği olmayan sahte dini kayıtları kabul etmeyiz. Aynı şekilde çeşitli kelimelerin köken anlamları farklı olabilir bizim için kökenin ne olduğu değil terimsel anlamı ve günümüzde ne amaçla kullanıldığı önemlidir. Mesela Türkçedeki cadı kelimesi, “kötülük yapan kurbağaya veya hayvanlara dönüşebilen kadın, nadiren de erkek olan insan ama doğaüstü yetenekleri olan kimse” anlamına gelen cazi (cazu) kelimesinden öte gelir. Aynı zamanda cadı (cazi, cazu) kelimesi tdk da “geceleri dolaşarak insanlara kötülük ettiğine inanılan hortlak” ve “ çok güzel göz” gibi anlamlara da gelir. Haliyle bunla ilgili birçok görüş ve farklı açıklama vardır. Kelime kökeni ne kadar farklı olsa da terimsel anlamı yerleştiği için, kelime kökenini umursamayız. Aynı şekilde pagan kelime kökeniyle şu anki terimsel kullanımı bir miktar farklılıklar içerir. Önemli olan isimler değildir, bu geleneğin eylemleridir. Her dil bu geleneği kendine göre farklı adlandırmıştır veya farklı terimler zamanla gelişmiştir. Hatta bu terimlerin öte sıra çeşitli zamanlarda cadılığı iftiralar atılmıştır. Ama eylemler ve gelenek bozulmadan günümüze kadar yaşamış ve yaşamaya da devam edecektir. Gerek kelimelerin kökenleriyle ilgili tartışmalar, gerekse cadılık geçmişi ve farklı ekollerin nasıl birbirini etkilediğiyle ilgili konuşmalar sadece kuru gürültü olduğu için biz bunlardan arınık bir şekilde yolumuza bakarız. Önemli olan şimdi içindeki geçmişin algılayışı ve bu bilgiyle geleceğimizi şekillendirmemizdir. Alıntı Yorum bağlantısı Diğer sitelerde paylaş More sharing options...
Libby Yanıtlama zamanı: Şubat 27, 2012 Paylaş Yanıtlama zamanı: Şubat 27, 2012 Çok yararlı bilgiler ellerine sağlık Alıntı Yorum bağlantısı Diğer sitelerde paylaş More sharing options...
sirius Yanıtlama zamanı: Mart 1, 2012 Yazar Paylaş Yanıtlama zamanı: Mart 1, 2012 12. Biz mutlak şeytan kavramını kabul etmeyiz ve de aynı zamanda Satan ya da Şeytan diye adlandırılan herhangi bir metaya da ibadet etmeyiz (ki bu hristiyanlık tarafından öne sürülmüştür). Diğerlerinin inkar edilmesi ile kazanılan kişisel faydanın gerçekliğine inanmadığımız gibi, diğerlerinin acı çekmesi üzerine gelen gücü de aramayız. Açıklama (Sirius) : Cadılık doğa ve evren ile uyumlu olma ve bu yolda kendini keşfederek tanrısallaşma amacını taşır. Bu süreçte biz cadılar, Yaratıcı’ya, Tanrı ve Tanrıça’ya ve Tanrılar-Tanrıçalar (deity) grubuna, doğaya saygı duyar ve onların yolunda yürürüz. Şeytan olarak isimlendirilen (satan, azazel veya demonik diğer isimler) varlığa-varlıklara tapmayız, ibadet etmeyiz ve onların yolunda yürümeyiz. (Bu Kilisenin cadılığa attığı büyük bir iftiradır. Bunu söyleyen bütün kaynaklar –ama istisnasız bütün kaynaklar- objektif yazılmamış, kilisenin etkisi altında kalan kayıtlara, belgelere dayanarak yazılmıştır. “Mutlak Şeytan” kavramına inanmayız, bu şu anlama gelir; Yapılan hataları ve kötü eylemleri “şeytan” diye bir varlığa direk yüklemeyiz, biliriz ki dış koşullar ne olursa olsun kararı muhakkak insanın kendi iradesi verir ve bu süreçte çekilen cezalardan çok öğrenilmesi gerekenlere ve eylemlerin sonuçlarına (bedellere) odaklarınızı. Yani dış bir gücün insana zorla kötülük yaptırdığına veya insanın yaptığı kötülüğü dış bir varlığa yüklemesini uygun bulmayız. Herkes kendi eyleminden sorumludur. Pek tabi ki bir çok cadı demonik varlıkların var olabileceğine inanır hatta biraz daha karanlık çalışanlar onların güçlerinden faydalanabilir ama bu onlara taptıkları hatta sempati besledikleri anlamına gelmez. Cadılığa göre onlar bilgelikten uzak kaotik varlıklardır, bir cadı kendisinin ve kendi tanrı-tanrıçasının onlardan çok daha üstün ve bilge durumda olduğunu bilir. İşte bir cadı onlardan faydalansa bile bu bazı satanik ekoller gibi “tapınarak” değil, süleyman’ın kitabı gibi goetialarda geçen evokasyon yöntemleriyle yani sağ el yoluna yakın bir şekilde gerçekleştirilir. Bizim yolumuz diğer ekolleri, dinleri ve öğretileri reddetmek üzerine kurulu değildir, çünkü bu tür reddetme çabasının bize kişisel bir fayda getirmediğini biliriz aynı şekilde başkalarının acı çekmesi sonucu elde edilen gücü istemeyiz. Bizim gücümüzün kaynağı doğa ve ruhumuzdur. Güneşi, ayı, yıldızları, ağaçları, bitkileri, tanrılarımızı ve tanrıçalarımızı, ruhumuzu temel olarak gücün kaynağı olarak alırız. (Burada asıl güç ruhumuzdadır) Haliyle başkalarına zarar verecek yöntemlerle elde edilmeye çalışan güçleri veya bu tür güç savaşlarını yolumuzun huzurlu doğasına aykırı buluruz. Güç, ancak bilgelikle birleştiğinde anlam kazanır. Öbür türlü kişinin hayatına sadece kaos ve yıkım getirir… Haliyle bizim asıl amacımız bilgelik, bu bilgelik sürecinde elde ettiğimiz şey ise güçtür. Alıntı Yorum bağlantısı Diğer sitelerde paylaş More sharing options...
Qetesh Yanıtlama zamanı: Mart 2, 2012 Paylaş Yanıtlama zamanı: Mart 2, 2012 Hadi bakalım son bir tane kaldı merakla bekliyorum Alıntı Yorum bağlantısı Diğer sitelerde paylaş More sharing options...
sirius Yanıtlama zamanı: Mart 5, 2012 Yazar Paylaş Yanıtlama zamanı: Mart 5, 2012 13. sağlığımız ve iyi olma (refah, mutluluk, huzur) durumumuza katkıda bulunan doğa ile birlikte olmamız (bunları doğa içinde aramamız) gerektiğine inanırız. Açıklama (sirius); Biz, insanların doğadan ayrı veya doğadan üstün olduğuna inanmayız. Tam tersine doğanın bir parçası olmak zorunda olduğumuzu biliriz. Doğa dediğimiz şey zaten Dünya’nın ta kendisi, kendi varoluşu yani olağan yaşam alanıdır. İnsanoğu büyük bir kibre girerek doğayı hükmetmeye kalkmış ve çağlar boyu bu kibir ve düşüncesizlik sebebiyle doğanın dengesini bozmaya çalışmıştır. İşte bu süreç insanoğlunun düşüşünün başlangıcı olmuştur. Biz cadıların temel gayesi doğanın içindeki bilgeliği öğrenmek ve doğayla uyumlu yaşamaktır. Doğa, var olan her şeyin çözümüne ve cevabına sahiptir, sadece onu duymayı bilmek gerekir. Kaldı ki bilimsel gelişmelerin çoğu bile doğa örnek alınarak oluşturulmuştur. Cadılık doğaya hükmetme değil doğayla uyumlu olma ve ona saygı duyarak, onun yardımıyla büyü sanatını icra etmektir. Haliyle bu süreçte biz refahı, mutluluğu doğayla uyumlu olarak yakalayabiliriz. Doğa, her çalışmamızda mevcuttur. En basit olarak doğanın parçaları olan bitkileri ve onların özlerindeki büyü gücünü kullanırız. En önemli sabbath ve esbatlarımızı olabildiğince bakir doğada kutlamaya özen gösteririz. Doğaya her giriş yaptığımızda ormanın bilincinden, ormanın tanrıları ve tanrıçalarından ve ormanın varlıklarından (elemental ve hayvanlardan) izin ister, onlarla uyumlu olmak için kısa bir dua okuruz. Bitkileri toplarken yine dualarımızı eder ve teşekkür eder, gerekirse bedel olarak bir şeyler ekeriz. Ve sonra doğadan bilgeliği öğreniriz. Bana doğadan nasıl bilgi aldığımızı veya bunun için nasıl bir ritüel yapmamız gerektiği çok soruluyor. Bende bunun için mükemmel ve çok güçlü bir ritüel olduğunu söylüyorum. Bu ritüel şu şekildedir; Önce doğanın içine dalmak gerekir ki burası olabildiğince bakir olmalıdır. Bu bir orman, bir dağın tepesi, deniz kenarı veya sarp kayalıkların arası olabilir. Ormana girmeden önce izin istemeyi unutmamak ve toprak anaya, ormanın boynuzlu tanrısına ve ormanın elementallerine seslenmek önemlidir. Ardından içten geldiği kadar o alanda gidilir ve kişi içinde bir huzur-güç hissettiği yerde durup yere oturmalıdır. Yavaşça derin nefes alıp vererek doğa izlenmeye başlanır. Zihin susturulur doğa ve doğadaki sesler dinlenir. Yavaşca doğayla bütünleşilir, doğanın bir parçası olduğunu hatırlamak çok önemlidir. İşte o an doğa cevabı verir, yanıtı gösterir ve rüzgarlarıyla, dalların, kuşların sesleriyle sırları fısıldar. Topraktan bedene dalga dalga bir huzur ve bilgelik yayılır, toprak ananın şefkatli elleri hissedilir… O durumda kişi toprak ananın rahminden nasıl doğduğunu, o kadim annesini ve asıl yuvası olan doğayı hatırlar. İşte biz doğanın ruhuna böyle dokunuruz. Alıntı Yorum bağlantısı Diğer sitelerde paylaş More sharing options...
umbraetalpha Yanıtlama zamanı: Nisan 15, 2012 Paylaş Yanıtlama zamanı: Nisan 15, 2012 paylaşım için teşekkürler açıklamalar da gerçekten çok iyi olmuş Alıntı Yorum bağlantısı Diğer sitelerde paylaş More sharing options...
Antares35 Yanıtlama zamanı: Nisan 22, 2012 Paylaş Yanıtlama zamanı: Nisan 22, 2012 (düzenlendi) Bu madde gereğince kişinin sigara kullanması ve ya alkol alması gibi durumlar cadılık prensiplerine ters mi düşüyor ? Nisan 22, 2012 Antares35 tarafından düzenlendi düzenleme Alıntı Yorum bağlantısı Diğer sitelerde paylaş More sharing options...
sirius Yanıtlama zamanı: Nisan 22, 2012 Yazar Paylaş Yanıtlama zamanı: Nisan 22, 2012 Bu madde gereğince kişinin sigara kullanması ve ya alkol alması gibi durumlar cadılık prensiplerine ters mi düşüyor ? hangi maddeden bahsediyorsun tam anlamadım lakin tabi ki sigara alkol ve benzeri bağımlılıklar cadılığın spiritüel boyutu için hoş değildir. Ama tütünde alkolde doğadan gelir ve büyüsel anlamda kullanımları vardır, o amaçla ikisini de kullanabiliriz. Tütünü tütsü ya da kızılderililerin kullandığı gibi hafif trans hali veya şifa büyüleri için kullanabiliriz bunun yanı sıra alkolde çeşitli iksirlerin, formüllerin ve büyülerin yapımında kullanılır, ki bunlardan bazıları içilmek üzere yapılan iksirlerdir. Hatta bir çok sabbath ayininde şarap kutsal içecek olarak tüketilir. Bunun da çeşitli sebepleri var.... Ama aşırı alkol tüketimi kişinin ruhsal enerjisini dengesizleştirir aynı şekilde sigara bağımlılığında ciddi anlamda olumsuz tesirleri vardır bu yüzden aşırıya kaçmamak ve bağımlı olmamak, kesin bir kural olmamasına rağmen, bu yol için oldukça önemlidir. Dengeli ve sağlıklı yürümek sağlıklı bir ruhsal gelişim için elzemdir, sağlınızı bozan her şey ruhsal gelişimle iç içe olan cadılık içinde hoş karşılanmaz. Alıntı Yorum bağlantısı Diğer sitelerde paylaş More sharing options...
Antares35 Yanıtlama zamanı: Nisan 22, 2012 Paylaş Yanıtlama zamanı: Nisan 22, 2012 13. maddeyi kastetmiştim. Açıklamanız için teşşekürler:) Alıntı Yorum bağlantısı Diğer sitelerde paylaş More sharing options...
sirius Yanıtlama zamanı: Nisan 23, 2012 Yazar Paylaş Yanıtlama zamanı: Nisan 23, 2012 13. maddeyi kastetmiştim. Açıklamanız için teşşekürler:) anladım dediğim gibi ruhsallık açısından sağlık çok önemli, ama gerektiğinde sağlığımıza zarar vermemek şartıyla ikisin ide kullanabiliriz ama ritüelistik kullanımlarında kurallar vardır. Mesela ritüel öncesi alkol alınmaz veya sağlıksız-yağlı gıdalar (cips, kızartma, et ve ağır yemekler) yenmez... Alıntı Yorum bağlantısı Diğer sitelerde paylaş More sharing options...
99waytodie Yanıtlama zamanı: Mayıs 4, 2012 Paylaş Yanıtlama zamanı: Mayıs 4, 2012 Cadılar hakkında devamlı iyilik ve barıştan söz ediliyor. peki baş kaldıran ve kötü tarafı tercih eden cadılar yok mu ? onların isimleri farklıdır belki, diye düşünüyorum. özet olarak, "kötülüğe hizmet eden cadılar" var mıdır? Alıntı Yorum bağlantısı Diğer sitelerde paylaş More sharing options...
sirius Yanıtlama zamanı: Mayıs 4, 2012 Yazar Paylaş Yanıtlama zamanı: Mayıs 4, 2012 Cadılar hakkında devamlı iyilik ve barıştan söz ediliyor. peki baş kaldıran ve kötü tarafı tercih eden cadılar yok mu ? onların isimleri farklıdır belki, diye düşünüyorum. özet olarak, "kötülüğe hizmet eden cadılar" var mıdır? Cadılar hakkında yazdıklarımı okursanız devamlı iyilik ve barıştan bahsedilmez, cadılıık için dediğim gibi iyilik ve kötülük insan bilincinin sınırlarıdır önemli olan erdemlere uymak başta doğa olmak üzere kimseye zarar vermemek ve bilgeliğe doğru yürümektir. Bu süreçte biz üç katı kuralına inanırız ki bu da ypatığımız eylemlerin üç katı ile döneceği inancını barındırır. hal bu olunca durduk yere hiçbir cadı bir başkasına lanetleme veya sizin tabirinizle kötü büyüler yapmaz, bu gereksiz enerji harcamasıdır. Ama tabi ki her kültürde her öğretide her dinde yani insanoğlunun var olduğu her öğretide olduğu gibi aşır ıuçlarda dolanan ve sadece karanlığın kaotik kısmıyla yani kötülükle uğraşan cadılarda mevcuttur. Ama bu cadılar oldukça azdır çünkü bu yola girmelerine sebep olacak aşırı ego sorunları veya travmaları vardır ve yaptıklarının bedelleri de olduğu için bu yolda ilerlemeleri pek uzun sürmemektedir. Bir de kötülükle uğraşan cadılar dışında, sırf karanlıkla çalışan cadılar vardır ki, onların amacı kötülük değil, karanlığın bilgeliğini araştırmaktır, bu cadıların negatif tesirlerde bulunması çok daha kolaydır ama dediğim gibi gerekmediği sürece kimseye zarar vermezler. (Karanlık ile kötülük aynı şey değildir, her cadı hem karanlığın hem aydınlığın bilgisine ulaşır ve ikisinde de dengeli iolarak kendini geliştirir.) Alıntı Yorum bağlantısı Diğer sitelerde paylaş More sharing options...
witch35 Yanıtlama zamanı: Mayıs 8, 2012 Paylaş Yanıtlama zamanı: Mayıs 8, 2012 Yazıda bahsedilen cadılık potansiyeli enerjisini nasıl açığa çıkarabiliriz bilgilendirir misiniz ? Alıntı Yorum bağlantısı Diğer sitelerde paylaş More sharing options...
Önerilen Mesajlar
Sohbete katıl
Şimdi mesaj yollayabilir ve daha sonra kayıt olabilirsiniz. Hesabınız varsa, şimdi giriş yaparak hesabınızla gönderebilirsiniz.