Jump to content

Edgar Allan Poe Şiirleri


ArchangeL

Önerilen Mesajlar

Haziran ayında geceyarısı,

Altın çeperinden karanlık

Islak bir afyon ruhu tüten

Gizemli ayın altındayım.

Ve damla damla düşüp yumuşakça

Sessiz tepesine dağın

Mahmur ve melodili uzanır,

Vadisinde dünyanın.

Biberiye boynunu büker

Mezarın üzerinde,

Zambak dalgalara biner

Sisi göğsüne sarıp.

Yıkıntı çözülüp gider dinlenmeye

Lehte gibi görünüp,bak,Göl

Sanki bilinçli bir uykuya dalar,

Dünyada uyanmamak üzere.

Bütün güzellikler uyur—işte bak

İrene’nin Kaderleriyle yattığı yerde.

 

Ey pırıltılı Lady,doğru mudur

Bu pencerenin geceye açıldığı?

Serseri yellerin ağaç tepelerinden

Pervazlardan gülerek atlaması,

Bir büyücü güruhu gibi bedensiz yellerin

Girip çıkmaları odana,

Dalgalandırarak farbelayı,

Düzensiz ve korkutucu.

Üzerinde o işlemeli ve örtük kapağın

Altında uyuyan ruhunun saklı yattığı

Ki hayaletler gibi gölgeler

Düşüp kalkar zeminin üstünde ve altında duvarın.

Ah sevgili Lady,korkmuyor musun?

Burada neden,neyin düşünü kuruyorsun?

Kuşkusuz uzak denizlerin üzerinden geldin

Bu bahçe ağaçlarına bir mucizesin.

Tuhaftır solukluğun,giysin tuhaftır,

Tuhaftır hepsinden çok uzunluğu saç örgülerinin,

Ve bütün bu ciddi sessizlik.

 

Uyuyor Lady,ah sürüp giden

Uykusu dilerim derin de olsun,

Gök onu kendi kutsallığında tutsun.

Yeni bir kutsallık için değişti bu oda.

Yeni bir keder için değişti bu yatak

Tanrıdan dilerim,

Açılmayan gözlerle yatsın ebediyen

Solgun örtülü hayaletler yanından geçerken.

Uyuyor aşkım,ah uzayan

Uykusu dilerim derin de olsun

Yumuşak olsun çevrelerinde sürünen kurtlar.

Uzakta eski ve loş ormanın içinde

Onun için pencereler açılsın yüksek çatılarda,

Geriye çarpan karanlık ve kanatlı panellerini

Zaferle,işlemeli tabut örtülerine doğru,

Ailesinin büyük cenaze törenlerinde,

 

Uzak ve yalnız bir mezar

Çocuklukta birçok taş savurduğu kapısına,

Bir mezar,ses veren kapısından

Tek bir yankı daha çıkartamayacağı asla,

Düşünmekten korkarak,zavallı günah çocuğu

Ölüydü diye o içerden inleyen.

 

 

(L...'a)

Yorum bağlantısı
Diğer sitelerde paylaş

AKŞAM YILDIZI

 

Yaz ortasındaydı

Ve geceyarısı,

Ve yıldızlar yörüngelerinde

Ölgün ölgün pırıldarken,

Daha parlak ışığında

Kendisi göklerde

Köle gezegenlerin arasında,

Işığı dalgalarda olan soğuk ayın.

Soğuk tebessümüne dikmiştim gözlerimi

Fazlasıyla - fazlasıyla soğuktu benim için

Derken kaçak bir bulut,

Geçti örtü niyetine,

Ve ben sana döndüm,

Mağrur akşam yıldızı.

Senin ışığın daha değerlidir benim için.

Çünkü yüreğime mutluluk verir

Göklerdeki gururun geceleri,

Ve daha çok beğenirim

O alçaktaki daha soğuk ışıktan

Senin uzaktaki ateşini.

--------------------

ŞARKI..

Gelin olduğun gün gördüm seni-

Alevli bir pembelik yüzüne indiğinde

Mutlulukla sarılmıştın, öyleyken

Tümden aşka kesilmişti dünya önünde.

 

Ve senin gözlerinde tutuşan ışık

(artık her ne idiyse)

Güzellik diye gördüğüydü

Sızlayan gözlerimin yeryüzünde.

 

O pembelik, kızlık utancı belki-

Geçip gider öyleyse-

Ama hala harlı bir ateş, öyleyken

Tutuşturdu, yazık, o adamın göğsünde.

 

O, gelin olduğun gün seni gören

Hani şu derin pembelik yüzüne çöktüğünde

Mutlulukla sarılmıştın, öyleyken

Tümden aşka kesilmişti dünya önünde

Yorum bağlantısı
Diğer sitelerde paylaş

RÜYA İÇİNDE RÜYA

 

Kondur alnına bu buseyi

haklıymışsın

aynen bildiğin gibi...

-zannederim-

İtiraf etmeliyim ki;

 

 

kocaman bir rüyaymış

geçen günlerim

uçup gitmiş şimdi ümitlerim

Bir görümlükmüş her şey

Bir gün ya da bir gecelik

ya da öyle bir şey...

 

 

Rüya içinde rüya mıydı ki

Bu görünenler

ya da gördüğümü zannettiklerim

 

 

Aman tanrım!

Bir uğultu ortasındayım

Ellerimde tuttuğum

altın sarısı kum tanecikleri

Acımasız bir dalgadan

kurtaramadığım

azar azar

ellerimden kayıp gidenler

 

 

Bütün bunlar rüya mıydı ki;

Gördüğümü zannettiklerim

ya da

bu görünenler...

 

 

Edgar ALLAN POE

 

--------------------

YALNIZLIĞIM

 

 

Tutkularım...

Başkaları gibi;

Yaşayamadığım

 

 

Acılarım...

Yüreğimin peşini bırakmayan;

Uzaklaştıramadığım

 

 

Anılarım...

Çocukluğumdan bu yana;

Bir türlü

Başkaları gibi olamadığım

 

 

Ve şimdi;

Sevdalısı olduğum yalnızlığım...

 

 

Coşkun bir sel...Ya da bir pınar gibi

Yalçın kayalıklar ardında

Dağbaşlarında doğan

Güneşten aşağı yuvarlan

Bir yanım

 

 

Ya da bir şimşek...Çaktığında

Gökyüzünde parlayan

Bir bulut...

Mavilikleri ardında bırakan

Akıp giden yanıbaşımda öylesine

Bir karamsar ruh

Yalnızlığım...

 

Edgar ALLAN POE

Yorum bağlantısı
Diğer sitelerde paylaş

BİR DÜŞÜN İÇİNDE BİR DÜŞ

http://www.e-sehir.com/siirler/images/503bar.gif

 

Alnına konsun bu öpüş!

Ve, şimdi senden ayrılırken,

İtiraf edeyim ki-

Günlerimi bir düş

Sayarken yanılmıyorsun;

Ama, umut gitmişse uzaklara

Bir gece ya da bir gün

Bir görüntüde ya da bir şeyde olmaksızın

Fark eder mi bu yüzden?

Bütün gördüğümüz ve göründüğümüz

Yalnızca bir düş içinde bir düş.

 

Kırılan dalgaların dövdüğü bir kıyının

Haykırışları içinde duruyorum:

Ve altın kum taneleri

Tutuyorum avucumda-

Ne kadar az! Ama nasıl da

Süzülüyorlar parmaklarımın arasından derinlerine

Ben ağlarken - ben ağlarken!

Ah Tanrım! Daha sıkı

Tutamaz mıyım onları?

Ah Tanrım! Tekini bile kurtaramaz mıyım acımasız

dalgadan?

Bir düşün içinde bir düş mü

bütün gördüğümüz ve göründüğümüz

Yorum bağlantısı
Diğer sitelerde paylaş

YALNIZLIĞIM

Tutkularım...

Başkaları gibi;

Yaşayamadığım

Acılarım...

Yüreğimin peşini bırakmayan;

Uzaklaştıramadığım

Anılarım...

Çocukluğumdan bu yana;

Bir türlü

Başkaları gibi olamadığım

Ve şimdi;

Sevdalısı olduğum yalnızlığım...

Coşkun bir sel...Ya da bir pınar gibi

Yalçın kayalıklar ardında

Dağbaşlarında doğan

Güneşten aşağı yuvarlan

Bir yanım

Ya da bir şimşek...Çaktığında

Gökyüzünde parlayan

Bir bulut...

Mavilikleri ardında bırakan

Akıp giden yanıbaşımda öylesine

Bir karamsar ruh

Yalnızlığım...

Edgar ALLAN POE

Çeviren: Remzi ŞANLI

Yorum bağlantısı
Diğer sitelerde paylaş

KUZGUN..

 

Bir zamanlar kasvetli bir geceyarısı, unutulmuş eski bilgilerin

Tuhaf ve antika ciltleri üzerine düşünüyordum,

Yorgun ve sıkıntılı-

Uyumak üzereydim, neredeyse başım düşüyordu ki,

Bir tıkırtı geldi birden, sanki kibarca

Oda kapımı çalan-çalan birisi gibi.

'Odamın kapısını tıklatan' diye söylendim 'bir konuk-

Başka bir şey değil, yalnızca bu.'

Ah, iyice anımsıyorum ki o hazin Aralıktı;

Ve zemine vuruyordu sönen her bir közün yansısı.

Sabahı istiyordum şevkle; -Boş yere

Aramıştım

Ödünç bir avuntuyu kederden-

Yitik Lenore'un kederinden-

O eşsiz ve pırıl pırıl kızın, meleklerin Lenore

Diye andığı-

Buralarda, anılmayacak artık adı.

 

Ve mor perdelerin belirsiz, hüzünlü, ipeksi

Hışırtısı

Önceden hiç duyulmamış tuhaf kokularla dolduruyor-

Tir tir titretiyordu beni:

Öyle ki: çarpıntımı bastırmak için tekrarladım.

'Oda kapımdan girme izni isteyen bir konuk

bu-

Oda kapımdan girme izni isteyen

Geç bir konuk:

Başka bir şey değil, budur bu.'

O sıra cesaretimi toplayıp: daha fazla

Oyalanmadan,

'Sir' dedim, 'ya da Madam, affınızı dilerim

Ama

Gerçek şu ki dalıyordum ve siz öylesine yumuşak

Bir tıkırtıyla geldiniz,

Ve öylesine hafifçe tıklattınız-tıklattınız

Oda kapımı ki,

Duyduğumdan pek emin değilim sizi'-diyerek kapıyı

Açtım burda; -

Karanlıktan başka bir şey yoktu orda.

 

Orda durdum, korku ve merakla karanlığın içine

Baktım uzun süre,

Kuşkuyla, kurarak hiçbir ölümlünün cüret edemediği

Hayalleri;

Ama sükunet bozulmadı ve sessizlik bir ipucu

Vermedi,

Ve fısıltıyla söylenen tek sözdü orda

'Lenore? '

Buydu fısıldadığım, mırıltılı bir yankıyla geri gelen

O söz 'lenore'

Başka bir şey değil, yalnızca bu.

 

Odama dönerken alev alev yanarak

Ruhum

Aynı tıkırtıyı işittim yine ilkinden biraz daha

Kuvvetlice.

'Kesinlikle' dedim, 'kesinlikle bir şey var penceremin

Kafesinde;

Öyleyse neymiş bakalım ve bu esrarı

Çözelim; -

Rüzgardır, başka bir şey değil bu.'

 

Açıverince kepengi, eski devirden kalma

Azametli bir kuzgun

Kanat çırpıp sallanarak adım attı

İçeriye;

Ne bir selam verdi ne bir an durdu ya da

Oturdu;

Ama bir Lady'nin ya da Lord'un edasıyla

Tünedi kapımın üstüne-

Oda kapımın üstünde bir Pallas büstüne kondu-

Konup oturdu hepsi bu.

 

Derken ciddi ve haşin suratıyla bu abanoz kuş,

Kaderimi gülümsemeye dönüştürdü,

'Sorgucun kırkılmışsa da hiç kuşkusuz' dedim

Korkak değilsin sen,

Gecenin kıyısından gelen

Suratsız ve yaşlı kuzgun-

Gecenin Plutonian kıyısındaki saygı değer adın nedir,

Söyle bana.'

Kuzgun dedi ki 'birdahaasla.'

 

Çok şaşırmıştım bu çirkin kuşun konuştuğunu duyup

Böylesine açıkça,

Pek alakalı olmasa-yanıtı pek anlamlı olmasa da;

Çünkü kabul etmeliyiz ki yaşayan kimse henüz

Mazhar olmadı oda kapısının üstünde bir

Kuş-

Kuş ya da hayvan görmeye oda kapısının üstündeki

Büstte,

Bir isimle 'birdahaasla' diye.

 

Ama kuzgun, sessiz büstün üstünde tek başına

Yalnızca bu sözü söyledi, sanki bu bir tek sözle

İçini dökmüş gibi.

Sonra başka birşey söylemedi- ne de bir tüyünü

Oynattı-

Ben mırıldanana dek, 'önceden uçtu diğer

Dostları-

Sabahleyin beni terk edecek, umutlarımın

Önceden uçup gittiği gibi.'

O zaman

Yorum bağlantısı
Diğer sitelerde paylaş

Güzel paylaşımlar:)Tüm şiirlerinin toplandığı bir kitap var bende hepsi birbirinden harika...

 

BİR DÜŞ

 

Görüntüleri arasında karanlık gecenin

Yitirilmiş sevincin düşünü kurdum.

Ama kalbimi kırarak beni uyandırdı

Görüntüsü yaşamın ve ışığın.

 

Ah! Düş olmayan bir şey var mıdır gündüzleyin

Gözlerinde geçmişten gelen bir ışıkla

Çevresine bakan kişi için?

 

O kutlu düş-o kutlu düş,

Bütün dünya kınarken

Tarlı bir ışık gibi neşelendirdi beni

Yalnız bir ruha yol gösteren.

 

Ne olmuş geceleyin ve fırtınada

Titriyorsa yükseklerdeki ışık?

Daha berrak bir sey var mıdır

Gündüz parlayan yıldızından, gerçeğin!

 

Yorum bağlantısı
Diğer sitelerde paylaş

En sevdiğim şiiridir; Annabelle Lee.

 

 

It was many and many a year ago,

In a kingdom by the sea,

That a maiden there lived whom you may know

By the name of Annabel Lee;

And this maiden she lived with no other thought

Than to love and be loved by me.

I was a child and she was a child,

In this kingdom by the sea;

But we loved with a love that was more than love -

I and my Annabel Lee;

With a love that the winged seraphs of heaven

Coveted her and me.

And this was the reason that, long ago,

In this kingdom by the sea,

A wind blew out of a cloud, chilling

My beautiful Annabel Lee;

So that her highborn kinsman came

And bore her away from me,

To shut her up in a sepulcher

In this kingdom by the sea.

The angels, not half so happy in heaven,

Went envying her and me

Yes! that was the reason

(as all men know, In this kingdom by the sea)

That the wind came out of the cloud by night,

Chilling and killing my Annabel Lee.

But our love was stronger by far than the love

Of those who were older than we

Of many far wiser than we

And neither the angels in heaven above,

Nor the demons down under the sea,

Can ever dissever my soul from the soul

Of the beautiful Annabel Lee.

For the moon never beams without bringing me dreams

Of the beautiful Annabel Lee;

And the stars never rise but I feel the bright eyes

Of the beautiful Annabel Lee;

And so, all the night-tide, I lie down by the side

Of my darling, my darling, my life and my bride,

In the sepulcher there by the sea,

In her tomb by the sounding sea.

 

Türkçesini de yazayım:

 

Senerlerce senerlerce evveldi

 

Bir deniz ülkesinde

 

Yaşayan bir kız vardı bileceksiniz

 

Adı Annabelle Lee

 

Hiç bir şey düşünmezdi sevilmekten

 

Sevmekten başka beni.

 

O çocuk ben çocuk,memleketimiz

 

O deniz ülkesiydi

 

Sevdalı değil,karasevdalıydık

 

Ben ve Annabelle Lee

 

Göklerde uçuşan melekler bile

 

Kıskanırdı bizi.

 

Bir gün işte bu yüzden göze geldi

 

O deniz ülkesinde

 

Üşüdü rüzgarından bir bulutun

 

Güzelim Annabelle Lee

 

Götürdüler el üstünde

 

Koyup gittiler beni

 

Mezarı oradadır şimdi

 

O deniz ülkesinde

 

Biz daha bahtiyardık meleklerden

 

Onlar kıskandı bizi

 

Evet -Bu yüzden şahidimdir herkes ve o deniz ülkesi-

 

Bir gece rüzgarından

 

Üşüdü gitti Annabelle Lee

 

Sevdadan yana kim olursa olsun

 

Yaşça başça ileri

 

Geçemezdi ki bizi

 

Ne yedi kat gökteki melekler

 

Ne deniz gibi cinleri

 

Hiçbiri ayıramaz beni senden

 

Güzelim Annabelle Lee

 

Ay gelip ışır,hayalin erişir

 

Güzelim Annabelle Lee

 

Bu yıldızlar gözlerin gibi parlar

 

Güzelim Annabelle Lee

 

Orda gecelerim,uzanır beklerim

 

Sevgilim,hayatım,gelinim

 

O azgın sahildeki

 

Yattığın yerde seni

 

Edgar Allan Poe

Yorum bağlantısı
Diğer sitelerde paylaş

GELİN BALADI

 

Yüzük parmağımda,

Ve alnımda gelin çelengi;

Muhteşem mücevherler ve satenşer

Hepsi emrinde,

Ve ben mutluyum şimdi.

 

Ve Lordum ki beni çok sever;

Ama andını ilk kez içtiğinde,

Hissetim göğsümün kabardığını-

Çünkü bir ölüm çanı gibi öttü sözler

Ve ses onunkiymiş gibi geldi.

Savaşta düşmüştü o kuytu ağaçlıkta

Ve mutludur şimdi.

 

Ama konuşup bana güvence verdi,

Ve solgun alnımı öptü,

Derken bir hayal hali geldi üzerime,

Ve kilise avlusuna taşıdı beni,

Ve ona dedim ki iç çekerek

(merhum D'Elormie sanıp onu)

"Oh, mutluyum şimdi".

 

Ve böylece söylendi bu sözler,

Ve bu evlilik andı;

Ve, inancım yıkılsa da,

Ve, kırılsa da kalbim,

Delil olarak burada yüzük

Ki mutluyum şimdi,

Bak, mutluluğumu kanıtlayan

Şu altından simgeye.

 

Tanrım, uyanabilseydim keşke.

Çünkü bilmeden düş görüyorum nasıl olduğunu,

Ve fena sarsılıyor ruhum

Atılmasın diye yanlış bir adım,-

O unutulan ölü

Mutlu olmayabilir belki diye.

Yorum bağlantısı
Diğer sitelerde paylaş

M.L.S. İÇİN

 

Varlığını sabah diye selamlıyanlardan-

Yokluğunu gece sayanlardan-

Yüksek göklerde kutsal ateşi gölgeleyen-

Ağlayarak ümit için her saat seni kutsayanlardan-

Yaşam için-ah. Hepsinin üstünde,

Derinlere gömülü inancın Gerçeklik

Erdem ve İnsanlıkta canlanması için-

Ümitsizliğin menfur yatağında ölmeye yatanlardan,

Birden yükselir, senin mırıldandığın sözler üzre,

"Işık olsun"

Mırıldandığın sözlerin, gözlerinin-

Seraphlara özgü bakışıyla gerçekleşen-

Sana en çok borçlu olanlardan-şükranı

Tapınmaya benzeyen-ah, anımsa

En doğrusunu-adanmış olanı en çok tutkuyla,

Ve düşün ki bu güçsüz dizeleri o yazdı-

O yazdı, yazarken ürperip düşünerek

Bir olduğunu ruhunun bir meleğinkiyle.

 

 

 

ama kuzgun favorim :p

--------------------

İLAHİ

 

Sabahleyin-öğlenleyin-akşam karanlığında-

Benim ilahimi duyarsın, Maria.

Kederde ve sevinçte, iyide ve kötüde,

Tanrının anası benimle ol.

Saatler pırıltıyla uçtuğunda,

Ve tek bir bulur karartmadığında göğü,

Aylak olmasın diye ruhum,

Lütfun götürürdü onu sana ve seninkine;

Şimdi, fırtınaları kaderin

Geçmişimi ve günümü karartınca,

Bırak ışısın geleceğim

Senin ve senin olanın tatlı ümidiyle.

 

GÖL

 

Bu yaban dünyada bir köşe vardı.

Gençliğimizin baharında gittiğim,

Kara kayalarla sarılmış ve

Yüksek çamların kuleleriyle çevrilmiş-

Öylesine güzeldi ki yalnızlığı

Vahşi bir gölün, onu daha az sevemzdim.

 

Ama kara kefenini serdiğin gece üzerine

Herşeye serdiğin gibi,

Ve gizemli rüzgar

Ahenkle mırıldanarak gittiğinde,

O zaman- aho zaman- uyanırdım.

Issız göl dehşetine.

 

Ama korku değildi

İnsanı titreten bir zevkti bu dehşet-

Öyle bir duygu ki ne madenler, mücevherler

Ne de- hatta senin aşkın

Kandırabilirdi anlatmaya beni

O zehirli dalgadaydı ölüm

Bir mezarlık çukurumda-

Yalnız imgelemi böyle teselli bulan,

Kimsesiz ruhu bu karanlık gölden

Bir Adeb yaratan, O'nun için.

Yorum bağlantısı
Diğer sitelerde paylaş

Bahamalı martılar beni çağırdı

bir ikinci bahar gecesi.

Yalan söyledim

yırtık blucinli tayfalara

Seni sevmediğimi söyledim.

Oysa rıhtımlar

en şarkılı dalgalarla yıkanıyordu

Midye kabuklarında sakladım gözyaşlarımı;

Hastaydım

kırık kötümser bir öksürük yapışmıştı boğazıma

Seni unutmak gerekiyordu...

 

Bahamalı martılar beni çağırdı

bir ikinci bahar gecesi.

İskele fenerlerinin altında oturup

seni bekledim sevgilim

Ellerim ıslaktı, gözlerim ıslaktı.

Gelip caydırabilirdin beni gitmekten

Oturup sigara içer, anlaşabilirdik...

Sana tapacağım yalan değildi

benim olursan

Seni seviyordum, seni istiyordum...

Bahamalı martılar beni çağırdı

bir ikinci bahar gecesi.

Filler gibi içtim liman meyhanelerinde;

seni unutmak için içtim...

Senin sokağında geceler yıldızsızdı

senin sokağında gece yağmur yağıyordu

Ben zayıftım, çabuk ıslanıyordum

Bana sevmek yaramıyordu,

ben sevilemiyordum...

Bahamalı martılar beni çağırdı

bir ikinci bahar gecesi.

Sana bırakacağım bu kentin

üç semtinde üç damla gözyaşı döktüm

Birincisi seni ilk gördüğüm yerdi

ikincisi seni ilk öptüğüm yerdi

Üçüncüsü... söylemeye dilim varmıyor,

üçüncüsü bana git dediğin yerdi

İşte bu mısraları orda karalıyorum;

işte demir aldı şilebimiz

Gidiyor, gidiyor, gidiyorum...

Yorum bağlantısı
Diğer sitelerde paylaş

Kuzgun

 

Ortasında bir gecenin, düşünürken yorgun, bitkin

O acayip kitapları, gün geçtikçe unutulan,

Neredeyse uyuklarken, bir tıkırtı geldi birden,

Çekingen biriydi sanki usulca kapıyı çalan;

“Bir ziyaretçidir” dedim, “oda kapısını çalan,

Başka kim gelir bu zaman?”

 

Ah, hatırlıyorum şimdi, bir Aralık gecesiydi,

Örüyordu döşemeye hayalini kül ve duman,

Işısın istedim şafak çaresini arayarak

Bana kalan o acının kaybolup gitmiş Lenore’dan,

Meleklerin çağırdığı eşsiz, sevgili Lenore’dan,

Adı artık anılmayan.

 

İpekli, kararsız, hazin hışırtısı mor perdenin

Korkulara saldı beni, daha önce duyulmayan;

Yatışsın diye yüreğim ayağa kalkarak dedim:

“Bir ziyaretçidir mutlak usulca kapıyı çalan,

Gecikmiş bir ziyaretçi usulca kapıyı çalan;

Başka kim olur bu zaman?”

 

Kan geldi yüzüme birden daha fazla çekinmeden

“Özür diliyorum” dedim, “kimseniz, Bay ya da Bayan

Dalmış, rüyadaydım sanki, öyle yavaş vurdunuz ki,

Öyle yavaş çaldınız ki kalıverdim anlamadan.”

Yalnız karanlığı gördüm uzanıp da anlamadan

Kapıyı açtığım zaman.

 

Gözlerimi karanlığa dikip başladım bakmaya,

Şaşkınlık ve korku yüklü rüyalar geçti aklımdan;

Sessizlik durgundu ama, kıpırtı yoktu havada,

Fısıltıyla bir kelime, “Lenore” geldi uzaklardan,

Sonra yankıdı fısıltım, geri döndü uzaklardan;

Yalnız bu sözdü duyulan.

 

Duydum vuruşu yeniden, daha hızlı eskisinden,

İçimde yanan ruhumla odama döndüğüm zaman.

İrkilip dedim: “Muhakkak pancurda bir şey olacak;

Gidip bakmalı bir kere, nedir hızlı hızlı vuran;

Yatışsın da şu yüreğim anlayayım nedir vuran;

Başkası değil rüzgârdan…”

 

Çırpınarak girdi birden o eski kutsal günlerden

Bugüne kalmış bir Kuzgun pancuru açtığım zaman.

Bana aldırmadı bile, pek ince bir hareketle

Süzüldü kapıya doğru hızla uçarak yanımdan,

Kondu Pallas’ın büstüne hızla geçerek yanımdan,

Kaldı orda oynamadan.

 

Gururlu, sert havasına kara kuşun alışınca

Hiçbir belirti kalmadı o hazin şaşkınlığımdan;

“Gerçi yolunmuş sorgucun” dedim, “ama korkmuyorsun

Gelmekten, kocamış Kuzgun, Gecelerin kıyısından;

Söyle, nasıl çağırırlar seni Ölüm kıyısından?”

Dedi Kuzgun: “Hiçbir zaman.”

 

Sözümü anlamasına bu kuşun şaşırdım ama

Hiçbir şey çıkaramadım bana verdiği cevaptan,

İlgisiz bir cevap sanki; şunu kabul etmeli ki

Kapısında böyle bir kuş kolay kolay görmez insan,

Böyle heykelin üstünde kolay kolay görmez insan;

Adı “Hiçbir zaman” olan.

 

Durgun büstte otururken içini dökmüştü birden

O kelimeleri değil, abanoz kanatlı hayvan.

Sözü bu kadarla kaldı, yerinden kıpırdamadı,

Sustu, sonra ben konuştum: “Dostlarım kaçtı yanımdan

Umutlarım gibi yarın sen de kaçarsın yanımdan.”

Dedi Kuzgun: “Hiçbir zaman.”

 

Birdenbire irkilip de o bozulan sessizlikte

“Anlaşılıyor ki” dedim, “bu sözler aklında kalan;

İnsaf bilmez felâketin kovaladığı sahibin

Sana bunları bırakmış, tekrarlıyorsun durmadan.

Umutlarına yakılmış bir ağıt gibi durmadan:

Hiç -ama hiç- hiçbir zaman.”

 

Çekip gitti beni o gün yaslı kılan garip hüzün;

Bir koltuk çektim kapıya, karşımdaydı artık hayvan,

Sonra gömüldüm mindere, sonra daldım hayallere,

Sonra Kuzgun’u düşündüm, geçmiş yüzyıllardan kalan

Ne demek istediğini böyle kulağımda kalan.

Çatlak çatlak: “Hiçbir zaman.”

 

Oturup düşündüm öyle, söylemeden, tek söz bile

Ateşli gözleri şimdi göğsümün içini yakan

Durup o Kuzgun’a baktım, mindere gömüldü başım,

Kadife kaplı mindere, üzerine ışık vuran,

Elleri Lenore’un artık mor mindere, ışık vuran,

Değmeyecek hiçbir zaman!

 

Sanki ağırlaştı hava, çınlayan adımlarıyla

Melek geçti, ellerinde görünmeyen bir buhurdan.

“Aptal,” dedim, “dön hayata; Tanrın sana acımış da

Meleklerini yollamış kurtul diye o anıdan;

İç bu iksiri de unut, kurtul artık o anıdan.”

Dedi Kuzgun: “Hiçbir zaman.”

 

“Geldin bir kere nasılsa, cehennemlerden mi yoksa?

Ey kutsal yaratık” dedim, “uğursuz kuş ya da şeytan!

Bu çorak ülkede teksin, yine de çıkıyor sesin,

Korkuların hortladığı evimde, n’olur anlatsan

Acılarımın ilâcı oralarda mı, anlatsan…”

Dedi Kuzgun: “Hiçbir zaman.”

 

“Şu yukarda dönen gökle Tanrı’yı seversen söyle;

Ey kutsal yaratık” dedim, “uğursuz kuş ya da şeytan!

Azalt biraz kederimi, söyle ruhum cennette mi

Buluşacak o Lenore’la, adı meleklerce konan,

O sevgili, eşsiz kızla, adı meleklerce konan?”

Dedi Kuzgun: “Hiçbir zaman.”

 

Kalkıp haykırdım: “Getirsin ayrılışı bu sözlerin!

Rüzgârlara dön yeniden, ölüm kıyısına uzan!

Hatıra bırakma sakın, bir tüyün bile kalmasın!

Dağıtma yalnızlığımı! Bırak beni, git kapımdan!

Yüreğimden çek gaganı, çıkar artık, git kapımdan!”

Dedi Kuzgun: “Hiçbir zaman.”

 

Oda kapımın üstünde, Pallas’ın solgun büstünde

Oturmakta, oturmakta Kuzgun hiç kıpırdamadan;

Hayal kuran bir iblisin gözleriyle derin derin

Bakarken yansıyor koyu gölgesi o tahtalardan,

O gölgede yüzen ruhum kurtulup da tahtalardan

Kalkmayacak – hiçbir zaman!

 

Çeviri : Ülkü TAMER

 

bu versiyonu favorimdir... ama yine de ingilizce okununca daha güzel tınlıyor şiirleri..

Yorum bağlantısı
Diğer sitelerde paylaş

http://ckim112689.files.wordpress.com/2007/05/raven-poem.jpg

 

Once upon a midnight dreary, while I pondered weak and weary,

Over many a quaint and curious volume of forgotten lore,

While I nodded, nearly napping, suddenly there came a tapping,

As of some one gently rapping, rapping at my chamber door.

`'Tis some visitor,' I muttered, `tapping at my chamber door -

Only this, and nothing more.'

 

Ah, distinctly I remember it was in the bleak December,

And each separate dying ember wrought its ghost upon the floor.

Eagerly I wished the morrow; - vainly I had sought to borrow

From my books surcease of sorrow - sorrow for the lost Lenore -

For the rare and radiant maiden whom the angels named Lenore -

Nameless here for evermore.

 

And the silken sad uncertain rustling of each purple curtain

Thrilled me - filled me with fantastic terrors never felt before;

So that now, to still the beating of my heart, I stood repeating

`'Tis some visitor entreating entrance at my chamber door -

Some late visitor entreating entrance at my chamber door; -

This it is, and nothing more,'

 

Presently my soul grew stronger; hesitating then no longer,

`Sir,' said I, `or Madam, truly your forgiveness I implore;

But the fact is I was napping, and so gently you came rapping,

And so faintly you came tapping, tapping at my chamber door,

That I scarce was sure I heard you' - here I opened wide the door; -

Darkness there, and nothing more.

 

Deep into that darkness peering, long I stood there wondering, fearing,

Doubting, dreaming dreams no mortal ever dared to dream before

But the silence was unbroken, and the darkness gave no token,

And the only word there spoken was the whispered word, `Lenore!'

This I whispered, and an echo murmured back the word, `Lenore!'

Merely this and nothing more.

 

Back into the chamber turning, all my soul within me burning,

Soon again I heard a tapping somewhat louder than before.

`Surely,' said I, `surely that is something at my window lattice;

Let me see then, what thereat is, and this mystery explore -

Let my heart be still a moment and this mystery explore; -

'Tis the wind and nothing more!'

 

Open here I flung the shutter, when, with many a flirt and flutter,

In there stepped a stately raven of the saintly days of yore.

Not the least obeisance made he; not a minute stopped or stayed he;

But, with mien of lord or lady, perched above my chamber door -

Perched upon a bust of Pallas just above my chamber door -

Perched, and sat, and nothing more.

 

Then this ebony bird beguiling my sad fancy into smiling,

By the grave and stern decorum of the countenance it wore,

`Though thy crest be shorn and shaven, thou,' I said, `art sure no craven.

Ghastly grim and ancient raven wandering from the nightly shore -

Tell me what thy lordly name is on the Night's Plutonian shore!'

Quoth the raven, `Nevermore.'

 

Much I marvelled this ungainly fowl to hear discourse so plainly,

Though its answer little meaning - little relevancy bore;

For we cannot help agreeing that no living human being

Ever yet was blessed with seeing bird above his chamber door -

Bird or beast above the sculptured bust above his chamber door,

With such name as `Nevermore.'

 

But the raven, sitting lonely on the placid bust, spoke only,

That one word, as if his soul in that one word he did outpour.

Nothing further then he uttered - not a feather then he fluttered -

Till I scarcely more than muttered `Other friends have flown before -

On the morrow he will leave me, as my hopes have flown before.'

Then the bird said, `Nevermore.'

 

Startled at the stillness broken by reply so aptly spoken,

`Doubtless,' said I, `what it utters is its only stock and store,

Caught from some unhappy master whom unmerciful disaster

Followed fast and followed faster till his songs one burden bore -

Till the dirges of his hope that melancholy burden bore

Of "Never-nevermore."'

 

But the raven still beguiling all my sad soul into smiling,

Straight I wheeled a cushioned seat in front of bird and bust and door;

Then, upon the velvet sinking, I betook myself to linking

Fancy unto fancy, thinking what this ominous bird of yore -

What this grim, ungainly, ghastly, gaunt, and ominous bird of yore

Meant in croaking `Nevermore.'

 

This I sat engaged in guessing, but no syllable expressing

To the fowl whose fiery eyes now burned into my bosom's core;

This and more I sat divining, with my head at ease reclining

On the cushion's velvet lining that the lamp-light gloated o'er,

But whose velvet violet lining with the lamp-light gloating o'er,

She shall press, ah, nevermore!

 

Then, methought, the air grew denser, perfumed from an unseen censer

Swung by Seraphim whose foot-falls tinkled on the tufted floor.

`Wretch,' I cried, `thy God hath lent thee - by these angels he has sent thee

Respite - respite and nepenthe from thy memories of Lenore!

Quaff, oh quaff this kind nepenthe, and forget this lost Lenore!'

Quoth the raven, `Nevermore.'

 

`Prophet!' said I, `thing of evil! - prophet still, if bird or devil! -

Whether tempter sent, or whether tempest tossed thee here ashore,

Desolate yet all undaunted, on this desert land enchanted -

On this home by horror haunted - tell me truly, I implore -

Is there - is there balm in Gilead? - tell me - tell me, I implore!'

Quoth the raven, `Nevermore.'

 

`Prophet!' said I, `thing of evil! - prophet still, if bird or devil!

By that Heaven that bends above us - by that God we both adore -

Tell this soul with sorrow laden if, within the distant Aidenn,

It shall clasp a sainted maiden whom the angels named Lenore -

Clasp a rare and radiant maiden, whom the angels named Lenore?'

Quoth the raven, `Nevermore.'

 

`Be that word our sign of parting, bird or fiend!' I shrieked upstarting -

`Get thee back into the tempest and the Night's Plutonian shore!

Leave no black plume as a token of that lie thy soul hath spoken!

Leave my loneliness unbroken! - quit the bust above my door!

Take thy beak from out my heart, and take thy form from off my door!'

Quoth the raven, `Nevermore.'

 

And the raven, never flitting, still is sitting, still is sitting

On the pallid bust of Pallas just above my chamber door;

And his eyes have all the seeming of a demon's that is dreaming,

And the lamp-light o'er him streaming throws his shadow on the floor;

And my soul from out that shadow that lies floating on the floor

Shall be lifted - nevermore!

 

 

E.A.P./ Raven ..

taptığım şiir

Yorum bağlantısı
Diğer sitelerde paylaş

Sohbete katıl

Şimdi mesaj yollayabilir ve daha sonra kayıt olabilirsiniz. Hesabınız varsa, şimdi giriş yaparak hesabınızla gönderebilirsiniz.

Misafir
Bu konuyu yanıtla...

×   Farklı formatta bir yazı yapıştırdınız.   Lütfen formatı silmek için buraya tıklayınız

  Only 75 emoji are allowed.

×   Bağlantınız otomatik olarak gömülü hale getirilmiştir..   Bunun yerine bağlantı şeklinde gösterilsin mi?

×   Önceki içeriğiniz geri yüklendi.   Düzenleyiciyi temizle

×   You cannot paste images directly. Upload or insert images from URL.

×
×
  • Yeni Oluştur...