AurorA Oluşturma zamanı: Şubat 20, 2012 Paylaş Oluşturma zamanı: Şubat 20, 2012 Uranos çocuklarını doğdukça yerin derinliklerine atııyor, oraya hapsediyordu. Gaia kocasından yaptıklarının öcünü almaya karar verdi. Kronos da annesine yardım edeceğini söyledi. Kronos geldi. Tırpanla babasını hiç acımadan biçti. Vücudunun kanlı parçalarını denize attı. Babasına ilk tırpanı attığı zaman açılan müthiş yaralardan sızan siyah kan damlaları yere damlayınca yenilmez Erinyesler (hiddetler), korkunç Geantsler (devler) doğdular. Uranos düştükten sonra Kronos kainatın efendisi oldu. İlk iş olarak Titanları (Şeytani Devler) zindandan çıkardı. Onun saltanatı zamanında yaradılış devam etti: Baht, uyku, düş, alay, acı, şikayet, öç, hile, kızgınlık, nifak, fenalık, şüphe meydana geldi. Mitolojinin bu bölümü, mükemmeliyetten aşamalı bir şekilde uzaklaşıldığını anlatır. Bizim devremizin insanlığının içinde bulunacağı devre nasıl aşamalı bir şekilde gelindiği hikayeleştirilerek burada ele alınmıştır. Uranos'un yerin derinliklerine çocuklarını atmasıyla başlayan ve devam eden bir aşağı iniş yani düşüş teması işlenmiştir. Yunan Mitolojisi'nde anlatılan bu hikaye iki anlama gelir; Birincisi bizim devremiz insanlığının içinde bulunduğu özellikler. İkincisi ise inisiyatik bir çalışmaya girecek olan adayın terk etmek zorunda bulunduğu duygu ve düşünceleri. Mitolojide kullanılan bir inceliğe daha dikkatlerinizi çekmek istiyorum. Kronos: Zaman Tanrısı'dır. Kainatın idaresini Kronos'un ele almasıyla birlikte aşağı inişin şiddetlenerek devam ettiği görülmektedir. Yani zaman ilerledikçe mükemmelliyetlikten uzaklaşıldığı bilgisinin, mitolojik bir anlatımıyla karşı karşıya bulunmaktayız. Ateş'in niçin kutsal sayıldığını daha önce görmüştük. Arınmanın sembolü olarak ele alınan ateş sembolü burada da aynı işlevi görmektedir. İnsanlardan yasak edilmesi, insanların şuursuz yaşayacakları bir devrin başlangıcı demektir. Yani arınma imkanı bulamadan çeşitli alışkanlıklar ve bağımlılıklarla yaşanılacak bir devir kast edilmek istenmektedir. Mitolojik hikayemize geri dönelim; Olimpos tanrılarından Prometheus ilk insanı balçıktan yarattı. Daha sonra Hephaistos'un alevler fışkıran ocağına yaklaştı, kızgın ateşinden bir kıvılcım aldı, elindeki sopanın içine sakladı. Ve onu ilahi bir armağan olarak insanlara götürdü. Ateşe kavuşan insanlar zavallılıklarını unutarak gurura kapıldılar. Tanrılarla kendilerini eşit tuttular. Onlara karşı olan ödevlerini unuttular. Zeus bu şımarık mahlukların böyle yapacaklarını bildiği için kutsal ateşten onları mahrum bırakmıştı. Zeus, Prometheus'a çok kızdı. Onu Kaf Dağı'nın en tepesine gönderdi. Ayaklarına, kollarına zincir geçirtti... Dünya üzerindeki mitolojilerin ve dinlerin kullandığı ortak temalardan bir tanesi de "İnsanın balçıktan yaratılması"dır. İnsanın balçıktan yaratılması, insanın bedensel olarak dünya üzerinde mevcut olan temel maddelerden özel olarak bir laboratuvarda meydana getirilmesi kastedilir. Yani Karbon, Hidrojen, Azot ve Oksijen... Bu sembol aynı zamanda insanın ikili yapısının da bir ifadesidir. Bu yapısı ruh ve maddeden oluşmaktadır. Bir yanıyla dünyaya ait ama bir yanıyla göklere ait... Kuran-ı Kerim'de de aynı sembol kullanılmıştır. Burnuna nefes üflenmesi ise dünya maddesinden oluşturulan fiziki bedenin ruhsal bir enerjiyle canlılık kazanması anlatılmıştır. Ergun Candan - Gizli Sırlar Öğretisi Alıntı Yorum bağlantısı Diğer sitelerde paylaş More sharing options...
AurorA Yanıtlama zamanı: Mayıs 23, 2012 Yazar Paylaş Yanıtlama zamanı: Mayıs 23, 2012 Yunan şairi Pindaros: "Tanrılar ve insanlar hepimiz aynı ailedeniz. Hepimizi aynı ana doğurmuştur." diyerek ne anlatmaya çalıştıysa aslında "En el Hak" diyen Hallac-ı Mansur da aynı şeyi anlatmaya çalışıyordu... İnsanlığın ilahi bir kökene sahip olduğu... Sık sık vurguladığımız başlangıçların mükemmeliyeti mitosu Yunan'da da kendisini göstermektedir. Yunan mitolojisinde insanların sonsuz bir saadet içerisinde yaşadıkları dönemlerden bahsedilir. Bu devir "Altın Devir" idi. O devirde insanlar keder, üzüntü nedir bilmeden, yorgunluğu tatmadan yaşarlardı. Onlar daima genç, çevik ve neşeliydiler. Ölüm saati gelince hastalığın acı ıstıraplarını bilmeden gülümseyerek tatlı bir uykuya dalar gibi yaşama gözlerini kaparlardı. Kronos saltanatının ilk dönemlerinde yaşanan bu altın devirde tanrılarla insanlar aynı sofraya oturur, aynı yemekleri yerlerdi. Burada aynı yemekten beslenmek, aynı tesirlere muhatap olmak demektir. Fakat Zeus Olimpos'ta krallığını ilan ettikten sonra iş değişti. Tanrıların ve İnsanların Babası : ZEUS Dünyanın sahibi, tanrıların ve insanların babasıydı. "Yıldırımlar Saçan Tanrı" diye anılan Zeus'un yıldırımları haksız olarak hiçbir ölümlüyü incitmiyordu. Olimpos Tanrıları bir meselenin anlatımında oyuncudur demiştik. İşte bunun en canlı örneklerinden biri olan Philemon ile Baucis'in hikayesiyle konumuza devam edelim... Zeus ölümlü bir insan kılığına girerek Firigya'da oğlu Hermes ile beraber dolaşıyordu. Fakat burada iyi karşılanmadılar. Bütün evlerin kapılarını çaldılar ve Tanrı misafiri olarak kabul edilmelerini rica ettiler. Ne var ki bütün kapılar yüzlerine kapandı... Burada insanların gerçekleri açık olarak kavrayamadıkları anlatılmak istenmiştir. Yani bazen gerçekler insanların burnunun dibine kadar gelse de, ona sırt çevirebilmektedir. Nitekim mitoloji bunu sembolik bir üslupla ortaya koymaktadır. İnsanların ilahi bir kökene sahip olduklarını unutmaları da bu bölümün bir diğer mesajıdır. Devam edelim... ...Sadece kenarda üstü kamışlarla örülmüş değersiz bir kulübede oturan iki ihtiyar karı-koca, kimsesiz yolcuları içeri aldılar. Philemon ile Baucis adlı bu iki ihtiyar oldukça fakirdi. Köleleri ve hizmetçileri yoktu. Ev işlerini kendileri görüyordu. Kulübeleri temiz ve her şey yerli yerindeydi. İyi kalpli ihtiyarlar kulübelerinde ne varsa hepsini konuklarına ikram ettiler... "Philemon ile Baucis" bilgisiz ama iyi niyetli insanı sembolize eder. Aynı zamanda inisiyasyona yeni girmiş adayın da sembolüdür. Ev, insanın yaşadığı bir mekandır. Ezoterizm'de ise ev; insan anlayışının seviyesini gösteren bir sembol olarak geçer. Burada da dikkat edilirse ev eskidir ama her şey yerli yerindedir. Burada eskilik, bilgilerin eski realiteye ait olduğunu gösterir. Aynı zamanda dünya nimetlerine çok fazla bağlanmamış olduklarını da gösterir. Her şeyin yerli yerinde olması da, sahip oldukları bilgilerini yerli yerinde kullanabilmelerinin sembolüdür. Fazla bir bilgileri olmayan ama vicdani ölçülerinde yaşama başarısını gösteren insanın da sembolüdür. Her şeylerini konuklarına ikram etmeleri de, dünya nimetlerine aşırı bağlı bulunmadıklarını anlatır. ...Sonunda konuklar kendilerini tanıtırlar. "Biz Olimpos'ta oturanlardanız komşularınız kalpsizliklerinin cezasını çekecekler. Yalnız siz kurtulacaksınız. Kalkınız ve bizim izlerimizden yürüyerek peşimizden geliniz." dediler. İhtiyarlar ellerine birer baston aldılar ağır ağır yürümeye başladılar. Bir ok atımı kadar uzaklaşmışlardı ki, bütün ovayı sular kaplamaya başladı. Kendi kulübelerinin kocaman bir tapınak haline geldiğini hayretle gördüler. Bunun üzerine tanrı Zeus: "İyi kalpli ihtiyarlar, ne dilerseniz dileyin benden" dedi. İhtiyar karı koca biraz aralarında konuştuktan sonra kendilerinin tapınak haline gelen evlerinde bekçi olarak kalmayı arzu ettiklerini söylediler ve istekleri oldu. Onlar mabedin bekçileri oldular... "Hep kendini seyrettikçe tanrını göremezsin". Ezoterizm'de geçen bu söz birçok inisiyatik merkezde kullanılmıştır. Sufiler de kullanmıştır. Bu sözle herşeyden önce dikkatini kendi egoizmandan ayırman gerekir aksi halde gerçeklerle yüz yüze gelmenin mümkün olmadığı anlatılmak istenmiştir. Mitolojide geçen ihtiyarların hikayesinde de bu bilgi verilmek istenmiştir. Vicdani yaşamanın önemi vurgulanmış ve bu şekilde bir yardım görmeye hak kazanmışlardır. Zeus burada inisiyatörü sembolize eder. Yanındaki Hermes ise Mısır inisiyasyonunda geçen Thot'un karşılığıdır. Yani kökeni Atlantis'e dayanan bilge rahiplerden birini sembolize eder. Bu bilgelerin verikleri bilgiler vasıtasıyla ihtiyarların evi mabede dönüşür. Suyun "bilgi"nin sembolü olarak Ezoterizm'de geçtiği dikkate alınırsa, her yeri suların kaplamasının ne anlama geleceği açıkça anlaşılacaktır. ...Aradan yıllar geçer... Senelerin yükü altında ezilmiş bir hale gelen bu ak saçlı ihtiyarlar, mabetlerinin kutsal basamakları üzerinde oturmuş, vaktiyle buralarda olup biten olaylardan bahsediyorlardı. Birden bire Baucis, Philemon'un yapraklanarak ağaç haline gelmeye başladığını şaşırarak izlemeye başladı. Philemon da aynı şeyi Baucis'te görüyordu. Onların ikisi de şaşkın şaşkın birbirlerine bakarlarken, süratle ağaç haline geliyorlardı... Bir inisiyatik çalışmanın sonunda insanın uğrayacağı büyük değişim, herhalde ancak bu kadar güzel anlatılarak tasvir edilebilirdi. Burada her anlatılan mesaj sembollerle adeta hem gizlenmiş, hem de bu semboller hikayeye güzel bir örgü motifi oluşturmuştur. Ağaç, Ezoterizm'in en genel sembollerinden biridir. Tüm mitolojilerde ve tüm dinlerde kullanılmıştır. Toprağa uzanan kökleri ve gökyüzüne çıkan dallarıyla tüm geleneklerde yeryüzüyle gökyüzünün evliliğini yani vuslatı sembolize eder. Yeryüzü ile gökyüzünün birleşmesini anlatır. Yani yeryüzü ile gökyüzü arasında kurulan irtibatın simgesidir. Ağaca dönüşme teması ise: uyanmanın ve şuurlanmanın bir ifadesi olarak karşımıza çıkar. Ağaca atfedilen kutsallığın kökeni de işte buna dayanır... Ergun Candan - Gizli Sırlar Öğretisi Alıntı Yorum bağlantısı Diğer sitelerde paylaş More sharing options...
AurorA Yanıtlama zamanı: Mayıs 24, 2012 Yazar Paylaş Yanıtlama zamanı: Mayıs 24, 2012 Eşek Kulaklı Midas Bir gün Maryas kırda dolaşırken Athena'nın icat ettiği ve daha sonra çalmaktan vazgeçip kaldırıp attığı flütü buldu ve çalmaya başladı. Bir tanrının elinden çıktığı için güzel sesler çıkaran bu flüt ile övünmeye; kendini Apollon'a rakip saymaya başladı. Bir gün Apollon'un kendisiyle yarışmasını istedi. Apollon da "kazananın yenilene istediğini yapabilmesi" şartıyla yarışmayı kabul etti. Frigya Kralı Midas, yarışmada hakem olarak bulunanlar arasındaydı. Yarışmanın sonunda, Maryas, Apollon gibi çalamadığını itiraf etmek zorunda kaldı. Apollon da onu ağaca bağladı, diri diri derisini yüzdü. Kral Midas'a gelince... Yarışmada Maryas'ın tarafını tutmuş ve doğru hakemlik yapamamıştı. Bu adamın da cezalandırılması gerekti... Apollon çaldığı liri anlamayan Kral Midas'ın kulaklarını uzattı, uzattı ve içlerini kıllarla doldurdu. İnisiyatik bir çalışmada müride verilen bazı bilgiler, onun kendisini büyük görmesine neden olabilirdi. Birçok kimsenin bilmediği bilgileri bilmesi ve bazı sırlara sahip olmaya başlaması kendisinde bir büyüklük kompleksi yaratabilirdi. Bu şekilde egosuna yenik düşen adaylar inisiyasyonu asla tamamlayamazlardı. Yarı yolda kalan bu adayların mabetten dışarı çıkmasına da izin verilmez, mabedin hizmetkarı olarak geri kalan ömürlerini orada geçirmelerine karar verilirdi. Tarih içinde bunun sayısız örnekleri vardır. Yunan mitolojisindeki Maryas da bunun sembolüdür. Mitolojilerde geçen "Krallar" ve "Kahramanlar" çoğunlukla inisiyeyi sembolize ederler. Midas da Kral'dır yani inisiyedir. Ancak o da Maryas gibi yarı yolda kalmıştır... Midas artık eşek kulaklı olmuştur. Eşek kulaklarını kimseye göstermemek için onları saçlarının arasına sakladı. Başına geniş bir kalpak giydi. Fakat kralın saçlarını kesen berber uzun kulaklarının farkına varır. Kral bu berberi ölümle tehdit ederek, sırrının etrafa yayılmasına engel olmak istedi. Sırrını içinde saklamak mecburiyetinde kalan berber, sararıp solmaya, adeta patlayacak gibi sıkılmaya başladı. Sonunda sırrını toprağa açmaya karar verdi.Issız bir yerde çukur kazdı. Oraya eğilerek yavaşça, "Kral Midas'ın kulakları eşek kulaklı" diye fısıldadı. İçi rahatlamıştı. Üzerinden büyük bir yük kalkmıştı fakat çukurun yanındaki kamışlar, onun fısıldadığı sözleri işitmişlerdi. Onlar rüzgarda sallandıkları zaman; "Haberiniz var mı? Kral Midas eşek kulaklıdır" diye sırrı her tarafa yaydılar. Mitolojinin bu bölümü iki ayrı bilgi içermektedir. Birincisi herhangi bir sırrı saklamanın ne kadar zor olduğunu ve herkesin sır saklayamayacağını... İkinci anlatılmak istenen bilgiyi ise, çok eskilerde söylenmiş olan şu söz özetlemektedir; "Yer ile gök yeminlidir; Hiçbir şey gizli kalmaz!" Ergun Candan - Gizli Sırlar Öğretisi Alıntı Yorum bağlantısı Diğer sitelerde paylaş More sharing options...
Önerilen Mesajlar
Sohbete katıl
Şimdi mesaj yollayabilir ve daha sonra kayıt olabilirsiniz. Hesabınız varsa, şimdi giriş yaparak hesabınızla gönderebilirsiniz.