KATA Oluşturma zamanı: Mayıs 6, 2007 Oluşturma zamanı: Mayıs 6, 2007 Lesboslular , boş zamanlarını hoş öyküler anlatarak ya da şarkılar söyleyerek geçirirlerdi.Bu öykülerin çoğu , gençlik öyküleridir ve bu öykülerde , Tanrılara yakarılar bulunur.Lesboslular , ilkbaharda bahar şenlikleri ve törenleri düzenlerlerdi.Ancak , daha sonra , bütün bir yıl sessiz ve sakin geçerdi.Bu bahar şenliği dışında , düğün kutlamaları ve cenaze törenleri de önemliydi. Lesbos öyküleri , Hint-Avrupa ailesinin geleneksel öykülerinden farklı değildir.Baş kahraman , birçok tehlikeli serüvene atılır.Periler , devler , ejderhalar , sürekli kullanılan figürlerdir.Ancak , Lesbos edebiyatında en çok yer alan figürler , antik çağ mitolojisinin izleridir;Symplegadlar(çarpışan kayalar) , altın yapağı ve kuşların çağrısı gibi.Lesbos edebiyatında , birçok yerel öykü de vardır.Bu öyküler , yetkin bir yergisel anlayışıyla harmanlanmıştır.Didaktik olan bu öyküler , Ezopvari anlatımla sunulur.Ancak , bu öykülerin içerdiği anlamlar ve ilgi alanları ne olursa olsun , şarkı formundan kurtulamamıştır. "Şarkılı Şiir" ya da "Lirik Şiir" , en değişik formlarıyla ve belirgin olarak , yalnızca Yunanistan'da vardır.Yunanlılar etnik damardan ayrıldığında , bu geleneksel şarkılarını , yeni yataklarına taşıyamamışlardır.Ancak , Yunanlılar ait olan adalarda ve özellikle Lesbos'da , şarkı geleneğinin en seçkin örneklerine rastlayabiliriz.Bu şarkılar , insan yaşamının hemen her anını yansıtır.Çocuğunu uyutmaya çalışan annenin söylediği ninniler , düğün şarkıları , solo ya da koroyla söylenen dans şarkıları , çeşitli mesleklere ait şarkılar , mevsimsel şarkılar ve hatta haydut şarkıları ile ölülerine ağlayanların ağıtları bunlara örnektir. Türk ve Roma saldırılarıyla , Lesbos edebiyatına ait birçok belge kaybolmuştur.Bugün elimizde olanlar , sözlü halk geleneğiyle kuşaktan kuşağa aktarılanlardır. Kaynakça : Le Folklore de Lesbos G.Georgeakis - Leon Pineau / 1894 Eski Yunan Edebiyatı Güler Çelgin Remzi Kitabevi / 1990 Mitoloji Sözlüğü Azra Erhat Remzi Kitabevi / 1978 CENAZE ŞARKILARI Çok Acı Çektim , Dayandım! Çeviren : Hüseyin Köse Ey dayanma gücü , çok acı çektim ben! Daha ne zamana kadar çekeceğim? Demirden yapılmış değilim , zayıfım o yüzden; Ne de taştan bir kalbim var. Bakın , sanki yatmış uzanmış , Kesik bir limon ağacı gibi; Terk edilmiş bir kilise gibi sanki , Her yeri yağmalanmış bir ülke gibi. Açılsın mezarların üstü , Kemikler çığlık atsın! Gör lanetli şiirleri , Gör , nasıl da neşeliler; Aziz elbisesi giymiş gibiler Ve diyakozlar gibi sorguluyorlar birbirlerini. Yazık , beden bize ait; Çok ağlayacağız onun için! Charon , avcı giysisine bürünmüş , Yolda giderken sana yetişmiş; Engellemiş , yılların tadını çıkarmanı. Ve toprağa gömmeye götürürlerken seni , Kilisenin merdivenlerinde; Bir çığlık atacağım ansızın , Soldu diye bütün çiçekleri dünyanın. Demirden Bir Gemi Yapacağım Demirden bir gemi yapacağım;siyah yelkenler takıp , Yeniden dönesin diye uğraşacağım. Panjurları var mıdır toprağın ya da pencereleri , Görebilirdim nasıl yediğini kurtçukların bedenini. Buğday dolu bir mendil gönderirdim selamlarımla , Vermen için senden haber getirecek olan kuşlara. Ne bitip tükenmez acı , Tanrım acım ne de büyük; Bir mutsuzluk çöküyor yüreğime hiç beklemediğim! Kudurgan bir yılan gibi kayıp gidiyor aklım dağlara; Eğer içten dostlarımsanız , ağlayın acınası durumuma! Bir "ah!" bile çekmeyeceğim , "vah" 'lanmayacağım; Yaşamayan birini görüyorum sende Tanrım , nasıl unutacağım? Ben , şu üzgün kuşum işte; Ağlıyor ağaçlar benim için , acımı anlattığım her yerde! Kim benim acıma sahip çıkar , kim derin üzüntüme; Kim çekmiştir benim gibi içini? Ağaçlar arasında gezindim , ormanlara gittim alıp başımı; Şöyle dedi ağaçlar bana:"Nereye gidiyorsun ey üzgün kalp?" Dedim : "Susun ey ağaçlar , soru sormayın bana!" Söyleseydim çektiklerimi size , üzülürdünüz hepiniz. Charon , birçok üzüntüyle yasa boğdu evimi; Bir ateş var içimde , dağlayan yüreğimi. Tüm doktorlar birleşip , akıl danıştıklarında birbirlerine; Bulamadılar sızlayan kalbime bir çare. Çıplak tepelere vuracağım kendimi , korkunç mağaralara; Yaşarken öldüreceğim kendimi , güneşten yoksun bırakacağım! Varsın yoksun kalsın , parlayan güneşten gözlerim; Çünkü , karanlık ve üzgün gölgelenmiş kalbim! Döktüğüm gözyaşları ıslatıyor toprağı; Bana , halimi soracak sadık bir dostum da yok yanımda. Kalbim papaz cübbesi gibi kara; Dudaklarım da mühürlü , gülmüyorlar baksana! Ağlayın halime , dağlar tepeler!Gözyaşı dökün benim için! Yavrum beni , ben de yavrumu yitirdim. Ey tepeler , çekilin aradan!Ey dostlarım , uzaklaşın! Ateş kavurup yaktı göğsümü , sizi de yakmasın sakın! Ağla Sen Annen İçin Ağla sen annen için , ben üvey annem için ağlayayım! Gören gözlerindi o senin , bana ise bitip tükenmez bir özlem. Yalvarırım ey papaz , bir ilahi oku ona; Rahat uyusun diye , tatlı dualarından da! Ey Meryem!Geri getiremez misin , yeniden yalvarsak sana? Ama , şimdi sırtlamış götürüyoruz tabutunu son tahtına. Elma ağacından kırmızı elmalar toplasak , Solgun yapraklar ve dallar ona yardım eder mi? Uyandığında ışıldayan gün , uyurken neden karanlığa bürünüyor? Kuşlar yiyecek aramaya çıkarken , sen kara cehenneme gidiyorsun. Unutulmuş bir ülkeye doğru yol alacak ve Buralara bir daha ayak basmayacaksın. Sen oğlum , yeniden evlenip bir başka kadın alacaksın; Ama kızım , cehennem yutacak seni , yazık sana! Ne avuntu kalıyor ki bana , gözyaşlarından başka; Ateşimi söndüren ve göğsümü ıslatıp duran. Zafer Kazansınlar, Kutlu Olsunlar Her Gün! Çeviren: Hüseyin Köse Zafer kazansınlar, kutlu olsunlar her gün, Baba-oğul ve Kutsal Ruh; Canlandırsınlar ilahi olan ne varsa! Şükretsinler üçü de, Meryem anamızla birlikte! Haydi, kalkın ayağa! Bir dans göstereceğim gökyüzünde size; Bütün havariler katılıyor bu dansa, Dans ediyorlar hepsi bir arada, Cenneti arıyorlar böylece. Erdemin çiçekleri ve Nefis, kutsal şarap ellerinde. Şehitler ve çiçeklerle birlikte, Bağlayıp, ağaç yapraklarıyla; Kemerleriyle götürüyorlar, Hepsini yanlarında. Ve dans ediyorlar, yuvarlak bir masa etrafında; On iki kadar sayıları. Petrus, dansın öncüsü; Paul, Andreas’ı alıyor kollarına Ve diğer dokuz kişiyi daha. Jacques, Jean’la kolkola girmiş, işte şurada Ve Thomas, bırakmış kendini coşkuya. Sarmış Philip ve Mathias’ı; Marcus, dost canlısı bir edayla. Şarkı söylüyor peygamberler, Bir yığın insanla beraber; Çınlıyor, atılan çığlıklarla ortalık! Mandolin çalıyor David, Flüt çalıyor İshak da. Zacharia, orgun başına geçmiş; Jeremiah ,sanki arp’da usta. İstavroz çıkaran kişi, Silahlar kuşanmış, duruyor yanlarında. Kiliseden çıkmıyor, aynı zamanda; Arınmış tüm günahlarından da. Şöyle diyor: “Ey, Meryem ana! O, sürekli görüyor İsa’yı Ve de Kutsal bakireyi; Cennet, onun ayakları altında!” Adem ile Havva’yı, görmek için kendi atalarını; Açıyor cennetin kapılarını. Dört İncil seçiyor sonra, Vahyi yaymak için, dört de elçi aralarından. Mathias’ı işaret ediyor önce; Sonra Lucas, Marcus ve Jean’ı. Bir araya toplandığında hepsi, Karanfiller, fesleğenler, güller ve mersinlerle; Başlıyorlar, Tanrı’ya övgüler düzmeye. Şükürler olsun, kutsal üçlemeye, Selam olsun, sadık inananlara, Selam olsun sana, ey İsa; Helenlerin Tanrısı, selam sana da! Babasını Emziren Kız Kralın biri , suç işleyen bir bakanını , açlıktan ölmeye mahkum etmiş.Bakanın kızı , gözyaşları içinde krala gitmiş ve ölümü bekleyen babasını , günde bir kez ziyaret etmek için izin istemiş.Babasına yiyecek bir şey götürmeyeceğine de söz vermiş.İyi kalpli kız , aynı zamanda , bir çocuk annesiymiş.Çocuğunu sütten kesmiş ve kendi sütünü babasına ayırmış.Ancak , kral ve askerleri , mahkumun nasıl olup ta , açlıktan ölmediğine şaşıyorlarmış. Günün birinde , iyi kalpli kız , kralın yanına gitmiş.Kral , o sırada at sırtındaymış.Ancak at , normal olarak doğmuş bir at değil de ;annesinden , sezaryenle doğmuş bir atmış.Bu atın eyeri de , doğumdan iki gün sonra ölen , anne atın derisinden yapılmış.Genç kız , krala şöyle demiş: "Kral , doğmamış bir atın üzerinde ve atın annesi de , onunla birlikte.Ya bana bu bilmeceyi açıklayın , ya da oğlumu geri verin!" Genç kız , babasını emzirdiği için , onu oğlu kabul ediyormuş. 1 Alıntı
Kinyas Yanıtlama zamanı: Mart 4, 2008 Yanıtlama zamanı: Mart 4, 2008 Çok kıyıda köşede kalmış bir edebiyat.. Birkaç eser ve şiirden başka da bu edebiyata dair pek birşey yok.. Bu da Lesbos Edebiyatı ' na bir örnek.. Prens ve Genç Kız Çeviren : Hüseyin Köse Prensin biri , kendisine üç zorlu bilmeceyi açıklayabilecek , genç bir kızla evlenmek istiyormuş.Koca başkentte , bunu başarabilecek bir genç kız bulamayacağına inanan prens , ülkesini bir uçtan bir uca dolaşmaya karar vermiş. Yalnız başına ve giysilerini değiştirerek yola çıkmış. Yolda giderken , bir dokuma tezgahının gürültüsünü işitmiş.Gürültünün geldiği yöne doğru ilerleyince , karşısında mahzene benzer koca bir in bulmuş.İnin girişinde , bir zeytin ağacı varmış.İçeri girmiş ve karşısında , kumaş dokuyan dünyalar güzeli bir kız görmüş.Kızın çevresinde bir yığın çocuk varmış;bunlar , kızın kendi kardeşleriymiş.Prens , kıza şöyle demiş: "Ansızın içeri girdim ve hiç kimse engel olmadı.Birdenbire , karşımda sizi buldum.Bu ne biçim iş?" Kız yanıtlamış : "Daha önce bir köpeğimiz vardı.O , haber verirdi bize geleni.Ama , öldü;bir başkasını satın alacağız." Prens , neredeyse çıplak olan çocuklara bakarak , genç kıza şöyle demiş : "Birçok testi var ortalıkta ;ama , hepsi de boş." Genç kız , prensin demek istediğini tahmin edip , yanıtını vermiş: "Ben , eğirip kumaş dokurum;keser ve dikerim." demiş. Bir süre geçtikten sonra , prens , genç kızın ön dişlerinin düşmüş olduğunu fark etmiş. "Ev" demiş;"ne güzel;ama , bir payandanın olmayışı , onu çirkin kılıyor." Genç kız da , şöyle yanıtlamış o zaman : "Ben küçüğüm daha.Eğer dişlerim düşmüşse , Tanrı yenilerini verir nasılsa." Böylece , prens , uzun zamandır kendisiyle evleneceğini düşündüğü kızı bulduğuna inanmış. Çok geçmeden , kızın ana-babası , çalıştıkları kırlardan dönmüşler.Prens , onlardan konukseverlik dilemiş.Dileği hemen kabul edilmiş ve prens onuruna , bir horoz kesilmiş.Sofraya oturmadan önce , prens , oradakilere durumundan söz etmiş;herkes evliliği onaylamış.Genç kız , masaya servis yapmaya başlamış. Horozun kafasını babasına , ayaklarını annesine , göğsünü prense ve kendisine de kanatlarını ayırmış.Bu paylaşımdan şaşkına dönen prens , bunun nedenini merak edip sormuş.Ve kız şu yanıtı vermiş : "Babama kafasını verdim;burada kalıp , evi onarsın diye.Anneme ayaklarını verdim;beni ziyarete geldiğinde , yolunu bulsun diye.Ve size sevgilim , size de göğsünü sundum;göğüs boşluğu bir gemiye benzediği için , onunla evinize dönebilesiniz diye.Ben de kanatlarını aldım;yakında , size uçarak gelebileyim diye." Ertesi gün , prens , başkente gitmek için yola koyulmuş ve düğün hazırlıklarına bir an önce başlamayı düşünmüş.Başkente ulaştığında , kendisini kabul edip , konukseverliklerini esirgemeyenlere bir armağan sunmak istemiş.Bir uşakla birlikte;bir düzine ekmek , biraz peynir , şarap dolu bir fıçı ve bir tabak da kızarmış piliç yollamış.Prens ayrıca , uşağına , genç kıza iletilmesi için şu buyruğu vermiş : "Elma ağacına(bu , genç kızmış) binlerce selam!Yıl , 12 aydır ve ay da , dolunay şeklinde.Keçi derisi gergin ve tabağın içindekiler de , bir bütündür." Uşak , doğrudan doğruya kulübeye gitmek yerine , başka yollara sapınca;prensin sunduğu armağanların yarısını çaldırmış.Genç kız , uşağın çekingen konuşmasından , ortada bir hırsızlık olayı olduğunu anlamış ve efendisine yanıt olarak iletilmesi için , uşağa şu buyruğu vermiş: "Yıl , 8 ay ve ay ise , yarımay şeklinde.Keçi derisinde harelenmeler var;tabağın da , yarısı dolu.Eğer , elmaları (bu , uşakmış) dökerseniz;artık , elma ağacının dostu değilsiniz demektir." Prens , bu mesaj üzerine , seçiminde yanılmadığını anlamış ve birkaç gün sonra , genç kızla mutlu bir evlilik yapmış. Alıntı
schizophrana Yanıtlama zamanı: Mart 4, 2008 Yanıtlama zamanı: Mart 4, 2008 nerede olduğunu hatırlamamakla birlikte Babasını Emziren Kız' ı okuduğumun hatırlıyorum. gerçekten çok ilginç öyküler Silent ve Kata teşekkürler. Alıntı
Önerilen Mesajlar
Sohbete katıl
Şimdi mesaj yollayabilir ve daha sonra kayıt olabilirsiniz. Hesabınız varsa, şimdi giriş yaparak hesabınızla gönderebilirsiniz.