nevermore Oluşturma zamanı: Mart 7, 2012 Paylaş Oluşturma zamanı: Mart 7, 2012 Yoga'nın geçmişini ve ne kadar kadim olduğunu merak ederseniz, Tibet' in ve Hindistan' ın en eski yazılı tarihine kadar inmeniz gerekir. Kadim Hindistan tapınaklarındaki küçük heykekiklere taşlara kazınmış rölyeflere bakılırsa, yoga 6000 yıl sureyle doğuda bir yaşam şekli olarak uygulanmıştır. "Yoga", Sanskritçe'de "birlik" anlamınagelen bir sözcüktür ve yine aynı kaynaktan "yoke" olarak türetilmiştir. Esas olarak ve en yüksek durumunda yoga, zihni bedensel bağımlılıktan kurtararak, bedensel bene daha yüksek şuur düzeylerini deneyimleten mantal bir disiplindir. Bundan da maksat, evrensel ruhun kaynağının en süptil titreşimlerine doğru sanki uzanmaktır/yükselmektir. Yoga disiplinin gerçek ve sadık bir izleyicisi yaşamını bu hedefe adamıştır. Bu hedefe ulaşabilmiş gerçek yogi, yaşamını da bu hedefe adamıştır. Fakat bu hedefe ulaşabilmiş gerçek yogi elbette ki çok azdır. Batı'da uygulanan yoga bunun modifiye edilmiş şeklinden başkası değildir: Sağlığı iyileştirmeye ve mantal huzura ulaşmaya yönelik bir dizi beden hareketlerinden öte bir uygulama değildir bu. Batı türü yoga, asıl yoganın batılı insanın (maddeci) yaşam tarzına adapte edilmiş bir çalışmadır. Gerçek yoga ise, yukarıda da çok kısa olarak değinildiği gibi uzun meditasyon periyotlarını ve zihni kontrol çalışmalarını içeren apayrı ve içsel gelişim ağırlıklı bir uygulamadır. Kadim zamanlardan beri ve günümüzde de Hindistan'ın guruları ya da "spritüel mastırlar"ı hep olagelmiştir. Bunlar terk ve kendi kendini disiplin konusunda çok ustalaşmış bilge kişilerdir. Yogi yaşamı sürmenin en merkezdeki uygulaması meditasyondur. Meditasyonun bir tür terapi olarak uygulanışı 1960'lı yıllarda Maharishi Maheshi Yogi'nin Beatles Grubu'nun spiritüel danışmanı olduğu zamanlara rastlar. Bu şekilde Transcendental Meditasyon evlere kadar girdi. Batıda popüleritesi giderek artan başka bir Hintli guru ve mistik Sai Baba'dır. Sai Baba daha çok fakirlerin ve hastaların "babası" olarak bilinir. Günümüzde Sai Baba'nın o kadar sadık (belki de "fanatik" denebilecek) müritleri vardır ki, onlar onu (mucizevi şifalarından ve "kutsal kül" oluşturmasından dolayı "Günümüz İnsanı" olarak nitelendirir. Sai Baba, Chitavatri Nehri'nin üzerinde Puttiparthi adlı köyde dünyaya gelmişti. Burada, festival (bayram) günlerinde Sai Baba bol bol bu külden oluşturur ve şifaya gereksinfm duyanlara dağıtır. Kül oluşumunu görenlerin ifadelerine göre bu madde Sai Baba tarafından oluşturulurken, "Sanki çok ince iplikçikler halinde onun parmaklarının uçlarından sarkmakiadır." Sai Baba Hindistan'da bir çok fakir hastayı şifalandırmış ve bir çok kimsenin aydınlanmaya kavuşmasında yardımcı olmuştur. Kendine yönelik olarak, dünyanın dört bir yanından yapılan bağışlarla hastaneler ve okullar yaptırarak, bunlarda birçok doktorun ve öğretmenin yetişmesine vesile olmuştur. Bunlardan Bridawi'de bulunan "Sai Arts, Science and Commece College" 1000 öğrencinin yatılı olarak okuyacağı bir eğitim kurumudur. Onu ilk kez ziyaret eden batılılar onun sadeliğinden ve şeffaf kişiliğinden çok etkilenmişti. Birçok insan onu benliklerinden arınmış ve kendini başkalarının hizmetine adamış bir sevgi insanı olarak tanımlar. Günümüzde Sai Baba'ya bağlı olduğu bilinen sadece Hindistan'da öküzler, körler, akil hastaları ve yaşlılar için hizmet veren bu kurumların yanı sıra, Sai Baba' nın dispanser, yol, ilköğretim okulu ve değişik türdeki şifa merkezine (sağlık ocağına) para aktardığı bilinmektedir. Yoga felsefesi, M.Ö. 4. y.y.'da Patanjali tarafından oluşturulmuş Yoga Sutraları ile belirlenmiştir. Yoga'nın en son aşaması olan Samadhi'ye (ki bu, Bir ve Tek Olan Bütünsel ile birlik halidir); yama, Nyama, asana. pranayarna, pratyhara, dharama denen basamaklardan/aşamalardan sonra ulaşılır. Yogiyi Samadhi'ye götüren bu aşamaların anlamları ise şöyledir: Yama Arzuların sonlandırtlması ve onların yerine diğerkamlığın (elciliğin, vericiliğin) geçirilmesi. Nyama Arınma ve saflaşma. Asana Bedensel hareketlerin en aza indirildiği meditasyon çalışmaları ve doğru beden hareketleri. Pranayama Nefes talimleriyle, zihin; düşüncelerden arındırılarak kontrol altına alınması ve nefes alıp vermenin en aza indirilmesi. Pratyhara Zihnin bedensel duyumlardan yalıtılması. Dharma Zihnin bir tek şeye konsantrasyonu. Samadhi Süper bilinçlilik halinde transa girmek. Yoga Sutraları'nda belirtildiğine göre; beden, zihin ve ruh bölünmez bir bütündür. Ayrıca bizler, spiritüel olarak tüm öteki yaşam formlarıyla bağlantılıyız. Bu sutralara göre, gerçek bir yogi hiçbir zaman hiçbir yaşam formuna (küçük bir böceğe bile) zarar vermemelidir. Yoga yolu Hindu ve Buddhist dinleriyle çok bağlantılıdır. Bu inanç sistemlerinin her ikisi de canlılara zarar vermeyi yasaklar ve tekrar tekrar doğuş inancını destekler. Tibet yüzyıllar boyunca mistisizmin ülkesi olma niteliğini yitirmemiştir. Ama ne yazık ki bu biricik kültür ve dinsel uygulama Komünist Çin'in katı ve kaba kısımlarıyla tahrip edilmiştir. Çok kadim bir Tibet kehaneti, "Ülkeye tekerlekler gelirse, barış/sükun yok olur gider ... " der. Bundan dolayı tekerlekli araçlar uzun yıllar bu ülkede yasaklanmıştı. Bu ülkede tekerlek olarak "Dua Değirmeni" denen ve meditasyonda kullanılan tekerlekten başkası bulunmazdı. Bu Tibet kehaneti zamanın içinde sadece bir kez değil, birçok kez gerçekleşti: Dönen tekerlekler ormanları aşıp ülkenin içlerine doğru ilerledikçe, barış ve sükun gerçekten de ülkeyi terk etti. Ülke toprakları önce İngilizler tarafından 1904'te, sonra da Çinliler tarafından 1910'da zaptedildi ve hatta daha sonra 19S0'de ... Dinsel inanç ve uygulamalara yönelik baskı ve yasaklamalar giderek arttı; dini lider Dalai Lama Hindistan'a sığındı. 1970'lerde bazı tapınakların açılmasına izin verildiği zaman, bir takım liberalleşme hareketleri de izlenmişti ama 1988'deki ayaklanmalardan sonra; kısıtlamaları yasaklamalar yeniden artırıldı. Tibet' in kadim zamanlarında birçok Tibetli lama ve keşiş, psişik farkındalığın yüksek düzeylerine ulaşmıştı. Bu bilgeler, günlerce oruç tutarak, meditasyon yaparak kendi kendilerini disiplin altına alabilmişti. Bu disiplin özellikle Tibet'te uygulanan temeli zihin kontrolüne dayanıyordu. Bu çalışmanın yan ürünleri sadece kendi kendine şifa değil, aynı zamanda telepatiydi. Bu çalışmalarda yetişen yogilerin; deneyimleyerek anlattıkları, Batı'nın maddeci zihniyetinin temsilcilerini elbette ki çok şaşırtıyordu: Örneğin, çok hızlı adımlarla uzun mesafeleri yürüyerek kat etmek ... Fransız kaşif Alexandra David-Neel 20. y.y.'ın başlarında başkent Lhasa'yı ziyaret edip, orada birkaç yıl yaşayan ilk Batılı kadındı. "[ourney to Lhasa" adlı eserinde; başkentten Tsang'a acımasız doğa koşullarında yaya giden genç bir keşişi anlatır: "Onun kuşkusuz sükunetini ve hedefe yönelmiş faltaşı gibi açık gözlerini çok net anımsıyorum. O gözlerle çok uzaklarda görünmez bir hedefe tam bir kararlılıkla bakıyordu. Sanki tüm vücuduyla yumuşacık bir top haline gelmiş, sanki yerde zıplayan top gibi sıçraya sıçraya gidiyordu ... " Yürürnede becerikli olanlar saatte 10 millik bir yürüyüş hızıyla 30 saat kadar durmaksızın yol alabiliyorlardı. Bu çalışmaya (eğitime) tek başına zifiri karanlıkta 39 ay (derin nefes pratikleriyle) kalmakda vardı. Tibetli mistikleriri en ünlülerinden biri Jetsun Milarepa'dır. Dünyanın en büyük yogisi olarak bilinen J. Milarepa 1052'de Kyanga-Tsa'da doğmuştu. Geliştirdiği yeteneklerle sergilediği uygulamalar bilim adamlarını çok şaşırtrnıştı. Yedi yaşındayken babasını yitirdiği için, çocukluğu sıkıntılar içinde geçmiş; adetlerine göre annesinden ve kardeşleriyle birlikte kendisinden sorumlu olan amcası ise dürüst olmayan kaba bir adamdı. Bu adam, ölen kardeşinin karısının parasını çalmakla yetinmemiş, küçük Jetsun'u ve kızkardeşini tarlalarda çalıştırmıştı. Bununla birlikte, bu zor yaşam koşullarında gizlice biriktirdiği para ile Jetsun'u (düşmanlarından koruyabilsin diye) büyücülük kursuna gönderdi. Kurs parası boşa çıkmamıştı; çünkü iki yıl sonra Jetsun'un gaddar amcası, ailesiyle birlikte çöken evlerinin altında can vermişti. Genç Jetsun kursta edindiği bilgileri ilerleterek, negatif güçlerle savaşmanın yollarını da öğrendi. Bunun da ötesine geçerek, kısa sürede aydınlanmayı da başardı. İnsanlar onun en büyük büyücü olduğunu hep söylemiştir. Pek çok insan onun öğrencisi olmayı istemişti. Ama o sadece, daha önceden vizyonunu gördüklerini öğrencisi olarak kabul etmiştir. Milarepa'nın bilgeliğinin yanı sıra, başka bir becerisi de uzun yürüyüşleriydi, Normaİ olarak bir aylık yolu üç günde alırdı. Bunun yanı sıra aynı anda iki yerde görünür, kalp atışlarını durdurur yada nabız sayısını istediği gibi alçaltıp yükseltir, kanayan bir yerindeki kanı dindirirdi. Dahası, düşünce gücüyle vücut ısısını yükseltir, öğrencilerine de bunları öğretirdi. Örneğin, bir öğrenciden çıplak vaziyette kor üzerinde oturması ve üzerine konmuş ıslak çarşafları kurutması istenirdi. Bunun rekoru da Milarepa'ya aittir: bir gecede, üzerine sarındığı 30 çarşafı kurutmuştu. Bu popülaritesi yüzünden, birçok da düşmanı vardı ki bunların bazılarını.onun başarılarını çekemeyen Lamalar oluşturuyordu. Bu lamalardan biri olan Tsaphuwa onu öldürmek amacıyla kendisine bir kase zehirli "curd" (sütten yapılan bir tür içecek) göndermişti. Tsaphuwa hizmetçi kızı eğer bilge adamı "curd"u yemeye ikna edebilirse ona değerli bir armağan da vaat etmişti. Kuşkusuz Milarepa'nın bu planından önceden haberi olmuş ve kız gelir gelmez elinden kaseyi alarak, sakin ve kibarca; "Sana güzel ve değerli bir armağan vaat edildi, biliyorum. Bunu duyan hizmetçi kız dehşete düşerek heyecanlandı ve kaseyi geri almak istediyse de Milarepa, kase ile gönderileni yeme konusunda ısrar etti. Doğalolarak çok geçmeden rahatsızlandı ve çevresindekilere, kendi kendini iyileştirebilecek durumda olmasına rağmen; bunu yapmayacağını, çünkü ölmesinin gerektiğini söyledi: "Ölümle karşıiaşmamin zamanı geldi artık. Ölümünü kimse daha sonraki bir zamana erteleyecek güçte değildir." Doğuda hala geçerli olan, ölüme böyle fatalistik bir yaklaşım Batıda kabul bulacak bir şey değildir. Batı zihniyetinin temsilcisi bir kimse için ölüm en üst düzeyde bir trajedidir. Batı insanı olarak ölümü bu şekilde algılamamızın bir nedeni de, bizim onu, gerçek yüzüyle algılamaktan çok, merak konusu olan bir fenomen olarak ele alışımizdan dolayı olsa gerek ... Bir Budist için yaşam, sürekli bir doğum-ölüm çemberidir ve bu sabah uyanıp, gece uykuya dalmak kadar doğaldır, Bu yolculuk, sonsuzluğa doğru sürekli bir yolculuktur. Bu yolculuktan maksat, en üst düzeyde kusurlardan arınmaktır. Bu arınışla ulaşılan nirvana düzeyinde bireysellik yitirilir. Bu sonuç, "damlanın okyanusa karışması" olarak da ifade edilmiştir. Bunun da ötesi, zaman ve mekan kısıtlamasının bulunmadığı ruhun fizik ötesi buutlarıdır. (Spatyomun yüksek katmanları konusunda ayrıntılı bilgi için bkz. RUH ve KAİNAT, Cilt I, Dr.Bedri Ruhselman) Görüldüğü gibi batı kafasıyla kat edilecek bir yol değildir gerçek yoga yolu. Bununla birlikte yine de Avrupa ve Amerika'da pek çok yoga okulu vardır. Bu okullar, gerek zor durumlar gerekse stres ile baş etmede ve kendi kendini kontrolde bazı çalışmaların/uygulamaların öğrenciye yardımcı olacağını söyleyen uzman öğretmenler tarafından işletilmektedir. Bunlara ek olarak, bu çalışmalarda vücut ve zihin uyumlu hale getirildiğinden; yapılan meditasyonların sakinleştirici ve gevşetici etkisi sağlık üzerinde de olumlu etkileryapar. Meditasyon türleri çokluk ve çeşitlilik halinde uzun zamanlardan beri uygulanmaktadır: Bunlardan "klasik yaklaşım" diyebileceğimiz büyük bir grubu, sıkı bir içsel disiplin kararlılığı içinde; spiritüeluyanıklığın yüksek düzeylerine yönelik bir şekilde zihinsel eğitime yöneliktir. Daha rahat bir yöntem olarak nitelendirilebilecek öteki büyük grup ise, günlük yaşamdaki içsel huzura yönelik mantal stabiliteyi hedeflemiştir. İkinci grup meditasyonlar, daha az zaman alması ve daha kolay uygulanır olmasından dolayı Batıdaki yoga okullarında daha yaygın olarak öğretilir. Bu ikinci grup meditasyonlarda genellikle nefes alıp verişlere dikkat yöneltilerek, nefesin giderek sakinleşmesiyle, duyguların sakinleşmesi ve bu şekilde bir içsel huzur hedeflenir, Bazı yoga öğretmenleri mantra kullanımını da önerir. Mantranın zihinselolarak yinelenmesiyle; günlük, beşeri ve sıradan düşüncelerin zihne sokulmaması hedeflenir, Yaygın olarak uygulanan; yöntemlerden bir başkası da, mum alevi üzerine kontemplasyon meditasyonudur: Bu meditasyondan amaç, onu uygulayan tüm dikkatini ve duygularını mum alevinde toplamaktır. Bu arada, yönlendirilerek yapılan meditasyonların olduğunu da unutmayalım. Bu tür meditasyonlarda süje imajiner (zihinsel) ortamlarda imajinasyon yaptırılır. Söz konusu imajiner ortamlar; çiçeklerle dolu bir kır ya da bahçeyi, şırıl şırıl akan bir dereyi, güzel bir. koruyu, ormanı ya da dağ manzarasını, hatta dalgaların yumuşak yumuşak yaladığı bir deniz kıyısını içerebilir. Bu tür çalışmaların hemen hepsi stresten gerilmiş zihni rahatlatır. Yöntem ne olursa, ne türden olursa olsun; günümüzde meditasyon, daha sağlıklı bir yaşama yönelik holistik yaklaşımda yaşamsal bir öneme sahiptir. Teksas, ABD'den Dr. CarI Simonton kanser tedavisinde yoğun meditasyon ile imajiner mantal çalışmalar önermektedir. Ona göre bazı kanserojen koşullar sadece stres ile bağlantılı değildir fakat bunların kişilikle de ilişkisi vardır. Duygusallıklarını kontrol edemeyen bazı kimseler, gerilimli bir deneyimden sonra kansere yakalanırlar. Bu gibi hastalara, bedenlerini bir savaş alanı gibi zihinde canlandırmaları; bu savaş alanında sağlıklı hücrelerin kanserhücrelerine hücum etmelerini ve onları yenmelerini zihinde canlandırmaları önerilir. Dr. Simonton'un iddiasın göre; bu tür terapi şeklini kullanan hastaların, tahmin edilenden daha uzun süre yaşamaktadır. Hatta bu hastalardan bazıları kanserden tamamen kurtulmaktadır. Bilindiği gibi, klasik meditasyonun üç veçhesi; konsantrasyon, meditasyon ve kontemplasyondur. Bunlardan konsantrasyon, aslında bilindiğinden çok daha zor, daha çok iç disiplin gerektiren bir çalışmadır ve dikkati bir noktada yoğunlaştırmayı gerektirir. Bunda bir kez ustalaşılırsa, meditasyon doğal olarak bireyi aydınlanmış düşüneeye götürecektir. Nihayet kontemplasyon ise; bireyi, Evrensel Zihin ile bütünleşme duygusuna götürür. ( Dünden Bugüne Şifacılık ve Ruhsal Şifa - Selman Gerçeksever ) Alıntı Yorum bağlantısı Diğer sitelerde paylaş More sharing options...
homoridens Yanıtlama zamanı: Mart 7, 2012 Paylaş Yanıtlama zamanı: Mart 7, 2012 Swami Vivekananda'nın Yoga'nın Mental/Psikolojik/Spiritüel konularını ele aldığı Raja Yoga kitabına göre... Şifa vermek için esas olan Pranayama'dır. Günümüzde özellikle Pranayama denildiğinde ilk akla gelen nefes kontrolüdür fakat nefes kontrolü buzdağının sadece görünen kısmıdır. Yoga olguları ikiye ayırır, Akasha ve Prana... Akasha maddedir ve Prana enerjidir. Yama ise kontrol, hükmetmek gibi anlamlara geldiği için aslında Pranayama nefes kontrolünden ziyade enerjinin kontrolüdür. Vücudumuz oksijeni yani havanın soluduğumuz kısmını yakarak enerjisini sağlar, bu yüzden nefesin kontrolü Pranayama'nın başıdır. İnsan zihni Prana ve Akasha'nın birbirine bağlandığı yerde bulunur ve her düşünce bir Prana formudur... Ayrıca vücudumuzdaki nöronların her bir impulsu da. Vücudumuzdaki ATP enerjisinin Glikozun O2 ile yakılmasıyla sağlandığı gözönünde bulundurulunca, ve bu ATP enerjisinin vücudumuzdaki her fonksiyonu gerçekleştirilmesi için kullanıldığı düşünülünce, Pranayama kilit bir noktadadır, insan düzgün beslenmezse ve nefes alıp vermezse düşünce mekanizması pek sağlıklı işlemez. İnsan önce Nefesini kontrol etmekten başlayarak içsel Pranasını kontrol etmeyi öğrenir, içsel Prana haliyle Dışsal Pranaya da yansıyacaktır çünkü nefes çift yönlüdür, Prana da özgür bırakılabilir, yönlendirilebilir, içeri depolanabilir, yani kontrol edilebilir. Eğer vücudun bir bölgesinde Prana seviyeleri dengesizse bu hastalığa işarettir. İçsel Prana ile vücuttaki veya zihindeki herhangi bir Prana dengesizliği dengelenebilir. Ki bu Yoga bağlamında Şifa vermeyi açıklar. Prana potansiyel enerji de dahil aklınıza gelebilecek her enerji türünü açıklamak için kullanılabilir. Bir yoginin ana gücü Pranayama'sıyla orantılıdır. Her hangi bir enerjiye dayalı şifa sistemi Yoga bağlamında rahatlıkla Pranayama ile açıklanabilir... Raja Yoga kitabında Swami Vivekananda uzaktan (bilimsel bakış açısına göre zamansal veya mekansal uzaklık) şifa vermenin de mümkün olduğunu söyler ki, Reiki sistemindeki 3. sembol bu bağlamda düşünülebilir. Zihinsel şifa vermek ise Reiki'nin 2. sembolü ile düşünülebilir. Reiki sistemindeki 1. sembol ise çok amaçlı bir kullanıma sahiptir, konsantrasyonu teşvik eder, enerjiyi yöneltir, sabitler vs. Reiki enerji kontrolü için sembolleri kullanırken, Yoga işe nefesi kullanmakla başlar ve Pranayama sağlandığında, Yogi'nin iradesi enerjiyi gerektiği şekilde yönlendirir. Şifa verme işlemi Pranayama ve çevresine bağlıdır. Elbette Yoga'nın diğer ilkelerini de es geçmeyip tümleyici olarak yararlanmak büyük ölçüde yardımcı olacaktır. Özellikle Pratyahara-Dharana-Dhyana (Samyama) üçlüsü enerjinin saf ve güçlü olmasını sağlayacaktır. Öte yandan Yama ve Niyamalar bir Yoginin içsel Pranası için belirleyicidir. Şifa verirken şifacının vücut reaksiyonlarını düşünmesi konsantrasyonunu baltalar, bu yüzden Asana şifa verme esnasında yine saflık sağlayacaktır. Bu durumda Yama, Niyama ve Asana; Pranayama için ön koşul olacaktır. Pranayama ise zihin kontrolüne gelen ve Yoga'nın artık biçim kazandığı üç ayaklı Samyamanın temeli olur. Alıntı Yorum bağlantısı Diğer sitelerde paylaş More sharing options...
Önerilen Mesajlar
Sohbete katıl
Şimdi mesaj yollayabilir ve daha sonra kayıt olabilirsiniz. Hesabınız varsa, şimdi giriş yaparak hesabınızla gönderebilirsiniz.