Jump to content

Hinduizm'in Günlük Yaşama Uyarlanması


nevermore

Önerilen Mesajlar

günlük yaşamda ortalama bir Hindu tarafından deneyimlenen din, dışarıdan göründüğü haliyle Upanişadlar'da ve Bagavatgita'da öğretilerinden farklıdır. Bu din resim veya diğer şekillerdeki görüntülere ve sembollere tapmakla, müzikle, dansla, törenler, dualar, şölenler, oruçlar ve bunlar gibi birçok şeyle ilintilidir. Her yerde yaygın olan din düalisttir. Tapınma nesnesi, değişik ritueller yoluyla gönlü alman Kişisel Tanrı veya onun tezahürlerinden biridir.

Şimdi, Kişisel Tanrı'ya ilişkin Vedantik kavramı anlamaya çalışalım. Vedanta, daha önce de görmüş olduğumuz üzere, nitelikli düal olmayan ve mutlak düal olmayan şeklinde bir düalizmi içerir. Düalizm yüce gerçeği antropomorfik bir şekilde ele alır ve dışında kalmasına rağmen evreni yaratan, koruyan ve yok eden Kişisel Tanrı olarak kabul eder. Bir insanın özgürleşmeye ulaşması O'nun lütfü sayesindedir.

Nitelikli düal olmayan akıma göre, Vişnu veya her yere nüfuz eden ruh, yaratılış sırasında her yerde mevcuttur ve kişisel bedenlerin, zihinlerin ve ruhların tümünün toplamını temsil eder. Fakat aynı zamanda Kişisel Tanrı olarak kendi özel cennetinde yaşar. Bu, sadece bir bedenle değil fakat aynı zamanda sayısız canlı hücreyle ve tüm bunların yanında bir de ruhla donatılmış olan bir insanı örnek alarak gösterilebilir. Ruh, bedenin her yerinde işlev görmekle birlikte, varlığı özellikle kalpte hissedilir. Bu, tıpkı bir evin sahibinin büyük bir evin her yerinde olabilmesi fakat genellikle belirli bir odasında bulunması gibidir.Gerçeklik veya Tanrı hem fiziksel evreni, hem de yaşayan ruhları içerir. Fiziksel bedenlerin tümünün toplamı onun bedeni, tüm ruhlar onun yaşayan hücreleri ve kendi özü ise Kişisel Tanrı'dır. Bir insan kolunu veya bacağını kaybedebilir veya yaşayan hücrelerinin bir kısmını kaybedebilir ancak hala yaşamaya devam eder. Aynı şekilde, eğer fiziksel dünyanın veya yaşayan varlıkların bir kısmı zarar görürse, Tanrı'ya hiçbir şey olmaz. Dolayısıyla, nitelikli düalist olmayan akıma göre, düal olmayışı tüm farklılıkları reddetse de Tanrı, ikincisi olmayan tektir. Lütfü tüm ruhları özgürleşmeye kavuşturmak olan kişisel yönüne tüm inananlar tarafından tapılır.

Mutlak düal olmayan akıma göre, saf şuur maya aracılığı ile İçkin Brahman olarak görünür ve görüngüsel dünyadaki inananların iyiliği için değişik şekil ve adlar alır. Tüm bu şekiller -Vişnu veya cennetteki Baba, Yehova veya Allah- kendilerine inananlar tarafından Kişisel Tanrı olarak kabul edilir. Ramakrişna'nın dediği gibi şekil ve şekilsizlik, tek ve aynı Gerçekliğin tezahürleridir. Kişisel Tanrı'ya ritueller ve inanç yoluyla tapmak suretiyle inanan kişi eğer isterse, Kişisel Olmayan Mutlak'ın bilgisine erişebilir. Sankaraçarya kendi manastırlarında Şakti veya gerçekliğin dişil yönüne tapılmasını kurumsallaştırmıştır. Ramakrişna ruhsal öğretilerinin ilk başlarında Kali'ye tap­mış ve en sonunda Brahman'ı algılamıştır. Tanrı aşkı, Brahman'ın bilgisine götürür.

Yaygın Hinduizm'in ilahları Kişisel Tanrı'nın sembolleridir. Onların resimlerine veya diğer şekillerdeki görüntülerine tapmak ve türbelerde rastlanabilir. Hindistan'da halk arasında yaygın olan bir deyiş, üç yüz milyon insanın üç yüz milyon otuz üç bin ilaha taptığından söz eder. Buna rağmen Hindu dini, esasında tektanrıcıdır. Hangi ilaha veya gerçeğin hangi yönüne tapılırsa tapılsın, inanana göre, yüce Tanrı bir olup diğer ilahlar onun sadece birer parçasıdırlar. Dolayısıyla Hinduizm'in tektanrıcılığı diğer tanrıları dışlamayıp onların tümünü içerir. Upanişadlar'da şöyle denir: "Rudra gerçekten tektir çünkü Brahman'ı bilenler bir ikincinin varlığını kabul etmezler. O, sahip olduğu güçlerle tüm dünyalara hükmeder. Her canlı varlığın içindeki özdür. Tüm dünyaları yarattıktan sonra, onların Koruyucusu olan O, zaman son bulduğunda onları tekrar üzerine alır. Upanişadlar'da Rudra, sözcüğü, Kişisel Olmayan Mutlak'ı işaret eder.Daha sonra Puranalar'da, Brahman'ın yok edici yönüyle kişiselleştirilmiş hali olan Şiva halini alır." Aynı Upanişad'da şu sözleri okumak olasıdır: "Her şeyi Bilen Rudra, tanrıların yaratıcısı ve onları güçle donatan o, evrenin koruyucusudur. En başta İçkin Brahman'ı yaratan O, bizi parlak bir zekayla donat." Tüm Upanişadlar, Tanrı'nın ikici olmadığını savunur.

Bir ilaha iki nedenden ötürü tapılır; ya dünyasal arzuların yerine getirilmesi için ya da dünyasal bağlardan tamamıyla kurtulmak için. Yüce Ruhta tefekkür halinde olmak konusundaki yetersizliklerinin bilincinde olan kimi inananlar, ruhsal disiplin olarak daha somut bir ibadet şeklini tercih ederler ve en sonunda düal düşünceden kurtulmak için dua ederler. Dolayısıyla onlar Kişisel Tanrı'dan kişisel olmayan gerçekliğe, ritüelden tefekküre, sesli duadan iç huzuru ve sessizliğe yönelirler. Ancak diğer bazı inananlar, Tanrı ve kendileri arasındaki farkı korumayı tercih eder ve Tanrı ile değişik şekillerde sohbet etmenin mutluluğunu tadarlar.

Hindistan'da yaygın olan ibadet şekli, neşe ve keyif içinde yapılır. Tapmağın atmosferi karanlık değildir, içinde ilahiler, şarkılar ve neşeli çığlıklar yankılanır. Bunun nedeni Hindu'nun tapmakta veya türbede, mutluluğun vücut bulduğu ilahın varlığını hissetmesidir. Aynı zamanda Hindular, insanlar ne kadar kötü olurlarsa olsunlar, eğer Tanrı'ya sadakat ve tövbekarlık ile yaklaşırlarsa Tanrı'nın onları hiçbir zaman bırakmayacağına güçlü bir şekilde inanırlar. "Tanrı kendisine inananlara, gereksinim duydukları şeyleri her zaman verir ve zaten sahip oldukları şeyleri de onlar için korur." "En kötü günahkar bile eğer, zihnini tamamıyla bana vererek taparsa, onu bir kutsal kişi olarak kabul ederim çünkü onun bu çabası yürektendir. Bu kişi kısa zaman içerisinde dinin ruhunu kavrar ve ebedi huzura ulaşır.Bana inananın ve tapanın hiçbir zaman zarar görmeyeceğine söz veririm." Bir Hindu mistik, İlahi Ana'nın merhameti ile ilgili olarak şöyle demiştir: "Kötü çocuklar olabilir ama kötü Ana asla." İnanan bir kişi, ümitsiz olduğu anlarda kendisini koruyacak İlahi bir Ana olduğu için rahatlar. Fakat tüm dua ve ibadetlerde altı çizilmeye değer en önemli unsur, görüngüsel dünyanın ölme ve yeniden dünyaya gelme çarkının verdiği acılardan kurtulma arzusudur.

Yaygın olan bir deyişe göre bir Hindu, on iki ay içeri sinde on üç kutsal gün kutlar. Bunlar şenlikler, topluluk halinde söylenen şarkılar, haclar, kutsal suyla yapılan banyolar ve tapmakları ziyaret şeklindedir. Bu ritueller sayesinde günlük yaşamın sıkıcı görevlerinden uzaklaşılarak rahatlama sağlanır. Dolayısıyla maddi anlamda rahat içerisinde olmamalarına rağmen Hindu halkının şaşılacak kadar büyük bir kısmı hoşnutluk içerisindedir. Onlar dini bağlılığı olmayan toplumlardaki insanların yaşamını lekeleyen kaygı ve gerginliklerden arınmışlardır.

Kaynağını Vedalar'daki ritüellerden alan çağımızda yaygın olan ibadet şekli, hakti veya Tanrı aşkını ve akıldan çok inancı vurgular. Bakti'nin tohumları, Vedalar'ın ritüelistik kısmında atılmış ve daha sonra Ağama ve Purana'larda geliştirilmiştir. Dışarıya ifade ediliş şeklindeki önemli değişikliklere rağmen en eski Vedik çağlardan beri dinsel düşüncelerde günümüze kadar süren bir devamlılık olmuştur. Dolayısıyla Vedalar üzerine yapılacak kısa bir tartışma, okuyucunun ritüelistik ibadet ile ilgili Hindu görüşünü ve bunun insanın en yüce amacına ulaşmaktaki önemini anlamasına yardımcı olacaktır.

İlahların yatıştırılması için onlara kurbanlar adanmasından oluşan birçok kurban ritüelinden, Vedalar'ın dört bölümünde söz edilmiştir. Mantra bölümü kurban edilmeler sırasında kullanılan birçok ilahi ve dualardan söz eder. Brahmana bölümü kurban adamalar ile ilgili kurallara yer verir, bunlarla ilgili ayrıntılara değinir ve mantra ve kutsal cümlelerin anlaşılması güç anlamlarını açıklar. Aranyaka bölümü sembolik kurban etmelerden ve aynı zamanda somut bir kurban etme işleminde kullanılan araçların yerine geçebilecek çeşitli aletlerden söz eder.

Upanişadlar, Brahman'ın bilgisiyle ilgili olmakla beraber ruhsal gelişimin belirli bazı aşamalarında ritüelistik meditasyona yer verir.

 

Hindu felsefesinin altı sisteminden biri olan Purva-Mimamsa, kurban adama işlemlerini Vedalar'ın bir eklentisi olarak kabul eder. Bu kurban adama işlemleri yoluyla inanan bu dünyada varlığa, cennette ise mutluluğa erişir. Kurban adama işlemlerinin yararcı yönü, Hindu inancındaki tanrılar ve insan arasındaki birbirlerine bağlılığı temel alır. Bagavatgita, Brahman'ın insanı yarattığını ve onlardan kurbanı "bereket ineği" olarak görmesini istemiştir. Tanrılar ve insanlar birbirlerini sevgiyle bağırlarına basmalıdır. Kendilerine adanan kurbanlar aracılığıyla kutsal kabul edilen tanrılar, insanlara arzuladıkları şeyleri bağışlayacaktır çünkü insan, tanrıların karşılığında hiçbir şey almaksızın bağışladıkları mutlulukların tadını çıkaran bir hırsızdır. Bu karşılık veriş, Vedik kurban adama işlemlerin temelini oluşturur.

Eğer insan bu tanrılardan birta­kım lütuflar talep edecekse lütufkar tanrılar memnun edilmelidir. Kötülük yapabilen ilahlar herhangi bir şekilde zarara uğramamak için yatıştırılmalıdır. Kurban adamanın anlamı kişinin ilahlara en fazla değer verdiği şeyi kurban olarak sunmasıdır. Bu sunum, inanç ve samimiyet ile yapılmalıdır. Vedik çağlarda insanların teskin etmeye çalıştığı ilahlardan bazıları şunlardır: Indra, Mitra, Varuna ve Agni. Ateş tanrısı olan Agni diğer tüm tanrılar içerisinde en önemli olanıydı çünkü kurbanlar, tanrılar ve insan arasındaki aracı olarak kabul edilen ateşe adanmaktaydı. Ancak şu noktaya özellikle dikkat edilmelidir ki, ilahlar ve ritüeller yalnızca görüngüsel dünya için geçerlidir.

 

Vedalar'da bazıları isteğe bağlı, bazıları zorunlu olan çeşitli ritüellerden söz edilir. Bu ritüellerin bazıları özel durumlarda uygulanmak için, bazıları ise geçmişte işlenmiş bazı günahların bedelini ödemek içindir. Yerine getirilmesi isteğe bağlı olan ritueller, bazı dileklerinin yerine gelmesini isteyenler içindir, örneğin bir erkek evlat veya bir imparatorluk dileyenler içindir. Bu ritueller, ritüeli yerine getirecek olan kişinin isteğine bağlı olarak yerine getirilebilir veya getirilmeyebilir. Günlük dinsel ibadetler gibi yerine getirilmesi zorunlu olan ritueller çok özel bir sonuç doğurmamakla birlikte yerine getirilmemeleri zarar verebilir. Bu ritüellerin dolaylı sonucu, zihnin arındırılması ve iç gözlem sağlamasıdır.

Özel bazı durumlarda uygulanan ritüellerin derin dinsel önemleri vardır ve doğumdan ölüme kadar yaşamın bazı önemli olaylarını ruhsallaştırır. Bazı özel durumlar şöyle sıralanabilir: insanın doğumu, ona ad verilmesi, ilk kez katı besin ile beslenmesi, kendisine Vedalar üzerine' çalışma yapmasına izin veren kutsal bir ipliğin verilmesi, evlenmesi ve cenaze töreni. Kişinin ruhsal anlamda doğumu anlamına gelen, kutsal ipliğin verilmesi veya inisiyasyon töreni, bir insanın yaşamındaki en önemli olaydır. Bir günahın karşılığını ödemek için yapılan ritueller sayesinde kişinin geçmişte yaptığı günahlar bağışlanır ve bu sayede ruhsal ritüellerini daha huzurlu bir şekilde yapması sağlanır.

 

Şimdi, Upanişadlar'da rituellere verilen önemden söz edeceğiz. Upanişadlar'daki öğretilerin amacı Brahman'ın birleştirici bilgisine erişmektir. Bu bilgi davranışı yerine getiren, bu işlemin yapılmasını sağlayan araç ve sonuç arasında bir farklılık öngören ritüellerle uyuşmaz. Brahman'ın gerçek bilgisine erişebilmek tüm dünyasal arzulardan ve bağlardan arınmış olan ve dünya nimetlerinden feragat etmiş çok az sayıdaki kişi için söz konusudur. Ortalama insanların zihni henüz huzura kavuşmamıştır ve dünyaya bağlıdır. Giderek artan bir huzura erişebilmenin araçlarından bir tanesi rituellere dayalı ibadettir. Vedanta öğretmenlerine göre, etkin olabilmeleri için rituellere meditasyon eşlik etmelidir. Upasana adı verilen meditasyona dayalı ibadet, Saguna Brahman'a, yani İçkin Brahman'a veya kutsal yazılarca onaylanmış olan diğer başka bir tanrıya yönlendirilmiştir. Upasana'dan zihinsel bir faaliyet olarak söz edilir. Burada, bu ritüeli yerine getiren kişinin zihni hiçbir kesintiye uğramaksızın tapılan nesneye doğru akmalıdır.

Upasana'dan iki tür sonuç elde edilir: görülen ve görülmeyen. İlahlar hakkında bilgi edinmek ve maddi mutluluk elde etmek olasıdır. Aynı zamanda, içsel gözlem ve en sonunda da özgürleşmek olasıdır. Upasana'nın ruhsal değeri bu ibadeti yapan kişinin amacına göre değişir. Zihin ne kadar az bencilse, konsantrasyon o kadar mükemmel olur ki bu durumda ruhsal gerçeklere ulaşılabilir.

Bazı Vedik bilginlere, örneğin, Sayanaçarya'ya göre upasana sıfatları olan Brahman'a veya pratika adı verilen bir sembole yönlendirilebilir. Sıfatları olmayan Mutlak halen anlaşılabilecek düzeyin çok üstünde olduğundan ileri düzeyde öğrenci, sıfatlara sahip olan, Brahman üzerine meditasyon yapar. Bu Brahman, Upanişadlar'dan birinde şöyle anlatılmıştır: "Tüm evreni yaratan, tüm arzuları yerine getiren, tüm kokulan içeren, tüm tatlarla donanmış olan ve tüm bunları kucaklayan O." Maddi sembollerle ilintili olan upasana, meditasyon nesnesine olan kuvvetli bağlılıkları yüzünden sıfatları olmayan Brahman'ı düşünemeyen daha az deneyimli olan öğrenciler için tavsiye edilir. Bu sembollerden bir tanesi kurban adanması sırasında kullanılan aletlerden biridir. Ancak, Vedik kurban törenlerinin ortadan kalkmasından ötürü bu tür sembollerin artık modası geçmiştir.

Diğer bir sembol, Brahman veya başka bir ilahın düşüncesinin üzerine bindirildiği fiziksel nesnedir. Bu fiziksel nesneye Brahman'ın veya ilahın temsilcisi gözüyle bakılır. Upanişadlar zihin, güneş, rüzgar ve Om sözcüğü gibi Brahman'ın diğer bazı sembollerinden de söz eder.

Meditasyon olmaksızın ritüellerin mekanik olarak yerine getirilmesinin çok az bir ruhsal değeri vardır fakat daha önce de söylendiği gibi ritueller, gerçek ruhsal bir önemi olan derin konsantrasyona yardımcı olurlar. Upasana'nın (meditasyon ile yapılan ritüel) en yüksek elle tutulur sonucu, kişinin görüngüsel mutluluğun en yüce şeklini deneyimlediği durum olan Brahmaloka'ya ulaşılmasıdır. Ancak upasana'nın yardımı ile içten bir inanan arzularını kaba nesnelerden giderek arındırmayı başarabilir. Upasana, doğal olarak sınırlı olan şeylerle kısıtlı olan zihni sonsuzu anlamak yoluna da eğitir. Dolayısıyla amacı Brahman'ın bilgisini zihinlere aşılamak olan Upanişadlar, böyle bir bilginin elde edilmesi için gerekli olan meditasyonla ilgili birçok ritüelden söz eder.

Vedik ritueller Hindistan'da artık ortadan kalkmış olmalarına rağmen bu ritüellerin temel ilkeleri korunmuş, hatta daha çok bakti veya etkin bir disiplin olarak Tanrı aşkını ele alan daha sonraki kutsal yazılarda genişletilmiştir. Bakti öğretisinin kaynağı, Vedik upasana'da bulunabilir; her ikisinin de nihai amacı teslimiyettir.

Modern Hindistan'da yaygın olan din anlayışında kullanılan fiziksel nesneler iki gruba ayrılır; bunlar ya ağaç, güneş, nehir, ateş veya özel bir taş parçası gibi doğal nesnelerdir ya da görüntüler veya resimler olabilir. Bu semboller inanana Tanrı'nın belirli yönlerini, güçlerini veya özelliklerini hatırlatır. Sembol, Tanrı değildir. Kişi bu sembol aracılığıyla Tanrı üzerine tefekkürde bulunur. Tüm bunlar zihinsel faaliyetler olduğu sürece tüm tefekkür işlemi veya ibadet de semboliktir. Tanrı'yı her yerde görmek ve onun varlığını her yerde deneyimlemek yeni başlayan birisi için mümkün değildir. Dolayısıyla yeni başlayan kişiden Tanrı'yı onun gücünün, güzelliğinin, görkeminin, aşkının tezahürü her nerede ise orada görmesi istenir.

Hindu öğretmenler ruhsal yaşamın sembolik ibadetle başladığına ancak daha sonra bu şekilde bir ibadetin üzerine çıkıldığına inanırlar. Puranalar'a göre Tanrı'yı her yerde doğal olarak ve kendiliğinden, görmek ruhsallığın en yüksek düzeyidir. Meditasyon ikinci, semboller aracılığıyla ibadet üçüncü, dördüncü olarak ise ritüeller ve kutsal yerlere yapılan hac yolculukları gelir. Başka bir metne göre, görüntüler (resimler) yoluyla yapılan ibadet en aşağı seviyededir. Bundan sonra mantra ve duaların okunması, daha sonra zihinsel olarak ibadet etmek gelir. En üst seviyede ise Mutlak üzerine tefekkürde bulunmak vardır. Ruhsallıkta yüksek seviyeye ulaşmış kişi Tanrı'yı her yerde görür, ancak daha aşağı seviyede olan inanan somut bir desteğe ihtiyaç duyar. Hacı, bu yolda ilerledikçe, en aşağı seviyedeki ibadetten en yüksek seviyedekine doğru ilerler. Amacına ulaştıktan sonra, aynı Tanrı'yı her yerde resimlerde, taşlarda, doğada, tüm canlı varlıklarda ve kendi yüreğinde görür.

Hindular arasında en yaygın tapınma nesnesi, yüce ruhun insan olarak temsil edilmiş resimleridir. İbadet eden kişi kendini bir insan olarak kabul ettiği sürece, insan şeklinde temsil edilmiş bir Tanrı ile sohbet etmek ona kolay gelir. Böyle bir Tanrı duaları dinler, onlara cevap verir ve onun ibadetlerini kabul eder. İnsan onu sevebilir ve karşılığında onun sevgisini kazanır, ibadet eden kişiler genel ikle bir ilahla onu Efendi, Baba, Anne, Dost, Çocuk veya Aşık olarak görmek suretiyle ilişki kurar. İnsan olarak temsil edilmiş olan Tanrı'nın iki ana türü vardır: dişi ve erkek.

Brahma, Vişnu ve Şiva en önemli erkek ilahlardır. Rama, Krişna ve Nrisimha (yarı arslan yarı insan) Hindular tarafından tapılan tanrısal enkarnasyonlardan bazılarıdır. İlahi Ananın oğullarından biri ve kahramanlığın vücut bulmuş hali olan Kartikeya'ya Güney Hindistan'da tapılır. Bunların yanı sıra fil başı olan Ganeşa, maymun kabile reisi Hanuman gibi erkek ilahlar vardır. Kali ve Durga gibi dişi ilahlar, Şakti'yi veya Brahman'ın yaratıcı gücünü temsil ederler. Brahman ve gücü birbirinden ayrılamaz. Ruhun çeşitli özelliklerinin ve güçlerinin vücut bulduğu ilahlar çok çeşitlidir. İbadet bu sembollerden herhangi birine yapılabilir çünkü yapılan bu ibadetler en sonunda Yüce Tanrı'ya ulaşır ve onun tarafından inananlara dünyasal mutluluk veya yüce kurtuluş bağışlanır.

Ritüeller dinsel havanın yaratılmasına yardım ederler ve inananın ruhsal gelişiminin özel bir aşaması olan coşkun duygularını ifade ederler. Bu ritüeller insanın Efendi'ye olan bağlılığını yükseltirler.Ritüeller Hindistan'ın bölgelerine, tanrı ve tanrıçalara göre değişmelerine rağmen aralarında dikkati çekecek bir benzerlik vardır. Resimlere, böyle bir ibadeti yapabilecek olan insanların evlerinde ve tapmaklarda tapılır. İlaha, özellikle evde ve Kralların kralının tapmağında şerefli bir konuk gibi muamele edilir. Bundan sonraki paragraflarda, Hindistan'ın her yerinde görülebilecek olan ritüelistik ibadet şekli anlatılacaktır.

Hinduizm zihinsel ibadet şeklini vurgulamakla birlikte, özellikle yeni başlayanlar için, fiziksel nesneler içeren, dışarıdan ibadet şeklini de aynı oranda teşvik eder. Zihin sel ibadet şekline inanan kalbini parlak bir bedeni olduğuna inandığı İlahın koltuğu olarak algılar. Çiçekler, ışıklar, tütsüler, yiyecekler, su gibi tüm ibadet nesneleri zihinseldir. Dışarıdan ibadet şeklinde inanan, İlahın ruhunu alır, onu çelenklerle süslenmiş olan ve tam önünde duran ilahın resmine yerleştirir ve resme, yaşayan Tanrı olarak bakar. Bu durumda ibadetin ruhu, sevilen bir konuğa veya bir krala sunulan hizmete benzer. İnanan, karşısındaki görüntünün (resmin) ayağını yıkar ve saygısının bir göstergesi olarak sandal ağacı hamurundan ve pirinç tanelerinden yapılan ikramlarda bulunur. Resmin üzerine kutsal bir iplik koyar, sandal ağacı kokan çiçekler sunar, tütsü yakar, üzerinde lamba sallar, yiyecek sunar ve altından bir armağan verir. İlaha veda etmeden önce yakılmış kafur (ağaçlardan elde edilen keskin kokulu beyaz bir madde), salyangoz kabuğu, çiçek ve lamba ve yelpazeyle özel bir ritüel yapar. Ritüel bittiğinde inanan, ruhu resimden geri alır ve onu esas yaşadığı yer olan kalbine yeniden yerleştirir.

Tapmaklarda rahip, İlahla konuğuyla ilgileniyormuş gibi ilgilenir. Sabah erkenden İlahı müzikle uykusundan uyandırır ve ona törensel bir banyo yaptırdıktan sonra kral giysileri giydirir, onu biblo ve çiçeklerle süsler. Önünde lambalar sallar, ona yiyecek ve içecek verir. Daha sonra İlah, inananları çevresine toplar, onları dinler, şikayetlerine kulak verir ve onlar için dua eder. Festivallerde İlah imparator giysileriyle tören alayı içerisine alınır.

Dindar bir Hindu tarafından deneyimlenen yaygın din anlayışı böyledir. Ancak tüm bu ritüeller sırasında inanan, ruhu ikramlar yoluyla memnun etmenin tuhaflığını aklından hiç çıkarmaz. Dolayısıyla ilaha şu şekilde dua eder: "Ey Efendim, şekilsiz olduğun halde, ibadetim sırasında sana şekiller atfettim. Ey dünyanın öğretmeni, ilahilerimle senin tarif edilmesi mümkün olmayan doğana ters düştüm. Hac yolculuklarına çıkmakla, senin her yerde var olma halini inkar ettim. Ey evrenin Efendisi, beni ihlal ettiğim durumlardan ötürü bağışla ve benim için dua et."

Bir Hindu'nun alışılagelmiş dinsel hayatını anlatmayı tamamlamak için festivallerden, arınma oruçlarından, kutsal kişilerin doğum günlerinden ve kutsal yerlere yapılan hac yolculuklarından söz etmek yerinde olacaktır.

Dinsel festivaller Hindistan'da sık sık yapılır. Bu tür günlerde Hindular oruç tutar ve özel ibadetlerde bulunurlar. Bunlardan birçoğu kötü güçlerin iyiler tarafından yok edilmesini sembolize eden Hindu mitolojisindeki özel olayları anmak içindir. Kuzey Hindistan'da yaygın olan ve Ramalila adı verilen bir festival, lanetli canavar kral Ravana'nın Rama tarafından yok edilişini temsil eder. Festivaller insana masum zevkler ve mutluluklar veren ve onları yaşamın günlük tekdüzeliklerinden uzaklaştıran renkli olaylardır. Oruç içsel arınmayı sağlar, şenlik ve festivaller ise sosyalleşmeyi sağlar. Bu amaçla değişik akımlara mensup olan kişiler için değişik günler organize edilir. Bazen inananlar, kutsal yazıları okuyarak ve Tanrı'ya ibadet ederek tüm geceyi uyumadan geçirirler.Hindistan'ın ruhsal yaşamının yaratıcıları olan büyük dinsel öğretmenler ve mistiklerin doğum günlerinde değişik ibadetler yapılır. Kutsal yerlere hac yolculukları yapılır. Bu yolculuklar sırasında hacılar, ulaşılması zor olan bölgelere yürüyerek olağandışı bir yolculuk gerçekleştirirler. Hac yolculukları inananın ruhsal yaşamını hızlandırır. Ruhsal kişiler bu yolculuklar sırasında Tanrı'yı görmek gibi çok güç ve olağandışı deneyimler geçirir ve atmosferi, daha yoğun bir kutsallık içine sokarlar.

Ritüel ve efsaneler, Hinduların ruhsal yaşamını hızlandırmanın yanı sıra, Hindistan'da resim, mimari ve edebiyatın zenginleşmesine de katkıda bulunmuştur. Tapınaklar, rahipler ve hac yolculukları, tarihin karanlık dönemleri süresince Hinduizm'in canlı kalmasını sağlamışta. Somut ibadetlerin yardımı ile birçok kişi ruhsal derinliklere ulaşmıştır. Yaygın ibadet şeklinde tuhaf ve olağandışı olarak kabul edilen şeyler bile genellikle ibadet eden kişinin gerçek coşkularını açığa vurmasını sağlar. Bir Hristiyan misyoner, Bombay yakınlarındaki Elephanta mağarasında ilkel bir adamı ibadet ederken görmüştü. Kaba saba birisi olan bu adam bir fallik Şiva sembolünün önünde yol kenarında oturmaktadır. Tiksinen misyoner adama yaklaştığında onun yüzünde aniden bir ışık görür ve çığlık atarak şöyle söylenir: "Aman Tanrım, tüm tuhaflığına rağmen onun yüzünde bir ışık'var. Oysa ben bunca eğitimli olmama rağmen hala karanlıktayım." Tümü, ritüel ve mitolojiler bakımından zengin olan Hinduizm, Katolik Roma ve Mahayana Budizmi'nin ne kadar çok kutsal kişi yetiştirdiğini görmek gerçekten şaşırtıcıdır.

Dinsel festivaller, hac yolculukları, yeminlerin yerine getirilmesi ve ritüele dayalı ibadet yoluyla, bir Hindu yüreğini arındırır, Tanrı ile olan iletişimini yeniler ve ruhsal hedefine doğru ilerler. Mükemmel insan kuşkusuz her anı kutsal, her hareketi Tanrı'ya hizmet ve her düşünceyi Tanrı ile sohbet olarak görür. Ancak bu amaca çok sıkı bir disiplinden geçmeden ulaşılamaz. Ruhsal yolda ilerleme arayışı içinde olan kişi ancak görüngüsel dünyayı aşıp yüce gerçekle bir olduğunda ritüellerin ve somut ibadet şekillerinin üzerine çıkar. Bu durum aşağıdaki Hindu ilahisinde gözlenebilir.

*Buradaki fallik sembolünün yanlış anlaşılmaması için şu noktaya dikkati çekmekte yarar vardır. Tıpkı, Tanrı ile kutsal bir sohbet içinde olan bir Hristiyanın bir yamyam gibi davranmaması gibi, Şiva'ya tapan bir Hindu da cinselliği veya cinsel birleşmeyi aklına getirmez. (Swami Nikhilananda)

İnsan, her yeri saran Mutlak'a nasıl yalvarabilir? Her şeyin biricik desteği olana nasıl yer verebilir? Doğası tamamıyla farkındalıktan oluşana nasıl ikramlar sunabilir?

Niçin tamamıyla tüm lekelerden arınmış suyla yıkanmalı? Veya niçin kendisi tamamıyla tüm evreni sarana elbiseler sunmalı?

Beden gibi bir şekle sahip olmayanın üzerine niçin iplikler konmalı?

Kokuya karşı kayıtsız olana niçin hoş kokulu çiçekler sunmalı? Her şeyden tamamıyla bağımsız olanın, parfüm, nasıl olur da hoşuna gider?

Veya bizzat kendisi güzelliğin kaynağı olanın mücevherlerle

süslenmesi ona ne ifade eder? Her zaman tatmin içinde olana sunulan armağanların ve yiyeceklerin hiçbir anlamı ve yararı yoktur. Hiçbir yöne bağlı olmayanın etrafını niçin dönmeli? İkincisi olmayan tek'i selamlamayı nasıl düşünürüz? Vedalar'ın bile aşikar edemediği bir şeyi, ilahiler nasıl olur da dile getirebilir? Kendi aydınlık olan Efendi'nin etrafında lambalar sallamak niye?

Bir görüntünün tamamıyla içinde ve dışında olanın görüntülerinin karşısına geçmek niye? Brahman'ı tam anlamıyla bilenler, her zaman ve tüm koşullar altında Efendi ile bütünüyle bir olduklarını bilmek suretiyle

ona ibadet ederler.

( Hinduizm - Swami Nikhilananda )

Yorum bağlantısı
Diğer sitelerde paylaş

Sohbete katıl

Şimdi mesaj yollayabilir ve daha sonra kayıt olabilirsiniz. Hesabınız varsa, şimdi giriş yaparak hesabınızla gönderebilirsiniz.

Misafir
Bu konuyu yanıtla...

×   Farklı formatta bir yazı yapıştırdınız.   Lütfen formatı silmek için buraya tıklayınız

  Only 75 emoji are allowed.

×   Bağlantınız otomatik olarak gömülü hale getirilmiştir..   Bunun yerine bağlantı şeklinde gösterilsin mi?

×   Önceki içeriğiniz geri yüklendi.   Düzenleyiciyi temizle

×   You cannot paste images directly. Upload or insert images from URL.

×
×
  • Yeni Oluştur...