AurorA Oluşturma zamanı: Mart 16, 2012 Paylaş Oluşturma zamanı: Mart 16, 2012 İspanya’nın Valencia kentinin batısında ‘Cuevas del Rey Moro’ kireç taşı dağları, bunun yukarı kısmındaki platformda megalitik bir kentin kalıntıları vardır. Belki binlerce yıl önce terk edilmiş olduğu için antik tarihçilerce Menga adındaki bu kentten söz edilmemiştir. Menga’da tam bir tramvay rayları ağı keşfedilmiştir! İzler arasında 1.60 metrelik sürekli aralık bulunmaktadır. Ray izleri 20 cm genişliğinde ve 15 cm kaya içine oyulmuştur. “..Libya’nın Bingazi ve Tobruk kentlerinin güneyinde çorak çöl sahasının adı Sireneyka’dır. Deniz seviyesinden 400 m. yükseklikteki bu yerde Sirene kenti bulunur. Efsaneye göre Battos adındaki bir dev tarafından kurulmuştur. Ve herhalde bu dev arabaları itmiş olmalıdır çünkü bunların izleri hala görülmekte…” Pedagog ve yazar Uwe Topper İspanya’nın Cadiz kenti yakınındaki çok eski raylar hakkında şöyle diyor(1); “…Denizde su seviyesine kadar yükselen, günde altı saat su altında bulunan sığ kayalar üstünde cezir zamanı yaklaşık 100 m. uzunluğunda raylı caddenin bir bölümü görülebilir! İzlerin genişliği Meca’daki gibi 1,60 m.dir. Daha sonraki günlerde başka kalıntılar da bulduk. Bunlar kesintisiz La Caleta limanından yukarı kente gitmektedirler…” Malta ve Gozo adalarındaki tarih öncesi ray ağı hakkında Tanrıların Ayak İzleri kitabımda etraflıca söz etmiştim. Kitaba tam da püf noktasından hücum ediliyor. Mesele şu: Malta ve Gozo üzerine ray ağı kurulmuş. Yerliler buna kısaca araba tekerleği izleri diyorlar. Bu raylar üzerinde ilk kez dolaşan bir turist bunların daha önce işlemde olan fakat sonradan kaldırılmış bir demiryolunun izleri olduğunu düşünebilir kaçamak olarak. Gerçekten de bu tür bir düşünce doğru. Tam olarak incelendiğinde Malta raylarının emsalsiz bir tarih öncesi bulmaca olduğu anlaşılıyor. …Malta rayları hakkında bir sürü spekülasyon var ama kesin bir yanıt yok hiç. Bunlar araba izleri miydi? Hayır. Farklı iz genişlikleri bunu olası kılmaz. Bu konuda çok derin kanalların olduğu dar dönemeçler var. Hiçbir araba bu dönemeçlerde yedeğe alınarak sürülemez. Malta adasında megalitik tapınaklar için vaktiyle yükler fıçılar içinde, kızaklar üstünde mi taşınmışlardı? Hayır, kızaklı fıçılar tekerlek dingillerinden daha hareketsizdir. Karmaşık kanal genişliklerinde ve dar dönemeçlerde bu kızaklar hareket edemez, kalırlardı. Malta’nın ilk yerlileri yüklerini çatal dallar üzerine koyup, hayvanların arkasında mı çekerek öteye beriye götürmüşlerdi? Hayır, çatal da sabittir, aynı iz genişliğini değiştirmez. Ayrıca çatalı çeken hayvanın kireç taşı kayaları üzerinde ağır yükten dolayı ayak izleri olması gerekirdi. Eski Maltalılar taş bilyalı rulmanlar üzerinde yürüyen taşıtlar mı bulmuşlardı? Malta’da 7 ve 60 cm çapında bilyalar bulunmuş olmasına rağmen bu bulmaca çözümü de işe yaramaz. Tüm Malta adaları kum, kireç taşı ve topraktan oluşmaktadır, yumuşak taşlardan yani. Bulunan bilyeler de kireç taşından. 1 tonluk bir ağırlık bile pestile çevirir bu bilyaları. Ayrıca: hangi boyutta olursa olsun bilyeler dairesel izler bırakır, keskin kanallar değil. Bunların ne oldukları hala tartışılmaktadır. Rayların bir kutsal yer, bir takvim, su sistemi, bir yazı stili olduğu, vs… Bir yığın açıklamalar var fakat yüzeyi biraz kazıyınca üstündeki cila kalkıyor ve kullanılmış olduğu ortaya çıkıyor. Malta raylarını arkeolojinin hatalı düşüncesinin tipik bir kanıtı olarak görüyorum. Bundan niçin bir sonuç çıkamayacağını da hemen söylemek istiyorum: Su Altındaki Raylar St. George Körfezi’nde ve Dingle’in güneyinde bazı sahil kesimlerinde raylar dosdoğru Akdeniz’in mavi sularına gider! Sonra yine derin uçurum kenarlarında son bulurlar. Bu yerlerde kayanın raylarla birlikte kaymış olması gerekir. Mesleki literatürde okuduğuma göre bu raylar bronz çağında ortaya çıkmış. Gerçekten harika! O zaman bu rayları yapanların akıllı balıklar olması gerekir! Veya bu balıklar kendilerine şnorkeli, ağaçtan hava pompası, kendilerine deniz dibinde kazı çalışmasına imkan sağlayan gözlüğüyle bronzdan dalgıç elbiseleri mi yapmışlardı? Ve niçin ille de su altında raylar diye sormak gerekir. Malta adasında, Gozo’da, Cadiz’de ve Liksus’da? Sualtı rayları deniz seviyesinin daha alçak olduğu zaman yapılmış olmalı. İşte bu! Bugün su olan yerde, vaktiyle su yoktu. Vaktiyle? Vaktiyle dediğiniz ne zaman ola ki? Oldukça yakın bir tahminle 10.700 yıl önce! Sicilya’nın kutsal Diodor’u bu konuda benden yana! Vaktiyle, en modern bilimsel yöntemlerle tartışmasız ortaya konduğu gibi, iklim ısınarak, hem kutup buzulunda hem de başka yerde ısı aniden 7 derece artmıştır. Bu ani iklim ısınmasının nedeninin nerede aranması gerektiğini de bilmiyorum. Katalizörsüz uzay gemileri ve uzay kentleri belki de ozon tabakasını tahrip ettiler. İster alay edilsin, ister edilmesin, iklim ısınmasının ve bununla bağıntılı olarak buzul erimesinin gerçeği bu. (Uzmanların söylediklerine göre 10.700 yıldan beri buzulların erimesiyle yeni bir buzul dönemi meydana gelmemiş.) İster Atlantik’te ister Liksus’ta, Cadiz’de veya Akdeniz’de olsun, deniz seviyesi yükselmiş. Bir zamanlar kuru toprak üstünde bulunan raylar, sular altına gömülmüş. Bırakın Gerçekler Konuşsun! Tarih sabittir ve hiçbir psikolojik engel veya estetizm zaman çarkını geri döndüremez. En azından 10.700 yıl önce Taş Devri insanı etkin olmuş olmalı. Arkeolojik, politik veya dini dünya kavrayışımıza uysun ya da uymasın… Malta adasında 30 megalit anıt var. Hagar Qim anıtının odun kalıntılarından C-14 yöntemiyle tarihleme yapılmıştır. Sonuç: İ.Ö. 4000 yıl öncesi. Bilginler bu Hagar Qim anıtının Finikeli tanrılara adandığını tahmin etmektedirler. Neler tahmin edilmiyor ki? İ.Ö. 4000 dolaylarında mı? Garip. O zamanlar Finikeliler ortada bile yoktu. Rayların da bu heyula gibi tapınaklarla pek ilişkisi olamaz. Tapınak inşaatı için yükler bu raylar üstünde taşınmış olsalardı, rayların mantıksal olarak bu tapınaklar yönünde döşenmiş olmaları gerekirdi. Raylar özellikle bize bu kolaylığı göstermiyorlar. 30 tapınak karman çorman ada üstünde dağınık bir şekilde ve raylar da dağınık bir şekilde bunların yanlarından geçmekteler. Oralarda önceleri ne vardı, tapınaklar mı yoksa raylar mı? Deniz seviyesine bakılırsa kesinlikle önceleri birkaç ray vardı. Belki de birkaç tapınak. Bu ‘kesin ölçülerle’ doğru nesnelerin tarihlenmesi ve çekinmeden değişik fikirlerin ortaya çıkmasına izin verme amacını güdüp gütmeme meselesidir. Gerçi hepimiz özgün olarak doğarız, ama birer kopya olarak ölürüz. Eski tarihçiler hep bir ağızdan kendi zamanlarından 10.000 yıl geriye giderek söz etmiyorlar mıydı? Liksus’un çok eski zamanlardaki liman tesisleri cezir dönemleri deniz suyu ile yıkanmamışlar mı? Cadiz ve Malta’daki ayrı ayrı raylar deniz suyu düzeyinin altına doğru yönelmiyorlar mı? Evrensel mitoloji aptal insanlara yol gösteren üstatlardan söz etmiyor mu? Gerçekler isteniyor. Mükemmel! Ne zaman olursa olsun ‘bilim’ her ne ise gerçekler konusunda olumlu tepki gösterir. Harika! Bilimler arasında dolaşan “taş çağından kalma başıboş gezginin biri” olarak gerçeklerin elekten geçirildiğini, törpülenip aşındırıldığını, birden bire şapkadan çıkar gibi her şey yerli yerine oturunca da, eski dedikodulara geri dönülebildiğini çoktan öğrenmiş bulunmaktayım. Bu arada arkeologlarımızı, antropologlarımızı ve diğer tüm ileri zekalı ve mükemmel …ologları da saygıyla karşılıyorum, yalnız genellikle saplandıkları eski modellerden bir türlü kurtulamıyorlar, kurtulsalar bile çok yavaş, kuşaklar boyu süren bir tempoda bu değişimi gösterebiliyorlar. Herhangi biri bundan 10.000 yılı aşkın bir zaman önce Liksus yakınındaki Atlantik Okyanusu kıyısında bir liman yapmış ve başka biri çıkmış, herhangi bir nedenden dolayı 10.000 yıl önce Malta adasında raylara benzer kanallar açmış. Her ikisi de bir plan gereğince yapılmış ve bu plan da bir yazılı belgeyi gerektirir. Bu da yetmez, bu iş için elverişli bir tekniğin olması gerekir. Liksus yakınındaki (ve başka yerlerde) kare taşların detayları bunu kanıtlamaktadır. Devam edelim: Taş kütlelerinin ölçüm ve nakliyesi yapılmış olmak zorunda. Yani: Geometri yeneteği ve nakliye organizasyonu. Megalitlerin –binlercesi!- herhangi bir aletle işlenmiş olması gerekirdi. Bütün bunlar biri tarafından emir verilerek yaptırılmış olmalı: en azından bir şefin ortaya çıkan taşın şeklinin ne olması gerektiğini ve nereye konacağını bilmesi lazımdı. Formül açık seçik ortada: Yazı + planlama + geometri + çalışma yöntemleri + aletler + nakliye organizasyonu = bizimkiyle eşdeğer olan bir teknik. Kaldı ki, daha kısa bir zaman öncesine kadar dallarda oturan az gelişmiş avcıların ve böğürtlen toplayıcıların mağaralarında otla beslenen sırtlarındaki bitleri ayıklayan insanların bu işleri yaptıklarını düşünmek olacak iş değil. Evet, unutmadan söyleyeyim bu yaratıklar o delice içgüdülerini aynı zamanda diğer ülkelere ve başka kıtalara da ihraç etmişlerdi. Çünkü Liksus yakınlarındaki deniz akıntılarının dosdoğru ‘Yeni Dünya’ya doğru gittiğini de biliyorlardı doğal olarak. Geceleri kahve molası verdiklerinde astronomik ölçülere göre düzenlenmiş ‘koridorlu mezarlar’ buluşunu gerçekleştirdiler. Pitagoras’ın üçgenini, pi sayısını, pentagramı buldular ve geometri alanında diğer zihinsel başarıları elde ettiler. Bir dakika! Bu iddialara nasıl varıyorum ki? -- (1) Topper, Uwe: Das Erbe der Giganten, Olten, 1977 Erich von Daniken – Taş Devri Bildiğiniz Gibi Değildi Alıntı Yorum bağlantısı Diğer sitelerde paylaş More sharing options...
Qetesh Yanıtlama zamanı: Mart 16, 2012 Paylaş Yanıtlama zamanı: Mart 16, 2012 Ellerine sağlık çok ilgi çekici bir konu olmuş Alıntı Yorum bağlantısı Diğer sitelerde paylaş More sharing options...
Önerilen Mesajlar
Sohbete katıl
Şimdi mesaj yollayabilir ve daha sonra kayıt olabilirsiniz. Hesabınız varsa, şimdi giriş yaparak hesabınızla gönderebilirsiniz.