AurorA Oluşturma zamanı: Mart 21, 2012 Paylaş Oluşturma zamanı: Mart 21, 2012 Tanrılar Ülkesi - Yanlış Anlaşılan Teknolojiler - İndra'nın Uzay Yolculuğu - Mahabalipuram ve Tanrıların Arabaları - Eski Hindistan'da Pilotlar İçin Kontrol Listeleri - Binlerce Yıl Öncesinin Yıldız Savaşları - Oksijen Maskeleri ve Fil Hortumları - Borobudur - Uzaya Tam Yol İleri. Tanrılar ülkesi nerededir? Hiçbir yerde. Çünkü Tanrıların olmadığını hepimiz biliyoruz. Görkemli bir evrensel yaratılış vardır, hepimiz onun birer parçasıyız. Ancak şu an dünyamızda bazı ülkeler var ki, burada insanlar binlerce yıldan beri çok tanrılı bir inanç sistemine bağlıdır. Bir yığın tanrıya ve yarı tanrıya inanmaktadırlar. Onların inandığı bu tanrılar ve yarı-tanrılar evrensel yaratıcımızla elbette kıyaslanamaz. Sayıları bir hayli fazla olan bu tanrılar genellikle insan hayalgücünün ürünüdür; ya yıldırım, gök gürültüsü, deprem gibi doğal olaylardan ortaya çıkmışlardır ya da yanlış anlaşılan teknolojilerden doğmuşlardır. İnsanların ne olduğuna akıl erdiremedikleri tekniklerin ardında tanrısal bir şeyler araması, keşifler çağından günümüze kadar sürüp gelmiştir. Teknoloji bakımından geri kalmış kültürler, gelişmiş insanların tekniğinde hep doğaüstü bir şeyler bulunduğunu sanmışlardır. Bu insandan da çoğu kez tapınmalar ve dinler meydana gelmiş, yani inançlar bir yanılgıdan doğmuştur. Tanrıların ülkeleri, bugün Uzakdoğu'dadır; Endonezya'da, Cava'da ve dev büyüklükteki Hindistan kıtasındadır; tanrılar buraları binlerce yıldan beri yurt edinmişlerdir. Hindistan'a her gidişimde bende uyanan izlenim, burada pek az şeyin değiştiği olmuştur. Sokaklar yine eskisi gibi pistir; derme çatma barakalar dükkan işlevi görmektedir; biraz varlıklı kimseler ise teneke damlı taş bir binaya geçmişlerdir. Yol kavşaklarında hala yılan oynatan üfürükçülere ya da bir kobrayla bir mungo arasındaki dövüşlere rastlanılmaktadır. Dövüşü kazanan da her zaman mungo olmaktadır. Otomobiller, motosikletler ve binlerce bisiklet tozlu yollarda, eskiden olduğu gibi şimdi de bir trafik karmaşası yaratmakta ve aynı yollarda yüzyılımızın sonuna geldiğimiz halde insanlar, dünyanın en ucuz taksisini, rikşaları hala çekip durmaktadır. İnsanlarda acıma duygusu uyandırmak isteyen, pislikten görünmez hale girmiş sakatlar, lüks otellerin ve büyük mağazaların yanı başında yine dilenmekte, kırsal kesimde yoksul köylüler verimsiz tarlalarını bugün de yine eskisi gibi öküzlerin çektiği basit sapanlarla sürmektedirler. Hindistan renklidir, görkemlidir; hem zengin, hem fakirdir. İnsanlar sıcakkanlı, alçak gönüllü ve dindardır; çünkü ülkeleri tanrıların yurdudur. Ağaçların gölgelerinde okul çocukları oturup eski destanlar Ramayana ve Mahabharata'dan parçalar bellerler. Tapınak okullarının bakımına özen gösterilir ve zengin Hintliler buralara para yardımı yapar tıpkı binlerce yıl öncesinde olduğu gibi. O zamanlardaki gibi bugün de her iki cinsten gençler karmaşık, Batılılar için şaşırtıcı, ama zarif ve harika tapınak danslarını yaparlar. Gelenek Hindistan'da önemli bir rol oynar. Manevi miras canlıdır; çok eski çağlardaki tanrıların kahramanlıkları şarkılarda tekrar ve tekrar anlatılır, tapınaklarda verilen temsillerde sık sık canlandırılır. Bir tapınak aslında nedir? İlk bakışta kilise gibi, katedral gibi bir yerdir. Batılının dinsel dünya görüşüne göre kilise Tanrı'nın evidir. Hindistan'da tapınaklar tanrının evleridir; tanrılara bağlılığı göstermek için yapılmış, çok fazla süslü ve çok pahalıya mal olmuş mimari eserleridir. Tapınaklar bulutlardan aşağı inerek insanlığı eğitmiş olan kudretli ve esrarlı varlıkların anısına ve şerefine inşa edilmiştir. Tanrılar yalnızca göklerde değil, yeryüzünde de kendilerini rahat hissetmeliydiler. Tanrılar için, dinsel düşünceler için insanoğlu her şeyini feda etmiştir: yaratıcı gücünü, gözyaşlarını, kanını... Cava'da, Prambanan'daki Şiva tapınağı gerçi 19. yüzyılda yapılmıştır; ama çok daha eski bir yapının temelleri üzerinde yükselmektedir. Bugünkü asıl tapınak, heybetli bir kule ile Brahma ve Vişnu adına yapılmış ve kulenin iki yanında yer alan daha küçük iki kuleden oluşmaktadır. Bunların önünde daha küçük tapınak yapıları yer alır; bu yapılar tanrıların taşıtlarını simgelerler. Dar merdivenlerden çıkılarak karanlık ana kapıya varılır. Burada tanrı Şiva'nın yanındakilerle birlikte tapınağa nasıl girdiği kolayca göz önüne getirilebilir. Merdivenin parmaklıkları sanatkarane bezeklerle, kabartmalarla donatılmıştır. Bu taş kabartmalarda kahramanlık destanı Ramayana'dan aktarılmış öyküler betimlenmektedir. Bunlar insanları ve tanrıları, onların öfkelerini, neşelerini, umutlarını, umutsuzluklarını ve de yanlış anlaşılmış teknolojileri dile getiren öykülerdir. teknolojinin yanlış anlaşılması tezi, beim ortaya attığım bir görüş değildir -bu olgu eski Hint metinlerinde de vardır. Nitekim 180.000 dizeden meydana gelen kahramanlık destanı Mahabharata'da Arcunas'ın İndra'nın oturduğu göğe yaptığı yolculuk şöyle anlatılıyor; "Birdenbire bir ışık parıltısı içinde İndra'nın göksel arabası ortaya çıkıverdi. Karanlığı gökten kovdu ve bulutları aydınlattı. Her yanı gök gürültüsünü andıran çatırtılar doldurdu. Göz kamaştıran bir görünüm, göksel bir sihir olayıydı bu. Güneşe benzeyen bu gök arabasıyla Arcuna havaya yükseldi. Ölümlülerin gözüne görünmeyen bölgeye yaklaşınca başka gök arabaları gördü, yüzlerceydiler. Orada yukarıda güneş de parıldamıyordu, ay da... Orada ateş de parıldamıyordu. Aşağıdan, yeryüzünden yıldız şeklinde görülen, sanki uzak lambalarmış gibi ışıldayan şeyler gerçekte kocaman cisimlerdi." Arcuna'nın yolculuğu eski Hindistan'da gök arabalarını betimleyen tek metin değildir. Yığınla başka metinler vardır. Bunlarda sayıları hayli fazla tanrılar vardır, uzaydan gelmiş öğretici üstatlar vardır ve dünya-dışı bu varlıkların yeryüzünün üzerinde bir yerlerde bulunan yüce katına gidebilme ayrıcalığına sahip insanlar vardır. Seçilmişler diye nitelendirilebilecek bu ölümlülerin, göklerde yaptıkları yolculukları büyük bir heyecanla anlatmalarında anlaşılmayacak bir taraf yoktur. Yeryüzünde ise insanlar arasında, "göklerdeki yapıların en güzel kopyasını kim ortaya koyacak" diye bir yarış başgöstermiştir. Bu rekabetin özünü, kudretli tanrıları yeryüzüne çekebilmeyi başarma, bu tanrıların kendilerini uzaydaki asıl saraylarındaymış gibi rahat hissetmelerini sağlama kaygısı oluşturuyordu. Böylece birçok tapınak göklerdeki kentlerin tıpatıp benzeri olarak inşa edildi. Gerçi tapınaklar değişik zamanlarda ortaya çıkmış ve değişik tanrılara adanmıştır, ama bu yapıları inşa edenler eski geleneğin kaybolmamasına günümüze kadar hep titizlikle özen göstermişlerdir. Güney Hindistan'da tapınak kenti Mahabalituram, taşa dönüştürülen bu gelenek için canlı bir örnektir. Alt kat kabartmaları Mahabharata destanının kahramanı Arcuna'nın hayatından sahneler sergilemektedir. Arcuna'nın işlediği günahtan ötürü tövbe edişi, affedilmek üzere tanrıların huzuruna varışı ve bağışlanışı, dev boyutlu bir dizi kabartmayla kayalara oyulmuştur. Mahabalipturam'ın en ilginç görüntüsü ise beş "Ratha" yani tanrı-arabasıdır. arcuna'nın tanrı-arabasında piramit biçiminde çatı vardır; doğal büyüklüklerinde aslanlar, filler ve öyküler arabanın çevresinde ona yaltaklık etmektedir. Diğer gök taşıtları küçük tapınaklardan ya da kulübeye benzer yapılardan oluşmuştur, içlerinde tanrısal kahramanlar oturmaktadır. Biz, Batılı tarzda yetişmiş insanlar, anlaşılmaz olandan anlam çıkarmakta çok zorluk çekeriz. ama Hint mitolojisinde kişiler hep hayvanlarla kıyaslanır: Onlar aslan gibi güçlü, sıçan gibi kurnaz, kaplan gibi atiktir; kuşlar gibi uçarlar, bin gözlü olduklarında her şeyi görürler ve birçok kolları bulunduğundan her şeyi bir anda yakalayıverirler. Böylece akıl almaz olan, heykeller halinde biçim alır. Bu heykeller yıpranır, onarılır, kırılır, yeniden yapılır; böylece bu acayip varlıklara ilişkin tasarımlar dünyası hep canlı kalır. Burada dinler kökenlerindeki ilk görevlerini yerine getirmiş, geleneği korumuşlardır. Hindistan'ın güneyindeki tapınak kenti Kanchipuram en eski yerleşim merkezlerindendir. buda'nın kendisi bile M.Ö. 5. yüzyılda burada vaazlar vermiş. Bir zamanlar bu kentte tanrıları ululayan bin kadar tapınak varmış; bugün de tapınak sayısı 124'tür. Bu tapınaklarda, tıpkı bizim kilise ve katedrallerimizdeki gibi, insanı huşu içinde olmaya yönelten aynı hava egemendir. İnanmış insanlar mihrapların önünde durup çiğ renklerle boyanmış ve çiçek hevenkleriyle süslenmiş tanrı figürlerine tapınırlar. Dört bir yanda mumlar titrek ışıklar saçarak yanmaktadır; bazı tanrı heykelleri çok değerli ipek örtülere bürünmüştür. Hintli sanatçıların el sanatlarındaki becerileri bu heykellerde hemen göze çarpar: Burada, göz alıcı sanat eserleri halinde Şiva, Vişnu, Krişna, Rama ve Brahma karşınıza çıkar; bunlara filler, kuğular ve öküzler eşlik eder. Kanchipuram etkin bir hac yeridir. Tüm heybetiyle yükselen tapınak piramitlerinin tepesinde mutlaka uzun bir silindir bulunur. Bunlar tanrıların taşıtlarını simgeler; bu taşıtlarla tanrılar bir zamanlar uzaydan gelmişlerdir. bu tanrı taşıtları değişik biçimlerdedir; ama hepsi de aynı adı taşır: Bunlara "Vimana" denir. Ancak bunlar yıldızlardan yıldızlara büyük uzaklıkları aşabilecek nitelikte taşıtlar değlidir; hayır, burada sadece Dünya atmosferinde uçabilen küçük taşıtlar söz konusudur, bunlar için en çok yeryüzünden uzaydaki ana gemiye gidiş geliş düşünülebilir. Bu nitelikteki Vimanalar, eski Hint metinlerinde çok ayrıntılı biçimde anlatılmıştır. "Vymaanila-Shaastra" adındaki elyazmasında (2) on bölüm halinde son derece güncel konular ele alınmaktaydı; bu konular pilotların giyisileri ve eğitilmeleri, uçuş rotaları, uçak makinelerinin tek tek parçaları, bu parçaların yapımında kullanılan metaller, sıcaklığı soğuran metal çeşitleri ve değişik motor tipleriydi. Burada şöyle bilgiler de veriliyordu; "Enerji toplayıcı ayna beş ölçü cıva, altı ölçü mika, sekiz ölçü inci tozu, on ölçü granit tuzu, sekiz ölçü tuzdan oluşur..." bunlarla diğer katkı maddeleri temizlenmeli, tartılmalı, sonra da bir eritme fırınında 800 derece ısıda ısıtılmalıdır. Malzemenin hepsi akışkan hale gelince birbirine katılmalı ve bu eriyik önceden hazırlanmış kalıplara dökülmelidir. Bazı Vimana tiplerinde uçuş hızı, bizim sayısal değerlerimize dönüştürüldüğünde, saatte 5760 kmye ulaşırız. Bu tarih öncesi uçuş aygıtlarında yıldırım siperleri de eksik değildir. Buradaki eski betimlemeler beş değişik yıldırım çeşidinden söz eder. ... Bu tür hava taşıtlarını anlatan eski Hint metinleri toplam 6000 satır tutmaktadır (3),(4),(5). Ne var ki, ulaşılan sonuç hiç de umulduğu gibi olmamıştır. Hint üniversitelerinde konferanslar verdiğim zaman, bu konulara çok rahatça değindim. Fakat aynı konuları bizim enlemlerde ele alınca hemen herkes burun kıvırdı ve anlatılanlar tümüyle Hintlilerin engin hayalgücünün ürünleri olarak nitelendirilmek istendi. Ne var ki böylesi bir tutum yanlıştır ve bize de bir yararı dokunmayacaktır. .... ----- (2)Josyer, G.R.: Vymaanila - Shaastra or Science of Aeronautics, Mysore 1973. (3) Kanjilal, Dileep Kumar: Fliegende Maschinen im alten Indien; Daniken Erich von: Habe ich mich geint? (4)Laufer, Berthold: The Prehistory of Aviation; Field Museum of Natural History, Anthropological Series, Chicago 1928. (5) Daniken, Erich von: Der Götter-Schock (Tanrıların Şku, 1993, İstanbul) Erich von Daniken - Yüce Tanrı'nın İzinde Alıntı Yorum bağlantısı Diğer sitelerde paylaş More sharing options...
Önerilen Mesajlar
Sohbete katıl
Şimdi mesaj yollayabilir ve daha sonra kayıt olabilirsiniz. Hesabınız varsa, şimdi giriş yaparak hesabınızla gönderebilirsiniz.