Jump to content

Bedensiz Varlıkların Boyunduruğu Altına Girmiş Olan Kişiler hakkında İnceleme


nevermore

Önerilen Mesajlar

Sitede en çok konusulan en çok sorulan sorulardan biridir ' içime cin mi girdi ? ' )

:D

Şaka bir yana bu yönde gelen mesaj sayısı o kadar fazla ki , bedensiz varlıklarmı musallat oldu ? ruh çağırdım gitmedimi ? cinler bana aşık mı oldu ? vs vs .. En az 20 mesaj sadece bana gelmekte . Açılan konuları ve diğer arkadaşlara gelen mesajları da hesabı katarsak ....

Bu konularda kendini ispatlamış bir insanın yazısını olduğu gibi aktarıyorum lütfen okuyun !

 

 

Haute-Savote yöresindeki Morzine'de ortalığı kasıp kavurmuş olan ve halen de etkisini sürdüren salgına ilişkin olarak yaptığımız gözlemler bu salgının nedenini apaçık bir şekilde ortaya çıkarmıştır; fakat görüşümüzü daha belirgin hale getirecek nitelikte bazı hazırlayıcı açıklamalarda bulunmamız gerekmektedir; ruhsal fenomenlerle haşır neşir olmuş olan ve görünmeyen evrenin beşeriyet üzerindeki etkinliğini bilen bir kişi için kökeni açık bir şekilde belli olan aynı görünümdeki olaylarla Morzine'deki olaylar arasında bulunan benzerlik ancak bu şekilde tam anlamıyla ortaya konabilecektir. Bunun için fenomenin kaynağına ulaşmak, en basit olgulardan başlayıp bütünü basamak basamak izlemek ve aynı zamanda da oluş tarzını açıklamak gereklidir; bu şekilde hareketle geriliğe karşı savaşma çarelerini daha iyi saptayabiliriz. Gerçi bu konuya ^^Lİvre des mediums^^un obsesyon bölümünde ve ayrıca bu Revue'nün muhtelif sayılarında değinmiştik, şimdide konuyu daha kolay kavranabir hale getirecek olan birkaç yeni düşünce sunacağız.

İyice özümlenmesi gereken ilk nokta, moral görüş açısından varlıkların nitelikleriyle ilgili husustur. Bedensiz varlıklar insanların ruhlarından başka birşey olmadıklarına ve insanların tümü de ileri olmadığına göre geriliğe eğilimli bir insanın varlığının bir çırpıda değişivereceğini kabul etmek akla uygun gelmektedir, yoksa ileriki yaşamlarda cezalandırılma zaruretinin bir anlamı kalmazdı. Deneyler bu kuramı desteklemektedir veya daha doğru bir ifadeyle, bu kuram deneylerin ürünüdür.Görünmeyen evrenle kurulan ilişkiler bize gerçekten, bilgelik ve bilgi yönündençok üstün varlıkların yanı sıra insana özgü tüm kusur ve tutkularını hala daha muhafaza etmekte olan rezil varlıkların damevcut olduğunu göstermiştir. İyi bir insan ölümden sonra ileri bir bedensiz varlık olacaktır; aynı şekilde ileri bedensiz bir varlıkta da bedenlendiğinde iyi bir insan olarak ortaya çıkacaktır; aynı mantığa göre, geriliğe eğilimli bir insan ölüm sonrasında ötealemde sapkın bir bedensiz varlık olarak zuhur edecek ve geri bedensiz bir varlık da bedenlendiğinde erdemli bir insan olamayacaktır ve de bu, varlık gerilikten arınıncaya veya arınmak arzusunu duyuncaya kadar böyle sürecektir; zira gelişme yoluna bir girince yavaş yavaş geri eğilimlerini terketmekte; herkese karşı duyarlı olmayı sağlayacak mükemmelliğe ulaşıncaya kadar varlıklar hiyerarşisini basamak basamak tırmanmaktadır; zira Tanrı hiçbir varlığını sonsuzluklara kadar hep geri kalsın, hep kötülük yapsın diye yaratmamıştır. Görünen evren ile görünmeyen evren, bir anlamda işte böyle birbirinin içinde sürekli olarak akıp gitmekte, birbirini beslemekte veya daha doğrusu iki ayrı çehreli bir bütün oluşturmaktadır. Böyle düşünme şekli, her iki evren arasında mevcut bulunan dayanışmayı anlamak bakımından büyük önem taşımaktadır.

Yerküremiz geri düzeyli, yani az gelişmiş bir dünya olduğu için, gerek başıboş bedensizler türünden olsun ve gerekse bedenliler türünden olsun, onu vatan edinmiş bulunan ezici çoğunluktaki varlıkların da iyilikten ziyade kötülük üreten kusurlu varlıklar olmaları gerektiği sonucuna varılmaktadır; geriliğin yeryüzündeki başatlığı işte bundan ileri gelmektedir; yerküre aynı zamanda kefaret dünyası olma görevini de üstlendiği için burada insanları mutsuz eden unsur gerilikte temasa geçiş şeklinde tecelli etmektedir; zira herkes ileri olsaydı tüm insanlar mutlu olurdu. bu düzey, yerküremizin henüz ulaşamadığı bir düzeydir ve Tanrı bizi bu hedef yönünde gütmektedir. İster insanların yol açtığı türden olsun, isterse bedensiz varlıklardan kaynaklanan türden olsun, burada duyulan tüm sıkıntılar hep dünyamızın geriliğinin sonucudur. Yerküremiz için pekala dünyaların ^^Botany-Bay^^idir denebilir, zira burada ilkel vahşet ile uygarlık ve suç ile caza at başı yürümektedir.

Demek ki görünmeyen evreni gözümüzde, yerküremizi de sarıp sarmalayarak uzayda dalgalanan son derece kalabalık ve sıkışık bir topluluk olarak canlandırmamız gerekmektedir. Bedenli varlıkların, en aşağı tabakalırını işgal ettikleri ve içinde çamurda kıpırdanır gibi dört döndükleri bir tür ruhsal atmosferdir bu. Alçak yerlerde hava nasıl ağır ve sağlıksız olursa bu ruhsal hava da burada aynı şekilde sağlıksızdır; zira erdemsiz varlıkların miyasmaları yüzünden kokuşmuş durumdadır; buna dayanabilmek için büyük bir güç ile donatılmış vücut yapısı gereklidir.

Şunu da belirtelim ki bu durum geri düzeyli dünyalara özgü bir özelliktir; ancak, bu dünyalar evrim yasasına uymakta ve arzulanan olgunluğa ulaştıklarında, bünyelerinde barındırdıkları kusurlu varlıkları dışarı atmak suretiyle Tanrı, onları esenliğe kavuşturmaktadır; bu varlıklar artık bir daha bu dünyalarda bedenlenememekte ve yerlerini daha evrimli varlıklara terketmektedirler; böylece de oralarda mutluluk, adalet ve barış egemen olmaktadır. Şu anda da buna benzer bir köklü değişimin hazırlıklarrı sürdürülmektedir.

Şimdi de bedenli ve bedensiz varlıklar arasındaki karşılıklı etkileşme tarzını inceleyelim.Biliyoruz ki varlıkların üzerini, perispri adını taşıyan ve ögelerini, her türlü nesnenin temel prensibi niteliğindeki evrensel veya kozmik akışkandan sağlayaan çok hafif bir kılıf veya başka bir deyişle, akışkaanlardan oluşma gerçek bir beden örtmektir. Bir bedene bağlamış olan varlık o bedende yaşamını, asıl anlamdaki varlık ile beden maddesi arasında bağ görevi yapan perisprisi ile birlikte sürdürmektedir; perispri, varlığın algıladığı izlenimleri nakleden araçtır. bir kutunun içindeymiş gibi bedenin içine hapsedilmemiştir; akışkan özelliği nedeniyle ışınları dışa doğru yayılmakta ve bedenin çevresinde, bedenden taşan ince sis misali bir atmosfer oluşturmaktadır. Ama sağlıksız bir bedendendışa taşan sis de aynı şekilde sağlıksız, rahatsız edici ve iğrençtir; sağlıksız bir sürü insanın biraraya geldiği ortamların havasını ağırlaştıran etken budur işte. Nasıl bı sis bedenin niteliklerini yansıtıyorsa perispri de varlığın niteliklerini yani düşüncesini yansıtmakta ve bu niteliklerini bedenin çevresine yaymaktadır:

 

Ruhun durumuna ilişkin olarak ruhçuluğun öne sürdüğü itirazıı cevaplandırmak üzere burada şu açıklamaya yer vermek istiyoruz; bu kimseler bu kuramı ruhu maddeleştirmekle suçlamaktadırlar. Oysa dine göre ruh tamamen gayrimaddidir. Öne sürülmüş bulunan diğerleri gibi bu itirazda konumun eksik ve yüzeysel bir biçimde incelenmiş olmasından kaynaklanmaktadır. Ruhçuluk, daima incelemelerimizin ötesine kaçmış bulunan ruhun niteliklerini hiçbir zaman tarif etmemiştir ki; perisprinin ruhu teşkil ettiğini de hiç öne sürmemiştir: Varlığın çevresindeki kılıf demek olduğunu iyice ve açıkca belirttiğine göre perispri sözcüğü kesin bir şekilde bunun aksini ifade etmektedir. ^^Live des Esprits^^ de bu konuda ne denmektedir, ^^insanda üç unsur vardır: Ruh, veya zeki prensip olarak varlık; maddi kılıf olarak beden; varlık ile beden arasında bağ roü oynayan yarı-maddi akışkan kılıf olarak perispri^^. Bedenin ölümünden sonra ruhun kendi akışkan kılıfını muhafaza edişine ilişkin olarak bu kılıf ile ruhun bir tek ve aynı şey demek olduğunu öne sürmek gibi bir şey olsa gerek. Görülüyor ki ruhçu doktrin ruhun gayrimaddiliğine hiç halel getirmemektedir; fakat bedenli yaşamı sırasında ona bir yerine iki bedeni, bedenin ölüümünden sonra ise bir tek bedeni uygun görmektedir; bu, bir varsayım degil, bir gözlem sonucudur ve de bu kılıf sayesinde ruh kendi bireyliğini anlatmakta ve madde üzerinde etkinlik göstermektedir.

Tekrar konumuza dönelim.

Akışkan niteliği nedeniyle peripri, özü bakımından devingen ve esnektir; varlığın aracısız etkeni olarak yine varlığın iradesi ile harekete geçmekte ve ışın yatnsıtmaktadır; bu ışınlar yardımıyla da düşünce nakline hizmett etmektedir, çünkü adeta varlığın düşüncesiyle harekete geçmektedir. Perispri, varlığı bedene bağlayan bir bağ olduğu için, vejetetif yaşamının değil, fakat iradesinin ifadesi olan hareketlerinin varlık tarafından organlara iletişimi artık sadece onun yardımıyla gerçekleşmektedir; bedenin izlenimlerinin varlığa ulaştırılması da aynı şekilde yine onun tarafından sağlanmaktadır. Maddi beden ölüm nedeniyle harap olup gidince varlık davranma ve algılama işlemini artık sadece akışkan bedeni vasıtasıyla, yani perisprisiyle sürdürmektedir; o zaman ki kolay hareket edişi ve dahha iyi algılayışı bu bedenden ileri gelmektedir, çünkü artık önünde maddi beden gibi bir köstek kalmamıştır. Bütün bu zikrettiklerimiz de yine gözlem sonuçlarıdır.

Kendi perisprital --bu yeni kelimemizin de yine hoş görülmesini dileriz-- atmosferine bürünmüş yan yana iki kişiyi gözümüzün önüne getirelim. Böylece iki farklı akışkan birbirlerine temas edecek ve birbirlerinin içine geçecektir; antipatik yapıda iseler birbirlerini reddeceklerdir ve bunun sonucu olarak da birbirlerine yaklaştıklarında her iki birey de nedenini anlamayacakları bir rahatsızlık duyacaklardır; aksine iyi ve ferahlık verici bir duyguya kapılmışlarsa içlerinde cezbedici bir düşünce uyanacaktır.

 

İki insanın hiç konuşmadan birbirlerini anlamasını ve birbirlerinin içini okumasını mümkün kılan neden budur işte. Bazı kimseler çoğu kez karşısındaki kişinin şu veya bu duyguyla harekete geçtiğini söyleyebilmektedir; işte bu olgu, bizim perisprimizle temasa geçmiş kişiye ait olan ve düşünceyi ileten bir tür elektrik teli gibi de görebileceğimiz perispirital akışkanın yayılmasından başka birşey değildir. Böylece, akışkan kılıfları bedenli durumdakine nazaran çok daha serbest olan bedensiz varlıkların, anlaşmak için tane tane belirtmeye yarayan heceye, kelimeye ihtiyacı olmadığı kolayca anlaşılacaktır.

Demek oluyor ki bedenlinin perisprital akışkanı bedensiz varlık tarafından harekete geçirilmektedir; eğer bir bedensiz varlık iradesini kullanarak diğer bir bireyin üstüne ışınlarını yöneltirse, bu ışınlar o bireyin içine işlemektedir; böylece ışınların az veya çok iyi veyahut da az veya çok canlandırıcı oluşuna göre az veya çok ondurucu bir etki uyandıran, uygulanan iradeyle orantılı olarak gücü de değişiklik arzeden bir manyetik tesir ortaya çıkmaktadır; zira varlıklar, etkinlikleri sayesinde organların içine nüfuz edebilmekte ve bazı hallerde onları tekrar normal durumlarına kavuşturabilmektedirler. Manyetizörde bulunması gereken ruhsal niteliklerin etkisini de herkes bilmektedir zaten.

Kendi öz akışkanını bir bireyin üzerinesalan bedenli bir varlığın yapabildiğini aynen bedensiz bir varlık da yapabilmektedir, zira ondan da aynı akışkan mevcuttur, yani manyatize edebilmektedir ve ileri veya geri oluşuna göre de etkisi ondurucu ve kötücül olmaktadır.Böylece, içinde bulunan ortamların insanda uyandırdığı izlenimlerin türü hakkında kolayca bir kanıya varılabilmektedir. Eğer bir topluluk geri duygularla yüklü kimselerden oluşmuşsa çevre atmosfer bu kimselerin düşüncelerini yansıtan akışkanlarla dolmaktadır; buna benzer ortamlarla ileri ruh sahibi kimselerin, pis kokulu yayıntılarından kaynaklanan fizik rahatsızlığa benzer bir moral rahatsızlık duyuşları bundan ileri gelmektedir; ruhun bir anlamda boğğulması. Aksine olarak bir topluluğu oluşturan kişiler iyi niyet sahibi temiz kimselerse o takdirde insan orada kendini cana ccan katan, tertemizz bir moral atmosfer içinde hissetmektedir. Bedensiz varlıklarla dolu bir ortamın insanda uyandırdığı etki de yine bu varlıkların ileri veya geri oluşlarına göre farklılık göstermektedir.Bu konu da böylece açıklığa kavuşturulduğuna göre, başıboş varlıkların bedenli varlıklar üzerindeki etkilerini artık ele alabiliriz ve ardından da medyomluk konusunu açıklayabiliriz.

Bir kimseyi etki altına almak isteyen bir varlık o kimseye yaklaşıp onu adeta bir manto gibi sarıp kuşatmaktadır; bunun sonucu olarak her ikisinin akışkanları birbirlerinin içine işlemekte, iradeleri birbirlerine karışmakta ve böylece varlık o kimsenin bedenini kendi bedeni gibi kullanabilir, kendi arzularına uygun bir şekilde hareket ettirebilir, konusturabilir, yazdırabilir, çizdirebilir, vs. durumuna geçmektedir. Eğer varlık ileri ise etkisi de yumuşak ve ondurucu olmaktadır ve şüphesiz o bedene iyi şeyler yaptırmaktadır; eğer geriyse tabii kötü şeyler; geriliğe eğilimli ve pis huylu ise bedeni örümcek ağı gibi çepeçevre sarmakta, iradesine varıncaya dek her şeyini, hatta düşünme yetisini bile felç etmektedir; kısaca belirtmek gerekirse suyla ateş söndürür gibi akışkanlarıyla o bedenli varlığı adeta boğmaktadır; onu dilediği gibi düşündürmekte, konuşturmakta, hareket ettirmekte ve ona normal durumunda yapmaya razı olamayacağı acaip ve gülünç şeyler yaptırmaktadır, yani tek kelime ile, onu manyetize etmekte ruhsal gücünü sıfıra indirmektedir; böyle olunca da o kimse, varlığın arzularını körü körüne yerine getiren bir oyuncak durumuna düşmektedir. Farklı yoğunluk derecelerinde ortaya çıkan obsesyon, fasinasyon ve sübjügasyonun nedeni budur işte.Halkın ağzına posesyon (ecinnilere karışma) diye adlandırılan olgu, sübjügasyonun en ileri halidir. Şurasını belirtelim ki bu durumda kişi çoğu kez yaptığının gülünç olduğunun farkındadır; ama eylem sırasında, kendisinden daha güçlü biri tarafından ve arzusu hilafına eli, ayağı ve dili hareket ettirilen bir kimsenin huzursuzluğunu yaşamaktadır. İşte size bu duruma ilişkin bir örnek:

Bordeaux'nun küçük bir topluluğunda, seans sırasında, yumuşak karakterli ve son derece kibar bir genç olan medyom birden masaya vurmaya başlamış, gözleri öfkeden iri iri açılmış yumrukları sıkılmış bir halde yerinden kalkmış, hazır bulunanlara en kaba türden küfürler savurmaya koyulmuş ve ve mürekkep hokkasını kafalarına fırlatmaya kalkışmıştır. beklenmedik bir anda ortaya çıkmış olan bu korkulu sahte yaklaşık on dakika kadar sürmüştür; sonra genç her zamanki sakin haline dönmüş ve olay anında ne yaptığının, söylenmeyecek sözleri söylediğinin farkında olduğunu, ancak kendine hakim olamadığını belirterek olan biten için oradakilerden özür dilemiştir; olay bize nakledildekten sonra bir gün Societe de Paris'teki bir seansta durumunun açıklanmasını istemiştir; bunun üzerine bize olaya neden olan varlığın kötüden ziyade şakacı ve zirzop bir tip olduğu ve sadece oradakilerin korkulu hallerine bakıp şöyle bir hoşça vakit geçirmek istediği cevabı verilmiştir. Olayın bir daha tekrarlanmamış olması cevabın gerçekçiliğini ispatlayan bir husustur ve medyom bu olaydan sonra da geçmişte olduğu gibi o şahane tebliğlerini almaya devam etmiştir.Bu muzip varlığın imgeleme gücünü muhtemelen neyin harekete geçirdiğini belirtmekte yarar vardır. Bordeux tiyatrosu'nun eski orkestra seflerinden biri olan M.Beck öldüğü güne kadar yıllarca tekrarlanıp durmuş olan acaip bir olayın içinde yaşamıştır. Her akşam tiyatrodan çıkarken sanki biri gelip sırtına binmekte, atın üzerindeymiş gibi bacaklarını omuzlardan öne sarkıtmakta ve evinin kapısına varıncaya kadar bu durumunu muhafaza etmekteydi; evin önüne varınca meçhul kişi yere atlamaktaydı ve böylece M.Beck'te yükten kurtulmaktaydı.Aynı celsede M.Beck çağırılarak olayı açıklaması istenmiştir; herhalde konuyu eğlenceli bulmuş olacak ki onun yerini şakacı varlık almış ve medyoma iblisçe bir oyun oynatmıştır; demek ki kendisi için gerekli olan akışkanları medyomda bulabilmiştir.

Geçici olan bu durum, eğer varlık kötüyse, bazan uzun zaman sürüp gidebilmektedir, zira kişi, varlığın gerçek bir deli görünümüne bürümeyi başardığı gerçek bir kurban haline gelmektedir. Görünüm sözcüğünü kullanmaktayız, zira asıl anlamıyla delilik daima beyinsel organlardaki bir bozukluktan kaynaklanmaktadır, oysa bu olayda organlar yukarda sözünü ettiğimiz gencin organları kadar sağlamdır; şu halde gerçek bir delilik değil, fakat tedavi ilaçlarının önlemede etkisiz kaldığı --bunu deneyler göstermiştir-- görünüşte bir deliliktir; üstelik bu ilaçlar sağlam insanı bile hasta edebilmektedir. Tımarhaneler, birbirlerileriyle temasları sakıncalı görülen bu tip hastalarla doludur, zira bu durum belli bir ruhsal eksikliğin belirtisidir. Şu halde çok çeşitli türden patolojik delilikler arasına özel çareleri gerektiren obsesyonel deliliği de eklemek uygun olacaktır; ama materyalistbir doktor bu ayrımı nasıl yapabilir veya hatta nasıl kabul edebilir ki?Bravo! diye haykıracaktır hasımlarımız; ruhçuluğun tehlikeleri bundan daha güzel sergilenemez, demek ki bunu savunmakta yerden göğe kadar haklıymışız.

Bir dakika, dostlar; söylediklerimiz kesin bir biçimde tehlikeyi bilmenin yararını ortaya koymaktadır.

İnsanların arasında vızır vızır kaynaşan geri varlıkların, zararlı etkilerini uygulamak için davet edilmeyi beklediklerini mi sanıyorsunuz? Varlıklar her devirde mevcut olduklarına göre rollerini her devirde oynamışlardır, çünkü bu rol doğa gerğidir ve bedensiz varlıkların henüz söz konusu edilmediği çağlarda veya günümüzde ruhçuluk ve medyom sözcüklerini bile duymamış kimseler arasında görülen bir sürü obsesyon veya posesyon olayları bunun ispatıdır. İleri veya geri de olsalar varlıkların etkileri hep kendiliğinden cereyan etmektedir; geri olanlarının etkileri ruhsal ve fizik yapıda, gerçek nedeninin bilinmeyişi yüzünden bir zamanlar yanlış nedenlere bağlanmış olan bir sürü karışıklıklara yol açmaktadır. Geri varlıklar, sanıldığından da tehlikeli olan görünmez düşmanlardır. İşte ruhçuluk, bu varlıkların maskelerini kaldırmak suretiyle, beşeriyetin bazı ıstıraplarının yeni bir nedenini gün ışığına çıkarmıştır; neden bilinince, gerilikle savaşmak için artık o eski yararsız çareler terkedilip daha etkili olan yenileri aranacaktır.Pekiyi, bu nedeni ışığına kim çıkarmıştır? Medyomluk elbette; bu görünmez düşmanlar medyomluk sayesinde kendilerini ele vermişlerdir; son derece küçük canlıların tanınıp bilinmesinde mikroskop hangi rolü oynamışsa bu gizli düşmanların tanınıp bilinmesine medyomluk da aynı rolü oynamıştır. Ruhçuluk hiç de geri varlıkları üzerimize çekmemiştir; sadece altına saklandıkları örgüyü kaldırmış ve onların etkilerini felç etmenin çarelerini göstermiştir ve böylece de onların bizden uzaklaşmalarını sağlamıştır. Geriliği de celbetmemiştir, zira gerilik her çağda mevcut olmuştur; aksine nedenini ortaya koymak suretiyle geriliğe karşı alınması gereken önlemleri öğretmiştir. Görünmeyen evrenin üzerinizdeki etkinliği çok iyi tanınınca nedeni bilinmeyen bir sürü fenomeni anahtarı ele geçirilmiş olacak ve bu yeni yasa yardımıyla güçlenecek olan bilim de önünde yeni ufukların açılışına tanık olacaktır. Bu ne zaman gerçekleşecektir? Bilim materyalizm onun atılımlarını frenlemekte ve önünde hemen hemen aşılamaz tipte bir engel dikmektedir.

 

Varlığın etkileme tarzına ilişkin olarak daha önce söylediklerimize dayanarak gözümüzde, geri bir varlığın perisprital akışkanıyla sarılıp sarmalanmış bir medyomu canlandıralım; medyom üzerinde ileri bir varlığın etkinlik sağlayabilmesi için bu kılıfın içine nüfus etmesi gereklidir ve bilindiği gibi ışık koyu bir sisin içine çok zor işleyebilmektedir. Obsesyonun derecesine göre bu sis sürekli direşken veya kesiklik nitelikte görünmekte ve bunun sonucu olarak da az veya çok kolay dağılabilir özelliği bürünmektedir.

Genellikle hep ileri bir valığın geri varlığa oranla daha güçsüz olup olmadığı sorusu çıkmaktadır karşımıza. Daha güçsüz olan ileri varlık değil, üzerine atılmış olan mantoyu çıkarıp atamayan; kendisini sımsıkı sarmış bulunan ve içinde bulunmaktan bazı kez zek bile aldığı görünmez kollardan kendini kurtaramayan medyomdur. Böyle bir durumda ileri varlığın işin üstünden gelemeyeceği besbellidir, zira medyom onu değil; başkasını tercih etmektedir. Şimdi de içine rutubet işlemiş bir elbiseyi andırır şekilde yabancı bir akışkanın nüfuzuna maruz kalmış aynı medyomun bu akışkandan kurtulma arzusu duyduğunu kabul edelim; arzu yeterli olmayacaktır, hatta irade bile her zaman yeterli olmamaktadır.

Bir hasımla mücadele söz konusudur; iki insanın göğüs göğüse mücadelesinde galip geleni, kasları güçlü olanıdır. Ama bedensiz bir varlıkla göğüs göğüse değil, varlık varlığa mücadele etmek gerekmektedir ve bu mücadele de yine güçlü olan kazanmaktadır; bu durumda güç, varlık üzerinde sağlanacak otoriteyle eş değerlidir ve de bu otorite manevi üstünlüğe bağlıdır. Manevi üstünlük, ışınlarının gücüyle sizleri dağıtan bir güneş gibidir. Geri düzeyli varlıklara hükmedecek ve onları püskürtebilecek gücü kazanmanın yolu şudur: İnsanın, iyi olma gayretini göstermesi iyi ise daha da iyileşmeye çalışması ve kusurlarında arınma çabasına girmesi, kısacası, manevi açıdan mümkün olan en yüksek düzeye ulaşmasıdır; aksi taktirde buyruklarınız, hükmetme çabalarımız varlıklara alay konusu olmaktan başka bir işe yaramayacaktır. (Live des Mediums, N.252 ve 279).

Ama yine de, koruyucu varlıkların niçin geri düzeyli olanları uzaklaştıramadıkları sorusu yöneltilecektir. Şüphesiz bunu başaracak güçtedirler ve bazan bunu yapmaktadırlar da; ama mücadeleye karışmayarak zaferin onurunu da bize bırakmaktadırlar; bazı yönlerden değerli ve yetenekli olan kimseleri mücadelede yalnız bırakıyorlarsa bu, onların sebatlarını sınamak ve iyi yolda daha güçlü olmalarını sağlamak içindir, bu onlar için bir çeşit manevi jimnastik çalışmasıdır.

Bazı kimseler, geri varlıkları alt etmede şüphesiz daha kolayca kaçan çareleri tercih edeceklerdir; örneğin, birkaç kelime mırıldanmak veya anlamlı birkaç işaret yapmak gibi: Şüphesiz bu, kendini ıslaha çalışmaktan daha kolay bir yoldur.Bizi bu üzmektedir; biz, düşmanı yenmek için ondan daha güçlü olmak gerektiği görüşünü benimsememekte ve bundan daha etkili yöntem tanımamaktayız. Hasta olduğu zaman insan, ne kadar acı da olsa, ilaç almaya katlanmak zorundadır; ama ilacı alma cesaretini gösterince de hemen sağlığına kavuşmakta ve güçlenmektedir. Şu hallde, bu amaca ulaşmak için, ne bir kutsayıcı sözün, ne bir formülün, ne bir tılsımın ve ne de bir başka maddi işaretin mevcut olmadığını iyice aklımıza sokmamız şarttır. Geri varlıklar bunlarla alay etmekte ve parmaklarında oynatmak istedikleri kimselerin güvenlerini kazanmak için bunların çok önemli şeyler olduğunu özenle belirtmekten çoğu kez büyük bir zevk duymaktadırlar, çünkü o taktirde o insan, uyguladığı işlemin gücüne güvenerek kendini korkmadan varlığa teslim etmektedir.

Geri varlığı alt etmeyi ummadan önce insanın, kendisini alt etmesi gerekir. bunu başarmak için gereken gücü kazanma çareleri arasında en etkilisi dua ile desteklenmiş iradedir; düşünceden ziyade dudakların ürettiği sözlerle değil yürekten gelen dualara cevap verilmektedir. mücadelede kendisine destek olmaları için insanın koruyucu varlığından ve yüksek varlıklardan ricada bulunması şarttır; ama geri varlığı defetmek için onların desteğini rica etmek de yeterli olmaktadır; şu özdeyişi hep göz önünde bulundurmak gereklidir: Kendine yardım et, Tanrı da sana yardım eder; şu halde, bizim için geri varlıklardan da kötü olan kötü eğilimlarimizi yenmek üzere Tanrı'ya dua etmemiz gerekmektedir, zira geri varlıklarıı üzerimize çeken şey kötü eğilimlerimizdir; leşlerin üzerine nasıl yırtıcı kuşlar üşüşürlerse, geri varlıklar da geri eğilimli kimserin üzerlerine öyle üşüşmektedirler. Obsesör varlık için dua etmek suretiyle insan, ondaki kötülüklerin yerini iyiliklerin almasını dilemiş olmaktadır; bu da ondan daha iyi ve daha üstün olduğunun delilidir. Sebat gösterirse insan çoğu kez onda iyi duyguların filizlenmesini sağlayabilmekte ve işkenceci bir varlığı boynu bükük bir varlık haline dönüştürebilmektedir.

 

Kısaca belirtmek gerekirse, kendini ıslah etmek için insanın edeceği coşkulu dua ile sarfedeceği ciddi gayretler, iyiliğin peşinde koşan kişilerdeki üstünlüğü ayırtetmesini pek iyi bilen geri varlıkları defetmenin tek yoludur, yoksa diğer formüller onları güldürmekten başka bir işe yaramamaktadır; öfke ve sabırsızlık onları tahrik etmektedir. Onlardan daha sabırlı olduğunuzu göstererek onları bıktırmak gereklidir.

Ama bazan sübjügasyon, obsede olmuş kişinin iradesini felç edecek düzeye ulaşmaktadır ve bunun sonucu olarak da kişi ciddi bir kurtulma çabası gösteremez duruma düşmektedir. İşte özellikle o durumda üçüncü bir kişinin mücadelesi --dua veya manyetik tesir-- kaçınılmaz hale gelmektedir, ancak bu mücadelenin gücü yine mücadele edenlerin varlıklar üzerinde icra edebilecekleri manevi etkinliğe bağlı bulunmaktadır; zira eğer mücadele edenler daha baskın değillerse çabalar hiçbir sonuç vermemektedir. Bu durumda manyetik tesirin amacı, obsede olmuş kişinin akışkanının içine daha üstün bir akışkanı şırınga etmek ve böylece geri varlığın akışkanını dışarı atmaktır; operasyon sırasında manyeetizör iki amaca yönelik bir çaba harcamaktadır: Manevi bir güce manevi bir güç ile karşı koymak ve bir akışkanı diğer bir akışkan yardımıyla kovarak bir tür kimyasal reaksiyon --ifade maddi bir kaşılaştırma yapabilmemiz için söylenmiştir-- oluşturmak. Bu tarz çalışmayla manyetizör sadece iflah edici bir kurtuluşu gerçekleştirmekle kalmamakta, ama aynı zamanda uzun ve çoğu kez de güçlü sıkıştırmalar yardımıyla güçten düşmüş organlara güç kazandırmaktadır.Akışkanın etkinlik gücü sadece irade enejisiyle değil, şırınga edilen akışkanın niteliğiyle de orantılıdır ve pek tabii olarak bu nitelik de manyetizörün bilgisine ve manevi niteliklerine bağlıdır; bundan şu sonuca varılmaktadır li sırf manyetize etmiş olmak için makine gibi iş tutan vasat bir manyetizör ya şöyle böyle bir etki sağlayabilecek veya hiçbir etki sağlayamayacaktır; bu iş için muhakkak surette nedeni bilen ve de uyurgezerlik veya organik şifa sağlamak niyetiyle değil, fakat yukarıda sözünü ettiğimiz etkileri meydana getirmek niyetiyle hareket eden spirit bir manyetizör gereklidir. Ayrıca şu da gün gibi ortadır ki bu anlamda icra edilmiş bir manyetik etki ancak sıradan obsesyon olaylarında çok yararlı olmaktadır, çünkü böyle durumlarda, eğer manyetizör obsede olmuş kimsenin irade desteğini sağlyabilmemişse , bedensiz varlık bir yerine iki hasımla savaşmak zorunda kalmaktadır.

Şunu da belirtmek gerekir ki, yabancı varlıklar çoğu kez sorumlusu olmadıkları bazı kötü işleri yapmakla görevlenmektedirler, okültbir nedene bağlı bazı marazi durumlar ve sapkınlıklar ise bazan kişinin bizzat kendi varlığından ileri gelmektedir. Çoğu kez insanın içinde birikmiş hoşnutsuzluklar ve özellikle aşk üzüntüleri, obsesyon kapsamına alınmayacak nice acaip işler yaptırmaktadır insana. Çoğu kez insan kendi kendinin obsesörü olmaktadır.Son olarak şunu da ilave edelim ki özellikle yetenekli insanlarda görülen bazı sürekli obsesyonlar bazan bu kişilerin tabi bulundukları sınavların bir gereği olarak ortaya çıkmaktadır. ^^Hatta bazan basit bir obsesyon, obsesörü ıslah etsin diye obsede kişiye verilmiş bir görev niteliği bile taşıyabilmektedir, tıpkı kusurlu yavrusunun ıslahıyla görevli bir baba gibi^^.

Allan Kardec

Yorum bağlantısı
Diğer sitelerde paylaş

Sohbete katıl

Şimdi mesaj yollayabilir ve daha sonra kayıt olabilirsiniz. Hesabınız varsa, şimdi giriş yaparak hesabınızla gönderebilirsiniz.

Misafir
Bu konuyu yanıtla...

×   Farklı formatta bir yazı yapıştırdınız.   Lütfen formatı silmek için buraya tıklayınız

  Only 75 emoji are allowed.

×   Bağlantınız otomatik olarak gömülü hale getirilmiştir..   Bunun yerine bağlantı şeklinde gösterilsin mi?

×   Önceki içeriğiniz geri yüklendi.   Düzenleyiciyi temizle

×   You cannot paste images directly. Upload or insert images from URL.

×
×
  • Yeni Oluştur...