Jump to content

Ahmet Kutsi Tecer şiirleri


Dolunay

Önerilen Mesajlar

RÜZGAR GÜLÜ

 

Her yandan duyarım bir gül kokusu,

Meltemle dağıtır uzak bahçeler.

Günbatısı, poyraz ve gündoğusu,

Cenup rüzgârları ruhumu çeler.

 

Bilmem ki nerede bu gizli bahar?

Nereden bu ıtri alıyor rüzgâr?

İklimler dışında bir iklim mi var?

Ne fecir bir şey der, ne şafak söyler.

 

Gün olur çağırır beni her ufuk,

Sevdalar eline başlar yolculuk,

Elinde bir rüzgârgülü, bir çocuk,

Durmadan yüzüme bakarak üfler.

 

Ahmet Kutsi Tecer

( 1901 - 1967 )

 

 

 

TABİAT ODAM

 

Severim kırlarda ben yaşamayı,

On iki ayı.

Severim kırların yeşil göğsünü,

Bütün süsünü.

 

İstemem başımın üzerinde dam,

Tabiat odam.

İstemem topraktan başka bir yatak,

Kehkeşanlar tak.

 

Kuşlardan savrulan bir incecik tüy,

Üstümde örtü.

Ve aydan kırpılan bütün yıldızlar,

Rüyamda kızlar.

 

Her sabah neşeyle uyanan bir eş,

Koynumda güneş.

Dallarda ötüşen kuşlar kabilem,

Bilmezler elem.

 

Ağlarsak bizimle beraber olur,

Hemşirem yağmur.

Sızlarsak bizimle beraber sızlar,

Kardeşim rüzgâr.

 

İsteyen toplasın binlerce arşın,

Karlardan kışın.

Mutlaka öptürür bağlarda temmuz,

Çıplak bir omuz.

 

Severim kırlarda ben yaşamayı,

On iki ayı.

Severim kırların yeşil göğsünü,

Bütün süsünü.

 

Ölürsem istemem ne yas, ne kefen,

Ne başka bir fen.

Üstümden kalkmasın çimen, çiy, yosun,

Ruhum uyusun...

 

Ahmet Kutsi Tecer

( 1901 - 1967 )

 

Kaynak: siirparki.com

 

NERDESİN?

 

Geceleyin bir ses böler uykumu

İçim ürpermeyle dolar; Nerdesin?

Arıyorum yıllar var ki ben onu,

Aşıkıyım beni çağıran sesin

Gün olur sürüyüp beni derbeder,

Bu ses rüzgarlara karışıp gider

Gün olur peşimden yürür beraber

Ansızın haykırır bana: Nerdesin?

 

Bütün sevgileri atıp içimden,

Varlığımı yalnız ona verdim ben;

Elverir ki bir gün bana derinden,

Ta derinden bir gün bana "gel" dersin.

 

Ahmet Kutsi Tecer

 

Kaynak: siir-defteri.com

 

Ağız Tadı

 

Ne kadar geçti aradan?

Bilemiyorum.

Özlemin çığ gibi büyüyor

Dayanma gücünü bulamıyorum.

 

Yalnızca avunuyorum.

Ellerini tutamasam da

Bakışların hep gözlerimde duruyor

Ağız tadım bozuk dedimse de

İnanma

Dudaklarının tadını unutamıyorum.

 

Göğüslerini avuçlamak

bazı bir bir emmek istiyorum

Buz kesildiğim oluyor bazen

sana sarılıp uyuyorum.

 

Tüm bunlar yetmiyor ama

Seni ara sıra gözlüyorum da

Nasıl bir duygu anlamıyorum

Kahroluyorum.

 

Sana müthiş kızdığım da oluyor bazen

İliklerim sızlıyor seni anımsadığımda

Diri, dip diri oluyorum

Allah belanı ver(me)sin

Seni özlüyorum seni istiyorum.

 

BAŞBAŞA

 

İşte bir vazoda açmış iki gül,

İşte bir saksıda eşsiz kuşkonmaz.

Gülleri gördükçe gönlüm bir bülbül,

Saksıya baktıkça içimde bir haz.

 

Dışarda fırtına, uğultu, tipi;

Odada sessizlik tutulur gibi;

İşte o da geldi, evin sahibi,

Oturduk, eskiden konuştuk biraz.

 

Dışarda fırtına, tipi...Yerler kar;

İçerde başbaşa iki bahtiyar.

Onları ısıtan eski bir bahar,

Dışarda yepyeni bir kış, bir ayaz.

 

 

BESBELLİ

 

Besbelli ölümüm sabahleyindir

İlk ışık korkuyla girerken camdan,

Uzan, başucumda perdeyi indir,

Mum olduğu gibi kalsın akşamdan.

 

Sonra koş terlikle haber vermeye,

Kiracım bu sabah can verdi diye,

Üç beş kişi duysun ve belediye,

Beni kaldırmaya gelsin, odamdan.

 

Evden çıkar çıkmaz omuzda tabut.

Sen de eller gibi adımı unut.

Kapımı birkaç gün için açık tut,

Eşyam bakakalsın diye arkamdan.

 

 

 

BİR TOPRAK İŞÇİSİNE

 

Sen omuzunda yorgan, elinde torban,

Sen mevsim işçisi, büyük gezginci,

Doğduğundan beri sen, anan, baban,

Orakçı, çapacı, ırgat, ekinci.

 

Sen, anan, baban...Siz topraksızlar,

Sizi ben tanırım uzun yollardan.

Size en yığın yığın büyük yalnızlar,

Sizi de yaratmış bizi yaradan.

 

Ekip biçtiğiniz toprak sizindir,

Sizindir zorluğu, derdi, mihneti.

Sizin çektiğiniz derde dar gelir,

Tanrının ambarı olsa cenneti.

 

Ve cennet, dünyanın kurulduğundan

Beridir Tanrı''nın düşüncesidir.

Sen sabrını yere çaldığın zaman

Bu güzel hülyadan Tanrı ürperir.

 

Siz ey yığın yığın büyük yalnızlar,

Sizi de yaratmış bizi yaradan.

Ey mevsim işçisi, ey topraksızlar,

Sizin toprağınız size bu vatan.

 

 

ÇINGIRAK

 

Bir gün parmaklığa elin varmadan,

Bir titreyiş gibi çalar çıngırak.

Mevsimler geçtikten sonra aradan,

Bu ses beni bir gün çağırsın, bırak...

 

Kumluktan serperken dallar başına,

Geç hızla, merdiven gelir karşına,

Eşikten atlarken ayak taşına,

Bu sesler içimde yer etsin, bırak...

 

İt, işte önünde kapım, aralık,

Oda bıraktığın gün kadar ılık,

Bir ince su sesi gibi lık, lık, lık,

Gönlünden nedamet boşansın, bırak...

 

 

Ilgaz Dağlarından

 

Siz, ağaçlar, elbet beni bildiniz,

Ben sizden ayrılmış yürür bir dalım.

Ey çamlar, köknarlar, ey yeşil deniz.

Ben kendi kendini sürür bir dalım.

 

Kırığım, içimden çıkmaz bu acı,

Gün oldu başıma hasretin tacı,

Düşündüğüm zaman asıl ağacı,

İçimi yalnızlık bürür bir dalım.

 

Ne sert kış ne gümrah ve gölgeli yaz,

Ne ılık meltemler, ne keskin ayaz.

Mevsimler derdime bir şifa olmaz,

Ben kökünden kopmuş çürür bir dalım.

 

Kaynak: Vatan ve Kahramanlık Şiirleri

 

 

İHTİYAR ÂŞIK

 

Yıllardan beridir ağaran teller,

Bu akşam parıldar şakaklarında.

Bu gece ömrümün en son demi, der,

Büsbütün ağarsın varsın yarın da...

 

Çırpınır göğsünün içinde kalbi,

Bir yaşlı ağaca sinen kuş gibi.

Nedir bu esrarlı halin sebebi?

Neden parlıyor gözler?...Bir oda:

 

Yaslanmış, altından ipek bir sedir,

Bir kız ki ay ondan beyaz değildir.

Öptükçe ağaran bir gül denilir.

İhtiyar bülbülün dudaklarında...

 

 

KEREM''İN İLHAMİYLE

 

Ne zaman düşünsem sizi titrerim,

Yaslı dağlar, yüzü gülmeyen dağlar!

Bu dağlar içinde bir yer var derim,

Orada kaybolan bir ses var, ağlar.

 

Neden hiç çıkmıyor içimden bu ses

Tipi, çığ, fırtına...Donar her nefes,

Yine bu ses ağlar, işitmez herkes,

Beni kıvrandırır, inletir, yakar.

 

Hey bu dağlar yalçın, karanlık, derin!

Ne bir geçit verir ne sıcak bir in.

Gün battığı zaman sarp tepelerin

Üstünden bir kartal geçer, o kadar...

 

 

KIR UYKUSU

 

Ne hoştur kırlarda yazın uyumak!

Bulutlar ufukta beyaz bir yumak,

Ağaçlar bir derin hulyaya varmış,

Saçında yepyeni teller ağarmış.

Baş yorgun, yaslanır yeşil otlara,

Göz dalgın, uzanır ta bulutlara.

Öğleyin bu uyku bir aralıktır,

Saf hava bir kanat gibi ılıktır.

O zaman gönülde ne varsa diner,

Yüzlere tülümsü bir buğu iner.

Erirken sıcakta yaz kokuları,

Ne hoştur, ne hoştur kır uykuları!

 

 

ORDA BİR KÖY VAR UZAKTA

 

Orda bir köy var, uzakta,

O köy bizim köyümüzdür.

Gezmesek de, tozmasak da

O köy bizim köyümüzdür.

 

Orda bir ev var, uzakta,

O ev bizim evimizdir.

Yatmasak da, kalkmasak da

O ev bizim evimizdir.

 

Orda bir ses var, uzakta,

O ses bizim sesimizdir.

Duymasak da, tınmasak da

O ses bizim sesimizdir.

 

Orda bir dağ var, uzakta,

O dağ bizim dağımızdır.

İnmesek de, çıkmasak da

O dağ bizim dağımızdır.

 

Orda bir yol var, uzakta,

O yol bizim yolumuzdur.

Dönmesek de, varmasak da

O yol bizim yolumuzdur.

 

 

Seni Seviyorum Demek İsterdim

 

seni seviyorum demek isterdim

ölesiye bir duyguyla,

taparcasına dil dökmek

ve saçlarım ağarmadan söylemek isterdim

 

seni sarmak isterdim sonsuzlukla

delicesine sevmek

bir sarhoş gibi adını sayıklamak

ve bağırarak kollarında ölmek isterdim

gülüm ...

 

Kaynak:siirdemeti.net

 

ÖLÜ

 

Bir sonsuz rüyaya açılmış gözler

Yummayın, yummayın kirpiklerini!

Kim ondan daha çok hayatı özler.

Çağırıyor çağırıyor sevdiklerini.

 

Gelmiyor, gelmiyor o yüzler niçin?

Kaybolmuş koynunda onlar da hiçin

Bilmiyor boyunun ölçüsü için

Başının ucuna geldiklerini.

 

Bilmem ki adını onun kim saklar?

Şimdiden unutmuş onu kucaklar.

Besbelli üşütür soğuk topraklar

Soymayın, soymayın giydiklerini

 

 

KIŞ DÜŞÜNCELERİ

 

Geçti yaz günlerinin güzelliği

Açık pencereler, damlar, bahçeler.

Her şey ne sıcaktı, her şey ne iyi

Hatta o karanlık, aysız geceler.

 

Hani o gezmeler kırda denizde?

Hani o cümbüşler, sazlar temmuzda?

Ağustos mehtabı tam üstümüzde

Plajlarda neydi o eğlenceler?

 

Yaşamak diyordum, yaşamak ne hoş!

Hele bir gelmesin n'olurdu bu kış.

Nerde o kahkaha, o ses, o alkış

Şimdi yerini aldı düşünceler...

 

HALAY

 

Çekin halay, çalsın durmadan sazlar

Çekin ağır ağır, halay düzülsün.

Süzülsün oyunlar, süzülsün nazlar

İnce beller, mahmur gözler süzülsün.

 

Tutun kızlar tutun, birleşsin eller

Çalın sazlar çalın, kırılsın teller.

Dönün kızlar dönün, kıvrılsın beller

Uzun, siyah saçlar tel tel çözülsün.

 

Bakışlar saçılsın kirpiğinizden

Kayan yıldızlar gibi geceki izden

Etekler içinde naz eden dizden

Üzülsün bu deli gönlüm üzülsün.

 

 

İLK UYKULAR

 

Yıllar var, o zaman küçüktü göğsün

Boğuşmak bilmezdin bu kuş tüyüyle

Hülyanın ve yazın ve teneffüsün.

Sihriyle uyuyan bir kızdın öyle.

 

Alsan da koynuna seher yelini

Saçının vermezdin ona telini

Elinin üstüne konan elini

Çekerdin ansızın bir ürpermeyle.

 

Ey şimdi boğulmuş, yorgun, soluyan

Kumral kız! Şu atlas yastığa dayan

O hafif, hülyalı ilk uykulardan

Ne zaman, ne zaman uyandın söyle?

 

 

BİR GÜN EDİRNEYE GELİRSEN

 

Bir gün Edirne’ye gelirsen eğer,

Beni bulamazsan hiçbir tarafta,

Bari ayağını çabuk tutuver,

İnan, bekliyorum seni Arafta.

 

Ne sağa, ne sola kımıldamadan;

Bana sensiz cennet bile cehennem.

Cennete giremem orada yoksan

Cehenneme ise gitmek istemem.

 

Eğer oyalarsa seni Edirne,

İstemezse gönlün ayrılmak oradan,

İnansam beni de özlediğine,

Ben de Edirne’ye dönerdim, inan

 

 

 

KONYA DESTANI

 

Sabahtan vardım Konya'ya

Baktım cihana uyanık.

Kimi binek, kimi yaya,

Baktım meydana uyanık.

 

Şehirde herkes ayakta,

Kepenkler kaldırılmakta.

Asker, mektepli sokakta,

Baktım her yana uyanık.

 

Sabahtan akşama kadar,

Didinir, terler, çabalar.

Uyanık bütün babalar,

Oğul, kız, ana uyanık.

 

Konuşursan bir kelime,

Kavuşursun bin selama,

Lafında şive var ama,

Fikirde mana uyanık.

 

Karatay, İnceminare,

Dolaştım hep birer kere.

Her köşeye, her esere,

Bakındım rana uyanık.

 

Alaiddin tepesi'ne,

Çıkdım tarihin sesine.

Selçukların türbesine,

Baktım, amenna, uyanık.

 

Baktım tarihe, zamana,

Baktım Alaiddin Han'a,

Baktım o büyük insana,

Kılıç Arslan'a uyanık.

 

Görünmez bir debdebede,

Gönüllerden bir türbede,

Yeşil üsküflü kubbede,

Uyur Mevlana, uyanık.

 

Tecerim bu nasıl hülya,

Uyanıkken gördüm rüya,

Eski Konya, Yeni Konya,

Göründü bana uyanık.

 

 

MUSİKİ

 

Boynundan koparıp hiddetli elin,

Mermerler üstüne attığı inci,

Sonra birden coşar sesi her telin,

Ruha damla damla akan sevinci.

 

Öpmeler, sarmalar, baygın nefesler,

Her kalbe çılgınlık veren hevesler,

En fazla gönülde bir mevsim sürer,

Hep bunlar bir rüya gibi geçici.

 

İçimde daima bir eski bahçe,

Tarhları dağıtmış rüzgârlar gece.

Musiki savrulmuş bir güldür bence,

Her nağme havada bir gül tüveyci.

 

 

 

O DÖNMEDEN ÖNCE

 

Geceleyin benden ayrılır ruhum,

Dönünceye kadar açık kalır cam.

Uyanık, başımın ucunda bir mum,

Beklerim, beklerim böyle her akşam.

 

Bilmesem de nereye gidiyor ruhum,

Bütün gece sessiz, eriyip de mum,

Sabah olduğunu çok biliyorum;

Biliyorum, bu bir sonsuz helecan.

 

Besbelli bir ömür böyle sürecek,

O öyle uçarı, ben böyle ürkek;

Bir gün ya bilerek, ya bilmeyerek,

O dönmeden önce camı kapayacağım.

 

 

SELAM OLSUN

 

Selâm olsun bizden güzel dünyaya

Bahçelerde hâlâ güller açar mı?

Selâm olsun sonsuz güneşe, aya,

Işıklar, gölgeler suda oynar mı?

 

Hepsi güzeldir kar, tipi, fırtına

Günlerin geçişi ardı ardına.

Hasretsiz bir kanat şakırtısına

Mavi gökte kuşlar yine uçar mı?

 

Uzak, çok uzağız şimdi ışıktan,

Çocuk sesinden, gül ve sarmaşıktan,

Dönmeyen gemiler olduk açıktan,

Adımızı soran, arayan var mı?

 

 

ŞEHRİ GEZERKEN

 

Ya Üç şerefeli, ya Eski Cami,

Ya Sultan Selim, ya Sultan Süleyman,

Geziyorum burda sabahtan beri,

Sürüklüyor beni tarih ve zaman.

 

Boş sokaklar, hüzün, vehim, heyecan...

Sanki her şey birden unuttu beni;

Asesler geliyor işte arkamdan,

Kovalıyor beni bir yeniçeri.

 

Kaçıyorum, şurda ulu bir çınar,

Ötede yolumu kesen bir konak;

Ne tarafa gitsem beni kovalar,

Ucu topuğuma değen bir mızrak.

 

Nereye yönelsem, kime sığınsam

Kafesler örülü, kapılar kilitli.

Bir mescit, önünde yaşlı bir imam,

Kapıyı çekince o da seğirtti.

 

Şurası bir terzi, şurası berber,

Şurası bir fırın, şurası kapan.

Bu kadar ahali nereye gider?

Nerede saklanır bu kadar insan?

 

Şurası havuzlu kahvehaneydi,

Burada sohbetler, sazlar olurdu.

Buraya gelince dizim kesildi,

Ben durdum, arkamda bir ayak durdu.

 

O zaman öğrendim: Meğerse Hünkar

Gelirken, görmeye çıkmış Edirne;

Şehri gözetleyen karakulluklar,

Arkamdan soruyor: “Burda işin ne? ”

 

Yavaşça arkama döndüm o zaman,

Omuzumda gördüm bir bildik eli.

Ansızın silkindim derin hulyadan,

Ben, tarihte eski bir Edirneli.

 

 

ANNELER

 

Dal bir gün dedi ki tomurcuğuna:

- Tenimde bir yara işler gibisin

Titrerim rüzgarlar keder vermesin.

 

Anneler beşikten der çocuğuna:

- Acını görmesin gözüm alemde

Teselli demeksin bana son demde.

 

Bütün ümitleri yel alır gider

Tomurcuk açılır, sel alır gider

Anneler büyütür, el alır gider.

Kaynak: siirperisi.net

Yorum bağlantısı
Diğer sitelerde paylaş

Sohbete katıl

Şimdi mesaj yollayabilir ve daha sonra kayıt olabilirsiniz. Hesabınız varsa, şimdi giriş yaparak hesabınızla gönderebilirsiniz.

Misafir
Bu konuyu yanıtla...

×   Farklı formatta bir yazı yapıştırdınız.   Lütfen formatı silmek için buraya tıklayınız

  Only 75 emoji are allowed.

×   Bağlantınız otomatik olarak gömülü hale getirilmiştir..   Bunun yerine bağlantı şeklinde gösterilsin mi?

×   Önceki içeriğiniz geri yüklendi.   Düzenleyiciyi temizle

×   You cannot paste images directly. Upload or insert images from URL.

×
×
  • Yeni Oluştur...