Jump to content

Reenkarnasyonun Toplumsal ve Felsefi Sonuçları


nevermore

Önerilen Mesajlar

Eşitsizlik, Adalet ve Reenkarnasyon

Reenkarnasyon yasasının temeli tüm varlıklar arasındaki gerçek eşitliğe ve adalete dayanır. Reenkarnasyonist açıdan insanlar arasındaki tüm sosyal, ekonomik ve sınıfsal farklılıklar kelimenin tam anlcımıyla görecedir. Bir tek yaşam ele alındığında, insanlar arasında eşitsizlik gibi görünen tüm olgular aslında birer realitedir, birer bilinç durumudur. Ne var ki birçok yaşam ele alındığında varlık; öyle ya da böyle bir biçimde, bu "giysileri" kullanacak, bu realiteleri çeşitli yaşamlarında, çeşitli görünümler ve gereklilikler kapsamında deneyimleyecektir; bir bankanın genel müdürü, çöpçü, başbakan, tarım işçisi, posta memuru, sepet örücüsü, ressam, müzisyen, apartman kapıcısı. asker, pavyon fedaisi. mühendis, fahişe, fabrika işçisi, cerrah ... tüm bunlar birer realitedir, Uzun bir yaşam ya da daha kısa bir süre boyunca deneyimlenecek olan bilinç durumlarıdır.

Bir sepet örücüsü ile bir cerrah arasında ruhsal evrim yasasının işleyişi bakımından hiçbir fark yoktur. Ruhsal evrim yasaları, her ikisini de işlerine gösterdiği özen bakımından değerlendirir. Kaç ilmek atmış, kaliteli malzeme mi kullanmış, ürettiği sepet onu satın alanlarca kaç yıl kullanılacaktır; ya da ameliyat ettiği hastanın içinde neşterler. gazlı bezler mi unutmuş yoksa gözalaltında işkence görmüş tutukluya. "hayır işkence görmemiştir" raporu mu vermiş ...

Bu yaşamını genel müdür olarak belirli bir yaşam düzeyinde deneyimleyen bir varlık, elde edeceği ruhsal deneyim sonrasında -ve kuşkusuz gerekiyorsa- bir sonraki yaşamında hiç okuma yazma bilmeyen bir tarım işçisi olup başka bir deneyimi yaşayabilir ya da genel müdürlük deneyimi sırasında aldığı rüşvetlerle oluşturduğu ve haketmediği yüksek yaşam düzeyine ilişkin aksaklığı telafi etmek için bir sonraki yaşamında sürekli maddi sıkıntı çeken bir memur yaşamını deneyimleyebilir.

Kuşkusuz böylesi örneklerde aksamadan işleyen reenkarnasyon yasası, kötü yönetilen ve memurunu. işçisini. insanını kötü koşullarda yaşamaya mahkum eden bir ülke yönetimini ve o ülkenin kötü yönetim sistemini aklamaz. Ne var ki, "Nasılsanız o çeşit yönetilirsiniz" özdeyişindeki gibi, burada bir karşılıklı hakediş vardır. Ve reenkarnasyonlarıyla giderek daha çok ışıyan, "kendini tanıyan" ve o "nasıl" sözcüğü üzerinde, yani kendi üzerinde çalışan ve kötü koşulları iyileştirmek için uğraş veren varlık(lar)ın da bu mücadelesi gözönüne alınmalıdır.

O kötü yöneticilerse bir sonraki yaşamlarında "kötü yönetilmenin" nasıl bir yaşam biçimi olduğunu yine kötü bir sistemle yönetilen bir ülkede muhakkak ki deneyimleyeceklerdir, nasıllarsa o çeşit yönetileceklerdir. Çünkü reenkarnasyon yasasına koşut biçimde işleyen Karma yasası da hiç aksamaz ve hükmünü verir. Bir Arap atasözünde de ifade edildiği gibi, "eden bulur" ya da "edene edilir" (men dakka dukka).

Öte yandan tek tek kişilerin Karma'ları olduğu gibi toplumların ve ülkelerin de Karma'ları vardır. Toplumlar da neden-sonuç yasası uyarınca, Karma yasasına bağlıdır. Bir ülkenin ya da toplumun geçmişindeki eylemleri, o ülkenin, toplumun çeşitli nedenlerle oluşan geleceğini de belirler. Bir ülke yönetiminin, kendi insanlarına ve öteki ülkelere yönelik ekonomik, politik, toplumsal, dostça, düşmanca tavırları o ülkenin olumlu ya da olumsuz Karmik gerekçelerini oluşturur. Ve her türlü 'nedenin' olumlu/olumsuz 'sonuçları' o ülkenin, bir anlamda bilinmeyen, 'öteki' tarihini oluşturur.

Böylesi Karmik nedenlerle bir ülkenin içinde ya da ülkeler arasında savaşlar çıkar, imparatorluklar çöker, kuraklık, açlık, sel ve deprem gibi türlü doğa olayları, olumlu/ olumsuz büyük toplumsal değişimler, ekonomik krizler yaşanır, insan hakları ihlal edilir. O ülkede yaşayan insanlar maddi zorluklar yaşar, savaşta ölürler, doğa olayları sonUcunda ölürler, kendi ülkesinin insanları tarafından türlü gerekçelerle öldürülürler ya da düşüncelerinden ötürü yaşamlarının büyük bölümünü hapishanelerde geçirirler.Tüm bunlar, hem geçmişe hem de geleceğe yönelik olarak; o ülkenin ve enkame olan varlığın Karma yasasının asla şaşmaz ve kaçınılmaz bir biçimde işleyişine bağlı oluşunun bir görünümüne Enkarne olan varlığın kendi Karmik gerekçeleri ve doğal bir neden-sonuç zinciri ile, katıldığı toplumun Karmik gerekçeleri son derece ince bir biçimde düzenlenmiş mizansenlerle biraraya gelir. Varlığın geçmiş yaşamlarından getirdiği gerekçelerle ve bundan sonrasına ilişkin ruhsal gereksinimI eriyle, enkame olduğu ailenin ve ülkenin kültürel, toplumsal, ekonomik ve politik yapısı asla raslantısal olmayan bir biçimde buluşur. Bu ilişkinin en kutlanası yanıysa, çeşitli enkamasyonlarıyla öncelikle kendini ışıtan/ışıtmaya çalışan varlığın, ardından içinde bulunduğu toplumu ışıtmasıdır.Bu ülkede olduğu gibi, rüşvet, yolsuzluk, soygun ve falili meçhul cinayet gibi her türlü karanlığa göz yumanları seçerek kendini yönettiren "çoğunluğun", türlü nedenlerle başına gelenleri 'takdiri ilahi' diye değil, 'takdiri çoğunluk' ya da 'takdiri Karma' diye değerlendirmek çok daha adaletli bir yaklaşım olacaktır.

Fakat ışıyan ve ışıtmaya çalışan varlık, bunun dünyasal koşullardaki bedelini de her zaman çok ağır biçimlerde öder.

Fanatikler ve Reenkarnasyon

Dinci ve ırkçı fanatikler reenkarnasyon yasasını hiç sevmezler ve bir türlü kabullenmek istemezler. Kendi kutsal öğretisini bile yeterince algılamaktan aciz biçimde, "Tanrı aciz mi ki beni birçok kereler yaratmaya gerek duysun" gibi mantıksız bir saplantıyı yineleyip dururlar. Çünkü ne Tanrı acizdir ne de sen birçok kereler yaratılıyorsundur. Ötekilerse ya 55 milyon insanın yaşamından sorumlu elli yıllık sapık, kara bir ideolojiyi yaşatmaya çalışırlar; ya da bu ülkeye uyarlanmış şekliyle, bitmez tükenmez bir, "Biz Orta Asya' dayken ... bizim atalarımız" masalını tekerleyip dururlar.

Bu atalar kimlerdir ve onlar nerededirler? Şimdiki yaşamını bir Türk olarak deneyimleyen birisi, gelecek yaşamında Brezilya' da bir fiziksel beden edinirse onun ataları Güney Amerika yerlileri mi yoksa Uygurlar ya da Hunlar mıdır? Geçen yaşamını Cezayir' de bir FIS militanı olarak geçirmiş birisi bu yaşamında Endonezyalı bir Hıristiyan olarak dünyaya gelirse, ne olacak geçen yaşamı boyunca savundukları ya da bir kutsal öğreti adına öldürdüğü Fransız Hıristiyanlar? Dinci ve ırkçı fanatikler işlerine geldiği biçimde tarihten kendilerine ata seçerler. Kimi zaman Cermenleri kimi zaman da Hunları ya da Adem'i ve Havva'yı... ve doğaldır ki, bu tuhaf ve dayanaksız tarih anlayışı içerisinde reenkarnasyon yasasına bir türlü yer bulamazlar.

Oysa, geçmiş, bu dünyanın geçmişi, "tüm insanlığın ortak geçmişidir. Atalar, yani eski insanlar ise, insanlık ailesini yüceltmek adına ortaya konulanlar bakımından binlerce yıllık ortak atalardır. Reenkarnasyon yasası açısından mutlaka bir akrabalık aranacaksa bu, Dünya gezegeninin bütününde, insanlık ailesinde aranmalıdır. Ne var ki, evrensel reenkarnasyon yasasının bu birleştirici niteliği, insanın insan üzerinde binlerce yıldır bitmez tükenmez bir egemenlik kurma sevdasından -doğrusu bencilliğinden- olsa gerek, bir türlü kabul görmez. Oysa, bir yandan da kendi kutsal kitaplarında belirtildiği gibi öldükten sonra Kıyamet Günü'nde '"birleşmeye" hazırlanırlar.

"Eşitsizlik, Adalet ve Reenkarnasyon" başlıklı bu ara bölümdeki kimi yaklaşımların, diyalektik materyalizmle benzerlik taşıyan yanları, diyalektik materyalizmin; "her şey sürekli bir oluş ve yokoluş süreci içerisindedir. Bu süreç içerisinde hiçbir şey sürekli değildir; her şey değişir ve yerini başka bir şeye bırakır. Bütün şeyler çelişkili yanlar içerir. Çelişki, en üst noktasına çıktıktan sonra karşıtına dönüşür ... " şeklindeki temel ilkeleriyle karşılaştırılması dileğiyle okura bırakılmıştır.

Kendi inancının ya da ırkının tüm inançlardan ya da öteki uluslardan bir biçimde daha üstün olduğuna inanan ve tüm yaşamını böylesi bir fanatizme, böylesi bir bencilliğe adayanlar reenkarnasyon yasasına hiç tahammül edemezler. Çünkü bu yaşamında kendi ırkının ya da dinsel inancının dünyasal egemenliği adına inanılmaz mücadeleler veren hatta işi şiddete döken bir fanatiğin bir sonraki yaşamında, kendince savaş açtığı karşı bir dinin ya da ırkın mensubu olması işten bile değildir. Ve o fanatik, bu anlamda bir yeniden doğuşu aklına bile getiremez ve kendi kendine yarattığı bu çelişkiyi bir türlü çözemez.

Belki o fizik bedende o sırada ruhsal sondajlarını yapmakta olan Yüksek Benlik, birtakım uyaranlarla fanatiği uyarır. Örneğin Sıvas'ta insanları diri diri yakanlardan ya da bu vahşeti onaylayanlardan biri, bir başka zaman Almanya' da neo-faşistlerin Türkleri diri diri yaktıklarına tanık olabilir (ya da tam tersi).

Yüksek Benliği, burada, fanatiğin belki de o yaşamında ilk kez vicdanında bir baskı oluşturur. Artık bun dan sonrası, ya inanç sistemini yeniden gözden geçirmeye ve başka inançlardan olanlara karşı daha hoşgörülü olmaya doğrudur ya da daha da azgın bir yok etme duygusuyla yeni insanlar yakmaya doğrudur.

* Irkçıların en büyük yanılgısı, onların algıladıkları ve benimsetmeye çalıştıkları anlamda, renge ve dış görünüme bağlı bir ırk kavramının dünya tarihinin hiçbir döneminde varolmayışıdır. Evrensel anlamda ırk kavramı fiziksel olarak bilinen ve kabul edilen ırk kavramının çok ötesinde başka türlü anlamları içerir. Bu tür bir anlayışa göre, sözgelimi, beyaz derili ya da sarı derili bir insan tipi birkaç ırkı temsil edebilir.

* En eski çağlardan bu yana, gözü dönmüş kitleler için büyük bir çekidliğe sahip olan "ateş", tarih boyunca aydınlığı ve ilericiliği savunanları ya da kendi inancından, görüşünden olmayanları yok etmenin başlıca aracı olmuştur. 29 Mayıs 1993'te Almanya, Solingen'de ve kısa bir süre sonra 2 Temmuz 1993'te Sıvas'ta Madımak OteIi'nde de böyle olmuştu.

Her iki yol da onu kaçınılmaz Karma yasasının işleyişine sokacaktır. İlkinde, asla bir cezalandırma yasası olmayan ve talep edildiğinde ilgili telafi sistemini devreye sokacak olan reenkarnasyon yasasına göre o eski fanatik artık kendinden başkalarına karşı daha hoşgörülü, sevgi ve saygı dolu bir insan durumuna gelebilecektir. Belki de Güneş altında herkesin eşit olduğu yaklaşımina doğru, yürümeyi öğrenmeye çalışan bir bebek gibi ilk adımını atacaktır ve o "yanmayacaktır". İkincisinde ise Pir Sultan Abdal'ın, "Cehennemde ateş yoktur herkes ateşini bu dünyadan götürür" deyişindeki gibi, o fanatik, bu yaşamında ya da sonraki bir yaşamında, ya vicdanının ateşiyle ya da gerçek ateşle, sözgelimi bir mangalın devrilmesiyle çıkan ve "fanatik olmayan" masum bir yangında yanacaktır. Fakat muhakkak ki birateş deneyimi yaşanacaktır. Ölüm Hak Edilir mi? Kuşkusuz ki böylesi örneklerden birçok sorular çıkabilir. Örneğin; burada, o yanarak ölenlerin reenkarnasyon yasası açısından durumları nasıl açıklanacaktır? Onlar da geçmiş yaşamlarında birilerini mi yakmışlardı? Reenkarnasyon yasası tümüyle ruhsal deneyim üzerine kuruludur. Bir yaşam o ruhsal varlık için bir deneyim olduğu gibi, o yaşamın sonu yani ölüm de bir deneyimdir. Sonsuzca yaşam biçimi/ deneyimi olduğu gibi sonsuzca ölüm biçimi/ deneyimi de olabilir. Dünyada bir fiziksel beden edinen ruhsal varlık, onunla işi bittiğinde bir biçimde o ilgisi ile ilişkisini kesecektir. Ve o ilişkiyi kesme biçimi bile ruhsal varlık için bir deneyim olacaktır.

Reenkarnasyon yasası bir cezalandırma sistemi değildir.

"Sen mademki bunu yaptın o halde al bakalım, karşılığını da gör, cezanı çek!" gibi bir işleyişi ise asla yoktur. Elini kaynarsuya sokarsan, elin yanar. Ben elimi kaynar suya soktuğumda neler olacağını biliyorsam, nedensiz yere elimi haşlamak için bunu deneyimlemem. Ama ben, kaynar suya soktuktan sonra elimin nasıl bir biçim alacağınır nasıl bir acı duyacağımı çok merak ediyorsam böylesi bir bilgi ve deneyim bir biçimde bana sonraki zamanlarda gerekecekser bunu bile bile deneyimlerim. Dolayısıyla yine işine geleceği için bir anlığına reenkarnasyon yasasını benimseyen birırkçının. "demek ki benim yaktıklarım da geçmiş yaşamlarında birilerini yak­rruş, cezalarını buldular işte!n biçimindeki ters mantığır bu bağlamda dikkate bile alınmaz.

Her yaşam biçiminın, geçmiş yaşamlar ve bundan Sonraki ruhsal gereksinimler bakımındanr kendine göre ayrı nedenleri ve gerekçeleri vardır. Ölüm biçimi için de böyledir. Böylelikle sonsuzca fiziksel yaşam biçimi ve ölüm biçimi ve gerekçeleri olduğu söylenebilir. Varlıkların bedenli ya da bedensiz yaşamlarında; karşılıklı ikili, üçlü ya da daha çoklu ilişki kombinasyonları da gözönüne alarak bu sonsuz paradoksu çözmeye kalkışmak ise artık o evrensel bilgisayarın uygun şifre olmaksızın açılamayacak olan "dosyalarınan girmeye kalkışmak anlamına gelecektir. Bununr burada, yani içinde bulunduğumuz evrenin en zorlu sınav yerlerinden biri olan "laboratuvar gezegen’ Dünyar da gerçekleşmesi ise bu "okulun" öğretim sistemi gereğince olanaksızdır. Esasen o şifreçözüldüğünde -ve hemen ardından daha zorlu başka şifrelerle karşılaşıldığında ise bunu gerçekleştiren varlık, zaten ruhsal evrimini öğrenimini başka "okullardır" sürdürüyor olacaktır. Kimbilirr belki de bu dünyanın zamanıyla 1 milyon yıl sonra ...

Reenkarnasyon Yasasının Evrenselliği

Olgunluk nedir? Her düşünce biçimine göre bunun ayrı bir tanımı yapılabilir. Fakat ruhların kainattaki yerlerini, olabildiğince kapsamlı ilişkiler içinde anladığımız oranda olgunluğun anlamını geniş bir ölçüde anlamak olanağını elde etmiş oluruz. .

Ruhların köken ve yaratılış! bizim duygu ve düşünce alanımızın tamamıyla dışında kalır. Ruhta saklı bütün yetiler (tekrarlama sonucu kazanılan yatkınlıklar, alışkanlıklar) ancak kendilerine ortaya çıkma ortamı buldukça gelişirler. Ve, ruhların sonsuz yetilerinin gelişimine yarayacak sonsuz ca ortaya çıkma ortamı vardır. Bu alanlar, ka inat içinde kainatlardır ki, biz bunlarda ancak bir tanesini yarım yamalak anlayabiliyor ve buna madde kainatı diyoruz. İçinde bulunduğumuz halde, bu kainat hakkındaki bilgimizin ne kadar eksik olduğunu da biliyoruz. O kadar ki, kainahmızın genişliği içinde elbette sınırlı olması gereken ruhsal yaşamımızı bile sonsuz olarak kabul etmekten kendimizi kurtaramadık. Oysa bu kainatlardan, ruhun daha tükenmez, daha kapsamlı yetilerine gelişim zemini olacak diğer kainatlar içinde bizim bu kainatımız, sonsuzluğa göre bir hiç ölçüsünde kalır.

* Bu bölüm, Dr. Bedri Ruhselman' ın " Ruh ve Kainat" adlı yapıtının ilgili kısımlarından alınmıştır.

Madde kainatında beden edinmiş bir ruh, ondan önce da­ha bir çok kainatlardan geçmiş bulunuyordu. Nitekim sonsuz gördüğümüz kainatımızdaki evrimini tamamladıktan sonra o, diğer kainatlarda da sonsuzluk içerisinde doğup yaşamaya devam edecektir. Bunlar hangi kainatlardır? Kimbilir!.. Fakat şimdilik bize bunların ne adları, ne biçimleri gerekmektedir. Çünkü maddi kainatımız henüz bize daha çok ve çok zamanlar mesken olmaya devam edecek ve bize zaman kavrarrumızla ölçülemeyecek bir sonsuzluk içinde sayısız gelişim aşamaları hazırlayacaktır. Bu yüzden, ruhların bu kainattaki olgunluk derecelerini ne önceki kainatlardaki ve ne de gelecek kainatlardaki halleriyle karşılaştırmak mümkün ve gerekli değildir.Ruhun olgunlaşması deyince, onun yetilerinin maddi kainattaki yetilerinin ancak kavrayabildiğimiz kadarına ait olanların açığa çıkmış hali akla gelir.

Ruhlar evrim aşamalarını tamamlamak için madde ka inata girerler. Ve doğalolarak buraya ilk girdikleri zaman maddeler karşısında tamamıyla görgüsüz ve deneyimsiz bulunurlar, yani bu maddeleri doğa yasaları uyarınca kullanabilecek durumdan yoksundurlar. Çünkü bunun için gereken yetiler kendilerinde henüz açığa çıkmış olmayıp saklı bir durumda bulunur.İşte bunların gelişimine yarayacak şekilde, maddeler arasında deneyim geçirerek bilgileri kavrayıp ve güç sahibi olmak için ruhlar geçici olarak daha yoğun madde dünyalarına bağlanırlar. Fakat bu bağlılık bir tutsaklıktır. Çünkü ruhun birçok yetisini kararttığından serbestliğini önler. Fakat geçici olan tutsaklık kuşkusuz daha geniş bir ruh serbestliği kazanmak için bir araç olacaktır. Bu durumda ruhlar görgüsüzlükleri oranında maddelere bağlanmak zorundadırlar ki, bu da o oranda onların serbestliğini ortadan kaldırır.

Ruhların bu yoğun maddelere tutsak bir durumda bulun­maları, kendilerinde o maddelerin bağlı olduğu doğa yasaları gereği olarak birtakım eğilimlerin ve ihtirasların doğmasına neden olur. Yapılagelen maddi eylemler ve ihtiraslar, genellikle sanıldığı gibi ruhun bünyesinde varolan bir eksiklik değit maddi bağlantılardan doğan, gelip geçici bir sonuç ve aynı zamanda ruhsal evrim amacına yönelik bir araçtır.

Evrim fikri, ruhun madde kainatındaki durumu ile ilişkili bir kavramdır. Maddeyi ve bütün maddi kavramları ortadan kaldırınca ruhun kendi varlığı gibi, evrim fikri de ortadan kalkmış olur.İçinde bulunduğumuz kainatra hiçbir şeyi madde düşüncesinden ayıramayız. Hatta en "maddi olmayan" diye tanımladığımız saf ruhsal hallerin bile ancak maddi kavramlarla algılanması mümkündür. En saf ve en ilahi bir sevgi bile maddi kavramla yaşayabilir. Biz maddeden ve maddi kavramdan soyutlanmış bir ruhu sevemeyiz. Çünkü o, bizim için bir yokluktur ve yokluk sevilemez.

Evrimin Amacı ve Oluşum BiçimiEvrim fikri ancak ruhun madtlelerle olan ilişkisi bakımından değer kazanır. Bu durumda ruhun evrimindeki madde kavramı ne olabilir?

Biz, evrimi, ruhun maddelerden ve maddi kainattan ilişkisini keserek onu sonsuza kadar terk etmesi şeklinde kabul etmiyoruz. Tersine evrim, ruhun bu kainara egemen olacak bir duruma girmesi ve böylelikle faaliyetinin, yani maddeler üzerindeki egemenliğinin sonsuzlaşması demek oluyor. Henüz maddi kainatın tutsak1ığı altında bulunan ruhlar için bu amacın gerçekleşmiş olması sözkonusu olamaz.Ruhların maddeye bağlanmaları, kastedilen anlamda bir ilişki kurmuş olmaları demek değildir. Bu anlamdaki ilişki esasen ruhların madde kainatına inmelerindeki amacı oluşturur. Yani bu ilişkide, ruhların maddeye egemenliği fikri vardır.Fakat ruhların böyle bir ideal düzeye çıkabilmeleri için öncelikle kamann içinde, onun unsurları arasında yoğurulmaları ve bazen pasif, bazen görece aktif roller alarak bir çok deneyimler geçirerek doğa yasaları gereğince kainata egemen bir duruma girmesini öğrenmeleri gerekir. İşte görgü ve deneyim devresi denilen bu devre, ruhun maddelere bağlı ve tutsak olarak kalması durumuna uygun düşer. Bu devrede doğalolarak ruhlarda varolan bütün yüksek yetiler kararacak ve maddi tutsaklıkla, ruhların maddi gereklere uygun birtakım maddi eğilimleri ve ihtirasları elele yürüyecektir. Bu yüzden, maddi kainatın çeşitli dünyalarında ruhlarda görülen geri durumlar onların madde ile ilişkilerinin zorunlu bir sonucudur, onların bu bağlardan kurtulmaları da, maddelere egemen durumlara girmelerinin, yani doğa yasa­ları gereğince kainatta etkin roller almalarının bir sonucu olacaktır.

Kainatta Yaşam ve Evrim

Kainatta her yerde yaşam vardır. Sadece dünyada yaşamın olabileceğine ilişkin, insanda oluşan yanlış inancın çok çeşitli nedenleri vardır. Ve bunları ayrı ayrı düzeltmenin yararı yoktur. İnsanların kötü bir a]ışkanlığı vardır. Kötü olmakla birlikte doğal kabul edilmesi gereken bu alışkanlık insamn, her olayı ancak kendi açısından görmesi ve gördüğü gibi olmasını istemesidir. Diğer dünyalarda ve alemlerde varlıkların olup olmadığım düşünürken insan, her şeyden önce dünyasındaki doğal koşullarla, kendi maddi varlığının o koşullar karşısındaki durumunu gözönünde tutar. Ona göre bir varlığın yaşaması için belirli bir ısı derecesine gerek vardır. Onun sınırını ne aşağıdan, ne de yukarıdan aşmamak gerekir. Hava basıncı, ısı derecesi, su ve hava gereksinimi gibi konularda hep aym düşünce ortaya çıkar. İnsan bu anlayışına o kadar sıkı sıkıya bağlanmıştır ki, bu anlayış dışındaki her hangi bir realiteyi aklına bile getirmek istemez. Örneğin Ay' da su yoktur, bir varlık susuz nasıl yaşar? Onun bu yargıya varması çok kolaylıkla olur. Ve bu yargının aym anlayışa aym tutuculukla bağlı diğer insanlar tarafından kabul edilmesi de o kadar kolay olur.

cem çobanlı

Yorum bağlantısı
Diğer sitelerde paylaş

Sohbete katıl

Şimdi mesaj yollayabilir ve daha sonra kayıt olabilirsiniz. Hesabınız varsa, şimdi giriş yaparak hesabınızla gönderebilirsiniz.

Misafir
Bu konuyu yanıtla...

×   Farklı formatta bir yazı yapıştırdınız.   Lütfen formatı silmek için buraya tıklayınız

  Only 75 emoji are allowed.

×   Bağlantınız otomatik olarak gömülü hale getirilmiştir..   Bunun yerine bağlantı şeklinde gösterilsin mi?

×   Önceki içeriğiniz geri yüklendi.   Düzenleyiciyi temizle

×   You cannot paste images directly. Upload or insert images from URL.

×
×
  • Yeni Oluştur...