balerin Oluşturma zamanı: Mayıs 10, 2012 Paylaş Oluşturma zamanı: Mayıs 10, 2012 http://insanveevren.files.wordpress.com/2012/04/agartha.jpg?w=600&h=494 Genel olarak bilindiği kadarıyla Agarta; “Şamballa” (Shambhala), “Dünyanın Kalbi”, “Yüce Ülke”, “Bilgeler Ülkesi” gibi çeşitli adlarla belirtilen Agarta, teozofik ve ezoterik kaynaklara göre, önceki devrenin sonlarına doğru Mu ve Atlantis’ten göç eden bilim-rahipleri tarafından kurulmuş bir organizasyondur. Önceleri beşeriyetle açık temas halinde olan bu organizasyon, bu devrenin koşullarından ötürü gizlenme gereği görmüş ve ikamet yeri olarak birbirlerine tünellerle bağlanan, dağlar içindeki yeraltı kentlerini tercih etmiştir. Agarta, dünya insanlığının tekamülünde sorumluluk sahibidir. İlâhî Hiyerarşi’ye hizmet eder. Dünyanın Efendisi ve“Kutup” olarak ifade edilen ve “Brahatma” veya “Brahitma” adıyla belirtilen Agarta’nın lideri, Dünya’yı sevk ve idare eden İlahi Hiyerarşi’nin fizik alemdeki temsilcisidir. 1912′de Müslüman olduktan sonra Abdülvâhid Yahya adını alan; ezoterik, okült ve mistik konularda çok sayıda yapıtı bulunan Fransız asıllı Mısırlı düşünür ve yazar Rene Guenon’a göre tradisyonlarda “Kutsal Dağ”, “Dünyanın Merkezi”olarak ifade edilen yer, O’nun mekânıdır. Kimilerine göre, dünyanın tüm geçmişi, yitik kıtalara indirilmiş dinler ve kozmik öğretiler, Agarta arşivlerinde kayıtlıdır ve birçok peygamber (Hz.Musa, Hz.İsa), dinlerini kurmadan önce, bu arşivleri incelemişlerdir ki, bazıları burada “inisiyasyon”dan da geçmiştir. Agarta’nın yeryüzüne açılan 7 (kimi kaynaklara göre 4) ana çıkış noktası bulunmakla birlikte, mağaralarda inzivaya çekilen bilgelerin ve mağaralarda etkinliklerini sürdüren bazı inisiyatik toplulukların Agartalılar’la ilişki içinde oldukları ileri sürülür. http://insanveevren.files.wordpress.com/2012/04/uncharted2_shambala01.jpg?w=600&h=334 Rene Guenon’a göre bu durum, en çok, Türklerin yaşadığı Orta Asya’da görülmektedir. Kimi yazarlara göre, Göktürk, Uygur ve Hun masallarındaki, “ataların kutsal mağaraları” ve bir mağaradan geçilerek ulaşılan “gizli ülke” inanışında Agarta’nın sembolizmi bulunmaktadır. Tibet tradisyonlarına göre, Agartalılar şimdiki devrenin sonunda dışarı çıkacak ve Agarta’nın lideri yeryüzündeki menfiliği yenecektir. Agarta’nın ne olduğuna ilişkin en yaygın, internet ve ansiklopedik kaynaklarda kullanılan tanım, ‘Tibet ve Orta-Asya tradisyonlarında sözü edilen, Asya’daki sıradağların içinde bulunduğu ileri sürülen efsanevi bir yer altı Organizasyonu’dur. Ancak bu tanım, ivedilikle not düşülmeli ki, Agarta’yı anlamak ve çözmek için tamamıyla yetersiz. Ne bu kadar basit ne de bu denli sığ. Ancak bir açılış tanımı olarak kullanılabilir. Günümüze değin “Agarta”nın ne olduğunu inceleyen bir çok yayın ve yazar bulunuyor. Bunlar içinde en ünlüleri ve kaynak olarak en itibar edilenleri üç tane. Bunları meraklıları için öncelikli olarak-konunun daha başında-yazalım. Saint-Yves d’Alveydre, Ferdinand Ossendowsky ve René Guénon. Agartha kelimesi; “Agharta” ve “Agarthi” olarak da kullanılabiliyor. Agarta veya Agarti sözcükleri, Sanskritçe’de “ele geçirilemeyen, ulaşılamayan, her şeyden korunmuş, şiddetin yakalayamayacağı, anarşinin erişemeyeceği” anlamlarına gelmekte. Bir de ”Şamballa” (Shambalah) kelimesi var. Bunu da söylemek gerekiyor ki, meraklıları için şaşırtıcı olmasın. Kimi kaynak ve kişilere göre Şamballa, Agarta’ya karşıt olarak kurulmuş, gizli bir menfi merkez. Ancak genel ve yaygın kanı, Şamballa’nın Agarta’nın bir diğer adı olduğu. Agarta ismi, ilk kez ”Saint-Yves d’Alveydre” tarafından kullanmış. d’Alveydre, bir simyacı. Metalleri altın ve gümüşe dönüştürme formülleri düzenlemiş. Martinist tarikatının (Tours piskoposu Aziz Martin (MS.. 316-397) tarafından kurulmuş tarikat) mürşitlerinden. Topluluğun bir diğer adının, “yeşil adamlar topluğu” olduğu da kayıtlar da mevcut. Agarta’nın sembolü: Gamalı haç! Agarta’nın hakimi, “dünyanın kralı” rütbesini taşıyor. Yardımcıları durumundaki iki rahip kral bulunuyor. Sembollerinden biri bugün günümüzde hala Hint ve Tibet tapınaklarını süsleyen gamalı haçtır. Bu sembol, Mu ‘dan kaynaklanıyor. Güneşi ifade eden kadim bir sembol. Dünyanın en eski sembollerinden biri sayılıyor. Bu haç, yaradılışın dört kuvvetini ve dört büyük enerjiyi sembolize eder. Zamanla “yönü çevrilerek” II. Dünya savaşında Nazilerin kullandıkları haline gelecektir. http://www.artearti.net/assets/images/uploads/SVASTICA_SU_TEMPIO_BUDDISTA.jpg Mu ve Atlantis Bu teknik; ama açıklayıcı tanımlamalardan sonra Agarta’yı biraz daha açmaya başlayalım. Bir başka tanım, Agarta’nın ‘Mu ve Atlantis’ten göç eden bilim rahiplerince ya da inisiyelerce kurulmuş, sonradan gizlenme gereği görüp dağ ve mağara içlerine çekilmiş’ bir grup olduğunu ileri sürüyor. Bu açıklama da Agarta ile ilgili yaygın bilgiler arasında. Neredeyse “mutabakatla kabul edilmiş” bir yaklaşım. Buradan Agarta ile ilgili ilk ve en bilinen “tartışma” konusuna gelebiliriz. Agarta’nın “bir yeraltı ülkesi”ni veya “gizli bir dernek (oluşum)”mu olduğuna ilişkin bir tartışma bulunuyor. Agarta üzerindeki hemen tüm çalışmalarda bu ayrışmaya rastlanıyor. Ancak ortak nokta, bir ”gizlilik” olduğu yönünde. Yani ister “yer altı” olsun ister “örgüt, dernek, oluşum”; gizlilik var. Burada bir uzlaşma noktası da zamanla ortaya çıkmış. Her ikisinde de doğruluk payı olduğu varsayılıyor. Agarta’nın adamları kim, misyonu ne? Peki Agarta ne yapar? Amacı nedir? Kimlerden oluşur? Burada kesin yargılarla ayrışan bir farklı okuma yok. Değişik ‘görev’ tanımları varsa da genel olarak amaç ve araçlar belli. Agarta, ‘sahip bulunduğu binlerce yıllık sırları uygulamak suretiyle insanlığı büyük bir spiritüel ilhama (illumination/aydınlanma/ışık) kavuşturmayı amaçlayan bilge ve filozoflardan oluşuyor’. Saint-Yves d’Alveydre’den sonra Agarta isminin ilgi çeken biçimde sunuluşu, Fransız konsolosu olan Jacoliot’un “Hint’teki Tevrat’ adlı eserinde ve teozofinin kurucusu H. P. Blavatsky’in “Gizli Doktrin ve Gün lşığına Çıkarılmış İsis” adlı eserinde oluyor. Bundan sonra en bilinen ve en sık gönderme yapılan ‘Rene Guenon’ oluyor ve “Dünyanın Kralı” adlı çalışmasıyla Agarta hakkında en geniş bilgileri kamuoyuna veriyor. ‘Öteye Ait Zekâların Oğulları’ Nerede? Peki Agarta nerede? Agartalılar nerede? Bu konu üzerinde asla mutabakat yok. Hemen her kaynak kendine göre bir adres gösteriyor. Böyle olmakla beraber, ‘geniş coğrafi’ tanım açısından bir harita çıkarmak mümkün. Guenon’a göre, çok eski bir tufan bugünkü Gobi bölgesinde çok gelişmiş bir uygarlık yok olmuştur. Burada yaşamakta olan ‘spiritüel mürşitler’ Himalayaların altında yer almakta olan büyük bir mağara şebekesine sığınmışlar. Bu tezin bir devamı var. Coğrafi bir tanım verip, siyasi bir bilgiyi de içeriyor. Yukarıda ‘Agarta ve Şamballa’ ilişkisine değinmiştik. ‘Ayrı-rakip’ olduklarına ilişkin bilgi burada bulunuyor. Bu göçten sonra, iki gruba ayrılıyorlar ve “sağ elin yolu’ diye anılan grup Agarta’ya, yani dünya hayatından uzak ‘murakabe ve mükaşefe’de bulunma ülkesine, “sol elin yolu” diye anılan diğer grup ise ‘Şamballa’ya yani kaba güç ülkesine yerleşiyor. Bir diğer Agarta adresi Ferdinand Ossendowski’den gelmekte. Ossendowski, Bolşevik ihtilaline direnmiş Polonyalı bir bakandır ve başarısız olunca Moğolistan ve Çin’e kaçmıştır. Sığındığı bir Lama manastırında kendisine, ‘altı bin yıldan fazla bir zaman önce kutsal bir insanın bütün bir halkıyla bir mağarada kayıplara karıştığı, ve yitik bir bilim yardımıyla, Agarti adlı yeraltı krallığının temelini attığı anlatılmış. Ossendowski bu bilgileri 1924′de yayınladığı “Hayvanlar, İnsanlar ve Tanrılar” kitabında derlemiş. Agarta’ya katılım şartları! ‘Agartalı olmak’, günümüz değerleriyle pek mümkün gözükmemekte. Kut Humi’ye göre, “Agarta’ya girmek, katılmak, atanmak, seçilmek’ söz konusu değil; ‘Ancak, spiritüel anlamda olmak üzere, bileğinin hakkıyla Agartalı olunabilmektedir; kişi, ancak ulûhiyetle tekrar bütünleşip özdeşleşebilecek seviyeye ulaştığı takdirde Agartalı olabilmektedir, ki bu seviyeye ulaşmanın yolu da tatbikat ve tahakkuk sürecinden geçmektir, çünkü beşer varlığını en tam ve en aşkın biçimde değişime uğratan ve güçlendiren tek şey ancak spiritüel bilimdir.’ Yani Agartalılık; Yogiler’e veya ilk İbranilerdeki “semavî insana” özgü en derini hal ile mümkün. ‘Agartalılar dünya sakinlerinin şuurlarında genişleme ve açılma meydana getirmek ve kendilerinin spiritüel anlamda ulaşmış bulundukları duygu ve düşünce birliğine onları da ulaştırmak amacıyla kendi aralarında işbirliği yapmaya her an hazır durumda bulunmaktalar’. Naziler-Hitler ve Agarta’ Agarta’nın nerede bulunduğuna ilişkin bir diğer adres ise bize oldukça yakın. Kapadokya. Bölgenin yer altı dehlizleriyle bilinen mimarisi ipucu oluşturuyor. Geniş ve büyük tüneller yapısı bölgeyi Agarta’nın olası adresi haline getirmiş. Tabii bu da bir iddia. Zaten Agarta’ya ilişkin tüm bilgiler çeşitli ve renkli iddialara dayanıyor. Tünellerin kaynağı Daniken gibi araştırmacılar tarafından uzay uygarlıkları olarak gösterirken, bazıları Atlantis ve Mu kıtalarının batışlarından sonra kurtulan kimseler olarak gösteriliyor. http://images.gittigidiyor.com/1677/NEVSEHIR-KARTPOSTAL-DERINKUYU-YERALTI-SEHRI__16774815_0.jpg Elbette bu iddiaların en büyüğü, Agartha sakinlerinin insanlarla çok az iletişim kurarak günümüze kadar yaşadıklarıdır. Popüler ve çok ilginç hatta inanılası bilgiler içeren yakın tarihli söylencelerin başında ise Adolf Hitler’in, Agarta rahipleri tarafından yönlendirilen bir medyum olduğudur. Bu nedenle bir çok araştırmacı Agarta ile ilgili konulara Naziler ve Hitler ile başlanmasını önerir. http://ww2history.com/blog/wp-content/uploads/2011/03/Hitler-in-Reichstag.jpg Dabbe’tül Arz yeraltında değil mi? Bazı kaynaklarda, Agarta(lıların) dünyayla iç içe yaşadığı, ancak 4. boyutta olduğu için görünmediği söyleniyor. Göründükleri zaman dilimi ise ‘kıyametle’ ilişkilendiriliyor. ‘Bizlerin şu an göremediği, ancak iç içe yaşadığımız, bu Medeniyet Mensupları (Agartha) dünya insanlarının dördüncü boyuta geçişi sürecinde onları karşılayacak, kendilerini tanıtacak ve insanlara bilgi aktaracaklardır. Kur’an’ın Neml Suresi’nde bahsedilen Dabbetül Arz, yani ‘yerden çıkacak’ ve hakikatleri anlatacak olan canlı varlıklar, bu medeniyetlerin mensupları olan varlıklardır’. Agarta, popüler kültüre de defalarca konu olmuş bir figür; Umberto Eco, ‘Foucault’nun Sarkacı’ kitabında Agarta’dan bahseder. Abel Posse’nin meşhur romanının ismi: ‘El viajero de Agartha’dır. ‘Agarta: Hollow Earth’ adıyla bir bilgisayar oyunu da var. Bir başka meşhur oyun ‘Final Fantasy IV’te de Agarta şehrinden cücelerin yaşadığı bir yeraltı ülkesiyle bağlantı kuruluyor. Miles Davis ‘in bir albümünün adı da Agarta. alıntı... Alıntı Yorum bağlantısı Diğer sitelerde paylaş More sharing options...
dawnofrelic Yanıtlama zamanı: Mayıs 11, 2012 Paylaş Yanıtlama zamanı: Mayıs 11, 2012 Herşeyin İslamiyet ile bağdaştırılmasından sıkıldım açıkçası... "Agartha" ve "Dabbet-ül Arz" birbirinden çok farklı olaylar. Şamballa'da "Ecüc Mecüc" diyorlardı bir ara. Bu tip şeylerin arasında ben hiçbir ilişki göremiyorum açıkçası. Yalnızca din kitaplarını haklı çıkartmak yada farklı noktalara saptırmak için yapılan çalışmalar. 1 Alıntı Yorum bağlantısı Diğer sitelerde paylaş More sharing options...
COOLMISTER BLONDEATH Yanıtlama zamanı: Mayıs 13, 2012 Paylaş Yanıtlama zamanı: Mayıs 13, 2012 bildiklerimi yazıyorm: agartha ile ilgili 2 görüş var...en yaygın olanı yer altındaki bu krallığın insanlarının üstün özelliklere sahip oluyor olmaları ve nuh tufanı olduğu söylenen bir felaketten yada belirtilen başka bir nedenden dolayı yer altında tünellerle ulaşılan bir uygarlık meydana getirmiş olmalarıdır...bu inanç kökünde uzaylı mitosu yatar....dünyadaki yaşamı uzaylıların başlattığı,tanrı kavramının uzaylılardan geldiği özellikle insanın evrimi ve gelişiminde direkt etki sahibi oldukları söylenir...agartha insanlarınında bu uzaylı sözde tanrıların ya kalıntısı yada özenerek mükemmel bi biçimde oluşturdukları gelişmiş insan örnekleri oldukları ve kendileri gibi olmayan insanlara gerektiğinde öğretmenilk yapmakla görevli oldukları söylenir... bunlar bazı ezoterik kaynaklarca desteklenen ve propogandası çokça yapılıp tüm dünyada bu yönde anlaşılıp ilinmesine neden olan iddialardır... ama evrimin olmaması insanlık tarihi ve gelişimi göz önüne alındığında mantıksal boşluklar yaratan bu düşüncenin dışında özellikle islami inanca yakın kaynaklardan öğrendiklerimize göre olayın diğer yüzü çok farklıdır...islam Hz. Muhammed ile değil ilk insan Hz. Adem ile başlar arada gelip geçen Allah tarafından seçilmiş bugün bilip bilmediğimiz tüm gerçek peygamberlerde islam ı anlatırlar... Allah dünyada ilk insanı yaratmadan öncede dünyada hayat vardı...cinlerin ve bazı varlıkların dünyada yaşıyor oldukları biliniyor...bu varlıklar öyle bir teknoloji ve medeniyete ulaşmışlardıki yıldızlardan yararlanıp bilimi ve Allah ın yasak kurallarını kullanarak geleceği öğrenme noktasına gelmişlerdi..bu Allah ın sınırlarını zorlayan tek yönleri değildi..ayrıca günümüz insanoğlununda girdiği o yola girmişler ve cinayet,zina,yalancılık,yaratılışı değiştirmeye çalışma..vb. artmış ve hatta bunlar övülür hale gelirken Allah ın kuralları ve emirleri saflık aptallık olarak görülmüştü... bunun üzerine Allah o zaman kendisine yakın olan iblis komutasında meleklerden oluşan bir ordu ile bu varlıkları hezimete uğrattı ve ormanlarda karanlık ve izbe yerlerde aşağılanmış ve küçültülmüş halde yaşamaya mahkum etti...daha sonra Allah dünya üzerinde yeni bir varlık yaratmaya karar verdi...bu ilk peygamber Adem dir...sonra bildiğimiz olaylar olur ve iblis cennetten kovulur ve lanetlenir...insanları var oldukça saptırmak için çalışacağına yemin eden iblis cennetten atılınca dünyaya gelir ve daha önceden savaşıp ezdiği varlıklara katılır..ve bu varlıkların çoğu ona tabi olurlar... bu arada dünyaya gönderilen Adem peygamberden insan nesli üremiştir...ve kendisine dinler tarihinde 2. Adem denilen Hz. Nuh zamanında şeytan birlikte olduğu varlıklarla yeryüzündeki insanoğlunu saptırmak için her yola başvurmaktadır...bu varlıklar Allah tarafından helak edilmeden önce bildikleri bazı karanlık ilimleri sapkın inançları ve uygulamaları insanlara empoze etmeye çalışıyorlardı...ayrıca bu varlıklar Allah ın kesinlikle yasak kıldığı kuralı çiğneyerek yaratılışlarını değiştirmeyi kısmen sağlıyorlardı...buda bedenleşme şeklindedir...hem telepati yoluyla hemde bedenleşme ile insanlarla temasa geçen bu karanlık varlıklar nuh peygamber zamanında amaçlarına ulaştı ve Allah dünyada henüz az sayıda olan ve dünyanın küçük bir bölgesine hakim olmuş olan insanoğlunu helak etti..buna tufan denir...tufan la insanoğlu yenilenmiştir...çürükler ayıklanmıştır..bu nedenle Hz. Nuh a 2. adem denir...az sayıdaki insanoğlu gemiyle kurtulurken şeytan ve ona tabi olanlar Allah ın 2. kez lanetlemesiyle yerin dibine hapsedildiler...bu varlıkların bedenleşmiş olanları yeraltında pis mağara izbe ve dar oyuk ve karanlık tünellerde Allah ın taktir edeceği ecel gününe dek rezil bir biçimde yaşayıp öldüler...bazı kaynaklarda bu bedenleşmiş varlıkların asırlarca yaşadıkları ama iğrenç tünellerden çıkamadıkları Nuh tufanı sonrası yeniden çoğalan insanlardan bazılarının bu yratıkları gördüğü rastlantı eseri tünellerini buldukları söylenir...işte agartha denilen yer ve yaratıkları bunlardır...bugün agartha denilen yer bu varlıkların kalıntısı olan karanlık tünellerden ve pis mağaralardan ibarettir ve bedenleşmiş durumda kalmış yaşam ve üstün bir uygarlık söz konusu değildir...fakat karanlık varlıklar ve iblisin uşakları varlığını sürüdrmeye devam ettiler...Allah iblis dışında bedenleşmelerine izin veren bilimi sonsuza dek onlara yasakladı..onlarda telepati yoluyla insanların zaaflarından yada ruhsal boşluklarından yararlanarak amaçlarına ulaşmaya devam ettiler...Allah bir tek şeytanın bedenleşmesine engel koymadı...fakat şeytan bedenleştiğinde her zaman güçsüz,çirkin,yaşlı ve kısmen sakat,saygı uyandırmayan bir surat ve tiksinç bir varlık olmaktan ileri gidemedi ve böyle bir haldede Hz. Muhammed in karşısına çıkmıştır...bu yüzden şeytan her bedenleştiğinde iğrenç bi varlık olmaktansa sivri diliyle insanoğlunu saptırmak ve o insanın bedenini iblisin emrine vermesini sağlar hale gelmiştir...öyleki kimi insan,şeytanın tufan zamanında bedenleşmiş haldeyken başaramayacağı kadar sapkınlığı yapar ve yayar hale gelmiştir... Alıntı Yorum bağlantısı Diğer sitelerde paylaş More sharing options...
boynuzsuzgeyikler Yanıtlama zamanı: Mayıs 13, 2012 Paylaş Yanıtlama zamanı: Mayıs 13, 2012 Aslında tam olarak öyle değil benim okuduğum kaynaklarda. İnsanlardan önce Cin diye tabir edilen varlıklar vardı ama geleceği öngördükleri için değil Başlarına gönderilen Yusuf isimli mellek olan peygamberilerini öldürüp katliamı başlatmaları Rab bi inkarları yüzünden Azazil komutasındaki bir grup melek ile onları telef etmek üzere yeryüzüne gönderilirler. Daha sonra dediğin gibi onları sürerler lanetlerler vs. Fakat dünyayı çok severler ve burada ibadet etmek için izin isterler. Kimi kaynaklarda 40 kimi kaynaklarda 4000 yıl dünyaya Azazil önderliğindeki melekler hükmetmiştir. Fakat Azazil melek değildir. Daha sonra olaylar olaylar vs vs vs ve müneccimler ortaya çıkar Nostradamus gibi. Bu kişilerin gelecekten haber verdikleri doğrudur. Ama nasıl ? Bu soruya da şu şekilde cevap veriliyor. Cinler vasıtası ile haber alıyorlardı. Peki cinler bu bilgilere nasıl erişiyorlardı ? Arşa yükselerek meleklerin konuşmalarını dinliyorlardı. Melekler Rab leri ne derse onu bilirlerdi ama kendi aralarında konuşurlardı. İşte cinler de bu konuşmaları dinlerler ve o şekilde gaybdan haber alırlardı ve bunlara izinleri vardı. Sonra sıralamayı net hatırlamıyorum. Hz. İsa doğduğunda arşın 3 veya 4 katı cinlere yasaklanıyor kapatılıyor. Kademe kademe bir kaç peygamberin doğuşunda bu devam ediyor ve Hz. Muhammed doğduğunda ise arşın tüm katları onlara kapatılıyor. Ama yine arada geçebilenler duyabildiklerini aktarıyor diye aktarılmış kaynakların çoğunda. Madem İslama da ucu dokunuyor konunun bunlara değinmekte fayda var. Kaynak : İmam-ı Şibli Cinlerin Esrarı --------- Bir de konudaki Dabbet'ül Arz benzetmesi bence çok saçma olmuş Alıntı Yorum bağlantısı Diğer sitelerde paylaş More sharing options...
berk_mc Yanıtlama zamanı: Temmuz 18, 2012 Paylaş Yanıtlama zamanı: Temmuz 18, 2012 Eğer bir doğrunun farklı kültür ve geleneklerde farklı isimlerle ve ifadelerle adlandırıldığını kabul ediyorsak..Ve eğer Agarta gerçek bir topluluksa bunun karşılığını diğer dinlerde aramaktan daha doğal birşey olamaz.Elbette ki bunun karşılığı İslam'daki Yecüc-Mecüc,Dabbetül Arz vs. ifadelerden biri olabilir,bunda saçma olacak bir durum yoktur bence.Zaten olması gereken de bu dinlerde bir karşılığı olabilmesi ihtimalidir kanımca. Alıntı Yorum bağlantısı Diğer sitelerde paylaş More sharing options...
Fuuu Yanıtlama zamanı: Temmuz 18, 2012 Paylaş Yanıtlama zamanı: Temmuz 18, 2012 Bu toplumlar yerine Reptiliansı insansılara inanamak bile daha mantıklı Ayrıca Adolf Hitler'de Yahudileri katlederek onlara ait olan (kutsal) topraklara yönlendirilmek için Yahudiler tarafından göreve getirilmiş biridir. Alıntı Yorum bağlantısı Diğer sitelerde paylaş More sharing options...
Önerilen Mesajlar