sirius Oluşturma zamanı: Mayıs 17, 2012 Paylaş Oluşturma zamanı: Mayıs 17, 2012 Yeşil Adam http://magickalmates.com.au/images/GM-large.gif Yeşil Adam… Yapraklar, dallar arasından bakan bir erkek yüzü. Saçları ve sakalları yapraklardan oluşmuş; ağzından, burnundan, kulaklarından filizler, sürgünler çıkıyor; yüzünün etrafını çiçekler ve meyveler süslüyor. Yalnızca yüzü görünen, bedeni olmayan, taştan yontulmuş ya da tahtadan oyulmuş bir bitki-adam kafası… “Katedrallerde, kiliselerde çatılardan, sütunlardan, kapı süslemelerinden bize bakıyor. Anadolu’daki II. yüzyıldan kalmış Roma kolon başlıklarında da, Rajastan’daki Cayna (Jain) tapınaklarında da mevcut." Dünya üzerinde bütün kültürlerde yeşil adamın heykellerine rastlamak mümkün, ama en yaygın olduğu bölge, Batı Avrupa’dır; özellikle Britanya Adaları’nda, Almanya’da, Fransa’da, İtalya’da sıkça görülür. Doğu’ya doğru giderek seyrekleşse bile, Rusya’da, Polonya’da ve Macaristan’da da yeşil adam heykelleri mimaride bir süsleme yöntemi olarak kullanılmıştır. Yeşil adam, Avrupa dışında Anadolu’da, Pakistan’da ve Hindistan’da, Malezya’da da esrarengiz yüzünü bize gösterir. Yapraklarla süslenmiş bu tuhaf heykellere “Yeşil Adam” adını ilk kez Lady Raglan 1939 yılında The Folklore Journaldergisinde yayımlanan bir makalesinde takmış ve bu ad kısa sürede diğer araştırmacılar tarafından da benimsenmiştir. Pagan kökenli olduğunu vurguladığı yeşil adamı yorumlarken Lady Raglan, tarımda verimliliği sağlamak için baharın gelişinde yapılan kurban törenlerini anımsatır. Bu çözümlemeyle, yeşil adam çeşitli kültürlerde çağlar boyunca etkin olan doğa-bitki tanrılarıyla aynı hizaya getirir; “ölümdeki yaşamı ve yaşamdaki ölümü simgeler." Bilindiği gibi eski dinlerin bir bitki-tanrıya tapımı esas alan ve mevsimsel törenlerde bu tanrının kurban edilmesini canlandıran birer bereket kültü oldukları görüşü James George Frazer (1854–1941) tarafından Altın Dal (The Golden Bough) başlıklı ünlü eserde ortaya atılmıştır. Hasatta ölen ve baharda yeniden doğan bu bitki-tanrı, Frazer’in tezine göre tüm mitolojilerin kökenini oluşturur. Hıristiyanlık öncesinden kalma bir bereket simgesi olduğu varsayılan yeşil adamın bilinen ilk örnekleri Klasik Roma Çağı’na aittir. Asıl önemi, daha sonra katedral inşaatlarıyla biçimlenen Yeşil Adam, 11. yüzyıldan başlayarak çeşitli dinsel yapıların mimarisinde yaygın olarak görülen bir motif olarak öne çıkmıştır. İlginç olan bu pagan simgenin Hıristiyanlık tarafından da kolayca benimsenmesidir. Varsayımların ötesinde yeşil adam hakkında yanıt bulmamış çok soru vardır. Kimdir? Tam olarak neyi simgeler? Yapraklarla çevrelenmiş yüzün ardındaki gerçek anlam nedir? Bu sorulara tutarlı yanıtlar vermek için gereken somut kanıtların yokluğu, bir yandan öznel yorumları kışkırtır, öte yandan yeşil adamı heyecan uyandıran bir giz, insanı giderek daha çok etkisi altına alan bir gizem durumuna getirir. ~ Yeşil adamın gizlerinin ardına düşen araştırmacılar, öncelikle çeşitli kültürlerdeki bitki ve bereket tanrılarıyla yeşil adam arasında paralellikler kurmaya çalıştılar. Akla ilk gelen ve belki de en eski örnekler Mezopotamya kökenliydi; Sümer’in çoban tanrısı Dumuzi, bir yaşam-ölüm-yeniden doğum tanrısıydı. Yaşamın bereketini sağlayan Dumuzi, eşi tanrıça İnanna’yla birlikte Sümer’in kültürel sınırlarını aşmış, önce Akad panteonunda Tammuz-İştar ikilisine, sonra Anadolu’da Attis-Kibele çiftine ve en sonunda da Yunan mitolojisindeki Adonis-Afrodit ikilisine dönüşmüştür. Bu çiftlerin öykülerinde yinelenen motif, erkek tanrının şiddet içeren ölümünün ardından, tanrıçanın, ölüler dünyasına giderek eşini kurtarma çabasını göstermesidir. Her seferinde tanrıça fedakârlıklarının karşılığını görür, eşini yeniden yaşama döndürür. Mevsimsel rituslar, tanrının yaşama dönüşünü, bu sayede canlanan doğayı ve bereketi kutlarlar. Yunan-Roma mitolojisinde asma yapraklarına ve üzüm salkımlarına bürünmüş temsil edilen, “Dionysos ya da Baküs, parçalanarak öldürülen bir bitki ve bereket tanrısı olarak yeşil adam için tam anlamıyla esin kaynağı olabilecek niteliktedir.” Hermes’in oğlu, çobanların tanrısı, keçi ayaklı ve boynuzlu Pan da, yaban yaşamı simgeleyen bir doğa-tanrı olarak çoğu kez dallar, yapraklar, meyveler arasında resmedilmiştir. Ancak Pan, asla kurban edilmemiş olduğundan yeşil adam motifinin arketipi olma ihtimali düşüktür. Anadolu’dan bir örnekse, VI. yüzyıl Roma dönemine ait, Mudanya’da bulunmuş bir Okeanos heykelidir. İlksel (primordial) denizleri ve dünyayı çevreleyen suları temsil eden Okeanos, Olümpos tanrılarının ataları olan Titanlar’dan biridir. Saçları, kaşları ve sakalları yapraklardan oluşan Okeanos heykeli İstanbul Arkeoloji Müzesindedir. http://4.bp.blogspot.com/-U1QGQEFDNtQ/T6PWuhTaS8I/AAAAAAAABbE/xUYao3meR7o/s400/image004.gif Nil’in bereket getiren taşkınlarını Mısır’a armağan eden Osiris de bitkilerin yeşermesini sağlayan bir tanrıdır; “Osiris’in doğanın her yıl sonbaharda ölümüyle ilkbaharda canlanışını temsil eden ünlü bir söylencesi vardır."Paramparça edilerek öldürülen Osiris, eşi ve aynı zamanda kızkardeşi olan İsis’in çabaları sonucunda ölümden geri dönmüş, sonsuz yaşam simgesine dönüşmüştür. Osiris, insanlığa tarımı öğretmiş, böylece uygarlığı başlatmıştır. Mısır’dan çok uzaklardaki Maya-Aztek inançlarına egemen olan Quetzalcoatl da tıpkı Osiris gibi, ölümden geri dönmüş, halkına tarımı ve uygarlığı bağışlamış bir bilgelik tanrısıdır. Konumuz için ilginç olan husus, Quetzalcoatl’ın koskocaman bir yeşil yılan olarak simgelenmesidir. Yeşil adam için bir diğer örnek, Yunan mitolojisinin en tanınmış kahramanlarından biri olan Trakyalı ozan Orfeus’tur. Yeryüzüne egemen olan ve insanlar arasında varlığını sürdüren nesnel tinselliği temsil eden Orfeus, Olümpos’un göksel tanrılarıyla karşıtlık oluşturur; güzelliğe beslenen sevgiyi, insanla doğa arasındaki derin bağlantıyı ifade eder. Müziği ve şiiriyle tüm doğayı etkisi altına alabilen, ölen eşi Euridike’yi yeniden yaşama kavuşturmak için yeraltına inen, ölüm ülkesi Hades’e bile müziğiyle boyun eğdirmeyi başaran Orfeus, doğal yaşamın lirik güzelliğini temsil eder. Sonunda Orfeus, kırlarda gezen çılgın Mainad’lar (Bakkhalar) tarafından kafası koparılıp bedeni parçalanarak öldürülür. ~ Bitkisel yaşamı ve bereketi simgeleyen tanrı-kahramanın şiddete maruz kalarak ölmesi, bedenin parçalanmasının yanı sıra çoğu kez kafanın koparılmasını da içerir. Bu eylem, hasatta başakların kesilmesi işleminin mitoslara yansımasıdır ve ritüelik olarak da uygulanan bitki kurban törenleriyle paralellik gösterir. Yeşil adamın, yapraklar arasından görünen bedensiz başı, kurban eylemini simgeliyor olabilir. “Kafa koparılması, oldukça eski ve kültürler arasında yaygın bir temadır; Gılgamış ve Humbaba, Perseus ve Medusa, Davut ve Calût (Goliath), Judith ve Holofernes öyküleri bu temayı farklı biçimlerde işlerler. Söz konusu temanın önemli örnekleri Ortaçağ İngiliz kaynaklarında da çokça görülür; ama yeşil adam motifi, Kelt bereket rituslarıyla olan bağlantısı nedeniyle tarımsal ve cinsel verimliliği açıklayan birleştirici bir eğretileme işlevini taşır." Kimi zaman yeşil adamla, Kelt mitolojisindeki boynuzlu tanrı Cernunnos arasında bir benzerlik kurulmaya çalışılmıştır. Ne var ki Cernunnos, bitkiler âlemine ait olmaktan çok, hayvanlar âlemine yakındır; yeşil adam gibi vahşi yaşamı simgeleyen özellikler sergilese de onu bir av tanrısı olarak değerlendirmek, örneğin İngiliz söylencelerindeki Avcı Hern’le (Hern the Hunter), İrlanda’daki Derg Corra ya da Galler’deki Caerwiden mitoslarıyla bağlantılı görmek daha doğru olacaktır. Belki de Kelt mitolojisinde bitkiler âleminin ruhu olarak geçen Viridios (ya da Viridius), yeşil adamın aranan kökeni olmaya daha uygundur, çünkü Roma dönemi Britanya’sında tapınılan Viridios’un adı etimolojik olarak yeşillik anlamına gelen Proto-Keltçe wirdjos sözcüğünden gelir. Bir başka zorlamalı paralellik, yeşil adamla Roma mitolojisinde bir orman tanrısı olan Silvanus arasında kurulmaya çalışılmıştır. 1200 yılı dolaylarında inşa edilmiş olan Saint Denis manastırında bulunan bir yeşil adam heykelinin tam yanına Silvan yazısı kazılıdır. Ünlü mimar Villard de Honnecourt da 1235’te yazdığı Mimari Çizimler Kitabı’na bu heykeliYaprak Kafa (Tête de Feuilles) başlığıyla ilave etmiştir. Yeşil adam konusunun en yetkin uzmanları olan William Anderson ve Kathleen Basford’a göre, “özgün heykeltıraşın yaptığı hata günümüze kadar yinelenerek sürdürülmüştür, oysa Roma tanrısı Silvanus asla bir yeşil adam olarak tasvir edilmemiştir.” ~ Yeşil adamla en tutarlı bağlantı 14. yüzyıl sonlarına ait Sir Gawain ve Yeşil Şövalye (Sir Gawain and the Green Knight) adlı, yazarı belli olmayan Kral Arthur dönemi kahramanlık anlatısında mevcuttur. Öyküde yuvarlak masa şövalyelerinden Sir Gawain, tepeden tırnağa yeşil giyimli, saçı, sakalı, teni bile yeşil olan esrarengiz bir savaşçının meydan okumasını kabullenir. Yeşil şövalye, Sir Gawain’e kendisine baltayla tek bir vuruş yapmasını önerir; buna karşılık tam bir yıl sonra aynı gün bu kez yeşil şövalye Sir Gawain’e baltasıyla vuracaktır. Öneriyi kabul eden Sir Gawain, tek vuruşla yeşil şövalyenin kellesini uçurur. Ancak herkesin şaşkın bakışları altında yeşil şövalye ayağa kalkar, kendi başını yerden alır ve bir yıl sonra buluşmak üzere uzaklaşır. Öykünün geri kalanı, sözüne sadık olan Sir Gawain’in çeşitli sınavları kahramanlıkla aşmasını ve kararlaştırılan günde yeşil şövalyenin karşısına çıkmasını anlatır. Teni bile yeşil olan bu şövalyenin neyi simgelediği hakkında sayısız yorumlar yapılmıştır. İngiliz halk inançlarında yeşil renk, geleneksel olarak doğayı ifade eder, bu bakımdan bereketi ve yeniden doğuşu simgeler. Kimi araştırmacılar, kafası uçurulan ama yeniden yaşama dönen yeşil şövalyenin yeşil adamla özdeş olduğunu düşünmüştür. “Doğayı simgeleyen yeşil şövalye, tıpkı yeşil adam gibi hem korkutucu, hem dost, hem de müthiş gizemlidir” Bitkilerin ruhunu temsil eden yeşil adam, mevsimsel olarak ölür ve tekrar doğar; “İngiliz edebiyatındaki yeşil şövalye kimliğine büründüğünde, doğaya ve doğanın gizemlerine mutlak güveni ifade eder.” Şaşırtıcı olan yeşil şövalyeyle benzerliği dışında yeşil adam hakkında fazla sözel gelenekler bulunmayışıdır. Hussey’e göre yeşil adam adeta, “yalnızca görsel olarak, mitsel bir imge olarak yayılmış, sözlerden çok formla ifade edilen sessiz bir anlatım olarak var olmuştur.” ~ Bu değerlendirmeye ek olarak, pagan dinlerden kalmış benzer bir tanrıyla bağlantı sağlayacak kanıtların azlığı da dikkate alınırsa, yeşil adamı doğrudan ritüellerden ya da halk oyunlarından kaynak bulan bir kişileştirme olarak düşünmek de olasıdır. “İngiliz folklorunda, bahar danslarının ve Mummer oyunlarının* birçoğunda yeşil adam, yeşilliklere bürünmüş, yapraklarla dolu dalları bedenine bağlamış bir adam (Jack the Green) olarak temsil edilir. Oyun sırasında yeşil adam kaba davranışlara maruz kalır, hatta kimi zaman suya atılır. Bunun eski kurban törenlerinin bir kalıntısı olduğu varsayılmıştır.” Yeşil adam böylelikle mitolojik ağırlıklı kimlikten folklorik ağırlıklı kimliğe doğru yönelmiş, James Frazer’i izleyen Cecil Sharp ve Lady Raglan gibi araştırmacılar tarafından, mevsimsel kutlamalarda yer alan Mayıs Kralı’yla (Mayday King) ya da Yeşil Jack’le (Jack the Green) özdeş kabul edilmiştir. Böylece yeşil adam, eski bir bereket simgesi olarak pagan kültürün kökenlerine, neolitik çağ çiftçilerinin mısır-tanrı (Corn God) ya da arpa-tanrı (Barley God) inançlarına kadar geri götürülmüştür. Bu folklorik niteliğiyle yeşil adam, tüm Avrupa’nın, Akdeniz çevresinin, Ortadoğu’nun ve Asya’nın benzer mevsimsel kutlamalarında boy gösteren “bitki ruhu”nun kişiselleşmesi olgusunu yansıtır. Frazer, ünlü eseri Altın Dal’da Easter (Paskalya), Aziz George Günü (28 Nisan), Mayıs Şenlikleri, Oak Apple Day (29 Mayıs) gibi benzer bahar kutlamalarından örnekler sunar. Kuşkusuz Nevruz’u ve Hıdrellez’i de aynı paralelde ele almak gereklidir. Bu durumda mevsimsel kutlamalarda ya da folklorik şarkılarda yer alan Yeşil Jack çizgisindeki tüm karakterleri, örneğinBury Man, Green George, Holly King, Garland King, Royal Oak, Straw Bear, John Barleycorn, Robin Goodfellow ve Puckgibi halk edebiyatı motiflerini yeşil adamla yakın akraba kabul etmek gerekecektir. Bağdaştırmaların en ilginci yine Lady Raglan imzalıdır; 15. ve 16. yüzyıllarda İngiltere’deki en tanınmış yeşil adam figürünün Robin Hood olduğunu ileri süren Lady Raglan, Sherwood kahramanını Robin of the Wood olarak adlandırır. Aynı doğrultuda görüş bildiren Jay Williams da “Eylemleri ve konumuyla Robin Hood, daha eski bir dinsel-folklorik figürden, büyük olasılıkla Mayıs Kralı’ndan (Mayday King) ya da yeşil adamdan türemiş olmalıdır,” diye yazar. Bu iddiaların ardından doğal olarak yeşil adamın edebiyattaki en etkin yansımasını, J. M. Barrie’nin ünlü karakteri Peter Pan olarak görmek hiç tuhaf olmayacaktır. Peter Pan’la Robin Hood arasındaki benzerliğe dikkat çeken Neasham, her ikisinin de yeşil adamla yakınlıklarını ileri sürer. ~ Yeşil adamla Robin Hood arasındaki benzerliği vurgulayan araştırmacılar, aynı paralelliği kaçınılmaz olarak Vahşi Adam (Wild Man ya da Wodewose) arketipi için de gündeme getirirler. Thomas Hahn’a göre: “Vahşi adam, yeşil adam, Yeşil Jack, Holly King, Oak King ya da Robin Hood adları, çoğu zaman birbirlerinin yerine kullanılırlar ve yaban yaşamını, yasa dışı olmayı ve ötekilik kavramını çağrıştırırlar. Orman, bitki örtüsü ve yeşil renk, tüm bu figürleri birbiriyle ilişkilendiren öğelerdir.” Vahşi adam arketipi, İngiliz kültüründe Wodewose ya da Woodhouse olarak bilinir ve etimolojik kökeni Eski İngilizce’de (Anglo-Saxon) “orman adamı” anlamına gelen wuduwasa sözcüğüdür. Uygarlığın uzağında yaşayan Wodewose, ormandaki hayvan ve bitkiler üzerinde egemenliğini kurmuş yetenekli bir avcıdır; resimlerde elinde kocaman bir tahta tokmak taşır, hatta kimi zaman elinde kökünden koparılmış bir ağaç tutar. Uzun saçları, karmakarışık sakalı ve bedenini kaplayan uzun kılları vardır. Giydiği yeşil kürk ve boynuna astığı yapraklardan oluşan çelenk, Wodewose’la yeşil adam arasındaki benzerliği tamamlar. “Ortaçağ edebiyatı ve sanatı, vahşi adam mitosunun en canlı olduğu alandır; bu nedenle tanıdık sanat motiflerine esin vermesi gayet doğaldır. Örneğin; Mozart’ın Sihirli Flüt operasındaki Papageno, Wagner’in Parsifal’i ve Shakespeare’inFırtına’sındaki Caliban, vahşi adamın sanatsal yansımaları olarak görülebilir. Evrensel çekiciliği olan vahşi adam arketipi, günümüzde çizgi romanlardan ve sinemadan yakından tanıdığımız Tarzan karakteri olarak yaşar.” http://4.bp.blogspot.com/-Fldi2dhvSnA/T6PZSQKJOoI/AAAAAAAABbU/UgIgIVjIErg/s320/440px-Domreiter%252C_Blattmaske.jpg Tüm bu benzerliklere rağmen, yeşil adamla Wodewose arasındaki bağlantıyı zayıflatan en önemli konu, yeşil adamın çoğu zaman yalnızca bir kafa, bedeni olmayan bir figür olmasıdır. ~ Yeşil adama, bedensiz bir kafa, kopmuş bir kelle olarak yaklaşmak da ilginç varsayımların ortaya dökülmesine yol açar. Örneğin H.M. Carter, bir makalesinde “yapraklı kafa” (Foliate Head) konusunu kesik kafa tapımına (Head Cult) bağlar. Birçok kültürde eski çağlardan beri görülen bu uygulama, özellikle Kelt’lerde çok yaygındır. Nitekim Britanya Adaları’nda tarlalarda ve bahçelerde bulunan, taştan yontulmuş, çok sayıdaki kafanın bir kısmı iki bin yıl kadar eski, bir kısmı da Ortaçağ’dan kalmadır. Ancak yeşil adamı bu bağlamda ele almak, kesik kafa tapımının bir yansıması olarak değerlendirmek ne kadar mantıklıdır? Yeşil adam alanında uzman olan Kathleen Basford da bu konudaki kuşkularını dile getirir; ama hemen ardından, XIV. ve XV. yüzyıllarda Cistercian keşişlerinin kendi inşa ettikleri binalarda kesik kafa yontularına yer verdiklerini ve yeşil adamın da onlar arasında çok popüler olduğunu belirtir. Beyaz Keşişler diye de adlandırılan Cistercianlar XII. Yüzyılda özellikle Fransa ve İngiltere’de etkin olmuş bir Katolik tarikattır. Ünlü teolog Saint Bernard tarafından yönetildiği dönemde büyük gelişme gösteren tarikatın Avrupa uygarlığına en önemli katkısı, gerçekleştirdiği mimari eserlerdir. Önceleri manastır ve kiliselerin yapımında çalışan keşişler, zamanla sanatsal etkinliklerini geliştirerek katedrallerin yapımına da katkı sağlamışlardır. Saint Bernard, kaleme aldığı dinsel eserleriyle gotik mimarinin erken döneminde bu stilin yayılmasında özellikle etkin olmuştur. “1134 yılında, Chartres Katedralinin inşası sırasında Saint Bernard gücünün doruklarındadır ve bu harika yapının inşasında, özellikle kuzey kulesinin yapımında kullanılan kutsal geometri ilkelerini, eserlerinde vurgulamıştır. Gotik mimari… Chartres Katedralinin kuzey kulesinin yapım çalışmalarıyla doğmuştur.” Doğrusu Cistercianlar’ın en fazla etkin oldukları XII-XIV. yüzyıllar arasında inşa edilen kilise ve katedrallerdeki kesik kafa ya da yeşil adam heykellerinin çokluğu, konuya eğilen tüm araştırmacıların ilgisini çekmiştir. Bir diğer ilginç konu, Cistercian tarikatının başında bulunan Saint Bernard’ın aynı zamanda Tapınak Şövalyeleri’nin de dinsel önderi olmasıdır. “1128 yılında, Saint Bernard daha henüz 28 yaşındayken, Troyes Konsili ondan Tapınakçılar için bir tüzük hazırlanmasını istedi. Saint Bernard, bundan çok daha fazlasını gerçekleştirdi; para ve arazi bağışları yapılmasını sağladı; soylu ailelerin erkeklerini, tarikata katılarak kılıç ve haç sayesinde günahlarından arınmaları konusunda teşvik etti.” Cistercian tarikatıyla Tapınakçılar arasında Saint Bernard vasıtasıyla kurulan bağlantıyı yeşil adam konusundaki değerlendirmelere taşımak kuşkusuz fazlasıyla spekülatif bir yaklaşım olacaktır. Yine de Tapınakçılar’ın 1308 yılındaki tutuklanmaları ve yapılan engizisyon sorgulamasında Baphomet adında, yalnızca kafadan ibaret bir puta taptıklarını itiraf etmeleri konumuz bakımından ilginçtir. Uzun sakallı, uzun saçlı, haşin ifadeli bu adam kafası, çeşitli yorumlarda İsa’ya, Vaftizci Yahya’nın kesik başına, Süleyman’ın cini Asmodeus’a benzetilmiştir. Baphomet’le yeşil adam arasında bağlantı kurma çabaları, hiç kuşkusuz fazlasıyla hayalci yaklaşımlar olmakla birlikte, bazı yazarların ısrar ettikleri bir heves olarak sürüp gidiyor. Bu yazarlar, iddialarının kanıtı olarak İskoçya’daki Rosslyn Chapel’in çok zengin simgelerle dolu taş oymalarını öne sürüyor, yeşil adamla Baphomet’in birbirlerine dönüşerek kilisenin duvar ve sütunlarını süslediklerini belirtiyorlar. http://upload.wikimedia.org/wikipedia/commons/thumb/9/92/Green_man_door_bell.jpg/444px-Green_man_door_bell.jpg XV. yüzyıl ortalarında inşa edilen Rosslyn Chapel, gerçekten de çok sayıda Tapınakçı simgeleriyle doludur; tek ata binen iki şövalye figürüyle canlandırılan ünlü “Tapınakçı Mühürü” (Seal of Templars) de burada mevcuttur. Tapınakçılar’la olası bağlantı, Rosslyn Chapel’de bulunan, çeşitli boyutlardaki 110 adet yeşil adam heykelinin kimi hevesli ve aceleci yazar tarafından Baphomet’le özdeş tutulmalarına yol açmıştır. Bilhassa Çırak Sütunu (Apprentice Pillar) olarak bilinen sütun üzerindeki simgeler ve yeşil adam heykeli, ilginç yorum ve tartışmalara neden olmuştur. Bu sütun hakkında Rosslyn Chapel’in sitesinde yer alan değerlendirme aynen şöyledir: “Çırak Sütunu, aşikâr biçimde Nordik mitolojideki Yggdrasil’i, yani Bilgi Ağacı’nı simgeliyor… Mitosa göre yeniden doğuşun ve sonsuz yaşamın sahibi, doğa tanrısı Mimir’in kesik başından yaratılışın ve ölümsüzlüğün sırrını öğrenebilmek için Odin kendisini Yggdrasil üzerinde kurban ediyor.” Öyleyse yeşil adam, İskandinav mitolojisinin bilgelik tanrısı, kesik başlı Mimir’den başkası değildir! ~ Konu, başı kesilen kahramanlar olunca; Kutsal Kitap’ta sözü edilen Goliath, Holofernes ve Vaftizci Yahya öykülerini anımsamak kaçınılmazdır. Zaten Hıristiyanlık tarihi de başı kesilen azizlerin bolluğuyla dikkat çeker. Ancak bu din şehitlerinin en ünlüsü, İngiltere’nin koruyucu azizi olarak kabul edilen Saint George’dur. Ortodoks Kilisesi’nin de en çok önem verdiği aziz olan Saint George (Aya Yorgi), ünlü efsaneye göre ejderhayı öldürmüş, prensesi ölümden kurtarmıştır. Ejderhanın kellesini kesen Saint George, daha sonra inançları uğruna ölümü göze almış, “İmparator Diocletianus’un emriyle 23 Nisan 303’te Nicomedia (İzmit) surları önünde bu kez kendi kellesini kaybetmiştir.” Hem bir savaşçı kahraman hem de bir din şehidi olan Saint George, aslında tarlaların, su kaynaklarının, yeşil çayırların ve doğa güçlerinin azizi olarak da benimsenmiştir. Bunlara ek olarak Saint George, Tammuz-Adonis, benzeri ölen ve yeniden doğan tanrı işlevini de üstlenmiştir. Arapların Jurjîs (Curcis) adıyla bildikleri Saint George tapımı, Tammuz tapımıyla neredeyse aynıdır. 1498’de İbn Vahşiyye’nin yazdığı Kitâb el-Filâha el-Nebatiyye, “Hıristiyanların Jurjîs öyküsüyle Tammuz’un öyküsü tam olarak aynıdır,” der. Bir başka öyküde, “Açlıktan ölüme mahkûm edilince, Saint George, kuru bir tahta parçasını yeşertir, üzerini meyve ve sebzelerle donatır; öyle ki etraftaki masa ve sandalyeler bile yapraklarla bezenip meyve verirler.” Doğu Avrupa’da Ortodoks inançlarının yaygın olduğu yörelerde Yeşil George adıyla da bilinen Saint George, koyunların, sığırların, atların ve yağmurun koruyucu azizi olarak kabul edilir. Her yıl 23 Nisan’da kutlanan Saint George günü, bereketin ve yaz günlerinin müjdecisidir. ~ Suriye, Lübnan, Orta Anadolu, Ege ve Karadeniz kıyıları, Kırım ve Balkanlar’da çok sayıda kutsal mekân (ibadethaneler, manastırlar, özellikle ayazmalar) Saint George (Aya Yorgi) adına Hıristiyanlarca takdis edilmişlerdir. Türklerin gelişinden sonra aynı mekânların Hızır-İlyas makamı olarak kabul edilmesi ve Saint George’a ait söylencelerin Hızır’a atfedilmesi çok ilginçtir. Saint George’la Hızır arasında halk inanışları bakımından bir özdeşlik olduğu böylece anlaşılır. Semavi Eyice, Hızır’ın Saint George’un İslamileştirilmiş biçimi olduğunu söyler; Hilmi Ziya Ülken de aynı görüşü paylaşır. Ahmet Yaşar Ocak’sa, Saint George’un Hızır’ın yegâne kaynağı olamayacağını, birçok kaynaklarından biri olduğunu, çünkü Saint George’un bilinmediği bölgelerde de Hızır’ın var olduğunu belirtir. Saint George-Hızır özdeşliği, özellikle Arapça Hadır (Hidr, Hizr, Hizar,) sözcüğünün yeşil anlamına geldiği bilindiğinde konumuz açısından önem kazanır. Arapçada el-Ahdar, yeşilliği çok olan yer demektir. Bu nedenle Hızır’ın namaz kıldığı ya da oturduğu yerin hemen yeşerdiğine inanılır. Birçok araştırmacı Hızır’da eski çağlardan kalan bir bitki tanrısının izlerini görmüş; Hızır’ı su kaynaklarıyla da bağdaştırmıştır. Hindistan’da Müslümanlar arasında anıldığı adıyla Khawadja Khidr (Hoca Hızır), at sürer gibi bir balığın sırtına binmiş olarak resmedilir ve Hinduların nehir tanrısıyla eş tutulur. Hızır sözcüğü, anlaşılan bir ad değil, bir lakaptır ve yeşil anlamına gelen bu lakabı nedeniyle Hızır, İslam’ın öz rengiyle de özdeşleşmiştir; yeşil renk, İslam’da selâmetin ve tüm tinsel zenginliklerin simgesidir. Takdir-i İlahi’nin ete kemiğe bürünmesi olduğuna inanılan Hızır’la karşılaşan kişi, hiç soru sormadan, ne kadar tuhaf görünürse görünsün Hızır’ın öğütlerini tutmalı, dediklerini harfiyen yapmalıdır. Çünkü Hızır, gerçeğin yolunu kimi zaman saçma zannedilen tezahürlerin ardından işaret edecek, gerekenleri tam olarak yaptıktan sonra da ortadan yok olacaktır. Ölümsüzlük kaynağından içmiş olan Hızır, dünyanın en ucunda, yerdeki ve gökteki okyanusların birbirine kavuştuğu en son noktada, gözle görünmesi mümkün olmayan yeşil bir adada oturur; Şiî inançlarına göre on ikinci imam Mehdi de Beyazlık Denizi’nin ortasındaki Yeşil Ada’da ikamet eder. Yukarı’yla Aşağı’nın tam ortasında, makrokozmosla mikrokozmosun arasında bulunan Hızır’ın tasavvufta insanları yangından ve boğulmaktan son anda kurtardığına inanılır; hem ateşe hem de suya hükmeden Hızır, tam bir arabulucudur; karşıtlar arasında mutabakat sağlar, uzlaşmaz zıtlıkları çözümler. Hızır’ın eski bereket tanrılarının İslamlaştırılmış hali olup olmadığı hakkındaki tartışmalar ayrı bir yazıya malzeme oluşturacak kadar geniş ve önemlidir. Bu bakımdan biz yeşil adama geri dönelim; özdeşlikleri ya da birbirlerini etkiledikleri hakkında kesin kanıtlar bulunmasa da Hızır’la yeşil adam arasında bir yakınlık, bir benzerlik bulunduğunun aşikâr olduğunu söyleyelim. ~ Sonuçta itiraf etmek gerekir ki yeşil adamın kim olduğu, nereden geldiği, neyi simgelediği tam olarak bilinmiyor; belki de bunlar hiçbir zaman bilinmeyecek. Hakkındaki yetersiz bilgilerimize rağmen ilk bakışta bile yeşil adamın çok derin ve çok önemli, evrensel bir anlamının olduğunu hissedebiliyoruz. Onun insanı derinden sarsan etkisi, büyük olasılıkla gizlerini inatla korumasından, eski tanrıların farklı özelliklerini kendisinde sürdürmesinden ve böylece simgesel gücünü sürekli canlı tutuşundan kaynaklanıyor olmalı. Sanırım Yeşil Adam’dan öğreneceğimiz çok şey var. Alıntıdır; Ömer Tecimer Alıntı Yorum bağlantısı Diğer sitelerde paylaş More sharing options...
COOLMISTER BLONDEATH Yanıtlama zamanı: Mayıs 20, 2012 Paylaş Yanıtlama zamanı: Mayıs 20, 2012 Green men aşağılık bir şeytandı..O Hızır değil…dünyanın eski çağlarında birçok bölgesinde faal olan karanlık cinlerden oluşan bir tarikatın lideriydi…sapkınlık olgusunu bu geniş alanda saptal insanları kandırarak etkin bi hale getirmeyi başardı..ama egosunu iyice pohpohlamak için büyük bir hata yaparak küçümsediği saf bir insana müritleriyle değil direk olarak kendisi musallat olmaya çalıştı…ne yazıkki bu insanın yakınında o zamanın savaşçılarından biri olan büyük bilge üstadımıza denk geldi…green men şeytanının ölmesi gerekiyordu ve o feci şekilde öldürüldü…gebertildikten kısa süre sonra kurduğu büyük karanlık örgüt kısa sürede çöktü…geriye o meymenetsiz suratı kurdurduğu yada etki ettiği saptal tapınaklarda kaldı ve artık günümüze gelene dek tamamen unutuldu…adı tüm alemlerden silindi…bu yüzden onun pis suratını görenler adını-sanını bilmezler yeşil adam diye hitap ederler ve kendilerince teoriler üretirler… http://planb.com.tr/seksek/wp-content/yesiladam.jpg Alıntı Yorum bağlantısı Diğer sitelerde paylaş More sharing options...
AurorA Yanıtlama zamanı: Mayıs 20, 2012 Paylaş Yanıtlama zamanı: Mayıs 20, 2012 bunlar sadece fikirler mi yoksa bir kaynaktan aldığınız bilgiler mi? kaynağınızı belirtirseniz bizi daha iyi bilgilendirmiş olursunuz... Alıntı Yorum bağlantısı Diğer sitelerde paylaş More sharing options...
sirius Yanıtlama zamanı: Mayıs 20, 2012 Yazar Paylaş Yanıtlama zamanı: Mayıs 20, 2012 coolmister yeşim adam'a nedir bu garezin =)) Söylediklerinin tutarlı tarafı yok. Yeşil adam demonik bir güç değil daha çok bitkilerin tanrısı veya tüm bitkilerinin ruhunun ortak özü-bilinci olarak geçer eski pagan metinlerde, yukarı da açıklandığı gibi tam olarak hızırla denktir.Söylediklerinden güzel bir kitap ve film çıkacağına eminim ama pek gerçekle alakası olmadığını söyleyebilrim eğer varsa Aurora'nın dediği gibi bize kaynaklarıyla detaylı açıklarsan sevinirim... Neyi nasıl bağdaştırdın çok merak ediyorum? (BUndan önce yazıyı da okumanı öneririm, belki o tarihsel güçlü savlara karşı bir anti tez sunabilirsin) Alıntı Yorum bağlantısı Diğer sitelerde paylaş More sharing options...
AurorA Yanıtlama zamanı: Mayıs 20, 2012 Paylaş Yanıtlama zamanı: Mayıs 20, 2012 En fazla tek tanrılı dine geçiş sırasında pagan tanrılarının aşağılanması için uydurulmuş bir hikayeden alıntılanmış olabileceğini düşünüyorum... Ama tabi kaynak verilirse bizler de detaylı inceleyebiliriz. Alıntı Yorum bağlantısı Diğer sitelerde paylaş More sharing options...
Önerilen Mesajlar
Sohbete katıl
Şimdi mesaj yollayabilir ve daha sonra kayıt olabilirsiniz. Hesabınız varsa, şimdi giriş yaparak hesabınızla gönderebilirsiniz.