nevermore Oluşturma zamanı: Haziran 7, 2012 Paylaş Oluşturma zamanı: Haziran 7, 2012 Doğu'da insanoğlunun hayatı bir yolculuk olarak görülür. Bu yolculuk, sadece beşikten mezara kadar değil, milyonlarca milyarlarca yıl Manvantaranın (evrim süresi) başından sonuna kadar devam eder ve insanoğlu spirituel bir varlık olarak görüldüğünden varlığı kesintisiz devam eder. Milletler ve medeniyetler ortaya çıkar, gelişir, duraksar ve nihayet yok olur; ama varlık yaşamaya devam eder, çevresindeki bütün değişikliklere seyirci kalır. Büyük BÜTÜN'den başlayıp bir kıvılcım gibi merkezî ateşten uzaklaşarak bütün çağlarda, medeniyetlerde, geleneklerde tecrübe sahibi olur; bu arada da geldiği kutsal yere doğru olan yolculuğuna devam eder. Bunun simgesi olarak, bütün Hindistan'da kutsal türbeler vardır ve insanlar buraları ziyaret ederler. Doğudan Yankılar Bagavatgîtâ ve Upanişadlar, her konuda öylesine tanrısal bir bilgelik içeriyor ki sanırım yazarları, ruhun emin olduğu şeyleri böylesine büyük bir doğrulukla yazmadan evvel, gölgelerde kavga etmekle geçen binlerce tutkulu hayatı bayağı sakin bir şekilde hatırlamış olmalılar. George W. Russel (JE)Hindu filozofların yasak konulara yaklaşıp onları tartışmalarındaki sakinlik ve yumuşaklık takdire değer. Okuduğum Veda'dan parçalar, daha yüksek ve daha saf bir kaynağın ışığı gibi üzerime geliyor; işte bu da daha saf bir tabakadaki daha yüce bir akışı gösterir... ayrıntılardan uzak, basit, evrensel.Thoreau KRİŞNA: Ben hiç var olmamazlık etmedim, sen de etmedin, dünyanın bütün prensleri de etmedi; bundan sonra da var olmayı asla bırakmayacağız. Bu ölümlü çerçevenin Tanrısı bu çerçeve içinde çocukluğu, gençliği ve yaşlılığı nasıl yaşıyorsa gelecekteki canlanmalarında da aynısıyla karşılaşacaktır. Buna inanan biri, olup bitenlerden rahatsızlık duymaz... Nasıl insan eski kıyafetlerini atıp yenilerini giyiyorsa, beden içinde yaşayan varlık da eski ölümlü çerçevesini terk edip yenilerinin içine girer... Gafiller, bedenden ayrılan ya da orada kalan ruhu görmezler; onun dünyadaki tecrübelerini fark etmezler. Ama bilgelik gözü olanlar onu algılarlar ve kendilerini tamamen bu yola adayanlar onun kalplerinde yaşadığını görürler... Bu Yoga doktrinini ben önce Vivaswat'a öğrettim; Vivaswat onu Manu'ya bildirdi; Manu onu Ikshwaku'ya söyledi; böylece dilden dile dolaşarak Rajarsheeler (Kraliyet Bilgeleri) tarafından incelendi; en nihayetinde zaman içinde güçlü sanat kayboldu... Bu gizli, ebedî doktrini bugün sana bildirdim çünki sen kendini bana adadın ve dostum oldun. ARJUNA: Madem sen Ikshwaku'dan sonra doğdun, en başta bu doktrini öğretenin sen olduğunu nereden bileyim? KRİŞNA: Hem ben hem de sen birçok kez doğduk! Ben kendi doğuşlarımı biliyorum ama sen seninkileri bilmiyorsun... Ey Bharata'nın oğlu, dünyada ne zaman erdem azalması veya kötülük ve adaletsizlik artışı görülürse ben ortaya çıkarım; böylece çağdan çağa iyilerin korunması, kötülerin yok edilmesi ve adaletin kurulması için doğarım... ARJUNA: Ey Krişna, peki, inançlı olduğu hâlde asi zihni bu öğretiden uzaklaştığı için kendisini tamamen adayamayan kişinin akıbeti ne olur? Ey güçlü kollu! Yüce ruhun yolunda gaflete düştüğü için bu kişi yok mu edilir? KRİŞNA: Ey Pritha'nın oğlu, böyle bir kişi asla yok olmaz; çünki iyilik yapan biri asla kötü bir yere gitmez. Bağlılığı ölümle kesilen biri adillerin diyarına gider, orada uzun süre kalır, sonra dünyada tekrar saf ve iyi bir ailede, hatta spiritüel yönden aydınlanmış bir ailede doğar. Ama bu sonuncusu gibi bir hayat elde etmek pek güçtür. Bu şekilde tekrar doğunca eski bedeninde kendisine ait olan bilgiyi hatırlar ve o andan itibaren mükemmeliyete doğru daha çok çabalar, ey Kuru'nun oğlu! Hatta kendisi bile bilmeden o eski alışkanlıkları onu yönlendirir; o da çalışır durur. Sadece araştırıcıysa bile Vedaların sözünü aşar. Ama var gücüyle çalışıp birçok hayatta devam ettirdiği çabaları sonucu mükemmeliyete eren kişi yüce hedefe ulaşır. BagavatgîtâBütün dünyalar, hatta Brahma'nın ilâhî katları bile yeniden doğma kanunlarına tâbidir... Evrende gün... ve gece var... Şafak söker ve uykuda olan bütün hayatlar Ortaya çıkıp kendilerini gösterirler, ölümlü gösteri: Gece çöker ve her şey çözülür Hayatın uyuyan mikrobuna Böylece görülürler, ey Prens, durmadan ortaya çıkarlar Karanlıkta çözülüp günle geri dönerek Yeni doğuşa, yeni ölüme... (*) Fakat görünen ve görünmeyenin ardında ebedî olan ve hiç değişmeyen başka bir Varlık vardır. O, genel evren çözülmesinde çözülmez. Ona "görünmeyen, ölmeyen" adı verilmiştir. Ona ulaşmak, bütün başarıların en büyüğüdür.BagavàtgîtâEvrenin ve bizim varlıklarımızın sürmesini sağlayan, her şeyin çıktığı ve her şeyin geri dönmek zorunda olduğu şey! O sensin! Dünyevî bedenin altın vazosunda Spirituel Güneşin saf Işığı parlasın; Gerçeği bil ve Kutsal Yere dönüş yolculuğunda bütün görevlerini yerine getir! Gayâtri, Rig-Veda'dan bir ilâhîİnsan, ruhunun göçleri hakkında düşünsün.... Tek bir ruhun bu bedenden ayrılıp yeni bir rahimde doğması ve milyarlarca hayat yaşaması hakkında, Bedenlenmiş ruhların acı çekmesi (ki buna kusurlar sebep olur) ve ebedî mutluluğun kazanılması (ki bu da spiritüellik ile en yüce amaçlarına erişmeleriyle olur) hakkında... Manu Kanunları, V. Cilt[Nachiketas adlı bir delikanlı Ölüm Evine gider ve ölüm tanrısı Yama ona üç dilek hakkı verir.]NACHIKETAS: Bir insan öldü mü bazıları "O artık yok.", bazıları da "O hâlâ var." diyor. Bunun sırrını bana öğret; dileğim budur. ÖLÜM: Eski tanrılar bile bunu pek iyi bilmiyorlardı; zira bu kanun pek süptildir. Nachiketas, başka bir dilek seç, bunu yanıtlamayayım... Yüz yaşma kadar yaşayacak oğullar, torunlar, sığırlar, filler, altın ve atlar seç... Zenginlik ve uzun günler seç... Bana ölümü sorma Nachiketas. NACHİKETAS: Yarın bunca şey güçten düşecek. Hayatın tamamı bile çok kısa... Bir insan zenginlikle tatmin olamaz. Seni gördüğümüzde de zenginlik mi seçelim yani? Sen efendiyken biz hayat mı isteyelim? İnsanların bilemedikleri bunun ötesinde olup bitenler. Sır olan da işte bu. Bunu anlat bana; Nachiketas başka bir şey istemez... ÖLÜM: Ey Nachiketas Evet, bu tür arzular üzerinde düşünüp onları terk ettin. Birçok insanın içinde yok olup gittiği bu tür zenginlik seçmedin... Gerçeği arayışta sebatkârsın, Nachiketas, keşke bize gelen herkes senin gibi sorular sorsa... Bütün Vedaların ifşa ettiği, ebedî hizmete girilen o yeri sana anlatayım. O, hiç değişmeyen Ebediyettir, hiç değişmeyen yüceliktir; bunu anlayan kişilerin her dileği gerçekleşir. En mükemmel yapı, en yüce yapıdır; bunu bilen kişiler ebedî dünyada güçlü olurlar. Bilen, asla ne doğar ne de ölür. Hiçbir yerden gelmez, hiçbir şey de olmamıştır. Doğmamış, ebedî ve çok eski olduğundan beden öldürülse de o öldürülemez... Küçükten de küçük, büyükten de büyük olan bu Benlik insanın kalbinde gizlidir... Bedenler arasında bedensiz, değişkenler arasında sabit olan bu yüce Benliği anlayan bilge insanlar üzüntüye kapılmazlar. Kişilik arabanın efendisidir, beden arabadır, ruh arabanın sürücüsüdür, duygular da sürücünün dizginleridir. Bedenin kuvveti atlar, dış dünya da arazidir. Benlik, beden kuvvetleri ve duygular biraraya geldi mi en büyük zevk alınmış olur. Bilgeler böyle der. Ama bilge olmayanların duygulan zapt edilemezse beden kuvvetleri kendisiyle birlikte deli gibi koşar... tıpkı arabacının hırçın atları gibi. Arabacısı bilgelik olan, dizginleri (yani duyguları) sıkı sıkı kavramış kişi yolun sonuna yani o hep var olan Gücün yüce yerine erişir... İşte bu, gizli Benliktir; her varlıkta apaçık görülmez: İnce görüşlülerin ince ruhlarınca algılanır... Böylece, duyulmayan, dokunulmayan, değişmeyen, koklanamayan, tatsız, şekilsiz; ama ebedî, başsız, sonsuz yüce şeyi kazandığından Ölümün ağzından kurtulur. Bu, Nachiketas'a Ölüm tarafından anlatılan en eski öğretidir. Bunu konuşan, duyan bilge ebedî dünyada güçlüdür. Saf olma koşuluyla bu sim ebediyeti arayanlara kim ifşa ederse sonsuzluğa kavuşur. Katim Upanişad (*)Nasıl ağır yüklü bir araba dura dinlene ilerlerse, beden içindeki ruh da İlham Ruhu ile dolu olduğundan insan ölmek üzereyken duraksar... Nasıl bir tırtıl yaprağın sonuna geldiğinde tırmanacak yeni bir yere geçerse, ruh da bedenden ayrılıp bilgisizliğinden sıyrıldığında yeni bir yere geçer. Eskiden yaptıkları vasıtasıyla bir kez daha doğacaktır, kalbine verilen şekli alacaktır. Yaptıkları için cennette ödüllendirildikten sonra bu dünyaya yani çalışma dünyasına geri döner. Bu doğmamış güçlü Ruh yaşlanmaz, ölmez; çünki Ruh ölümsüz ve korkusuzdur. Ruh korkusuz Ebediyettir. Bunu bilen Ebediyetle, korkusuz Ebediyetle gelişir. Brihad Aranyaka Upanişad (**)Bir zamanlar Narada adında büyük bir tanrı-bilge varmış... Her yere seyahat edermiş. Bir gün bir ormandan geçerken düşünen bir adam görmüş. Adam o durumda o kadar uzun süre oturmuş ki beyaz karıncalar bedeninin etrafında bir tepecik oluşturmuş. Adam Narada'ya şöyle sormuş: "Nereye gidiyorsun?" Narada, "Cennete gidiyorum." demiş. "O hâlde Cennet Tanrısına sor bakalım, bana ne zaman acıyacak, özgürlüğüme ne zaman kavuşacağım." Daha sonra Narada bir adam daha görmüş. O da şarkı söyleyip dans ediyormuş ve şöyle sormuş: "Ey Narada, nereye gidiyorsun?" Narada, "Cennete gidiyorum."demiş. "O hâlde ne zaman özgürlüğüme kavuşacağımı öğren." Narada yoluna devam etmiş. Zaman geçmiş, tekrar aynı yola dönmüş ve o düşünen adamı görmüş, adamın çevresinde karınca tepeleri oluşmuş. Sormuş: "Ey Narada, beni sordun mu?" "Evet." "Ne dedi?" "Özgürlüğüne dört kez doğduktan sonra kavuşacağını söyledi." Adam ağlamaya, sızlanmaya başlamış: "Etrafımda karınca tepeleri oluşana dek düşündüm ve buna dört doğum daha katlanacağım." Narada diğer adama gitmiş. "Beni sordun mu?" "Evet. Şu demirhindi ağacını görüyor musun? O ağaçtaki yaprak sayısı kadar daha doğup özgürlüğüne öyle kavuşacaksın." Adam sevinçten dans etmeye başlamış ve şöyle demiş: "Demek o kadar kısa bir süre sonra özgür olacağım!" Bir ses duyulmuş: "Evlâdım, sen hemen şimdi özgürlüğüne kavuşacaksın." Kurma Purana Patanjali Hindu Yoga Felsefesi Ekolünün KurucusuRuh algılayandır; saf ve basit bir görünüştür, değişmez ve doğrudan fikirlere bakar. Evren, sadece ruh için vardır... Kendi kendisini tekrar tekrar üreten düşünceleri zihninden geçiren ve onlar üzerinde yoğunlaşan kişi, eski varoluşlarında başından geçenleri hatırlar... Ruhu her tür. tecrübeden, maddî şeylerden ve anlayıştan uzak olarak algılayan kişi ruhun gerçek doğasını anlar... Zihindeki değişiklikler yönetici ruh tarafından her zaman bilinir; çünki o, değişmeye tâbi değildir. Zihin kendi kendisini aydınlatmaz; çünki o, ruhun bir aletidir; tecrübeler ve nesnelerle renklenir ve ruh tarafından bilgilendirilir... Anlayış ve ruh birleştirildiğinde ortaya bilgi çıkar... Bu mükemmeliyetten meydana gelen bilgiye "tekrar doğmaktan kurtaran bilgi" denir. Onda her şey vardır; olan ve olmuş her şeyi algılar; zaman, mekân ve durum kısıtlaması yoktur; sanki her şey şu anda olmaktadır. Zihin, artık kendisini bilen veya deneyimleyen olarak idrak etmediğinde ve gerçek bilen ve deneyimleyen olan ruh ile bir hâle geldiğinde, ruh özgürleşir. The Yoga Aphorisms ofPatanjali (Patanjali'den Yoga Deyişleri) Sankharacharya (M.Ö. 510-478) Ünlü Vedantik FilozofVarlıklar için insan doğumunu kazanmak güçtür, sonra insanlık ve kutsiyet, sonra bilge kanunlar yolunda mükemmeliyet gelir. Kazanılması en güç olan şey de bilgeliktir. Benlik ve Benlik olmayanı ayırt edebilme, doğru karar, Ebedî ve Özgür Benliğe yaklaşma yüz kere doğup binlerce iyi iş de yapsanız kolay kazanılmaz... Yiyecekten oluşmuş kıyafet bu bedendir; yiyecekle var olur, yiyecekle yaşar, yiyeceksiz de ölür gider. Ölü deri, canlı deri, et, kan, kemik ve sudan oluşur; bu, Benlik olmaya, ebediyen saf kalmaya yetmez. Benlik, doğumdan ve ölümden önce vardı, şimdi de var; nasıl olur da sadece şu an için doğar, istikrarsız, bütünlükten uzak, hareketsiz, kavanoz gibi yaşar? Benlik bütün değişikliklere şahit olur. Bedenin elleri ve ayakları vardır, Benliğin yoktur; bedensiz olsa da gücü yok edilemez olduğu ve kontrol edilen değil kontrol eden olduğu için Hayatın kendisidir. Benlik, bedenin ve karakterinin, hareketlerinin, durumlarının şahidi olduğundan Benliğin doğası bedeninkinden farklı olmalı. Ete bürünmüş, saflıktan uzak, kötülük dolu bir sefalet yığını - bu beden nasıl bilici olsun? Benliğin doğası başkadır. Bu deri, et, yağ, kemik ve su yığınına bakan gafil insan "Ben buyum" der; ama doğru ayrımlar yapabilen kişi, gerçek Benliğinin başka bir karakteri olduğunu bilir... Ey gafiller! Bu yüzden, bedenin Benlik olduğu fikrini bir kenara atın... Evrensel Benliği, Ebediyeti, değişmezliği görün ve yüce huzura erin... Bedenden ayrılmak özgürlük değildir. Özgürlük, bilgisizlik düğümlerinden kurtulmaktır... Bedenin, kuvvetin, nefesin ya da zihnin kaybı bir yaprağın ya da çiçeğin kaybı gibidir; fakat mutluluktan oluşan Benlik, ağaç gibidir ve dimdik ayakta durur... Benlik hakikaten yok edilemez... Onun değişken kıyafetleri yok olduğunda o yok olmuş demek değildir... Yüce ve huzurlu olanlar baharın gelişi gibi dünyaya can verirler ve beden yaşamının okyanusunu kendileri aştıktan sonra aynı şeyi yapmaya çalışanlara yardım ederler. Vivekachûdâmani, or The Crest-Jewel of Wisdom (Vivekachûdâmani veya Bilgeliğin Mücevher Kutusu) &Hindu görüşüne göre beden, üzerindeki elbiselere veya içinde yaşadığı eve ne kadar bağımlıysa ruh da bedene o kadar bağımlıdır. Kıyafetlerimiz küçüldüğünde ya da evimiz daraldığında bunları daha geniş, daha ferah olanlarla değiştiririz. Ruhlar da aynısını yapar... Bir "jiva"nın bedenden bedene geçme süreci, "reenkarnasyon" ya da "ruh göçü" olarak bilinir (Sanskrit dilinde "samsara")... İnsanaltı seviyesinde geçiş, gittikçe karmaşıklaşan bedenlere doğrudur; en nihayetinde de insan bedeni elde edilir. Bu noktaya kadar ruhun gelişimi kendiliğinden olur. Sanki ruh bir bitki gibi düzgün ve normal bir şekilde gelişmektedir ve her bedenlenişinde ihtiyaçlarına cevap veren daha geniş bir bedeni olmaktadır. Ruh insan bedenine geçti mi bu kendiliğinden gelişim sona erer. Bu yüce mevkiye gelmiş olması ruhun şuurlandığının göstergesidir ve bununla birlikte özgürlük, sorumluluk ve çaba gelir. Bu yeni edintileri birarada tutan mekanizma "Karma" kanunudur... Karma kabaca "ahlâkî sebep-sonuç kanunu" demektir. Bize göre her fizikî olayın bir sebebi vardır ve her sebep önemli sonuçlar doğuracaktır. Hindistan, bu evrensel sebep-sonuç kavramını insanın ahlâkî ve spiritüel yaşamını da içine alacak şekilde genişletir. Her bireyin şu anki iç dünyası (Yani ne kadar mutlu? Sakin mi yoksa içi içini mi yiyor? Ne kadar görebiliyor?) geçmişte isteyip de elde ettiklerinin tam bir ürünüdür; aynı şekilde şu anki düşünce ve kararları gelecekteki hâlini belirlemektedir. Dünyada yaptığı her hareketin kendi üzerinde eşit ve ters tepkisi vardır. Her düşünce ve hareketi kaderinin şekillenmesinde etkilidir. Bu Karma fikri ve de beraberinde getirdiği tamamen ahlâkî evren kavramı, bunu anlayan Hindu'yu şahsî sorumluluğunu yerine getirmeye iter. Birçok kişi bunu kabul etmek istemez. Psikologların dediği gibi "yön değiştirme" savunma mekanizmasına başvururlar, yani çektikleri zorlukların kaynağını kendilerinin dışında ararlar. Hindular bunu olgunluktan uzak olma addederler. The Religions of Man (İnsanoğlunun Dinleri) Prof. Huston Smith --------- Mohandas K. Gandhi (1869-1948)[Gandhi'den Bir Öğrenciye Mektuplardan alıntı. Sözü edilen öğrenci, seçkin bir İngiliz amiralinin kızı Madeleine Slade'dir ve Gandhi'nin yolundan gitmek için bütün varlığını ve rahatını bırakmıştır.] Etraftaki varlıkları gözleyip inceledikçe ayrılık ve ölüm için üzülmenin belki de en büyük gaflet olduğu fikrine daha da inanıyorum. Bunun bir gaflet olduğunu fark etmek özgürlüğe kavuşmaktır. Özün ölümü, ayrılığı yoktur. Fakat işin acı tarafı, dostlarımızı onlarda gördüğümüz öz, cevher için sevdiğimiz hâlde bu özü şimdilik kaplayan maddenin yok olmasına üzülmemizdir. Aslında gerçek dostluk, parça vasıtasıyla bütüne ulaşmak için kullanılmalıdır. Gerçeğe şimdilik ulaştıysanız bırakın sonsuza dek devam etsin... Yeniden doğuş hakkında söyledikleriniz çok doğru. Eski yaşamlarımızı hatırlamamamız doğanın bir lütfudur. Yaşadığımız sayısız hayatı ayrıntılarıyla bilmemizin ne yararı olur ki? Bu kadar büyük bir hatıra gücü taşısaydık hayatımız çok zor olurdu. Akıllı bir kişi, tıpkı bir avukatın davalar bittikten sonra onları unuttuğu gibi birçok şeyi bilerek unutur. Evet, "ölüm sadece bir uyku ve unutmadır."... Annem yavaş yavaş elden gidiyor. Ne kadar çabuk olursa o kadar iyi. Artık küçük gelen bir bedeni terk etmek iyidir. En sevdiğimiz varlıkları uzun müddet o bedenlerinde görmeyi istememiz bencilce bir arzudur ve güçsüzlükten ya da beden çöktükten sonra ruhun yaşayacağına inanmamaktan ileri gelir. Beden daima değişir, daima ölür; halbuki ruh ne değişir ne ölür. Gerçek sevgi bedenden onun içindekine geçer. Hem doğum hem de ölüm büyük gizemdir. Ölüm başka bir hayatın giriş kısmı değilse bütün bu yaşananlar zalimce bir alaydır. Sihler The Sacred Writings of the Sikhs (Sihler'in Kutsal Yazıları) adlı kitabının önsözünde Arnold Toynbee, Hint ve Musevî dinlerinin (ki bu iki din birbirinden oldukça farklıdır) buluştuğu yerin İslâmiyetin Hinduizmle çatıştığı Hindistan olduğunu belirtir. Ona göre Sih dini, bu çatışmanın altında yatan temel uyumu bularak spiritüel zafere erişmiştir. Toynbee, insanlığın yaşayan yüksek dinlerinin birbirini etkileyeceğine ve Sihlerin doktrinlerinin bu fikir çatışmasında pek yararlı olacağına inanır. Ünlü Hindu bilgini ve Hindistan Başkan Yardımcısı Dr. S. Radhakrişnan yukarıda sözü edilen eserin giriş kısmını yazdı ve orada, Sihlerin ve kurucuları Nânak'ın (1469-1539) hem tekrardoğuşu hem de karmayı öğrettiklerini ve insanların geçmişteki karmanın sonucu olarak çeşitli karakterlerde (nazik, bencil, açgözlü, tasalı, tutkulu...) doğduklarını belirtir. Bu nitelikler şartlara göre ortaya çıksa da çaba sonucu kötülük zayıflatılıp iyilik güçlendirilebilir. Gerçek mutluluk fâni şeylerde değil, sadece Yücelikle olan beraberlikte bulunabilir. İnsanlar, beden ve onun yakın çevresi ile özdeşleşmelerinden dolayı, samsara'nın dönen çemberinde (doğumlar ve ölümler) sıkışıp kalmışlardır. "Özgürlüğün amacı zaman ve mekân dünyasından kaçmak değil, nerede olursak olalım aydınlanmaktır. Dünyanın ilâhî bir şekli olduğunu bilerek burada yaşamaktır... Samsara çemberinden kurtulanlar için dünyadaki hayat ebediyet mutluluğunda merkezleşmiştir. Onların hayatı sevinçtir ve sevincin olduğu yerde yaratılış vardır. Onlar için dünyanın altında başka bir yer yoktur. Sevgi ve sadakatlerini bütün insanlığa vermelidirler."Dr. Radhakrişnan böylece, Doğu'nun yazılı eserlerinde görülen, şaşırtıcı ve sık sık tekrar edilen "insanların tekrar doğum çemberinden kurtulmalarının gerekliliği" öğretisi hakkında aydınlatıcı bilgi vermiş oluyor. Varlıklar kendilerini "zorunlu" tekrar doğuştan kurtarmalıdırlar. Bütün şahsî karmik zorunluluklardan arman özgür ruh, "gönüllü olarak" insan ırkına yardımcı olmak için geri gelmeyi isteyebilir. Budizm Ben, Buda, bütün kardeşlerimin gözyaşlarıyla ağladım, Kalbim bütün dünyanın açılarıyla kırılmıştı, Şimdi gülüyorum ve mutluyum; çünki Özgürlük var Ey, acı çekenler! Kendi acınızı kendinizin yarattığınızı bilin... Kitaplar der, Ey Kardeşler! Her insanın hayatı Eski yaşamının sonucudur; Eskiden yapılan yanlışlar acı ve keder getirir, Eskiden yapılan doğrular mutluluk üretir. Ne ekersen onu biçersin. Bakın şuradaki tarlalara! Susam susamdı, Buğday buğdaydı. Sessizlik ve Karanlık bilir! İnsanın kaderi böyle doğar. İşte geliyor, ektiklerini biçecek olan, Susam, buğday, eski doğumundan kalan birçok şeyi; Aynı zamanda birçok yabanî ve zehirli ot Onu mahveder, dünyayı yıkar. Doğru çalışır bunları ekerse, Yeni tohumlar yetiştirirse Tarlası meyveli, güzel ve temiz olur, Hasadı da bereketli olur... Adalete giden Kanun böyledir, Herkes buna uymalıdır. Bunun kalbi Sevgi, sonu da Barıştır. Öyleyse itaat edin! The Light of Asia (Asya'nın Işığı) Sir Edwin Arnold Gautama Buda der ki: Kalbi böylesine sakin, saf, berrak, bilge, kötülükten uzak, uysal, harekete hazır, sıkı ve dayanıklı olan aziz, önceki geçici hâllerinin anısını zihnine getirir. Hatırlar... bir doğum, iki ya da üç... belki de bin, hatta yüz bin doğum... Çözülmeyle geçen milyarlarca yıl, çözülme ve gelişmeyle geçen milyonlarca yıl. Samannaphala Sutta [buda, yaşlılık hakkında konuşur:] Dünya yanıp dururken bu kahkahalar, bu-sevinç niye? Karanlığa gömülmüşsünüz, niye ışık aramazsınız? Şu resme bakın, şu acılı bedene, iki büklüm olmuş, hastalıklı, kalıcı düşüncelerden uzak. Bu beden yıpranıyor; o bir hastalık yuvası, çok kırılgan. Bu kötülük yığını parçalanıyor. Hayat ölümle sonuçlanıyor... Kralların gösterişli arabaları yıpranır; beden de yaşlanır; ama iyi erdem asla yaşlanmaz. Bunu böylece birbirinize öğretin. Çok az bir şey öğrenen kişi öküz gibi yaşlanır; yağı artar ama bilgisi artmaz. Hayatın birçok evi Beni tuttu, algı denilen bu acı dolu Tutsaklıkları kimin yarattığını arayarak; Pek acılıydı daimî uğraşım! Ama şimdi, Bu tapınağın kurucusu, sen -Sen! Seni bilirim! Bir daha asla inşa etmeyeceksin Bu acı duvarlarını, Çatıya kadar uzanan aldatıcı ağaçları da yetiştirmeyeceksin Evin artık yıkıldı, direği kırık! Bunu gaflet yaptı! Ama ben oradan güvenle geçerim Ulaşılacak özgürlük var. Ölümün ve tekrar doğumun sırrını bilen, bağımsız, kendi kendisine yeten, aydınlanmış kişiye ben Brahamana dedim. Eski yaşamlarını bilen, cenneti ve cehennemi tanıyan, doğumların sonuna ermiş, mükemmel bilgili olan ve yapılması gereken her şeyi yapmış olan kişiye ben Brahamana derim.Dhammapala Efendi (Buda) vaaz verirken onu dinleyen beş kişiden biri uyukluyor, diğeri yere parmağıyla şekiller yazıyor, üçüncüsü bir ağacı amaçsızca ileri geri sallıyor, dördüncüsü gökyüzüne bakıp söylenenleri dinlemiyordu. Fakat beşincisi büyük bir dikkatle dinliyordu. O sırada Efendiyi yelpazeyle serinletmekte olan Koca Ananda bu insanların davranışlarını gözleyip şöyle dedi: "Lordum, şimşeklere ve yağmura rağmen Sen bu insanlara Gerçeği öğretiyorsun. Ama bak! Onlar hiçbir şey yapmıyorlar... Senin öğretilerin deriyi delip kemiklere, iliklere işliyor. Nasıl olur da Sen Kanunu öğretirken bu insanlar hiç bir şey dinlemez?" "Ananda, yüzyıllar boyu bu insanlar Buda, Kanun ya da Kardeşlik Düzeni gibi şeyleri hiç duymamışlar. Bu yüzden bu Kanunu dinleyemezler. Bu doğum ve ölüm çemberinde bu varlıklar sadece bazı hayvanları duyarak doğmuşlar. Vakitlerini şarkı söyleyip dans ederek, içki içilip kumar oynanan yerlerde geçiriyorlar. Dolayısıyla Kanunu dinleyemezler." "Ama Lordum, dinleyememelerinin şu anki sebebi nedir?" Efendi cevap verdi: "Ananda, nefret yüzünden, gaflet yüzünden, şehvet yüzünden bunu yapamıyorlar. Şehvet ateşi gibi ateş yoktur. Canlıları yakıp kavurur, geriye külleri bile kalmaz... Ama şurada oturup Kanunu dikkatle dinleyen var ya, art arda birçok kez üç Vedanın efendisiydi, Kutsal Metinleri anlatabilen bir brahmanaydı. Ö yüzden şu anda söylediklerimi ilgiyle takip ediyor." Dhammapala Commentary Medenî bir din olan Budizmin belirgin dehasına, onu oluşturan temel kavramları kısaca açıklayarak yaklaşalım. Birinci ve en merkezî kavram, metafizik mutlaklık olan Brahman'dır. Her şey Brahman'dan gelir, Brahman'a gider... İkinci olarak "atman" kavramı vardır, yani ruh veya kişilik. Bu kavramın manası, her insanın gerçek kişiliğinin Brahman'a benzer olduğunu ve bu anlaşıldığında kurtuluşun gerçekleştiğini savunan merkezî Hindu inancıyla belirlenir... Brahman kimliğini fark etmeyi mümkün kılan, kişiliğin onu beden ihtiyaçlarına ve geçici zevklere bağlayan arzulardan sıyrılmasıdır. Şimdilerde çok az insan bunlardan tamamen arınabiliyor; bu yüzden ruhun şimdi içinde yaşadığı beden ölmeden evvel "mokşa" (özgürlük) dilenebilir. Ruh bu olaydan sonra yaşayacaktır ve var olmaya devam edecektir; arınma tamamen gerçekleşene kadar birbiri ardından yeni şekiller alacaktır. Teachings of the Compassionate Buddlıa (Şefkatli Buda'nın Öğretileri) Prof. Edwin A. Burtt Buda Ölümsüzlüğü Hakikaten Öğretti mi? Aşağıdaki alıntılardan Buda'nın insanda ölümsüz, tekrar tekrar doğan bir varlık olduğunu öğrettiği açıkça anlaşılıyor. Yine de birçok Batılı karşı görüşte olduğu için aşağıdaki parça, Dhammapada'nın bir çevirisinde bulunan Buda'nın görüşleri üzerine değerli bir denemeden alınmıştır: Gerek Buda, Eflâtun, İsa, gerekse başka bir dinî felsefe öğreticisinin görüşleri hakkında kesin bir yargıya ulaşmaya çalışmak hatadır; hele hele bu, öğretilerinin edebî bir tahlili ile yapılıyorsa. Buda'nın o anki öğrencilerine İsa gibi iç, yüce bir doktrin öğrettiğini düşünmek yanlış olmaz. "Popüler" Budizm genellikle Güney veya Seylan Ekolünde saklı bulunduğundan Güney kaynaklarını inceleyen Batılı âlimler Buda'nın ölümsüzlük fikrini inkâr ettiği izlenimi edinmişlerdir. Tercümeleri Batı'da pek iyi bilinen Şarkiyat Uzmanı Rhys Davids şöyle yazmıştır: "Bir ruhun ya da benliğin bir hayattan diğerine geçmesi kesinlikle söz konusu değildir." Davids ayrıca Nirvana'nın devamının "ölüm, tamamen ölüm" olduğunu belirtmiştir. Edmond Holmes bunun tutarsız, tamamen yanlış bir yorum olduğu inancındadır ve bu yanlışı düzeltmek için yazdığı The Creed of Buddha (Buda İnancı), Budist öğretilerin makul bir şekilde tartışıldığı bir eserdir. Güney yorumuna göre insan öldüğünde bütün huyları ve kişilik özellikleri Budistlerin "Skandha" dedikleri psişik kalıntılar hâline gelir; ölen insandan tüm arta kalan budur. Skandhalar (Karma taşıyıcıları) daha sonra başka birinde tekrar doğar; fakat ortada devam eden benliğe dair bir bağ yoktur. Şekil itibarıyla oldukça metafiziksel olan Kuzey Budizmi (Tibet, Çin ve Japonya'daki Budizm), Buda'nın "arhat'larına (yeni başlayan öğrencilerine) öğrettiklerini muhafaza etmiştir ve burada tek bir şahsın bütün yaşamlarını birbirine bağlayan sabit kişilik doktrini açıkça görülür. ( Tekrar Doğuş, Evrensel Yasa 3 - Bilyay Vakfı ) Alıntı Yorum bağlantısı Diğer sitelerde paylaş More sharing options...
Önerilen Mesajlar
Sohbete katıl
Şimdi mesaj yollayabilir ve daha sonra kayıt olabilirsiniz. Hesabınız varsa, şimdi giriş yaparak hesabınızla gönderebilirsiniz.