nevermore Oluşturma zamanı: Haziran 12, 2012 Paylaş Oluşturma zamanı: Haziran 12, 2012 Vimana'lar, binyıllar öncelerin Yüksek Uygarlıkları tarafından, eşsiz ve olağanüstü teknik ve yasalarla işletilen uçaklar ve uzay araçlarıdırlar. Bu uzay araçlarının tekniklerini tanıdıktan sonra, şimdiki teknik uygarlığın hiç de kayda değer bir gelişim göstermemiş olduğuna tanık olacaksınız.Geçmişte, son derece sade ve özgün esaslara bağlı olarak geliştirilen teknik, çağımızdaki bir yıkım ve bozgun amacına dayalı ilkel teknikle karşılaştırılırsa, günümüz ve tarihimiz insanlığının da zihnî düzeyi ve uygarlık anlayışı ortaya çıkar. Kadim Kutsal Metinler, «Güneş altında yeni birşey yok.» sözünü, boşuna ihtiva etmiyorlar. Çağımızın akıl almaz dejenerasyonu ve sapkın gidişi içerisinde, ortaya çıkarılan yüce semavî gerçekler, hayatı giderek bir iyiliğe ve doğruluğa doğru yöneltmenin derin uğraşısı içerisine giren insanları çoğaltmaya başlamıştır. Ve zaten, Bilgi Çağ, bu, giderek çoğalan ışık insanların ellerinin ve ruhlarının emekleri ile kurulacaktır. Beşeriyetin şunca teknik buluşları, bir insan organizmasının bir kaç melekesinin gücü, kudreti ve işlevi ile dahî başedemeyecek ve boy ölçüşemeyeeek kadar kısır ve İlkeldir. Bu yapıtta göreceğiniz gibi, geçmişte uzay araçları, insan organizmasının biyolojik ve biyo-enerjetik aktivitesi ile de uçma yeteneğine haizdiler. İşte çağımızda en yüce buluş olarak, beşer varlığının keşfine çalışılmaktadır. Hassas kişi Malcolm Bessent, bir 'Rüya telepatisi' deneyi sırasında, sokralarla ilgili bir 'hedef resim söz konusuyken 'alıcı' süje olarak gördüğü rüyayı şöyle anlatmaktadır: «Doğal enerji kullanmaya... karşı büyük bir ilgi duyuyordum. Güneş enerjisini kullanmanın bir» yolunu bulduğunu söyleyen biriyle konuşuyordum ve bana bu kutuyu gösterdi... [ki, bu kutu,] enerjiyi üretmek ve depolamak için İhtiyaç duyduğumuz tek husus olan 'Güneş'ten gelen ışığı yakalamak' içindi... Bu öteki kişiyle daha başka birtakım iletişim sahalarını da tartışıyordum ve daha ziyade fikir alışverişi yapıyorduk... O, havada asılı duruyordu ya da [öyle] bir şeydi... Roketler hakkında düşünüyordum... bir 'enerji kutusu' ve... bir 'belkemiği' hakkında... gördüğüm bir rüyayı hatırlıyorum.» D. Scott Rogo - Parapsychology: A Century of Enquiry, New York, Dell Publishing Co., Inc., 1975.Güneş altında yeni birşey yoktur. Bu söz, bir mükemmel yapı haline getirilmiş Fizik Dünya üzerinde, şimdiki beşeriyetin bulacağı, keşfedeceği, çözeceği herşey ve her sorunun, yüzbinlerce yıldır yeryüzünden gelip geçen çeşitli uygarlıklar tarafından da çeşitli şekillerde bulunmuş ve halledilmiş olduğunun güzel bir ifadesidir. Şimdiki teknik uygarlığımızın daha birçok yüzyıllar sonra bulabileceği yenilik ve buluşlar, çok öncelerden olanca geliştirilmiş halde kullanılmışlardır. Sözgelimi, ilkel aerodinamik yasalarına bağlı olan uçak ve uçuş teknikleri, bizim tekniğimizin derecesinin bir ifadesidir. Güneş altında yeni olmayan birşey de yoktur. Bu söz ise, üstteki ilk söz ile çelişiktir, ne varki aşağıda yapılacak yorum bu çelişkiyi ortadan kaldıracaktır. Dünya üzerinden çeşitli çok yüksek uygarlıklar geçtiği için, onlar şimdiki geri maddî uygarlığımızın çok çok fevkinde teknik ve bilimlere ulaşmışlardır. Bizim uygarlığımızın keşfedeceği hiçbir şey, dünya için yeni, olmayacaktır. Fakat, bizim uygarlığımızın bulacağı herşey, bu uygarlık beşeriyeti için yeni ve ilk olacaktır. «Güneş altında herşey yeni ve eskidir.» Belirli bir evrim ve şuur düzeyine yükselen varlıklar için, bu evrim seviyesinin kapsadığı herşey eskidir, fakat o evrim ve şuur seviyesine henüz yükselmemiş ve yükselme yolundaki varlıklar için ise, ilk gördükleri ve keşfettikleri şeyler yenidir. Alıntı Yorum bağlantısı Diğer sitelerde paylaş More sharing options...
SavasaRocK Yanıtlama zamanı: Haziran 12, 2012 Paylaş Yanıtlama zamanı: Haziran 12, 2012 Tebrik ederim çok iyi araştırmalara imza atıyorsun.. Alıntı Yorum bağlantısı Diğer sitelerde paylaş More sharing options...
nevermore Yanıtlama zamanı: Haziran 12, 2012 Yazar Paylaş Yanıtlama zamanı: Haziran 12, 2012 Vimanalar Hakkında Genel Bilgiler Harikalara meraklı olan Kakavarma, ölüme mahkûm edilen bir Yavana'nın yaptığı bir yapay 'hava aracı' ile hiç kimsenin bilmediği bir yere götürülmüştü. E.B. Cowell ve F.W. Thomas Harscha Charita of Bana, London, O.T.F., 1897. Uzakdoğu'da, Kadim Vimana AraçlarıBudhist rahip Gunavarman'ın İ.S. 4. Yüzyılda Seylan'dan (Sri Lanka) Java'ya uçarak, Java'nın Kralı'nı Budhist yaptığını anlatan kaynaklar mevcuttur. Acaba rahip Gunavarman, tarih öncesi devirden kalma bir vimanayı mı kullanmıştı? Nitekim, uçan araçların öyküleriyle dolu olan Ramayana destanının geçtiği yerlerden biri de Lanka ya da Seylan'dır. Rahip Gunavarman'ın Java'ya inişinden bir gün önce, Kral'ın annesi, rüyasında büyük bir Üstad'ın uçan bir gemi içinde göklerden indiğini görür. Günün ilk ışıkları Java adasını aydınlatırken Budhist rahip de göklerde belirir. Bu olaya tanık olanlar, parıldayan bir uçan aracın süzülerek, en ufak bir ses dahi çıkarmadan yere konduğunu görürler. Tanrılar'ın bir Habercisi olduğuna inanılan rahip Gunavarman, Javalılar'dan büyük bir saygı görür. Bir diğer kaynakta ise, Benares'teki (Hindistan) bir Kral'ın,mücevherlerle kaplı olan ve havada uçan bir araca sahip olduğu anlatılır. 'Mücevherler' sözü, vimanâların çalışmasında kristallerin işlevini akla getirmektedir. Oyun yazan Bhavabhuti, Î.S. 5. Yüzyılda, yerel belediye meclisi görevlilerince toplumun genel işlerinde kullanılan bir uçan araçtan bahsediyordu. Bütün bu kaynaklar, Hindistan'da ve Seylan'da, tarih öncesi devirden kalma tek tük vimanaların 4.-5. Yüzyıllar'da hâlâ daha faal durumda olduklarını ve belirli amaçlarla kullanıldıklarını ima etmektedir. Vimanalar ve Çeşitli Amaçlara Ait TipleriRamayana'da, 'atlar, kartallar ve filler' biçiminde olan vimanalardan bahsedilmektedir. Bunların, aynen bizim birtakım uçak tiplerini ve uzay araçlarını muhtelif hayvan isimleriyle adlandırmamız gibi, değişik cesametlerdeki ya da belirli bir sınıflandırmaya tâbi olan çeşitli vimanalara verilen adlar olması çok muhtemeldir. Vedalar'da da çeşitli tip ve cesametteki vimanalardan behsedilir:- 'Agnihotra-vimana': îki motorlu. - 'Fil - vimana': İkiden fazla motoru olan. - İskelekuşu, İbis, vs. gibi kuşların adı verilen daha başka tür vimanalar. Örneğin, Rama'nın' bindiği 'Puşpaka Vimana'nın taşıdığı insan adedini —Rama, Sita ve Lakşmana'nın yanısıra tüm askerleri de almıştı— birçok odası bulunduğunu, pencerelerini ve döşenişini göz önüne alırsak, bu vimananın muhtemelen 'Fil' sınıfına dahil olacağını düşünebiliriz. Mahabharata'nın «Ghatotrachabadma Parva» adlı bölümünde, bu kez motorları fillere benzeyen bir 'dev vimana daki söz edilmektedir: «Kara demirden yapılma, 400 yojana yüksekliğinde ve aynı genişlikte, uygun yerlere yerleştirilmiş motorlarla teçhiz edilmiş 'devasa' ve dehşetli bir vimanaydı. [bu vimanayı] hiçbir küheylân ya da fil şevketmiyordu. Bunların yerine, fillere benzeyen [fillerin cesametinde olan] makinelerle sevkediliyordu.» Gene Mahabharata'da, Asura Maya'nın, dört santrali bulunan ve çemberi yaklaşık 5,5 km. genişliğinde olan, dairevî biçimdeki görkemli, devasa bir altın araç içersinde yola çıktığı anlatılır. Bu dev vimanalar, bazıları bir mil uzunluğunda olan Ana Gemileri akla getirmektedir. Sanskritçe Metindeki, Vimana Teknik Bilgileri Birçok ülkenin bilim adamları, artık, uzay uçuşunun sırlarını tekrar keşfedebilmek için kadim Sanskrit metinleri inceden inceye etüd etmektedirler. Hintli bilgin Maharşi Bharadwaja, «Havacılık: Tarih öncesi Geçmişten El Yazması Bir Metin» (Aeronautics: A Manuscript from the Prehistoric Past) adında çok ilginç bir çeviri yapmıştır. Bu yapıtın, Mysore'daki (Hindistan) Uluslararası Sanskrit Araştırmaları Akademisi'nce yayımlanan şu özeti son derece çekici ve neredeyse inanılmaz doneleri içermektedir: «Bu kitapta, fikirlerle dolu ve çekici olan sekiz bölümde, Evren için, insanlığın refahına katkıda bulunacak olan birleştirici bir güç olarak, gökyüzünde düzgün ve rahat bir şekilde yolculuk yapmaya ilişkin çeşitli Uçan Araç tiplerini imal etme sanatı tanımlanmaktadır. «Bir içsel kuvvetle yeryüzünde, su içinde ve göklerde kuş gibi hareket eden aletin adına 'Vimana' denir. «Havacılık [konusuyla ilgilenen] bilim rahipleri, gökyüzünde bir yerden bir yere, bir ülkeden bir ülkeye ya da bir dünyadan bir dünyaya yolculuk yapabilen alete 'Vimana' derler. «Ateşle yok edilemeyen, kınlamayan, parçalanamayan ve de çökertilemeyen uçan araçların yapımına izin veren sır. «Uçan araçları [havada] hareketsiz durduran sır. «Uçan araçları, görünmez kılan sır. «Düşman uçan makinelerindeki gürültü ve konuşmaları... «Düşman uçan aracının içindeki görüntüleri yakalatan sır. «Düşman uçan aracının yönünü saptayan sır. «Düşman uçan araçlarındaki varlıkların bilinçlerini kaybettiren, araçlarını yok ettiren sır. «Aynen, tüm uzuvlarının tam olması halinde her şeyin üstesinden gelebilen bedenimiz gibi, etkili olabilmesi için bir Uçan Aracın da tüm kısımları tam olmalıdır. Bir uçan aracın, altında yer alan ve 'görüntüleri tespit eden ayna'dan başlamak üzere, otuzbir parçası olmalıdır. «Uçan aracın operatörü, 'Agnimitra' tarafından tarif edildiği şekliyle, mevsim değişikliklerine göre değişik meteryallerden yapılma giysilerle teçhiz edilmelidir. «Uçan araçların operatörlerine, yılın mevsimlerine uygun olarak, her bir Kalpa - Şastra'ya tekabül edecek şekilde üç çeşit yiyecek verilmelidir. Yukarda [bahsedilen] gıda rejimi değişimleri ile, mevsimlerde ortaya çıkan yirmibeş tür zehir "yok edilmiş olur. Yiyecekler beş biçimde olur: Pişirilmiş tahıl, yulaf lapası, lapa, ekmek ve esans. Hepsi de sıhhî ve bedeni takviye edicidir. «Uçan Araçlar için uygun olan 'hafif ve ısı soğurucu metaller,' Şownaka'ya göre, onaltı türdür. Yüce ermişler, uçan araç yapımı için sadece bu onaltı metalin elverişli olduğunu ifade etmişlerdir.» Bu satırlar, açıkça, bugün bildiklerimizin yüzyıllarca ilerisinde olan bir teknolojiyi, bir aerodinamik, elektronik, mühendislik, metalürji, haberleşme ve uzay - tıbbı bilgisini ima etmektedir. Vimanalar Hakkında, Dâniken - Kanjilal DiyaloguErich von Dâniken, «Kanıtlara Göre» (According to the Evidence, London, Corgi Books, 1978) adlı son kitabında, «vimanalar» konusuna ilişkin olarak Kalküta'daki Hindistan Sanskrit Üniversitesi'nin önde gelen 'kadim Hindistan tradisyonları' uzmanı Prof Dileep Kumar Kanjilal ile yaptığı bir konuşmayı aktarmaktadır: Soru — Profesör, en eski 'Veda' metinleri kaç yıllıktır? Yanıt — En eski metinler yaklaşık I.ö. 5000 yılına kadar dayanırlar. Soru — Çeşitli Hint Sanskrit çevirilerinde uçan arabaların tasvirlerine rastlıyorum. Bunlar sadece mitolojik hayal gücü ürünleri midirler? Yanıt — Hindistan, olağanüstü zenginlikteki bir Sanskrit tradisyona sahip olan çok eski bir ülkedir. Kanımca, çoğunlukla Vimanalar denilen uçan arabalar gerçekte bir tür uçan makinelerdi. Bugün elimizde bulunan birçok yorumu incelediğimizde, 2000 yıl süreyle bu tasvirlere hep, sözün gelişi eski gözlerle bakıldığını unutmamalıyız. Şimdi ise uçan makinelerin mevcut olduğunu bildiğimiz için bu sorunun tümüne yeni bir açıdan yaklaşmak gerekmektedir. Artık geleneksel yaklaşıma bağlı kalmak hiçbir işe' yaramaz. Zamanına bağlı olan her anlayış bir dönüşüme uğrar. Kuşkusuz, uçan arabaların tasvirlerinin arkasında gerçek olan bir şey saklıdır; daha önceden kendilerine atfedilen anlamdan daha değişik bir anlamları vardır. Tabiatıyla, birçok mitolojik öge hâlâ daha mevcuttur ama, biz, teknolojik mahiyetteki tradisyonlarda ihtiva olunan 'bilimsel gerçeği' çıkarmak için çok çalışıyoruz. Soru — Mdhabharata'dan, Arjuna'nın, İndra'nın Cenneti'ne [swarga] çıkışının öyküsünü biliyorum. Burada, gök gürültüsüne benzeyen bir gürültü ile bulutlara yükselen bir göksel arabanın, uçuşunun çeşitli kademelerindeki 'sihirli görüntüsü' tasvir edilir. Sizin gibi Sanskrit metinler üzerinde uzmanlaşmış bir bilim adamının bu tasvire bakıp bir uzay aracını gözünde canlandırması mümkün müdür? Yanıt — Şimdi bahsettiğiniz, Arjuna'nın Cennet'e yaptığı yolculuk hakkındaki bölüm tam değildir... Orijinal metinde, Arjuna'nın yere düşmüş ve çalışamaz hale gelmiş olan bazı uçan arabalar gördüğünü okuyabilirsiniz. Yere konmuş olan daha başka uçan arabalar da vardır ve daha başkaları da hali hazırda havalanmışlardır. Uçmakta olan arabalar ile artık uçmayan arabalara ilişkin bu apaçık gözlemler, raporun orijinal yazarlarının neden bahsettiklerini gayet iyi bildiklerini kanıtlamaktadır. Soru — Kadim Hindistan Tanrıları ölümsüz müdür? Yanıt — Genellikle, hayır... Sanskrit metinlerde... Tanrılar arasında birçok evlilikler vardır ve onlar da çocuk sahibi olurlar. Tanrılarla insanların birleşmesi de mevcuttur. Bu birleşmelerden doğan çocuklar, babalarının bilgisini ve 'silahlarını' miras edindiler. Ramayana'nın Mahabharata'dan sonra ikinci büyük Hint destanı " bir bölümünde, çöllerin, başlıca Tanrılar'ın dehşetli silahlarının yol açtığı yıkım sonucunda ortaya çıktığı anlatılmaktadır. Bu tür silahların tariflerini Mahabharata'da bulabilirsiniz.( Vimanalar, Tarih Öncesi Uzay Araçları - Bilim Araştırma Merkezi ) --------- Atlantis Uygarlığının Vimanaları Bilim Araştırma Grubu «... bir 'uçan makineyi' idare etmek büyük bir ayrıcalıktır. Uçmaya ait bilgi, bize kalan mirasların en eskileri arasında yer alır; 'Yükseklerden Gelenler'in bir hediyesidir. Biz (bu uçan makineyi) onlardan, birçok hayatı kurtarmada yararlı olsun diye aldık.» Halkatha (Kadim Babil Metni) Atlantis Vimanaları ve Genel Performansİngiliz yazarı W. Scott Elliott'un 1895 yılında, yani Wright Kardeşler'in ilk uçakla uçuşlarından yaklaşık on yıl önce yazdığı «Atlantis 'in öyküsü» (The Story of Atlantis) adlı kitapta, Atlantis Irkı tarafından kullanılan bir tür «uçan disk»i ya da «hava gemisi»ni ayrıntılı olarak tarif etmektedir. Bu kitapta, «eterik güç» ve «akaşa» gibi okült terimler ve ifadelere de rastlanmaktadır. En ilginci, «hava gemisinin, Amerikan Ordusu'nun uçan daire raporlarına tıpatip uyan bazı özellikleri de tanımlanmaktadır: «Atlantis'in hareket [locomotion] metodları daha da harikulade olarak kabul edilmelidir, çünkü Keely'nin Amerika'da ve Maxim'in bu ülkede şimdi [ingiltere: 1895] yapmaya çalıştıkları hava gemisi ya da uçan makine o zamanlar gerçekleştirilmiş bir husustu... Bu, her an için kullanılan, yaygın bir ulaşım aracı değildi. Esirler, hizmetkârlar ve emekçi kitleler ülkenin yolları üzerinde yürümek ya da yabanî hayvanların çektikleri, kaba yapımlı arabalar içinde seyahat etmek zorundaydılar. Hava gemileri, onlara sahip olanların nispî adedini dikkate alacak olursak, o günlerin özel taşıtları ya da daha ziyade özel yatları olarak mütalaa edilebilirler. Bu araçların yapımı her zaman için zor ve. masraflı olsa gerekti. Genellikle, birçok insanı taşıyabilecek şekilde inşa edilmiyorlardı. Birçokları sadece iki kişilik yapılıyor, bazıları da altı ya da sekiz yolcuyu alabiliyordu. Atlantis'in, savaşların ve çekişmelerin Altın Çağ'ı sona erdirdiği 'son günleri'nde, havada yol alabilen savaş gemileri, doğal olarak, çok daha kuvvetli yıkım makineleri olduklarını kanıtlamalarından ötürü, büyük ölçüde denizdeki savaş gemilerinin yerlerini almışlardı. Bu savaş gemileri, elli ve bazen de yüzelli kadar savaşçıyı taşıyabilecek şekilde yapılıyorlardı. «'Vimanalar' (hava gemileri) ya ahşaptan ya da metalden yapılıyorlardı, tik vimanalar ahşaptan yapılmışlardı. Kullanılan tahtalar son derece inceydi. Ağırlık kazandırmayan bir maddenin tahtaya püskürtülmesi sayesinde tahtanın deri gibi sertleşmesi sağlanıyor ve böylece de hafiflik ile sağlamlığın gerektiği gibi bir arada bulunması temin edilmiş oluyordu. Metal kullanıldığında ise, bu genellikle bir alaşım oluyor ve sözkonusu alaşımın bileşimine beyaz renkli iki metalle kırmızı renkli bir metal giriyordu.. Ortaya çıkan alaşım, alüminyum gibi beyaz renkte ve hatta daha da hafif oluyordu. Vimananın kaba çerçevesi üzerine bu alaşımdan yapılma büyük bir levha örtülüyordu. Sonra bu metal levha, çerçevenin biçimini alana kadar dövülüyor ve gerekli görüldüğünde de elektrikî kaynak yapılıyordu. Fakat metalden de yapılsalar, ahşaptan da yapılsalar, dış yüzeyleri görünüşe göre eksiz ve tamamen dümdüz oluyordu. Karanlıkta, fosforlu boyayla boyanmış gibi parlıyorlardı. «Biçimleri gemiye benziyordu ama, istisnasız olarak her yanları kapalıydı... Sevk ve dümen donanımları her iki uçta da kullanılabiliyordu.«Fakat, en ilginç soru, vimanaları sevkeden güce ilişkin olanıdır. İlk zamanlarda, sevkedici gücü kişisel 'vril'in sağladığı sanılmaktadır —bunun herhangi bir mekanik cihaz ile birlikte kullanılıp kullanılmaması pek önemli değildir— fakat, daha sonradan 'vril gücü'nün yerini, bilmediğimiz bir tarzda üretilmesine rağmen, yine de belirli mekanik düzenlemeler sayesinde işletilen bir güç almıştı. Bu güç, bilim tarafından henüz keşfedilmemiştir ama, Maxim'in kullandığı elektrik gücünden ziyade, Keely'nin Amerika'da üzerine eğildiği güce benziyordu. Aslında, 'eterik' mahiyette bir güçtü. Sevkedici güç sorununun çözümüne pek yakın olmasak dahi, bu gücün işletilme metodu tarif edilebilir. Kuşkusuz, mekanik düzenlemeler, vimanadan vimanaya az çok fark ediyordu. «Aşağıdaki tanım, Poseidonis'in kuzey bölgesine hükmeden Kralın üç elçisinin, Güney Krallığı'nın sarayına yaptıkları bir yolculuk sırasında bindikleri bir vimanaya aittir. Geminin merkezinde yer alan sağlam ve ağır bir metal sandık, 'üreteç' görevini görüyordu. Bundan çıkan güç, iki büyük esnek tüpün içinden akarak vimananın her iki ucuna ve ayrıca, baştan arkaya kadar yerleştirilmiş olan sekiz tali tüp vasıtasıyla da küpeştelere [bulwarks] ulaşıyordu. Bunların, dikey olarak hem yukarıya hem de aşağıya doğru bakan çifte ağızları vardı. Yolculuğa başlanacağı zaman, sekiz küpeşte tüpünün aşağıya bakan ağızlarının valfları açılıyordu ,bütün öteki valflar kapatılmış oluyordu. Bu tüplerden dışarıya salınan akım, yere, havanın kendisi gerekli istinat noktasını [fulcrum] sağlarken vimanayı yukarıya doğru götürecek kadar büyük bir güçle çarpıyordu.Yeterli bir yüksekliğe ulaşıldığında, vimananın, varış yerinin aksi yönüne bakan ucundaki esnek tüp faaliyete geçiriliyordu. Bu arada, valfların kısmen kapatılmasıyla da, sekiz dikey tüpten dışarıya salınan akımın, varılan yükseklikte kalınması için yeterli olan miktara indirgenmesi sağlanıyordu. Artık vimananın [varış yerine göre] arka kısmından, yaklaşık kırkbeş derecelik bir açıyla aşağıya doğru bakan büyük tüpten dışarıya salınan büyük akım hacmi, bir yandan varılan yükseklikte kalınmasına yardım ediyor, öte yandan da vimanayı havada sevkedecek olan büyük itici gücü sağlıyordu. Vimanaya yön verme işlemi ise akımın bu tüpün içinden salınması ile gerçekleştiriliyordu, çünkü bu tüpün yönünde yapılan ufacık bir değişiklik, vimananın rotasında hemen bir sapmaya yol açıyordu. «Fakat, sürekli bir denetim gerekli değildi. Uzun bir yolculuk yapılacağı zaman, varış yerine ulaşana kadar hiçbir müdahaleye gerek bırakmayacak şekilde tüpü sabit bir şekilde tutmak mümkündü. Ulaşılan maksimum hız saatte 150 km. kadardı. Uçuş yörüngesi, hiç bir zaman düz bir çizgiyi izlemeyip, daima, kâh Yeryüzü'ne yaklaşan, kâh uzaklaşan uzun dalgalar biçiminde oluyordu. Gideceği yere ulaştığında vimanayı durdurmanın yolu —ki bu aynı rahatlıkla havada da yapılabilirdi— aracın arkasındaki sevkedici güç, valfların kapanmasıyla birlikte giderek azalırken, varis yerinin yönüne bakan uçta [başta] yer alan tüpteki akım gücünün biracım dışarıya salmaktı. Küpeştelerden yukarıya doğru bakan sekiz tün için henüz bir gerekçe gösterilememiştir. Bunlar, daha ziyade, hava savasını ilgilendiriyordu. Ellerinde böylesine kudretli bir güç bulunan vimanalar, bu akımı doğal olarak birbirlerine yöneltiyorlardı.Bu akım çarptığı vimananın dengesini bozun, vimanayı tersine çevirebiliyordu. Düşman aracının da bu durumdan faydalanarak mahmuzu ile hücum etmesi muhakkaktı. Ayrıca, gerekli valfların kanatılıp açılması işleminin hızla yerine getirilmemesi halinde vimananın yere düşme tehlikesi de mevcuttu. Araç hangi pozisyonda bulunursa bulunsun, yukarıya bakan tüplerin kapalı tutulması gerekirken, akımın dışarıya çıkışını sağlayan tüplerin yere bakan tüpler olması gerekmekteydi.» Ünlü UFO araştırmacısı Donald Keyhoe, «Uçan Daireler Gerçektir» (The Flying Saucers Are Real, Hutchinson, 1950) adlı kitabında, «NASA'nın en üst düzeyden mühendislerinden» biri ile yaptığı bir konuşmayı aktarmaktadır. Bu mühendisin söyledikleri, Scott Elliott'un vimanalar hakkında yazdıklarına neredeyse kelimesi kelimesine uymaktadır: «Değişken yönlü jet ya da roket enjektörleri ile bir uçan daire inşa edilebilirdi. Enjektörler uçan dairenin çevresi boyunca yerleştirilebilir ve bunların yönlerini değiştirmek suretiyle de disk dikey olarak yükseltilebilir ve alçaltılabilir. Ancak, dümdüz bir şekilde de uçabilir ve ani dönüşler de yapabilir. Yönü ve hızı, işletilen enjektörlerin adediyle, uygulanan güçle ve enjektörlere verilen açıyla idare edilecektir. Enjektörler yere, arkaya ya da yana doğru yada çeşitli bileşimler halinde yöneltilebilirler. Dümdüz bir şekilde ileriye doğru uçan bir disk, enjektörlerin açılarım değiştirmek ya da kısmen güçlerini kesmek suretiyle hızla sola ya da sağa döndürülebilir. Bu... Yeryüzü atmosferinde çalışacak... ayrıca... uzayda [da çalışacaktır].» Atlantis vimanalarının çalışma prensipleri, rivayet edildiği şekliyle, yukarda anlatılanlara tıpatıp uymaktadır. Böylece UFO'lar, Wright Kardeşlerin benimsedikleri ve bizim bugün inanılmaz derecede güçlü, gürültülü ve nispeten düşük randımanlı olan yanmalı (combustion) motorlar ile kullandığımız prensibin bir uzantısı olmaktan ziyade, vimanaların gelişmiş bir şekli gibi görünmektedirler. Daha başka belirli özellikler de UFO'yu, sadece, kadim vimananın daha ileri seviyeden bir gezegenlerarası modeli gibi göstermekte ve bu da aklımıza dehşetli bir düşünceyi getirmektedir. Gururumuzu yerle bir etmesi gereken bu dehşetli düşünce, onbinlerce yıl önce Dünya'da bizlerden teknik olarak çok daha ileri seviyede bulunan ve hatta bir başka planete gitmeye muktedir olan bir ulusun mevcut olduğu düşüncesidir. Yazar Scott Elliott, vimanalar hakkındaki bu ilginç enformasyonu acaba nereden elde etmiştir? Sözkonusu kitabının baskısı çoktan tükenmiş ve ender bulunur bir doküman haline gelmiş, kendisi de fizik dünyadan ayrılmıştır ama, konunun asıl kaynakları bugün artık araştırmacılar tarafından açığa çıkarılmış bulunmaktadır. Bu kaynaklar, Hindistan'ın ve Asya'nın kadim kayıtlarıdır. Atlantis Vimanaları ve Bir Kanıt Yeni Zelandalı araştırmacı - yazar Robin Collyns, «Uzaylılar Dünya'da Koloni Kurdular mı?» (Did Spacemen Colonise the Earth, Herts, Mayflower Books, 1977) adlı kitabında, Atlantis vimanalarıyla ilgili bir kanıt bulunduğundan bahsetmektedir: «Sovyet araştırmacı Aleksander Kazantsev, Leningrad Hermitage Müzesi'nde, yaklaşık 3000 yıllık, son derece ilgine iki küçük Etrüsk kameosu keşfetmiştir. Bu paha biçilmez kameoların üzerine bir eşine daha rastlanmayan resimler işlenmiştir. «Kameolardan birinde, arka kısmından ısınlar ya da 'jetler' neşreden, fakat kürekleri olmayan, kanık biçiminde bir araç görülmektedir! Aracın küpeştesi boyunca yer alan dairevî açıklıklar, W. Scott Elliott'un «Atlantis'in Öyküsü»nde anlatılan Atlantis vimanaları üzerindeki jetlerin tarifine uymaktadır. Acaba, bu kameo, bir Atlantis ya da Hint Vimanası'nı mı tasvir etmektedir....» Atlantis'in İyilik Güçleri ve Vimanaları Madam H.P. Blavatsky, 1888 yılında yayımlanan «Gizli Doktrin» (Secret Doctrine, Pasadena, California, T.U.P., 1970) adlı yapıtının 2. cildinde, ilk Aryanlar'ın, «Vimana - Vidya» («hava araçlarında uçma bilgisi») denilen Havacılık Bilimi'ni Dördüncü Irk'tan, yani Atlantisliler'den öğrendiklerini belirtmektedir. Gene aynı kaynağa göre, Aryanlar, değerli taşların gizli güçleriyle ilgili bilim ile simya, mineraloji, jeoloji, fizik ve astronomi bilimlerini de Atlantisliler'den miras edinmişlerdi. Nitekim, Madam Blavatsky'nin, «Dzyan Kıtaları'nın kadim yorumu» (old commentary) dediği bir kaynaktan yaptığı bir alıntıda, Atlantis'in İyilik Güçleri'nin, hipnotik transa soktukları Kötülük Güçleri'nin 'vimanalarını' ortadan kaldırdıktan sonra, sonu gelen Atlantis kıtasını kendi vimanalarıyla nasıl terkettikleri anlatılmaktadır: «...tüm Sarı-yüzlüler'in başkam olan 'Parıldayan Yüzlü Yüce Kral,' Kara -Yüzlüler'in günahlarını gördüğü için üzgündü. «Kendi hava araçlarını [Vimana] içlerindeki takva ehli kişilerle birlikte başkan-kardeşlerine [öteki ulus ve kabilelerin başkanları] göndererek, dedi ki: 'Hazırlanın. İyi yasanın insanları olan sizler, ayağa kalkın ve [daha henüz] kuruyken karaları aşın.' «'Fırtına Rableri yaklaşıyorlar. Onların savaş arabaları ülkeye yaklaşmakta. Bir gece ve iki gün [sonra] bu sabırlı ülkede sadece Kara Yüzlü Rabler [Kara Majisyenler] yaşayacaklar. [bu ülkenin] sonu gelmiştir ve onların da onunla birlikte [sulara] gömülmeleri gerekmektedir. Ateşler'in alt katmanlara ait Rableri [Gnomlar ve Elementaller] sihirli Agneyâstra'yı (maji ile çalıştırılan ateş silahları] hazırlamaktalar. Fakat, Kara Gözlü ['Kem Göz'lü] Rabler, onlardan [Elementaller'den] daha kuvvetliler ve onlar Kudretli Varlıklar'ın esirleridirler. [Kara Yüzlü Rabler] Astar [Vidya: En yüksek Majik bilgi] konusunda tecrübelidirler. Gelin, [Kara Majisyenler'in majik güçlerini etkisiz kılabilmek için] kendi [majik güçlerinizi] kullanın. Her Parıldayan Yüzlü Rab [beyaz Maji Üstadı], her bir Karanlık Yüzlü Rab'bin Vimanası'nı eline geçirsin, ki [Kara Majisyenler'den] herhangi biri [Vimana] sayesinde sulardan kaçıp, Yüce Dört'ün [Dört Karma Tanrısı] asasından sakınanlasın ve kendi kötü ruhlu [halkını ya da müritlerini] kurtaranlasın. «'Her Sarı yüzlü her Karayüzlü'ye kendisinden uyku göndersin [hipnotizma], onlar dahi [Kara Majisyenler] acı ve ıstırap çekmesinler. Güneş Tanrıları'na sadık olan her insan, Ay Tanrıları'na tabi olan her insanı bağlasın [felç etsin] ki ne ıstırap çeksin ne de mukadderatından kaçabilsin. «Her Sarı-yüzlü kendi yaşam suyunu [kan] bir Kara yüzlü'nün konuşan hayvanına [sadece arınmış bir insanın kanı ile durdurulabilen robot nöbetçiler] sunsun, ki sahibini uyandıranlasın. «'Vakit gelmiştir, kara gece hazırdır....'«'Onların mukadderatları yerine gelsin. Bizler, Yüce Dört'ün hizmetkârlarıyız. Işığın Kralları geriye gelebilsinler.' «Yüce Kral, parıldayan Yüzü üzerine kapandı ve ağladı.... «Krallar toplandığında sular harekete geçmişti bile.... «[Fakat], uluslar artık kuru karaları aşmışlardı. Su çizgisinin ötesindeydiler. Kralları Vimanaları içinde onlara ulaştılar ve onları Ateş ve Metal ülkelerine [Doğu'ya ve Kuzey'e] götürdüler.» «... Kara-yüzlüler'in ülkelerine yıldızlar [meteorlar] yağdı; fakat onlar uyudu. «Konuşan hayvanlar [robot-nöbetçiler] sustular. «Alt katmanların Rableri emirler beklediler; fakat, sahipleri uyuduğu için [emirler] gelmedi. «Sular yükseldi ve Dünya'nın bir ucundan öteki ucuna kadar vadileri kapladı. Geriye yüksek kara parçaları kaldı, Dünya'nın dibi [Yeryüzü'nün aksi tarafına rastlayan ülkeler] kuru kaldı. Kaçanlar — Sarı yüzlü insanlar ile doğru gözlü insanlar [içi dışı bir olan, samimî kişiler]— oralarda iskân ettiler. «Karanlık Yüzlü Rabler, uyandıklarında ve yükselen sulardan kaçabilmek için Vimanaları akıllarına geldiğinde, [Vimanaları'nın] yerlerinde olmadığını gördüler.» Atlantis Vimanaları ve Güç Kaynakları Ünlü Amerikalı medyom Edgar Cayce, trans altındayken, Vimanaların çalıştırılmasında da kullanılan Atlantis Güç Santralleri hakkında son derece ilginç bilgiler vermişti: «Poseida'da [Atlantis'in ilerki dönemi], denizdeki ve 'havadaki gemileri' yönetmek ve televizyon ve ses kaydı gibi bedenî konforları [yönetmek] için, ışıkları, faaliyetlerin biçimlerini böylece yoğunlaştıran büyük kristallerden harekete geçirici güçlerin' depolanması görevini üstlenmiş olanlar.... «Atlantis'te, 'araçların bir yerden bir yere ulaşımı/ uzaktan fotoğraf çekme, belirli bir mesafe öteden dahi duvarların ötesindeki yazıları okuma, 'çekimin kendisinin üstesinden gelme' ile ilgili olan 'elektrikî güçlerin' gelişimi zamanında, dehşetli [ve] kudretli kristal, bunun çoğu yıkım getirdi.... «'Ateştaşı' hakkında — varlığın ['varlık', burada, geçmiş enkarnasyonları hakkında kendisine bilgiler verilen şahsı belirtmektedir] faaliyetleri o zaman öyle uygulamalar yapmıştır ki, o dönemdeki yapıcı [güçlerin] yanısıra yıkıcı güçlerle de ilgilidir. Varlık tarafından şimdiki [enkarnasyonunda] daha iyi anlaşılabilsin diye, bunun bir şekilde tanımını yapmak iyi olacaktır. «Günümüzde, iletken olmayan bir taş —asbestos türünden bir şey— ile kaplanmış olduğunu söyleyeceğimiz bir binanın ortasında.... «Binanın taşın yukarsında [kalan kısmı] oval biçimdeydi; ya da açılan bir kısmı bulunabilen... bir kubbe, ki yıldızların faaliyeti — dünyanın atmosferinde bulunan ve bulunmayan elementlerin yanısıra, kendileri yanmakta olan cisimlerden neşrolan enerjilerin konsantre edilmesi. «Prizmalar ya da [günümüzde ifade edileceği şekliyle] mercek vasıtasıyla konsantrasyon öyle bir tarzdaydı ki, çeşitli seyahat şekilleri 'ile ilgili olan cihazları etkiliyordu. Bu, günümüzde 'uzaktan kumanda' [remote control] diyeceğimiz kontrol metodunun hemen hemen aynısını oluşturuyordu... ancak, taştan sevk olan güç türü, araçların kendilerindeki harekete geçirici güçleri etkiliyordu. «Bina o şekilde inşa edilmişti ki, kubbe açıldığında, uzay boyunca sevkedilecek olan çeşitli araçlara doğrudan güç uygulanımında çok az bir engelleme oluyor ya da hiç olmuyordu.... «Bunlar, sonuç olarak, güç istasyonunun ya da günümüzdeki terimiyle santralin ortasında merkezlenmiş olan taştan [neşrolan] ışınların konsantrasyonu ile sevkediliyorlardı.... «Bunlar, kasıt olmaksızın, çok yüksek [frekanslara] ayarlanmışlardı; ve ülkedeki halka yıkıcı güçlerin ikinci dönemini getirdiler — ve ülkeyi, daha sonradan Herki yıkıcı güçlerin ortaya çıktığı yer haline gelen o adalara böldü... «Taşın yapım tarzının bir tanımına gelince; [Taşın], silindir biçiminde büyük bir mercek olduğunu görüyoruz; üzerindeki fasetalar o tarzda kesilmişti ki, tepesindeki kapak taşı [capstone], silindirin ucu ile kapak taşının kendisi arasında konsantre olan gücü ya da kuvveti merkezîleştirmeyi sağlıyordu. Belirtildiği gibi, aynısını inşa etmenin şekillerine dair kayıtlar, bugün bulunduğu şekliyle, dünyada üç değişik yerdedirler —Atlantis'in, denizin çağlar [boyunca biriktirdiği] çamurun altında bir kısım mabedin daha henüz keşfedilebileceği batık kısmında — Florida kıyısı açıklarında Bimini olarak bilinen yerin yakınında. Ve [ikincisi] Mısır'da olan mabet kayıtlarında. Ayrıca, [üçüncüsü] şimdi —son birkaç ay boyunca— (hakkında çok az şey bildikleri) o taşların ortaya çıkarılmakta olduğu, günümüzde Amerika'daki Yucatan olan [yere] taşınan kayıtlar. «Yucatan'da aynısının bir 'amblemi' vardır. Bunu açıklığa kavuşturalım ki, daha bir kolaylıkla bulunabilsin. Çünkü, bunlar Amerika'ya getirileceklerdir. Bir bölüm, gördüğümüz gibi, Pennsylvania Devlet Müzesi'ne taşınacaktır. Bir bölüm Washington'a... ya da Chicago'ya taşınacaktır. «Atlantis'te... yıkıcı güçlerden ötürü göç dönemleri sırasında. Ulaşım tarzları için, sadece Yucatan'da olanlar arasında değil de Pireneler'de ve Mısır'da.» ( Vimanalar, Tarih Öncesi Uzay Araçları - Bilim Araştırma Merkezi ) Alıntı Yorum bağlantısı Diğer sitelerde paylaş More sharing options...
GunduzGezen Yanıtlama zamanı: Haziran 12, 2012 Paylaş Yanıtlama zamanı: Haziran 12, 2012 Konu ile alakalı olarak, Turgut Gürsan'ın Agarta ve Hitler Almanyasının Gizli Tarihi isimli kitap tavsiye olunur. Hatta Turgut Gürsan'ın tüm kitapları tavsiye olunur, özellikle Dünya'nın Gizli Tarihi isimli kitap. Alıntı Yorum bağlantısı Diğer sitelerde paylaş More sharing options...
Önerilen Mesajlar
Sohbete katıl
Şimdi mesaj yollayabilir ve daha sonra kayıt olabilirsiniz. Hesabınız varsa, şimdi giriş yaparak hesabınızla gönderebilirsiniz.