nickmickyok Oluşturma zamanı: Mart 28, 2007 Paylaş Oluşturma zamanı: Mart 28, 2007 KİM GÖLGESİNDEN KAÇABİLİR Kİ? Geçtiğimiz yollarda kaybettiklerimizin bize en büyük kötülüğü kendilerini tekrar, tekrar hatırlatmalarıdır. Bir kere kaybetmekle kurtulamadığımız şeylerdir. Yoklukları hayatımızdaki varlıkları haline gelir. Hep ama hep hatırlarız. Ne biçim kaybetmektir bu? Kim gölgesinden kaçabilir ki? Bazen duygularımız bizden erken yaşlanır ve bizden hayatın geri kalanını alır. Hayatın, kendini anlayanları cezalandırmasıdır bu... Durup, durup ardına bakan kadınlar vardır. Geçmişi düşünmekten şimdiyi yaşayamazlar. Her şeyi didikleyip duran mazisinin gölgesinden, anılarının yükünden bir türlü kurtulamayan gözleri ufuk yorgunu kadınlar. Güçlü, köklü bir biçimde yeni arkadaş edinecek yaşları geride bıraktıysan eğer, hasar görmüş eski arkadaşlıkları onaracak çağı da geride bırakmış oluyorsun. Zaman ilerledikçe birçok şey, daha zor olmaya baslar. Beklentisi yüksek olan kadınların yalnızlığı daha koyu oluyor. Büyük lafların gölgesinde geçen hayatlar, bir daha iflah olmuyor, geçip gittiğiyle kalıyor. Zaman, aşk...... her şey! Ayrılıkları ayrıntılar acıtır. TANINMIŞ ZAMAN zaman seni şimdi tanıdım her şeyi kaybettikten sonra zaman seni kullanamadım kendime tanıyamadım seni zaman suçumu biliyorum senin işini yapmaya kalktım zaman ayrıldım ayrıldım ayrılamadım zaman ne yaptım ben ben ne yaptım 1 Alıntı Yorum bağlantısı Diğer sitelerde paylaş More sharing options...
cherar Yanıtlama zamanı: Mayıs 24, 2007 Paylaş Yanıtlama zamanı: Mayıs 24, 2007 AŞK ÖZETİ zaman zaman anlardın aşk özetini zamanın içinde aşk olmasaydı böyle yanmazdın böyle serzenmezdin aşk özetinde seni seni bulmazdım.... ATEŞTE UNUTULMUŞ FERMAN herkes kendi ateşini başkasının cehenneminde sınar kendi külünde söner bütün rüzgarlarına yazıldığın akşam ateş tadında kum tadında kalarak derinleştirir bazı ayrılıkları zaman al ağrını git burdan en uzun eylülü ömrümüzün uyutmuyor seni ne kömürleşmiş bu gurur ne göğsündeki kaplan seçilmiş taş milyonlarca taş arasından başını vurduğun çok gençti genç olmak için bile kendi zamanına muhtaç kendiyle dargın daha yolun başında görülüyordu menzilindeki noksan ömrünce sızlayacak kayıplar sarayında ateşte unuttuğun ferman. BİR YILIN SON GÜNLERİ I. bir yıl daha bitiyor İşte bu kadar duru,bu kadar yalın bu kadar el değmemiş sıradan bir gerçeği daha kolları bağlı hayatımızın bir şiire nasıl dahil edilir bir yılın son günleri her sonda her başlangıçta ve her defasında alır gibi bir başkasını karşımıza perdeler çekip,ışıklar söndürüp oturup yatağın içine bir başımıza sorgulamak kendimizi öğrenmek ikizin anadilini,ikinci belleğimizi öğrenmek kendimizle hesaplaşmanın buzul ilişkilerini bu aynaların dehlizlerinde gezinirken görürüz karanlık günlerimizin kenar süslerini biterken bir yılın son günleri biliyoruz takvimler belirlemez değişimin mevsimlerini gençlik ikindilerini kargınmış bir çocuktuk büyüdüğümüzden beri II. bir yıl daha bitiyor düşlerim,tasarılarım,yarım kalmış onca şey her yıl biraz daha kısalıyor öncekinden bana mı öyle geliyor yoksa daha mı hızlı ilerliyor zaman insan yaşlanırken? III. kırdım mı incittim mi birilerin kimleri kazandım,yitirdiklerim kimler? kendimi yineledim mi yazdıklarımda? yeniden düşünmeliyim dostluklarımı,ilişkilerimi dağınık yatağım,mutsuz yatağım çoğalttın mı eksiklerimi gözlerim çocukluk fotoğraflarında mı kaldı yitirdim mi yoksa masumiyetimi? borçlarımı ödedim mi? doğru seçtim mi soruların fiillerini? tırnaklarım kesilmiş,dişlerim fırçalanmış,saçlarım taranmış, giysilerim ütülü,odam düzenli mi? ödünç aldığım kitapları geri verdim mi? geri verdim mi aldıklarımı: aşkları,dostlukları,sevgileri,güvenleri,bağları kitaplara,sayfalara,satırlara borcumu ödedim mi? yokladım mı duygularımı hala sevebiliyor muyum insanları? ovmalı gümüşlerimi,bakırlarımı,cila geçmeli ahşaplarıma ovmalı umutları saklı tutumalı gelecek inancını,yarınları,eksik etmemeli ağzımızdan hançer kıvamındaki karamizah tadını şimdi oturup uzun bir hasretlik mektubu yazmalıyım Yavuz'a sonra köşe başından bir demet çiçek alıp öyle başlamalıyım akşama yeni bir yıla ama nedense her şeyin tadı dağılıyor ağzımda bir sap çiçek mi taşısam yoksa ağzımın kıyısında aydınlık rengi vursun diye gözlerimdeki buluta... ESKİ FENERLER ESKİ GEMİLER uzun yanlışlarla battı gemiler geçtikleri her yerde İçindekiler toy rüzgarlarda yelken açan düşlerimiz uğradığımız adalarda dağıldı geçtiğimiz gemilerde kaldı çarpılmış yüreklerimiz boşlukta el sallayan biri var hala bizim varamadığımız uzaklıklara ne kulaklarımızda siren sesleri ne kadırga serenlerinin yol açtığı birkaç tuzlu resim içimiz bir ada kuraklığı sualtı batıklarıyız gündemin en fazla neyi bilebiliriz şimdi bulmacalarda geçen gemici deyimlerinden başka hangi rakıya vursak kendimizi dalgaların kat yeri mazisinden yeni bir insan çekip çıkaramayanlar için eksilerek kazanılan deneyim örgütlü rastlantılarda her şey sessizliğe güvendi oysa eski fenerler eski gemiler içindi paslandı ay ışığında gümüş eyerli tekneler uykuları çevik tutan deniz rüzgarları dağıldı şimdi her şeyi çıplak görmenin acı veren aydınlığı umudun yeni ve altın anlamı. Alıntı Yorum bağlantısı Diğer sitelerde paylaş More sharing options...
losteirosss Yanıtlama zamanı: Ağustos 10, 2007 Paylaş Yanıtlama zamanı: Ağustos 10, 2007 Hayatı Adı Dua Olan Sevgilim.. -------------------------------------------------------------------------------- Yedi Rekat Günah Kıldım Bedeninde Dizlerinde Yedi Zikir Secdeye Vardım İhmalin Uzak Meleğine Teninde Aldandım Yapayalnızdım Kendi Kalabalığım İçinde Tarih Kadar Yalnız, Aşka Aşina, Acıya Unutkandım Er Yüzlerde Tavaf Ettim Bunca Yıl Kalb Evini Kırk Yemin Kurtulmuştur Sanırken İçimin Pınarlarını İnanmadığım Allah'a Senin Yüzünden İnandım Adı Dua Olan Sevgilim Yandım Yandım Yandım Sessizliğe Borcum Var Birkaç Kelime, Sessizliğe Borcum Var Birkaç Feryat, Sessizliğe Borcum Var Birkaç Çığlık, Sustum, Yıllarca Sustum Kan İçinde Ödeyemedim Borcumu Onca Şiirle Adı Dua Olan Sevgilim Yandı Ruhumn Gömleği Yedi Deryalar İçinde Aştım Aştım Aştım Aslında Sen Yoktun Yalnızca Bir Duayı Sevdim Ben Varlığın Yalanımdı Aştım Aşktın Aşktı Geçti Gitti Hepsi Geçti Gitti İşte Dudaklarım Kilitli Yasin Yasin Yasin Çok Şükür Ölmeden Son Duamı Ettim Ben Allah Beni Terk Etti Kendi Dağımı Kazdım Defterime Gün Geldi Buradanda Gittim Murathan Mungan Affedilmeyen -------------------------------------------------------------------------------- Puhu, biyografi çağı can çekişmenin grameri varlığın kıstırıldığı sözcükler hayatını yazsın herkes tedavüldeki jestler bizi almıyor karartmayı çalışıyor bürokratik felcin ara dolguları çok tanrılı görüstü yapıcıları ne yaptınız arkhont atum alizeler ayrıntıların cinnetiyle yoğunlaşan batakta gündeliğin kiri üstüpüye silin şiirlerinizi çığlıklarınızı törpüleyen metal dünya ne tanrı istiyorsunuz ne patron görüntü yapıcıları kanla geçirdiler ellerine bütün iktidarları kanla alınsın ellerinden çekinmeyin vahşetin estetiğinden vardığımız yerde iki şey kaldı geriye bir intikam bir de affedilmeyen Murathan Mungan Alacânım -------------------------------------------------------------------------------- ah, nerde benim altından avaze sesim! yankısı bir duvara gömülmüş testide kaldı avaze sesim! şimdi başkalarının kalplerinde yankılanan bir zamanlar içinden geçtiğim aşklardı feryattan kimseler ölmez, denirken duvarlardan geçtim artık kimseyi sevemez aşktan ölmüş yürek, derlerdi şimdi kulağını dayadığın duvarda inleyen testi bir zamanlar feryatlarda unuttuğum avaze sesim! alacânım, mil yeşili gözlerin dindirdi gözlerimi kaç körü birden öldürdün bende mahsur kaldım, eksik oldum, kapına düştüm ben yandıkça ezber ettin ayazın demirini alacânım, indi mi göğsüne heves? hangi duvarın halısında gördün, bildin, vurdun beni kaç ormandan geçti içinde kaybolduğumuz o büyük takip içimizde bunca gurbet dururken yol ettik uzaktaki sılayı şimdi burdayız kanlar içinde alacânım indi mi göğsüne heves? etimdeki eksik yangın, sindi yüreğim seyreldi tenim sahtiyan tarih mahsur kaldım, meçhul oldum, şehit düştüm, alacânım, indi mi göğsüne heves? alacânım, rahat et ben gölgene ilişeyim her belanı ben göreyim yüreğimi ihbar et, bana bir uçurum ver, gideyim alacânım, indi mi göğsüne heves? biliyorsun adımın kıblesini bir meşhur hâfızla, meşhur bir şehvet alacânım, şuramda sinsi bir sızı gel öldüğümü farz et senden gelen her habere canımdan uçurduğum şahin pençesinde kaldı bileğim, yazım, harflerim bir yanım onla uçtu, sende kaldı, ben bittim alacânım, indi mi göğsüne heves? alacânım, yakılmış bir köyün adıydı adın görmedi kimse içinde ben de yandım o gün bugün kalbimin doğusunda tüten duman nerede olursan ol göğündeyim kanlı tarih her zaman Mardin'im, Midyat'ım ah benim altından avaze sesim kardeşlerimdi ölen de, öldüren de aranızdaki duvarda gömülü kaldım etimden uçurduğum uçurum meşhurdum, meçhuldüm, mahsurdum bir hâfızken eskiden mecnun kaldım şimdi aşktan, senden, kendimden n'olur sevmeden öldürme beni alacânım, söyle, indi mi göğsüne heves? Murathan Mungan Anlaşılmayan Şeyler -------------------------------------------------------------------------------- Kolay bir hüzündür gecenin kovuğundan sarkan Ellerindeki paramparça gecmisin sig bir gövdesidir yolun ortasında Erken bir gülüşe baslarken (tutanabildiğin yalnızca bir gülüş) Ve sanki (kendinden korkan) bir erken bağlanmışlık varoluş ve tükenişin. Bir görüntü anlatır (sanki) bir yolun, bir yogunluğun ortasında bal rengi kani Ve ayrılığın ta içinde biriken küllüğüdür özlemin. Eski, ep eski anlatılmamışlıktır defterlerin. Kuruyan su. Kuruyan uykusu. Ve kan yine de bal rengi derbederliğin. Murathan Mungan Antik Kent -------------------------------------------------------------------------------- mutlu günlerimizdi... deniz tuzu,dövme gül yanık tarçın gibiydik rüzgarın saçlarımızı taradığı yamaçlarda ikimizden bir bayrak dalgalanırdı birbirine bakan tarihin ve otların arasında adı yoktu yaşadığımız şeyin bir boşluk bile değildi bu onca boşluğun içinde yontulmamış birkaç harf taşlar kadar tarihe kefil günler gibi düşünülmeden akıp giden otların gölgesindeki gece kadar derin ay ışığıydı her şeyi sessizce bütünleyen bir dönüş biletiyle kırıldı gece kırıldı mevsim kalakaldık birbirine bakan sunaklarda zehiri giz olan otlar boyverdi kırık heykel parçaları dağılmış ten zaman tarihe geri çekildi kalıntıları ne kadar ipucuysa bir antik kentin o kadar biliyoruz nedenlerini ve sonuçlarını ayrılınca adını aşk koyduğumuz o şeyin. Murathan Mungan Armalar -------------------------------------------------------------------------------- Bazı sözler karanlıkta söylenir bazı sözler hiçbir zaman karşı karşıya kaldığımız armalardır yüzümüzü parça parça aydınlatırken uzaktaki ateş yalnızca onlardır konuşan ve hatırlayan simgelerde çökelir mağmalaşır tarih armalanmış rüya ölü dil bazı anlar için çözer kendini sökülür taşınır çerçeve başka deneyimlere yüzümüze değen alev kadar içimizdeki çakım belirler bizi ve kendi karanlığına döner simgelerin dilsizliğinde karşı karşıya dururken biz armalardır her şeyi kararlaştıran bazı sözler karanlıkta söylenir bazı sözler hiçbir zaman Murathan Mungan Aşk Özeti -------------------------------------------------------------------------------- zaman zaman anlardın aşk özetini zamanın içinde aşk olmasaydı böyle yanmazdın böyle serzenmezdin aşk özetinde seni seni bulmazdım.... Aşk Yeniden -------------------------------------------------------------------------------- Aşk yeniden Akdenizin tuzu gibi Aşk yeniden Rüzgârlı bir akşam vakti Aşk yeniden Karanlıkta bir gül açarken Aşk yeniden Ürperen sahiller gibi Aşk yeniden Kumsalların deliliği Aşk yeniden Bir masal gibi gülümserken Gözlerim doluyor Aşkımın şiddetinden Ağlamak istiyorum Yıldızlar tutuşurken Gecelerin şehvetinden Kendimden taşıyorum Aşk yeniden Bitti artık bu son derken Aşk yeniden Aynı sularda yüzerken Aşk yeniden Rüya gibi bir yaz geçerken Aşk yeniden Unutulmuş yemin gibi Aşk yeniden Hem tanıdık, hem yepyeni Aşk yeniden Kendini yarattı kendinden Murathan Mungan Avara -------------------------------------------------------------------------------- anımsıyor musun? bir çetemiz vardı: Vahşi Siyah Atlar ısmarlama serserilikler yaşardık kimseden bir şey demeden kaçıp gitmeler gibi sokaklarda sabahlamak, parklarda yatmak yabancıları mahalleye sokmamak gibi Ve bir gün gideceğimiz bir Amerika vardı herkesin bir Amerika'sı vardı o zamanlar herkes gece istasyonlarında kendi Amerika'sını aradı kısık ışıklı arkadaş odaları plağın bir yüzünü kaplayan uzun parçalar eşliğinde kendi rüyalarımıza dalar, dağılırdık okyanuslar, gemi yolculukları, kanayan ıslıklar ve dünyanın bütün limanları önümüzdeki sessizce uzardı BİTERDİ PLAK, DİSK BOŞA DÖNERDİ. DÜŞLERİMİZ ÇARPIP GERİ DÖNEN SULARDI ŞİMDİ BÖYLE ZAMANLARDA İLK SÖZÜ SÖYLEMEKTEN KAÇINIRDI HERKES SONRA BİR USULCA KALKAR, HERKESE ÇAY KOYARDI ANIMSIYOR MUSUN? vahşi siyah atlardık kentin ışıklı çöllerinde kendi izini arayan deri ceketlerimize sığdıramadığımız düşlerimiz kadar asık ve düşmandık dünya acıtırdı bizi. her şey kanatır, her şey yaralardı sevişmek çekip çıkarmazdı bizi derinliğimizden öfkemizi dindirmezdi hiçbir şey geceleri uyuyamayan çocuklardık, otobüs garlarında uzun maceralara umar apansız yolculuklara çıkardık uykulu kentlere girerdik gece yarıları ıssız ağaçlar olurdu yol kenarlarında gökyüzünde parlak yıldızlar, her yere aynı uzaklıkta sarhoş bindiğimiz otobüsün penceresinden sanki bambaşka bir dünyaya bakardık sonra saklayarak yüzümüzü birbirimizden yumruklarımızı sıkar sessizce ağlardık ışığı açık kalmış pencerelere, kepenği örtülü dükkanlara, yaz bahçelerinden taşan çiçeklere, adını bile bilmediğimiz bu kente neye olduğunu bile bilmediğimiz bir hasretle uzun uzun bakardık anımsıyor musun? ahh o gece yolculukları bir başka kentte, bir başka insan olmanın umutları kaç yol arkadaşı kaldı şimdi geriye gençliğin ilk acılarını birlikte keşfettiğimiz kaç yol arkadaşı? sürüyerek götürdüğümüz dargın beraberlikleri saymazsak ne kalıyor elimizde? ölenler, terk edenler, bir de telefonları, adresleri, kendileri değişenler vahşi, siyah atlardık; yılkıya bırakıldık içimizden kimse gidemedi Amerika'ya kendi Amerika'sı da olmadı hiçbirimizin yağmur aldı rüzgar aldı zaman aldı o vahşi siyah atları herşey o eski rüya da kaldı çarpıp geri dönen düşlerimizin üstünde çürümüş cesetleri yüzüyor şimdi vahşi siyah atların öldükleri sahilleri kendileri de bilmiyorlar peki sen anımsıyor musun? Murathan Mungan Ay Zeytin Gece -------------------------------------------------------------------------------- Kamçılı karanlıktı geldin üstüme Bütün masalları dolaştın Ay zeytin gece Ay vurmuştu alnına Perçemlerin Tokat akıtması Yorgundu atılmış yılan derisi Değiştirilmiş güvercin gömleği tende Nereye gidiyorsun, dedim Zeytinlerin arasından Siste silinip giderken yollar Aydı zeytindi geceydi Korkmadım bağırdım ardından Aydaki zeytindeki gecedeki delikanlı Nereye böyle Aldı rüzgar sesimi duyurmadı Vurdu geçti durduğum yeri Gümüşünü silkeledi yüzüme Atının kanatları Ben öldüm, ölüm bulunamadı Kamçılı bir karanlıktı Hikayemin gecesini durdum de Kimse çıkamadı dışarı Ay kaldı zeytin kaldı gece kaldı Sis kaldı yollar kaldı Karanlıktı Murathan Mungan Ayaküstü Yaşanmış Ölümsüz Aşk Hikayeler -------------------------------------------------------------------------------- 1. bildiğim kendimi bildim bileli aşık olduğum, bildiğim ancak aşıkken var olduğum... işte bu yüzden, benim için aşık olmak; çoktandır hasretine katlandığım yokluğum. 'eğer aşktan söz edildiğini duymamış olsalar hiçbir zaman sevemeyecek olan insanlar vardır, ' demiş La Rochefoucauld benimse hep böylelerini severek başladı vurgunum... 2. her durakta ölümsüz bir aşk edineceğim bir bakıştan, bir duruştan, çağrışımın sonsuz hızından unutulmaz bir sevgili daha bırakacağım ardımda. belki de yaşanabilecek en güzel serüveni terk edeceğim daha otobüsün ilk basamağında. kim bilebilir ki? sonrayı, sonrasını kim bilebilir? gizli gizli veda edeceğim ona; görmeyecek ve bu duyguyla burkulmuş yüreğim otobüs camına bağrında bir ok ile bir aşk levhası çizecek, ah min-el! bu da ötekiler gibi, kendisini ölesiye sevdiğimi bilmeden yaşayıp gidecek.. 3. şimdi hemen kalksam buradan hemen çıksam uzun sokaklardan birine kiminle karşılaşabilirim kime vurulurum ölesiye, eve dönmeden geceme kuzguni bir cehennem gibi eklenen bir ölümcül sevda hangi köşe başında keser yolumu bir tenhaya ulak olan o suret avı bırakır mı yakamı haracı ödenmeden bırakır mı yakamı bir suretten, bir şiirden, bir hüzünden ak kağıda düşürülmüş imzasını görmeden bırakmazlar yakamı, bilirim, ben ölmeden 4. hangi aşk mümkündür aşığı öldürmeden her aşk, her şiir ardından uzun uzun bakılan adı bilinmedik sevgilerden, küskün omuzlu terk edilmişliklerden, perspektifinde hep bir sokak taşıyan o sessiz o faili meçhul cinayetlerden resim altı sözcüklerden aşk mümkün olsa idi ah, aşığı öldürmeden bırakır mı yakamı kağıdın ölüm beyazı sureti elle bilenmiş sözcükler, yüreğime sokulan serüvenin hançer tadı nabzımın atışına ayak uyduran vezninde gece adımları şiirlerimin bırakır mı yakamı yaşadıklarımı dökmeden imgelerin giysilerine hayatın maskelenmiş gerçekliğine upuzun bir mesafeyle yeniden sokulmak için yeniden ve yeniden. Murathan Mungan Aynı Lambalar -------------------------------------------------------------------------------- Kibritle oynarken yangın çıkaran sarsak yıllar Bir daha hiç geçit vermeyen veda sözleri Yılların sıradağlarında uzaklaştı bizden Yüreğimizden kopup giden ayrılık trenleri Biliyorum aynı lambaların aydınlattığı yalnızlıkta geçti Aldatılmış duygulardan ayrı ayrı geçerek vardığımız korunaklı siperler Senin içini ürperten geceleri ben duymadım mı içimde? Hayat herşeyi alır sanırken Oyunlarımızı ıslatan yağmurlarda kaldı Bir bizim icat ettiğimiz saatler İlk öğrenilen yalnızlık aslında geç keşfedilir Dalgın resimlerin derinleştirdiği mazi Gün gelip bütün zamanları ele geçirdiğinde Anlarsın başkalarına giden bizden çalınmış günler Ne zamandır buradayım Gel öp beni Neredeysen ve nasılsan önemi yok gel öp beni Suyunu,uykunu,azığını uzun tut gel öp beni Birbirimizi bağışlayacak,birbirimize yeni sözcükler bulacak, Ölmeden önce yeniden görüşüp konuşacak yaşa gelmedik mi? İkinci ufkun saatindeyiz şimdi Gözlerim trenlerde,gel öp beni. Murathan Mungan Azalmış Ferman -------------------------------------------------------------------------------- kimi tarih der kamu kara zulmüne gövdenin takibi sıradağlar kuşatır orman masal engeli kanlı bereket bilir uzun yola çıplak hüküm giyenler kırbada acıyan suyu kader kuytusunda bekleyen şüpheyi iman bir imkanken hayata günler sakal bırakır tuz yarası koynumda uyuttuğum ferman uyandığımda koynumdaki yeri boşalır içimin körü göre göre sayıklamalarından gözlerime kör bir rüya bırakır müjdesi olmayan yol sonunu bildiğin kader bile bile git kimi ferman yollarda azalır Murathan Mungan Başkalarının Gecesi -------------------------------------------------------------------------------- Görünmeyeni görmenin azabı İçimizde durmadan ödediğimiz ne ruhumun ayışığı ne yırtıcı hayvanlarla güreşen yorgun bedenim ihtiyar atlar gibi kapandım içime yasını tutuyorum sonsuz bir kehanetin Görünmeyeni görmenin azabı Çılgınlıklar otu ağzımda Kırların yırtığına takılmış karaca Sıvası dökülmüş duvarlardaki Donmuş halı zamanı Çılgınlıklar otu ağzımda Değişik kalibreli intiharlar denedim Dipteki arayış boş kovan Başkalarının gecesi bitmedi daha Murathan Mungan Bıçak -------------------------------------------------------------------------------- Yere düşürülen bir bıçak sesi Kristali tuzla buz olmuş gözlerinin biliyorum ay kanatıyor ne zaman susak geceyi Kendini benim yerime koy Oğul öksüzü babalar yerine Susmayalım. Bıçak uyuyor kelimelerin kalbinde Kanlı bir şerbet gibi akar dururdu İpeği ikiye bölen kılıçların ağzı Bir biz inmedik suya Kaç mevsimin yağmuru buruştu elimizde Örtülü çarşılarda ölümü tebdil ettik uzak durduk kabzasına çağıran intikamdan Bir biz inmedik suya Kendini benim yerime koy Oğul öksüzü babalar yerine Susuyorum. Ölülerim uyuyor kalbimde Murathan Mungan Bis -------------------------------------------------------------------------------- Maske ölmek isteğidir sevgilim takma yüzlerle yaşamak kendi tarihimizi büyük kopmalar gerekiyor büyük hayatlar için Kötülük her çağda din değiştiriyor unutmanın borçları ödeniyor ruhun imkanları adına Kundakçı laser yakıyor jeneriği Şairler gibi sözcüklere tapıyoruz bu dilsiz dünyada anlam ve kelimelerin içinde bulunduğu koma prova ediyor başka yüzyılların aynalarında her kip kullanım hattında buruşuyor aşk yoksa ölüm de yok boşlukta kenetlenen ilk buluşma çekimine girdiğimiz tarihin parçalayamadığı çekirdek Hiçbir oyun sonuna kadar masum kalmaz bunca reel yaşanırken cinnetin enkazı Metropoller hem İhtilal hem Devlet el değmeden ayıklanmış ruhun bütün kanalları yayına hazır oysa dehşet yatıyor derinliklerimizde dans bittiğinde birimiz ölecek Gümüş Kurşun hangisine sıkılmalı? geniş tut bu dansın adımlarını içimdeki demir kelebek başkalarının gözlerini kamaştıran savaş boyalarıdır imgenin dolaşımında bulmaca kayıtlarına Siyah Kare hikayeler kendi yasalarının içinden geçtikçe kramp içindesiniz yaygın vahşet günlük ölüm over dose Murathan Mungan Bu Ne Biçim Hayat -------------------------------------------------------------------------------- Bu ne biçim Postacı Üç defa çalıyor kapıyı Bu ne biçim kel Hem merhemi var Hem sürmüyor başına Bu ne biçim biçimler İstediğiniz kadar çoğaltılabilir Memleket çok müsait buna Örneğin yeni bir komşu taşındı karşıya Bir baktım Fahriye Abla! Kırk yıllık bir rötar yapmış Erzincan Treni Ben gelmişim şu yaşıma O ise şiirdeki yaşından gün almamış daha Benimki ne biçim hayat Uymuyor ne gördüklerime ne duyduklarıma ne okuduklarıma Ben ne biçim benim Ne kendime benziyorum Ne başkalarına Murathan Mungan Cam Yaz -------------------------------------------------------------------------------- Adını arayan rumuz Eylüllerden yaz yap bana Bir dönümlük bir dünyada Şiirim mıntıka temizliği Cam şişelere koyduğum Eylüllerden yaz yap bana Bir dönümlük bir çocukluk gökkuşağı uçurtma mayın mantar ütopya yalancı mücevherler gibi birbirine benzemeyen şiirler yazdım okyanusa karşı ağladım sonra Bak ay karışıyor akşama Acemi mevsimlerdi Aşk adı altında yıllarca tek kale top oynadım Cam üfledi şiirlerimi Batık gökkuşağı, patlamış mayın yırtık uçurtma Eylül gelmeden bavulumda ütopya Kendime trenlerden ayrılık aldım bak ay karışıyor alnıma Adını arayan rumuz bu mantar sende kalsın Yırt at bu şiiri okuduktan sonra Murathan Mungan Eskidendi Çok Eskiden -------------------------------------------------------------------------------- Hani erken inerdi karanlık, Hani yağmur yağardı inceden, Hani okuldan, işten dönerken, Işıklar yanardı evlerde, Eskidendi, çok eskiden. Hani ay herkese gülümserken, Mevsimler kimseyi dinlemezken... Hani çocuklar gibi zaman nedir bilmezken, Eskidendi, çok eskiden. Hani hepimiz arkadaşken, Hani oyunlar tükenmemişken, Henüz kimse bize ihanet etmemiş, Biz kimseyi aldatmamışken, Eskidendi, çok eskiden. Hani şarkılar bizi bu kadar incitmezken, Hani körkütük sarhoşken gençliğimizden, Daha biz kimseye küsmemiş, Daha kimse ölmemişken, Eskidendi, çok eskiden. Şimdi ay usul, yıldızlar eski Hatıralar gökyüzü gibi gitmiyor üstümüzden Geçen geçti, Geçen geçti, Geceyi söndür kalbim Geceler de gençlik gibi eskidendi Şimdi uykusuzluk vakti Murathan Mungan Gece Nöbeti -------------------------------------------------------------------------------- Daha az seviyorum seni.. Giderek daha az.. Unutur gibi seviyorum.. Azala azala.. Aramızdaki uzaklığın karanlığında.. Geceler kısalıp..gündüzler uzuyor öyle olunca.. Daha az seviyorum seni.. Kendini iyileştiren bir yara gibi.. Daha az.. Ve zamanla.. Sen geceyi tutuyorsun..ben nöbetini.. Uzak dağ kışlalarında.. Görmüyoruz birbirimizi.. Usul usul sis iniyor.. Kopmuş yollara.. Işığı hafif..uykusu ağır koğuşlarda üzerini örtüyorum senin.. Bir çığ gibi büyüyorsun rüyalarımda.. Sevgilim sevgilim Yıldızları daha büyüktür bazı gecelerin Nöbet kadar yalnızken öğreneceksin bunu da.. Artık daha az seviyorum seni.. Unutur gibi..ölür gibi daha az.. Yeniden ödetiyorum kendime Onca aşkın öğretemediğini.. Kolay değildi.. Yalnızca sevgilimi değil..evladımı da kaybettim ben.. Kaç acı birden imtihan etti beni.. Bir tek gece vardır insanın hayatında.. Ömür boyu sürer nöbeti.. Bu da öyleydi.. İyi ol.. Sağ ol.. Uzak ol.. Ama bir daha görme beni Murathan Mungan Göç Yolları -------------------------------------------------------------------------------- Söyleyin dağlara rüzgara Yurdundan sürgün çocuklara Düşmesin kimse yılgınlığa Geçit vardır yarınlara Göç yolları Göründü bize Görünür elbet Göç yolları Bir gün gelir Döner tersine Dönülür elbet En büyük silah umut etmek Yadigar kalsın size Yolverin kanatlı atlara Sürgünden dönen çocuklara Ateşler yakın doruklarda Geçit vardır yarınlara Dağılsak da göç yollarında Yarın bizim bütün dünya Murathan Mungan Herkes ve Birkaç Kişi -------------------------------------------------------------------------------- Yağmur Herkese Yağar Güneş Isıtır Herkesi Mevsimler Herkes İçindir Yalnız Çığ Altında Kalan Sele Kapılan Her Zaman Birkaç Kişi Herkes İçindir Aşk Da Ayrılık Da Yalnızca Birkaç Kişi Ölür Acıdan Eskiden Ölümle Tartılırdı Ayrılık Kiminin Hayatı Yalnızca Unutkanlıktan Her Şey, Herkes İçin Değildir Oysa Kimi Hiçbirşey Ögrenmez Karanlıktan Yalnızlığı Kullanmayı Bilmez Kimi Kimi Ayrılamaz Karanlıktan Yağmur Herkese Yağar Ama Çok Az İnsan Tutar Yağmurun Ellerini Onca Şarkı Onca Film Onca Roman Ama Sevmeye Yetmez Herkesin Kalbi Çığ Altında Kalan Sele Kapılan Aşktan Ve Acıdan Ölen Birkaç Kişi Dünyayı Başka Bir Yer Yapmaya Yeter Aslında Onların Hikayesidir Anlatılan Diğerleri Dinler, Seyreder, Geçer Gider Geçer Gider Herkes Hikayelerdir Geriye Kalan Murathan Mungan Alıntı Yorum bağlantısı Diğer sitelerde paylaş More sharing options...
losteirosss Yanıtlama zamanı: Ağustos 10, 2007 Paylaş Yanıtlama zamanı: Ağustos 10, 2007 İki Bıçak -------------------------------------------------------------------------------- İki bıçak seç kendine Biri yaralamak için Biri öldürmek Pusu kur gözleri Karanlık gölgesine Biri sevmek için Biri ihanet İki yürek seç kendine Biri yaşamak için Biri gizlenmek Bir korkak, bir kaçak, bir firar Kaç kişisin sen sevdiğim, çocuk İçimdeki bıçak bir kere daha dönüyor Olduğu yerde Kalırsan sel basar yataklarımı Gidersen uçurum çiçekleri açar kalbimde Kimi zamanlar olur sevgilim İki bıçak bile yetmez bir tek ölüme Murathan Mungan İki Yemin -------------------------------------------------------------------------------- Ben hep çabuk çekilen tetiğe yaşadım Yemin ettim Yüreğimdeki ve bedenimdeki bütün yaralar adına yüzünün kuyusuna düştüğüm kuytuda Sana olanca aydınlığım ve karanlığımla baktım aşktan yorgun düştü dinim dağıldı kehribarım gül ve buğday yetiştiren Ömrüm adına yemin ederim ki: Ben seçmedim bu ölümü Kaçmasan vurmayacaktım Murathan Mungan İstersen Hiç Başlamasın -------------------------------------------------------------------------------- İstersen hiç başlamasın Bu hikaye eksik kalsın Onca yaraların ardından Yeni bir aşk yaratamazsın Örselenmiş bir çocukluk İşte benim bütün hikayem Kaç sevda geçse de yüreğimden Bu yıkıntıları onaramazsın İstersen hiç başlamasın Geç kalmışız birbirimize Yanlış kapılarda geçmiş bunca yıl Dönemeyiz artık ilk gençliğimize İstersen hiç başlamasın Söz verelim kendimize Murathan Mungan Kırılgan -------------------------------------------------------------------------------- Kırılgan bir çocuğum ben Yüreğim cam kırığı Bütün duygulardan önce Öğrendim ayrılığı Saldırgan diyorlar bana Oysa kırılganım ben Gözyaşlarım mücevher Saklıyorum herkesten Ürküyorlar gözümdeki ateşten Ürküyorlar dilimdeki zehirden Ürküyorlar o dur durak bilmeyen gözükara cesaretimden Diyorlar: Bir yanı sarp bir uçurum, Bir yanı çılgın dağ doruğu. Oysa böyle yapmasam ben Nasıl korurum içimdeki çocuğu? Bir yanım çılgın nar ağacı Bir yanım buz sarayı Murathan Mungan Kimse -------------------------------------------------------------------------------- zamanı yıllarla tartanlar yanılırlar hiçbir şey tartılmaz başka bir şeyle hatta çoğu zaman kendiyle bile yaşanır, içini tohuma bırakır geçer gider geçmez sandıkların bile hiçbir geçen tartılmaz kalanla neyin kaldığını çoğu kez kendi de bilmezken insan kimse kimse kimse sahi kimse ya da hiç kimse söylediklerimden çok sustuklarım seçtiklerimden çok reddedilmek için ne kadar varsam o kadar kimseyim kendime güç kötü bir şey kaderken de kaldıramazken de güç kötü bir şey güçlüyken de güçsüzken de kaldığın yerden devam etmenin karanlığı benzemiyor hiçbir çaresizliğe kimin kaldığı yer var ki dünyada kaldım sandığın yer bizden geçendir çoğunlukla içimizi parçalaya çoğalta hâlâ gittiğim sona aceleci adımlarla bütün iş birinin dediği gibi, yavaşça acele etmek aslında ölene kadar yavaşla işte ölene kadar yavaşla ne başkalaştırırsan o kadarsın başkalarının imtihanlarından büyük gelecekler umma çaresizlik bile bizden bir başkası yapmaya yetmez bize biçilmiş döngüye katlanırız yalnızca bir bakıma hiçbir yerdeyiz bir bakıma yalnızca buradayız var oluşumuzun ağırlığı altında ezilirken yapayalnız ait olduğunu sandığın bütün grupların içinde yapayalnız reddin imkânları sayım kayıpları yoklama kaçakları sanma ki hayat bizi bekler başka kıyılarda oysa biz buradayız halsiz, kanıtsız yılların neyi tarttığını bile bilmeden kendi gücümüzün altında azala azala kollarımız kadar kulaç kalplerimiz kadar sahil hiçbir adanın almadığı yalnızlarız, tamamlanmamış haritasında define ve varlık geleceğin tarihe dağıttığı kayıplar bir gün birbirini bulmanın umuduyla gölgemizle barışmanın uzun yolculuğu: büyümek kendiyle tanışmayı erteler insan çoğu zaman hayat yanlışlarla kısalır başka biri olarak girdiğimiz bir kapıdan bir diğeri olarak çıkarız gündeliğe katlanmak için başkalarını kandırırken kendimizi yanıltırız içimizi denerken yüzeriz farklı yüzlerle kendi içimizde bile bu yüzden aşk yalnızca bir fikirdir bu sefer gerçekleştirdiğini sandığın bir fikir hep öyle oldu bende hep saklı kaldı içimdeki anahtar ve hep aynı kilitte kırıldı fikirler de zamanla değişir kırıldıkları yerde kırıldıkları yer her şeyi değiştirir zamanla bir şey söylemez artık kırılmak bile sonra başka bir başlangıcın kapısında aynı korkularla kalakalırız daha önce de söylemiştim: kimse yoktur kimsenin kimsesizliğine her şiirin gizi başka bir şiirle açıklar kendini demiştim ya, hep öyle oldu bende böyle katlandım kimsesizliğe o birini ararken bile biliyordum hiç kimse hiç kimse hiç kimse Murathan Mungan Korku -------------------------------------------------------------------------------- herkes baska olur bir baskasiyla serin tutulmus iceri koyu tutulmus disari yolculuk bu bilinmez getirdikleri yolculukla genclik arasinda catilmis mitoloji her hikâye oradan gecer dünyaya yillar önceydi hani, sahilde uzun bir gece, sabaha karsi, ortalik aydinlaniyorken birdenbire kararlastirilmamis gözlerle bakmistik dünyaya sanki derin, kör yorgunlugumuzdan siyrilip ilk kez görüyorduk her seyi büyülenmistik, saskinligimiz korkutmustu bizi kisik sesle, Daha aksamdan baslar sabahin yolculugu, demistin.) Sanki zaman koyup gitmis bizi burda. sabahina cekip gittin, ben degildim korktugun biliyorum sen, zamanin gectigini ve dünyanin korkulacak bir yer oldugunu o gece kesfetmistin. (Agustos-Ekim 1997, Baskalarinin Gecesi) Maskeli Balo -------------------------------------------------------------------------------- Yaredir sinede eski sevgili Eski sevgili eski günler Hayata baksana takmıyor kimseyi Hiçbir şey diriltmez artık geçmişi Yaredir yine de Yaktın gemilerimi Dönüş yok artık geri Tak etti canıma bu maskeli balo Bu maskeli balo Ve onun sahte yüzleri Yaredir sinede eski sevgili Ne yapsan kolay unutulmaz Ağlama geçmişe yaşadık bitti Anılar bizi yalnız bırakmaz Yalnızız yine de Murathan Mungan Olmasa Mektubun -------------------------------------------------------------------------------- Olmasa mektubun, Yazdıkların olmasa Kim inanırdı Senle ayrıldığımıza. Sanma unutulur, Kalp ağrısı zamanla Herşeyi unutarak Yaşanır sanma. Neydi bir arada tutan şey ikimizi Birleştiren neydi ellerimizi Bırak bana anlatma imkansız sevgimizi Sevmek birçok şeyi göze almaktır. Baksana geçmişe, Ne çok anıyla yüklü Nerde o taverna, Nerde sinema Harcanmış zamanla Yeniden yaşanmaz ki; Geç kaldıktan sonra Arama boşa! Murathan Mungan Otuz Yaş -------------------------------------------------------------------------------- daha vakit var diye yazmadığımız şiirlerdi kaldılar yüzümüzden gelip geçti ilk gençliğin fener alayları yeniyetme arkadaş çetesi dağıldı artık büyümenin konaklama yerlerinde nice ihanete uğradık ayrıldı yollar ömrümüzü koyduğumuz şeylerdi ki dört yöne dağıldılar daha vakit var diye dönüp de bir gün kaldığımız yerden,hepsini birden yaşarız sandık oysa emanetmiş bizim sandıklarımız içlerinde kilitli kalmış onca şeyle günü geldi aldılar nasıl kullanılacağı bilinmeyen anlardı sonuna dek yaşamaktan korkup da kaçtığımız yerini ve anlamını bulmayı beklerken çürüdü gitti içimizde saklı duygularımız şimdi yabancı bakışlara bir şey söylemeyen karalama defterleri,bulanık anılar rüzgara,ateşe,suya yazılmış gençliğin solgun güncesi biz ne zaman büyüdük onlar ne zaman yetim kaldılar tutulan güneşlerin altında yollar geçildi dönüş yok artık o duyarlığa yaşarken ve yazarken yarım kalmış şiirler yarım kaldılar Murathan Mungan Sevgilim -------------------------------------------------------------------------------- Sevgilim, yetimim benim, aylar nasıl geçiyor zaman hiç geçmezken kapılar kapalı, dünya buzlu can uyuşmuş gözlerimin önünde hayat akıp gidiyor hiç kımıldamadan ikimizin yerine dinliyorum sevdiğin şarkıları siyah tişörtünü giyiyorum yatarken gömleklerini, kazaklarını, kokunu senin rüyalarını görüyorum ölür gibi uyurken gün boyu elimde kahve fincanı kapıyı açmıyorum telefonlara çıkmıyorum başını bekliyorum geleceği olmayan hatıraların Sevgilim, yetimim benim, nasıl da kayıtsız gülüyorsun hayata öldüğünden haberi yok fotoğraflarının Murathan Mungan Sizden Saklı -------------------------------------------------------------------------------- gelmediniz, ben hep sizi bekledim eksilen yanlarımla sizden saklı eskidim her şeyden önce aşk verilmiş bir sözdü benim için gün, ay, saat, hafta; takvimişi zaman yani Aldıkça dönemeçleri değişmedi hiçbir şey yalnızca ufuklar yeniledim Kaç aşktan oluşmuş bir şeydi aşk her sevgiliyle biraz daha biraz daha sizden saklı eskidim Murathan Mungan Kimdi Giden Kimdi Kalan -------------------------------------------------------------------------------- Kimdi kimdi kalan Giden mi suçludur herzaman? Ne zaman başlar ayrılıklar Dostluklar biter ne zaman Her geçen gün bir parça daha Aldı götürdü bizden Aynı kalmıyordu hiçbir şey Değişiyordu herşey kendiliğinden Artık çözülmüştü ellerimiz Artık bölünmüştü yüreğimiz Birimiz söylemeliydi bunu Ötekini incitmeden Kimdi giden kimdi kalan Aslında giden değil Kalandır terkeden Giden de bu yüzden gitmiştir zaten Murathan Mungan Unutmadık -------------------------------------------------------------------------------- Yaralı bayramlar geçti Mevsimler, butun anlamlarıyla Yüreğin koyu yerinde birikenler Kendi takvimleriyle gelip geçtiler Gelip geçti şehirler ve ölüler Unutmadık Topraktan çoban yıldızına değin Her yer Her şey Mümkündü Nazım kadar coşkulu Argon kadar asık Lorca kadar yaralıydık Unutmadık Orada bir coğrafya yağmalanıyor Orada gazetelerin ofset baskısı Orada yeniden yazıyorlar 835 satir Ve umudunu kaybetmeyen şehirler Gökyüzünun karanlık kefeniyle örttük Yıldızların delik deşik ettiği ölüleriz Adsız ölüleriz Adları bir coğrafya ile yan yana yazılan Gövdelerinizi unutmadık, unutmadık hiçbirinizi Savaşlar ve pazarlar cağıydı Ayni silahlardı kullandığımız Ayni carsılar ayni kandı Sevgiye ve kursuna açılmayan yüreklerden geçtik Pusu yataklarından, dağılmış bahçelerden Viran tarihten Uykuları çevik, namlularını oğulları gibi seven Çocuklar gibi kusup Kırda gelincikler gibi gülümseyen Müsademe çocuklarını gördük Geçip gidiyorlardı Tarihin en uzun gecesinden Pazarlarda ayni kan Ayni paranın değiş tokçusunda Karanlık carsılar Ayni kanlı tarih her defasında Bir biz kaldık bu kadar içindeyken hayatin Ölüme yakın duran Bir de on binlerin korosunda haykıran İntifada intifada İki güzelliğimiz vardı bizim Ufkumuzdan inen Ve bir daha geri dönmeyen iki güzelliğimiz Birini kursunlar, ötekini ofset baskılı resimler aldı Otuz uç kursun sikildi her birimize Kutuplar kadar uzak, baba ocağı kadar yakın Doğunun gündüz ve gecelerinde Otuz üç yıldız Hala ışığını gönderiyor bize Birkaç çakmaktaşı cebimde gezdirdiğim Birkaç karanfil Yol için ipek, uyku için maya Kalbiniz için Kara bir yemin gibi çırılçıplak Kelimeler getirdim Kaybolmuş yüzyılların vatanında Olumun erken takibe aldığı çocuklar Dağlarda değilim sizinle birlik Yalnızca mataranıza su vermeye geldim Nazım kadar coşkulu Argon kadar asık Lorca kadar yaralı Serap ile hakikat arası Cağın asamadığı uçurumlarda Gider gelirim gider gelirim Efsanelerin çeşitlendiği yol ağızlarındaki büyük kamaşma Anda gizlenen zaman Ateşin alesta dili Bitkiler, otlar, kökler Dağlanmış dil, narin rengi On binlerin dönüştüğü uğuldarken Doğunun yeni defteri Topraktan çoban yıldızına değin Her yer her şey karanlık bir pusuda Yazının, tekerleğin, tarihin İlk çocuklarından Ey büyük Mezopotamya İki bin yıllık gece Don geri bak Kardeşlerim oluyor kalbimin doğusunda Murathan Mungan Yağmur -------------------------------------------------------------------------------- Damla düştü toprağa cemre misali En büyüleyici pırıltısıyla dün akşam, Mis gibi kokusuyla büyüleyen etrafı Eksikliğini hissettiğimiz ama söyleyemediğimiz, Tek tek ama beraberce kardeşcesine Göl gibi derler ya işte öyle durgun ve sessiz Üzüntülülerini paylaşırlar sevinçleri paylaştıkları gibi , Lisanlarıyla sevgiden bahsederler hep Esintisinde bir samyelinin bir ömür boyu, Rahatlatıyor tüm sevgiye muhtaçları şu yağmur taneleri Murathan Mungan Yalnız Bir Opera -------------------------------------------------------------------------------- Ölü bir yılan gibi yatıyordu aramızda Yorgun, kirli ve umutsuz geçmişim Oysa bilmediğin birşey vardı sevgilim Ben sende bütün aşklarımı temize çektim İmrendiğin, öfkelendiğin Kızdığın, ya da kıskandığın diyelim Yani yaşamışlık sandığın Geçmişim Dile dökülmeyenin tenhalığında Kaçırılan bakışlarda Gündeliğin başıboş ayrıntılarında Zaman zaman geri tepip duruyordu. Ve elbet üzerinde durulmuyordu. Sense kendini hala hayatımdaki herhangi biri sanıyordun, Biraz daha fazla sevdiğim, biraz daha önem verdiğim. Başlangıçta doğruydu belki. Sıradan bir serüven, rastgele bir ilişki gibi başlayıp, Günden güne hayatıma yayılan, varlığımı ele geçiren, Büyüyüp kök salan bir aşka bedellendin. Ve hala bilmiyordun sevgilim Ben sende bütün aşklarımı temize çektim Anladığındaysa yapacak tek şey kalmıştı sana Bütün kazananlar gibi Terk ettin. Yaz başıydı gittiğinde, ardından, Senin için üç lirik parca yazmaya karar vermistim. Kimsesiz bir yazdı. Yoktun. Kimsesizdim. Çıkılmış bir yolun ilk durağında bir mevsim bekledim durdum. Çünkü ben aşkın bütün çağlarından geliyordum. Sanırım lirik sözcüğü en çok yüzüne yakışıyordu Yüzündeki kuşkun kedere, gür kirpiklerinin altından Kısık lambalar gibi ışıyan gözlerine Çerçevesine sığmayan Munis, sokulgan, hüzünlü resimlerine Lirik sözcüğü en çok yüzüne yakışıyordu. Yaz başıydı gittiğinde. Sersemletici bir rüzgar gibi geçmişti Mayıs. Seni bir şiire düşündükçe Kanat gibi, tüy gibi, dokunmak gibi Ucucu ve yumuşak şeyler geliyordu aklıma. Önceki şiirlerimde hiç kullanmadığım bu sözcük Usulca düşüyordu bir kağıt aklığına, Belkide ilk kez giriyordu yazdıklarıma, hayatıma. Yaz başıydı gittiğinde. Bir aşkın ilk günleriydi daha. Aşk mıydı, değil miydi? Bunu o günler kim bilebilirdi? 'Eylül'de aynı yerde ve aynı insan olmamı isteyen' notunu buldum kapımda. Altına saat: 16.00 diye yazmıştın, ve 16.04'tü onu bulduğumda. Daha o gün anlamalıydım bu ilişkinin yazgısını Takvim tutmazlığını Aramızda bir düşman gibi duran zamanı Daha o gün anlamalıydım Benim sana erken Senin bana geç kaldığını. Gittin. Koca bir yaz girdi aramıza. Yaz ve getirdikleri. Döndüğünde eksik, noksan bir şeyler başlamıştı. Sanki yaz, birbirimizi görmediğimiz o üç ay, Alıp götürmüştü bir şeyleri hayatımızdan, olmamıştı, eksik kalmıstı. Kırılmış bir şeyi onarır gibi başladık yarım kalmış arkadaşlığımıza. Adımlarımız tutuk, yüreğimiz çekingen, körler gibi tutunuyor, dilsizler gibi bakışıyorduk. Sanki ufacık bir şey olsa birbirimizden kaçacaktık. Fotoromansız, trüksüz, hilesiz, klişesiz bir beraberlikti bizimki. Zamanla gözlerimiz açıldı, dilimiz çözüldü güvenle ilerledik birbirimize. Gittin. Şimdi bir mevsim değil, koca bir hayat girdi aramıza. Biliyorum ne sen dönebilirsin artık, ne de ben kapıyı açabilirim sana. Şimdi biz neyiz biliyor musun? Akıp giden zamana göz kırpan yorgun yıldızlar gibiyiz. Birbirine uzanamayan Boşlukta iki yalnız yıldız gibi Acı çekiyor ve kendimize gömülüyoruz Bir zaman sonra batık bir aşktan geriye kalan iki enkaz olacağız yalnızca Kendi denizlerimizde sessiz sedasız boğulacağız Ne kalacak bizden? Bir mektup, bir kart, birkaç satır ve benim şu kırık dökük şiirim Sessizce alacak yerini nesnelerin dünyasında Ne kalacak geriye savrulmuş günlerimizden Bizden diyorum, ikimizden Ne kalacak? Şimdi biz neyiz biliyor musun? Yıkıntılar arasında yakınlarını arayan öksüz savaş çocukları gibiyiz. Umut ve korkunun hiçbir anlam taşımadığı bir dünyada Bir şey bulduğunda neyi, ne yapacağını bilmeyen çocuklar gibi Ve elbet biz de bu aşkta büyüyecek Her şeyi bir başka aşka erteleyeceğiz. Kış başlıyor sevgilim Hoşnutsuzluğumun kışı başlıyor Bir yaz daha geçti hiçbir şey anlamadan Oysa yapacak ne çok şey vardı Ve ne kadar az zaman Kış başlıyor sevgilim İyi bak kendine Gözlerindeki usul şefkati Teslim etme kimseye, hiçbir şeye Upuzun bir kış başlıyor sevgilim Ayrılığımızın kışı başlıyor Giriyoruz kara ve soğuk bir mevsime. Kitaplara sarılmak, dostlarla konuşmak, Yazıya oturup sonu gelmeyen cümleler kurmak, Camdan dışarı bakıp puslu şarkılar mırıldanmak.... Böyle zamanlarda her şey birbirinin yerini alır Çünkü her şey bir o kadar anlamsızdır İçimizdeki ıssızlığı dolduramaz hiçbir oyun Para etmez kendimizi avutmak için bulduğumuz numaralar Bir aşkı yaşatan ayrıntları nereye saklayacağınızı bilemezsiniz Çıplak bir yara gibi sızlar paylastığımız anlar, Eşyalar gözünüzün önünde durur birlikte yarattığınız alışkanlıklar Korkarsınız sözcüklerden, sessizlikten de; bakamazsınız aynalara, Çağrışımlarla ödeşemezsiniz. Dışarda hayat düşmandır size İçeride odalara sığamazken siz, kendiniz Bir ayrılığın ilk günleridir daha Her şey asılı kalmıştır bitkisel bir yalnızlıkta Gün boyu hiçbir şey yapmadan oturup Kulak verdiğiniz saat tiktakları Kaplar tekin olmayan göğümüzü Geçici bir dinginlik, düzmece bir erinç Suyu boşalmış bir havuz, fişten çekilmiş bir alet kadar tehlikesiz Bakınıp dururken duvarlara Boş bir çuval gibi, çalmayan bir org gibi, plastik bir çicek, Unutulmuş bir oyuncak, eski bir çerçeve gibi, hani, Unutsam eşyanın gürültüsünü, nesnelerin dünyasında Kendime bir yer bulsam, dediğimiz zamanlar gibi Kendimizin içinden yeni bir kendimiz çıkarmaya zorlandığımız anlar gibi Yeni bir iklime, yeni bir kente, bir tutkunluk haline, bir trafik kazasına, Başımıza gelmiş bir felakete, iskenceye çekilmeye, ameliyata alınmaya Kendimizi hazırlar gibi. Yani dayanmak ve katlanmak için silkelerken bütün benliğimizi Ama öyle sessiz baktığımız duvarlar gibi olmaya çalışırken, Ve kazanmış görünürken derinliğimizi Ne zaman ki, yeniden canlanır bağışlamasız belleğimizde Bir anın, yalnızca bir anın bütün bir hayatı kapladığı anlar O tiktaklar kadar önemsiz kalır şimdi Hayatımıza verdiğimiz bütün anlamlar Göremeseniz de, bilirsiniz Hiç yakın olmamışsınızdır intihara bu kadar. Bana zamandan söz ediyorlar Gelip size zamandan söz ederler Yaraları nasıl sardığından, ya da her şeye nasıl iyi geldiğinden. Zamanla ilgili bütün atasözleri gündeme gelir yeniden. Hepsini bilirsiniz zaten, bir işe yaramadığını bildiğiniz gibi. Dahası onalar da bilirler. Ama yine de güç verir bazı sözler, sözcükler, öyle düşünürler. Bittiğine kendini inandırmak, ayrılığın gerçeğine katlanmak, sırtınızdaki hançeri çıkartmak, Yüreğinizin unuttuğunuz yerleriyle yeniden karşılaşmak kolay değildir elbet. Kolay değildir bunlarla baş etmek, uğruna içinizi öldürmek. Zaman alır. Zaman alır sizden bunların yükünü O boşluk dolar elbet, yaralar kabuk bağlar, sızılar diner, açılar dibe çöker. Hayatta sevinilecek şeyler yeniden fark edilir. Bir yerlerden bulunup yeni mutluluklar edinilir. O boşluk doldu sanırsınız Oysa o boşluğu dolduran eksilmenizdir. Gün gelir bir gün Başka bir mevsim, başka bir takvim, başka bir ilişkide O eski ağrı Ansızın geri teper. Dilerim geri teper. Yoksa gerçekten bitmissinizdir. Zamanla yerleşir yaşadıkların, yeniden konumlanır, çoğalır anlamları, önemi kavranır. Bir zamanlar anlamadan yaşadığın şey, çok sonra değerini kazanır. Yokluğu derin ve sürekli bir sızı halini alır. Oysa yapacak hiçbir şey kalmamıştır artık Mutluluk geçip gitmiştir yanınızdan Her şeye iyi gelen zaman sizi kanatır Ölmuş saadeti karşılaştır yaşayan mutsuzlukla Günlerin dökümünü yap Benim senden, senin benden habersiz alıp verdiklerini Kim bilebilir ikimizden başka? Sözcüklerin ve sessizliklerin yeri iyi ayarlanmış Bir ilişkiyi, duyguların birliğini, Bir aşkı beraberlik haline getiren kendiliğindenliği Yani günlerimiz aydınlıkken kaçırdığımız her şeyi bir düşün Emek ve aşkla güzelleştirilmiş bir dünya Şimdi ağır ağır batıyor ve yokluğa karışıyor Orada olmuş saadeti karşılaştır yaşayan mutsuzlukla Bunlar da bir işe yaramadıysa Demek yangından kurtarılacak hiçbir şey kalmamış aramızda. Bu şiire başladığımda nerde, Şimdi nerdeyim? Solgun yollardan geçtim. Bakışımlı mevsimlerden İkindi yağmurlarını bekleyen Yaz sonu hüzünlerinden Gün günden puslu pencerelere benzeyen gözlerim Geçti her cağın bitki örtüsünden Oysa şimdi içimin yıkanmış taşlığından Bakarken dünyaya Yangınlarla bayındır kentler gibiyim: Çicek adlarını ezberlemekten geldim Eski şarkıları, sarhoşların ve suçluların Unuttuklarını hatırlamaktan Uzun uzak yolları tarif etmekten Haydutluktan ve melankoliden Giderken ya da dönerken atlanan esiklerden Duyarlığın gece mekteplerinden geldim Bütünlemeli çocukluklarıyla geçti Gençliğimin rüzgara verdiğim yılları Gökummaların ve içdökmelerin vaktinden geldim. Bu şiire başladığımda nerde, Şimdi nerdeyim? Yaram vardı, bir de sözcükler Sonra vaat edilmiş topraklar gibi Sayfalar ve günler Işık istiyordu yalnızlığım Kötülükler imparatorluğunda bir tek şiir yazmayı biliyordum İlerledikçe...Kaybolup gittin bu şiirin derinliklerinde Aşk ve Acı usul usul eriyen bir kandil gibi söndü daha şiir bitmeden. Karardı dizeler. Aşk...Bitti. Soldu şiir. Büyük bir şaşkınlık kaldı o fırtınalı günlerden Daha önce de başka şiirlerde konaklamıştım Ağır sınavlar vermiştim değişen ruh iklimlerinde Ask yalnız bir operadır, biliyordum: Operada bir gece uyudum, hiç uyanmadım. Barbarların seyrettiği trapezlerden geçtim Her adımda boynumdan bir fular düşüyordu El kadar gökyüzü mendil kadar ufuk Birlikte çıkalan yolların yazgısıdır: Eksiliyorduk Mataramda tuzlu suyla, oteller kentinden geldim Her otelde biraz eksilip, biraz artarak Yani çoğalarak Tahvil ve senetlerini intiharlarla değiştirenlerin Birahaneler ve bankalar üzerine kurulu hayatlarında Ağır ve acı tanıklıklardan Geçerek geldim. Terli ve kirliydim. Sonra tımarhanelerde tımar edilen ruhum Maskeler ve çiçekler biriktiriyordu Linç edilerek öldürülenlerin hayat hikayelerini de... Korsan yazıları, kara şiirleri, gizli kitapları Ve açık hayatları seviyordu. Buraya gelirken Uzun uzak yollar için her menzilde at değiştirdim Atlarla birlikte terledim yolları ve geceleri Ödünç almadım hiç kimseden hicbir şeyi Çıplak ve sahici yaşayıp çıplak ve sahici ölmek için panayır yerleri... panayır yerleri... Ölü kelebekler... Ölü kelebekler... Sonra dünyanın bütün sinemalarında bütün filmleri seyrettim. Adım onların adının yanına yazılmasın diye Acı çekecek yerlerimi yok etmeden Acıyla baş etmeyi öğrendim. Yoksa bu kadar konuşabilir miydim? İpek yollarında kuzey yıldızı Aşkın kuzey yıldızı Sanırsın durduğun yerde Ya da yol üstündedir Oysa çocukluktan kalma gökyüzünde hileli zar Ölü yanardağlar, ölü yıldızlar Ve toy yaşın bilmediği hesap: ışık hızı. Aşkın bir yolu vardır Her yaşta başka türlü geçilen Aşkın bir yolu vardır Her yaşta biraz gecikilen Gökyüzünde yalnız bir yıldız arar gözler Gözlerim Aşkın kuzey yıldızıdır bu Yazları daha iyi görülen Ben, öteki, bir diğeri ona doğru ilerler İlerlerim Zamanla anlarsın bu bir yanılsama Ölü şairlerin imgelerinden kalma Sen de değilsin. O da değil Kuzey yıldızı daha uzakta Yeniden yollara düşerler Düşerim Bir şiir yaşatır her şeyi yaşamın anlamı solduğunda Ben yoluma devam ederim. Bitmemiş bir şiirin ortasında Darmadağınık imgeler, sözcükler ve kafiyeler Yaşamsa yerli yerinde Yerli yerinde her şey Şimdi her şey doludizgin ve çoğul Şimdi her şey kesintisiz ve sürekli bir devrim gibi Şimdi her şey yeniden Yüreğim, o eski aşk kalesi Yepyeni bir mazi yarattı sözcüklerin gücünden Dönüp ardıma bakıyorum Yoksun sen Ey Sanat! Her şeyi hayata dönüştüren Murathan Mungan Yalnızlık -------------------------------------------------------------------------------- Ben ne zaman yalnız kaldım, bilmiyorum Ne tuhaf, vaktim olmazdı yalnızlığı bunca bilirken kendimi hiç yalnız sanmazdım çevremde hep birileri vardı, ben hep birilerinin yanındaydım günler belirsiz bir gelecek için neredeyse kendiliğinden hazırlanırdı aramızda habersiz gidip gelen gündelik armağanlarla kendi kendini taşıyan bir ırmağın akıntısında hayat bizi kendi sahillerimize ulaştırırdı bazı evlerden taşınırdık, bazı insanlar girip çıkardı hayatımıza bazı mektuplar alırdık, bazı sözler, çiçek selamları sonraları bazı tanıdıklarımızın ölümleriyle de karşılaştık elde olmayan nedenle sudaki halkalar gibi genişleyen küçük alınganlıklardan büyük dargınlıklara vazgeçişler, unutuşlar, kayıplar birbirimizi çok sevdik hep yıllarla azala azala şimdi ne zaman yalnız kaldığımı düşünsem, yalnız olmadığımı kanıtlamak istiyorum kendime eskiden iki albüme sığdırdığım hayatım, şimdi sığmıyor eskilenlerle çoğalmış fotograflara telefonun başına geçiyorum alt alta dizilmiş onca ad arasında seken ömür parçası gün ölüyor meşgul numaralarla şimdi ne zaman yalnız olduğumu düşünsem, şimdi ne kadar yalnız... yalnız olduğumu anlamam için beni hiç yalnız bırakmadınız. Ben ne zaman yalnız kaldım, bilmiyorum her zaman yalnızdım, bunu biliyorum büyücü ellerimin kara sanatı yazı en çok ben onardım dostlukları, en çok benim elim dikiş tuttu bağışlamasız sanarken kendimi en çok ben unuttum kalbimin benden sakladıklarını tığla içeri çektim takılmış kazakların ipini denenmemiş başlangıçları göze aldım, hafifletilmiş hasarları, görmezden gelinen enkazı mutfağı beklemek hep bana kaldı bir şiirden bir romandan bir filmden çıkıp her seferinde aydınlık bir inat gibi yeniden karıştım hayata hiç el değmemiş gibi yeniden konuk geldim odalarınıza, ruhlarınıza buraya eski aşklarım neredesiniz? Hepinizi çok özledim. Şimdi birdenbire bir köşeden çıkıp bana, yalnızca, Merhaba, deseniz, o zamanlar hiç mutlu etmediğiniz kadar mutlu edersiniz, bir zamanlar bütün ağladıklarımı geri verebilirim size sağ olun demenk isterim, sağ olun, sağ olun sanki beni yeniden sevdiniz ama biliyorum, pis bir yağmur başlıyor, şemsiyem yok yanımda, yağmurda yürümekten nefret ederken, yürümekte ısrarlıyım gene de isterseniz, kederdeki bütünlük, diyelim buna ne kadar ıslansam, o kadar çıkacağım sanki bir zamanlar çok daha bütün olduğumu sandığım o yıkanmış zamanlara... yeni değil keşfine gençlik verilmiş gerçekler her zaman yalnızdım kitaplar kadar yalnız yalnızca yalnızlığımdan gürültücü bir kalabalık yaptım herkes için farklı aldanışlar kurtarılmış hayatlar yok pahasına her zaman yalnızdım yanardağlar kadar yalnız ey kafiye sevenler, şimdi beni gökyüzünde bir yıldız sananlar, yanıldınız! nankörlük etmeyeyim gene de, yalnızlığımı daha az hissettiğim anlarım oldu yalnız evimde hep aynı anda çalar telefonla kapı gene öyle oluyor; hiç yalnız bırakmazlar beni yalnızlık bilgisiyle çatılmış arkadaşlıkların korunaklı gölgesinde yalnızlık için çalar telefonlar kapılar İstersen bana uğra, ya da, Akşama buluşalım, ölmeden yapacak çok iş var Murathan Mungan Alıntı Yorum bağlantısı Diğer sitelerde paylaş More sharing options...
ensiferum13 Yanıtlama zamanı: Ağustos 10, 2007 Paylaş Yanıtlama zamanı: Ağustos 10, 2007 harıkasın hocam eline saglık murathan munganın siirlerini cok severim.devamını bekliyorum Alıntı Yorum bağlantısı Diğer sitelerde paylaş More sharing options...
Deus Yanıtlama zamanı: Ağustos 10, 2007 Paylaş Yanıtlama zamanı: Ağustos 10, 2007 Çok severim kendilerini. " şimdi ne zaman yalnız kaldığımı düşünsem, yalnız olmadığımı kanıtlamak istiyorum kendime" Alıntı Yorum bağlantısı Diğer sitelerde paylaş More sharing options...
selina Yanıtlama zamanı: Ağustos 10, 2007 Paylaş Yanıtlama zamanı: Ağustos 10, 2007 çok guzel...... Alıntı Yorum bağlantısı Diğer sitelerde paylaş More sharing options...
losteirosss Yanıtlama zamanı: Ağustos 10, 2007 Paylaş Yanıtlama zamanı: Ağustos 10, 2007 ey7allah herkese...devamı için buyrun efenim:) Yaz Bitti -------------------------------------------------------------------------------- yazın bittiği her yerde söylenir söylenmeyen şeyler kalır geriye ve sonra hiç bir şey olmamış gibi ağır, usul bir hazırlık başlar uykuya benzer yeni bir mevsime orda burda,ev içlerinde,kır kahvelerinde,deniz kenarlarında incelen yazın akşam esintilerinde zaman usulca sıyrılır aramızdan ta içimizde duyarız gelecek günlerin geçmişini başka ne gelir elimizden büyük bir uzaklığa gülümseyerek geçiştiririz ıskaladığımız şeyleri yatıştırıcı rüzgarlar dışavurur içimizdeki lodosu, poyrazı, günbatımlarını saklar bizi gözlerimizdeki hüzne 'dinginlik' adını verir 'seni iyi gördüm' diyenler biz de iyi hissederiz kendimizi elimizden başka ne gelir ki? köşe başları, akşamüstleri,kokular tozar gider zamanın boşluğunda karışır anların kuytu belleğine belki sonraları bir gün hatırlanır aynı kederle yazın bittiği her yerde söylenir söyleyenler inanır bir şeylerin sahiden bittiğine yaz biter eskir geceler,serin,hüzünlü yeni mevsime hazırlık: ömrün teyel yerleri bir yanı telaş,bir yanı ürperten yaz sonu ikindileri çıkarır sizi dalgın derinliğinizden yaşadığınızı duyarsınız teninizde bir zamanlar okumuş olduğunuz kitapları özlersiniz sıcak odaları, beyaz, temiz yastıkları ahşap panjurları yaz bitti bitmeyen şeyler kaldı geride yaz bitti yaz bitti yüksek sesle söylüyorum bunu kendime her yerde söylendiği gibi yaz bitti yaz bitti hiç bir şey hiç bir şey hiç bir şey yalnızca üşüyorum şimdi Murathan Mungan Anakin -------------------------------------------------------------------------------- kimse öç alamaz benim masumiyetimden dizelerdeki zehirle kaç hafıza gezer dilimin altında bilinen yılan dağları iğne deliğinden geçirir kimsenin zamanına uğramadan tenha kin uzak gölge hileli köklerde demlenen içimizde dinmeyen kuytu mevsim vaktini bekleyen düğümlü sarmaşıklar gibi kalbim öldürür herkesi ah kimseden sorulmaz ki hiçbirşey yapmamanın zehri gövdeye indirilmiş sözlük kullanırken azalan vahşiliğin likit beklentisi içimizde çakallanan şimdi, burada ve hiçbir zaman taze hikayelerle yamanır yaralı bellek tuzak yeni tehlikelerle gövdelenir hiç kullanılmadıkları boşluklarda sanrısını tetikleyen kelimeler tanıdık bir yabancılık kazanır başkalarına anlatıldıkça çınlayan eşyanın teslim aldığı hayatların bilgisi sızamaz esrarımıza her iklim kendi mutlağını ararken kilitli hayallerin yer değiştirdiği aynalardan aynalara yepyeni bir boşluk kalır damarlarımda sahipsiz akan kuraklık gürültüsü vahşi kan çöl kanunları geçiyor göçümün unutulmuş ormanlarından kin bekliyor kınında borçlandığı zamanları geri göndermek için kullandığı günahlara yemin ve rehin ne kadar ikizse kalbimize ölüm aşkta seğirir kimseye aldırmadan geçen mevsimler gibi biz kendimizi tanıdık sanırken yıllar bizi kendiyle değiştirir ancak şiirle söyleyebiliriz: kendimize bunca yabancılık bizi tanıdık kılan kırmızı netice, kızıl kin kandan alınmış rengin verimi ömrün birçok çaprazı gibi uzaklık kazanır görüldükçe aşkla öldürür, ölümle aşık eder ruhun duvarlarına köpürmüş kara is karanlık iklim uçsuz gerçeklik kendini yaşar sahibinin görünmezinde ne kadar yolculuk etsende dibe içinden çıkamadığın içindeki ölü çocuk her şey ne çok belli derken ne çok belirsizlik anaya babaya yar a aşk kadar derin aşk kadar büyük kin yıllara eşlik eden sinsi nabız saydam zırhlarla korunmuş büyük şemsiyesi gündeliğin balık gözlerinin bile göremediği derinliklerde bizden sonrakilere devrettiğimiz bize teğet kuşanmış gizlerin bazen yanılıp aşk deriz buna zaten yanılmadan diyemediği hiç kimsenin dipte derin damar aşk, en köklü kin ana baba yar bir gün hepsi kaybolur birbirinin yarasının içinde derin, çok derin toprağın bilinen sırlarıyla kendimden yapılmış mezarımı örter gibi bağışlıyorum suçlarımı bilmediğim bir karanlığa ne kadar ödeşsen de ömrün yetmez bizi biz yapan içimizin saklı sularında bizden habersiz yaşayanlara aştım sandığın bir eşiğin ayakları altında bir gün bir damar uğultusu vurur dünyaya ölerek bile kaçamazsın aramızdan ehlileştirilmiş tekrarlarla yaşanan sayıklama yeniden döneceksin buraya imkansızdır aşk insan imkansızlaştıkça dünya başka bir yer olana kadar: anakin Arasta -------------------------------------------------------------------------------- pala ve sicim ülkesinde sudaki suya söylenen gazeller eksilen şiiri kılıçla tartan hiciv yada ölüm marifet remizleri hayal ile hayal ikiz yeminler suyun içi boş sudaki suç fermanlardan damlayan kırmızı harfler adı unutulan putlar için saklımızda kalmış onca tören şimdi arasta vakti biraz aşk hatırası biraz meydan biraz akşam yorgunluğu istiyor cengaver kinleri içinde kalmış düşmanlar ve aşıklar ardında bıraktığı hep kendine benzeyen ve hep bulduğunu sandığı önce şiir sonra kimya ve başkalarıda bilsin istiyor bunu böyle yaparsa eda edilmiş olacak sanki akşam kazası yalnızlık pahasına sağımız solumuz ölü gönüllüler sonu belli seyyitler gibi hatırı biriktirmek yaşamın istisnaları sıradanlığın girdabında ilhamın ve ihmalin gelip değdigi anlar boşluğun yolları karanlık hacim idrak acısı aşk payı günah hakkı yasak hakkı suç hakkı bir arastada insan yeniden yaratırken dünyayı akşam oldu aşk için eda için akşam oldu şimdi vazgeçmek ya da uyumak zamanı Astar -------------------------------------------------------------------------------- Şimdi çalışır durumda görüntü katmanlarımız Neyle astarlanırsan yanmayız yüksek fırınlarda Saçlarımız kızıl pas, dilimiz kayış Deltalara yağan yağmurlarda Islanmadı içimizin cam yünü Kurgusu kaderine terk edilmiş oyunlardı Parçalandı dağıldı Bir zamanlar her şeyi bir arada tutan O büyülü mıknatıs Hayatımızdaki her figür çıktı yerinden Şimdi bu yeni gözlerle Görmek ve alışmak İçimize durmadan akan onca yıl Sığa çıkmış çökelti Her birimizi başka biri yapacak Atların Yağması -------------------------------------------------------------------------------- en güzel serüvenlerimizin gemilerini yaktık perişan ayaklarımızda yağmur sesleri çılgın saçlarımızdan kaçan dağınık ordulardık gözlerimizde paslı kilitler huysuz öperken korkunç sağır dudaklardık sağır dudaklarımızla uzun soluklu yağız atlardık yağıyorduk korkusuz Bir Bakıma -------------------------------------------------------------------------------- Ateşin gizini bilen tılsımlı kadınlar gördük orada denizi yatıştırıyorlardı azalan kokusunu yeniliyorlardı otların bir başka zamanla yamıyorlardı günün eksilen yerlerini gece büyümesi sözcükler armağan ettik taktılar gerdanlarına hem yanı başımızdaydılar hem fal gibi başka zamanlarda fısıltılar rengindeydi gözleri usulca açıyorlardı göğsümüzdeki yapraklarını esrimenin ucuna kadar gidilmiş düşlerdi birlikteydik hem ve yalnızdık bir bakıma Bir Yıldız -------------------------------------------------------------------------------- Bir yıldızdık gökyüzünde parlamaya çalışan kenar evren çocuklarıydık. kardeşlerim kadar sevdim seni. Barış kadar Fırat kadar sevdim. terk edildik evrenin her galaksisinde. parlamaya çalışan birer yıldızdık kardeşlerim ve ben dağıldık evrenin kimsesizliğine biliyordum yine de biliyordum kise gelmeyecekti kise olmayacaktı uzay boşluğuydu gözlerimizde. evren bir varoştur sevgilim Barış bir boşluktur gözlerimde. Fırat suyu kan akar terkeden babam kadar Fırat suyu kan akar. Yüreğimde sevda gibi aşk gibi bir sızı akar. şimdi sevdikçe evrenin sonsuzluğu dağılır gözlerime. evrenin sonsuzluğu gözlerinde. sevdikçe bir yıldızdım gökyüzünde. kimse tanımayacak kimse bilmeyecek ve bu şiir de yine başkalarının sanılacak kimse bilmeyecek seni, , beni kimse bilmeyecek Bir Yılın Son Günleri -------------------------------------------------------------------------------- I. bir yıl daha bitiyor İşte bu kadar duru,bu kadar yalın bu kadar el değmemiş sıradan bir gerçeği daha kolları bağlı hayatımızın bir şiire nasıl dahil edilir bir yılın son günleri her sonda her başlangıçta ve her defasında alır gibi bir başkasını karşımıza perdeler çekip,ışıklar söndürüp oturup yatağın içine bir başımıza sorgulamak kendimizi öğrenmek ikizin anadilini,ikinci belleğimizi öğrenmek kendimizle hesaplaşmanın buzul ilişkilerini bu aynaların dehlizlerinde gezinirken görürüz karanlık günlerimizin kenar süslerini biterken bir yılın son günleri biliyoruz takvimler belirlemez değişimin mevsimlerini gençlik ikindilerini kargınmış bir çocuktuk büyüdüğümüzden beri II. bir yıl daha bitiyor düşlerim,tasarılarım,yarım kalmış onca şey her yıl biraz daha kısalıyor öncekinden bana mı öyle geliyor yoksa daha mı hızlı ilerliyor zaman insan yaşlanırken? III. kırdım mı incittim mi birilerin kimleri kazandım,yitirdiklerim kimler? kendimi yineledim mi yazdıklarımda? yeniden düşünmeliyim dostluklarımı,ilişkilerimi dağınık yatağım,mutsuz yatağım çoğalttın mı eksiklerimi gözlerim çocukluk fotoğraflarında mı kaldı yitirdim mi yoksa masumiyetimi? borçlarımı ödedim mi? doğru seçtim mi soruların fiillerini? tırnaklarım kesilmiş,dişlerim fırçalanmış,saçlarım taranmış, giysilerim ütülü,odam düzenli mi? ödünç aldığım kitapları geri verdim mi? geri verdim mi aldıklarımı: aşkları,dostlukları,sevgileri,güvenleri,bağları kitaplara,sayfalara,satırlara borcumu ödedim mi? yokladım mı duygularımı hala sevebiliyor muyum insanları? ovmalı gümüşlerimi,bakırlarımı,cila geçmeli ahşaplarıma ovmalı umutları saklı tutumalı gelecek inancını,yarınları,eksik etmemeli ağzımızdan hançer kıvamındaki karamizah tadını şimdi oturup uzun bir hasretlik mektubu yazmalıyım Yavuz'a sonra köşe başından bir demet çiçek alıp öyle başlamalıyım akşama yeni bir yıla ama nedense her şeyin tadı dağılıyor ağzımda bir sap çiçek mi taşısam yoksa ağzımın kıyısında aydınlık rengi vursun diye gözlerimdeki buluta Bozgunlar -------------------------------------------------------------------------------- bozgunlarla sağlamlaşır Ütopya Kalesi dağılmış parçaları bütünler yeni zamanlar gümrüğünde yol ayrımını doğru bilenler hiçbir aşk ve macera tanrısı yola çıktığı gibi dönmez geriye kabuk bağlar yüzümüzdeki gölgeler unutarak ve vedalaşarak geçilen durakların birinde inmemiz gerekir bindiğimiz düşlerden hayat belki başka biri yapar bizi bir melodram öğesi olarak umudun da, umutsuzluğun da aşıldığı o altın dengede biliriz içimizdeki avdan yorgun dönen akşamlar ne kadar bütünlese de parçalar Çıplak -------------------------------------------------------------------------------- iki çıplak yara iki çıplak düşman şimdi karşı karşıya artık herşey olabilir artık bütün dünya karanlık imkan geç geçebilirsen ruhum bir daha buralardan aşktaki düşmanlık değil düşmanlıktaki aşk onları şimdi birbirinden ayıran ruh ölür, beden unutur av kurtulur kendine kurduğu mazinin tuzağından kendinin sonuna geldi mi yeniden görür insan çıplak hüküm, acı özgürlük! kana karışan aşk zamana intikamla sızar bilirim, çok geçtim buralardan benim zaferim ayrıldıktan sonra başlar aşkta zafer olmadığını anlayana kadar Çöl ve Duvar -------------------------------------------------------------------------------- Hanlarda uğuldayan çılgın hayaletler çölün zamansız epopesinden gündeliğin sefertasına daralan günler çimentonun aktığı oluklarda harflerdeki kehribar tekrarlanarak kaybettirilen yollardan gecece vardığımız dünyaya kapatılmış kapılar çimento akıyor harfler soluyor başkalaşmış bir benliği kendimizle değiştiriyoruz her seferinde çıkmıyor gönlümüzden hiç kimse her yer çöl her yer duvar Divan -------------------------------------------------------------------------------- Hakikatim, mağfiretim yadigarım. Kalbini bende sınamışlar için, adadığım divanım.. Ömrümü hayat yapan bütün erkeklere, Bir kere olsun, Unutmak için, , , Nafile bin kelime...... Diyaklektiğe Övgü -------------------------------------------------------------------------------- Yaşıyorsan eğer' hiçbir zaman deme'. Yıkılır, yıkılmaz görünen, Kalmaz hiçbir şey nasılsa öyle Buyuranlar verdiklerinde son buyruklarını Buyruk altındakiler başlar konuşmaya, Kim'hiçbir zaman' demeyi göze alabilir? Zulüm yürürlükteyse, kim suçlu: Kendimiz Ve kimdir omu yıkmak zorunda olan: Biz Yenilen kalk ayağa! Herşeyini yitiren, dövüşe devam! Kavramışsan olup biteni, seni kim tutabilir? 'Hiçbir zaman'dan 'bugün' doğar Bugün yenilen yarının yenenidir. Diyalektik Mutsuzluklar -------------------------------------------------------------------------------- bir uzak sabah denizidir gittiğin kapı ellerinde rüzgarın taşınmaz çamurları var köpürmüş soylarımı toplarken çürüyen yanlarımdan inan batmış şehirler gibi onarılmaz anılar gözlerinde unuttuğum o eski aciz miras almaya gelsem soluğumda dalgın yosun kokusu biliyorum artık hiçbir gemi beni taşımaz ve yeniden büyür içimde mağrur bir zakkum gibi terkedilmek korkusu susarsın bir silahsızlanma akşamı susarsın dudaklarında ıslıklar kanar öpülmez dudakların ıslık yarası mavzerdir dokunmalarım kirvem bilirsin öpemem, öpersem tekmil bir aşiret tragedyası hüznünü ver bana yeter, gizli hüznünü kolları bağlı hüzün olsun dört yanım ırağına vurma beni kirvem, ağlarım, delirirsin sonra derler haklıdır sevdası geç olur ki artık onarmaz rakılar geç olur bir yaraya rakının dağılması sen şehre sırtını dönen uykusuz dağlı gemiler nerde (ki çoğu hüviyetidir melankolinin) nerde aykırı mavzerler (onlara sığdıramazsın ki öfkelerini) barut esmeri tenine sevdalarımı sürdüğüm nasıl taşıdın bunca yıl delirmiş saçlarında o eski şark yelini biliyorum dokunsam parmaklarım kırılır dokunmasam eşkıya uykusuzluğu çetin silahlar gibi Dizeye Düşen -------------------------------------------------------------------------------- Kovulmuşken hayatın bir yerinden Yalnızken, umarsızken Öfkeni dillendirecek bir eylem ararken kendine Diyelim gecelerin o tekin olmayan serüveninde Paranoya kıvamında ilişkiler yaşarken İmtiyazsız karanlıkların suçlu zevklerine Yasağın büyüsüne, hayatın ve gündüzün Öte - yüzüne sığınırken Ve intihar manifestosu gibiyken bütün duyarlıkların Ansızın bir dize gelip takılır diline Bir can simidi gibi en kurtarıcı keyfiyle Bir zaman seninle kalır, yanıbaşında, Zaman içersinde yer değiştiresin Diye kendisiyle bir gönül erincini, en düpedüz anlamıyla yaratmak eylemini Yaşarsın bir dizenin dizlerinde Sonra uzaklaşır senden, Gözden kaybolur Büyümüş, çoğalmış bir şiirin derinliklerinde Ne senledir oysa, hep senledir oysa Gecelerin ötesi dediğin şey Kendin için yaşadığın sinema Eski Fenerler Eski Gemiler -------------------------------------------------------------------------------- uzun yanlışlarla battı gemiler geçtikleri her yerde İçindekiler toy rüzgarlarda yelken açan düşlerimiz uğradığımız adalarda dağıldı geçtiğimiz gemilerde kaldı çarpılmış yüreklerimiz boşlukta el sallayan biri var hala bizim varamadığımız uzaklıklara ne kulaklarımızda siren sesleri ne kadırga serenlerinin yol açtığı birkaç tuzlu resim içimiz bir ada kuraklığı sualtı batıklarıyız gündemin en fazla neyi bilebiliriz şimdi bulmacalarda geçen gemici deyimlerinden başka hangi rakıya vursak kendimizi dalgaların kat yeri mazisinden yeni bir insan çekip çıkaramayanlar için eksilerek kazanılan deneyim örgütlü rastlantılarda her şey sessizliğe güvendi oysa eski fenerler eski gemiler içindi paslandı ay ışığında gümüş eyerli tekneler uykuları çevik tutan deniz rüzgarları dağıldı şimdi her şeyi çıplak görmenin acı veren aydınlığı umudun yeni ve altın anlamı. Eşgal Üzerine Bir Şiir -------------------------------------------------------------------------------- Bir omuzuna attığı kolan Bir omuzunda samanyolu nehir yataklarında bir ayağı ötesi görünmüyor kamçılı karanlıkta suları sırtlayıp geçmişti buradan Çolpan yıldızı hangi dağlara düştü? Ergir mi demirdağ? Bıçağın sayada hafifliği boşuna Boydan boya göğsümü geçen yaralı hayvan Adadım yüreğimi ardından giden aya Dilsizim ve adsızım şimdi Aşk diyorlar değil mi buna? ay, saydam kuyu yüzünün yüzüme ettiği zulüm işte çuhaçiçeği, işte kayın ağacı gecikmiş yağmurlardan su içmeye inen söğütler tuzlaşıyor kemiklerim sönen suların üstünde sabrın ilahisini bitirdim, dindi yollarım Görünmez karanlıktan biçtiğim elmas kesim döner dururum hala Bilirsin tenhadır can boynumda asılı ay, söyle kimse geçmedi değil mi buradan? Eylül Rubai -------------------------------------------------------------------------------- eylüle girdim eylüle girdim her ömrün bir eylülü vardır onca yaşadım şimdi bildim Fay -------------------------------------------------------------------------------- kaç kişiyim bu yalnızlığın ortasında bir boğa, bir leopar Arena ve Opera İyot ve Rüzgar Arsenik ve Sözcükler arasında yüzüm çalılıklarla kaplı aralayan gözüpek avcılar için parslar geziyor kuytularında iyi yürekli bir canavar saklanıyor yazdıklarımın ve yüzümün satırlarında kendim için büyük bir tehlikeyim artık ilerliyorum içimdeki yer çatlağı boyunca Feri Sönmemiş Ferman -------------------------------------------------------------------------------- sesinin kınında bekleyen akşam gözlerindeki nazara kurşun döktüğüm kelimeler kuraklığın derinliğinde hileli beyazlık rüyaların asılsız eteklerinde kamaşan su seni bana kavuşturan aşk mürekkebi kör eder kelimelerin gözlerini kalbim beyanımdır gitmeye duran kanda kurutulan veda sözleri nice söylense hiç söylenemeyen kısa süren aşkın uzun vedası sönmemişken gözlerimizde ilk günkü gibi tutuşan fer yolunu bekletir bitmemiş ferman ne kalan kalır ne kimse gidemez buradan ayrılıkla tartılan aşk araftır sonsuz bir şimdiki zaman Gecenin Uzun Söylevi -------------------------------------------------------------------------------- I. Coşkularımız yetim kaldı. Yoksul kağıtlarımızı onarmıyor artık şiirlerimiz. Şiirlerimizin kireci vuruyor yüzümüzdeki duvara. (Eksik fakat aydınlık anlatımları her çeşit mutsuzluğun...) Ve ellerimizi koğuşturuyoruz durmadan. Sabıkalı şiirlerimizden artan ve kendimizce yorumladığımız ellerimizi. Durmadan kendimize tırmanıyoruz uzun soluklarla. Ayaklarımız çiğnenmiş leylaklardan devşirilmiş; leylak yorgunu sarp yollar inmekte denizin sabıkalı sevdalarına. (Korsan yorgunu denizin; gökyüzüne rengi yitik şafakların yamadığı...) II. Gece. Zaman ihtilali. Kurşun geçirmez yüreklerimiz. Yani uzatmalı yasakların konakladığı o mağrur suskunluk. Kuşatmalardan artakalmış yaralı insanliğina kefil yürek. Şimdi gecenin uzun söylevinde yaşanan dilsiz şiirlerin yitik kafiyelerine ayak uydurmaya çalışıyor. Yetim kalmış çarpıntılarına; yaralarını sararak. Geveze dilsizliğin ikilemini yaşayan kafiyelerin küçük, ürkek adımlarına. Sessizliklerinde dingin bir barışıklığın büyüsü. Hangi büyülerle onarmaktayız kendimizi, bir parça daha yaşamak için. (Kıyılarımızda suskunluk. –Ellerimizin bizle birleştiği yerde- Biz lisanı bilinmeyen rehin bırakılmış bir coğrafya atlası.) Oysa deniz biziz. Kıyı biz. Sevişmek, bir gençlik karantinası. Ve uzun kalemlerin gölgeleri dolaşıyor yaralı duyarlıklarımızın üzerinde. Biz gündüz sürgünleri! Yazmakla tamamladık mı kendimizi? Yazmakla tanımladık mı? Kalemlerimizin uçları yine de nar çiçeği. III. Eski harfler kilitlemiş babamın tarihini cep yazmalarında. Ağır bir gözlük kalmış tahta mağaralarında deri çekmecelerin (ve uzun senelerin) . Beni o tanımlayabilirdi ancak. İnce siyah çizgili, o acı yeşil, kırık dolmakaleminin kuruyan kanıyla. (O hiç unutamadığım dolmakaleminin. Ve herkesin hırsızı şiirlerinin...) Beni o tanımlayabilirdi ancak. Ben beş yaşındayken öldürdüğüm babam. Şimdi yırtık fotoğraflarını arka cebimde gezdirdiğim sünnetçi babam. IV. Acımlayabilirim biraz daha. Dilerseniz biraz daha ışıklandırabilirim nesnel gerçekliğimi; (sizler için) . Bana kendimi anlatmamış beni size anlatabilirim. Şiirlerimle sizden kaçırdıklarımı (gecelerimi) yakınlaştırabilirim karanlığımla. Gece. zaman ihtilali. Bu kültür birikimi hangi umarsız unutkanlığımızın hüviyetidir? Açıklar mısınız? V. Siz ve biz (birbirimizi görmeden, belki görmek bile istemeden) bin yıl daha gezinelim aynalı karanlığımızda. Yeraltı duyarlıklarımızdan biçtiğimiz civan giysilerimizin görece özerkliğini sınayalım. Gecenin eklemediği isyanlarımız ve şiirlerimizle; belin ve kanın eklemediği ideoloji çarşaflarında. Yani her sevişmenin son ihtilal provasında. Ve bin yıl daha kilitleyelim gizlerimizi çarşılı ilişkilerimizle. Çarşılı ilişkilerimizin müfredata uygun diliyle. Belki sonra, ondan sonra, her şey açık, apaçık yazılabilir, herkes için. (Bir duyarlık ihtilalinde kendimizi talan edip, sevdiğimiz zaman...) VI. Kan. İrmak tanrısının suçu kan. Kimsenin birbirini tanımaması, anlamaması bundan. VII. Şimdi gecenin uzun söylevinden, insan olmaktan, toplumsal bir insan olmaktan, onanmaktan ve redd-i ilhaktan toplayabildiklerimiz bunlar. Kendimiz. Sunaklarımıza acılarımızı koyuyoruz. Bunlar hiçbir hapishanede yazılmamış hapishane defterleridir Efendim. Lütfen kabul buyrunuz. Geçilmez Deniz -------------------------------------------------------------------------------- I- ahreli bir kağıt üstüne simsiyah kapanmışım kazırım kendimi bir secdeden, ellerimde gizli hattatlar ve söze gelmez devrik duyarlıklarım gözlerim -hüznün dilsiz masalcısı- gözlerimde hiçbir dile çevrilmez intiharlar oysa saklı hançerimi mağrur bildiniz kendimin tenha bir yerinde vurulmuşum, yatarım orası bir denizin gölgesidir, göremezsiniz ölüm üzre bir akrepken menekşelenirsiniz ve ahreli kağıtlar dürülür ferman diye yufka ölümlerin hazin tarihleriyle kar altında kalmış imzasız karanlıklarım ve azgın sularda kendini arayan deniz ben konuşmam, susarım bu aklamaz ki sizi katilimsiniz II- katilimsiniz en azgın sularda ellerinizde kan mürekkepleri sarhoş ölüm nasıl bir sarmaşık ki (deniz gören) en mağrur balkonlarda bir gün siz de katilleri seversiniz Gelme -------------------------------------------------------------------------------- baktığın yerde karanlık bir tomurcuk bırakıyorum çarşılar avuçlarında aykırı sokakların lisanı adımlarında gelme, geldiğinde her şey yitiriyor kendini vurgun: ölümlerin en kostağı vurgun ölümlerden kaçgun yanımız konaklarda boğulmuş eski bir ana şöyle buyurur: sen seç kendine bir hayat ve öylesine yaşa, nasılsa kaldığın yerden vurgun sürdürür ve hep bak kendine birörnek aynalara asi bir suret bırak baktıkça gözlerin kendini öldürür... Gemici Islığı -------------------------------------------------------------------------------- Ay boşalmış gökyüzünde Dağılıp gitmiş tekneler Kimsesiz denizlerde çalkalanan Yıldızları söndürülmüş geceler Hatırlanacak ne bıraktıysak geride Islıkla çalıyoruz sözlerini unuttuğumuz şarkılar gibi hangi limanlarda kaldı kim bilir bir bizim sanarken ömrümüzü yazdığımız okunaksız defterler kim dikti önümüze bu görünmez engelleri açık denizlerde bile bir geçit arıyoruz kendimize yetmiyor yolculukla ödeşmek yetmiyor unutmanın borçlarını ödemek öyle bir yere varmışız ki farkında bile olmadan birbirinden aynı uzaklıkta iki yıldız gibi şimdi hem geçmiş hem gelecek deniz karanlık kimsesiz gece bir tek ıslıkla aydınlanıyor seferini unutmuş tekne bir tek ıslık insanı nereye kadar götürürse Görü -------------------------------------------------------------------------------- Bundan önceki hayatımın içinden geçiyorum önceki hayatımdaki çölden geçiyorum şimdi iki yanında yükselen uzun binalara aldırmadan burası çöldü biliyorum o zaman da çöldü bu zamanda binaların örtemediği çölü görüyorum eski bedenimde aldığım öldürücü yaralar yalnızca birer leke şimdiki bedenimde yatağan, saldırma, ok mızrak fal gibi saklı duruyor derinimde kutsal kitaplara dilini veren şiir birer leke dilimde bir zamanlar gördüğüm bir rüya bu şimdi içinden geçiyorum görmüştüm görmüştüm görüyorum Grizu -------------------------------------------------------------------------------- Sözcüklerin hepsi pusu İçindeki dilsiz çocuk Çengel yürek, sarsak adım Kırışmış kafesi yüzünün Bu rol sana sepya Alnın eski Türkçe yazısı Taahhütlü sözcükler Çık bu oyundan çık Her replik sobe Sözcüklerin gönderdiği yerden Kim sağ salim dönebilmiş geriye Çok azı gittiği gibi kalır gönderildiği yerde: metruk anlam, tenha dilek atomize edildiğin dil oyunlarının içinde saklı Grizu: karşı tehlike Kundakçı laser yakıyor jeneriği Gittikçe genişleyen bir perde kalır gittikçe genişleyen bir perdede Güz Beyleri -------------------------------------------------------------------------------- Güz beyleri Güz beyleri Kızarmış yapraklar saltanatı, nal sesleri cam çekiçler göğsünüzde hiçbir uyku silemez yüzünüzden yılın değil bu ömrün hazanı başka göklerden bir yıldız başka dağlardan bir ırmak başka atlaslarda yaşadı bağrınıza kadar battığınız gece hiçbir yağmur yıkayamaz artık bu duayı bulutların atlarla birlikte uyuduğu bir zamanlar sizin olan mevsimden bir yaprak düşüyor ne zaman gözlerimin önünden geçseniz cam çekiç yüreğimden kopmayan çığ Siz yoktunuz ben sizin mevsiminize geldiğimde Ham Ferman -------------------------------------------------------------------------------- el yapımı kağıt üzerine el yapımı şiir ellerden sakladığın gün gelir elden ele gezinir herkesin içindeki ham içindeki çiğ düşman duygular insan içi eskitir gel geç buralardan gerisi zamanın işidir kiminin yüreğindeki zaman okutur geçmiş fermanları zamanda saklanan ham bilgiyi aktarır kendi zamanını aşanların kalbiyle el yapımı şiirin hâlâ mümkün olduğu kalplere. Hey Joe -------------------------------------------------------------------------------- Adını unuttuğum gece parklarında kaç kez aldattım seni Ben ihanetle öğrendim sadakati Kaç kez ucundan döndüm parlak keskin metalin Artık kimse öldüremez beni Hey Joé -------------------------------------------------------------------------------- biliyorsun sen bunu en son duyulan ayak sesi ve üzrine kapanan demir kapı çıkıyor musun bu sefer, yeniden mi giriyorsun içeri anlaşılmıyor şarkıdan anlaşılmıyor joe gençliğimizin polisiye günleri kendi romanlarımız içinde uydurduğumuz adlar sanki o romanlar sahi de yaşadıklarımız yalan unuttuğum adların gece parklarında kaç kez aldattım seni ben ihanetle öğrendim sadakati kaç kez korkunun gözleriyle bakıştım bıçağının yüzünde artık kimse öldüremez beni çok zaman geçti herşeyin, herkesin üstünden hayat ödünç tenha uzak biz birbirimizin şarkılarının mirasıyız joe şimdi kaç kişi kaldık göğe bakma durağında el ele tutuştuğumuz gençlikten ben yine de bir yola çağırıyorum seni ister inanç de buna ister çaresizlikten dudaklarımı kanatırdı ıslığın hiç unutmadım hiç unutmadım ne zaman karanlığa düşsem senin ıslığını çalarım ben seni en çok dizlerin titrerken sevdim joe çık saklandığın yerden joe nerdeysen çık, ölmek değilse bu, bak kayboluyorum yoruldum seni beklerken vakit geçirdiğim dublörlerinden sana yazdığım hikayeyi yanlış okuyorlar her seferinde ah şimdi joe burda olsaydı diyorum joe şimdi burda olacaktı ki diyorum bazen sarhoşken kalabalığın içinde yüksek sesle söylüyorum adını ya da birinin kollarındayken, bazen pencereyi açıp sokaktan geçiyormuşsun gibi ardından sesleniyorum, hep başkaları bakıyor yukarıya. ben gülümseyerek, gitti, diyorum, yakalayamadım, gitti. sahi gittin mi joe? yoksa hiç mi olmadın? çık ortaya saklandığın yerden yoruldum, azaldım beklemekten bazen düşünüyorum da var mıydın sahiden, yoksa bir şarkının anısı mı uydurdu seni hiç bir şey benzemiyor değil mi, şimdi geçmişten daha çok bizim olan gençliğimize bilmem ki, karşılaşsak bile birbirimizi hatırlayabilir miyiz yeniden ikimiz de artık bir başkasıyken gene de sen bilirsin joe, sen bilirsin öyle iyiydik, bir düşün istersen. İçimizden Eksildi -------------------------------------------------------------------------------- Artık heyecanlandırmıyor beni garlar, peronlar, benzin istasyonları, uykulu mola yerleri, yabancılıklar, bilmediğin dağ rüzgarlarıyla ürpererek uyanmak bir gece vakti, dalgın bakışmalar sonra uykusuz sabahlarda indiğin sahil kasabası daha gövdene uyanmadan serin tuz, kıştan kalma dalgalar bir yerlerde beklediğini sandığımız büyük rüyalar galiba artık heyecanlandırmıyor kimseyi nicedir eksildi içimizden o çekip gitme duygusu eski neşesine bir türlü kavuşamayan kalbim saçıp savurdu buraya gelene kadar içindeki şarkıları şimdi gündelik hayatın sade gürültüsü, kuru düzeni kuşatırken sessizliğimi ardına saklandığım kelimeler kadar bir hayat ölmeden önce okunacak, yazılacak birkaç kitap. İdare Lambası -------------------------------------------------------------------------------- Bağbozumuydu hiç unutmam Lambanın ışığı vuruyordu yüzüne üzümlere vurur gibi sonra sesin,ışıkla aynı rekteydi nedense bal demek geliyor içimden ikisini birden düşündüğümde 'kendi içiyle ilişkisi kopmuş biri başkalarına gerek duymaz bir daha' demiştin.Susup seni dinlemiştik. O yılın şarabı bambaşkaydı. Duyguları çektik kıyıya hiçbir fırtınaya gücü kalmamış yorgun tekneler tekliyor gün günden çürüyen bir iç denizde kirleniyoruz son büyük dalgayı kaptırmamak için serseri bir vurguna bütün güvencemiz bu liman yatıştırılmış bir denizin çalkantısını idare ediyoruz idare lambası altında O yılın şarabını hiç unutmam! İklim -------------------------------------------------------------------------------- aşk iklimdir tarikat cihazlarıyla yaratır dünyasını inanmayanlar için Allah imkanıdır aynıdır cenneti cehennemi ahreti uyandırır kendi ahlakını ister ikliminden nafile kalplerin kaçınılmaz kaderi tabiatının koşulları ya da iklim tuzağı kendi derinliği kadar sever herkes uçurum başlar bir yerinden aşk rehin alır dünyayı soğuğun uykusu başka sıcağın uykusu bazı uykusuzluklar rüyadır iklimle beslenir aşk gök haritası ile kalbin kapısı eştir aşk merhamet ister sahibinden leyla ile mecnun çölde geçer sanrı, humma, aşk aynı çölün çocuklarıdır akraba karanlığında çoğalır bire kadar inen tanrılar yol kaderle kısalır Kum Saati'nde akan eski soru: neden çöle indi dört kitap aynıdır çöl ile kalbin kapısı geçilmez tutulmadan aşkın doğusu ve batısı çünk aşkın doğusu ve batısı vardır kuzeyden güneye iner mazinin kavimleriyle kapısı bulunmayan şehirlere kapısı bulunanlar aşkı surların dışında bırakır kaleler düşer şehirler yakılır kıyamet yeryüzü provası sükunet cinnetiyle geçer tufandan korkanların hayatı onlara okudukları kitaplar kalır mazi hiçbir aşkla tamamlanmaz çünkü mazi kalplerde yaradır zamanların birbirini tutmamasıdır aşk birbirine erken ya da geç kalmış kapılardır ölümlü insan ile görece zaman var oluş bir alaydır bilgeliğin ardından koşan yalın gerçeklerle yaşlanır aşkın çetin definesi Babil kulesi kadar dağılmıştır yeryüzüne binlerce tarifle, aşk hala gizdir kayıp kule diller kadar şifrelenmiştir tene ve tarihe ışık hızında yeniden dirilinceye kadar kule, kalp, dil bilmece sahibinin körüdür aşk başka alemlerin gözleri ödünçtür aşk üzerine söylenmiş bütün sözler unutulmadan hatırlanmaz bir daha bunu yapan aşktır aşk insanın içindeki gençtir kendi içindeki yol ortasında kalan yarım hayatların kayıp sahipleri için aşk uzaktır aşk uzak olduğunda kullanılmaz yakınlıklarla aşk kişiye kendini tanıtır unutturmak için daha önce de söylendi: her öğrenilen bir sonrakine saklanır zaman aşktan böyle intikam alır kimse koşamaz zamanın önünden hiçbir sönmüş gerçek onaramaz kor kayıpları aşk kusurdur hatadır günahtır yasaktır imkansızdır bu yüzden insanlık için hala bir imkandır bir başlangıçtır aşk insanın kendine başlangıcı çok az kişi ilk kez aşık oluyormuş gibi tekrarlayabilir aşkı başlangıçları unutanlar için artık imkansız olanı bu, hayatı tekrarlamaktır diyalektik bile bu yüzden aşktır aşk hakkında söylenmiş bütün sözler yaşanmadan yalandır aşk bir haktır sonuna kadar kullanır kullanılmaz olanı iyi aşk şiiri yoktur, hiç olmadı, bu da olmadı her aşk şiiri yalnızca tekrarlar tekrarlanmaz olanı her biri yalnızca bir sonrakinin ilhamı belki bu kadar söz bağışlatır bana bu aşkı 2001 yazıydı çok istedim çok istedi çok istedik ama olmadı Alıntı Yorum bağlantısı Diğer sitelerde paylaş More sharing options...
losteirosss Yanıtlama zamanı: Ağustos 10, 2007 Paylaş Yanıtlama zamanı: Ağustos 10, 2007 İnan Batmış Şehirler Gibi Onarılmaz Anılar -------------------------------------------------------------------------------- Biri beyaz biri kara iki kedi.. birbirlerinin omzuna kollarını dolamışçasına birbirlerine şefkatle sarılarak, birbirlerine dayanarak yola çıkmışlar. Gölgeler akşamüstünü söylüyor. Yorgun bir günün sonunda eve dönüyorlarmış gibi. Yüzlerini görmüyoruz ama eminim mırıl mırıl konuşuyorlardır. Belli sınanmış, denenmiş bir dostluk bu, uzun yolları da göze alabilen bir dostluk Ya biz, binde bir karşımıza çıkan dostluk, arkadaşlık, sevgililik fırsatlarını ne yapıyoruz? Akşam üstünün bir saatinde yorgun gövdemizi yaslayıp mırıl mırıl konuşabileceğimiz, omzumuza dolanan bir kolun, başımızı yaslayabileceğimiz bir omzun, belimizi kavrayan bir elin, uzun yollara dayanıklı ayakların sahibi karşımıza çıktığında tanıyabiliyor muyuz onu, değerini biliyor, biricikliğini, benzersizliğini anlayabiliyor muyuz? ... Yoksa hayatı sonsuz, fırsatları sayısız sanıp kendimizi hep ilerde bir gün karşılaşacağımızı sandığımız bir başkasına, bir yenisine ertelerken hayat yanımızdan geçip gidiyor mu? karşımıza çerken çıkmış insanları yolumuzun dışına sürüklerken bir gün geri dönüp onu deliler gibi arayacağımızı hiç hesaba katıyor muyuz? Hayat her zaman cömert davranmaz bize, tersine çoğu kez zalimdir, her zaman aynı fırsatları sunmaz, toyluk zamanlarını ödetir. Hoyratça kullandığımız arkadaşlıkların, eskitmeden yıprattığımız dostlukların savurganca harcadığımız aşkların hazin hatırasıyla yapayalnız kalırız bir gün... Bir akşamüstü yanımızda kimse olmaz, ya da olanlar olması gerekenler değildir. Yıldızların bizim için parladığını göremeyen gözlerimiz, gün gelir kayan yıldızların gömüldüğü maziye kilitlenir... Kedilerin özel bir anını yakalamak gibidir kendi hayatımızdaki olağanüstü anları ve olağanüstü kişileri yakalamak. Bazılarının gelecekte sandıkları 'bir gün' geçmişte kalmıştır oysa; hani şu karşıdan karşıya geçerken, trafik ışıklarında rastladığınız, omzunun üzerinden şöyle bir baktığınız sonra da boşverip 'Nasıl olsa ilerde bir gün tekrar karşıma çıkar.' dediğinizdir. Oysa tam da o gün bu zalim şehri terk etmiştir O, boş yere bu sokaklarda aranırsınız... İzin -------------------------------------------------------------------------------- Bilmediğiniz kelimelerin altını çizin derdi ,Öğretmenim. Bunca yıl.bunca yol,bunca hayat ve kitaptan sonra Bütün kelimelerin altını çiziyorum -Öğretmenim ,artık izin istiyorum Kadırga -------------------------------------------------------------------------------- Senelerce, senelerce evveldi; Bir deniz ülkesinde... ve belki de birbirine aktardığım defterlerin hepsinde bu şiir vardı: Senelerce, senelerce evveldi; Biz seninle orada, o deniz ülkesinde tanıştık uzak denizler, uzak yakınlıklar içinde bir Kadırgada iki korsan tarih, yarın, ütopya dolu sandıklar arasında birbirimizi yaralarından tanıdık dışı korsan, içi iç denizlerde yaşayan çocuklardık konuşamadıklarımız bir bulut kalınlığında duruyordu aramızda oysa konuşsak yada dokunsak birbirimize çekip gidecekti içimizdeki o korkunç noksanlık batık gemilerin deniz diplerini saran umutsuzluğu vurmuştu yüzümüze birbirimizden ve aşkın keşfedilmemiş gizlerinden ürküyorduk bir definenin ikiye paylaştırılmış haritasında bilmeden birbirimize doğru ilerliyorduk. Kal -------------------------------------------------------------------------------- Çek silahını dedim baba vur gözlerimi aglayan yerlerinden. Yüzüm ıslak bir kaldırım gibi baba bas üzerimden geç, kaderim duello sesizliği çek silahını dedim baba affet. Kan, Tuz, Ölü -------------------------------------------------------------------------------- Kanını değiştirir suyla Birkaç dönemeç önceki ölü Tuzunu yıkar deniz Suyunu değiştirirken ırmağı Denize tılsım dağlıyor Kurşun yayılıyor tenine Ağır Ağır Kurşun Birkaç ölü her dönemeçte Bir ırmak kaç büklüm dönerse Doğuya edilen yemin Kan, tuz, ölü hakkı Kollarına çoğalan ırmaklar Geleceğini tasarlayan coğrafya Tarih ve yemin kuşatırken toprağı Kandehar -------------------------------------------------------------------------------- Kandehar, kalbe akar doğrudan gece Semerkant’tır, Nehrevan, dinleyeni kahraman yapan masal Buhara’nın gözlerini sil geçerken dışarıdan yardım almadan tek başına şiir olan kelimeler bazı şehirlerin adı kapalı dîvan kale kapısıyken anlam ve imkân toza kuma dumana şiir olan şehirler coğrafyadan edebiyata atlas değiştirirler ne kadar çıksan Alamut ipteki uçurum gölün gamzesinden ürperir Akdamar ne istila ne anahtar yazdıkça görünür başkasına yalnızca bir ad olan divan kendi zamanlarında görülmedikleri kadar Kar Prensi -------------------------------------------------------------------------------- Karlı fundalıklarda bırak, kalın uykuların sabahında yaşamın saf değerlerini çekil başkalarının aynalarından omuzlarında ödünç pelerin ceplerinde kurşun paralar bütün bunlar sana göre değil Eldivenlerini çıkar, kırağı uçuğu çiçeklere denizmercanlarına, sefer ateşleri yakmış balıkçı teknelerine bak sonra kayatuzu, şeytankınası, ucu ağulu kargılarla kendine başla bak daha şimdiden deliller ve ayrıntılarla kan tutuyor geceyi eşik altına saklanan bir anahtar kuyuların ıslak bilezikleri düz, sakin, kendinle konuşur gibi dene kanını yenileyen serüveni kav gibi gizli ateş, ten gibi lav sorgusuz sevişsek uykunun beyaz yasası teslim almadan bizi ne duello kanunları, ne görünmez kelepçeler tabiatı keşfeder kutuplarından ekvatoruna kendin indir doğal afetlerini haritanı sağlamlaştır anıların ve geleceğin için iki kişi olana kadar yaz kendini biri emekli bir hayalet shakespeare sonesi öteki, mahzun şiirlerin yedek yolcusu bir kar prensi Döndüğünde orada olacağım Karlı fundalıklarda bekleyeceğım seni Kara Saplanmış Tren -------------------------------------------------------------------------------- aynı tünellerden çıkarken yitirdiğimiz düşler birlikte kamaşan gövdelerimiz karanlıktan ışığa ürperen ten başka yolcularını bekliyor şimdi kara saplanmış tren ayrıntıların bağışlamadığı nabzımın vuruşları bir başkası olarak yaşadığın serüvenlerde tedirgin gövdelere yerleşen bukalemundan kalan nem korktum ve kaçtım alabildiğine kara saplanmış trenlerin yolcusu olmaktan; uzak durdum pişmanlığın kovanındaki içe dönük kurşunlardan mezatlarda dağıttım neyim var neyim yoksa unutuşla örtüldü belleğimin eteklerinde sönen yanardağ her seferinde erteliyordum büyük vazgeçişi bilet değiştirmekle oysa hiçbir yolculuk taşımıyordu beni hiç bir yere başka yolcular değildi bekletilen,yolcular başkalaşıyordu saplanmış trenlerse aynı tünellerde ilk karı bekliyordu. Ketum -------------------------------------------------------------------------------- aşıkken tamamlanır düşmanken yarım kalan tehlike ketum hançer, çiğ rüzgar künyendeki kaza benim adım yatışmaz artık içimde başlattığım hikaye ben her yerden aşka çıkarım ırsıdir aşk babadan oğula geçtiği gibi geçer bir aşktan diğerine ruhumu beklet, dağı ertele dönülmez sözler verdim döndüğümde çaresine bakarım Kırksekiz -------------------------------------------------------------------------------- kendine seçilmişler için bütün işaretler aynı yolu gösterir senin yolculuğa çıktığın yolu kime çıkar, niye çıkar, ne çıkar, kim bilir kimin kimden aldığını doğrular yarım yaşanmış yılları hayatın gölgesinde kalmış gölgesizler, yaşayan ruhlar göçmen bedenler kaç tarihten yapılır bir tek kavim öğrendikçe susmayı sözünü bekletir içinde durmadan ertelediğin ihtiyar gençliğin ve geleceğinle büyüttüğün kayıp kavmin çocukları bir bir içinden geçerken kanat hareketlerini yineler dünya kurulduğunda katledilmiş yarınları yarım kalmış melekler bazı hayatlar yaşandıkça bulur anlamını bazı hayatların yaşandıkça çıkar boşluğu hayat ne uzundur aslında ne de kısa ne yaşadığıdır yalnızca bazı pişmanlıklar hayatı kısa kılar bazıları için çok uzundur tekrarlar maceramızın incisi anlam kalbe zarar var oluş definesini kırk sekiz melek yaşarken yineleyebilmek katledilmiş melek kanat hareketlerini Kırmızı -------------------------------------------------------------------------------- kaypak manşetler, sağır katalogları, karnaval biletleri kendini tanımanın korkusu sürekli bir canlı yayındasınız girdabı olmayan yüreğin sireni duyulmaz elbet mekanlar lunapark, hayat çarpışan otomobiller görüntünün kumbarasında hafızanız beş kuruş alarma yakın hiçbir kırmızıya düşmemiş yolunuz Bindiğin düş atı yorulmuş oysa Üstündeki binici çoktan değişti sana sormadan Kendine uygun bir ayna bile bulamadan Kalakalırsın baktığın boşlukta Bakarsın baktığın kadarsın Bundan sonrası Geç kaldığın yerlerdeki korunma duyguna bağlı anlarsan, anlamanın anlamazsan, anlamamanın boşluğundasın İşte şimdi Kırmızı! Kırmızı Ferman -------------------------------------------------------------------------------- saklama yüzünü suya benzetilmiş kelimelerin ardına kalbinden söktüğün çadırı başkasının yüzüne kurma aşk olur tepeden tırnağa göçebe tende kalıcı iklim zamanın gaddar haritaları neye gerçek neye kurgu dediğin kırmızı kıpkırmızı kızıl ve karşılıksız her verdiğin yol sensin ulak sen kalbindeki zarf ölümüne koynundaki ferman alınmaz kanın akıtılmadan ulaştır bunu yerine ömrünü tamamlamadan Kırmızı Film -------------------------------------------------------------------------------- Yaratıcı ruhun tırnakları Kırmızı film Vamp bir vampir Kaynak yapılıyor Ruhların geçmişine Oksijen maske Korkunun alt yazısı Kullanılmış biletler Deri jartiyer Siyahı Sahaflara düşmüş Sivri topuklar çeviriler Derinleşmeden kullanın Bütün korkuları Fil dişi vampirin Ve gece yüzölçümü pelerini Olmayanı yazmanın romanı Kuralları bile değişmiş Nasıl öldürüleceklerinin Herkese bir tane kırmızı film Satrancın 64 karesi üzerine Çarpılan sayısız oyun gibi Aynı kan farklı kurular Doğadaki üç ana renk Yalnızca sekiz nota Ne kadar az ve ne kadar çok Atomdan bombaya giden Kan karanlığı yollar Olmayana inanmanın sineması Dişlerindeyiz vampirin Konuk Mahallesi -------------------------------------------------------------------------------- akşam doğdu kollarımda sarnıçlar sularını saldı kasıklarından ince sızıların veyl diye dolandığı dar yokuşlar utandılar yoksul avuçlarından türküye uyandı yeller bir koşu taşınmaz yükler onmaz dertler açıverdi sabahın kapısıyla gecekonduyu uyandı mahalle uyandı mı insanlar bir tek kolların mıdır akşam sancısı ve bir de bizim Raif amcanın kırkbeşlik rakısı Kupon -------------------------------------------------------------------------------- ucuz bir efsane alın gündelik yaşamınızdan bir İmge biçin kendinize pazarın ürettiği görünmez kumaşlardan ya da değişik tarihli parçalardan yüzünüzü ısmarlayın yukarıdan aşağıya üç soldan sağa beş üç beş kişi sığdırın kendinize yedeğinizde bulunsun malum, bu durumlar belli olmaz her çekiliş için farklı kuponlar bu durak olmazsa önümüzdeki durak ilerleyelim beyler öldürdükçe içimizi önde boş yer var Kuzeydeki Pencere -------------------------------------------------------------------------------- kokladığın gülün kokusu kalmış sende baktığın denizin tuzu geçtiğin iklimlerin masalı sinmiş üstüne kuzeydeki pencere açık göçebe bin bir gece sözcükler sökülmüş bir anıyı ne kadar tamamlayabilirse bir andır eski defterlerin güneşinden vurur yüzüne yazsam olmaz dersin kimi zaman sırf bunun için yazmaya değerse de kuzeydeki pencereyi açarken yere düşen defterden görünür: eksik kule, yırtık nehir sımsıkı kapatmış olsak da bizi ürperten anıları hayatımızın eski defter ya da kuzeydeki pencere Lavanta -------------------------------------------------------------------------------- Ordadır yazın eskittiği otlar arasında uzakta bir nehrin gürültüsünü kazar masmavi usturalar abanoz ağacına Ordadır uyuyan bir namlunun sessizliğiyle günün sabahlığında dudaklarının arasında bir ot, bir ıslık iz bırakmaz sisler gibi geçer ağaçların arasından varır kendini derinleştiren uçurumlara Ordadır, bir devin tavşan uykusunda aklında kımıldanan otlar, ağaçlar düşünü düşürdüğü sular yüzünü bıraktığı sular almamış zaman kalmış kireç altında çelimsiz bir kabuk başlamış yürek yarası ki ne zaman çarşılara çıksa silahsız onu vururlar göğsünde siyah bir yıldızla kalbinde kuruyan bataklık kırlara yakın durur, yanık kokulara serin çiy vakti çimenlerle konuşur ne zamandır çıkmıyor sokaklar açık artırıma ıssız bir kil ile gövdesini kateden bir ateştopu Kendini sakladığı sular altında ve son bir kez: ışık ve çamurda kaldı lavanta Mat -------------------------------------------------------------------------------- aydınlığın duruyor giderken bıraktığın aynalarda domino taşlarında bezginliğin kıraathaneleri söndü yıldızlarım senden sonra zamanlar herkes için bir değil karanlığım taşrada bir kasaba. Metal -------------------------------------------------------------------------------- pencerede kedi yalnızlığı metal bir ay fener gibi böyle gecelerde yağmurun sesi kağıt hışırtısına benzer ışık yıllarının karanlık hızında yedi askı daha asili yıldızlara takıyorum kulaklarımı dalmaya ve uçmaya hazır iki kişi olarak bölündüğüm yerde hard'n'heavy slowlari yer değiştiriyor içimde butun kişilikler tek basıma oynadığım cin ruleti bir jeton, bir zıpkın ayni anda isliyor katil ile maktul arasında en kısa yol kalkış takımları infilak ediyor dans bittiğinde birimiz ölecek büyük plato bildiriyor koşulları: tek kişilik düello bir metal tango! Metal Yorgunluğu -------------------------------------------------------------------------------- o zaman söylediler:metal yorgunluğu daha dediler yılların var oraya nice süslerden sonra ulaşılan bir yalınlık gibi nice bütünlüklerden edinilmiş bir kırgınlığa eşyanın karanlık kuralları etin acı tadı bağımsız kurgusu zamanın yetmez görünenleri anlamaya daha dediler yılların var zamanın biriktirdiği derinlik çekimin çözülen yasası şimdi eşiğinde miyim bu şiirin geldim mi metal yorgunluğa ilkin savatlı gümüşüm şimdi bende mi sıra? Mırıldandıklarım -------------------------------------------------------------------------------- Kırdın mı incittin mi birilerini Kimleri kazandım, yitirdiklerim kimler. Kendimi yeniledim mi yazdıklarımda? Yeniden düşünmeliyim Dostluklarımı, ilişkilerimi Gözlerim çocukluk fotoğraflarında mı kaldı Yitirdim mi yoksa masumiyetimi? Borçlarımı ödedim mi? Doğru seçtim mi soruların fiillerini? Tırnaklarım kesilmiş, dişlerim fırçalanmış, saçlarım taranmış, giysilerim ütülü, odam düzenli mi? Geri verdim mi aldıklarımı: Aşkları, dostlukları, sevgileri, güvenleri, bağları, Kitaplara, sayfalara, satırlara borcumu ödedim mi? Yokladım mı duygularımı Hala sevebiliyor muyum insanları? Ovmalı gümüşleri, bakırlarımı; cila geçmeli ahşaplarıma ovmalı umutları Saklı tutmalı gelecek inancını, yarınları eksik etmemeli ağzımızdan Ey uzak akrabalarım, üvey aşklarım Mevsim sonu dostlarım, işporta malı ayrılıklar Arkadaş ölümleri, dost hançerleri, talan ettiğimiz zulalar Gece telefonları, ıssız konuşmalar Mağrur incelikler, vurgun yemiş ilişkiler Uçurum duygusuyla yaşadığımız hayat ey O kadar çok anlattım ki Kendime kaldım anlatmaktan... Bunaldım kendisiyle boğuşmasını Başkalarında çözmeye çalışan insanlardan Usandım sözcük oynamalarından, tılsımlı sıfatlardan, Ofset duyarlılıklardan Kaç zamandır duru, yalın, çalışkan, iyi insanlar özlüyorum 'içtenliğin' yada 'dünya görüşünün' kirletmediği Kendime bir yeni yıl kartı yazarak bunları diliyorum Aranıp duruyorum adresini yitirdiğim insanları vitrin camlarına yansıyan yüzlerde Bilmiyorum kalmış mıdır adresini yüzlerinde taşıyan insanlar Hala bir umut var mıdır Çikmaz bir sokağa benzeyen bu avare avunması vitrinlerde Ne çıkmaz sokaktayım nede mutsuz Sadece rüzgarlardan daha güçlü olmak istiyorum o kadar Açık denizlerde nice yolculuklara yelken açarken Kış güneşinin mutlu ettigi bir kedi gibi mutlu, emin, tasasız Sere serpe ve keyifli olmak tek isteğim ve dileğim senin ve benim , yani bizim için... Mika -------------------------------------------------------------------------------- Gökyüzünde yapıştırma bir yıldız Şimşekler ormanında Bir tek yıldırım Selofan yağmurlardan sonra Yine patinaj Çekimine girdiğimiz Manyetik alan Dağılıyor elyaf ve aşk Sezon değişiyor Parabolik aynalarda Başka bir set kuruluyor Yepyeni bir dizayn Işıl ışıl göz alıyor megastar mikalar Klip hızında karton film derinliğinde Bir marka gibi yaşanıyor aşklar Merkezi sistem yönetiyor ayrılıkları, açıklamaları Acı yok. Can yakmıyor tuzla buz olsa da Dağılmış mika parçaları Kesin çözüm Acele servis Buyrun, siz ne arzu etmiştiniz? Omayra -------------------------------------------------------------------------------- Cevabı ömür süren bir soru bıraktım sana Mendili kan kokan sevgili arkadaşım Usta bakışların keşfettiği rahatlıkla arkama yaslandım elimde şah mat yüzüğümde tek taş siyanür adınla bulanan bir aşkın, bir maceranın macerasında yolun sonunu söylüyordu günahkar iki melek olan sağdıçlarım al birkaç bulutlu sözcük atlasını sırtında taşıyan çalınmış bir zaman mekik, taflan, kar kesadı bir iklim aşk mı, macera mı dersin bu uzun seferberlik bu ilişkinin topoğrafyasını mezhepler tarihinden bulup çıkardım adanan boynunda o gümüş zincir bilmiyorsun arması sallanıyor ucunda işte yazgının kara zırhlısı! Kork! kutsal kitaplardaki kadar kork! Çünkü hiçtir bütün duygular Korkunun verimi yanında Benim ruhum nehirler kadar derin! Kızıl kısraklar gibi üstümden geçeceksin! arı bir sessizlik duruyor şiddetimizin armaları arasındaki uzaklıkta gövdenin demir çekirdeği kalkan teninin altında sana okunaksız bana saydam giz içindeki uğultunun izini sürüyorum bir açıklığa taşıyorum ele vermez yerlerini harabeler diriliyor heykeller tamamlanıyor kendi kehanetinden büyülenmiş gözlerimin önünde başka çağlara gidip geliyoruz aşk tanrısı için seviştiğimiz ve uyuduğumuz sahillerde aşkın kaplan ve yılan düğümüyle öpüyorum seni boynundaki yaradan iniyorum kaynağına aydınlanmamış yanların ışığa çıkıyor dokunuşlarımın parıltısında düğümlü mendilin, gümüş zincirin sımsıkı mühürlendiğin bütün kilitler çözülüyor avuçlarımda tılsım tamamlanıyor ortaçağ kentlerinden geçiyoruz dönüşte indiğim kaynakların mezhep değiştiriyor zamanın ve uzamın kilitlendiği kara kutuda benim kelimelerim tılsım tamamlanıyor dudaklarımdan sızan erkek sütünün kara büyüsüyle sevgilim, oluyorsun uyuyor ve yıkanıyoruz ay ışığında bakıyorum güneş iniyor yüzünün alacakaranlığına Adın yoktu tanıştığımızda eksiğini de duymadık bazen bir rüzgarı, bazen birkaç zeytini adının yerine kullandık Adın yoktu tanıştığımızda sonra da olmadı çünkü başka biri oldun zamanla Şimdi adın var Şimdi ruhumun sislere sarılı derinlikleri yükseliyor ve tehdit ediyor kıstırılmış varlığımın bütün cephelerini yüzümün pususunda geziyor sularda bilenmiş bıçaklar uyandırılmış acılarım, bulanmış sarnıcım etimle ruhum arasında çelişen ilke geri döndü bana kendi ellerimle kurduğum kara büyüden içimdeki tarih bitti siliyorum bir aşkı var eden her ayrıntıdaki parmak izlerini ve şimdi adın var ve şimdi ikimizin vaktinde intikam saati geldi Omayra, bu adı verdim sana ve mevsimleri bütün anlamlarıyla iki çakılına bir deniz vereyim hayallerine mavi buğday dokuz yaşamın olsun tek tek öldüreyim esmer ve çırılçıplak bir gecede bütün düşmanların gelecek koynumdaki cenazene seni saran efsane çürüyüp toprağa karışırken kucağımda başın gümüş bir tarakla tarayacağım saçlarını kendi enkazımın üstünde kurtlar, çakallar gibi uluyarak ağlayacağım acıdan öldürerek yaşatacağım seni kendimde Ocağın parıltısıyla aydınlanan yüzün gücünden habersiz sakin gülüşün kamçılıyor içimdeki bütün köleleri ben ki hileli bir oyun, birkaç kırık zar ve kara muskalı tılsımlarla almışken seni kaderinden, kıyasıya bağlamışken kendime asıl sen tutsak etmişsin beni dünyaya kapalı kapıların ardındaki içi boş sessizliğine sığlığın, sevgisizliğin o sonsuz kendiliğindenliğin dünyanın sana değmeyen yerleri nasıl da çekici yapıyor seni o kadar bağlandım ki tutkusuz bedenine ya öldüreceğim seni ya tunç çağından heykeller indireceğim dökümüne Sayıklayan bir ağaç gibiyim Omayra uğultusu geliyor ta derinden gövdemin geçtiği masalların içimdeki deprem ayakta tutuyor beni geri dönüp vuruyor çalınmış zaman bak sana korkaklığımı veriyorum var olmanın bütün varoşlarından ben yenildim, işte silahlarım tılsım tamamlandı sonuna geldim çizgilerini sildiğim bir büyük haritanın Aşkım ölümün sınırında Omayra olduğun yerde kal kımıldama! Onlar Ceset Kuşlarıydı -------------------------------------------------------------------------------- aşk dediklerinde çocuktum. gözlerimin kesilen ellerden yapıldığını öğrendiğimde bir katliam gibi sevişmeyi düşünmezdim, çoktum onlar ceset kuşlarıydı deniz en büyük ölü afrika uyanmıştı ya ben boğulmuştum Ödünç Hançer Öldürmez Beni -------------------------------------------------------------------------------- ödünç hançer öldürmez beni bir küfür gibi kara kayış dilini ver binlerce kez açıklasam da dilini çözemediğim ihanet gel bir daha bende dene kendini ne sen öldürebiliyorsun beni bu cenkte ne ben yenebiliyorum seni yazıldığın mevsime çok su ver kendi izinden giden yolları suçlarından arındır arkanda kaldı seni ilerde bekleyenler unutkan şiirler, kopmuş alıntılar hiçbir zaman kullanamadığın hatıralarla kendine yazdığın yaşam öyküsü! ah, bu kadar aşk herkesi yanıltır gelme üstüme boşalmış yeminlerin bileği ben sandığın sözcüklere vuran aksimdir ödünç hançer öldürmez beni ya başka bir silah seç kendine ya bırak başkasının ellerine ölüm aşkın işidir kork benden sevgilim ahretin olurum senin bu kadar çok seven öldürmesini de bilir ben seni çok yanılmış kalplerin sağlamlığıyla sevdim gücümdü güçsüzlüğüm ey, izini sürdüğüm ruhumdaki kara gölge, büyüttüğüm oğullarımı bir bir elimden alan hayat yanıltma beni, beni bana yakıştır son darbeden önce ilk sözü söyleyemeyen! kolay değil ödenmiş hayatın katili olmak kör eder hançerini içimin gücü ölümü göze alan yaşamasını da bilir Öteki Mithosu -------------------------------------------------------------------------------- göze alırsanız eğer kırılır dağılır aynadan sandığınız resimler sözcükler kalır geriye cam kırıklarına saklanmış az ışıklı odalarda sözcükler Ayna: anlam ve görüntü için sırlanmış kiler bulur çıkarırsınız bir yerlerden daha bulurken kararırsınız çok önce öğrenmiştiniz: Bedel özlenir ve kalır geriye gerekenler Sonra bir gün Sizin için bir gün Tehlikesiz, eski bir harita gibi uyuttuğunuz aynaların tozunu silerken elinize batar bir zamanlar yaranızı kanatmış sözcükler olaylar silinmiş, adlar unutulmuş, belirsiz bir geometride yerini bir türlü bulamaz kişiler, ilişkiler yalnızca bir duygu dipdiri bir acı çok eski tarihli bir çağrışıma eşlik eder bu nedir ki, yıllar sonra, telâşsız bir gün, ömrümüzün durulmuş bir mevsiminde, içinizin kazınmış yerlerinden ölümcül bir ağrı ansızın geri teper Eğilip bakrsınız aynaya Siz çoktan gitmişsiniz Yerinizde sözcükler Böyle zamanlarda sözcükler Bütün bir hayatın yerine ikâme eder Sözcükler.Tutmamış ömürlerin teyel yerleri camlatılmış kelebekler, kurutulmuş akrepler gibi başkalarına kaldınız bir zamanlar sanmıştınız ki hayat kitaplardan ve sözcüklerden geçer kendinizi eskiten oyunlara daldınız örneğin uzun tutulmuş bir önsöz yüzünden kitaba geç kaldınız Ki 'hayatınız' su içinde birkaç roman eder Sözcükler.Büyülenmiş, içi doldurulmuş, bekletilmiş, kullanılmış, anlamı çoğaltılmış, yani sizin yerinizi bekler, diye öğrendiğiniz Bütün sözcükler yaşamı çaldı sizden Aynadaki sandığınız şimdi bütün hayatınızı temellük eder Bilirsiniz aynalarla konuşur çok odalı evlerde büyüyenler düşün yerine ayna anların, durumların, duyguların yerine sözcükler masalın en iyi yani yeniden söylenebilmesidir söylendikçe büyülenirler birleşir nehirler, dağlar yer değiştirir, tılsım ve tehlike çığ ve lâv, kılıç ve ipek, coğrafya ve tarih yeniden keşfedilir ışığın kırılma yerlerinden geçerken sırlanır yüzlerin kuytu yerleri gümüş bir alaşımdır ilk imge: sınır ve melankoli yani bütünlük ve binbir gece ışıksız aynanın yalnız olduğunu böyle öğrenirler bir gün bir ışık sızar bir kapı aralığından giz ve ihanet ödeşir düş erir.masal biter.büyü tutmaz sözcükler Görülmüştürler. erken parçalanır çok odalı evlerde büyüyenler Ya da böyle sağlamlaşırlar belki her parçası kuzey yıldızıyken dağılmış aynanın yola düşüp, yoldan çıkıp hiçbir şeyi unutmadan, her şeyi yeniden öğrenirler aynayı, mithosu ve ötekini yeniden düşünmeye erken gecikenler ayna, mithos ve öteki özgeçmişin vazgeçilmez elementleri Ayna.Anayurdu ayna hepimizin.İçinden çıkıp kavuştuk dile ve eyleme geçtik, ve kendimizi sınadık ağır taşlar koyduk kişiliğimizin köşelerine yani kendi kanunlarımızı varlığımızın yerçekimine bilmeden ve böylelikle bütün yolcuları yasakladık kendimize kırılmıştı sözcükler, parçalanmıştı ayna anladık imgemizin yalnızca bir kovuk olduğunu ve bunu öğrenmenin göçünde dağıldık kuzey yıldızlarına Şimdi uzak yollardan ve uzun maceralardan sonra yeniden dönüyoruz ülkemize, kimliğimize; imgemizi orada bıraktık imge oyunlarını da bırakarak yaşlandık birçok şeyi Bırakmayı kabullendiğimiz günden beri. ağır yalnızlıklardan geçtik, ödeştik kendimizle bir uçtan bir uca savrulurken onca şey harcadık hiç düşünmeden oysa hâlâ ayrıntılar ve ayrımlar arasındaki yollar kapalı bize olgunlaşmakla göze aldığınız birşeydir bu, ya da düpedüz yaşanmakla, umudun bazı çeşitlerinden boşanmakla, gelecek için bunca zaman taşıdığınız birçok yükü atmakla adına ne derseniz deyin, göze aldığınız birşeydir bu yani başlar bir gün sizin için bir gün geç kalmış yüksek sesli soruların dönemi sürçmeye başlar Dil sandığınız tekerlemeler gündeme gelir yeniden değişik çağlardan ödünç alınmış bilmeceler gizini çözersiniz kendiniz için kurduğunuz bütün Serüvenin yaşlanmayan ve gerçekleşmeyen portrenizin tozu alınmamış her şey yalnızca geçmişi yineler sfenksi kendini sorulamış bunca yıl tek kişilik korosu yanıtlamış paradoksları kullanmayı hayatı anlamanın yolu sanmış okuduklarından artıp, okuduklarına kalmış göze aldığınız birşeydir bu aynada portre, mithosda serüven, ötekinde giz saklı dururken yolculuklar taşımaz sizi hiçbir yere Bunu çok önceleri öğrenmeliydiniz oysa oturduğunuzda soruların başına, kaç saatiniz vardı? ölecek ve yetecek kaç saatiniz? Zaman'ın saydam sırrı portreyi aynadan ayırmaktaydı Başlangıçtı. kazılarda eksilmiş bir kabartma gibiyidi imgeniz sözcükler örselenmiş, aynalar pantimento çıkmaz sokaklardı adresiniz.sığındığınız kalelerde birer birer eksildiniz. Çekip gidiniz buralardan.Her yaşın uçurtmaları vardır birinin ipini çekiniz şimdi gözlerinizin ermediği bir yerden yeni bir ufkun başladığını göreceksiniz çok yaşar, çabuk ölür, ilk tuttuğu sipere tüm bir hayatın kalesini inşa edenler ayna silinir, mithos biter, gider öteki kitaplar yalnızca ölümü erteler yaşam çıplak.siz giyinik.Utanırsınız kuşandığınız kavramlar kullanılmaz silâhlar gibi sizi terkeder Öteki: çoktan eskimiş bir metafor, Dostoyevski'yi ve onu izleyen sonrakileri anımsamak neye yarar şimdi? Geçmiş bizi bırakıp gitti O kadar çok şey öğrendik ki, kendimiz için bile bir klişeyiz artık En çok buna katlanamıyoruz Farkındayız.Ve çürüyoruz. Hepimiz artık gençliğin bizi terkeden kuşağındayız Eğer göze alıyorsanız bu kadarı da size yeter yedi renk, taze su, parlak ışık her zaman yeniden okunacak bir kitap bulunur öğrenilecek yeni sözcükler durduğunuz yerde, her yere aynı mesafeden bakıyorsunuz buraya geldiyseniz eğer, daha ne istiyorsunuz? Parantezle Anımsama -------------------------------------------------------------------------------- ısrarlı bakışların taşıdığı o acıtıcılık seğirir durur kasıklarımda ilk sevişme acemiliklerini arayan tat anılarına tutkundur aslında Pasevenin günlükleri -------------------------------------------------------------------------------- I. bir ölüm yalınlığı durulturken piomente imgelerini her suskunluk bir iç kanamasıdır ilişkilerde her duygu bir sürgüne dönüşür bir kadın kimliğinde aşk yeniden çoğaltır yenilgilerini pavese, yani o bilenmiş uçurum duygusu bulur son hüviyetini sıkılgan katilinde. II. aşkın ve cinayetin, buzul kimsesizliğinin sessizliklerle yaşanan zıpkın gerginliği ve kalemin öteki yüzü, tutkunun siyah şiirleri bir hiçliğin düşmanca felsefesinde ya da Pavese'den sonra yaşanan Pavese günlüklerinde. ... ölüm kendini ararken ve görüntülerken kendini her gün bir şiirin apansız tetiğinde. III. çoğul bir siyahtır artık kalemin değdiği her kör nokta her çizgi daha çizilirken kendine uçurumlar kazan bir intihardır şiir adında. IV. bir ölüm denemecisi yazar, unutulmuş kentleri, batık denizleri, sevgilileri delilik gözleri gibi sözcüklerden yontulmuş bir sessizlik ve sonsuz bir yalnızlık gibidir yazmak eylemi. V. bir anı (zehir tadında), bir görüntü (kimsenin görmediği gizlenmiş, duyarlığa), bir sözcüğün yer değiştirmesi (belli belirsiz paslanarak), ve sonra apansız bir akşam gezintisi yeni bir düşünce verebilir insana birkaç zamanlık yaşama inadı biraz tebessüm -kırık dökük de olsa- 'yeni bir hayat' kurmacalarına dokunma isteğinin yonttuğu tutunma çabalarına ... sonra çözülür zıpkın kendini bırakır gölgesini düşüren takıntılarına. VI. sözcükler, ah sözcükler kimsesizliğim benim nefret, bütün duyarlıklar adına tek mülkiyetim ... nerden gelsem ben nereye gitsem pavese ... içimde hep bir konuk duyarlığı ben hep bir konuk gezdiririm yakamda bir çiçek kabarıklığı ... nereden gelsem ben nereye gitsem paseve ... kimsenin ağırlamadığı. VII. yinelenmekten eprimiş nesneler Piomente'de yine şiddet ikindileri tedirgin sayfaların dizgini şiir huzursuz bir tay gibi silkeler dizeleri silkeler gururun ve şehvetin yurtsaydığı izlenimci Piomente harabeleri sevdaydı, şiirdi, öfkeydi, aşktı bunların hepsi usul usul intihar evrimleri. VIII. günden güne eksiliyor tekil kalabalığım artık sabahı da kaplıyor acı. tiksiniyorum bütün bunlardan Sözler değil. Eylem. Artık yazmayacağım. -------------------- Yaz Sinemalarından -------------------------------------------------------------------------------- yaz geçer, ömürde geçmeyen nedir,geçer görünen sessiz parklar kimsesizliğinde ya başka kentlere gitmiş insanlar ya sokağa çıkmıyorlar kimsesiz öğle sonları kimsesiz öğle sonlarında yaz sinemaları içimde o tenhalık dilsizliğimde olumsuz aşkların kanlı diyalogları (beklemiş sozler. bekletilmiş sözler öksüz kalır kaçınılmazdır. ya da yanlış yerlerde , yanlış kişilere kullanılır nasıl saptanır bir ömürde bir dilin kırıldığı yer?) o zamandan bu yana çok şey değişmedi nasıl 'anlaşıldı' sanılırsa bir yazıda bir dilin kırıldığı yer öyle şurup gidiyor sözcükler,beraberlikler öyle şurup gidiyor unutmakla, alışmak arasında butun eylemler yetişkin biriyim artık. oysa yetişmiyor sözlerim duygularıma siz gelirken içimdeki öteki (öne fırlar , el koyar olayların gidisine her zaman olduğu gibi saklanır,gizlenir yara alacak yerler ) yakalanmamak için kimseye bölünüp durdum bir filmden ötekine neye baksam buzlu cam görünmez ediyor ardındakileri neyi yazsam kalıyor buzlu camin ardında bölünüp durdum değişik yüzyıllara dağılmış kimliğime öyle çoğaldı ki duyan , acıyan , gören yanlarım yıllardır birbiriyle konuşup duran iki kişi kaldım geriye yazgımı bağladığım zamanlaması yanlış düello tetiğine yazgımı bağladığım sonunu basından anladığım filmlere bitirilen bir yazı daha ya da kendiliğinden biterken yaz yorgunluğunuz hatırlatır zamanın geldiğini hersek hazırdır,öyle sanırsınız emniyeti acık,namlusu temiz yedeğinizde birseli çok sonra anlamanın bedeli bizi bugüne getiren yollar anılardan ayıklanmıştır artık gidebilirsiniz siz gelirken ansızın içimdeki öteki çeker tetiği oysa yankılanır ateş almayan bir tabancanın sessizliği sessiz parklar kimsesizliğinde bu kez de olmadı. bir dahaki filme Yılan Yastığı -------------------------------------------------------------------------------- Yolcu bir mağaraya uğrar Ve olaylar başlar Kuzey ışığı, doğu rüzgarı Güney denizleri Günbatımı Yasemin, zakkum, kara manolya Başımızı koyduğumuz yılan yastığı Efsane, zehirden sonra başlıyor Ey içinden geçtiğim ateş Yıkandığım su İncinmiş sisler içinde kalbimin doğusu Bakımsız yüzyıllardan sonra On binlerin dönüşünü akan Geri çağrılmış ırmaklar Her gün gizleriyle bakıştığımız eski uygarlıklar Kadar yabancı Gündeliğin karanlık uğultusu Efsanesi içimizi yakan Yılan yastığı Güneşin akşam dualarını söylediği mezralarda Her şey dünyanın yaradılışına benziyor Doğu rüzgarları ağzında zehirli yaprakları Esiyor esiyor Mağarada ejderha uyanıyor Yedi uyku uyumuş yolcu Yılan yastığı terliyor Alıntı Yorum bağlantısı Diğer sitelerde paylaş More sharing options...
ensiferum13 Yanıtlama zamanı: Ağustos 10, 2007 Paylaş Yanıtlama zamanı: Ağustos 10, 2007 çok güzel hocam herbirinde ayrı bir gizem var Alıntı Yorum bağlantısı Diğer sitelerde paylaş More sharing options...
Elesis Yanıtlama zamanı: Ağustos 14, 2007 Paylaş Yanıtlama zamanı: Ağustos 14, 2007 Kalbim acıdı... 1 Alıntı Yorum bağlantısı Diğer sitelerde paylaş More sharing options...
Kinyas Yanıtlama zamanı: Şubat 18, 2008 Paylaş Yanıtlama zamanı: Şubat 18, 2008 Olmasa mektubun ve Yalnız bir opera.. En sevdiklerimdendir.. Teşekkürler Nickmickyok ve Lost.. Alıntı Yorum bağlantısı Diğer sitelerde paylaş More sharing options...
atmaca03 Yanıtlama zamanı: Şubat 18, 2008 Paylaş Yanıtlama zamanı: Şubat 18, 2008 murathan munganı hiç duymamıştım gayet anlamlı şiirleri varmış teşekkürler Alıntı Yorum bağlantısı Diğer sitelerde paylaş More sharing options...
Manje_Loa Yanıtlama zamanı: Şubat 18, 2008 Paylaş Yanıtlama zamanı: Şubat 18, 2008 losteirosss on bin kere teşekkürler.. Nickmickyok, cherar sizede teşekkür ettim Özellikle bazı şiirleri var ki insanı alıp götürüyo. Şiir hiç bitmesin istiyosun, bitince biraz üzülüyosun ama diğer bi şiirine geçince daha önce okuduğun şiirin acısını unutuyosun.. falan filan.. Okunası şiirler.. Alıntı Yorum bağlantısı Diğer sitelerde paylaş More sharing options...
gothguy44 Yanıtlama zamanı: Şubat 20, 2008 Paylaş Yanıtlama zamanı: Şubat 20, 2008 ya teşekkürler şiirler için çok sağol Alıntı Yorum bağlantısı Diğer sitelerde paylaş More sharing options...
mysteriouslady Yanıtlama zamanı: Mayıs 1, 2008 Paylaş Yanıtlama zamanı: Mayıs 1, 2008 Dağınık Yatak kim geri verebilir bana Harcadım gençliğimi Dağınık yatağım, mutsuz yatağım Onardın mı yüreğimi? Gün gelir hesap sorar Yaşanmamış duygular Yüzünüze örtülür böyle Geç kaldığınız kapılar Sevginin gücünü Görmeyen gözler Gecikmiş yaşlarını siler Öyle bir an gelir ki Sevişmek ölmeye benzer Dağınık yatağım, mutsuz yatağım Seni artık yalnızlık bekler ne güzel söylemiş Mungan...Kim geri verebilir bana harcadım gençliğimi... Alıntı Yorum bağlantısı Diğer sitelerde paylaş More sharing options...
schizophrana Yanıtlama zamanı: Eylül 12, 2008 Paylaş Yanıtlama zamanı: Eylül 12, 2008 BAZI bazı gecelerin sabahı yoktur yalnızca karanlık olarak kalırlar bazı ayrılıkların dönüşü olmaz giden gider borçlarıyla yaşar kalanlar geleceği yoktur bazı kalplerin aşk uğramaz onlara bir daha tek bir hatırayla yaşlanırlar bazı pişmanlıklar uzun sürer zamana yayılırlar kendinden kaçanlara saklanacak yer kalmaz dünyada gün gelir kendileriyle tanışırlar asıl yalnızlık o zaman başlar hayata geç kalmıştır kendine geç kalan şairin dediği gibi bir daha yaşamak zorunda kalır geçmişi anlamayan bazı geceler bazı insanlar bazı yerlerde sahiden karşılaşırlar bazı insanlar bazı aşklar bazı şarkılar bu yüzden unutulmazlar bazı hayatlar hayal tutmazlar bu yüzden bazı bazı bazı çabuk yaşayıp ansızın kaybolmalar bazı bazı bazı Elli Parça'dan Alıntı Yorum bağlantısı Diğer sitelerde paylaş More sharing options...
semuel Yanıtlama zamanı: Aralık 17, 2008 Paylaş Yanıtlama zamanı: Aralık 17, 2008 Rıh ve Gazel Bu yaz çıktığınla yaza yaza çıktığın aynı değildir şimdiki zaman sakinleşir mürekkep fazlasına döktüğün kumla zamanın kuruttuğu bir değildir kendi fazlasına kapılır insan kazdığıyla taştığı yer değiştirir sel midir yatak mıdır akan güne kaptırdıklarını kim bilebilir suya inecek olanla Gazali’ye söylenecek aynı mıdır değil midir deldiğin dağ karışır senden kalacak kuma herkes masalını bile getirir Af Kolay mı aşılır geçilir affetmenin dağları kendinden geçmek kolay mı? bir bir affetmek ardında kalan ama aklından çıkmayanları insanın kendine bağışı kolay mı? Emanet Yolun ekmeği, gölün tuzu, dağın hakkı var dilimde engelimde düşmanımın yanlışına emanet etmedim yolumun doğrusunu altın ayar tarttığım belirsiz özne hem ömrümü bildim hem bildim emanet olduğumu Döner mi? Senin dolaşık aynan benim yüzümü alır mı? sustuğumu okur mu? sarp bilmez gözlerin çekip gider mi? demeden sezdirmeden gider mi? göğe asılmış ellerim kelime alır mı dua dalımı vuran artar mı eksilir mi? o gitti ya benden kopan döner mi? Kanat Pahası Yanlışlıkla göründüğüydü. Bir an. Sıkıştı kanadı birbirine karıştırdığı iki âlemin kapısına. Çekip gitse kanadı kırılacak gerçekliği kalacak başkalarına Kanadına yenilip dursa Herkese görülecek var oluşunun sırrı Kolay değil geçtiği kapıları yenilmeden bırakmak ardında Meleklik, zaman ve mekân sanatı Ya kanat pahasına sır olmalı varlığı ya burada aramızda kalmalı yol görünür varınca âlemlerin kapısına Alıntı Yorum bağlantısı Diğer sitelerde paylaş More sharing options...
raskolnikov Yanıtlama zamanı: Aralık 17, 2008 Paylaş Yanıtlama zamanı: Aralık 17, 2008 I. bir yıl daha bitiyor İşte bu kadar duru,bu kadar yalın bu kadar el değmemiş sıradan bir gerçeği daha kolları bağlı hayatımızın bir şiire nasıl dahil edilir bir yılın son günleri her sonda her başlangıçta ve her defasında alır gibi bir başkasını karşımıza perdeler çekip,ışıklar söndürüp oturup yatağın içine bir başımıza sorgulamak kendimizi öğrenmek ikizin anadilini,ikinci belleğimizi öğrenmek kendimizle hesaplaşmanın buzul ilişkilerini bu aynaların dehlizlerinde gezinirken görürüz karanlık günlerimizin kenar süslerini biterken bir yılın son günleri biliyoruz takvimler belirlemez değişimin mevsimlerini gençlik ikindilerini kargınmış bir çocuktuk büyüdüğümüzden beri ne güzel söylemiş... Alıntı Yorum bağlantısı Diğer sitelerde paylaş More sharing options...
MeLankoLi_Awa Yanıtlama zamanı: Ocak 21, 2009 Paylaş Yanıtlama zamanı: Ocak 21, 2009 YALNIZLIK... Ben ne zaman yalnız kaldım, bilmiyorum Ne tuhaf, vaktim olmazdı yalnızlığı bunca bilirken kendimi hiç yalnız sanmazdım çevremde hep birileri vardı, ben hep birilerinin yanındaydım günler belirsiz bir gelecek için neredeyse kendiliğinden hazırlanırdı aramızda habersiz gidip gelen gündelik armağanlarla kendi kendini taşıyan bir ırmağın akıntısında hayat bizi kendi sahillerimize ulaştırırdı bazı evlerden taşınırdık, bazı insanlar girip çıkardı hayatımıza bazı mektuplar alırdık, bazı sözler, çiçek selamları sonraları bazı tanıdıklarımızın ölümleriyle de karşılaştık elde olmayan nedenle sudaki halkalar gibi genişleyen küçük alınganlıklardan büyük dargınlıklara vazgeçişler, unutuşlar, kayıplar birbirimizi çok sevdik hep yıllarla azala azala şimdi ne zaman yalnız kaldığımı düşünsem, yalnız olmadığımı kanıtlamak istiyorum kendime eskiden iki albüme sığdırdığım hayatım, şimdi sığmıyor eskilenlerle çoğalmış fotograflara telefonun başına geçiyorum alt alta dizilmiş onca ad arasında seken ömür parçası gün ölüyor meşgul numaralarla şimdi ne zaman yalnız olduğumu düşünsem, şimdi ne kadar yalnız... yalnız olduğumu anlamam için beni hiç yalnız bırakmadınız. Ben ne zaman yalnız kaldım, bilmiyorum her zaman yalnızdım, bunu biliyorum büyücü ellerimin kara sanatı yazı en çok ben onardım dostlukları, en çok benim elim dikiş tuttu bağışlamasız sanarken kendimi en çok ben unuttum kalbimin benden sakladıklarını tığla içeri çektim takılmış kazakların ipini denenmemiş başlangıçları göze aldım, hafifletilmiş hasarları, görmezden gelinen enkazı mutfağı beklemek hep bana kaldı bir şiirden bir romandan bir filmden çıkıp her seferinde aydınlık bir inat gibi yeniden karıştım hayata hiç el değmemiş gibi yeniden konuk geldim odalarınıza, ruhlarınıza buraya eski aşklarım neredesiniz? Hepinizi çok özledim. Şimdi birdenbire bir köşeden çıkıp bana, yalnızca, Merhaba, deseniz, o zamanlar hiç mutlu etmediğiniz kadar mutlu edersiniz, bir zamanlar bütün ağladıklarımı geri verebilirim size sağ olun demenk isterim, sağ olun, sağ olun sanki beni yeniden sevdiniz ama biliyorum, pis bir yağmur başlıyor, şemsiyem yok yanımda, yağmurda yürümekten nefret ederken, yürümekte ısrarlıyım gene de isterseniz, kederdeki bütünlük, diyelim buna ne kadar ıslansam, o kadar çıkacağım sanki bir zamanlar çok daha bütün olduğumu sandığım o yıkanmış zamanlara... yeni değil keşfine gençlik verilmiş gerçekler her zaman yalnızdım kitaplar kadar yalnız yalnızca yalnızlığımdan gürültücü bir kalabalık yaptım herkes için farklı aldanışlar kurtarılmış hayatlar yok pahasına her zaman yalnızdım yanardağlar kadar yalnız ey kafiye sevenler, şimdi beni gökyüzünde bir yıldız sananlar, yanıldınız! nankörlük etmeyeyim gene de, yalnızlığımı daha az hissettiğim anlarım oldu yalnız evimde hep aynı anda çalar telefonla kapı gene öyle oluyor; hiç yalnız bırakmazlar beni yalnızlık bilgisiyle çatılmış arkadaşlıkların korunaklı gölgesinde yalnızlık için çalar telefonlar kapılar İstersen bana uğra, ya da, Akşama buluşalım, ölmeden yapacak çok iş var Alıntı Yorum bağlantısı Diğer sitelerde paylaş More sharing options...
Önerilen Mesajlar
Sohbete katıl
Şimdi mesaj yollayabilir ve daha sonra kayıt olabilirsiniz. Hesabınız varsa, şimdi giriş yaparak hesabınızla gönderebilirsiniz.