nevermore Oluşturma zamanı: Haziran 18, 2012 Paylaş Oluşturma zamanı: Haziran 18, 2012 Doğu bilgeliği gerçekliğin doğasını doğrudan doğruya kavramak ister. Fizik ise doğal olayların ve fenomenlerin bilimsel deneylerle gözlemlenmesini hedef alır ama her ikisi de farkında olmadan aynı metodu kullanır. Disiplinli bir çalışma disiplinli bir araştırma, içe doğuş ve konularıyla ilgili bilgilerin harikulade bir sentezi… Mistik kavrayış soyuttur. Sözcüklere sığması çok zordur. Ama bir modern fizikçide, söz konusu kuram ve modellerin incelemeleri sırasında bir tür belirsizlik kavramıyla karşı karşıya kalır. Belli ölçüler içinde bu belirsizliği teoriye, deneye ve gözlem alanına indirgemeye uğraşır. Aynı şekilde bir bilge de direkt yoldan elde ettiği soyut bilgileri diğer insanların kendilerini ve şuur seviyelerini yükseltebilmeleri için kullanım alanına indirgemek ister. FELSEFE İLE KADİM BİLGELİK OKULLARI ARASINDAKİ FARK Felsefeyle bilgelik okulları arasındaki en büyük fark buradadır. Felsefe çeşitli evren teorileri sunar, ruhsal öğretilerse evren teorilerinin insana uygun yönlerini pratiğe indirgerler. Einstein kuram ve modellerin incelenmesi konusundaki görüşlerini şöyle dile getiriyor, "Matematiksel kuralların temelleri gerçeğe dayandıkları sürece, bu kurallar kesin olamazlar. Bunların kesin olmaları durumundaysa, kuralların gerçeğe dayanmış oldukları söylenemez." Doğu bilgelik ekolleri arasında özellikle taoistler sözlü iletişimin sınırlılığını ve yetersizliğini göstermek amacıyla sürekli bir biçimde karşıtlıklara başvurmuşlar daha sonra bu teknik Çinli ve Japon Budistlere aktarılarak onlar tarafından da geliştirilmiştir. Söz konusu tekniğin tarihsel açıdan en aşırı ucunu Zen rahiplerinin ruhsal eğitim metodu olarak seçtikleri "koanlar" oluşturmaktadır. Koanlar, birçok Zen öğretmeninin, öğrencilerini aydınlatmak üzere yazdıkları, anlaşılması çok güç ve hatta bazen bir bilmeceden farksız soyut anlamlar içeren, öğrencinin ancak bir iç aydınlanmayla ne dendiğini anlayabileceği özel seçilmiş dizelerdir. Örneğin bir keşiş, öğretmeni Fuketsu Ensho'ya şu soruyu yöneltmiş, "Konuşmanın ve susmanın yasaklandığı bir durumda nasıl hatasız davranabilirim?" Büyük öğretmen de keşişe şöyle bir cevap vermiştir: "Her mart ayında Kiengsu'yu, kekliğin sesini ve hoş kokulu çiçekleri hatırlarım." Tüm ruhsal bilgelik ve ruhsal öğreti okulları veya başka bir deyimle inisiyasyonları, elde ettikleri ruhsal tebliğleri ve bilgileri mitoslar, semboller, şiirsel anlatımlar ya da karşıtlıklar kullanarak açıkladıklarında bu soyut kavramların sözcüklere sığdırılmasının ne kadar zor olduğunu çok iyi fark etmişler ve o kişinin bilgiye ancak içsel bir yolla ulaşabileceğini, bilgiye ulaşabilmek için bir değişime uğramak, kendini tanıma ve hatırlama çalışmaları yapmak, şuurda bir genişleme ve aydınlanma yaratmak gerektiğini binlerce yıldan beri bizlere anlatmaya çalışmışlardır. Aslında bir bakıma çağdaş fiziksel model ve kuramlar, doğu mitoslarında kullanılan simge ve şiirlerin batıdaki karşılıklarıdır. W. Heisenberg bu konuyla ilgili görüşlerini şöyle açıklıyor, "Anlatım dilinin sorunları çok önemlidir. Örneğin atomların yapıları hakkında konuşmak ve açıklama yapmak isteriz. Ama bu konuda alışılagelmiş konuşma dilimiz yardımıyla fikir yürütmek ve atomları bu dille açıklamaya çalışmak tamamen imkansızdır." D.T. Suzuki ise aynı konuyla ilgili görüşlerini belirtirken benzer sözcükler kullanıyor. "Alışageldiğimiz düşünceleri alt üst eden karşıtlıkların temelinde içsel deneyimlerimizi normal konuşma diliyle anlatmak zorluğu yatmaktadır. Oysa içsel deneyimlerimiz, konuşma dilini çok aşan yaşayışlardır." Bir bilim adamı ile bir doğu bilgesinin aynı kavşakta buluşmaları, Bilimle-Kadim Bilgeliğin önümüzdeki yıllarda ortak bir dili paylaşacaklarını işaret ediyor ve hepimizin yüreğinin derinliklerinde arzuladığı şeyin (Bilgeliğin günlük yaşamdaki izlerinin) oluşabileceği umudunu taşıyor. Hiçbir şeye bağlanmadan huzura kavuşmak daha doğrusu içimizdeki huzuru dışlaştırmak, ikiyi bir etmek hepimizin en derin isteği değil mi? Budist bir Türk Şairi der ki: Birbirine bağlı duran kat kat dağlarda Sakin ve tenha Aranyadan’da, Ardıç ağaçları altında, Akar sular boyunda, Sevinç içinde uçuşan kuşçukların toplandıkları yerde, Hiçbir şeye bağlanmadan, huzura kavuşmak işte öyle yerlerde. İç içe, derin, kat kat, kıvrım kıvrım dağlarda, Eski Aranyadan’da Yüksek, yekpare kayalıkların altında tüm bir sessizlik içinde, İmirt, çoğurt, söğüt ağaçları arasında İncecik suların kıyısında; Hiç bir şeye ilinmeden, akyana’ya dalmayı işte öyle yerlerde. Derin dağların köşesinde, eteğinde, sevimli Aranyadan’da, Ipıssız bir tenhalıkta, Sekiz türlü yel ile kımıldanmadan, Orada sükun içinde, Sabırla, yalnızca töre huzurunu tatmalı işte öyle yerlerde. Göğenip duran güzel dağlarda, Gönlün hoşlandığı tenha yerlerde, Sık söğütler içinde, Kaynayıp köpüren göller arasında Başta göz olmak üzere, bütün hasselerden ayrılıp, Her şeyin göründüğü, bilindiği gibi olduğu yerde, Hiçbir arzu beslemeden, huzur tatmalı işte öyle yerlerde! alıntıdır.. Alıntı Yorum bağlantısı Diğer sitelerde paylaş More sharing options...
Önerilen Mesajlar
Sohbete katıl
Şimdi mesaj yollayabilir ve daha sonra kayıt olabilirsiniz. Hesabınız varsa, şimdi giriş yaparak hesabınızla gönderebilirsiniz.