Jump to content

Ahmet Telli ve Şiirleri


cherar

Önerilen Mesajlar

SIYRILIP GELEN

 

Soluk bir ay dolanıyor

kentin üstünde her gece

Her gece bilge bir gezgin

tavrıyla adımlıyor yolunu

Güz yanığı bir durgun

sessizlikle örtülü her şey

ve yırtılmış bir tül gibi

savrulup duruyor zaman

Suların sesini dinle şimdi

ormanın fısıldayışlarını

usulca yarılıyor dağların göğsü

bir aşkı dinlendirmek için

Ve gözleri uzak yamaçlarda

aranıp dururken bir şeyleri

sessiz ve sakin beklemekte

bekledikçe bileylenen yürek

Belli ki dağların, denizlerin

ve göllerin üzerinden

sıyrılıp gelmektedir seher

Belli ki yakındır

doğayı ve hayatı sarsacak saat.

 

 

SU ÇÜRÜDÜ

 

1

Yetmiş iki gündür bir dolapta kilitliyim. Yalnızca anahtar

deliğinden hava giriyor ve ölü bir ışık sızıyor içeri. Yalnızlık

hiç de tanrısal değil, görkemli değil. O yalnızca geçmişle

gelecek, ölümle yaşam arasında kocaman bir karanlık nokta.

Geçmişi ve geleceği olmayan, ölümle yaşam arasında irinli bir

leke yalnızlık denilen. Şimdi ne varsa, anahtar deliğinden sızan

havayla ışıkta... (Farkına varsalar, kapatırlar mıydı onu da?)

Bütün belleğimdekileri yokettim. Elektrikli bir aygıtla yaktım,

jiletle kazıdım. Çığlıkların aralığından uçurdum hepsini, kül

edip savurdum.

 

Adımdan gayrısını bilmiyorum.

 

2

 

Zamanı yiyip bitirdi karanlık. Gece yoktu. Güneş çoktan

kömürleşmiş ve yeryüzü yapışkan bir karanlıkla örtülmüştü.

Yabanıl sesler geliyordu derinlerden ve karanlığı ince bir bıçak gibi

yırtıyordu. Saklayan kırbaç gibi... Acı duvarını aşan bu

sesler, madeni bir gürültüye dönüyor ve yerkabuğunu

zorluyordu artık. Sesim yoktu. Karanlığın karnında yitirdim

sesimi. Kör bir kuyuda unutulan Yusuf'tum belki. Ama

durmadan soruyorlardı. Tanrılar bilmiyordu sordukları şeyleri,

peygamberler büsbütün hain çıkmıştı. Ama yine de soruyorlar,

soruyorlar, soruyorlar...

 

Adımdan gayrısını bilmiyorum.

 

3

 

İki şeyi bilmek istiyorum. (Belki aynı şeyi iki kere bilmek

istiyordum.) Duvarların rengi neydi? Derimin rengi neydi?

Dokunuyorum duvarlara; parmak uçlarımla, avuçlarımla,

dilimle dokunuyorum. Duvarların bir rengi olmalı. Ama hiçbir

duvarcının, hiçbir ressamın bu rengi bildiğini sanmam. Adı

yoktu bu rengin, kimyası yoktu. Belki renksizliğin rengiydi bu.

Çürüyen bir bedenin kokusuydu duvarların rengi...

 

Adımdan gayrısını bilmiyorum.

 

4

 

Bir böcek gibi antenlerimi gezdiriyorum bedenimde. Anahtar

deliğinden sızan ölü ışıkta ellerime bakıyorum. Ellerim... Sanki

bir kadının memelerini hiç okşamamış, sicaklığını duymamış.

Ellerim... Her dizesi çığlık olan şiirleri hiç yaratmamış sanki. Ne

beyaz tenliyim artık, ne esmer, ne de kara... Cüzzamlının,

vebalının bir rengi vardır. İrinin bir rengi... Ölünün bile bir

rengi vardır ama derimin rengi yoktu. Belki çürüyen bir kentin

rengiydi bu. Çürüyen bir dünyanın...

 

Adımdan gayrısını bilmiyorum.

 

5

 

Killi, ayakları üzerinde duramayan bir yaratıktım artık.

Soyumun neye benzediğini unuttum. 'İnsana benziyorlardı'

diye duymuştum bir vakitler. Demek ki şimdi maymun

halkasında insanlık...

 

Adımdan gayrısını bilmiyorum.

 

6

 

Ağzımı anahtar deliğine dayayıp havayı emiyorum. Böcek

sokması gibi bir yanma duyuyorum boğazımda. Oysa kuru bir

yaprağı bile dalından düşürecek gibi değil bu esinti. Belki

çöle dönmüş toprağa tek yağmur damlasının düşüşü yalnızca.

Çamur gibi bir yağmur damlası... Ama toprak, bu damlayla

çatlatacak bağrındaki tohumu. Çöl, bütün vahalarını bu

damlayla yeşertecek... Genzim yanıyor. İnce bir kan şeridi

sızıyor dudaklarımdan. Kirli, sıcak ve simsiyah...

 

Adımdan gayrısını bilmiyorum.

 

7

 

Suyum, bir litrelik karton süt kutusu içinde. Yetmiş iki gündür

sakındığım ve hergün ancak bir kere dudaklarımı

değdirdiğim... Dilimi bir köpek gibi değdirdiğim. (Dilin suya

dokunuşu... Bir süngerin denizi yutuşu yani. Bir çölün seraba

kesilmesi bir an için.) Her gün ancak bir kere değdiriyorum

dudaklarımı suya. Dilimi kaçırıyorum artık. Sünger, bütün

vantuzlarını birden uzatmasın diye... Bataklıktaki suyun da bir

su yanı vardır. Çürüyen bir bedenin bile dayanılabilir

kokusuna. Kutuda kalan son bir yudum su, bu bile değildi

artık. Küstü, öldürdü kendini su...

Su çürüdü...

 

Adımdan gayrısını bilmiyorum

 

 

ÇOCUKSUN SEN

 

Dünyanın dışına atılmış bir adımdın sen

Ömrümüzse karşılıksız sorulardı hepsi bu

Şu samanyolu hani avuçlarından dökülen

Kum taneleri var ya onlardan birindeyim

Yeni bir yolculuğa çıkıyorum kar yağıyor

Bir aşk tipiye tutuluyor daha ilk dönemeçte

 

Çocuksun sen sesindeki tipiye tutulduğum

 

Dönüşen ve suya dönüşen sorular soruyorsun

Sesin bir çağlayan olup dolduruyor uçurumlarımı

Kötü bir anlatıcıyım oysa ben ve ne zaman

Birisi adres sorsa önce silaha davranıyorum

Kekemeyim en az kasabalı aşklar kadar mahçup

Ve üzgün kentler arıyorum ayrılıklar için

 

Bir yanlışlığım bu dünyada en az senin kadar

Ve sen kendi küllerini savuruyorsun dağa taşa

Bir daha doğmamak için doğmak diyorsun

Ölümlülerin işi bir de mutlu olanların

Onların hep bir öyküsü olur ve yaşarlar

Bırakıp gidemezler alıştıkları ne varsa

 

Çocuksun sen her ayrılıkta imlası bozulan

 

Susan bir çocuktan daha büyük bir tehdit

Ne olabilir, sorumun karşılığını bilmiyor kimse

Kötü bir anlatıcıyım oysa ben ve ne zaman

Bir kaza olsa adı aşk oluyor artık

Aşksa dünyanın çoktan unuttuğu bir tansık

Seni bekliyorum orda, o kirlenen ütopyada

 

Kirpiklerime düşüyorsun bir çiy damlası olarak

Yumuyorum gözlerimi gözkapaklarımın içindesin

Sonsuz bir uykuya dalıyorum sonra ve sen

Hiç büyümüyorsun artık iyi ki büyümüyorsun

Adınla başlıyorum her şiire ve her mısrada

Esirgeyensin bağışlayansın, biad ediyorum.

 

Çocuksun sen ve bu dünya sana göre değil...

 

 

 

arkadaşlar mutlaka okuyun Telli yi herkes kendinden birşey bulur onun şiirlerinde.. mesela ben adımdan gayrısını bilmiyorum:)

Yorum bağlantısı
Diğer sitelerde paylaş

358.jpg

 

HAYATI

1946 yılında Eskipazar'da doğdu. Gazi Eğitim Enstitüsü Türk Dili ve Edebiyatı Bölümü'nü bitirdikten sonra, çeşitli eğitim kuruluşlarında öğretmenlik yaptı.12 Eylül' den sonra uzunca bir süre tutuklu kaldı.

 

``1960 sonrası toplumcu şiirimizin ikinci kuşağında yer alan özgün bir şairidir. Birinci kuşaktan, özellikle İsmet

Özel'den -ses tonu ve sözcük seçimi bakımından-, geniş ölçüde etkilenmiş olduğu gözlemleniyor. Romantik ve başkaldırıcı kişiliği, O'nu bir yanıyla da Attila İlhan şiirine bağlıyor.''

 

 

ESERLERİ

 

Şiir Kitapları: Yangın Yılları (1979) , Hüznün İsyan Olur (1979) , Dövüşen Anlatsın (1980) , Saklı Kalan (1982) , Su Çürüdü (1983) , Belki Yine Gelirim (1984) .

 

Savrulup Dururken Hayat

 

Kekremsi bir hayat dilimindeyiz

Bakır tadında geçiyor günler

Tutmuş yolları bir sürü harami

Geleni geçeni sigaya çekmekte

 

Şüphesiz onlar ölüm getiricilerdir

Ve sevincin düşmanı olarak bilinirler

Yoktur gözlerinde sevgilerin ışıltısı

Aşk yoktur, duman bürümüştür büsbütün

 

Onlar yalnızca ölümü bağışlayabilir

Yalnız kederi, kahrı ve zulümleri

Ve tarih onlarla bizim kavgamızın

Sürüp duran hadisatından ibarettir.

 

Ne yazılmışsa bize ve onlara dair

Işıklı sularındadır bilincimizin

Hükmünü yerine getirse de acılar

Biz yine neşeli türküler söylemekteyiz

 

Savurulup duran bir zaman diliminde

Sarsarak ve sarsılarak geçiyor günler

Ama kalbimiz çatlayacak kadar duyarlı

Hayatı savunabilecek kadar güçlüdür.

 

Suskunun Saati

 

Susar kuşlar

Susar kent

Cadde...

Sokak...

Kurulur suskunun saati

 

Öpüşleri nasıl da soğuk sevdiğimin

Donup kalmış

Sevda kokanı bile sözcüklerin

Buz tutmuş şiir

Buz tutmuş türkü...

Kurulmuş suskunun saati

 

Gelinir sonra

Hem nasıl gelinir gör

Devinir tarihsel birikim denizi

Çatlar tohum...

Çatlar zaman...

Kırılır suskunun saati

 

Gör nasıl kırılır...

 

Geceleyin Kırda

 

Kuytu bir köşesindeyim

ve yorgun bedenimin altında

çıtırdıyor kuru yapraklar

Üstte kristal bir gök

ve yıldızlar

ozancasına

 

Yalnızım

sıkıntının yalnızlığı değil bu

Düşlerle el ele

yaşamayı dillendiren

ve yudum yudum özümleten

bir sevgi yalnızlığı

 

Dinlendiriyor yüreğimi

kafamı

bedenimi

serin okşayışlarıyla doğa

Dinliyorum en güzel türküsünü

kurdun kuşun

 

Uçmak için

kanat aramıyorum

 

Dövüşen Anlatsın

 

Elimizde acının kehribar tesbihi

ki kayıp durmakta parmaklarımızdan

Ey şair

yine bölük pörçük anlattın

yine eksik bıraktın bir şeyleri

gün devrilmekte ama sen

tutmamışsın acımızın çetelesini

Sen sus artık, bize bundan sonrasını

dövüşen anlatsın

Ey tarih, aç solgun yapraklı defterini

ve oku hayatımızın parçalanmış hikayesini

 

Yolcu

I

 

Gün ağarmadan yola çık

sislenmeden bütün dağ taş

Dönüp dönüp bakma artık

bir ozan gibi ayrılığa düş

 

Dehşetli bir acıdır belki

uçurum, orman ve rüzgar

ve ağzında kuş tüyleri

taşıyarak geçen bulutlar

 

Neyi bırakmışsan geride

bir kül yığınıdır şimdiden

ömrün gibi savrulup gider işte

 

Ama ıslığını unutma sakın

bir türküdür yine de

yolcuya en çok yakışan

 

II

 

Dağın eteklerine vardığında

şöyle bir dur ve soluklan

sonra meşeliklerin orada

sırtüstü uzan gün batarken

 

Dinle bir an ormanı ve suyu

başlayacaktır az sonra

doğanın yabanıl konçertosu

hışırtılar içinde kalacak ova

 

Kayıp giderken bulutlar

usulca sokulacak yüreğinin

gizli geçitlerine bir rüzgar

 

Buğulu türküler duyacaksın

ve aşk çılgınlıklar bekleyecektir

yolları uçurumla kesilenlerden

 

III

 

Dizginlerinden boşanmış bir at

gibi soluk soluğayken doğa

soluğun yetiyorsa yaylanıp tut

yelesini ve katıl rüzgara

 

Unutma ki yalnız değilsin

yüreklendiriyor seni aşk

ve birdenbire boşanan

bu çılgın sağanak

 

Aşk ile sağanak

hep aynı kokuyu taşıyacak

hangi kentte bir koklasan

 

Yolculuklar özetleyecek ömrünü

Gülüşü ve hüznü sürükleyen büyü

elinde bir gül olacak sevdiğinin

Evet aynen uçmak için kanat aramıyorum:D

Yorum bağlantısı
Diğer sitelerde paylaş

Daha bitmedi kiii...

 

Acıya Alışılmaz

 

Hangi çığlık bir çığ gibi yarıyorsa

 

gecenin gerilmiş karnını bu saatte

 

acı tükenip bitmiştir orada artık

 

çırılçıplaktır tarihin bu sayfası

 

 

 

Fiziğin armağan ettiği bu teller

 

keçeleştirirken cinsel organımı

 

haykırıyorum insan olduğumu

 

ve çatlatıyor alnımın en gergin teli

 

Ağulu Bir Hüzün

 

Beklenmedik bir anda terk edilmişsindir

 

Bütün sevdiklerince

 

Suçlamak istemesende hiç kimseyi

 

Üzünçle yanmakta yüzün

 

Adını bile koyamadığın bir boğunç dolmakta şimdi yüreğine

 

Ve usulca ağmaktadır gözlerinin peteğine ağulu bir hüzün...

 

Akbabalar Kelebekler

 

Yüreği ağzında bir çocuk

 

Gibi alırken kalemi elime

 

Beceriksiz, acemi ve olasıya

 

Yapayalnızım her defasında

 

 

 

Bu sonuncu olsun diyorum

 

Ömrümün eksiksiz tek şiiri

 

Yazılsın artık kırk yaşımın

 

Ve bir aşkın bittiği bu gece

 

 

 

Akbabalar bin yıl kelebekler

 

Bir mevsim yaşarlarmış ki aşk

 

Da kısa ömürlüdür, başlar

 

Gibi biter yaşanmışsa eğer

 

 

 

Yaşanan ne varsa hoşgörünün

 

Bir parçasıdır artık ama ben

 

Yine de yakabilirim bu gece

 

Bütün anılarımı bir şiir için

 

 

 

Sonra irkiliyorum, anılarım yoksa

 

Dostlarım da terkedilmiştir yangın

 

Sürüp dururken yurdumda ki o zaman

 

Kıymeti harbiyesi nedir bu şiirin

 

 

 

Sabaha karşı dilim paslı

 

Beynim keçeleşmiştir ve yangın

 

Yalnızlığıma sıçrarken üşüyor

 

Bütün sözcükler. Umut yoktur

 

 

 

Yüreğim diyorum, kekeme

 

Alıngan, serseri yüreğim

 

Sen nerden bilebilirsin

 

Bir şiirin nasıl yazıldığını

 

 

Akşamı Geciktirebilirsin Belki

 

Gün batarken sula fesleğenleri

 

balkonun kokusu sokağa taşsın

 

sokaklar kayıp çocuklar gibi

 

hırçındır, ürkek ve biraz şaşkın

 

 

 

Sular bulutlanır sen susarsın

 

ve kent çıngıraklı bir yılan kadar

 

zehirlidir artık sevgilin mahpusken

 

üstelik kirli bir lekeye döner umutlar

 

 

 

Acılar katlanır mendil yerine

 

sarışınlaşırsın bu kaçıncı güz

 

ellerin üşür, çiy düşer çiçeklere

 

beklediğin mektuplar da gelmez

 

 

 

Bomboş sayfalara dönerken aklın

 

tecrit’teki kitabı fareler kemiriyor

 

ve düşlerin sonsuz bir boşluktayken

 

bir sigara yakıyorsun, tutuşuyor sular

 

 

 

Akşamı geciktirebilirsin belki

 

suladığın fesleğenlerle, kimbilir

 

ama vaktin ayırdındadır şimdi

 

kuşlar, çocuklar ve mahpuslar

 

 

 

Usulca inse de koldemirleri

Yorum bağlantısı
Diğer sitelerde paylaş

Aşk Bitti

 

Bir aşk nasıl biterse

 

Öyle bitti bu aşk da

 

Uzun bir hastalık gibi

 

Aralıksız dinlediğim

 

Alaturka bir fasıl gibi

 

 

 

Gökyüzüne bakmayı,

 

Dostlara mektup yazmayı,

 

Çiçekleri sulamayı

 

Unutmuşluğum gibi bitti.

 

 

 

Bir aşk nasıl biterse,

 

Öyle bitti bu aşk da.

 

 

 

Yürümeyi yeniden öğrenen

 

Felçli bir çocuk gibi

 

Sokağa çıkmalıyım şimdi

 

Ve çoktandır

 

İhmal ettiğim dostlara

 

Yeni bir adres bırakmalıyım.

 

Pencereleri açmalı,

 

Kitapları düzenlemeliyim

 

 

 

Belki, bir yağmur yağar

 

Akşama doğru

 

Yarıda bıraktığım

 

Şiirleri tamamlarım.

 

"Aşk da bitti" diyordu ya bir şair,

 

 

 

AŞK BİTTİ İŞTE..

 

TAM DA ÖYLE.

 

Eski Bir Hüzünle

Günlerdir eski bir hüzünle çıkıyorum voltaya

 

(kötüye işaret bu, üstelik yalnızlığa sığınıyorum)

 

Unutup gitmişim ezberimdeki bütün şiirleri

 

bulutlara bakıyorum uzun uzun, yalnız bulutlara

 

 

 

O uzak kasaba akşamları düşerken aklıma

 

tecrit’teki yine bir türkü tutturuyor

 

Ey kalbim sana denk düşüyor bütün bu acılar

 

acılar tek ve mutlak olan bir şeyi anlatıyor

 

 

 

Yağmur kuşları geçiyor avludan sürü sürü

 

dalların hışırtısını duyuyorum, üşütüyor beni

 

Ötede, kentin üstünde bir şimşek çakıyor birden

 

suretin yansıyor göğe ve her yağmur damlasına

 

 

 

Uzak bir anı oluyor her şey, silikleşiyor

 

ve alnım ateşler içinde, bir tutabilsen

 

unutup gitmişim bütün türküleri artık

 

(kötüye işaret bu, üstelik yalnız sana sığınıyorum)

 

 

 

Kısa süren hastalıklar vardır ya, işte öyle

 

geçip gidiyor akşama doğru hüzün bulutu

 

resmini asıyorum ranzamın başucuna yine

 

ve bir türkü tutturuyorum günün son çayında

 

-Teslim olmayalım halilim kurşun atalım!

 

Gülüşün Eklenir Kimliğime

 

Gün biter gülüşün kalır bende

 

anılar gibi sürüklenir bulutlar

 

Ömrümüz ayrılıklar toplamıdır

 

yarım kalan bir şiir belki de

 

 

 

Aykırı anlamlar arayıp durma

 

güz biter sular köpürür de

 

kapanmaz gülüşünün açtığı yara

 

uçurum olur cellat olur her gece

 

 

 

Her gece yeniden bir talan başlar

 

acı ses olur, ses deli bir yağmur

 

eski bir eylüle gireriz böylece

 

 

 

Sığındığım her yer adınla anılır

 

ben girerim, sokağı devriyeler basar

 

bir de gülüşün eklenir kimliğime

 

Herhangibir Aşka Dair

 

Herhangi bir kızınkinden ayrı değildi öyküsü

 

hayatına ülkesini ekleyip yaşamaktan başka

 

 

 

Usulca eğerek başını

 

yürürken nedense hep

 

birbirine dolaşır

 

gibi olurdu ayakları

 

 

 

Bir fotoğraf ve yeni

 

koparılmış bir çiçekti

 

ilk mektubuna eklediği

 

kelimelerse büsbütün yangın

 

 

 

Durup durup iç çekişleri

 

sessizliği, dalgınlığı

 

acıyla bakışı yollara

 

aşkı öğrenişindendi

 

 

 

Çiçekli bir dal

 

gibi uzandı sevdiğine

 

ve yalnızca

 

ayrılıklar korkuttu onu

 

 

 

Böylece bağladı

 

hayat, dünya ve kavga

 

ve aşk

 

onun tarihinde milattı

 

 

 

Temiz çamaşırlar ve bir demet çiçek

 

taşıyor simdi o kız, görüş günlerine

Yorum bağlantısı
Diğer sitelerde paylaş

Gidersen yıkılır bu kent, kuşlar da gider

Bir nehir gibi susarım yüzünün deltasında

Yanlış adresteydik, kimsesizdik belki

Sarışın bir şaşkınlık olurdu bütün ışıklar

Biz mi yalnızdık, durmadan yağmur yağardı

Üşür müydük nar çiçekleri ürperirken

 

Gidersen kim sular fesleğenleri

Kuşlar nereye sığınır akşam olunca

 

Sessizliği dinliyorum şimdi ve soluğunu

Sustuğun yerde bir şeyler kırılıyor

Bekleyiş diyorum caddelere, dalıp gidiyorsun

Adını yazıyorum bütün otobüs duraklarına

Öpüştüğümüz her yer adınla anılıyor

Birde seni ekliyorum susuşlarıma

 

Selamsız saygısız yürüyelim sokakları

Belki bizimle ışıklanır bütün varoşlar

Geriye mapushaneler kalır, paslı soğuklar

Adını bilmediğimiz dostlar kalır yalnız

Yüreğimize alırız onları, ısıtırız

Gardiyan olamayız kendi ömrümüze her akşam

 

Gidersen kar yağar avuçlarıma

Bir ceylan sessizliği olur burada aşklar

 

Fiyakalı ışıklar yanıyor reklam panolarında

Durmadan çoğalıyor faili meçhul cinayetler

Ve ölü kuşlar satılıyor bütün çiçekçilerde

Menekşeler nergisler yerine kuş ölüleri

Bir su sesi bir fesleğen kokusu şimdi uzak

Yangınları anımsatıyor genç ölülere artık

 

Bulvar kahvelerinde arabesk bir duman

Sis ve intihar çöküyor bütün birahanelere

Bu kentin künyesi bellidir artık ve susuşun

İsyan olur milyon kere, hiç bilmez miyim

Sokul yanıma sen, ellerin sımsıcak kalsın

Devriyeler basıyor karartılmış evleri yine

 

Gidersen yıkılır bu kent kuşlar da ölür

Bir tufan olurum sustuğun her yerde

Yorum bağlantısı
Diğer sitelerde paylaş

Bulvar kahvelerinde arabesk bir duman

Sis ve intihar çöküyor bütün birahanelere

Bu kentin künyesi bellidir artık ve susuşun

İsyan olur milyon kere, hiç bilmez miyim

Sokul yanıma sen, ellerin sımsıcak kalsın

Devriyeler basıyor karartılmış evleri yine

Yorum bağlantısı
Diğer sitelerde paylaş

Soluk Soluğa

 

Hep yanıldı ve yenilgilere uğradı

ama atıldı yine de yeni serüvenlere

Vakti olmadı acıların hesabını tutmaya

durup beklemeye, geri dönmelere vakti olmadı

 

Yangınlarla geçti ömrü ve hep yalnızdı

-ki onlar daima birer yalnızdırlar

 

Nerde doğmuştu ve ne zaman kopup

gitmişti o kentten anımsamıyor artık

Hangi sokaktaydı ilk sevgili ve halâ

sürüp gider mi ilk öpüşmenin esrikliği

Gizlice buluşmaya gelen ve ölürcesine

korkular geçiren o kız nerdedir şimdi

Sensiz olursam yaşayamam diyen

o liseli kız hangi kentte geldi

ve o sarışın

o afeti devran bekler mi hâlâ

atlas yataklara sererek yaşamanın anlamını

 

Üşüten bir acıydı belki her ayrılık

her yolculuk yangınların başladığı yereydi

ama vakti olmadı hesabını tutmaya

aşkların, ayrılıkların ve anıların

İstese de kalamazdı vakti gelince

geyik sesleri yankılanınca yamaçlarda

yürek burkulması ve hüzün ve keder

aralıksız doldururdu acıların bohçasını

Dudaklarında öpüşlerin gül esmerliği

içinde kıpırdanıp durur ufuk çizgisi

Ay bile soğuktur o zaman

bir buz parçasıdır

Çaresiz çıkılacaktır o yolculuklara

Ki bir ömrün karşılığıdır serüvenler

Biraz da serüvendi yaşamak

belki yatkındı büyük yolculuklara

ki serüvenler daima büyük aşklar

ve büyük yolculuklarla başlar

Anıları, aşkları ve bir kenti

bırakıp gidebilirdi apansız

Apansız başlardı yolculuklar

hangi saatinde olursa olsun günün

ve hep kar yağardı nedense

durmadan kar yağardı yol boyunca

ve nasılsa yok olup giderdi hüzün

kent görünmez olunca arkada

Ne bir veda sözcüğü dökülürdü dudaklarında

ne de dönüp bakardı geriye bir kez olsun

 

Ne zaman yollara düşse biterdi acılar

gül yüzlü sular fışkırırdı toprağın karnından

kavaklarsa oynak bir çingene kızı

her kıpırdanışında açılıverir uzun ince bacakları

Mekân tutmak ve her akşam aynı ufukta

güneşin batışını görmek ölümdür biraz

ölümdür biraz hep aynı yatakta

aynı kadınla sevişerek sabaha varmak

Kitapları hep aynı raflara sıralamak

aynı eşyayı kullanmak eskimektir biraz

soluk soluğa yaşamalı insan

her sabah yeni bir şeyler görebilmeli

ve cehenneme dönse de bütün bir ömür

mutlaka bir şeyler değişmeli her / gün

 

Ey o büyük yolculukların ürperten heycanı

okyanus dalgalarının sesleriyle dol bu ömre

ölüme ve aşka durmadan kement atan

serüvenlerle geçsin yaşamak

 

Buz tutmuş bir dünya ortasında

yollara düşerdi

dolardı yüreğine

çıkarıp atardı o zaman deli bir ırmağa

ne kalmışsa bir önceki serüvenden

 

Soluk soluğa yaşardı kentleri, aşkları

bağlanacak kadar kalmadı hiçbirinde

pervasız bir acemi, bir çılgın

soyu tükenen bir bilgeydi belki

 

O yalnız kaybetmesini öğrendi ömründe

avucundan dökülen kum taneleriydi her şey

ne bir serseriydi ne de yılgın bir savaşçı

ama kendi kafasıyla düşünen ve hakkında

ölüm fermanları çıkarılan biriydi belki

Sevince deli gibi severdi

pervasız severdi sevince

dövüşmek ancak ona yakışırdı

ona yakışırdı aşklar ve yolculuklar

yoktu bağlandığı herhangi bir şey

bulutlar gibi çekilip giderdi seslerin arasından

 

Ne bilir ömrün değerini bir çılgın

yalnızca kendini yaşamayı nerden bilebilir

ve başarısız eylemler çağında o

kaçabilir mi binlerce kez ölmekten

 

Yerleşik yargıları olmadı hiç

kurmadı güzel gelecek düşleri

nerde bir yangın, nerde tehlike

o mutlaka ordaydı birdenbire

Dinsizdi, özgür sayılırdı belki

ama bağlanmadı özgürlüğe de

Hiçbir yerde yeterinden çok kalmadı

beklemedi anılar sarnıcının dolmasını

şikayetsiz yaşadı yaşadığı her günü

yoktu yüreğinde pişmanlıkların izi

Ayrıntıların izi kalmamış artık

üst üste yaşanmamış ayrılıklar

ve bir bulut gibi sıyrılıp gidilmiştir

dağların, denizlerin üzerinden

Geride kalan ne varsa soluktur şimdi

titreyen kandiller gibi sönmek üzeredir

(ve her yıl biraz daha harabeye dönen

o eski konaklar gibidir anılar

gül bahçeleri, sessiz koru ve orman

yabanıl otlar içinde kaybolur gider)

Belki bir sağanak boşanır apansız

yüzyıllık bir yağmur başlar

ve sinsi bir hastalığa dönmeden alışkanlıklar

yok olup gider her şey, belki kül olur

Hırçın bir okyanustur yürek

dar gelir ufuk ve mutludur çevreni

anılarsa birer çıban izidir

yaşanmaz onların ölgün gölgesinde

Durgun bir su gibi aktı mı yaşamak

ve zaman uysal bir kısrak gibi dinginleşti mi

anısız kalınmıyor artık ne yapılsa

kuşatıyor yolları, aşkı ve ömrü

bekleyişleri kemiren çakal sesleri

Oysa bütün köprüler yakılmalı ayrılıklar vakti

ve herhangi bir şeyle eşit olmaksızın

yollara düşmeli habersiz ve sessiz

Çürük bir diş gibi kanırtıp kentleri

dünyanın ağzını kanlar içinde bırakmalı

Bir ömrün olgunlaştıramayacağı

acemilikler toplamı ve bir çılgın

boyun eğmedi kendine bile

seçme zorunda kalmadı yaşamayı

 

Nasıl bağlanmadıysa yere ve zamana

bağlanmadı kendine de ömür boyu

dağlara tırmanan atlar gibi

suluk soluğa yaşamak istedi dünyayı

bir şahan gibi bulutlara kurdu

dumanlı sevdaların yörük çadırını

sıradan bir gezgin değildi hiç

dövüşür gibi yaşadı yolculukları

belki korkusuz sayılmazdı büsbütün

korkardı korkulara düşmekten zaman zaman

 

Ve bütün gemileri yakıp

yollara düşerdi o hep aynı ıslıkla

mutlu muydu, hiç düşünmedi böyle şeyleri

umutlardansa nefret etti daima

 

Hep yanıldı ve yenilgilere uğradı

ama atıldı yine de yeni serüvenlere

 

Pervasız acemi, bir çılgın

soyu tükenen bir bilgeydi belki

 

Ama bir şey vardı yine de

başarısız ihtilallerden kendine kalan

 

(................................................. .................... ..............

.................................................. .................... ..............

 

ll.

 

Büyük aşklar yolculuklarla başlar

ve serüvenciler düşer bu yollara ancak

 

Onlar ki dünyanın son umudu

soyları tükenen birer çılgındırlar

 

Ne bir adresleri vardı onların yeryüzünde

ne de aşktan başka bir sığınakları

Ama yaşarlar dünyanın dört bir yanında

ölümle alay ederler sanki

 

Nerde beklenirse ordaydılar

bir kez bile gecikmediler ömür boyu

 

Onları daima yalnız kılan

neydi bu yaşam denilen gürültüde

 

Her dilden bir adları vardı onların

ama hiçbir ülkenin kimliğini taşımadılar

 

Sarışındılar belki de esmer

yani birçok yüzün bileşkesi

 

Ne altın arayıcısıdırlar

ne de aylak bir gezgin

 

Vurulup düşseler de her kuşatmada

serüvencidir onlar ve hiç ölmezler

 

Ki onlar hep yalnızdır ve nasılsa

bulurlar heder olmanın bir yolunu

 

Onlar ki dünyada

kahraman olmaya mahkûmdurlar

 

Sislenen anılar kaldı bize onlardan

renkleri bozulup duran solgun anılar

 

Nasıl yazılmalı ki silinip gitmesin

bulutlar gibi çekilmesin gök boşluğuna

 

Bileği güçlü ve gözüpek avcılar mıydı

Onları kuşatıp yeryüzü cennetinden atan

 

Yoksa kendini tüketen hüzünler miydi

vurulup düştükçe ışığını karartan

 

O serüvenlerin günlüğü tutulmadı

yazılmadı o insanların destan şiiri

 

Parça parça ettirilseler bir kartala

(ki sanırım böyle oldu sonları)

 

Fışkırır yüreklerinden

Başarısız ihtilallerin yangınları

 

(................................................. ............

.................................................. ............

 

Dünyanın cesur ulusları yoktu, cesur insanları vardı.

Onlar, aşkın ve hayatın havarileri, büyük serüvencilerdi.

Onlar, bu ihtiyar cadının maskesini parçalamak ve

yeryüzü denilen cenneti bize sunmak istediler. Bütün

ömürleri bu kavgayla geçti. Ne adları vardı onların, ne

ulusları, ne dinleri ne de anıtları.

 

Ama biz onlar için ölüm fermanları hazırlayıp görkemli

mangalar kurduk. Savaşlar açtık peşpeşe. Kentleri ele

geçirip vahşi bir hayvan gibi avladık. Nerde

görülürse kurşuna dizdik ve süslü kemerler yaptık

onların kafa derilerinden. Biz cellattık ve tarih suratımıza

tükürürken, bir kez bile bağışlanmayı istemedi onlar..

 

Derler ki, son büyük serüvenci yaralıdır hâlâ...

.

 

Ahmet Telli

--------------------

HÂLÂ

KOYNUMDA

RESMİN

 

Sımsıcak konuşurdun konuşunca

ırmak gibi, rüzgar gibi konuşurdun

yayla kokuşlu çiçekler açardı sanki

çiğdemler güller mor menevşeler açardı

Sımsıcak konuşurdun konuşunca

Hâlâ koynumda resmin

 

Dağları anlatırdın ve dostluğu

bir ceylan gibi sekerdi kelimeler

Sesini duymasam çölleşirdi dünya

dağlar yarılır ırmaklar kururdu

bulutlar çökerdi yüreğime

Hâlâ koynumda resmin

 

Gün akşam olur elinde kitaplar

ve bir demet çiçekle çıkıp gelirdin

bir kez bile unutmadın "merhaba" demeyi

ve en yanık türküleri nasıl da söylerdin

bir dostun vurulduğu gün

Hâlâ koynumda resmin

 

Kaç mevsim kırlara çıkıp

çiçekler topladık mezarlar için

Belki ürküttük tarla kuşlarını

belki kurdu kuşu ürküttük

ama aşkı ürkütmedik hiç

Hâlâ koynumda resmin

 

Ve hâlâ sımsıcak durur anılar

sımsıcak ve biraz boynu bükük

Ne varsa yaşanmış ve paylaşılmış

yasak bir kitap gibi durmaktadır

ve firari bir sevda gibi

Hâlâ duvarlarda resmin

Yorum bağlantısı
Diğer sitelerde paylaş

ÇOCUKSUN SEN / I

Dünyanın dışına atılmış bir adımdın sen

Ömrümüzse karşılıksız sorulardı hepsi bu

Şu samanyolu hani avuçlarından dökülen

Kum taneleri var ya onlardan birindeyim

Yeni bir yolculuğa çıkıyorum kar yağıyor

Bir aşk tipiye tutuluyor daha ilk dönemeçte

Çocuksun sen sesindeki tipiye tutulduğum

Dönüşen ve suya dönüşen sorular soruyorsun

Sesin bir çağlayan olup dolduruyor uçurumlarımı

Kötü bir anlatıcıyım oysa ben ve ne zaman

Birisi adres sorsa önce silaha davranıyorum

Kekemeyim en az kasabalı aşklar kadar mahçup

Ve üzgün kentler arıyorum ayrılıklar için

Bir yanlışlığım bu dünyada en az senin kadar

Ve sen kendi küllerini savuruyorsun dağa taşa

Bir daha doğmamak için doğmak diyorsun

Ölümlülerin işi bir de mutlu olanların

Onların hep bir öyküsü olur ve yaşarlar

Bırakıp gidemezler alıştıkları ne varsa

Çocuksun sen her ayrılıkta imlası bozulan

Susan bir çocuktan daha büyük bir tehdit

Ne olabilir, sorumun karşılığını bilmiyor kimse

Kötü bir anlatıcıyım oysa ben ve ne zaman

Bir kaza olsa adı aşk oluyor artık

Aşksa dünyanın çoktan unuttuğu bir tansık

Seni bekliyorum orda, o kirlenen ütopyada

Kirpiklerime düşüyorsun bir çiy damlası olarak

Yumuyorum gözlerimi gözkapaklarımın içindesin

Sonsuz bir uykuya dalıyorum sonra ve sen

 

Hiç büyümüyorsun artık iyi ki büyümüyorsun

Adınla başlıyorum her şiire ve her mısrada

Esirgeyensin bağışlayansın, biad ediyorum.

Çocuksun sen ve bu dünya sana göre değil

 

ÇOCUKSUN SEN / II

Çocuksun sen sesinin çağlayanına düştüm

Bir çiçeğe tutundum düşerken, ordayım hâlâ

Sallanıp durmaktayım bir saatin sarkacı

Nasıl gidip geliyor gidip geliyorsa öyle

Zaman benim işte, nesneleşiyor tüm anlar

Dursam ölürüm paramparça olur dünya

Çocuksun sen sesinin çağlayanına düştüğüm

Uçurum diyordun bir aşk uçurum özlemidir

Bırakıyorum öyleyse kendimi sesinin boşluğuna

Tutunabileceğim tüm umutları görmiyeyim için

Gözlerimi bağlıyorum geceyi mendil yaparak

(Gözlerim bir yerlerde daha bağlanmıştı, bunu

Unutmuyorum unutmuyorum unutmuyorum hiç)

Bir rüzgâr esse ellerin fesleğen kokuyor

Kırlangıçlar konuyor alnına akşamüstleri

Bu yüzden bir kanat sesiyim yamaçlarda

Üzgün bir erguvan ağacıyla konuşuyorum

Ayrılığın zorlaştığı yerdeyim ve dalgınlığım

Bir mülteci hüznüne dönüyor artık bu kentte

Çocuksun sen alnına kırlangıçlar konan

Bir bulutun peşine takılıp gittiğimiz yer

Okyanus diyelim istersen ya da sen söyle

Batık bir gemiyim orda, seni bekliyorum

Upuzun bir sessizliğim fırtınalar patlarken

Gövdem köle tacirlerinin barut yanıkları içinde

Ve gittikçe acıtıyor yaralarımı tuzlu su

Çocuksun sen, büyümek yakışmazdı hiç

Gülüşünün kokusuyla yeşerdi bu elma ağacı

(Soluğunun elma kokması bundandı belki)

Bir elma kokusuna tutundum düşerken

Sallanıp durmaktayım bir saatin sarkacı

Nasıl gidip geliyor gidip geliyorsa öyle

Çocuksun sen, çocuğumsun

 

AHMET TELLİ

--------------------

KALBİM UNUT BU ŞİİRİ

Uğuldayan ve hep uğuldayan

bir orman kadar üşüyorum şimdi

yanlış rüzgârlar esiyor dallarımda

yanlış ve zehirli çiçekler açıyor

Kanımda kocaman gözleriyle bir çığlık

Su ve ses kadar beklediğim

ne kaldı geride, bilmiyorum

uzanıp uyumak istiyorum gölgeme

ve sarınmak o kocaman gözlerin

uğuldayan rüzgârlarına

Bir acıyı yaşarım ve zehrinden

çiçekler üretirim kömür karası

uçurum kadar bir yalnızlık

yaratırım kendime, atlarım

Anısı yoktur küçük rüzgârların

 

Yapraklarım yok artık kuşlarım yok

büsbütün viran oldu dağlarım

ezberimdeki türküler de savrulup gitti

ömrümün karşılığı kalmadı sesimde

sesimde yalnız ormanların gümbürtüsü

 

Yanlış, daha baştan yanlış

bir şiirdi bu, biliyorum

ve belki ömrümüzün yakın geçmişi

bu kadar doğruydu ancak, kimbilir

Kalbim unut bu şiiri

 

 

Ahmet TELLİ

Yorum bağlantısı
Diğer sitelerde paylaş

ACININ MİLADIYLA

 

Acının miladıyla başlayan bir hikayedir bu

yaşayıp gelmişiz ormanlar bir yanarak

her dönemeçte uğultulu uçurumlar

her şafakta uzun uzun kurt ulumaları

Ey masalcı

otur şu geyik postuna

ve anlat şimdi bütün bunları

 

Önce yaşadıklarımızı koy ortaya

hatamızı ve sevabımızı anlat

görelim nelere kahretmişiz bunca zaman

nelere göğüs germişiz görelim bir bir

bedeli ödenmiş midir şafağın, bilelim

yaşamak

yeni acılara sürgün etse de bizi

 

Hayatımız göründüğü kadar basit değil

ama anlaşılmaz gibi de değil öyle

çoğunu unuttuk belki şimdiden

belki bitti birtakım bekleyişler

umutlar da bitti bir zaman, sevgiler de

ama unutmayalım

zulüm de biter hayatımızda

 

AHMET TELLİ

 

 

 

Ne güzel söylemiş Ahmet TELLİ , keşke o umut ışığını söndürmeseydik............

Yorum bağlantısı
Diğer sitelerde paylaş

Orda Kal

 

Sana orada, eski bir lokomotif

Gibi soluyan istasyonda elveda

Demiştim ve o an bitiyordu işte

Bütün hikayeler gibi bizimki de

Yaralı bir hayvan inine dönerken

Nasıl kan izleri kalırsa ardında

Öyle ayrılmıştık biz de izimizi

Bıraka bıraka karlı istasyondan

Bu şehir hurda demir yığını

Gibi paslandı sen gidince

Kar aydınlığında basıldı evler

Kahreden bir tipiye tutulduk

Kış uzun sürdü diyordu herkes

Kar ayrılık mevsimidir ve yollar

Yolcular için diyordum ben, bunu

Biten bir aşk için söylüyordum

Biten bir aşkın sonunda serçeler

Gibi üşüyüşün kalmış aklımda

İstersen kalayım ya da hiç

Gitmeyeyim deyişin kalmış

Kar ayrılık harflerine dönerken

İkide bir biletini düşürüyordun

Perondaki telaş ve gürültü ortasında

Küçücük bir sessizliği büyütüyorduk

Şimdi aynı istasyon kederle

Terliyor ve ben senden kalan

Fotoğrafları, gümüş yüzüğünü

Unuttuğun saç tokanı, bir de

Bana hayretle bakan bir bulutu

Yolluyorum bildirdiğin adrese

Şimdi büsbütün bitiyor hikaye

Ardında hiçbir iz bırakmadan

Kal desem kalırdın biliyorum

Ama sen orada kal istersen

 

Ahmet TELLİ

 

ama sen orda kal istersen...söyleyene mi söylenene mi acı verir acaba bu cümle ?

Yorum bağlantısı
Diğer sitelerde paylaş

AYRILIK AYRACI

 

Bütün ayraçları kaldırdın ama unuttuğun

Bir şey vardı yine de, çiçekleri sulamadın

Gökyüzü sarardı o zaman bulutlar kirlendi

Ve ne kadar az konuşur olduk günboyu

Birden ayrımsadık ki ayrılık orda başlıyor

Tam da susuşların birbirine eklendiği yerde

 

Ezberlenecek hiçbir şey yok bu dünyada

Kirletilmemiş bir bulut bile yok artık

Böyle diyorsun her yolculuğa çıkışımda

Yaşadığın kent de sana benziyor gitgide

Ne zaman dönmeyi düşünsem yangın çıkıyor

Ya da erteletiyorum biletimi son anda

 

Uzun bir sessizlik oluyorsun dağlara baksam

Karşılıksız mektuplar kadar burkuluyor kalbin

Yazdığım şiirler de canımı sıkıyor artık

Fotoğraflarımı yırtıp atıyorum tek tek

Ve ben bütün yapraklarımı döküyorken şimdi

Eylül diyorsun, tam da orda başlıyor ayrılık

 

Üşüyünce ağlıyorsun yalnızım dememek için

Uçaklar gemiler trenler çiziyorsun duvarlara

Kendine bir deniz bul artık bir de rüzgâr

Parçalanacağın bir uçurum bul bu dünyada

Tek tutkun o kenti bırakıp gelmek olmalı

Ve gelirken havaya uçurmak bindiğin otobüsü

 

Birden ayrımsadık ki ayrılık orda başlıyor

Tam da çiçeklerin sulanmadığı yerde

Konuşacak bir şeyler bulamıyorsak günboyu

Derim ki ayrılık gündemdedir ne yapılsa

Ve sen bütün ayraçları kaldırdığını sanmıştın

Ama unutmuşsun yine de ayrılık ayracını

 

 

en çok etkilendiğim şiiri buydu...hala da okurken etkileniyorum...

Yorum bağlantısı
Diğer sitelerde paylaş

Bu sıralar bana çok daha fazla şeyler ifade eden şiir.

 

BEKLE BENİ

 

Karlar tozarken bekle

Ortalık ağarırken bekle

Kimseler beklemezken bekle beni

K.Simonov

 

I

Bekle beni küçüğüm

umudu karartmadan

sevinci yitirmeden bekle

döneceğim bir gün elbet

bekle beni

 

Bahar geldiğinde

kırlara çıkacaksın

dizboyu otlar üstünde

koş koşabildiğince

ve sakın yitirme neşeyi

 

Kırların sessizliğinde

yüreğinin sesini dinle

ve orada benim için

küçücük bir yer ayır

ve bekle beni küçüğüm

 

Doğa pervasızdır biraz

bakarsın en olmaz yerde

masmavi bir su fışkırır

ve suyun ışıldayan göğsünde

sevincin nilüferleri

 

Bahar şaşırtmasın seni

sırtüstü uzan bir gölgeye

suların, kuşların sesini dinle

ve bekle beni orada

döneceğim küçüğüm

 

II

Mapusane türküleri

hüzünlüdür biraz

belki her dinleyişinde

yüreğin burkulmakta

için sızlamaktadır

 

Ama acılara alışılmaz

birşeyler var değişecek

birşeyler var

değiştirmemiz gereken

önce acılardan başlanacak

 

Beş on yıl dediğin

pek kolay geçmeyebilir

üstelik bu savaş

bu kahredici kıyım

bitmeyebilir daha uzun süre

 

Ama sen sahip çıkarak

yaşama ve sevince

bekle beni küçüğüm

acılar bitecek bir gün

sevgiler çiçek açacak

 

Mapusane türküleri

hüzünlüyse de biraz

yüreğin burkulmasın

için sızlamasın sakın

ve bekle beni küçüğüm

 

III

Kış kıyamet bir gün

bakarsın çıkıp gelmişim

varsın azgınlaşsın tipi

ve uğuldayadursun

dışardaki rüzgâr

 

Sakın şaşırma küçüğüm

üşümüş bir serçe gibi

titremesin ellerin

apansız çıkıp geleceğim

kış kıyamet de olsa bir gün

 

Uğuldayan bu rüzgâr

bu delice yağan kar

ürkütmesin seni

direnmektir artık

bekleyişin öbür adı

 

Sen türküler söyle

ve gülümse küçüğüm

çünkü sesinin

ırmağıyla yeşerecek

hasretin bozkırları

 

Bekle beni küçüğüm

umudu karartmadan

sevinci yitirmeden bekle

döneceğim bir gün elbet

bekle beni küçüğüm

 

AHMET TELLİ

Yorum bağlantısı
Diğer sitelerde paylaş

...

Yenildik

 

Yenildik;

Şimdi kim bilebilir zakkumun

O kekre tadını bizim kadar

Tenimize sinmiş sülfür kokusunu

Soluğumuzdaki cıvayı kim duyar

 

İntikamcıydı bilim, sezgimizse

Gölgesi sulara vuran bir ceylan

Neyi yaşamışsak ömrümüz diye

Derimize yazdı o vak'anüvis

Kehribar saplı bir hançerle

 

Kehânet kuyularında sınandık

Terkettiğimiz her şehir yakıldı

Anıtlar dikildi kahhar ve kutsal

Zamansa bir karadeliğe dönüştü

Belleğimizin oksitlenen çöllerinde

 

Çöl ve moraran cesetler, rüya

Kâbusa dönüyor cinnet saatidir

Coğrafyanın bu yakasında bir halk

Kendi oğullarını boğazlıyor artık

Kûfi bir cesaret oluyor cinnet

 

Biz keder diyorduk, tarihmiş

Dilimizde işte o kil ve kül tadı

Şimdi kim bilebilir yenilginin

O kekre kokusunu bizim kadar

Soluğumuzdaki cıvayı kim duyabilir

 

 

Ahmet Telli,

Çocuksun sen..

 

''>Sanırım

 

İSTANBUL İÇİN CİNNET VAKTİ

Yorum bağlantısı
Diğer sitelerde paylaş

Acıya Alışılmaz

 

Hangi çığlık bir çığ gibi yarıyorsa

gecenin gerilmiş karnını bu saatte

acı tükenip bitmiştir orada artık

çırılçıplaktır tarihin bu sayfası

 

Fiziğin armağan ettiği bu teller

keçeleştirirken cinsel organımı

haykırıyorum insan olduğumu

ve çatlatıyor alnımın en gergin teli

 

Ahmet Telli

Yorum bağlantısı
Diğer sitelerde paylaş

Özlemedim Seni

 

Hiç özlemedim seni

Özlemek dostluktandır

dostluğundan öte bulmalıyım seni

 

Sıcaklığını bulmalıyım

dokunuşlarını, kenetlenişi

Terimizle sulanmalı yeryüzü

güneş terimizle ışıldamalı sabah olunca

 

Apansız fırtınalar çıkmalı

sarsılmalıyım

 

Özlemek

yanında olmak isteğidir

gülüşünü görmek biraz da

Hiç özlemedim seni

 

Saçlarına gül takmam

bir ırmak gibi akıtırım ovaya

soluğunla yanar

dudaklarımın bozkırı

 

Akkor halindeki ufuk

bakır bir tel gibi eriyip gider

kraterler ortasında kalırım

 

Ahmet Telli

Yorum bağlantısı
Diğer sitelerde paylaş

ÇOCUKSUN SEN

 

Dünyanın dışına atılmış bir adımdın sen

Ömrümüzse karşılıksız sorulardı hepsi bu

Şu samanyolu hani avuçlarından dökülen

Kum taneleri var ya onlardan birindeyim

Yeni bir yolculuğa çıkıyorum kar yağıyor

Bir aşk tipiye tutuluyor daha ilk dönemeçte

 

Çocuksun sen sesindeki tipiye tutulduğum

 

Dönüşen ve suya dönüşen sorular soruyorsun

Sesin bir çağlayan olup dolduruyor uçurumlarımı

Kötü bir anlatıcıyım oysa ben ve ne zaman

Birisi adres sorsa önce silaha davranıyorum

Kekemeyim en az kasabalı aşklar kadar mahçup

Ve üzgün kentler arıyorum ayrılıklar için

 

Bir yanlışlığım bu dünyada en az senin kadar

Ve sen kendi küllerini savuruyorsun dağa taşa

Bir daha doğmamak için doğmak diyorsun

Ölümlülerin işi bir de mutlu olanların

Onların hep bir öyküsü olur ve yaşarlar

Bırakıp gidemezler alıştıkları ne varsa

 

Çocuksun sen her ayrılıkta imlası bozulan

 

Susan bir çocuktan daha büyük bir tehdit

Ne olabilir, sorumun karşılığını bilmiyor kimse

Kötü bir anlatıcıyım oysa ben ve ne zaman

Bir kaza olsa adı aşk oluyor artık

Aşksa dünyanın çoktan unuttuğu bir tansık

Seni bekliyorum orda, o kirlenen ütopyada

 

Kirpiklerime düşüyorsun bir çiy damlası olarak

Yumuyorum gözlerimi gözkapaklarımın içindesin

Sonsuz bir uykuya dalıyorum sonra ve sen

Hiç büyümüyorsun artık iyi ki büyümüyorsun

Adınla başlıyorum her şiire ve her mısrada

Esirgeyensin bağışlayansın, biad ediyorum.

 

Çocuksun sen ve bu dünya sana göre değil...

 

 

Şiir budur...

Yorum bağlantısı
Diğer sitelerde paylaş

Sohbete katıl

Şimdi mesaj yollayabilir ve daha sonra kayıt olabilirsiniz. Hesabınız varsa, şimdi giriş yaparak hesabınızla gönderebilirsiniz.

Misafir
Bu konuyu yanıtla...

×   Farklı formatta bir yazı yapıştırdınız.   Lütfen formatı silmek için buraya tıklayınız

  Only 75 emoji are allowed.

×   Bağlantınız otomatik olarak gömülü hale getirilmiştir..   Bunun yerine bağlantı şeklinde gösterilsin mi?

×   Önceki içeriğiniz geri yüklendi.   Düzenleyiciyi temizle

×   You cannot paste images directly. Upload or insert images from URL.

×
×
  • Yeni Oluştur...