nevermore Oluşturma zamanı: Temmuz 1, 2012 Paylaş Oluşturma zamanı: Temmuz 1, 2012 Thomas Edison'un 1879 yılında karbon lifli lambayı bulmasıyla birlikte, gaz şirketlerinin hisse senetlerinde korkunç bir düşüş başladı. İngiltere'de Parlamento yeni aydınlanma yönteminin geleceğini araştırmak üzere bir Soruşturma Komitesi kurdu. Posta işleri genel müdürü ve komite başkanı Sir William Preece, Avam Kamarasına yaptığı açıklamada, komitenin, evlerde elektrik ışığı kullanılmasının saçma ve hayalî bir düşünce olduğu sonucuna vardığını bildirdi. Bugün uygar dünyada her ev elektrikle aydınlanmaktadır. Leonardo da Vinci, insanlığın en eski. düşlerinden olan uçabilme isteğinin etkisiyle, modern helikopterlere şaşırtıcı ölçüde benzeyen uçan makinelerin yapımı üzerinde yıllar harcamış, ancak Engizisyon korkusuyla tasarılarını gizlemişti. Tasarılar 1797 yılında yayınlandığında herkes havadan ağır makinelerin asla yerden ayrılamayacağı konusunda düşünce birliği etmişti. Daha bu yüzyılın başlarında ise tanınmış astronom Simon Newcomb, uçan araçların uzun mesafelere gidebilmesini sağlayacak bir itici gücün bulunamayacağını savunuyordu.Ne var ki, beş on yıl sonra uçaklar korkunç ağırlıkları oradan oraya taşımaya başlamışlardı. 1924 yılında, Profesör Hermann Oberth'in, «Uzaya roketler» adlı kitabını eleştiren dünyaca ünlü 'Nature' dergisi, uzay roketi tasarılarının ancak insan soyunun tükenmesinden biraz önce gerçekleşebileceğini ileri sürüyordu. Hatta 1940'larda bile, ilk roketlerin dünyadan ayrılıp yüzlerce mil uçmalarına rağmen doktorlar insan metabolizmasının yerçekimi bulunmayan bir ortama uyamayacağını, bu bakımdan insanlı uzay uçuşlarının imkânsız olduğunu ileri sürüyorlardı. Ancak bugün, insan soyunun tükenmeye yüz tutmaması bir yana, roketler alışılmış bir görüntü olmuş, bütün iddiaların tersine, insan metabolizması yerçekimi olmayan ortamlara mükemmel bir uyum göstermiştir. Demek istediğim, şu ya da bu zamanda, İnsanlık için hayati önem taşıyan yeni düşüncelerin uygulanabilirliği «ispatlanmamıştı». Bunların uygulanabilir olduğunu, yalnız hayalperest olarak nitelendirilen ve çoğu kez saldırıya uğrayan, hatta çağdaşları tarafından alaya alınan kişiler savunuyordu. Bu açıdan bakıldığında kendimi de bir hayalperest sayıyorum, ancak uzak geçmişte başka gezegenlerden akıllı yaratıkların dünyamızı ziyaret ettiği düşüncesi, gerek Batı'da gerekse Doğu'da birçok bilim adamınca göz önüne alınmaktadır. Sözgelişi, A.B.D.'de bulunduğum sırada Profesör Charles Hapgood, yakından tanıdığı Albert Einstein'ın da dünya dışı akıllı yaratıkların tarih öncesi ziyaretleri konusuna yakınlık duyduğunu söylemişti.http://www.spiritualizm.com/kitap/kitapkapak/kitapres/carl-sagan-picture.jpgMoskova'da da, günümüzün en önde gelen astrofizikçi ve radyo-astronomlarından Profesör Josef Samuiloviç Shklovsky, dünyamızın en azından bir kez uzaylılar tarafından ziyaret edildiğine inandığını söylemişti. Tanınmış uzay biyologu Carl Sağan (A.B.D.) da, «Dünyamızın tarihi boyunca en azından bir kez dünya-dışı bir uygarlığın temsilcileri tarafından ziyaret edildiği» görüşündedir. Roketlerin babası Profesör Hermann Oberth ise aynen şöyle demişti:«Gezegenimize dünya-dışı bir soyun ziyareti fazlasıyle mümkündür.» Başarılı uzay uçuşlarının baskısı sonunda bilimin beş on yıl önce kesinlikle tabu sayılan konularla geniş çapta ilgilenmeye başlaması hoşnutluk vericidir ve uzaya atılan her roketle birlikte, 'tanrılar' hakkındaki kuramıma yönelen geleneksel direniş bir parça daha zayıflayacaktır.Daha on yıl önce, uzayda bir başka akıllı canlı türünün varlığından söz etmek saçmalık sayılırdı. Bugün, dünya-dışı hayatın var olduğundan hemen hemen kimse kuşku duymamaktadır. On bir uzman bilginin katıldığı Green Bank (Batı Virginia) gizli konferansında bilginler, yalnız galaksimizde elli milyon kadar uygarlık bulunduğu sonucuna varmışlardı. NASA'da önemli bir yeri olan Roger A. MacGowan da, astronomi'deki en son ilerlemelerden yararlanarak, uzayda 130 milyar kültürün var olabileceğini ileri sürmektedir. Eğer hayatın bütün evrende, adenin, sitosin, guanin ve timin bazlarından doğduğu ispatlanırsa, söz konusu bilginlerin tahminlerindeki sayılar ufak kalacaktır, çünkü bu durumda evren, kelimenin tam anlamıyla hayat dolu olacaktır. Günümüzde olgularla (vakalar) karşı karşıya kalan halk, güneş sistemimiz içinde uzay yolculukları yapılabileceğini kabul ediyor, ancak hemen ardından, büyük mesafeleri öne sürerek yıldızlararası bir yolculuğun mümkün olamayacağını ileri sürüyor. Böylece sihirbaz şapkasından çıkan tavşan örneği ortaya garip bir mantık çıkıyor: Yıldızlararası uzay yolculuğu gelecekte de mümkün olamayacağına göre, dünyamızın bilinmeyen akıllı yaratıklar tarafından ziyaret edilmiş olması da imkânsızdır; çünkü onların da yıldızlararası geniş boşluğu aşmaları gerekmektedir. İşte o kadar! Peki ama, yıldızlararası uzay yolculuğu neden mümkün olmasın? Bugün erişebildiğimiz hızlar göz önünde tutularak yapılan hesaplara göre, bize en yakın sabit yıldız olan Alfa Centa'uri'ye (4.3 ışık yılı) yapılacak bir yolculuk seksen yıl sürecektir; başka bir deyişle bir insanın oraya gidip dönmeye ömrü yetmeyecektir. Bu hesap doğru mudur? İnsanın ortalama yaşama süresi yetmiş yıldır. Uzay pilotlarının eğitilmesi de çok karmaşıktır, öyle ki üstün zekâlı bir genç bile yirmi yaşına gelmeden kendisini astronot yapacak sınavı kolay kolay veremez. Aynı şekilde altmış yaşını geçmiş birinin de uzay araştırması için boşluğa fırlatılması düşünülemez. Bu bakımdan insan için geçerli olan astronotluk süresi kırk yıl kadardır. Bu durumda kırk yılın, yıldızlararası bir araştırma gezisi için yeterli olmayacağını söylemek mantıklı gelebilir.http://www.spiritualizm.com/A1/kitap/kitapkapak/ericyildiz/eric-von-daniken-yildizlardan-gelenler-tarihi-resimler-eski-uygarliklar0015.jpg Ama değildir. Basit bir örnek bile neden olmadığını ve geleceğe ilişkin tasarılarla uğraşırken geleneksel düşünce kalıplarına nasıl bağlı kaldığımızı göstermeye yetecektir. Diyelim elimde, bir su bakterisinin A noktasından B noktasına gitmek için ömrünün yetmeyeceğini, çünkü x'ten hızlı gidemediğini ve gerek akıntının, gerekse izleyeceği su yolunun eğiminin hızına yüzde y'den fazla katkıda bulunamayacağını gösteren doğru bir hesap var. İlk bakışta bu hesap inandırıcı olabilir, ancak bir mantık hatası vardır. Su bakterisi A'dan B'ye birçok değişik yoldan gidebilir. Sözgelişi dondurularak bir uçağa bindirilir ve B'ye yollanır. B'de buz eritilince bakteri de hedefine ulaşmış olur. Evet, diyecektir şimdi birisi, ulaşır ama, yaşama özelliklerini de yitirir.Ancak insanlık modası geçmiş yöntemlerin yerine yenilerini koyacak aşamaya gelmiştir. Bütün karşı çıkmalara rağmen, astronotların yakın bir gelecekte dondurulacağı ve belirli bir tarihte eritilerek normal hayata döneceklerini ileri sürmemde doğal olmayan bir yan yoktur. Londra'daki Ulusal Tıbbî Araştırma Enstitüsü üyelerinden Profesör Alan Sterling Parkes 1970'lerin başında tıp biliminin, organları, düşük ısılarda sonsuza kadar saklayabilecek bir yöntemi kusursuz hale getireceği görüşünü savunmaktadır. Bir bütün her zaman bölümlerinin toplamına eşit olduğuna göre, düşüncemin gerçekleşmemesi için bir neden yok demektir. Hayvanlar üzerinde yapılan bütün deneylerde durmadan ortaya çıkan bir sorun, oksijensiz kaldıklarında hızla ölen beyin hücrelerini canlı tutmaktır. A.B.D Donanma ve Hava Kuvvetleri ile, General Electric ve Rand Corporation gibi kuruluşların araştırma ekiplerinin bu konu üzerinde aralıksız çalışması sorunun ne kadar önemle ele alındığını gösterir. İlk başarı haberleri Cleveland, Ohio'daki tıp okulundan gelmiştir. Beş rezüs maymununun gövdelerinden ayrılan beyinleri on sekiz saat görev yapmayı sürdürmüş ve türlü gürültülere tepki göstermişlerdir. Bu deneyler, temelde bir «siborg»un (sibernetik organizma'nın kısaltılmış biçimi) yapımıyla ilişkilidirler. Alman fizikçi ve sibernetikçisi Herbert W. Franke, bir konuşmasında gelecek on yıllarda astronotsuz uzay gemilerinin evrene açılacağını ve dünya-dışı akıllı yaratıkları bulmaya çalışacaklarını ileri sürmüştür. Franke'ye göre gemideki elektronik araçlar bir insan gövdesinden ayrılmış beyinle yönetileceklerdir. Bu «yalnız» beyin, sürekli olarak taze kanla doldurulan bir sıvı kültür ortamında bulunacak ve uzay gemisinin kontrol merkezi olacaktır.Franke'ye göre programlandırma için en uygun beyin, zihinsel faaliyetle yüklü olmadığı için her türlü bilgiyi alabilecek bir doğmamış çocuk beynidir. Programlandırılan beyin, normal beyinleri «insan beyni» yapan bilinçten yoksun olacaktır. Franke, «Bildiğimiz biçimleriyle uyarmalar siborg'a yabancı olacaklardır. Siborg'un duyguları da olmayacaktır. Yalnız insan beyni, gezegenimizin elçisi olmaya adaydır» demektedir. Roger A. Mac Gowan da yarı canlı, yarı makine biçiminde bir siborg önermektedir. Bu siborg sonunda tümüyle elektronik bir 'varlık' olacak ve bir beyinde programlanan görevleri bir başkası tarafından emre çevrilecektir. Tanınmış biyologlardan Frankfurt Cizviti Paul Overhage, bu tasarı konusunda şunları söylemiştir: «Biyoteknolojideki hızlı gelişme bu türden deneylerin yürütülmesini gün geçtikçe kolaylaştırdığından, tasarının gerçekleşmemesi için hiç bir neden yoktur.» Geçtiğimiz yirmi yılda moleküler biyoloji ve bio-kimya büyük bir hızla gelişmişler, tıp bilimi ve pratik uygulamasında büyük değişmelere yol açan sonuçlara ulaşmışlardır. Yaşlanma sürecini yavaşlatma, hatta tamamen durdurma imkânına erişilmek üzeredir. Siborgların yapımı da basit bir hayal olmaktan çıkmıştır. Doğal olarak bu tasarılar, çözümü mediko-teknik sorunlardan daha zor olan ahlâkî ve töresel sorunlar yaratacaklardır. Ancak bütün bunlar, uzay gemilerinin bir gün astronotların doğal hayat sürelerinde büyük mesafeler aşabilecek akıl almaz hızlara erişme ihtimali karşısında önemsiz kalacaklardır. Bu teknik olayın açıklaması, şimdiden kabul edilmiş bir bilimsel olguya, zaman yavaşlamasına dayanmaktadır. Yıldızlararası bir uzay yolculuğundaki kişiler için «dünya yıllan»nın pek bir anlamı yoktur. Işık hızının hemen altında yol alan bir uzay gemisinde zaman, fırlatıldığı gezegendeki zamana oranla çok yavaş geçer. Bu, matematiksel formüllerle doğru olarak hesaplanabilir. İşin güzel yanı, bu hesaplardan kuşkulanmak diye bir şey söz konusu olamaz, çünkü ispatlanmışlardır. Kendimizi, kendi zaman kavramımızdan, yani dünya zamanından bağımsız kılmalıyız. Zaman, hız ve enerjiyle yönetilebilir. Uzayda yolculuk yapacak torunlarımız zaman engelini yıkacaklardır.Yıldızlararası uzay yolculuğunun teknik imkânından kuşku duyanlar, yakından incelenmesi gereken bir iddia öne sürmektedirler. Bu kişilere göre, roketleri saniyede 150.000 kilometre ya da daha fazla hıza eriştirebilecek itici unsurlar geliştirilse bile yıldızlar arası yolculuk mümkün olmayacaktır; çünkü bu hızla giden bir araca çarpacak kozmik parça ne kadar küçük olursa olsun, bir bomba kadar etkili olacak ve aracı paramparça edecektir. Kuşkusuz yerinde bir iddia, ama ne kadar geçerli olacaktır? A.B.D. ve S.S.C. B'deki bilim adamları, daha şimdiden uzaydaki tehlikeli parçacıkları uzay gemisinden uzak tutacak elektromanyetik emniyet çemberleri üzerinde çalışmaktadırlar. Araştırmalar oldukça olumlu sonuçlar vermiştir.http://www.spiritualizm.com/A1/kitap/kitapkapak/ericyildiz/eric-von-daniken-yildizlardan-gelenler-tarihi-resimler-eski-uygarliklar0008.jpg Kuşkucular, Einstein'ın ışık hızının ivmenin mutlak sınırı olduğunu kanıtlamasına dayanarak, saniyede 300.000 kilometrenin üzerindeki bu hızın ütopik bir düşten öteye gidemeyeceğini de savunmaktadırlar. Bu iddia ancak, geleceğin uzay gemilerinin milyonlarca litre yakıtla havalanacağı ve bu yakıtla yol alacağı kabul edilirse geçerlidir. Bugün radarlar saniyede 300.000 kilometre hızla yol alan dalgalarla çalışmaktadırlar. Şimdi okur, bu dalgaların geleceğin uzay gemilerindeki hareket unsurlarıyla ne ilgisi olduğunu soracaktır. «İmkânsız İhtimaller Gezegeni» adlı kitaplarında Louis Pauwels ve Jacques Bergier, S.S.C.B. Bilimler Akademisi Gezegenlerarası İrtibat Komisyonu üyesi K.P. Stanyukoviç'in bir tasarısını anlatmaktadırlar. Stanyukoviç, kızgın gazlar yerine ışın fışkırtan bir «uçan lamba» üzerinde çalışmaktadır. Bergier, söz konusu aracın ulaşacağı akıl almaz hızları şöyle anlatmaktadır: «Uçan lambanın yolcuları durumlarında bir gariplik sezmeyeceklerdir. Lambadaki yerçekimi dünyadakinin aynısı olacak, yolcular zamanın normal geçtiğini sanacak, ancak birkaç yıl içinde çok uzak yıldızlara varacaklardır. Dünyamıza 75.000 ışık yılı uzaktaki Samanyolu'nun merkezine ulaşmaları yirmi bir yıl; 2,250,000 ışık yılı uzaktaki en yakın galaksi Andromeda Nebula'sına varmalarıysa yirmi sekiz yıl alacaktır.» Ünlü bilim adamı Profesör Bergier, bu hesapların kurgu bilimle hiç bir ilişkisi olmadığını, çünkü Stanyukoviç'in hazırladığı formülün logaritma cetveli kullanmasını bilen herkes tarafından kontrol edilebileceğini belirtmektedir. Bu hesaplardan birine göre, «uçan lamba»nın tayfaları için yalnızca altmış beş uzay yılf geçtiğinde, dünyamızda dört buçuk milyon yıl geçmiş olacaktır! New York'taki Columbia üniversitesi Teorik Fizik Profesörü Gerald Feinberg, 1967 yılında Physical Review adlı bilim dergisinde tachyonlar teorisini yayınladı. (Tachyon, Yunanca hızlı anlamına gelen 'tachys' sözcüğünden gelmektedir) Feinberg'in makalesi bir hayalperestin saçmalıkları değildi ve ciddî bir bilimsel araştırmayı açıklıyordu. Daha sonra Zürih'teki Eidgenössischen Technischen Hochschule'de (İsviçre Yüksek Mühendis Okulu) bu konuda bir dizi konferanslar verildi. Tachyon teorisi kısaca şöyledir: Einstein'ın İzafiyet Teorisine göre bir cismin kütlesi, ivmesindeki artışa bağlı olarak büyür. Işık hızına ulaşan bir kütle (= enerji) ise sonsuz ölçüde genişler. Feinberg, Einstein kütlesinin bir başka türünün, yani son derece hızlı hareket eden, ancak ışık hızına yaklaşınca yavaşlayan cisimlerin matematik ispatını yapmıştır. Feinberg'e göre tachyonlar, ışıktan bir milyar kere daha hızlı yol almakta, ancak ışık hızına indirildiklerinde yok olmaktadırlar. Nasıl günümüz fizik ve matematiğinin onsuz hiç bir iş göremeyeceği İzafiyet Teorisinin uzun yıllar yalnız matematiksel ispatı var idiyse, tachyonların da henüz yalnız matematiksel ispatları vardır. Bununla birlikte Feinberg deneysel ispatları üzerinde çalışmaktadır. Bütün geçen yüzyıl boyunca insanlar, sanayi bakımından yapımı imkânsız görülen şeylerin piyasaya nasıl çıktığını gördüler. O bakımdan, henüz emekleme çağında sayılabilecek bu konuda ayrıntılara girmek hakkımdır sanıyorum. Gelecekte ne olabilir? Tachyonları ele geçirmek, ya da sunî olarak üretmek mümkün olursa, uzay gemilerinin hareket ettirici enerjisine dönüştürmek de mümkün olacaktır. Bu durumda, uzay gemileri foton hareket unsurlarıyla ışık hızına ulaştırılacak, ulaştıkları anda da bir elektronik beyin (bilgi sayar) otomatik olarak tachyon hareket unsurunu çalıştıracaktır. Bundan sonra elde edilecek hız ne olabilir? Işıktan yüz, belki de bin kere daha mı fazla? Bu sorunun karşılığını bugün hiç kimse bilmemektedir. Bilim adamları, ışık hızının üstüne çıkıldığı anda Einstein uzayı diye adlandırılan uzayın geride kalacağını ve uzay gemilerinin bugünden tanımlanamayan bir başka uzaya fırlatılacağını belirtmektedirler. Ama uzay yolculuğu tarihinin o büyük anı geldiğinde zaman etkeni, anlamını hemen hemen tümden yitirecektir. Çalışmaların özellikle yıldızlararası uzay yolculuklarına yöneltildiği birçok araştırma alanı biliyorum. Birçok laboratuvarda bulundum ve birçok bilim adamıyla görüştüm. Hiç kimse, insanın yıldızlar dünyasına uçabilmesini sağlayacak tasarılar üzerinde çalışan kaç fizik bilgini, kimyager, biyolog, atom fizikçisi, parapsikolog, genetik bilgini, ve mühendis olduğunu bilmemektedir. Bütün bu tasarılar, bir bakıma yanlış olarak, gelecek bilim tasarıları olarak genellendirilmişlerdir. Bence insanların teknolojik gelişmeler karşısında, uzayın gelecekte incelenebileceğini kabul edip, yıldızlararası uzay yolculuğunu bizden binlerce yıl önce bilen, dolayısıyle gezegenimizi ziyaret etmiş olan akıllı yaratıkların varlığını reddetmeleri, insan gücünün yanlış değerlendirilmesidir. İnsanın «Evrenin efendisi» olduğu düşüncesi çok uzun süredir kafalarımıza yerleştirildiği için, binlerce yıl önce evrenin efendisinden üstün akıllı yaratıkların var olduğunu ileri süren düşünce elbette devrimci ve tatsız gelecektir. Ancak ne kadar tatsız ve ters gelirse gelsin, bir an önce alışmamız en doğrusu olacaktır.( Yıldızlara Dönüş - Eric Von Daniken ) Alıntı Yorum bağlantısı Diğer sitelerde paylaş More sharing options...
Önerilen Mesajlar
Sohbete katıl
Şimdi mesaj yollayabilir ve daha sonra kayıt olabilirsiniz. Hesabınız varsa, şimdi giriş yaparak hesabınızla gönderebilirsiniz.