Jump to content

Hitler ve Sırrı


mescalin

Önerilen Mesajlar

BÜYÜCÜ HİTLER VE SIRRI

 

“Yakınlarının anlattıklarına göre Adolf Hitler geceleri çığlıklar atarak uyanıyordu;

 

titreyerek anlaşılmaz sözcükler söylüyor, soluk soluğa yatağından fırlıyor, odanın ortasına dikiliyor, görmeyen gözlerle bakarak ‘İşte o, buraya da gelmiş, işte o’ diye inliyor sonra yine anlamsız garip sözcükler mırıldanmaya başlıyordu. Zorla teskin edilip yatağına yatırılıyor ama yine fırlayarak ‘İşte yine orada, köşede..’ diye haykırarak tepiniyor ve çığlıklar atıyordu.” Herman Rausching, “Hitler Bana Dedi ki” adlı kitabında Hitler’le ilgili bu iddialarda bulunuyor.

 

Dünyayı titreten Nazi liderini korkutan ne olabilirdi? Çok yazılıp çizilen siyasi ve askeri kişiliğinin ötesinde Adolf Hitler kimdi? On iki yıl basın sözcülüğünü yapmış olan Otto Dietrich, “Çılgınca milliyetçi düşünceleri olan şeytani bir adam” diyordu Hitler için.

 

Yenik bir ulusun kırılan gururu, açlıktan perişan bir milletin bilinçsizce umut arayışı, bir ırkın hedef gösterilmesi, komünizmin ülkeyi kaosa sürüklemesi ve daha bir sürü sebep, Hitler’in kitleler üzerindeki etkisini ve büyüsünü tek başına açıklamaya yetmiyordu. Dahası I. Dünya Savaşı’nda büyük kayıplar veren Avrupa 2. Dünya Savaşı’nın kapıda beklediğinin farkında değildi. Savaş birden bire, Hitler’in bütün dünyaya meydan okumasıyla başladı. Milyonlarca insan öldü, sınırlar değişti. Savaşın yaraları hâlâ sarılabilmiş değil. II. Dünya Savaşı bilinen yönleriyle, siyaset bilimciler ve uluslararası ilişkiler uzmanları tarafından enine boyuna tartışıldı, üniversitelerde ders olarak okutuldu. Oysa bu büyük savaşın pek bilinmeyen ve fazlaca da ele alınmayan garip nedenleri bulunuyordu. Kısa süreli aralıklarla dünyayı kana bulayan savaşların acaba gizemli sebepleri bulunabilir mi?

 

Bu sorunun yanıtını bulabilmek için Hitler’i ve II. Dünya Savaşı’nın bilinmeyen yönlerini araştırdık.

 

Büyüsel güçlerle ilgili kitap yazdı

 

Hitler’in bu gizemli konumuyla ilgili en önemli kaynaklardan biri olan Rausching’in “Hitler Bana Dedi ki” kitabı Hitler’le ilgili başka tanıklıklarda daha bulunuyor:

 

“Hitler, sürekli olarak zamanın çok az kaldığı endişesindeydi ve sürekli korkuyordu. Sık söylediği şeyler arasında, ‘Evrenin Kesin Dönemeci’ sözü vardı ama eğitilmemiş olan bizler, gezegende olacak bir kıyameti tam anlamıyla kavrayamazdık. Kitle için ‘ruhun yanlış yolu’ deyimini kullanıyordu. ‘Büyüsel görüşe’ sahip olmak, insan tekamülünün amacıydı. Kendisi, o andaki ve gelecekteki başarıların kaynağı olan gizemli bilginin eşiğindeydi. İlkel dünyaya ait efsaneleri inceliyor, ilk toplumları ve kitleleri etkileyen mitleri araştırıyordu. Doğa yasalarının değiştirilmesi için kullanılan büyüsel antik yöntemler hakkında bir kitap bile yazdı. Kendi gücünün, gizli güçlerden kaynaklandığına emindi. İnsanlığa yeni İncil’i bir an önce bildirmek hevesi içindeydi.”

 

Rausching’in bu sözleri eğer doğruysa Hitler’in büyüyle olan ilişkisi açıkça görülüyor. Nitekim ünlü Fransız bilim adamı Jacques Bergier, “Büyü ve Politika” adlı çalışmasında büyünün 20. yüzyılda bir çok biçimde politikayı gizli olarak yönettiği düşüncesini ortaya koyuyor. Bergier, büyünün soyut olmadığını ve her şekilde ortaya çıktığını söylerken, çok gizli politik büyü gruplarının gizli bir savaş içerisinde olduklarını, bu savaşta hatanın kabul edilmediğini ve acımasızlığın ana ilke olduğunu belirtiyor. Artık bu akıl ötesi politik—büyü örgütleri, ulusların ötesinde, kendi çıkarları için mücadele etmektedirler, bu güce bilinçsizce karşı çıkanlar, aldatılarak silinmekte ya da kurban edilmektedir.”

 

Rausching’in kitabında, Hitler’le özel olarak görüşen bir yakınının şu konuşmasına da yer veriliyor:

 

“Führer’im, kara büyüyü tercih etmeyiniz, kara büyüyü seçerseniz, artık o yaşamınızdan ve kaderinizden bir daha asla çıkmayacaktır. Çamura bulanmış mahlukların sizi iyi yoldan çevirmelerine izin vermeyin.”

 

Bazı görüşlere göre Hitler, Nazi öğretisinden çok daha ürkütücü güçlerin kontrolü altındaydı. Hitler kendisinden çok daha büyük olan ve kendisini aşan öğretinin basitleştirilmiş, küçük bir kısmını halka açıklıyordu... Bütün gezegendeki yaşamı değiştirmekle ilgili düşüncelerini Rausching’e ve diğer arkadaşlarına zaman zaman şöyle ifade ediyordu:

 

“Hakkımda hiçbirşey bilmiyorsunuz. Parti arkadaşlarım, peşimi hiç bırakmayan hayaller ve öldüğüm zaman temelleri atılmış olacak olan o görkemli yapı hakkında ufak bir görüşe bile sahip değiller. Dünya bir dönüm noktasına ulaşmıştır. Sizler anlamayacaksınız ama gezegen altüst olacaktır. Olup bitenler yeni bir dinin oluşumunu çoktan aşmıştır.”

 

Thule Efsanesi’nden etkilenmişti

 

İddialara göre Hitler, Germen mitololojisindeki Thule Efsanesi’nden etkilenmişti. Thule Efsanesi de tıpkı Atlantis gibi kayıp bir ülkenin efsanesiydi ve Hitler’in arkasındaki gizli ve büyülü güç de Thule örgütüydü. Bu örgütün en önemli ismi Münih Üniversitesi profesörlerinden Karl Haushoffer adlı bir bilim adamıydı.

 

Karl Haushoffer’ın kimliği de en az Hitler kadar ilgi çekici. Haushoffer ile Hitler’i tanıştıran Rudolf Hess’ti. Thule grubunun yaşayan son üyesi Rudolf Hess, barış görüşmeleri için silahsız bir uçakla İngiltere’ye gönderilmiş ancak beklenmedik bir şekilde tutuklanmıştı. Savaştan sonra da Hess, Nazi savaş suçlularının kapatıldığı Spandau Cezaevi’nde ömür boyu tutuldu. Diğer mahkumların bazıları idam edildiler veya cezalarını çekip tahliye oldular, ancak Hess Spandau Cezaevi’nin tek mahkumu olarak yıllarca İngiliz, Fransız, Amerikalı ve Ruslar’dan oluşan bir birliğin gözetimi altında kaldı. Hakkında bir çok kitap yazıldı. Bunlardan birisi on yıl önce “Dünya’nın En Yalnız Adamı” ismi ile Türkçe’ye çevrildi.

 

Hess, çok yaşlanmasına, aradan uzun yıllar geçmesine ve ötekiler kadar ağır bir savaş suçlusu olmamasına rağmen neden ölünceye kadar hapiste tutulmuştu? Hess’i farklı kılan, savaşın farklı sebepleriyle ilgili olarak bildikleri, Hitler ve Haushoffer’e olan yakınlığıydı. Hitler iktidara gelişinden önce yaşanan ayaklanmadan ötürü hapse atılınca, Haushoffer onu hergün ziyaret ediyordu. 1869 doğumlu olan Haushoffer, Hindistan ve Uzak Doğu’nun çeşitli yerlerinde uzun yıllar görevli olarak bulunmuştu. Japonya’ya gitmiş ve Japonca öğrenmişti. Ona göre Alman ırkının kökenleri Orta Asya’da idi. Haushoffer, en gizli Budist örgütlerinden birine alınmış ve görevinin başarısızlıkla sonuçlanması durumunda harakiri yapmaya yemin etmişti. 1914 yılında genç bir generalken olayları önceden isabetle tahmin etmesi ile dikkatleri üstüne toplamıştı. Düşmanın saldıracağı saati, top mermilerinin düşeceği yerleri, fırtınaları, yabancı ülkelerdeki siyasal değişimleri önceden biliyordu. Hitler de ordusunun Paris’e ilk gireceği günü, çeşitli cephelerde düşmanın ne kadar dayanabileceğini ve Roosvelt’in ölüm tarihini önceden doğru tahmin etmişti.

 

Haushoffer, I. Dünya Savaşı’ndan sonra yeniden öğretim hayatına döndü. Çeşitli bilimsel içerikli dergiler yayınladı. Nazi Partisi’nin sembolü olan Gamalı Haç’ı seçen de oydu. Nitekim “Bilinmeyen Hitler” adlı kitabında Wulf Schwartzwaller iddiaları doğruluyor:

 

“Hitler, Landsberg Hapishanesi’ndeyken en düzenli ziyaretçileri Münih Üniversitesi Jeopolitik Enstitüsü Profesörü General Karl Haushoffer ile Rudolf Hess’ti. Hitler, ‘Kavgam’ adlı kitabını bu iki önemli ismin yardımıyla yazmıştı. Haushoffer, Hitler ve Hess çok uzun söyleşilere, müzakerelere dalıyorlardı. Haushoffer gizli bilimlerin yanısıra Zen Budizmi’ne de ilgi duyuyordu. Tibetli Lama rahiplerinden ders almıştı. Dietrich Eckart’tan sonra Hitler’i etkileyen ikinci kişiydi. Berlin’de Berlin Luminous Locası’nı o kurmuştu. Haushoffer ünlü Rus büyücü ve metafizikçisi Gregor İvanovich Gurdyev’in öğrencisiydi. Gurdyev ve Haushoffer dünyanın altında yaşayan ve insandan daha üstün dünya dışı bir tür ile ilişki içerisinde olduklarına emin oldukları Tibet Locası’na üyeydiler. Hitler, Alfred Rosanberg, Himler, Goring ve Hitler’in hemen hemen yanından hiç ayırmadığı fizikçisi Dr. Morell de aynı zamanda bu Loca’ya üyeydiler.” (The Unknown Hitler, Wulf Schwartzeller, Berkeley Books, 1990)

 

Nazi Karargahında Tibet rahipleri

 

Hitler’in başında bulunduğu Nazi Partisi 1925 yılından itibaren hızla büyümeye ve iktidara yürümeye başladı. Partinin yedi kurucusu da kara güçler tarafından yönetildiklerine ruhen ve bedenen emindiler. Onları birleştiren yemin, enerji ve şans kaynağı bir Tibet Efsanesi’ne dayanıyordu. Araştırmacı yazar Ergun Candan, “Gizli Sırlar Öğretisi” adlı kitabında bu konuyla ilgili son derece çarpıcı bulgulara yer veriyor:

 

“II. Dünya Savaşı sonlarına doğru yıkılan Nazi Karargahı’na girildiğinde, hiç akıllara gelmeyen bir şeyle karşılaşılmıştı. Yıkıntılar arasında 12 Tibetli rahibin cesetleri bulunuyordu. Bu duruma o yıllarda hiç bir anlam verilememişti. Aslında savaş atmosferi içinde bunu hiç kimsenin düşünecek hali de yoktu. Savaş bitip de her şey normale dönmeye başladıktan sonra bu durum bir çok kimsenin dikkatini çekmeye başladı:

 

Nazi Karargahı’nda 12 Tibetli rahibin işi neydi? Bu soru uzun bir süre zihinleri meşgul etti. Naziler ile Tibetli rahiplerin ne gibi bir birlikteliği olabilirdi? İşte bu konu inceden inceye araştırılmaya başlandı. Ortaya çıkan sonuçlar bir hayli düşündürücüydü: Naziler bir yer altı uygarlığı olduğuna inanılan Şambala ile irtibatlıydılar!

 

Her şey Thule Efsanesi’yle başlıyordu. Thule Efsanesi’nin kökeni ise kayıp bir uygarlığa dayanıyordu. Bu da Nazizm’in temelini oluşturuyordu. Bu efsane etrafında birleşen bir grup, Thule adında gizli bir tarikat kurdu. Nazi Partisi’nin yedi kurucusundan biri olan Diettrich Eckardt, Thule tarikatinin temel felsefesini şöyle açıklıyordu:

 

“Thule’un tüm sırları, eski kayıp bir uygarlığa dayanır. İnsanoğlu ile ‘dış zekalar’ arasında bulunan bazı aracı varlıklar, bu sırlara erenlere büyük bir güç kaynağı oluşturmaktadır. Bu güç kaynağı Almanya’yı dünyaya egemen kılacaktır. Yine bu güç kaynağı geleceğin üstün insanının ortaya çıkmasını ve insan türünün değişimini sağlayacaktır.”

 

İşte bu sözler özetle Nazizm’in de temelini oluşturmaktaydı. Gizli Thule Tarikati’nin üyeleri arasında Rudolf Hess, Karl Haushoffer, Alfred Rosenberg ve Adolf Hitler gibi önde gelen isimler bulunmaktaydı. Daha sonraları Hitler’in büyü çalışmaları da gerçekleştirdiği ortaya çıktı. Bunlardan en belirgin olanı radyodan yaptığı konuşmalarda kullandığı ‘ses büyüsü’ denilen bir yöntemdi. Bu yöntem büyük kitlelerin etki altına alınmasında büyük bir fonksiyon görmüştü.”

 

Ergun Candan’a göre bir başka ilginç nokta da Naziler’in bayraklarında kullanmış oldukları semboldü. Bu şekil öyle rastgele seçilmiş bir sembol değildi. Gamalı Haç insanlığın kullanmış olduğu en eski sembollerden biriydi. Dünyanın pekçok köşesinde bu sembole rastlanmıştı. Eski uygarlıkların en önemli sembollerinden biri olan Gamalı Haç’ı daha da ilginç yapan özellik, bunun bir Mu sembolü olmasıydı. Mu kültürüyle karşılaşan tüm eski uygarlıklar da, bu sembolü kullanmışlardı.

 

Gamalı Haç, Mu kültüründen alınma

 

Gamalı Haç, Mu tabletlerinde ilk bulunduğu şekle dayanıyordu. Bu sembol dünya üzerinde yüze yakın yerde bulunmuş ve Mu uygarlığı ile ilgili bilgi ve belgeleri ortaya çıkaran Niven ve Churchward’ın kayıtlarında da yer almıştı. Bu sembol Mu’nun gizli bilgilerinin en önemli sırlarından birini bünyesinde saklıyordu. Sembolün anlamı Eski Mısır ve Tibet’teki mabetlerde bulunan rahiplerce, büyük bir sır olarak saklanmış ve kimseye bu sırla ilgili bir açıklama yapılmamıştı. Bu sembolün sırrını sadece gizli eğitimden geçen rahipler bilmekteydi. Kökeni Mu’ya dayandığı için bu sembol iki yer altı uygarlığı olan Agarta ve Şambala’da bilinen ve kullanılan bir semboldü. Naziler’in bu sembolü ele geçirmeleri de Tibet’teki gizli çalışmalarına dayanmaktaydı. Şambala üyesi bazı rahiplerden öğrendikleri sırlar arasında bu sembol de bulunmaktaydı. Böylece sembol Şambala’nın karanlık güçlerine hizmet eden Naziler tarafından dejenere edilerek karanlık amaçları doğrultusunda bayraklaştırıldı.

 

Hitler, kendi liderliğindeki dönemde ateş çağının yaşanacağına, buz ve soğuğun yenileceğine inanıyordu. İddialara göre, Rusya’daki buz çöllerine askerlerini yazlık elbiselerle göndermesi bu yüzdendi. Kafkasya’ya girdikten sonra yüksek rütbeli üç SS subayı, yüksek bir dağın zirvesine Gamalı Haçlı kara tarikat bayrağını dikti. Stalingrad yenilgisinden sonra Nazi söylevcisi Goobels haykırıyordu. “Anlamıyor musunuz? Evrensel anlayış yenildi, ruhsal güçler yeniliyor. Hüküm saati geliyor, tüm insanlar acı çekecekler ve çekmeliler.” Hitler ekliyordu: “ Yeterince kayıp verilmedi!”

 

Hitler ve yandaşları korkuyorlardı. Karşıt güçler harekete geçmişti ve cezalandırılacaklardı. Son anda bile, Berlin düştüğünde, metroya sığınmış 300 bin Alman için Hitler çılgınca emir verdi: “Metroyu sular altında bırakın, herkes ölsün, bu bir ayindir ve kurban gerektirir, böylece yerdeki güçler yardımımıza koşacaktır.” Gerçekten çıldırmış mıydı yoksa öğretisini mi uyguluyordu?

 

“Ya Masonlar, ya biz”

 

Rausching’in kitabında Hitler ve arkadaşlarının kendilerine başka tarikatları rakip gördükleri açıkça ortaya konuyor ve son derece önemli ipuçları bulunuyor:

 

“Düşmanlarımdan çok şey öğrendim. Katoliklerden, Marksistlerden veya masonlardan. Masonlar hakkında bir rapor hazırlattım. Simgeler, esrarlı törenler. Bu adamlarda tehlikeli olan tek şey, benim de kullandığım tarikat sırrı yöntemidir. Bir tür ruhani aristokrasi oluşturuyorlar. Hiyerarşik bir örgüt kuruyor ve simgeler kullanıyor ve ayrı ayrı ibadetler yapıyorlar yani zekayı yormadan. Alıştırarak simgelerin büyüsel etkilerini kullanıyorlar. İşte masonların en tehlikeli yönü budur. Dünyada bir kaç örgüte yer yoktur. Ya masonlar ya biz...”

 

‘Zaman Gezmenleri’ adlı kitapta da konuyla ilgili ilginç bazı ayrıntılar bulunuyor:

 

“Bilimsel tüm yasalara karşı amansız bir savaş açan Nazi’lerin şefi Adolf Hitler bu gücü nereden bulmaktaydı? Yeni bir bilim ve hayat görüşünü on sene gibi kısa bir zaman sürecinde ortaya koyması imkansızdı. Adolf Hitler’in arkasındaki güç gizemli ve büyülü bir kimliğe sahipti. Bu gizli gücün ismi ‘Thule Örgütü’ idi. Bu örgütün en önemli ismi Karl Haushoffer adlı bilim adamıydı.

 

1923 sonbaharında Münih’te, şair Dietrich Eckardt ciğerleri iperit gazıyla kavrulmuş olarak öldü. Komaya girmeden önce, ‘İşte benim Hacer—i Esved’im’ dedi. Astronomik bilimin kurucularından Prof. Oberth’e miras bıraktığı siyah bir göktaşı önünde kendine özgü tapınarak dostu Houshoffer’e uzun bir el yazması postalamıştı. Ölüyordu ama içi rahattı. Thule örgütü yaşamaya devam edecekti; çok geçmeden hem dünyayı, hem de hayatı köklü şekilde değiştirecekti.”

 

Thule’n son temsilcileri

 

D. Eckardt’la aynı gizli örgütün üyesi olan mimar Alfred Rosenberg, 1920’lerde Hitler’i tanımışlar, üç yıl boyunca zorlu bir eğitime tabi tutmuşlardı. Adolf Hitler’e Doğu bilgisinin gizemlerini, gizli dilini ve konuşmayı öğreten Eckardt’tı. Öğretisini iki ayrı planda yürütmüştü; gizli öğreti ve propaganda planları. Eckardt, 1923 yılının temmuz ayında kurulan Hitler’in Nasyonel Sosyalist Partisi’nin yedi kurucu üyesinden biriydi.

 

Kitaba göre Thule örgütünün ardında Cermen kökleri yatıyordu. Dünyanın gizli tarihinde kuzey kutup bölgesinde batmış bir ada olduğu rivayet ediliyordu. Kökleri Mu uygarlığına dayanıyordu. Öğretinin temel taşlarını “insan psikolojisinin bilinmeyen yanları” ve “zaman boyutları” oluşturmaktaydı. Eckardt ve dostları, Thule’un dünyadaki temsilcileriydi. Dünyanın kaderini değiştirip üstün bir ırk meydana getirerek, “üst zekalılarla” diyaloğa geçmeyi hedefliyorlardı. Thule’un temsilcileri Karl Haushoffer ve Dietrich Eckardt, medyum özelliğine sahip Adolf Hitler ve Rudolf Hess’i kendi amaçları için kullanmışlardı.

 

1926 yılında Berlin’de, Berlin ve Münih’e küçük bir Tibet kolonisi yerleşti. Ruslar Berlin’e girişleri sırasında cesetler arasında rütbesi olmayan bin kadar Tibet ölüm gönüllüsüne rastladı. Nazi hareketi başarıya ulaşır ulaşmaz Tibet’e heyetler gönderilmiş ve bu 1943’e kadar kesintisiz devam etmişti. Thule grubu üyeleri uzlaşmayı bozacak bir hata işleyecek olurlarsa intihar etmeye yemin etmişlerdi ve 14 Mart 1946’da Karl Haushoffer, karısı Martha’yı öldürüp, Japon usulü harakiri yaptı. Mezarına hiç bir anıt ya da haç dikilmedi. Oğlu, Hitler’e karşı düzenlenen süikaste karışanlardan biri olarak idam edildi. Ceketinin cebinde şiir şeklinde yazılmış olan şu yazı bulundu: “Babam kötülüğün sesini duymadı. Şeytanı dünyaya saldı.”

 

 

Hitlerin Ordusundan Resimler

 

 

 

1.jpg

 

http://img383.imageshack.us/img383/7287/hh7ry4xt.jpg

 

http://img383.imageshack.us/img383/4200/h9lu3xk.jpg

 

2.jpg

 

http://img420.imageshack.us/img420/115/aaa1cr4hj.jpg

Yorum bağlantısı
Diğer sitelerde paylaş

Evet ben daha önce başka biyerde de okumuştum buna benzer bir şey,, olabilir aslında yoksa nasıl binlerce kişi bukadar saçma idealler uğruna hitlerin peşine düşsün.. Necromonicon'un orjinal kopyasının Hitlerin elinde olduğunu söylüyorlardı, güya toplu hipnoz falan yapıyormuş..

Yorum bağlantısı
Diğer sitelerde paylaş

osmanlıda oldugu gibi almanyada da yerli halk ekonomik olarak köle olmasıydı... ticaret ve para azınlıklardaydı...alman köle olarak doguyolardı ve bunu hicbir sekilde degistirebileceklerine dair bir umutları da sansları da yoktu...(Unutmayın işçi hakları fln da yok,insanlar köpek gibi çalıştırılıyordu...)kendi ülkelerinde aşagılanıyorlardı fln...(üstün\saf ırk olayı da buna tepkidir,Atatürk de türklük bilincini oluşturmak ve geliştirmek için çalıştırmıştır.Ancak Atatürk insan sevgisiyle dolu bir insandır...)

 

Hitlerin çok iyi bir konuşmacıydı...İnsanları etkilemeyi becerebiliyordu..Çok zekiydi fln...Hepsi kabul.. Belki de yazıdaki gibidir,belki de degildir ..Bilmem ,bilemem... :p

Yorum bağlantısı
Diğer sitelerde paylaş

evet doğru osmanlı döneminin sonuna doğru paranın ermenilerde olması gibi almanya da da musevlerdeydi ama ilginç olanı bu durumun aşırı şiddetle değiştirilmesine bütün almanyanın sıcak bakması ve hatta desteklemesi.. bir anda bir ırkın bu şekilde yokedilmesine milyonlara kişinin hiç bir acıma duygusu olmadan destek vermesi ilginç.. ama kitle psikolojisi, zamanın şartlarınıda tam bilemiyoruz

Yorum bağlantısı
Diğer sitelerde paylaş

ALINTI(mescalin @ 15 07 2006, 01:29 ) 423[/snapback]

evet doğru osmanlı döneminin sonuna doğru paranın ermenilerde olması gibi almanya da da musevlerdeydi ama ilginç olanı bu durumun aşırı şiddetle değiştirilmesine bütün almanyanın sıcak bakması ve hatta desteklemesi.. bir anda bir ırkın bu şekilde yokedilmesine milyonlara kişinin hiç bir acıma duygusu olmadan destek vermesi ilginç.. ama kitle psikolojisi, zamanın şartlarınıda tam bilemiyoruz
[/b]

verdikleri destek belki olaya duydukları inaç degil hitler ve ss den duydukları korku bence..
lisede bir kompozisyonumda sevmedigim bir alman hocanın zoraki yazdırması ve birazda ona oldugum kıl nedeniyle kompzsonumda hitleri anlatmıstım ve 54 ten karneme 1 gelmisti ben 3 gelmesini dusunurken :angry: hayatımdaki ilk 1 imdir!!! :angry: :angry:
nedeni ise "hitler ist ein führer in deutschland" cümlesiydi...
Yorum bağlantısı
Diğer sitelerde paylaş

I.Dünya Savaşından sonra Almanya sokaklarında açlık ve hastalık kol geziyor, halk Versay Anlaşmasının ağır yükleri altında eziliyordu. 1919 yılında Münih’te Alman halkını bu sefaletten ve açlıktan kurtaracak bir parti doğuyordu; Nasyonal Sosyalist Alman İşçi Partisi. Görünüşte sadece aşırı milliyetçi bir partiydi. Ama bu perdenin arkasında yıllardır yer altında faaliyetlerini sürdüren okült Pan-Cermenist ve Aryan örgütlerin son halkası olan Thule Tarikatı vardı.

 

Partinin ön planında Adolf Hitler gözükse de partiyi eline alan örgüt Guido von List, Helena Petrova Blavatsky, Lanz von Libenfels gibi okültlerin etkisi altında kalmıştı ve perde arkasında da Baron Rudolf von Serbottendorf, Dietrich Eckart, Alfred Rosenberg, Heinrich Himmler ve Hans Hörbiger gibi gizli öğretilerle uğraşan isimler vardı.

 

1933 yılında NSDAP’ın Almanya’nın başına geçmesiyle ülkede her şey değişmişti. Kısa sürede bilim ve sanayi alanın da öyle gelişmeler yaşandı ki ülke tüm dünyaya kafa tutar hale gelmişti. Nasıl olmuştu da savaştan sonra ekonomik yıkıma mahkum olmuş ve her türlü savaş makinesini üretmekten men edilmiş bir ülke, II.Dünya Savaşı sırasında ilk jet motorlu savaş uçaklarını, hayalet uçağın atası olan Horten’ı, Tomahawk, Cruise,Skut füzelerinin atası olan V-I ve V-II roketlerini, en önemlisi de atom bombasını nasıl yapabilmişti?

 

En ilginci de Almanya’yı işgal eden müttefikler Thule örgütünden bazılarının ayrılarak oluşturduğu Vril örgütünün ismi ile Haunebu adını taşıyan üzerlerinde Nazi sembolleri olan UFO fotoğraflarına ve çizimlerine rastlamışlardı.

 

III.Reich’ın sır dolu tarihi bunlarla da sınırlı değildi. Adolf Hitler 1924 yılında Landsberg Hapishanesinde mahkum olduğu yıllarda yazdığı Kavgam’da bahsettiği ve dünyanın kurucusu olarak işaret ettiği Ari Irk kimlerdi? Irksal miraslarını araştıran Ahnanerbe örgütü başta Tibet olmak üzere dünyanın dört bir yanında ne aramıştı ve ataları olduklarını iddia ettikleri Ari Irk’ın kökenleri neresiydi? Naziler neden kendilerine binlerce kilometre uzaklıkta bulunan buzlarla kaplı Antarktika kıtasına bir çok keşif gezisi düzenleyip buraya sahip olmak istemişlerdi? Ve Nazilerle ilgili tarihin tozlu raflarında saklanmış birçok sır neydi…

Yorum bağlantısı
Diğer sitelerde paylaş

İlginç olan da şudur; bazı insanlar düşük bilgi düzeyleriyle kafalarındaki herşeyi karman çorman edip hikayeye çevirir. Örneğin; kişi necronomiconu duymuş bir yerden, hitler büyücü denmiş bir yazıda (yani yüzeysel olarak söylüyorum) onu görmüş, 1-2 şey daha okumuş felan ardından necronomicon hitlerdeydi ordan şunu yaptı bunu yaptı şu şöyle oldu telekinezi yaptı felan diyebiliyor. Bunu burda yazan arkadaşa değil onun okuduğu yazıya söylüyorum bunları. Birşeyi bilmeden fikir sahibi olabilen bir biziz galiba milletçe.

Yorum bağlantısı
Diğer sitelerde paylaş

Büyü falan yaptığı yok. Hangi baskı altındaki topluma özgürlük, demokrasi, para, toprak vs. derseniz ayaklanırlar zaten. Bir de önder gerek tabi. Burada da Hitler ve saz arkadaşları giriyor devreye ve insanlara umut veriyor. İyi bir politikayı güzel bir stratejiyle birleştirerek ekonomik kalkınma sağlıyorlar. Kendilerine karşı olanları yargılamakla falan uğraşmayıp direkt öldürüyorlar. Bu faşizmin peşinden sürüklenmek istemeyenler kaçıyor veya ortadan kaldırılıyor. Büyülerinin etkisi sınırlı olsa gerek ki savaş bitmeden önce bütün Almanlar Hitler'in delirdiğini düşünmüş, Generalleri savaşmadan teslim olmuştur. Şimdi diktatörün biri çıksa (zeki olanlarından) ve "tam bağımsızlık", "emperyalizmin köpeği olmak yerine şerefimizle ölürüz" falan dese (deniyor gerçi de uyduruk kişiler deyince takan olmuyor polisler dövüyor falan) ve Hitler ile aynı stratejiyi uygulasa yine başarır.

Yorum bağlantısı
Diğer sitelerde paylaş

Büyü falan yaptığı yok. Hangi baskı altındaki topluma özgürlük, demokrasi, para, toprak vs. derseniz ayaklanırlar zaten. Bir de önder gerek tabi. Burada da Hitler ve saz arkadaşları giriyor devreye ve insanlara umut veriyor. İyi bir politikayı güzel bir stratejiyle birleştirerek ekonomik kalkınma sağlıyorlar. Kendilerine karşı olanları yargılamakla falan uğraşmayıp direkt öldürüyorlar. Bu faşizmin peşinden sürüklenmek istemeyenler kaçıyor veya ortadan kaldırılıyor. Büyülerinin etkisi sınırlı olsa gerek ki savaş bitmeden önce bütün Almanlar Hitler'in delirdiğini düşünmüş, Generalleri savaşmadan teslim olmuştur. Şimdi diktatörün biri çıksa (zeki olanlarından) ve "tam bağımsızlık", "emperyalizmin köpeği olmak yerine şerefimizle ölürüz" falan dese (deniyor gerçi de uyduruk kişiler deyince takan olmuyor polisler dövüyor falan) ve Hitler ile aynı stratejiyi uygulasa yine başarır.

 

olay budur,herşeyin altında gizli güçler aramamak lazım:)

Yorum bağlantısı
Diğer sitelerde paylaş

ilk resim mükemmel.Hitlerle ilgili pek çok kaynak var elimde ama hiçbirinde böyle bir resim yok.Kavgamı tuğla kadar büyük boyda bir hitler biyografisini ve adolf hitlerin yaverlerinin sorgulanması ile stalin için hazırlanmış ve ntv yayınları tarafından basılmış ve hitlerin özel yaşamını anlatan bir kitabı okuduktan sonra hitlerle ilgili bir kaç fikrim olduğuna inanıyorum.Hitler kesinlikle normal bir adam değildi.Hayatının her aşaması ilginçtir.Hayatının uzun yıllarını açlık ve fakirlik ile geçirmiş hatta 1 yıl boyunca düşkünler evinde yaşamıştır.Hitlerin akıl sağlığı kesinlikle yerinde değildir.Ama ilginç bir biçimde üstün başarısında deliliğinin büyük katkısı olmuştur.Hitler kendisine yakın olan insanları ve yıllarca parti için onunla birlikte savaşmış silah arkadaşlarını gerektiğinde acımasızca öldürtmüş ve hayatı boyunca ya hep ya hiçe oynamış bir insandır.İktidara gelişinde avrupayı fethedişinde bu ya hep ya anlayışı hitlere büyük destek olmuştur ama stalingrad yenilgisi ve sonrasında afrikadaki orduların ölüme terk edilmesi ve en sonunda müttefikler kapıda iken son savunma birliklerini aptalca bir taruz için harcaması ve berlinin son umudunu çöpe atması yine bu ya hep ya hiç anlayışının sonucudur.Şimdi asıl soruya gelecek olursak hitler büyücümüydü.Bu konuda kesin bir şey söyleyemem ama hitlerin büyüyü araştırmak için emrindeki nazileri görevlendirdiğinden adım kadar eminim ama bu eminliğim dolaylı kanıtlara dayanıyor.Yani aslında bunları yapan insan büyüye de muhakkak ilgi duyuyordur diye düşünüyorum.Bu dolaylı kanıtlar şunlar:

 

Hitler paralel evrenler fikrine inanıyordu ve bu paralel evrenlerin kapısının kuzey kutbunda olduğuna inanıyordu.Bunu araştırmak için kuzey kutbuna bir ss donanması gönderdi

Hitler tanrı tarafından dünyayı değiştirmek için gönderildiğine inanıyordu.Hristiyanlığa kesinlikle karşıydı hatta 1941 yılında çıkarılan bir emirle nazi almayansında noel kış gündönümü olarak kutlanmaya başlandı.

Hitler gerçekten thule örgütünün bir parçasıdır ve bu örgüt savaş boyunca ciddi çalışmalar yapmıştır.Hatta gobi çölünde de araştırmalar yapan örgüt üyeleri almanların orta asyada eskiden verimli topraklar olan gobi çölünde büyük bir uygarlık kurduklarını ve büyük yıkım isimli(tufan olabilir) bir olaydan sonra avrupaya göç ettiklerine inanıyordu.Savaştan sonra orta asyada yeniden büyük bir uygarlık kurmayı planlıyorlardı.Ve son olarak hitler gerçekten de roosevelt in öleceğini önceden söylemiştir.

Yorum bağlantısı
Diğer sitelerde paylaş

Führer, Gamalı Haçı kullanmakta oldukça ustalık etmişti. Çok zekice bir davranış ile onu "Tanrıya Ulaşmak" anlamına gelen Ög Tamgasını kullanmıştı. Denildiği gibi dört elementi simgeler; ateş, su, toprak ve hava. Budizm, Hinduizm, Judinizm gibi pek çok din ve aynı zamanda Sümerler, Türkler gibi pek çok uygarlık tarafından kullanılmıştır. İlk örnekleri zaten antik çağlara dayanmaktadır. Hitler'in bu tarz bir sırrı ile bunları badaştırmak çok mantıklı olmuş. Her gördüğü şeyi benimsemesi ve onu kendine göre tasarlaması çok zekice. :)

Yorum bağlantısı
Diğer sitelerde paylaş

Sohbete katıl

Şimdi mesaj yollayabilir ve daha sonra kayıt olabilirsiniz. Hesabınız varsa, şimdi giriş yaparak hesabınızla gönderebilirsiniz.

Misafir
Bu konuyu yanıtla...

×   Farklı formatta bir yazı yapıştırdınız.   Lütfen formatı silmek için buraya tıklayınız

  Only 75 emoji are allowed.

×   Bağlantınız otomatik olarak gömülü hale getirilmiştir..   Bunun yerine bağlantı şeklinde gösterilsin mi?

×   Önceki içeriğiniz geri yüklendi.   Düzenleyiciyi temizle

×   You cannot paste images directly. Upload or insert images from URL.

×
×
  • Yeni Oluştur...