vhercle Oluşturma zamanı: Haziran 14, 2007 Paylaş Oluşturma zamanı: Haziran 14, 2007 Sigismund Scholomo Freud (okunuşu: Zigmund Froyd ) (d. 6 Mayıs1856, Moravia - ö. 23 Eylül1939), psikanaliz öğretisini geliştirmiş olan Avusturyalınörolog. Temel eserleri Zur Psychopathologie des Alltagslebens (Günlük Yaşamın Psikopatolojisi) Die Traumdeutung (Düşlerin Yorumu) Uber Psychoanalyse (Psikanaliz Üzerine Beş Ders) Totem und Tabu (Totem ve Tabu) Zur Einführung des Narzissmus (Narsisizmin İncelenmesine Giriş) Unbehagen in der Kultur (Uygarlığın Huzursuzluğu) Jenseits des Lustprinzips Das Ich und das Es (Haz İlkesinin Ötesinde Ben ve İd) Der Mann Moses und die monotheistische Religion (Musa ve Tektanrıcılık) Hayat kronolojisi 18566 Mayıs. Musevi bir ailenin çocuğu olarak Moravia'da Freiberg'de doğar. 1860 Aile Viyana'ya yerleşir. 1865 Ortaokula girer. 1873 Viyana Üniversitesine tıp öğrencisi olarak girer. 1876-82 Viyana'da Fizyoloji Enstitüsünde Brücke'nin yanında çalışır. 1877 İlk yayınlar: anatomi ve fizyoloji üzerine makaleler 1881 Tıp doktoru olarak mezun olur 1882Martha Bernays ile nişanlanma 1882-5 Viyana Genel Hastanesinde çalışma, beyin anatomisi üzerinde yoğunlaşma: pek çok yayın 1884-7 Kokainin klinik kullanımı üzerine araştırmalar 1885Nöropataloji Privatdozent'i (üniversite hocası) olarak atanma 1886Martha Bernays'la evlenme. Viyana'da sinir hastalıkları üzerine özel muayenehane açış. 1886-93 Viyana'da Kassowitz Enstitüsünde nöroloji üzerine, özellikle çocuklardaki beyin felçleri üzerine sürekli çalışma ve pek çok yayın 1887 En büyük kızının doğumu (Mathilde) 1887-1902Berlin'deki Wilhelm Fliess'le arkadaşlık ve yazışma. Freud'dun, bu dönemde, ona yazdığı ve ölümünden sonra, 1950'de yayımlanan mektupları görüşlerinin gelişimine pek çok ışık tutmuştur. 1887 Uygulamalarında hipnotik telkini kullanmaya başlar 1888 (yak) Histerinin katartik sağaltımında hipnozu kullanarak, Breuer'i izlemeye başlar. Giderek hipnozu bırakır ve onun yerine serbest çağrışımı geçirir. 1889Telkin tekniğini incelemek üzere, Nancy'de Bernheim'ı ziyaret eder. En büyük oğlunun doğumu (Martin) 1891 Afazi üzerine monografi. 1892 En küçük oğlunun doğumu (Ernst). 1893-8 Histeri, obsesyonlar ve anksiyete üzerine araştırma ve kısa makaleler. 1895Breuer ile birlikte, Histeri Üzerine Çalışmalar; olgu öyküleri ve Freud'un kendi tekniği betimlemesi. 1893-6 Freud'la Breuer arasında giderek artan görüş ayrılığı. Freud, savunma ve bastırma kavramlarını ve de nevrozun, ego ile libido arasında bir çatışmanın sonucu olduğunu getirir. 1895 Bilimsel bir ruh bilim projesi: Freud'un Fliess'e mektupları arasında bulunur ve ilk kez 1950'de basılmıştır. Ruhbilimi nöroloji terimleri ile anlatmak için başarısız bir girişim, ama Freud'un daha sonraki çoğu kuramının habercisidir. 1896Ruh çözümleme teriminin ortaya çıkışı. Babasının ölümü (80 yaşında). 1897 Freud'un öz-çözümlemesi; yaralanma kuramının terk edilmesine ve çocuksu cinsellik ve Oediepus karmaşasının benimsenmesine yol açmıştır. 1900Düşlerin Yorumu. Son bölümünde, Freud'un zihinsel süreçler, bilinçdışı ve haz ilkesinin üstünlüğü üzerine tüm görüşleri ilk kez özetlenir. 1901Günlük Yaşamın Psikopatolojisi. Bu, düşler hakkındaki kitapla birlikte, Freud'un kuramlarının, yalnızca patolojik durumlara değil normal zihinsel yaşama da uygulandığını ortaya koyar. 1902 Professor Extraordinarius atanır. 1905Cinsellik Kuramı Üzerine Üç Deneme: İnsanoğlunda, cinsel içgüdünün gelişiminin, bebeklikten erişkinliğe dek ilk kez izlenişi. 1906 (yak) C.G. Jungruh çözümlemeye katılır. 1908 Ruhçözümleyicilerin ilk uluslar arası toplantısı (Salzburg'da). 1909 Freud ve Jung konferans vermek üzere ABD'ye çağırılırlar. Bir çocuğun ilk çözümlemesinin olgu öyküsü (küçük Hans beş yaşında) daha önce, erişkinlerin çözümlemesinden çıkarılmış olan sonuçların, özellikle de bebeklik cinselliği ile Oediepus ve iğdiş edilme karmaşasına ilişkin olanların desteklenmesi. 1910 (yak) Narsisizm kuramının ilk ortaya çıkışı. 1911-15 Ruh çözümleme tekniği üzerine makaleler. 1911Alfred Adler'in ayrılışı. Ruh çözümleme kuramlarının psikolojik bir olguya, Dr. Schreber'in öz yaşam öyküsüne uyarlanması. 1912-13 Totem ve Tabu: Ruh çözümlemenin, antropolojik malzemeye uyarlanması. 1914Jung'un ayrılışı. Ruhçözümsel Devinimin Tarihi Üzerine. Adler ve jung hakkında polemik yapılan bir kesimi de içerir. Son büyük olgu öyküsünü, Kurt Adamı yazar. (1918'e dek yayınlanmamıştır). 1915 Günümüze yalnızca beş tanesi gelmiş temel kuramsal sorularla ilgili oniki metapsikolojik makaleden oluşan dizi. 1915-17 Giriş Konferansları: Freud'un görüşlerinin birinci Dünya Savaşı'na kadarki durumunun kapsamlı genel bir değerlendirmesi. 1919 Narsisizm kuramının savaş nevrozlarına uygulanması. İkinci kızının ölümü. 1920Haz İlkesinin ötesinde: yineleme takıntısı ve ölüm iç güdüsü kuramının ilk kez açık olarak tanıtılması. 1921Grup Ruhbilimi. Egonun sistematik bir çözümsel incelenmesinin başlangıcı. 1923Ego ve İd. Bir id, bir ego ve bir de süperegoya bölünmesiyle aklın yapı ve işleyişinin büyük ölçüde düzeltilmiş tanımı. Kanser hastalığının ortaya çıkışı. 1925Kadınların cinsel gelişimi üzerine düzeltilmiş görüşler. 1926Ketvurmalar, Belirtiler ve Anksiyete. Anksiyete sorunu üzerine düzeltilmiş görüşler. 1927Bir yanılsamanın geleceği. Bir din tartışması: Freud'un geriye kalan yıllarının çoğunu adadığı bir dizi toplum bilimsel çalışmanın birincisi. 1930Uygarlık ve Hoşnutsuzlukları. Bu, Freud'un yıkıcı iç güdüler (ki ölüm iç güdüsünün bir görünümü sayılmıştır) üzerine ilk kapsamlı çalışmasını içerir. Freud, Frankfurt kenti tarafından Goethe ödülü ile ödüllendirilir. 1933HitlerAlmanya'da güç kazanır. Freud'un kitapları Berlin'de halk önünde Naziler tarafından yakılır. 1934-8 Musa ve Tek Tanrıcılık. Freud'un yaşarken yayımlanan son kitabı. 1936 Hitler'in Avusturya'yı işgali. Freud, Londra'ya gitmek üzere, Viyana'yı terk eder. Ruhçözümlemenin Bir Taslağı. Ruh çözümlemenin son, bitmemiş ama köklü bir tanımı. 193923 Eylül, Londra'da ölümü. Kaynakça http://www.turkcebilgi.com/?bilgi=Sigmund%20Freud Alıntı Yorum bağlantısı Diğer sitelerde paylaş More sharing options...
Dolunay Yanıtlama zamanı: Haziran 14, 2007 Paylaş Yanıtlama zamanı: Haziran 14, 2007 Psikanaliz ve Din Parapsikoloji- Metaterapi-Psikanalizm Psikopatoloji Alıntı Yorum bağlantısı Diğer sitelerde paylaş More sharing options...
Manje_Loa Yanıtlama zamanı: Ekim 26, 2008 Paylaş Yanıtlama zamanı: Ekim 26, 2008 PSİKANALİTİK YAKLAŞIM: BİLİNÇALTINDAN NOTLAR http://www.biltek.tubitak.gov.tr/gelisim/psikoloji/images/freud1.jpg Sigmund Freud Freud, 4 ana unsurun altını çiziyor: Bilinç seviyeleri Kişilik yapısı Kaygı ve psikolojik savunma mekanizmaları Gelişimde psikoseksüel evreler Bilinç Seviyeleri ve Buzdağı Benzetmesi http://www.biltek.tubitak.gov.tr/gelisim/psikoloji/images/buzdag.jpg Freud'un bilincin çeşitli katmanlarından bahsettiği kuramı "topografik zihin modeli" olarak da adlandırılıyor. Topografinin sözcük olarak yer betimi anlamına geldiğini göz önünde bulunduracak olursak buzdağı ve bilinç arasındaki benzeşimi kurmak çok da zor olmuyor. Çünkü Freud, bilinci bir buzdağına benzeterek farklı bilinç aşamalarını bu buzdağının suyun altında ve üstünde kalan kısımlarıyla, yerlerini su seviyesine göre betimleyerek bağdaştırıyor. Dolayısıyla su seviyesini bilinç eşiği olarak düşünürsek, bu eşiğin altında bilincin en büyük alanını oluşturan bilinçaltının yattığına inanıyor. Bilinç ve bilinçaltı arasında bulunan ön bilinç aşamasında ise o anda farkında olmadığımız ancak her an bilince taşıyabileceğimiz anılarımız ve dünya bilgileri yer alıyor. Bilinç Aşaması (Buzdağının su yüzeyinden görünen kısmı): Ön Bilinç Aşaması (Buzdağında su seviyesinin hemen altı): O anda bilincinde olmasak da hemen bilince aşıyabileceğimiz anılar ve dünya bilgilerini kapsıyor. Bu aşama, bilinçle bilinçaltı arasında bir tür geçiş aşaması görevi üstleniyor. Bilinçaltı (Buzdağının suyun altındaki geri kalan kısmı): Bilinçaltında farkında olmadığımız korkular, kabul göremez cinsel arzular, mantık dışı istekler, vahşet yönelimleri, utanç verici deneyimler, bencilce istekler ve ahlak dışı dürtüler bulunuyor. Buzdağı benzetmesinde, buzdağının en büyük alanını oluşturuyor. Freud, insanın doğası gereği şiddet ve cinselliğe yönelik utanç verici dürtüler barındırdığını iddia ederek, bilinçaltımızda bu fikir ve dürtülerin koğuşlandığını belirtiyor. Bilincinde olduğumuz her türlü düşünce ve algılar bilinç aşamasını oluşturuyor. Bu düşünce ve algılar farkındalık eşiğinin üzerinde kaldıklarından kendilerini açıkça belli ediyorlar. http://www.biltek.tubitak.gov.tr/gelisim/psikoloji/images/dagcik.jpg Buzdağı Benzetmesi Freud bir tıpçı olarak duyusal eşikler hakkında geniş bilgi sahibi bir bilim insanıydı. Öyle ki, bilim ilerledikçe öne sürdüğü psikolojik kuramların biyolojik ve sinirsel araştırmalarla da destekleneceğine inanıyordu. Bilince dair öne sürdüğü bu topografik modelse insan aklını duyusal eşiklerle açıklamaya dayalıydı. Bahsettiği aşamaları irdeleyecek olursak her bir aşamadan birbirine geçiş için belirli bir bilinç eşiği gerektiğini görüyoruz. Yukarıdaki şemada her ne kadar çoğu korku ve dürtülerimizin farkına varamadığımıza parmak basılsa da, Freud'a göre bilinçaltındaki çoğu düşünce aslında bir zamanlar bilinç eşiğinin üstündeydi. Ancak kaygı seviyemizi arttırıp bizleri rahatsız ettiklerinden, bilinçaltının dehlizlerine bastırıldı ve davranışlarımızı biz farkında olmadan yönlendirmeye başladı. Bu nedenle ki çoğu akıl hastalıklarının temelinde bilinçaltına atılmış bu korku ve arzular yatıyor. Bu noktaysa bizleri psikalanalist terapinin amacına götürüyor. Freud'a göre psikolojik rahatsızlıkları tedavi etmenin en iyi yolu bilinçaltına bastırılmış ne varsa bilinç yüzeyine çıkarmaktı. Bu şekilde hasta çocukluğundaki travmatik deneyimleri hakkında bir iç görü kazanıp onları bastırma nedenlerini bulacak, bu keşifse hâlihazırda yaşadığı psikolojik sorunlarını ortadan kaldıracaktı. Daha açık bir deyişle, ilk 6 yaşta yaşanılan kötü deneyimler, bireyin geri kalan hayatına da olumsuz yansıyarak akıl hastalıklarına neden oluyordu. Tedavi olma süreciyse bu bastırılmışlıkların farkına varmaktan geçiyordu. Kişilik Yapısı: İd, Ego ve Süper Ego http://www.biltek.tubitak.gov.tr/gelisim/psikoloji/images/idego.jpg Freud, kişiliği oluşturan üç temel yapıdan söz ediyordu: İd Ego Süper ego Bu üç yapıyı arzu, mantık ve vicdan olarak da düşünebiliriz. Eğer ki kimi zamanlarda farklı bir kişiymişçesine hareket ettiğinizi düşünüyorsanız bu dalgalanmalar Freud'a göre farklı kişilik yapılarınızın savaşımından kaynaklanıyor olmalı. İd, ilkel ve doğuştan getirdiğimiz dürtülerimizi kapsıyor. Bedensel ihtiyaçlarımızın, cinsel arzularımızın ve saldırgan tepkilerimizin idden kaynaklandığını söyleyebiliriz. Freud'a göre idin arzu ve istekleri tamamen bilinç dışı ve "zevk prensibi"yle işlemekte. İdin temel güdülerimizi kapsadığını düşününce, zevk prensibiyle işlemesi doğal. Çünkü ilkel güdüler, arzulara bir an önce doyum arayıp bireyin davranışlarını bu yönde şekillendirebiliyorlar. Ancak ne yazık dünya tüm arzu ve dürtülerimizi o anda tatmin etmemize olanak sağlamıyor. Eğer haz tatmini odaklı yaşamaya devam edersek pek çok sorunla yüz yüze kalabiliyoruz. Yaşamın bu şartlarıyla başa edebilmekse ikinci kişilik yapımız olan egoya düşüyor. Ego, idin tatmin edilebileceği elverişli şartlar oluşana kadar onu kontrol altında tutuyor. Öyleyse ego "gerçeklik prensibi"yle işliyor. Çevresel şartları değerlendirerek pek çok davranışın olası sonuçlarını tartıyor. Bu şekilde, uygun zamanı kollayarak bireyin anlık dürtüleri sonrasında acı çekmesini engellemiş oluyor. Egonun kimi işlevleri bilinçliyken kimileri bilinç dışı gerçekleşiyor. Kişiliğimizin son öğesiniyse süper ego oluşturuyor. Süper ego da tıpkı ego gibi idin arzu ve isteklerini baskı altında tutmaya çalışıyor. Ancak ego idin tatminleri için uygun zamanlar kollarken süper ego ahlak kurallarını devreye sokuyor. Daha açık bir deyişle, idin bu yönde tatmininin doğru olup olmadığını sorguluyor. Süper ego için tatminde yalnızca doğru zamanın kollanması değil, ahlaki kurallara uygunluk da önem kazanıyor. Ailemizden edindiğimiz eğitim, yaşadığımız toplumun normları ve kendi deneyimlerimiz süper egonun oluşumunda en önemli etkenleri oluşturuyor. Ancak süper ego geliştikçe, ilkel güdülerimizin tatmini daha da fazla engellenmiş oluyor. Bu nedenle de ego, id ile süper ego arasında bir anlamda köprü görevi üstlenmiş oluyor. Bunu bir şekilde bir savaşım ve çatışma olarak da düşünebiliriz. Sürekli olarak kişiliğimizi oluşturan bu yapılar birbirleriyle çekişmek zorunda kalıyorlar. İşte, bu savaşım Freud'a göre kişiliğin ve çoğu psikolojik rahatsızlığın temelini oluşturuyor. Kaygı ve Savunma Mekanizmaları http://www.biltek.tubitak.gov.tr/gelisim/psikoloji/images/kaygi.jpg Biliyoruz ki Freud, cinsellik ve şiddet olmak üzere iki temel güdüye sahip olduğumuzu düşünüyor. Bu iki temel güdü, kişiliğimizin "id" yapısını oluşturuyor. Haz prensibiyle işleyen id, sürekli olarak tatmin arıyor. Sosyal çevre ve kültürün neyin kötü neyin yanlış olduğuna dair üzerimize yaptığı baskıysa kişiliğimizin "süper ego" yapısıyla hayat buluyor. Son yapı olan ego, işte bu temel güdülerimizle kültürel elemanlar arasında bir köprü görevi görüyor ve id'i sosyal açıdan kabul görecek yollarla tatmin etmeye çalışıyor. Ancak kimi zamanlarda id o denli büyüyor ki, kontrolden çıkabiliyor. Böyle durumlarda birey kendini içinden çıkılamaz bir kaygının eşiğinde buluyor. Bu kaygıysa gerginlik, öfke ve üzüntü getiriyor. Kişi, id ile süper ego arasındaki savaşta bir uzlaşma yakalayamıyor. Örneğin, arzuladığı bir beraberliği ahlaki değerlerle örtüşmediği için yaşayamıyor. İşte böyle durumlarda ego sıralayacağımız savunma mekanizmalarını araç olarak kullanıyor: 1.)Bastırma: Freud'un savunma sistemlerinin çekirdeğinde yer alan bastırma mekanizmasında kişi, kendisini tehdit eden herhangi bir uyaranı ya da hayatına giren ve ona travmatik deneyimler yaşatan herhangi birini tamamen unutabiliyor. Örn: Fobiler. Kişi sebepsiz bir korku duysa da bu korkunun çıkış kaynağını hatırlamıyor. 2.)Reddetme: Reddetmede kişi, bastırmanın aksine gerçeğe dair herhangi bir bilince sahip olsa da kaygı yaratan uyaranın varlığını reddederek yok sayıyor. Örn: Sınav sonuçları açıklandı ve kötü bir not alındı diyelim. Bu kötü notun alınmış olmadığını varsayarak, öğretmenin puanları toplarken bir yanlışlık yapmış olduğunu düşünme. 3.)Yöneltme: Kişi kabul görmesi güç bir içtepiyi başka bir uyarana yöneltiyor. Örn: İş yerinde patronla bir gerginlik yaşayıp siniri eve döndükten sonra, eşten çıkarma. 4.)Olayları entelektüelleştirme: Kişi herhangi bir olayın duygusal yönünü görmezlikten gelerek, onun entelektüel açıdan göze çarpan özelliklerine odaklanıyor. Örn: Herhangi bir yakının kaybında, üzüntü ve yas duyulacağına cenaze töreninin detaylarına takılma. 5.)Yansıtma: İçsel bir gerçeğin yarattığı kaygı nedeniyle, kişi kişisel etmenlerle ilgili bir durumu dışarıdaki bir uyarana bağlıyor. Örn: Herhangi biriyle tartışılırken kaybediliyorsa tartışmada haksız düşmemek adına karşıdakinin "akılsız" olduğunu söyleme. 6.)Mantık çıkarımları: Olayların gerçek nedenlerinden farklı mantık çıkarımları yapılıyor. Örn: Hoşlandığı kadın tarafından reddedilen bir adamın "Zaten yeterince iyi değildi" gibi bir çıkarımda bulunması. 7.) Tepki oluşturma: Tepki oluşturma mekanizmasında kişi, istenmeyen düşünce ve davranışları reddetmekle kalmayıp, kendisinin bu düşünce ve davranışları sergileyen gruptan olmadığına inandırıyor. Örn: Herhangi bir arkadaşından nefret eden bir kişi, ona aşırı sevgi gösterilerinde bulunuyor olabilir. 8.) Geri çekilme: Kişi geçmişte kendisini güvende hissettiği bir gelişimsel döneme geri dönüyor. Örn: Yaşça büyük bir çocuğun stresli olduğu bir dönemde tekrar yatağını ıslatmaya başlaması. 9.) Süblimasyon: Saldırganlığın ardında yatan itici kuvvet olarak görülüyor. Örn: Bir gencin içindeki saldırganlık duygularını amerikan futbolu oynayarak boşaltması. Gelişimde Psikoseksüel Evreler İlk altı yaş gelişiminde sözünü ettiği psikoseksüel evrelerin Freud'un kuramları içinde en çok tartışılanı olduğunu söylememiz yanlış olmaz. Kişiliğin nasıl geliştiğine yönelik olarak öne sürdüğü bu düşünceler cinsel gelişimimiz sırasında içinden geçtiğimiz evrelerin ileriki yaşlarda kişiliğimizi ne yönde etkilediğine vurgu yapıyor. Bu evrelerin her birini teker teker incelemeden önce, cinsel gelişimde kritik rol oynayan iki önemli kavrama göz atmakta fayda var: Libido: İdi tetikleyen içgüdüsel güç olarak tanımlanıyor. Odak noktası her zaman haz olsa da içinden geçtiğimiz her bir psikoseksüel gelişim evresinde farklı şeylerden zevk duyuyor ve libidomuzun bir kısmını o evrede o davranışla beraber geride bırakmış oluyoruz. Asılı kalma: Libido enerjisinin çok büyük bir kısmı herhangi bir evrede asılı kalabiliyor. Bu durum bireyin gelişimi açısından oldukça zararlı. Çünkü enerjisinin büyük bir kısmını belli bir evrede harcayan kişi, gelişimine devam edecek yeterli "psişik enerji"yi bulamayabiliyor. Dolayısıyla, o evreye has bir takım alışkanlıklar geliştirebiliyor. Bunun yanı sıra, yeteri kadar olgunlaşamayan birey psikolojik rahatsızlıklar geliştirebiliyor. Kurama göre gelişimimiz sırasında farklı dönemlerde bedenimizin farklı bölgelerinden haz duyuyoruz. 18 aylık olana kadar geçen süreçte bu beden bölgesi ağız. Oral dönem olarak adlandırılan bu evrede bebek çevresinde gördüğü, eline aldığı ne varsa ağzına götürüp bu davranıştan haz alıyor. Eğer ki çocuk bu dönemde asılı kalırsa, ileride oldukça saldırgan ve küfreden bir kişilik sergileyebiliyor. Bunun yanı sıra sigara, aşırı yemek yeme gibi zararlı alışkanlıklar sergileyebiliyor. http://www.biltek.tubitak.gov.tr/gelisim/psikoloji/images/oral.jpg Oral dönem Bir sonraki evre 18 - 36 aylık dönemi kapsayan anal dönem. Tuvaletini yaparken büyük bir haz duyan çocuk için zevk bölgesi anal bölge. Libido enerjisinin çoğu bu dönemde asılı kalırsa ileride düzenli ve tertipli olmaya dair bir takıntı (anal-çekilme) ya da dikkatsizlik, dağınıklık (anal-dışavurum) sergilenebiliyor. Çocuğun ileride anal-çekilme ya da anal-dışavurum özellikleri gösterip göstermeyeceğini belirleyense ailenin çocuğun tuvalet eğitimindeki tutumu oluyor. Eğer oldukça sert bir tutum sergilenirse çocuğun kişiliği mükemmeliyetçilik takıntısı çerçevesinde gelişiyor. Tuvalet eğitiminde aile aşırı rahatsa, dağınık ve disiplinsiz bir kişilik geliştirebiliyor. http://www.biltek.tubitak.gov.tr/gelisim/psikoloji/images/anal.jpg Anal dönem 3 - 6 yaş arasındaki zevk bölgesiyse genital bölge. Fallik dönem olarak adlandırılan bu yaşlarda Oedipus ya da Elektra kompleksi gelişebiliyor. Oedipus kompleksi erkek çocuğun babasını annesinden kıskanması ve bilinçaltından babasının ölmesini istemesi olarak tanımlanıyor. İsmini Yunan mitolojisinden alan kavram, hikâyede babasını öldürüp annesiyle evlenen Oedipus'a gönderme yapıyor. Ancak bu gizil duygular bir süre sonra çocukta kaygı uyandırmaya başlıyor. Annesine duyduğu arzu dolayısıyla hadım edileceği korkusu duymaya başlıyor. Elektra kompleksi ise kız çocuğun babasına duyduğu aşk dolayısıyla annesine olan kıskançlığını ifade ediyor. Bu aşk dolayısıyla cezalandırılacağını düşünen kız çocuk kaygı duymaya başlıyor. Ancak Elektra kompleksi kavramını Freud'un öğrencisi olan Jung'un geliştirdiğine parmak basmakta yarar var. Freud yalnızca Oedipus kompleksini açıklamakta. Gelişimin ilerleyen dönemlerinde, her iki cins de kendi hemcinsi ebeveynini kıskanmayı bırakıp onları örnek alarak kız çocuk babası gibi bir erkeği, erkek çocuksa annesi gibi bir kadını eş olarak etkileyebileceğini kavrıyor. Gizil dönem 6 yaş civarını kapsıyor. Cinsel arzuların en aza indiği bu dönemde asılı kalan bireyler ileride cinsel yönden tatminsizlik çekebiliyorlar. Cinsel enerji daha çok spor gibi faaliyetlere yönleniyor. http://www.biltek.tubitak.gov.tr/gelisim/psikoloji/images/gizil.jpg Gizil dönem Genital dönem ergenlikle başlayıp hayatımızın geri kalan bütününü kapsıyor. Her ne kadar haz genital bölgede yoğunlaşsa da tutku, sevgi ve bağlılıkla beslenmeye başlıyor. Freud'a göre bu son aşamaya ulaşabilmek adına önceki dönemlerde herhangi bir asılı kalma durumunun yaşanmamış olması gerekiyor. http://www.biltek.tubitak.gov.tr/gelisim/psikoloji/images/genital.jpg Genital dönem Alıntı Yorum bağlantısı Diğer sitelerde paylaş More sharing options...
Secret_Sun Yanıtlama zamanı: Ekim 26, 2008 Paylaş Yanıtlama zamanı: Ekim 26, 2008 teşekkürler... emeklerinize sağlık... Alıntı Yorum bağlantısı Diğer sitelerde paylaş More sharing options...
naughty Yanıtlama zamanı: Ekim 26, 2008 Paylaş Yanıtlama zamanı: Ekim 26, 2008 Çok açıklayıcı olmuş.. Teşekkürler.. Alıntı Yorum bağlantısı Diğer sitelerde paylaş More sharing options...
Önerilen Mesajlar
Sohbete katıl
Şimdi mesaj yollayabilir ve daha sonra kayıt olabilirsiniz. Hesabınız varsa, şimdi giriş yaparak hesabınızla gönderebilirsiniz.