ArchangeL Oluşturma zamanı: Haziran 15, 2007 Paylaş Oluşturma zamanı: Haziran 15, 2007 Titus Burckhardt Çeviren Anonim Bir kültürü anlamak için onu sevmek gerekir ve bu, yalnızca içinde taşıdığı evrensel ve zamanı aşan değerler düzeyinde gerçekleştirilebilir. Bu değerler esasında tüm sahih kültürlerde yani insanoğlunun yalnızca fiziksel ihtiyaçlarını değil aynı zamanda yaşamının onsuz anlamdan yoksun olacağı manevi ihtiyaçlarını da karşılayan kültürlerde aynı şekilde yer almaktadır. Hiçbir şey bizi bir kültürde “merkez” gibi bulunan sanat eseri kadar bir başka kültürle doğrudan temasa geçiremez. Sözkonusu sanat eseri kutsal bir imaj, bir tapınak, katedral, cami veya primordial desenleriyle bir halı bile olabilir. Bu tip eserler çeşitli biçimlerde ne tarihi bir açıklama, ne sosyal ve ekonomik koşuların analizinin kavrayabileceği temel bir niteliği veya unsuru ifşa ederler. Başka bir kültüre yönelik benzeri zengin bir anlayışa o kültürün özellikle ebedi hakikatlerle ilgili literatüründe tesadüf edilebilir. Ancak tanımı gereği derin ve sembolik olan böylesi eserler çoğunlukla, beraberlerinde ayrıntılı bir yorumla okunmadıklarında modern okuyucuya anlaşılmaz gelebilmektedir. Diğer taraftar bir sanat eseri bizleri, doğrudan ve “varoluşsal olarak” belirli bir entelektüel hakikat veya manevi tavra herhangi bir zihni çaba olmadan da sevkedip ilgili kültürün doğasına yönelik tüm anlayış biçimlerini sunabilir. Böylelikle eğer Buddha imajıyla karşı karşıya gelinirse Budist kültürün etik ve entelektüel formları daha kolaylıkla anlaşılabilecek, Romanesk bir manastır veya Gotik bir katedralin mimarisi bir kez özümsendiğinde –elbette burada otantik tradisyonel sanat formlarına yeterince duyarlı olunduğu kabul edilmektedir- Orta Çağların dini ve sosyal yaşamına dair bir resim zihinlerde daha kolay şekillendirilebilecektir. * * * Chartes and the Birth of the Cathedral adlı kitabımın amacı mümkün olduğu kadar otantik biçimde Gotik katedralin içinde doğduğu manevi iklimi gözönüne getirmekti. Amacım Gotik katedralin antik tradisyon ağacında nasıl olgunlaşan son meyve olduğunu göstermekti. İçinde yaşadığımız çalkantılı ve aşırı ussal (over-cerebral) bir çağın bakış açısından Ortaçağ insanı çoğu kez naif, çocuk benzeri, psikolojik belirsizliklerin kendisine dokunmadığı biri gibi görünür ve bu bakış bizi, onların bizden daha az düşünce sahibi (reflective) ve daha fazla içgüdüyle kayıtlı olduğunu gibi yanlış bir fikre sürüklemektedir. Gerçekte onları fiilleri modern insanın durumunda olduğundan daha fazla rüyet (vision) veya idea'dan –yani yaşamın manevi anlamıyla- ilham almaktaydı. Zira onlar, ürünlerinde görüp hayranlık duyduğumuz ayrımsız gücü doğuran sevgi ve yaşatıcı neşelerinin kaynağı ebedi hakikat için yaşadılar. Denildiği gibi, onlar hem Semaya hem de dünyaya bizden daha yakındılar. Modern insan için genellikle söylenildiğinin tam tersi bir durum söz konusudur: onun motivasyonu, tüm zihinsel aktivite araçları, teoriler, ve “ideolojiler”in hizmetinde olduğu duygularından müteşekkildir. Modern insan için görünürde olan zihinsel aktiviteyken onun altında yatan faktör bireysel ve kollektif arzulardır. Bir başka deyişle (ve Frithjof Schuon’un bir tespitini de gözönüne alarak) tradisyonel sanatçılarda “obje” eseri tayin ederken çoğu modern sanatçıda tayin edici unsur “süje”dir. Modern insanı anlamak için psikoloji çalışmak uygun olabilir ancak Ortaçağ insanı yalnızca, onun en yüksek amaçları ve ilhamlarına dair gerçek bir fikir edinilir ve idealarının nasıl ve ne ölçüde evrensel ve ebedi hakikati sembolik manada ifade ettikleri kavranılırsa anlaşılabilir. -------------------------------------------------------------------------------- Yukarıdaki yazılar yazarın Moorish Culture in Spain ve Chartes and the Birth of the Cathedral kitaplarından alınmıştır. Alıntı Yorum bağlantısı Diğer sitelerde paylaş More sharing options...
arkeolog Yanıtlama zamanı: Haziran 15, 2007 Paylaş Yanıtlama zamanı: Haziran 15, 2007 rönesans mı acaba kastettiği?? Alıntı Yorum bağlantısı Diğer sitelerde paylaş More sharing options...
ArchangeL Yanıtlama zamanı: Haziran 15, 2007 Yazar Paylaş Yanıtlama zamanı: Haziran 15, 2007 gothic dönem ağırlıklı...tamamını okumadım henüz.. Alıntı Yorum bağlantısı Diğer sitelerde paylaş More sharing options...
arkeolog Yanıtlama zamanı: Haziran 15, 2007 Paylaş Yanıtlama zamanı: Haziran 15, 2007 gothic dönem rönesansın içinde değil mi??...... Alıntı Yorum bağlantısı Diğer sitelerde paylaş More sharing options...
ArchangeL Yanıtlama zamanı: Haziran 15, 2007 Yazar Paylaş Yanıtlama zamanı: Haziran 15, 2007 Değil tabii ki bunu bilmen gerek.gotik çağ bir önce;ama etkileşimler vardır muhakkak,çünkü daha sonra rönesans dönemi... Alıntı Yorum bağlantısı Diğer sitelerde paylaş More sharing options...
Hallacin7makalesi Yanıtlama zamanı: Haziran 16, 2007 Paylaş Yanıtlama zamanı: Haziran 16, 2007 Dogunun neyi anlatiliyor ki burda? bunu bir tülü anlayamadim.. hani felsefeyle süslenmis nice siirlerine ya da efsane ve mythologielerine deginilmis olsaydi, Haaa hh bu iste denebilirdi.. sadece Budismin xy bilinmezligine denk gelen bir anlatim var Dogudan yana. Gerci batinin 'Orient' dedigi seyde degildir hint ve Budist kültür... Ya Hafizin divani, ya Sadiden kisa ama cok anlamli bir hikaye ya da Attardan bir derin manali anlatimdir.. yinede aktarimin icin tesekkürler. Alıntı Yorum bağlantısı Diğer sitelerde paylaş More sharing options...
Önerilen Mesajlar
Sohbete katıl
Şimdi mesaj yollayabilir ve daha sonra kayıt olabilirsiniz. Hesabınız varsa, şimdi giriş yaparak hesabınızla gönderebilirsiniz.