masal perisi Oluşturma zamanı: Ekim 23, 2012 Paylaş Oluşturma zamanı: Ekim 23, 2012 AB ve ABD’de kotaları kısıtlanan nişasta bazlı şekerlerin (mısır şurubu) pankreas kanserine neden olduğu bilimsel çalışmalarla kanıtlandı. İstanbul Üniversitesi’nden onkolog Yavuz Dizdar, bu konuda hazırladığı raporu Sağlık Bakanlığı’na gönderdi. Gazozdan bisküviye, çikolatadan keke tatlı her yiyecekte mısır şurubu kullanılıyor. Bisküvi, baklava, çikolata hatta gazlı içeceklerde kullanımına sık sık rastlanan ‘nişasta bazlı şekerlerin’ (früktoz) kansere yol açtığı raporlandı. Bu iddia İstanbul Üniversitesi (İÜ) Onkoloji Enstitüsü Öğretim Üyesi Uzman Doktor Yavuz Dizdar’ın hazırladığı “Şeker Raporu”nda yer aldı. Dizdar’ın hazırladığı şeker raporu, nişasta bazlı şekerlerin (NBŞ) diyabet ve pankreas kanserine neden olduğuna ilişkin bilimsel verilerin analizini içeriyor. Raporda şekerleme, bisküvi ve çikolatalar ile pek çok gıda ürünlerinde kullanılan nişasta bazlı şekerlerin(NBŞ)(Mısır şurubu) kansere davetiye çıkardığı vurgulanıyor ve bu ürünlerin kullanılmaması konusunda vatandaşlar uyarılıyor. Halk sağlığını tehdit eden tatlandırıcıların, yetişen yeni neslin geleceğini tehlikeye attığını kaydeden Dizdar, dünyada, “sağlığa zararlı gerekçesiyle” yasaklanan tatlandırıcıların, her yıl yüzde 50 oranında kota artışıyla Türkiye’ye sokulduğu ifade ediliyor. Çocukların bayıldığı şeylerde var VATAN’ın sorularını yanıtlayan doktor Yavuz Dizdar konuyla ilgili şunları söyledi, “Temel bilim araştırmaları früktozdan zengin nişasta bazlı şekerin insan metabolizmasıyla uyumlu olmadığını ortaya koymuştur. Früktoz, şeker metabolizmasını düzenleyen en önemli hormon olan insülinin salınımını uyarmamakta, hızla bir yağ olan trigliseride dönüştürüldüğünden karın içi organların yağlanmalarına neden olmaktadır. Bu durum diyabet başta olmak üzere, metabolik sendrom olarak adlandırılan hastalık tablosunu artırmaktadır. Bununla birlikte çok miktarda früktoz alımı ülkemizde de aşikar olduğu gibi pankreas kanseri başta olmak üzere pek çok organ kanseri gelişmesini tetiklemektedir. Yapılan temel bilim çalışmaları früktozun kanser hücrelerinin çoğalmasını hızlandırdığını göstermiştir. Başta aspartam (yapay tatlandırıcı) olmak üzere, nişasta bazlı şeker ve çoğunluğunu çocukların tükettiği şekerleme, bisküvi, çikolatalar ile pek çok gıda ürünlerinde kullanılan NBŞ’ler kansere davetiye çıkarıyor. Sakın ‘ben mısır şurubu tüketmiyorum’ demeyin. İçtiğiniz kolada, meyve suyunda, gazozda, yediğiniz çikolatada, tatlıda, kekte, pastada, dondurmada kısacası yüzlerce üründe mısırdan elde edilen şeker kullanılıyor. Başta çocuklarımız tüm halkımız kanser riski altında.” AB kotayı düşürdü, Türkiye katladı ABD ve İngiltere başta olmak üzere birçok ülkede ‘Siklamat’ adı altındaki yapay tatlandırıcıların yasaklandığını belirten Yavuz Dizdar, NBŞ’lerin şeker pancarına alternatif olmayacağını vurguladı. Dünyanın en yüksek kotası yüzde 2 ile ABD’de iken, ülkemizde kota 2001’den bu yana yüzde 15’e çıkarılmıştır. Bu veriler ışığında Ülkemizdeki yüzde 15’lik nişasta bazlı şeker kotası ivedilikle en az yüzde 1 seviyesine indirilmeli, toplumun şeker gereksinimi sükrozdan (pancar şekeri) karşılanmalıdır. Alıntı Yorum bağlantısı Diğer sitelerde paylaş More sharing options...
masal perisi Yanıtlama zamanı: Ekim 23, 2012 Yazar Paylaş Yanıtlama zamanı: Ekim 23, 2012 Neredeyse yediğimiz her tatlı gıdanın üretiminde kullanılan mısır şurubu, vücudumuzu yağ üreten bir makineye dönüştürüyor. Genetiği Değiştirilmiş Organizmalar (GDO) gibi, nişasta bazlı sıvı şekerler yani bilinen adıyla “Mısır Şurubu” da gündemimize bomba gibi düştü. Zararlı olup olmadığı hararetle tartışılan mısır şurubuyla ilgili bilmediklerimizi Prof. Dr. Ahmet Aydın’a sorduk; korkmamız gerekenin mısır şurubunun yanı sıra, aslında “ŞEKER” olduğunu öğrendik. Daha tatlı daha ucuz Mısır şurubu, mısır nişastasının işlemden geçirilmesi ile elde ediliyor. Nişasta parçalanarak glikoza, ardından glikoz fruktoza dönüştürülüyor. Mısır şurubu, yüzde 80 oranında fruktoz, yüzde 20 oranında glikozdan oluşuyor. Fruktoz, glikoza göre daha güçlü bir tatlandırıcı olduğu için daha az kullanılması yeterli oluyor ve dolayısıyla üretimde maliyeti düşürüyor. Prof. Dr. Ahmet Aydın, günümüz piyasa koşullarında maliyeti bu kadar düşüren bir seçenek varken, firmaların normal şeker kullanmalarının iflas etmekle aynı anlama geldiğini ifade ediyor. Bunu biliyor muydunuz? Mısır şurubunda yüzde 80 oranında bulunan fruktoz, glikoza göre daha güçlü bir tatlandırıcı… Bu nedenle geçmiş yıllarda daha az kalori ile daha fazla tat sağlandığı ve böylece alınan kalorinin azaltıldığı düşünülüyordu. Hatta bir dönem uzmanlar tarafından diyabet ve şişmanlık tedavisinde kullanılıyordu. Prof. Dr. Ahmet Aydın, bu yöntemin bazı hekimler tarafından hala kullanıldığının da altını çiziyor. Hızla yağa dönüşüyor Mısır şurubunu diğer şekerlerden daha korkunç hale getiren ise içindeki fruktozun yüzde 80 gibi yüksek bir orana sahip olması. İnce bağırsaktan emilerek karaciğere gelen fruktoz metabolize edilmek için insüline gerek duymuyor. İlk bakışta sanki bu bir avantajmış gibi görünüyor. Fakat değişik metabolik süreçler için vücut çok az fruktoz kullanabiliyor. Geri kalan tüm fruktoz ise trigliseridlere, yani kan yağlarına dönüşüyor. Tüm şekerler arasında en hızlı yağa dönüşen de fruktoz. Fazla fruktoz tüketiminin hayvanlar üzerindeki araştırmalarda diyabet, hipertrigliseridemi, koroner kalp hastalığı, karaciğer yağlanması, hipertansiyon ve kansere yol açtığına dair sonuçlar bulunuyor. Prof. Dr. Ahmet Aydın, ürün paketlerinde mısır şurubunun yanı sıra, “nişasta bazlı sıvı şeker” ya da “NBŞŞ” tanımlarının yer alabildiğini belirtiyor. Prof. Dr. Aydın’ın “Hangi ürünlerden uzak durmalıyız?” sorusuna verdiği yanıt ise ürkütücü: “Paketlenmiş tüm şekerli hazır gıdalar, meyve suları ve pastane ürünleri…” Yani sanılanın aksine sadece market raflarında değil, pastane vitrinlerindeki göz alıcı tatların da mimarı artık mısır şurubu. GDO’lu mısır ithalatının serbest olduğu ülkemizde mısır şurubunun hangi tür mısırdan elde edildiğini bilmek ise tüketiciler için imkansız. Bu da mısır şurubu ile ilgili soru işaretlerini artıran bir faktör. Ulusal Beslenme Platformu ise geçen ay bir bildiri yayınlayarak “Mısır şurubunun kanser, obezite, diyabet, insülin direnci ve karaciğerde yağlanma gibi hastalıklara neden olduğunun bilimsel olarak ispatlanmadığını” açıkladı. Prof. Dr. Ahmet Aydın’ın konuyla ilgili yorumu ise şöyle: “Bir ürünün sağlığa zararlı olup olmadığını bilimsel olarak ispatlamak için birkaç aylık çalışma yeterli değildir. Gerekirse 20 yıl denemek gerekir. Mısır şurubunun zararlı olduğu kanıtlanmadı diyenlere soruyu tersten sormak gerekiyor. Peki zararlı olmadığı kanıtlandı mı?” En tehlikelisi, tatlandırıcılar Son yıllarda tatlı ve pasta sektöründe aşırı derecede tatlandırıcı kullanıldığını belirten Prof. Dr. Ahmet Aydın, Türkiye’de aspartamın sağlık sektöründen çok gıda sektöründe kullanıldığını anlatıyor. Çünkü tatlandırıcılar şekerden yüzlerce kat daha tatlı. Örneğin aspartam şekerden 200 kat, asesülfam K 200 kat, sakarin 300 kat, sükraloz 600 kat daha tatlı. Türk Gıda Kodeksi hangi üründe ne kadar yapay tatlandırıcı kullanılacağını belirlemiş olsa da, bazı firmaların bu rakamlara uymadığı yönünde şüpheler var. Diyet ürünlerin neredeyse hiçbirinde, kullanılan tatlandırıcı oranı yazmıyor. Aspartamın içinde yüzde 40 oranında sinirsel bir uyarıcı olan aspartik asit, yüzde 50 oranında fazla alındığında beyin için zararlı fenilalanin ve yüzde 10 oranında metil alkol (ispirto) bulunuyor. İspirto, birçok zararlı etkilerinin yanı sıra kanserojen “formaldehit”e dönüşüyor. “Aspartam şişmanlatıyor” Prof. Dr. Ahmet Aydın, aspartamın şişmanlığa çare olmadığını şöyle açıklıyor: “Aspartamın içindeki aspartik asit ve fenilalanin isimli iki amino asit, insülin salgısını artırıyor. Ortamda şeker olmadığı için insülin kanda açlık şekerini düşürüyor. Doğal olarak karnınız acıkıyor ve daha fazla yiyorsunuz. Ayrıca yüksek miktarda fenilalanin, serotonin gibi sinir ileticilerini azaltıyor. Serotonin azlığı depresyona yol açıyor ve iştahı da açıyor.” Diğer şekerler günahsız mı? Prof. Dr. Ahmet Aydın bu soruya, “Mısır şurubu en zararlı şekerlerden biridir ancak diğer şekerler de masum değil” şeklinde yanıt veriyor. İnsanın dışarıdan şeker almadan yaşayabileceğini, bu şekerlere ihtiyacı olmadığını belirten Prof. Dr. Aydın, buna örnek olarak da sadece balık ile beslenen Eskimoları gösteriyor. Şekerle ilgili ilk belgeler M.Ö. 510 yılına dayanıyor, rafineri şeker üretiminin hızlanması ise 19. yüzyıldaki Sanayi Devrimi ile başlıyor. Bu tarihlerden itibaren insanoğlu Prof. Dr. Ahmet Aydın’ın tabiri ile yasal bir uyuşturucu olan şekere bağımlı hale geliyor. Rakamlar ortada! ABD’de 1973-2000 yılları arasında ABD vatandaşları önceki yıllara oranla yılda 100 litre daha fazla şekerli meşrubat, 15 kg. daha fazla tatlandırıcı madde ve 30 kg. daha fazla unlu mamul tüketmişler. ABD’de son 35 yılda fruktozdan zengin mısır şurubu tüketimi kişi başına yılda 200 gr.’dan 34 kg.’a yükselmiş. Üstelik bu rakamlara sahip ABD’de mısır şurubu üretimkotası yüzde 2’lerde iken, ülkemizde yüzde 15’e çıkarıldı. Şeker-kanser ilişkisi Prof. Dr. Ahmet Aydın, her türlü şeker kullanımının insan sağlığına nasıl zarar verdiğini şöyle anlatıyor: “Beyaz un ve rafine şeker bağırsaktan hızla emilerek kana geçiyor. Artan kan şekerini düzenlemek için hızla insülin salgılanıyor. Buna bağlı olarak kan şekeri hızla düşüyor. Fakat insülin bu hıza ayak uyduramıyor ve kanda normalden daha uzun süre yüksek kalıyor. Fazla miktardaki insülin ise birçok doku için zararlı etkilere sahip. Bu nedenle önce karaciğer, daha sonra da kas hücreleri insülin reseptörlerini kapatıyor. Başlangıçta yağ dokusunda direnç olmuyor ve fazla şekerin tamamı yağ olarak depolanıyor. Yani insülin beyaz unu ve diğer hızlı emilen şekerli yiyecekleri hızla yağa çeviren bir makine gibi! Üstelik yüksek insülinin tek kabahati bu değil! Sadece yağ depolamakla kalmıyor, bu yağın daha sonra enerji olarak kullanılmasına da izin vermiyor. İki yemek arasında enerji kazanabilmek için yağ yakmamız gerekiyor. Ancak bu sistemde yağ kullanamayan vücutta kan şekeri düşüyor ve bu sefer yorgunluk, huzursuzluk ve baş ağrısı başlıyor. Kişi, tıpkı bir morfinman gibi ancak şekerli bir şeyler yiyip içtikten sonra kendine geliyor.” Her esmer şeker doğal değil Şekerin doğal hali diye düşünerek tükettiğimiz esmer şekerler konusunda da dikkatli olmak gerekiyor. Kahverengi toz şeker, şeker kamışı veya şeker pancarından elde edilen rafine toz şekerin beyazlatılmamış hali. Ancak bazı hilelerle, rafine edilmiş beyaz toz şeker karamela ile renklendirilerek kahverengi şeker haline getirilebiliyor. Kahverengi kesme şeker ise rafine toz şekerin beyazlatılmamış, ancak kimyasal yapıştırıcılarla şekillendirilmiş hali. Doğal şeker tüketmek için beyaz şekerden daha zararlı bir ürüne, üstelik de daha fazla para ödüyor olabilirsiniz. Prof. Aydın, mutlaka şeker tüketmek isteyenlere halis bal ve köy pekmezi kullanmalarını, kuru ve yaş meyve tüketmelerini öneriyor. Şu sözleri ise çarpıcı: “Raf ömrü uzun olan ü rünleri tüketmek sizin ömrünüzü kısaltır.” “Şeker, kanser dokusunu besliyor” Kanser ve şeker arasındaki ilişkiyi ilk kez Alman tıp adamı Otto Warburg ortaya koydu. 1931 ve 1944 yıllarında iki kez Nobel’i alan Warburg’un çalışmaları, kanser hücrelerinin sağlıklı hücrelerden farklı bir metabolizması olduğunu gösteriyor. Buna göre kanser hücreleri sağlıklı hücrelere göre 3-5 kat daha fazla şeker kullanıyor. Ancak şekerin tek zararı kanser dokusunu beslemesi değil. Aşırı un ve şeker tüketimi insülin direncine (metabolik sendrom) yani hiperinsülizme yol açıyor. Hiperinsülizm, insüline benzer büyüme faktörü (IGF-1) düzeyini artırıyor. Serbest IGF bütün dokularda hücre üremesini kontrolsüz bir şekilde artırarak kansere neden oluyor. Alıntı Yorum bağlantısı Diğer sitelerde paylaş More sharing options...
Sphynxinator Yanıtlama zamanı: Ekim 23, 2012 Paylaş Yanıtlama zamanı: Ekim 23, 2012 Nasıl yani anlamadım, zararlı mı değil mi? Şeker ne kadar zararlıysa bu da mı o kadar zararlı? Kanıtlandı diyor ama sonra kanıtlanmadı diyor. En bilgilendirici kısmı da bence burası yazının: Her esmer şeker doğal değil Şekerin doğal hali diye düşünerek tükettiğimiz esmer şekerler konusunda da dikkatli olmak gerekiyor. Kahverengi toz şeker, şeker kamışı veya şeker pancarından elde edilen rafine toz şekerin beyazlatılmamış hali. Ancak bazı hilelerle, rafine edilmiş beyaz toz şeker karamela ile renklendirilerek kahverengi şeker haline getirilebiliyor. Kahverengi kesme şeker ise rafine toz şekerin beyazlatılmamış, ancak kimyasal yapıştırıcılarla şekillendirilmiş hali. Doğal şeker tüketmek için beyaz şekerden daha zararlı bir ürüne, üstelik de daha fazla para ödüyor olabilirsiniz. Prof. Aydın, mutlaka şeker tüketmek isteyenlere halis bal ve köy pekmezi kullanmalarını, kuru ve yaş meyve tüketmelerini öneriyor. Şu sözleri ise çarpıcı: “Raf ömrü uzun olan ü rünleri tüketmek sizin ömrünüzü kısaltır.” Alıntı Yorum bağlantısı Diğer sitelerde paylaş More sharing options...
masal perisi Yanıtlama zamanı: Ekim 23, 2012 Yazar Paylaş Yanıtlama zamanı: Ekim 23, 2012 kararsız kaldım bende bulduğum iki yazıyı da paylaştım...ama ben bunların zararlı olduğunu düşünüyorum oda ayrı Alıntı Yorum bağlantısı Diğer sitelerde paylaş More sharing options...
sirius Yanıtlama zamanı: Ekim 23, 2012 Paylaş Yanıtlama zamanı: Ekim 23, 2012 şu an üretimi olan bütün mısır şuruplarının GDO'lu olduğunu da eklemekte fayda var. Dünya'da Mısır ve Soya sektörü tamamen neredeyse GDO'ludur, bu yüzden bütün soya sosları, soya ürünleri gdo'lu soyadan üretilirken, mısır nişastası, mısır unu ve mısır şuruplarının çok büyük bir kısmıda gdo'lu mısırlardan üretilmektir. Elde edilen kanser bulgularının bundan dolayı olması da kuvvetle muhtemel. Alıntı Yorum bağlantısı Diğer sitelerde paylaş More sharing options...
Sphynxinator Yanıtlama zamanı: Ekim 23, 2012 Paylaş Yanıtlama zamanı: Ekim 23, 2012 Avrupa yasaklamış ki bir şeyler var demek ki. Monosodyum glutamat için de aynı şey söyleniyor. Zaten ikisinin amacı da aynı bir nevi. Alıntı Yorum bağlantısı Diğer sitelerde paylaş More sharing options...
ptahba Yanıtlama zamanı: Ekim 24, 2012 Paylaş Yanıtlama zamanı: Ekim 24, 2012 Ben çocuğuma mısır gevreği bile yedirmiyorum o kadar söyliyim size, cinnet (ah afedersiniz cennet) ülkemde üreticiler mısırın GDO'lu olup olmadığını belirtmek zorunda değiller, GDO'nun zararları hakkında labaratuvar araştırması yapmak bile yasak bu ülkede. Kimse kusura bakmasın ama bu çaylarda birşey yok bakın bende içiyorumdan beridir bu ülkenin ne politikası nede politikacıları bir gıdım ilerlemediklerinden kendi kendimizi korumalıyız elden geldiğince yoksa politikacılarımız sadece alkole ifrit geri kalanda zehirlenebilirsiniz sorun yok yani. 37 yaşındayım bu hesapla 18-19 senedir diyabetliyim demektir. Dİyabet demek hayatında ve yemek rejiminde disiplin demektir elbette gereğinden önce nalları dikmek istemiyorsan Dolayısı ile; 1. Hazır tatlılardan uzak durun hepsinde ya mısır şurubu, ya fruktoz (ki obezitenin en büyük sebeplerinden biri) ya da saçma sapan oranlarda tatlandırıcılar var (aspartam değil aspartam görece tehlikesizdir maalesef sorbitol var ki kalorili tatlandırıcıdır) 2. Hazır gıdadan olabildiğince uzak durun içine kattıkları katkı maddeleri bildiğin zehir. 3. Kendiniz için, çocuğunuz için kutu sütlerden uzak durun 6 ay dolapta olmayıpta bozulmayan ürün mü olur allahaşkına? Mümkün olduğunca günlük şişe süt alın. Biraz daha pahalı ama daha sağlıklı. 4. Kola, gazlı içecekler aman diyim 1 lt. kolada 25 küp şeker var siz düşünün, çok gazlı içecek istiyorsa canınız abartmadan diyet olanını için kötüler arasında iyisi budur. Diyet gazlı içecekler kalorisiz ve katkı maddesizdir diyet yiyecekler silsilesi içinde en günahsızlarıdır. 5. Beyaz ekmek, un bunlardan uzak durun, çavdar, tam buğday, kepekli ekmekleri tüketin. Şeker dediğiniz şey karbonhidrat kaynaklıdır ve herşeyde vardır aslolan o şekerin kana ne hızla karıştığıdır, işte beyaz un (ki resmen zehir) basit karbonhidrattır ve yediğiniz anda emilerek anında kan şekerinizi patlatırlar oysa diğer un çeşitleri kompleks karbonhidratlardır ve sahip oldukları şeker kana çok daha kontrollü karışır dolayısı ile pankreasınız delicesine insülin salgılamadan başa çıkabilir. 6. 3 Öğün muhakkak yiyin yetmez 3'te ara öğün yiyin aç kalmayın kan şekeriniz kontrolsüz yükselip alçalır hem şişmanlığa sebep olur hem de insülin direncine sebep olur. Temel prensip 3 saatte bir yemek yemektir yani kahvaltı+3 saatte bir ara öğün (10 fındık, bir tost vs. gibi)+3 saat sonra öğle yemeği+3 saat sonra ara öğün+3 saat akşam yemeği ve yatmadan önce bir ara öğün daha. 7. Tuz uzak durun, evinizde kaya tuzu / deniz tuzu tüketin artık son derece ucuza her yerde var. Açıkçası sıkmak istemiyorum, bu yazdıklarımın çok daha detaylısı diyabet vakfının sayfalarında var, aslında diyabetli beslenmesi her insanın beslenme tarzı olmalıdır. 19 Yaşımda 84 kiloydum sanırım 20 yaşından beri 80-82 kilodan ne yukarı ne de aşağı oynamadım. 18 senedir ciddi hastalandığımı bilmem, sigara içmem, alkol arada bir alırım yediğime mecbur dikkat ederim ve fiziksel anlamda sıkıntısız bir hayatım var, ne yürümek ne merdiven çıkmak ne de yoğun çalışma hayatım beni zorlamaz. Günde en fazla 4-5 saat uyuyabilirim ve yorgun olduğum zamanlar gerçekten nadirdir. Rahatsızlığım dolayısı ile ilaçda pek almam üstelik hele vitamin senelerdir ağzıma koymam ama her gün muhakkak yoğurt ve meyve yerim ama muhakkak. Açıkçası hiçde beni zorlayan bir durum değil yaşadığım gayet normal yiyorum sadece yediklerime dikkat edip kendimi şekere boğmuyorum. Tek fark bu, askerlik zamanım dışında hiç sıkıntı da çekmedim. Bu arada askerde iken diyabetli olmamı hiç önemsemeyen gereklerini anlamayan sevgili koutanlarım ve askerlik sistemimiz yüzünden girdiğim hipoglisemi koması sayesinde hastanede yattığım 5 gün için yüce Türk ordusuna teşekkürü büyük borç bilirim. Belirtmeden geçemiycem Alıntı Yorum bağlantısı Diğer sitelerde paylaş More sharing options...
Önerilen Mesajlar
Sohbete katıl
Şimdi mesaj yollayabilir ve daha sonra kayıt olabilirsiniz. Hesabınız varsa, şimdi giriş yaparak hesabınızla gönderebilirsiniz.