bigbang Oluşturma zamanı: Ekim 25, 2012 Paylaş Oluşturma zamanı: Ekim 25, 2012 (düzenlendi) öLÜM YOKTUR 1 En son dört yıl çalışmış olduğum Yakın Doğu Bank’tan oğlumu Doğu Akdeniz Üniversitesi’nde okuttuğum için çıkarıldım. Bir yıllık emekliydim ve o anda iki minik maaş alıyordum. Bankada çalışan arkadaşlarımla ve müşterilerle diyalok içindeydim. Bankadan çıkarılmamı kendimin programlamış olduğumu bildiğim halde, ilk anda evde yalnız kaldığım ve programsız olarak geçirdiğim birkaç günde, beni işten çıkaranların bana kötülük yaptıklarını düşünmüştüm. İşten çıkarılmamdan önceki son günlerde, işe gitmek istemediğimden siyatik olmuştum ve işten ayrılmazdan önce başlamış olduğum fizik tedavi programına işten çıkarıldıktan sonraki her gün de devam ediyordum. O günlerden birinde 9.30’da kahvaltı yaparken, işten beni çıkaranların bana çok büyük bir iyilik yapmış olduklarını, onlar tam gün bağımlı oldukları ve kravat takmak mecburiyetinde oldukları işlerine 7.30’da giderken 9,30’da benim hala kahvaltıda olduğumu düşündüm. Bankadan çıkarılma olayından önce, gelirimin daha çok olmasını istediğim çok oldu. İşten çıkarıldıktan sonra ise minik tek bir maaşla yaşamanın nasıl olduğunu deneyimledim ve ‘İhtiyacım Olan Enerji Akar’ prensibini dolu dolu yaşama olanağı buldum. İsmail’in yapmağa cesaret edemediği iş yerine bağımlı olmama olayını BEN yerine getirmiştim. Bu örnekten de anlaşılacağı üzere tüm yaşantımı BEN programlamaktayım. Doğuranların doğurmasını BEN programladığım gibi Ölenlerin Ölmelerini de ben programlamaktayım fakat auramda bulunanların tümünün ölmesini programlasam dahi BEN ölmem. Auramda birçok varlık vardır, her an birçok varlık doğmakta birçok varlık da ölmektedir. Gerçekte auram Boş olduğuna göre auramda kimse yoktur. Yani ne doğuran vardır, ne doğan, ne de ölen. Burada önemli bir konuya ayrıntısı ile değinmem gerektiğini düşünüyorum: ‘Ölüm Yoktur’ dediğimiz zaman bizlere,’Mezarlıkların neden dolu oldukları sorulmaktadır. Bu soruyu soranlara cevabımız şudur: Aslında auramda hiçbir şey yoktur. Her şey zihnimdedir. Aurama yansıtmış olduğum her şeyi, düşüncelerime enerji vererek duygu haline getiririm ve daha sonra da bu duygularıma enerji vererek onları hareketlendirdiğimden onlar da olayları meydana getirirler. Birisi ölmüşse BEN’im düşünceme dayanarak ölmüştür. Ölmüş olan kimseyi de düşünce olarak mezarlığa gömdüğümüzden pek tabiidir ki mezarlıklar ölenlerin mezarları ile dolu olacaktır. Üstteki satırlarımızda çocukları ölen anne veya babadan bahsetmiştik. Yine daha önceki satırlarımızda herkesin her olayın doyumunu sağlamak mecburiyetinde olduğunu söylemiştik. Çocukları ölen anne ve baba BEN’im, ölen çocuk da BEN’im, İsmail de BEN’im. BEN herkesim çünki BEN, tüm taşın, toprağın, tüm bitkilerin, tüm hayvanların ve tüm insanların toplamından oluşan bir gücüm, bir varlığım. Neyin doyumunu sağlarsam onun gerektirdiği evrim basamağında bulunurum. Şu anda bulunduğum evrim ve tekamül basamağının üzerinde bir mertebeye ulaşabilmem için sadece istemem gerekmektedir fakat şu anda bulunduğum evrim ve tekamül düzeyinin altında bir düzeye ulaşabilmem için herhangi bir şey yapmamın bir anlamı olamayacağından, ‘Olmak Önemlidir, Yapmak Önemli Değil’ diyebilirim. Benim için tek bir futbol takımı için çalışmanın; tek bir siyasi parti için çalışmanın; tek bir millet için çalışmanın, tek bir din için çalışmanın anlamı yoktur. BEN sadece tüm futbol takımlarını, tüm siyasi partileri, tüm milletleri ve tüm dinleri hep birlikte düşünür ve BİR olduklarını bilirim. Ölüm yoktur, sonsuz yaşam vardır fakat yaşamı her varlık farklı farklı algılamaktadır. (Devam Edecek) Kaynak: İsmail Keçeci ÖLÜM YOKTUR 2 Örnek 1: Bir gün arkadaşlarla toplanmıştık, konusu açılmış olduğundan başından inanılmaz bir olay geçen köylü bir arkadaşım, anılarını anlatıyordu. 1963 savaşı sırasında Baf’tan (Kıbrısta bir yerleşim yeri) kaçan bir grup insan, gece olunca köy yakınlarında bulunan samanlık gibi bir yere sığınmışlar. Karanlık ve soğuk etkisiyle uyumuşlar fakat bizim köylü, bir gürültüyle uyandığında kendini büyük bir yangının içinde bulmuş, fırlayıp kalkmış, nasıl olduğunu bilemeden kendini yangın yerinin uzağında bulmuş. Köylü’nün ifadesine göre normalde yangının bulunduğu yerden daha sonra bulunmuş olduğu yere kolayca ulaşmak imkansızmış, bu yüzden oradan kolaylıkla kurtulmuş olduğuna çok şaşmış. Söyleyin bakalım Köylü uyurken hangi boyuttaydı? Uyanıp fırladığı zaman hangi boyuttaydı? Bu anıyı dinlerken İsmail hangi boyutta bulunuyordu? (3. ve 4. Boyutu birlikte yaşamakta olan biz dünyalılar, hangi anda hangi boyutta olduğumuzu kesinlikle anlayamayız. ) Adam, o olayda hayatını kurtarabilmiş miydi ? Yoksa ölmüş müydü? (3. Boyutun heplik şuurunda olanlar için ölüm, vardır.) Verilen bu örneği; hem olayı yaşayan şahıs ve hem de BEN’im açımdan ve de ayrıca HEPLİK (Rahim) ve HAYAT (Yaratılış) boyutlarına göre inceleyebiliriz. Bu olay heplik boyutu seviyesinde, olayı geçirmiş köylü ve BEN’im açımdan düşünülürse: Olay aynen köylünün aktardığı gibi olur ve köylü yangından kaçarak hayatını kurtarmış olur. Köylü bu olayı anlatırken o anda BEN de köylü ile birlikte aynı boyutta olduğuma göre, aslında ya 3. boyutta veya 4. boyutta beraber bulunuyoruz. 3. boyuttaysak köylü, hayatını kurtarmıştır. 4. boyutta bulunuyorsak, köylü o olay sırasında ölmüş olur fakat varlıklar hiçbir zaman ölüp de boyut değiştirmiş olduklarını fark etmezler. Bu olay yaratılış boyutu seviyesinde düşünülürse; tüm ortam ve tüm varlıklar BEN’im auramda bulunduklarından ve tüm olaylar BEN’im auramda, BEN’im düşüncelerimin duyguya dönüşmesinden, duygularımın da eyleme dönüşmesinden dolayı gerçekleşmekte olduklarından, tüm olaylar BEN’imle alakalı görünsün veya görünmesin, BEN’imle ilgilidir çünkü tüm ortam ve tüm varlıkların toplamı BEN’im. Tümü BİR olarak BEN’i oluşturmaktadırlar. Aslında konu edilen yangın yeri, köylü ve köylünün hatıraları, hepsi İsmail’in zihnindedir ve Yangın yeri de, köylü de, İsmail de hepsi BEN’im. Bu olayları aslında BEN kendi evrimim ve tekamülüm için düşündüm. BEN eğer bana anlatılan bu olaydan herhangi bir ders alırsam evrimim ve tekamülüm için bana yararlı olur. Eğer BEN bu olaylar karşısında herhangi bir duygu üretmediğim taktirde, bu olaylara karşı doyumumu sağlamışım demektir ve bu durumda olaylara sadece seyirci kalırım. Aslında olayda geçen yangın yeri, köylü ve olaylar, bir sinema filmi gibi İsmail’in yaşamında belirir. Bazı olaylar bende iz brakır bazıları da iz brakmadan geçip gider fakat her olay evrimim için bana yararlı olaylardırlar. ÖLÜM YOKTUR 3 Örnek2: Bu olayı İsmail, gazeteden okur. Adamın biri içkili olduğu halde araba kullanmaya kalkınca gereğinden fazla sürat yapar, direksiyon hakimiyetini kaybeder, kaza yapar ve daha sonra gelen ambulansla hastaneye kaldırılır. Adamın yaralanmış olduğu ailesine bildirilir. Hastane’ye onlar da gelirler. Hastanede daha sonra adam, tedavi edilmekteyken ölür. Adam’ın ölmüş olduğu yine ailesine bildirilir. Bu örneği heplik boyutuna göre inceleyelim: Bu olayı, İsmail açısından incelersek; İsmail, bu olayı gazeteden okur. Adam içkili olarak araba kullanır, direksiyon hakimiyetini kaybederek kaza yapar, ambulansla hastaneye kaldırılır ve orada tedavi edilmekteyken ölür. Bu olay, adam ve İsmail’in gazete okuduğu ortam, 3. veya 4. Boyutta bulunan İsmail’in zihninde bir olay olarak yaratıldığından İsmail, adamın ailesi tarafından gömülmüş olduğunu da ya görür veya yine gazeteden okur. Kaza yapan adam olayı, İsmail’in zihninde yaratılmış olduğundan, ölmüş ve ailesi tarafından gömülmüş olan adam İsmail açısından artık İsmail’in bulunduğu Boyutta sadece bir mezar olarak algılanabilecektir. Bu olayı adam ve heplik boyutu açısından incelersek; adam içkilidir ve araba kullanırken direksiyon hakimiyetini kaybederek kaza yapar. Ambulansla hastaneye kaldırılır ve tedavisi yapılır. Bir gün sonra adam güzelce iyileşmiş ve taburcu olmağa hazırdır. O gün adamın ailesi hastaneye gelerek kendisine yardımcı olurlar ve adam, toparlanarak oraya gelenlerle birlikte hastaneden çıkar, evine gider ve orada yaşamına devam eder. Benim açımdan incelenen olayda yani 3. veya 4. Boyutta adam öldüğünden dolayı ailesi tarafından gömülürken; Adam açısından incelenen olayda adamın yeni geçmiş olduğu boyutta (Yani 4. Boyutta) ise adam sadece yaralanmış olduğunu ve tedavi edildikten sonra taburcu edilerek ailesi ile birlikte evine gittiğini algılamaktadır. Adam yeni bir Boyuta (Yani 4. Boyuta) geçmiş olduğunu hiç fark etmeden yine orada da kazadan önce bulunmakta olduğu boyuttaki ortamını ve varlıkları kurarak (Yaratarak) ve yeniden kendine göre olaylar yaratarak yine, boyut değiştirmemiş ve eski boyutundaymış gibi yaşamına devam etmektedir. Hangi açıdan incelenirse incelensin adam, ailesi ve İsmail, her iki boyutta da vardır. Söz konusu insanlar her iki boyutta da olmalarına ve hep beraber yaşam sürmelerine rağmen 3. Boyuttakiler için 4. Boyuttakiler ve 4. Boyuttakiler içinse 3. Boyuttakiler algılanamaz. Ayrıca 4. Boyuttakiler 3. Boyutun devamı olan bir yaşam sürmekteyken, 3. Boyuttakiler ölenin ölmüş olduğunu zihinlerinde canlandırdıkları için onu sadece mezar olarak algılayabilirler. Bu örneği bir de yaratılış boyutuna göre incelersek: Bu olay BEN’im auramda gerçekleşmekte olduğundan; olay, ortam ve varlıklar, İsmail’in Zihin ürünüdür. BEN yaratılmış olan bu olaydan gerekirse ders alırım. Ders almam gerekirse olaydan dolayı gerekli duyguları yaşarım. Ders almam gerekmezse, bu olaylar zinciri de İsmail’in yaşamından, hiç iz bırakmadan sadece gelip geçer. Bu örnekte geçen tüm ortam, ve varlıklar BEN’im, bu nedenle aslında auramda da hiçbir şey olmadığına göre bu anlatılanların tümü sadece bir hayalden ibarettir. ÖLÜM YOKTUR 4 Örnek3: 1974 sonrasında bir hafta sonunda Girne’de adı ‘Çıkarma’ olan bir plajda denize girdim. Oldum olası deniz altının güzelliklerini seyretmekten büyük zevk alıyorum. Yine o gün gözüme deniz gözlüğümü ve ayaklarıma da paletlerimi takıp denize açıldım. Sağ tarafım hep kayalıktı. Kayalıklara doğru yöneldim. Niyetim kayalıklardaki deniz altı manzaralarını, balıkları ve kayaların üzerindeki deniz yaratıklarını izlemek, balıklarla oynaşmaktı. Kayalara yanaştıkça deniz hırçınlaştı. Tutunmaya çalıştım. O kadar hırçındı ki tutunduğum anda deniz beni ya kayalara vuruyor veya göğsüm üzerinde süründürüyordu. Ben kayalara sürünüp vurdukça her tarafım çizik içinde kanıyordu. Bu arada dalgaların hırçınlığından dolayı gözlüğüm ve paletlerim de fırlayıp gitmiş ve kaybolmuşlardı. Fırtınalı denizden çıkıp kurtulmak için bir kayaya tutunup üzerine çıkmağa çalıştım. Birkaç denemeden sonra bir kayanın üzerine çıkmayı başardım. Üzerine çıkmış olduğum kaya üzerinde adım atmağa kalkınca dalgaların da etkisiyle ayağım kaydı ve arka üstü kayanın üzerine düşerken, dalgalar beni kaya üzerinde kanal gibi bir yerde başımın yönünde sürüklemeye başladı. Dalgaların etkisiyle gözlerimi açamıyordum. O anda ‘Şimdi Başım Bir Yere Vursa Ölürüm’ diye düşündüm. Dalgalar beni kanaldan arka üstü bir vaziyette geçirerek çok derin olduğunu tahmin ettiğim havuz gibi bir yere attı. Kendimi toparlayıp nefes almağa ve yüzerek kurtulmağa çalışırken dalgalar beni yeniden aynı kanalda sürüklemeğe başladı ve yeniden o havuz gibi derin yere attı. Bu olay üçüncü defa da tekrarlandıktan sonra, kendimi toparlayarak bir kayaya tutunmayı başardım. Ayaklarımın çizilmesine ve kanamasına aldırış etmeden tutunduğum kayanın üzerine tırmanarak çıkmayı başardım. Ayağım kayanın en üstündeki toprağa bastığı zaman, orada birçok insan olduğunu gördüm. Üzerine çıkmış olduğum kaya çok yüksekti. Kayanın üzerine çıkmış olduğum yere ise karadan gelinebiliyordu. Yürüyerek arkadaşlarımın yanına gittim ve ‘Az Kaldı Ölüyordum’ diyerek olayı anlatmağa başladım. Bu örneği heplik boyutuna göre ve kendi açımdan inceleyelim. Bu örnekte sadece İsmail olarak BEN varım. Bu olayı zihnimde BEN yarattım. Aslında dalgalarla boğuşurken İsmail olarak BEN, ölürsem 3. Boyuttan 4. Boyuta, veya 4. boyuttan 3. boyuta geçiş yapacağımı ve yaşamımı yeni geçeceğim boyutta sürdüreceğimi düşünebiliyordum fakat olayı yaşadığım anda öldüğümü yani boyut değiştirdiğimi değil de ölümden kurtulmuş olduğumu düşünmüştüm. Olayda ölmüş olduğumu düşünelim. O anda 3. Boyuttan 4. Boyuta veya 4. boyuttan 3. boyuta geçtim fakat geçiş anı ve hangi boyutta bulunulduğunun anlaşılamaması nedeniyle bulunduğum boyuttan bir başka boyuta geçmiş olmama rağmen ben, yeni hayatımı yine, yeni geçmiş olduğum boyutta, eski boyutumdaymışım gibi ve o boyutun bir devamı olarak yaşamaktayım. Bu olayı ailem açısından incelersek; deniz kıyısında birlikte bulunduğum arkadaşlarım benim gözlüğümü ve paletlerimi elime alıp denize girdiğimi ve daha sonra da içeriye açıldığımı görürler, zaman geçip de denizden çıkmadığımı fark edince arayıp beni, denizin içinde, kayalar arasında ölü olarak bulurlar. Aileme haber verilir ve hep beraber beni gömerler. Ailem ve arkadaşlarım bulunduğum eski boyutumda olduğu gibi, şu anda bulunduğum yeni boyutumda da yine benimledirler. Eski boyutumda ise ben, mezar olarak bulunduğum halde herkes bensiz normal hayatına devam eder. Bu örneği bir de yaratılış boyutuna göre incelersek: İsmail BEN’im auramda bulunan varlıklardan bir tanesidir. Auramda bulunan tüm ortam ve varlıkların toplamı BEN’im. Varlık hiçbir zaman ölmez ama bu örnekte BEN’im kendimi ölmüş olarak tarif etmem, anlatmış olduğum olay, başıma geldiği zaman o duyguları yaşadığımdandır. Ben kendimin ölmüş olduğumu düşünememiş olsaydım şu an, 3. ve 4. Boyuttaki varlıkların katiyen ölmeyeceklerini idrak edemezdim. ÖLÜM YOKTUR 5 smail’in BEN’im auramda bulunduğunu ve şu anda algılamakta olduğum İsmail’in ve bunun yanında tüm insanların, tüm varlıkların ve tüm mevcudatın yaratmış olduğum auramda bulunan bir vizyondan ibaret oldukları biliyorum. Bundan dolayı heplik boyutundayken İsmail’de görmüş olduğum ve o zaman için hata ve yanlış olarak nitelediğim tüm davranışları için onu bağışladım. Heplik boyutundayken İsmail’in dış görünüşüne uzun - kısa, zayıf - şişman, esmer - beyaz, kıvırcık saçlı - düz saçlı veya çirkin - yakışıklı gibi nitelik vererek onun bu özelliklerinden dolayı birilerini veya bir şeyleri sorumlu tutarak yargılıyordum. Aslında tüm dış görünüşümün nedeninin BEN olduğumu algılayınca eskiden ikileme bağlı bu özelliklerimden dolayı kimleri ve neleri sorumlu tutup yargılamışsam bundan dolayı İsmail’i bağışladım. Şu anda sadece seyirci olarak bulunduğum auramda ne özelliğim varsa hepsini olduğu gibi kabul ediyorum. Vermiş olduğumuz örnekler dışında hangi olayı incelerseniz inceleyin aynen benim sizlere aktarmış olduğum neticelere ulaşırsınız. Aslında zihnim beni yanılttığından dolayı vermiş olduğum bu örneklerde yaşanmış olan olayları ve neticelerini sizlere bu şekilde aktardım. Aslında 1600. Boyut varlığı olan BEN ölümsüzüm. Yaratmış olduğum auram tamamen boştur. Auramda bulunan varlıkların tümü, beni oluşturmakta olanların yansımasından ibarettir. İsmail de dahil, tamamen vizyondurlar. Etrafımda algılamakta olduğum tüm ortam ve varlıklar, ayrıca tüm olaylar zihin ürünüdürler. İsmail BEN değildir. İsmail sadece Ben’im duplörümdür. BEN auramın tek hakimiyim. Hiçbir kimsenin aurasına etki edemeyeceğim gibi, hiçbir kimse de benim aurama etki edemez. BEN TEK’im. BEN şu anda kendi denkim olan hiçbir varlıkla karşılaşma ve ilişki kurma şansına sahip değilim. Yaşamın esas maksadı, herkesin teker teker 1600. Boyut varlığı olduğunu anlamasıdır. 1600. Boyut varlığının esas yaşam ortamında SESSİZLİK ve DURGUNLUK hakimdir. Orada anladığımız anlamda ortam, varlıklar ve olaylar yoktur. Sessizlik ve durgunluk hakim olduğundan orada, ortam ve varlıklar ayna gibi pürüzsüzdürler. Bu nedenle orada BİRLİK ve sonsuz SEVGİ hakimdir. Bu nedenlerden dolayı hep, düşünenlerin negatif düşünmemelerini, düşünenlerin pozitif düşünerek nötür düşünceye ulaşmalarını tavsiye etmekteyiz. Hedef, sessizlik ve durgunluksa, o noktaya ulaşılınca artık herhangi bir şey YAPMAK önemli değildir, OLMAK önemlidir. Yapmak önemli değildir dedik fakat insanlar doyumunu sağlamadıkları her şeyi de ta ki doyumunu sağlayıncaya kadar yapmağa mecburdurlar. Heplik boyutundaki varlıklar önceleri öleceklerine inanırlar ve bu ölümün onlar için bir son olduğunu zannederler ve ölümden çok korkarlar. Varlıklar daha sonra yeniden doğuşun varlığına inanarak sonsuz defa ölüp yine doğabileceklerine inanırlar. En sonunda da İsmail’in anladığı gibi, Ölümün olmadığını anlarlar. ÖLÜM YOKTUR 6 Teker teker tüm duygular varlıkları eğitici ve yetiştirici özelliğe sahiptir. Aklımıza hangi duygu gelirse gelsin, o duygunun doyumunu sağlamakla yükümlüyüz. Tüm duyguları teker teker ele almak yerine sadece açlık konusunu ele alalım: Heplik boyutu düzeyinde düşünceye sahip birisi yaşamında birçok kişinin aç kalarak ölmüş olduğunu düşünsün, o andan itibaren düşünen için, aç kalıp öldüğünü düşündüğü varlıklar sadece mezar olarak vardır fakat aç kalıp öldü diye düşünülen varlıklarsa bir başka boyutta (3. boyutta olanlar, 4. boyutta; 4. boyutta olanlar, 3. boyutta) yaşamlarına devam etmektedirler. Heplık boyutunda bulunan varlık, yemeden, içmeden yaşayamayacağını, aç kaldığı taktirde öleceğini düşünür. Heplik boyutundaki varlık programlamışsa aç kaldığı taktirde bu düşüncesi gerçekleşir ve varlık, 3. ve 4. boyutlarda, kendine göre dünyada veya ahirette (Cennette veya Cehennemde) kendi programına uygun olarak sonsuz sayıda alternatifi olan yaşamlar sürer. Bu düşünceden dolayı da bir çaba harcayarak, çalışarak para veya yiyecek kazanabilmenin şart olduğunu düşünür. Birçok çaba harcayarak yiyecekler; paralar kazanır. Para kazananlar bu paraları et ve ot haline getirerek yerler ve kendilerince ölümden kurtulurlar. Bazı varlıkların ise ölümleri böyle düşündüklerinden dolayı gerçekleşir çünkü onlar aç kaldıkları taktirde öleceklerine inanırlar ve öyle düşünürler. Bu şekilde de düşündükleri için bazı durumlarda kendilerine yararlı ise programlayarak aç kalırlar ve ölürler. Yaratılış boyutu düzeyinde düşünceye sahip birisi ise aç kalıp ölmenin imkansız olduğunu, önceleri bilememekte ve daha sonraları bu gerçeği tecrübeleri ile kabullenmektedir. Her şeyleri kendinin yaratmakta olduğunu bilen insan, ihtiyacı olan enerjinin akmakta olduğunu da bilmektedir. Aslında varlıkların herhangi bir şeye ve herhangibir kişiye ihtiyaçları yoktur. Nehir misalimizde olduğu gibi, gelenler, gidenler ve yol, kendiliğinden akmaktadır. Varılacak noktaya varmak için ne kadar direnirseniz direnin, o noktaya kendiliğinizden varacaksınız. Duygular, arzular, beklentiler, korkular ve endişeler varılacak noktaya varmamak için göstermekte olduğumuz dirençlerdir. Heplik boyutunda aç kalan birisinin aç kalmasını önleyecek enerji, ‘Düşünce – Duygu- Olay’ prensibine dayanarak ya birisi tarafından para veya yiyecek olarak verilir veya heplik boyutundaki insan, ihtiyacı anında kendine gerekli parayı veya yiyeceği kendine ait bir yerde bulur ve kullanır, fakat bunların birisi tarafından oraya konulduğunu veya kendisi tarafından oraya konulup unutulduğunu zanneder. Gelen para veya yiyeceği veya herhangi bir maddeyi ‘Akan Enerji’ olarak düşünemez. Yaratılış boyutunda ise varlık önceleri yeniden doğuşa inanmakta ve tüm algılamakta olduklarının kendi yarattıkları olduğunu anlayarak hiç ölmeyeceğini anlamaktadır. Aslında sizlere, vermiş olduğumuz bu örneklerle ölümün olmadığını ve bu nedenle de ölümden korkmanın tamamen boş ve gereksiz olduğunu anlatmaya çalıştık. ÖLÜM YOKTUR 7 Nötür düşünceye ulaşmış veya ulaşmamış olun, sizlere bir de DÜŞÜNMEMEYİ denemenizi tavsiye edeceğim. BEN, önceleri düşünmemenin imkansız olduğunu düşünüyordum ve düşünmediğim anlarda ancak ‘Düşünmediğimi düşünüyor olduğumu’ düşünüyordum. Bu durumda ‘Düşünmemek İmkansızdır’ diyordum. İnsan düşündüğü zaman, düşündüğü şeyi duygu haline getirir. Düşündüğü, hiçbir şeyse, yani düşünürken gözünde hiçbir şey canlanmıyorsa, gözünde canlanamayan bu hiçbir şeyin duygu haline gelmesi de imkansız olur çünkü olmayan bir şeyin duygusu da olmaz. Her şey düşünceden doğar. İnsanlar ortamlarını düşünceleri ile yaratırlar; örneğin, isterlerse yaşamakta oldukları evin bahçesini çiçeklendirirler, isterlerse çimlendirirler; isterlerse yaşadıkları evde eklemeler veya çıkarmalar yaparak tad ilat yaparlar ve evin görünüşünü değiştirirler; isterlerse ev eşyalarının yerlerini değiştirirler. İsterlerse bulundukları şehirde değişiklikler yaparlar. İsterlerse bulundukları veya bulunmadıkları memleketlerin görünüşlerinde değişiklik yaparlar. İsterlerse uzayda değişiklikler yaparlar. Varlıkları harekete geçirerek, kimini var ederek, kimini yok ederek, kiminin de yerlerini değiştirerek olaylar yaratırlar ve bu yarattıkları ortamlar hakikiymiş gibi içinde yaşarlar. Buna REALİTE denir. Ne kadar yoğun düşünürsek o kadar yoğun bir yaşam süreriz. Düşündüğümüz zaman duygularımızı oluşturur ve yaşarız. Duygulardan dolayı da olaylar gelişir. Olayların olmadığı bir ortamda yaşamak istersek, duygularımızın olmaması gerekmektedir. Duygularımızın olmamasını istersek Düşünmememiz gerekmektedir. Bu nedenle sizlere önceleri, negatif düşünmeme ve nötür düşünebilme antrenmanları yapmanızı tavsiye ederiz. Bu antrenmanların sonunda da hiçbir şey düşünmeme antrenmanları yaparsanız, HİÇ düşünmeme yeteneğini elde edebileceğinizi biliyorum. Günün hangi anında olursa olsun, karar verdiğiniz an düşünmemeğe çalışın. Göreceksiniz ki düşünmeme eyleminiz ilk zamanlar bir saniyeden fazla süremeyecektir, çünkü zihin buna izin vermeme eğilimindedir. Heplik ve yaratılış boyutlarında varlığını İsmail’e hakim durumda sürdürmekte olan zihin, insanın hiçlik boyutuna geçmesi ile varlığını yitirmektedir. Bu nedenle zihin, yok olmamak için mücadele etmektedir. Zihin bizlere auramızda yaratmakta olduklarımızın tamamen vizyon olduğunu unutturur. Bizlere tüm algılamakta olduklarımızın tamamen gerçek olduğu kanısını kazandırarak bu kanının sürdürülmesini de sağlar. Bu nedenle, zihninizin sizi kontrol etmesine izin vermeyin, zihninizi siz kontrol etmesini öğrenin. ÖLÜM YOKTUR 8 İnsanlar, bilginin zaten kendilerinde var olduğunu bilemediklerinden, şu anda bildiklerine daha sonra öğreneceklerini de ekleyerek daha çok bilgi sahibi olacaklarını ve en sonunda tüm bilgiye sahip olacaklarını zannetmektedirler. Bir Yunan filozofu, bildiklerimizi ve bilmediklerimizi şöyle açıklamağa çalışmıştır: Yunan filozofu bu konuyu öğrencilerine izah ederken önündeki toprağa, içi dolu bir çember çizer. Çizmiş olduğu yuvarlağı işaret ederek ‘İçi Dolu Çember Bildiklerim, Çemberin Dışı İse Bilmediklerimdir’ der. Daha sonra ilk çizdiği çemberin dışına, birinci çemberi de içine alan daha büyük bir çember çizer. Bu ikinci çemberin kapladığı alan da doğal olarak öncekinden daha büyük olur. Filozof yine ‘ Bu Çember Bildiklerim İse, Çemberin Dışı Da Bilmediklerimdir’ der. Bu durumda bildiklerimiz çoğaldıkça bilmediklerimiz de çoğalmaktadır. Bu durum mantığımıza aykırıdır. Bize göre en mantıklı düşünce, bildiklerimiz çoğaldıkça bilmediklerimizin azalacağıdır. Bu durumda mantığımla düşünürsem yunan filozofunun verdiği bilgi yanlıştır diyebilirim. Mantığımla matematiksel olarak düşünürsem, çizilmiş olan çemberin içerisi bildiklerimi, dışı da bilmediklerimi gösteriyorsa bilgim arttıkça bilmediklerim de artacaktır. Bu matematiksel bilgi doğru olduğuna göre de yunan filozofunun vermiş olduğu bilgi, mantığımın dışına çıkarsam doğru olur. ‘Bilgim Arttıkça Bilmediklerim De Arttığına Göre’, ‘Bilgim Azaldıkça Bilmediklerim De Azalacaktır’. Bu durumda bildiğim herhangi bir şey yoksa bilmediğim kalmaz demektir. Başka bir deyişle, her şeyleri bilmem için hiçbir şey bilmemem gerekmektedir. Dünya bilgisi dengesiz ve değişkendir, bu nedenle de sahtedir. Bu durumda bilmek önemli değildir, olmak önemlidir.’Olmak’ derken, insan olarak ‘Heplik Boyutunda Mıyım?’, ‘Hayat Boyutunda Mıyım?’ yoksa ‘Hiçlik Boyutunda Mıyım?’ o önemlidir. İnsanlar her şeyleri bilmek istemektedirler. Şu anda bildiklerine ekleyebilecekleri herhangi bir bilgi aslında yoktur ve aslında bilgilerine bilgi ekleyebilecekleri bir ‘’Daha Sonra’’ da yoktur çünkü bilgi olaydır, olaylar duygulardan, duygular da düşüncelerden doğar. Düşünce olmazsa bilgi de olmaz ve aslında zaman diye bir şey de yoktur çünkü bizler sonsuz şimdide yaşamaktayız Her şeyleri bilmek istememizden dolayı, şu anda bildiklerimizin yanında bilmediklerimizin de var olduğuna inandığımızdan, arzu ve beklentilerimiz, merak, korku ve endişelerimizden dolayı şimdikinden daha çok bilmek istemekteyiz. İnsanlar, Bilmediklerini bilememektedirler. Kime sorarsanız sorunuz, tek tük birkaç kişi haricinde herkes size yaşamakta olduğumuz dünyanın, ortamın, varlıkların ve olayların % 100 hakiki olduğunu söyleyeceklerdir. İnsanlar her şeyleri bildiklerini zannetmektedirler bu nedenle esas olan hakikatı bilememektedirler, bu nedenle ‘Bilmediklerini Bilmemektedirler’ diyoruz. Hakikatı bilmediklerine bir inanabilseler, hakikatı bilmediklerini öğrenecekler ve şu ana kadar öğrenmiş olduklarından dolayı BİLME’nin boş olduğunu fakat bu bilgiden dolayı da bilinçlenerek evrim ve tekamülde ilerleyip şu anki yerlerinde OLMA’larının esas nedenini bilmiş olacaklardı. ‘Her şeyi bilirsem, hiçbir şey bilmiyorum’ demek olduğuna göre ve bunun tersi olan ve asıl olan ‘Hiçbir şeyi bilmezsem her şeyi biliyorum’ cümlesindeki gerçeğe ulaşmış olurum. Düşünmeme antrenmanlarım neticesinde hiçbir şey düşünmemeğe, hiçbir şey üretmemeğe, hiçbir şey yaratmamağa gayret edersem, yaratmış olduğum auramda yaratılmış hiçbir şeyin kalmayacağı aşikardır. Auramda hiçbir şeyin kalmaması, HİÇLİK BOYUTU’na ulaşmış olduğumu gösterecektir. Hiçlik boyutuna ulaşan varlık olgun meyve misali artık olgunlaşmış olduğundan, yani OLDUĞUNDAN, dibine düşer ve o artık gerçekten 1600. Boyutta yaşam sürmeye başlar ve o boyutun gereği olan tüm bilgilere sahip olarak her şeyleri bilir. (Devam Edecek) Kaynak: İsmail Keçeci Ekim 25, 2012 bigbang tarafından düzenlendi ÖL Alıntı Yorum bağlantısı Diğer sitelerde paylaş More sharing options...
burrc Yanıtlama zamanı: Ekim 26, 2012 Paylaş Yanıtlama zamanı: Ekim 26, 2012 Her şey zıtlığı ile bilinir.Eğer yaşam varsa ölümün de olduğu su götürmez bir gerçektir... Alıntı Yorum bağlantısı Diğer sitelerde paylaş More sharing options...
bigbang Yanıtlama zamanı: Ekim 26, 2012 Yazar Paylaş Yanıtlama zamanı: Ekim 26, 2012 bu yazı alıntı zaten. yaşam var. ama bence hep başka boyutlarda ya da başka bedenlerde yaşam var. ölüm sadece fiziksel bence. Alıntı Yorum bağlantısı Diğer sitelerde paylaş More sharing options...
Supergazi Yanıtlama zamanı: Ekim 27, 2012 Paylaş Yanıtlama zamanı: Ekim 27, 2012 Devamini 4 gozle bekliyorum Alıntı Yorum bağlantısı Diğer sitelerde paylaş More sharing options...
bigbang Yanıtlama zamanı: Ekim 27, 2012 Yazar Paylaş Yanıtlama zamanı: Ekim 27, 2012 Devamini 4 gozle bekliyorum teşekkürler yazıldıkça paylaşacağım Alıntı Yorum bağlantısı Diğer sitelerde paylaş More sharing options...
bigbang Yanıtlama zamanı: Ekim 28, 2012 Yazar Paylaş Yanıtlama zamanı: Ekim 28, 2012 ÖLÜM YOKTUR (9): Dünyada yaşam sürmekteyken varlıkların öldüğünü zannederiz. Ölümün yokluğu, yukarıdaki satırlarımızda sizlere açıklanmıştır. Bunun yanında sizlere kozmik bir sözü hatırlatarak konuyu başka bir yönüyle inceleyeceğiz. ‘’Her Sonun Bir Başlangıcı Ve Her Başlangıcın Da Bir Sonu Vardır’’ denir. Bu söz çok doğrudur. Şimdiye kadar yapmış olduğumuz tariflerden ve isim olarak vermiş olduğumuz bütünlüklerden de anlaşılacağı gibi, alt sonsuzdan üst sonsuza giderken: evrimini tamamlamış bir bütünlük daha üst bir düzeyi kendi benzerleri ile birleşerek oluşturuyordu. Buna göre bir alt düzeyin sonu, sırada ondan sonra gelen düzeyin başlangıcı olacaktır. Buna göre her düzeyi veya her bütünlüğü sembolik bir harfle ifade edecek olursak; A’lar birleşerek B’leri, B’ler birleşerek C’leri, C’ler birleşerek D’leri oluşturmaktadır. Yani buna göre A’ların sonu B’lerin başlangıcıdır. B’lerin sonu ise C’lerin başlangıcıdır. Her düzeydeki her varlık, kendi düzeyinde bulunmaktayken bir evrim aşamasına tabidir. Bu aşamaları sembolik olarak heplik, hayat ve hiçlik olarak alırsak varlık, yukarıda sembolik olarak sunmuş olduğumuz A evrimsel düzeyini evrimsel aşama olarak sırası ile vermiş olduğumuz heplik boyutunu, hayat boyutunu ve hiçlik boyutunu katederek tekamül ederek B evrimsel düzeyine geçmeye hak kazanır. A bütünlüğü kendi benzerleri ile birleşerek B bütünlüğünü oluşturur. A bütünlüğünün sonu B bütünlüğüdür. Buna göre de C bütünlüğünün başlangıcı B bütünlüğünün sonudur. Tarifimizden de anlaşılacağı gibi A bütünlükleri B bütünlüğünü, B bütünlükleri C bütünlüğünü oluşturmakta ve A bütünlükleri B bütünlüğünün içinde, B bütünlüğü de C bütünlüğünün içinde bulunmaktadır. Daha önceki satırlarımızda vermiş ve belirtmiş olduğumuz gibi Atom – Molekül – Molekül Zinciri – Element – Dünya – Güneş Sistemi – Galaksi – Alem – Kainat – Evren – Mini Atomik Bütün – Gürz - Kürz diye sıralanan bu kozmik yapı zinciri sıırasındaki isimler birer bütünlüktürler ve sırası ile bir önceki bütünlük kendi benzerleri ile birleşerek bir sonraki bütünlüğü oluşturuyor. Bu zincirdeki bütünlükler yaşayan birer varlıktırlar. Önek olarak Güneş Sistemi’ni ele alırsak, Güneş sistemi kendi açısından bir varlıktır, yaşar ve evrim alır. Güneş Sistemi, bir bütün olarak Gürz içerisinde evrimsel düzey olan heplik, hayat ve hiçlik boyutlarının evrimlerini tamamladığı ve bir üst düzey yani galaksi olma hakkına sahip olduğu takdirde Gürzün hiçlik (RAHMAN) boyutundan sinyal alarak bir kara delikten geçer, geçerken de kendi benzeri olan güneş sistemleri ile birleşerek bulunacağı ve evrim yapacağı yere GALAKSİ olarak doğar. Galaksi, kendi heplik, hayat ve hiçlik boyutlarındaki evrimini tamamladığı takdirde Gürzün Hiçlik (RAHMAN) boyutundan sinyal alır ve bir kara delikten geçerek, geçerken kendi benzeri galaksilerle birleşerek ALEM’i oluşturur ve evrim yapacağı yere gelir ve doğar. Buradan da anlaşılacağı gibi kara delik, kozmik yapıların belirli zaman aralıklarında içinden geçebilecekleri bir düzenektir. Kara delik, tekamül kapısıdır. Kara delikten sadece A düzeyinde evrimini tamamlayıp kendi benzerleri ile birleşip A’dan sonraki bir üst düzey olan B düzeyine geçmeye hazır olanlar, yanin tekamül edecek olanlar geçebilirler ve böylece A’lar kara delikten geçerek B olurlar. Alıntı Yorum bağlantısı Diğer sitelerde paylaş More sharing options...
bigbang Yanıtlama zamanı: Ekim 28, 2012 Yazar Paylaş Yanıtlama zamanı: Ekim 28, 2012 ÖLÜM YOKTUR (10): Ölüm olmadığı halde gerçek doğum, Foton Kuşağından geçip bir üst boyut olan 5. Boyutta doğmaktır. Bizler gibi canlılar da herhangi bir boyutun evrimini tamamladığımız zaman Foton Kuşağından geçerek kendi benzerlerimizle birleşerek 5. Boyut varlığını oluşturacağız. Dünya yaşamının heplik ve hayat evrimlerini yaşarken bilinçsiz veya bilinçli bir şekilde yaratırken varlıklar doğdukları andan itibaren ortam, varlıklar ve olaylardan etkilene etkilene yaşam sürdüklerinden, zamanla bedensel işlevlerini yitirirler. Varlıklar çocukluktan gençliğe geçtiği zaman, genç adamın bundan böyle şuurumuza göre tekrar çocuk olması imkanı yoktur. Yine, ihtiyarlamış olduğunu düşünen birinin tekrar gençliğine dönebilmesi şuurumuza göre imkansızdır. Yaşam sonsuz olduğu halde kendini ihti yarlamış olarak düşünüp gören birisi, bedensel işlevlerini kaybettiğini ve yaşamının sonuna geldiğini düşünürse şuursal olarak derhal çocuk olarak yeniden doğar. Aslında varlık, bu durumda ne ölmüştür ne de doğmuştur. Tüm bunlar, BEN’im evrim ve tekamülüm için yaratmış olduğum ışıktan başka birşey değildir. Varlıkların şuursal olarak yaşamlarının, yaşam güçlerinin son aşamasına gelindiğini düşünmeleri kendilerini, sanal olarak yeniden çocuk olarak algılamalarına neden olmaktadır. Her şey düşünce ile başlar. Ben kendime işıktan bir ortam ve ışıktan varlıklar yarattım ve yine bu ışıktan ortamı ve işıktan varlıkları kullanarak kendime olaylar yaratırım. Düşünmemeyi öğreninceye kadar kontrollü olarak düşünebilirsem, kendime hiçbir engel yaratmamayı öğrenirim. Bedensel olarak değişime uğrayacağımı düşünce olarak yaratmazsam, hiçlik boyutu şuuruna erinceye kadar o anki bedensel yapımla yaşam sürebilirim ve hiç ölmem. Tüm okuyucularıma ve tüm mevcudata sonsuz sevgilerimle. -SON- Alıntı Yorum bağlantısı Diğer sitelerde paylaş More sharing options...
HiDDeTxLG1 Yanıtlama zamanı: Aralık 11, 2012 Paylaş Yanıtlama zamanı: Aralık 11, 2012 Her şey zıtlığı ile mevcut değil,zıtlığı oluşturanlar mevcut.Spinoza'nın felsefesini kullanırken lütfen daha dikkatli kullan.Bir filozofun felsefik görüşünü kullanıyorsun madem,düzgün kullan önce doğruluğu kanıtlanmış bilgilere ulaş... Alıntı Yorum bağlantısı Diğer sitelerde paylaş More sharing options...
persephone Yanıtlama zamanı: Aralık 11, 2012 Paylaş Yanıtlama zamanı: Aralık 11, 2012 patron bu ne ?? Alıntı Yorum bağlantısı Diğer sitelerde paylaş More sharing options...
RosettaNebula Yanıtlama zamanı: Aralık 11, 2012 Paylaş Yanıtlama zamanı: Aralık 11, 2012 Fringe dizisinin 2.sezonunda belirgin bi şekilde geçen bi konu bu.Adamın çocuğu ölüyor, sonra adam başka bi evrene(ya da işte paralel evrene) giden bi cihaz tasarlıyor, ordan ölmemiş olan çocuğunu alıyor ve geri gidiyor onunla.Paralel evren gerçekliğinden filan bahsediyor, ki doğrulanmış yani biçok bilim insanın da söylemine göre.Göremediğimiz başka evrenler olduğu kanaatindeler.Ölüm yokturdan kasıt da bu olsa gerek.Dizi çok güzel anlatıyor bu tür şeyleri.Ayrıca, izlenilesi bi dizi olduğunu da eklemek isterim. Alıntı Yorum bağlantısı Diğer sitelerde paylaş More sharing options...
bigbang Yanıtlama zamanı: Aralık 11, 2012 Yazar Paylaş Yanıtlama zamanı: Aralık 11, 2012 Her şey zıtlığı ile mevcut değil,zıtlığı oluşturanlar mevcut.Spinoza'nın felsefesini kullanırken lütfen daha dikkatli kullan.Bir filozofun felsefik görüşünü kullanıyorsun madem,düzgün kullan önce doğruluğu kanıtlanmış bilgilere ulaş... İlk cümlenizi kendiniz bir değerlendirin isterseniz ... Hiç bir filozofun düşüncesi değil bunlar, eğer doğru düzgün okuyabilseydiniz, yazının bana ait olmadığını da görüp anlayabilirdiniz Doğruluğu kanıtlanmış bilgiler değil, bir insanın kendi düşünceleridir bunlar. Tabii siz aradaki farkı anlayabiliyor musunuz, bilmiyorum şu anda.. Alıntı Yorum bağlantısı Diğer sitelerde paylaş More sharing options...
bigbang Yanıtlama zamanı: Aralık 11, 2012 Yazar Paylaş Yanıtlama zamanı: Aralık 11, 2012 okursanız anlayamayacağınız bir şey olduğunu düşünmüyorum. Alıntı Yorum bağlantısı Diğer sitelerde paylaş More sharing options...
leterefuru Yanıtlama zamanı: Aralık 12, 2012 Paylaş Yanıtlama zamanı: Aralık 12, 2012 Ölüm herzamn var ben bunu bilirim... Alıntı Yorum bağlantısı Diğer sitelerde paylaş More sharing options...
lost soul Yanıtlama zamanı: Aralık 12, 2012 Paylaş Yanıtlama zamanı: Aralık 12, 2012 ilginç bir yazı ... Alıntı Yorum bağlantısı Diğer sitelerde paylaş More sharing options...
kizginkuzgun Yanıtlama zamanı: Aralık 13, 2012 Paylaş Yanıtlama zamanı: Aralık 13, 2012 Bu konuyla yakindan iliskili asagidaki filme bakin bakalim. Ha bu arada Akif Pirincci cok basarili bir yazardir tavsiye ederim... http://img.filimlerim.com/ai/11/02/22/e/0/8/250_12063_akif-pirincci-nin-romanindan-uyarlanan-kapi-20-agustos-ta-vizyonda.jpg İstanbulda doğan ve 10 yaşında ailesi ile birlikte Almanya’ya giden Akif Pirinçci’nin ilk kitabı “Tränen Sind Immer das Ende / Sonu Hep Gözyaşı” 1980 yılında yayımlandı. Çıkışını 1982 yılında kedilerin baş karakter olarak seçildiği “Felidae” romanıyla yaptı. ‘Kapı’ (Die Tür), çalışmalarına Bonn’da devam eden Pirinçci’nin sinemaya uyarlanan ilk kitabı değil. Yazarın, Almanya’da yılın en iyi dedektif kitabı seçilen ‘Felidae’ kitabı 1994 yılında animasyon olarak Michael Schaack yönetmenliğinde Almanya’da sinemaya uyarlanmıştı. Avrupa’nın en pahalı animasyonuna konu olan ‘Felidae’, Sherlock Holmes’dan sonraki en ünlü dedektif karakteridir. 10’u aşkın kitabı yayımlanan Pirinçci’nin romanlarının çoğu Türkçeye çevrilmiştir. Yazarın, Die Damalstür kitabından sinemaya uyarlanan‘Kapı’ (Die Tür) filminde; başarılı ressam David Andernach’ın (Mads Mikkelsen) başına gelen trajik bir olayla bütün hayatının nasıl değiştiği anlatılıyor. Güzel komşusuyla aşk ilişkisi yaşayan genç adam, sevgilisiyle bir buluşmaları sırasında dikkatsizliği yüzünden havuza düşen küçük kızı Leonie’yi kurtaramaz. Suçluluk duygusu altında ezilen Devid hayatının en karanlık günlerini yaşamakta ve karısı Maja (Jessica Schwarz) ise onu affetmemektedir. Son derece yorgun, intihar etmek isteyen David son anda geçmis zamana ait gizli bir kapı bulur. Amacı kızını kurtarmak ve hayatını yeniden düzene koymaktır. Fakat bilinmeyene açılan bu kapı onu dehşete mi mutluluğa mı götürecektir. Alıntı Yorum bağlantısı Diğer sitelerde paylaş More sharing options...
bineviinsan Yanıtlama zamanı: Aralık 15, 2012 Paylaş Yanıtlama zamanı: Aralık 15, 2012 " Ölüm yoktur, sonsuz yaşam vardır fakat yaşamı her varlık farklı farklı algılamaktadır. " can alıcı kısım, tamamının özeti. Alıntı Yorum bağlantısı Diğer sitelerde paylaş More sharing options...
bigbang Yanıtlama zamanı: Aralık 16, 2012 Yazar Paylaş Yanıtlama zamanı: Aralık 16, 2012 " Ölüm yoktur, sonsuz yaşam vardır fakat yaşamı her varlık farklı farklı algılamaktadır. " can alıcı kısım, tamamının özeti. kesinlikle. teşekkürler... Alıntı Yorum bağlantısı Diğer sitelerde paylaş More sharing options...
Önerilen Mesajlar
Sohbete katıl
Şimdi mesaj yollayabilir ve daha sonra kayıt olabilirsiniz. Hesabınız varsa, şimdi giriş yaparak hesabınızla gönderebilirsiniz.