nevermore Oluşturma zamanı: Kasım 8, 2012 Paylaş Oluşturma zamanı: Kasım 8, 2012 İslam tarihinde kölelikten kurtulmak için İslam dinine giren yüz binlerce zenci ve köleyi saymazsak köleliğe karşı ilk başkaldırı Zenc Hareketi ve onun tetiklediği eşitsizlik ve adaletsizliğe karşı klasik düşünce tarzının terk edildiği, mistik tasavvuf metafiziğinin tomurcuklandığı ve aynı zamanda zulme ve takibe uğrayan Karmati Hareketidir. Mansur oğlu Hüseyin El Hallac (Hallac-ı Mansur) ve onun yolundan gidenlerin hunharca yok edildikleri bir dönemdir. Aslında İslam tarihinde ilk köle ve işçi haraketinin Zenc ve Karmati hareketi olduğunu ve Abbasilere karşı 9.yüzyılda büyük kitleler halinde gelişip büyüdüğünü belirtmek gerekir. Bu büyük hareketten önce de bir çok köle isyanı olmuştur ancak bütün isyanlar küçük, bölgesel ve tek bir noktadan organize edilmemiştir. Büyük İslam Peygamberinden sonra yaklaşık iki buçuk asır geçmişti ki toprak ağalığı ve yeni tarım arazilerinin genişlemesi ve tarımın artan nüfus ile birlikte önem kazanması daha ucuz ve bol işçi gücüne ihtiyaç duyulmaya başlanmasına neden oldu. Bu hareketin ilki Zenc İsyanı olarak gelişmiştir. Zenci köleler; toprak sahiplerine karşı çalışma şartlarının ağırlığı, ödenen ücretlerin çok az olduğu ve tam bir sömürü düzeni içinde sür giden bir yapıya başkaldırmak zorunda kalmışlardır. Büyük köle hareketinin neden olduğu toplumsal gelişme ve değişimin nedeni üçüncü Üçüncü halife Hz Osman bin Affan’ın, toprak politikasında yaptığı iki önemli değişiklik, sonraki yıllarda büyük toprak sahipleri ve onlara tahsis edilmiş topraklarda çalışan işçiler, emekçiler, toprak köleleri yani proleter ordusunun oluşmasına sebep olmuştu.. Hz Ömer bin Hattab’ın döneminde Kureyşlilerin toprak sahibi olma hakları yoktu aynı zamanda Medine’den çıkma yasağı olduğu bir çok tarihçi tarafından teyit edilmişti. Ancak bu yasak Halife Osman bin Affan tarafından kaldırıldı ve toprak ve rant zenginliği serbest bırakıldı. Toprak mülkiyeti ile İslam toplumu hızla değişerek Abbasi ve Emevilerin de devlet yapısındaki üreticilik ve mülk hakimiyetinin teşvik edilmesi ile ticaret erbabı olan Arap yarımadasının halkı aynı zamanda fethedilen topraklarda da toprak mülk sahibi olmaya başladılar. Hz Peygamberin toprak sahipliği ve mal biriktirme hırsı gibi dünyevi isteklerinin olmaması İslam toplumunda ancak bir asır referans olarak alındı. Büyük peygamberin yaşamında mal ve mülkün hakimiyetinden fazla dağıtılması ve bölüşülmesi ağırlıktaydı. Halife Osman’dan sonra Abbasi ve Emevi hanedanlığını kendi gücünü ve yaşamını idame ettirmek için sadece tüccarlara değil aynı zenginleşen zamanda toprak ağalarına da arka çıkmaya ve onların menfaatlerini sağlam tutmaya çalıştılar. Çünkü mevcudiyetlerini korumak için halktan değil oligart ve zenginlerin desteğinin sürekli olması onlar için daha önemliydi. Toprak zenginliği yeni fetihleri ve ganimetler peşinde koşmaya müsait bir ortamı sağlıyordu. Böylelik yayılmacı ve savaşçı ruh taze tutuluyordu. Abbasi ve Emevi Hanedanlığı zenginlerin ganimet, rant ve toprak ağaları devletine dönüşmüştü. Arabistan’ın, Irak’ın, Suriye’nin, İran’ın, Mısır’ın verimli topraklarına tek başlarına sahip olan aristokrat bir zümre ortaya çıkmıştı. Zenginler saray hayatıyla dış dünyadan kopmuştu. İnsan emeğinin hiçbir değeri olmadığı gibi hayatının da değeri yoktu. Zenginler suç işlediklerinde paralarıyla bu suçun karşılığını ödüyorlar, fakirler ise daha ağır koşullarda canlarıyla veya kürek mahkumiyetiyle ödüyorlardı. Kadınların da toplumsal hayattaki durumları kötüleşti yıllar geçtikçe Hz Peygamber döneminin izleri silindi. Kadınların, çocuklar çok daha ucuza alınıp satılmaya başlanmıştı. Bakır, Gümüş , Altın madenlerinde on binlerce köle sefalet ve insanlık dışı şartlarda çalışmaktaydı. Afganistan sınırından Kuzey Batı Afrika’ya kadar İslam İmparatorlunun hüküm sürdüğü bölgede hemen hemen her şehirde köleleşmiş proleter topluluklar yaşam sürmeye başlamıştı. Toprak ve hayvancılık gelişmeye başladığından, toprak altı ve üstü üretim artmıştı. Bu üretimle birlikte sahip olunan zenginliklerle uzak doğudan ticaretin boyutları da gelişmişti. Toprak köleliği zenginlerin bu malları alıp kullanmasını sağlıyordu. Uzak doğudan, Kuzey ve doğu Afrika’dan bir çok kumaş, ipek, kokular, baharatlar, örme ve dokuma elbiseler, kürkler, kağıt,porselenler ,hatta cam eşyalar, pamuk, çeşitli yiyecekler ve meyveler getiriliyordu. Ticaret hayatı oldukça zengin ve hareketli olduğu için toprağa bağlı üretim de etkinliğini artırdı. Zenc hareketi Abbasilerin bu gösterişe ve eşitsizliğe dayanan hanedanlık hayatında İslam toplum tarihinde yarı organize olmuş ancak doktrinsel bir temele sahip olmayan bir başkaldırıdır. Simultane olarak başlamış kurucusu ve lideri olan Sahibulzenc, Ali Bin Muhammed (İdamı 883); idamına kadar ve birkaç yıl daha etkisini sürdürüp silinirken yerini Karmati Hareketine bırakmıştır. Erken dönemlerden itibaren Mevâlîler, Şiîler, Haricîler, Mutezilîler, Horasanlılar, Hürremîler, Zenciler, İsmailîler, Karmatîler gibi isyan hareketlerinin içinde en kuvvetli akım olan Karmati hareketini tetiklemiştir. Bu harekerin kurucusu olarak bir çok kaynakta Hamdan b. Eş’as El Karmat olarak bilinir. İslam Abbasi devletini yüzyılı aşkın bir zaman meşgul etmiş olan bu hareket ilk Sosyalist ve aynı zamanda gizli-mistik bir düşünce hareketidir.[1] İhvanusafa Risaleleri olarak yazılmış eserler bu hareketin elimizde kalan başlıca somut izleridir. Karmatî hareketinin en önemli yönü ilmî ve kültürel faaliyetlere verdikleri önemdir. Bu açıdan baktığımızda büyük alimler çıkardıklarını ve dev eserler ürettiklerini görüyoruz. En başta “İhvan-ı Safa Risaleleri”nin onlara ait olduğu biliniyor. İbn Nedim, hareketin ilk kurucusu Hamdan Karmat’ın kayınbiraderi Abdan’a ait olduğunu belirttiği dört eserden bahseder: Kitâbu’l-Hudûd, Kitâbu’l-Melâhim, Kitâbu’l-Mizân, Kitâbu’l-Makâsıd… Abdullah el-Mağribi ise Karmatîlerin hukuk normlarını oluşturan kişi olarak bilinir. 50 eseri olduğu belirtilir. Bu eserlerden 20 kadarı günümüze ulaşmıştır. En önemle eseri “Deâimu’l-İslâm fi Zikri’l-Helâl ve’l- Haram” Karmatî fıkhının abide eseri olarak kabul edilir. Karmatiler fevkalade iyi yetişen ve çok okuyan bilgili insanlardı. Kitap okuma işini “meclis” denilen yerlerde yaparlar ve aynı zamanda bu meclislerde tartışmalarda bulunurlardı. Bu tartışmalar yazıya dökülür ve diğer karmatiler için de bir kaynak oluşturması sağlanırdı. “Darulhikme” olarak adlandırılan medreselerde eğitim görürlerdi. Darulhikmeler Suriye’de Selemiyye, İran’da Ahvaz, Tunus’da Mehdiye, Mısır’da Kahire ve Mansuriye gibi kentlerde inşa edilmişti. Hareketin sosyal hedefi zengin-yoksul ayrımını ortadan kaldırmak, köleliğe son vermek, toprak reformu yaparak iktalara (devlet tarafından zenginlere bağışlanan topraklar) son vermek, herkesi çalışır, üretir hale getirmek, İslam dünyasının hiçbir yerinde aç ve yoksul bırakmamaktı. Hz Peygamberin rüyasında geçtiği gibi; bir kadın San’a’dan Hadremevt’e kadar tek başına gidecek, Allah’tan başka kimseden korkulmadığını görecekti… Bir adam elinde altın ve gümüşle günlerce dolaşacak, zekat verecek kimse bulamayacaktı… Önce Ramazan ayındaki zekat, fitre ve sadakaları ortak bir havuza toplayarak başladılar. Harekete katılan her kadın ve erkek ortak havuza bir dinar verecekti. Hamdan Karmat buna giriş infakı (hijra) diyordu. Hareketin mensuplarından da ayrıca yedi dinarlık ahd veya mithak adı verdikleri yemin töreni infakı (bulgha) alınıyordu. Ayrıca 12 dinarlık tebliğe muhatap kişinin bölge daisi ile tanışması sırasında alınan vergi (necva) vardı. Giderek tüm servetlere beşte bir verme kuralı koydular. Karmat toplulukları tam bir sosyalist hayat yaşarlardı. Herkes çalışmak zorundaydı. Çocuklar bile tarlalarda kuşları kovalardı. Kadınlar toplumda en az erkekler kadar söz sahibiydi ve çalışma hayatında da eşit şartlara sahipdiler. Tüm sosyal gruplar tek bir bütçeden destek görürdü. Sanatkârlar, zanaatkârlar, işçiler, tüccarlar gibi toplumsal sınıflar arasında zenginlik ve gelir uçurumundan bahsedilemezdi. Tam anlamıyla mülkiyet hakkı da sadece teçhizat ve kılıç dışında yoktu. Bu sınıflar zekât ve fitre dışında devlete vergiler verilerdi ancak bu vergilendirme çok adaletle sağlanırdı. Yönetenlerle, yönetilenler arasında katı ve aşılmaz bir mesafe yoktu. Ruhsal ve bedensel kardeşçe yardımlaşma esastı. Karmati olmayanlara karşı gösterilen diplomasi ve temel esasların saklanması şarttı. İslam Tarihinde Karmati Hareketi gerçek anlamıyla incelendiğinde karşımıza şimdiye kadar bilinmeyen ve bambaşka bir İslam anlayışının ve inceliğinin çıkacağı muhakkaktır. Bu hareketi hem Hallac-ı Mansur hem de büyük İslam mezhep kurucu olan İmam-ı Azam Ebu Hanife desteklemiştir. Bu nedenle de İmam-ı Azam Ebu Hanife ki Maveli (Arap olmayan Müslüman) olarak hem Emevilere karşı hem de Abbasilere karşı durmuş ve onların hükümetlerinin babadan oğla hanedanlık şeklinde süregitmesine karşı çıkmıştır. Sömürü ve baskı düzenine ilk baş kaldıran İmam-I Azam da diğer büyük kutuplar gibi hükümdarlar tarafından takip, taaruz ve zulme uğramıştır. Demokrasiye ve seçime inanan yaklaşımı göz ardı edilemez. Maalesef İhvanusafa Risalelerinin dışında Karmatilerden bazı önemli eserler de kalmasına rağmen bugüne kadar gerekli araştırmalarla, eserlerin gün yüzüne çıkartılması işlemini yabancı oryantalistler ele almıştır.( Örnek; Massignon Louis) Genel olarak İslam düşünürleri ve tarihçileri Abbasilerin etkisiyle Karmati Hareketini İslam dışı gösterme çabasına girmişlerdir. Karmatiler gibi İslam uygarlığının geliştiği topraklarda Muaviye ve Abbasi,Emevi din anlayışı ve onun karşısında da Hz Ali’nin de içinde bulunduğu imamet silsilesini esas alan Şii doktrini en kalıcı ekoller olarak kök salmıştır. Karmatilerin görüşleri; toplumsal dayanışma ve eşitliğin mümkün olduğunca sağlanması ve yaşatılması üzerine kuruluydu. Onlar için yardımlaşma ve paylaşma; gösterişli ibadethanelerden inşa etmekten çok daha önemliydi. Abbasi ve Emevi Mekke ve Medine de dahil olmak üzere, tüm şehirlerde bu tip binaların yükselmesine rağmen fakirliğin ve yokluğun toplumun tüm kesiminde çok daha fazla mevcut olmasından dolayı Abbasilerin ve Emevilerin korkulu rüyası haline gelmiş olan hareket geniş kitlelere ulaşmıştır. Karmati toplulukları içinde kontrolden çıkıp daha da ileri gidenler olmuştur. Hatta Mekke’de bulunan ve kutsal kabul edilen “Hacer-ül Esvet” yerinde sökülüp götürülmüş, 14 yıldan fazla başka bir yerde muhafaza edilmiştir. Hacıların ziyaret ettiği Mekke’de kutsal kabul edilen bir çok emtea putlaştırıldığı düşüncesiyle imha edilmiştir. Hac ve birçok bedeni ibadetlerin yapılmasından önce; fakirlerin ve düşkünlerin ki (kadınlar, yaşlı ve çocuklar) hayatlarını sürdürmek için verdikleri mücadeleyi kolaylaştırmak için dayanışma ve yardım faaliyeti Karmatilerin öncelikli ibadetleri olmuştur bireysel ibadetlerden önce toplumsal ibadetler gelmektedir. Her ne kadar Sünni İslam tarihçileri Karmatileri sapkınlık, dinden çıkma ve sapıklık içinde göstermek istese de Şii İslam tarihçileri daha ılımlı değerlendirmelerde bulunmuşlardır. Karmatilerin “reerkarnasyon” dışındaki tüm inanç sistemi Kur’an, Hadis ve Mistik Tasaffuf Felsefesi üzerine kurulu olduğunu kimse inkar edemez. [1] Hallac-ı Mansur ve Eseri Prof Dr Yaşar Nuri Öztürk s.33 Yeni Boyut Y. İstanbul 2007 Alıntı Yorum bağlantısı Diğer sitelerde paylaş More sharing options...
Önerilen Mesajlar
Sohbete katıl
Şimdi mesaj yollayabilir ve daha sonra kayıt olabilirsiniz. Hesabınız varsa, şimdi giriş yaparak hesabınızla gönderebilirsiniz.