Jump to content

Heccavın Harfleri


ArchangeL

Önerilen Mesajlar

Anlattığına göre,yıldızlar,şimdi adı sanı unutulsa da vaktiyle şöhreti yedi düveli sarmış bir hiciv ustasının harfleriymiş.Üstad onlardan heceler,kelimeler,dizeler çıkartarak şu alemde gördüklerini yazar,yazdıklarını görürmüş.Çirkefe taş attığında üstü başı kirlenmez;dilinin sivriliğine inat yumuşacık olan yüreğinde hoyratlığın esamesi okunmazmış.Zeki bir adammış heccav;kılıcın kınını kesemeyeceğini bilecek kadar.

Yalnız bir adammış heccav;şikayet nedir bilmeyen yüreğini avutamayacak kadar.Ve fermanlı bir deliymiş heccav;eline geçen altınları balıklara,kuşlara,çocuklara ve yağmurlara dağıtacak kadar.

 

Harflere gelince,onlar heccavın tıpkı bir sihirbaz gibi yokluğu varlığa,karmaşayı nizama çevirmesine sevinçle,heyecanla iştirak ederlermiş.Harfler heccavı o kadar çok severlermiş ki,bazı geceler o uykudayken kendi aralarında yer değiştirip daha derin manalar bulabilmesi için ona ellerinden geldiğince yardım ederlermiş.Seneler böyle gelip geçmiş.Seneler heccavla harflerin arasındaki aşkı küllendireceğine,daha da alevlendirmiş.Ne var ki,heccavın sivri dilinden gocunan,ondan intikam alabilmek için devamlı fırsat kollayan pek çok gönül fakiri varmış.Bunların içinde biri varmış ki,bilhassa o heccava diş bilermiş.İsmi Kalaylıkoz Mehmed olan bu adam gösteriş içinde yaşamaya pek meraklıymış.Saray dalaverelerine bulaşıp herkesi birbirine kırdırarak yolunu tutup yükünü doğrulttuğundan,kısa zamanda kesesini doldurmayı,en tepelere yükselmeyi başarmış.İşte bu adam oldum olası heccavın sivri dilinden kurtulamazmış.Ne var ki,heccavın tam manasıyla kancayı ona takması yaptığı evlilikten sonra olmuş.Zira Kalaylıkoz altmışaltı yaşının demlerini sürerken görüp de beğendiği çocuk yaştaki bir bakireyi allem edip kalem edip karılığına aldığında,zaten diline hakim olamayan heccav ağzına geleni söyleyip vermiş veriştirmiş.Kalaylıkoz Mehmed ortalık yerde elalemin diline düşmesine sebep olan heccava eskisinden de beter diş bilemeye başlamış.Bir gün,içindeki intikam ateşi öyle bir kabarmış ki,padişah bu iddianın aslını astarını araştırabilmek için heccavı huzuruna çağırmış ve ondan bir gecede tam dörtyüzkırkdört dizeyi tamamlamamış olursa,kellesinden olacağını söylemeyi de ihmal etmemiş.

 

Heccav eve vardığında esrar çubuğunu doldurup ağlamaya başlamış”ne kadar yaşarsam yeterince yaşamış olurum acaba?”diye sormuş kendine.Cevabını bulamamış.Üstadın elinin ayağının dolaştığını,değil dörtyüzkırkdört dize tek bir kelime dahi yazamadığını gören harfler,bütün gece uğraşıp didinip nihayet isteneni yerine getirmişler.Heccav sabah uyandığında,kendini ölüme hazırlamak için boynunun etrafına kıpkırmızı bir halka çizmeye koyulduğunda,dörtyüzkırkdört dizenin çoktan yazılmış olduğunu görmüş.Büyük bir sevinçle ve gözyaşları arasında vefakar dostlarına teşekkür etmiş.Sonra koştura koştura saraya gidip,dörtyüzkırkdört dizeyi padişaha takdim etmiş.Padişah hayret ve takdir ederek,heccava dörtyüzkırkdört altın verilmesini buyurmuş.Bu işe adamakıllı içerleyen Kalaylıkoz Mehmed kuyruğunu kısmış ve bir müddet ortalarda görünmemeyi akıllıca saymış.Ne var ki,bu hadisenin üzerinden çok geçmeden ,tekrar padişahım huzuruna çıkıp heccavın kendisine ihsan edilen altınları balıklara,kuşlara,çocuklara ve yağmurlara dağıttığını,artakalanlarla da testi testi şarap içip,alem üstüne alem yaptığını fısıldamış.Padişah heccavı tekrar huzuruna çağırmış.

 

“Sen yazdıysan hatırlarsın.Hatırlayabilirsen gene yazarsın”diyerek dörtyüzkırkdört dizeyi eksiksiz noksansız tekrar bir araya getirmesini istemiş.Aksi takdirde kellesinin gideceğini söylemeye lüzüm görmemiş.

 

Heccav eve vardığında esrar çubuğunu ağzına kadar doldurup gülmeye başlamış.”Ne kadar yaşarsam yeterince yaşamış olurum acaba?”diye sormuş kendine.Cevabını bulamamış.Harfler ona yardımcı olabilmek için vaktiyle ait oldukları yerleri hatırlamaya çalışmışlar.Fakat ne denli gayret ederlerse etsinler bir türlü eski hallerini alamamışlar.Başka başka dörtyüzkırkdört dizeler çıkmış ortaya;bir türlü aynısını bulamamışlar.Başka türlüsünü yazmanın aynısını yazmaktan çok daha kolay olmasına şaşırmışlar.

Boğaz’ın sularına atılmış başsız cesedi.Ateşe verilmiş evi.Öksüz kalan harfler birer birer tutuşup kıvılcımlar halinde göğe yükselmeye başlamışlar.Bir vakitler manalı bir bütün arz eden harfler birer yıldız olup,bir daha asla toparlanamayacak surette oraya buraya dağılmışlar,karanlığa saçılmışlar.

 

Yıldızların bu kadar şaşkın,bu kadar oynak olmalarının sebebinin,bir vakitler yanlarına düşen harfleri bulma ümidini hiç yitirmemeleri olduğunu düşünüyordu.Arıyorlardı.Hala o meşhur heccavın hayatını kurtarabilecek manayı arıyorlardı.Çemberde yön tayin etmeye çalışanlarla inatlaşarak ve zamanda ileriye de geriye de gidebileceklerine yürekten inanarak.İşte bu sebepten,böyle kıpır kıpır,böyle huzursuz dolaşıyorlardı gecenin karanlığında.Eski komşularının izini sürmeye çalışıyorlardı,belleklerini zorlayarak,birbirlerini koklayarak.

 

(Bu öyküyü çok seviyorum sizlerle paylaşmak istedim.ve tabii her okuduğumda yada hatırladığımda aklıma gelen seninle!...)

 

Alıntıdır.

Elif Şafak

Şehrin Aynaları (sayfa 256-258)

iletişim yayınları 1999

Yorum bağlantısı
Diğer sitelerde paylaş

Sohbete katıl

Şimdi mesaj yollayabilir ve daha sonra kayıt olabilirsiniz. Hesabınız varsa, şimdi giriş yaparak hesabınızla gönderebilirsiniz.

Misafir
Bu konuyu yanıtla...

×   Farklı formatta bir yazı yapıştırdınız.   Lütfen formatı silmek için buraya tıklayınız

  Only 75 emoji are allowed.

×   Bağlantınız otomatik olarak gömülü hale getirilmiştir..   Bunun yerine bağlantı şeklinde gösterilsin mi?

×   Önceki içeriğiniz geri yüklendi.   Düzenleyiciyi temizle

×   You cannot paste images directly. Upload or insert images from URL.

×
×
  • Yeni Oluştur...